50 Mucize Bitki

Adaçayı​

Adaçayı Adaçayı
Latince ismi : Salvia officinalis
Bilimsel sınıflandırma
Alem: Plantae
Şube: Magnoliophyta
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Lamiales
Familya: Lamiaceae
Cins: Salvia

Ada çayı (Salvia), Diş otu veya Meryemiye olarak da bilinir, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen ad. Bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çokça yetişir. Tüylü ve beyazımsı bir renkte olan yapraklarının kurusu çay gibi haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır. Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlannın kızartmalannda çok hoş bir koku ve tat verdiği için kullanılir. Avrupa ülkelerinin mutfaklannda kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandınlmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok kullanılır.

Adaçayı 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe ada çayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Ülkemizde İzmir bölgesinde bahçe adaçayı yetiştirilmektedir. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir.

Toplama/Kurutma​

Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır

Bileşim​

Eterli uçucu yağlar, %30 Thujon, %5 Cineol, Linalol, Borneol, Salven, Pinen ve kafur; tanenler, triterpenoitler, flavonlar; Östojen benzeri maddeler; reçineli bileşikler içerir.

Tarihçe​

Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur. Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!"

Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.

Faydası​

Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. Gece terlemesine neden olan hastalığı iyileştirir ve bu hastalıkla el ele giden aşırı güçsüzlüğe, canlandırıcı etkisi sayesinde son verir. Hastalık sonrası güçsüzlük hallerinde başarıyla kullanılabilir. Pek çok doktorun, ada çayının değerli özelliklerini artık iyice tanımış olduklarını biliyoruz (Referans1: M.Treben). Onu kramplarda, omurilik rahatsızlıklarında, beze hastalıklarında ve organ titrekliklerinde büyük bir başarıyla kullanıyorlar. Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir. Ada çayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır. Ada çayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Ada çayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir. Eğer zamanında adaçayı kullanılmış olsaydı, pek çok çocukta ve yetişkinde bademcik ameliyatına gerek kalmayabilirdi. Bedenimizin polisleri olarak, zehirli maddeleri yakalayan ve zararsız hale getiren bademcikler alındığında, ağızdan giren zararlı maddeler doğruca böbreklere ulaşırlar. Ada çayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada ada çayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır.

Adaçayı, aynı zamanda şişkinlik, ishal ve bağırsak iltihabı rahatsızlıklarında alınır. Çalkalama/gargara yaparak dişeti kanamaları için kullanılır. Haricen uygulandığında, hasar ve yaraları hafifletir, cilt yangılarını tedavi eder. Asya’da bu ilaç kanlı idrar, kanlı balgam, hemorrhoidler için düşünülmüştü. Ve homeopatik (* romatoloji : homeopatik tıp; özel yöntemlerle hazırlanan doğal ürünlerin çoğu kez az miktarlarda alındığında sağlığı düzelteceği inancına dayanan alternatif tedavi yaklaşımı. Bir madde, yüksek dozlarda bir hastalığın semptomlarını oluşturuyor ise, çok küçük dozlarda o hastalığı tedavi edebilir inancına dayanmaktadır. Madde her ne kadar seyreltilir ise, o kadar etkili olabilir. Uygulayanlar, küçük dozlarda hazırlanan bitkisel madde veya minerallerin savunma sistemini uyararak etkili olduklarını düşünmektedirler.) pratisyen hekimler anne sütünün taşma olaylarını nizama sokmak için adaçayı kullanırlar. Adaçayı, tüm bu problemlere yararlı olmasına rağmen, henüz doğrulanmamıştır.

Aynı zamanda da araştırmacılar adaçayının Tip II, insüline bağımlı olmayan şeker hastalarının( *Endokrinoloji : Tip II DM. İnsülin eksikliği veya insüline doku düzeyinde direnç oluşumu söz konusudur. Tüm DM’li hastaların %90’ı bu gruba girer. Genellikle erişkin yaşlarda görülür. Tedavide oral antidiyabetik ilaçlar ya da insülin kullanılır) tedavisi için adaçayının çok önemli bir yeri olduğunu tahkik ettiler. Yapılan bir çalışmanın göstermiş olduğu pozitif sonuçlar, belgelenmesinin gerekli olduğunu ortaya koydu.

Adaçayı nedir; ne sağlar?​

Amerika Birleşik Devletleri’nde, adaçayı yemekleri lezzetlendirmek için bir baharat olarak değerlendirilir. Adaçayı’nın yurt dışındaki tıbbi kullanımı çok uzun bir tarihe dayanır.Adaçayı, cinsel yolla bulaşan hastalıkları(* Cinsel ilişki veya kont*****syon sonucu virüsler (HPV), protozoalar (trtikomonaslar), bakteriler (treponema pallidum, gonokoklar, klamidya) ve ektoparazitlerle (scabies sarcoptei) ile geçen sifiliz, AIDS, uyuz, şankroid, üretrit, prostat benzeri hastalıkları ifade etmektedir) sağlığa kavuşturur, böcek ısırığı için iyi gelir ve hala Avrupa’da boğaz ağrıları için gargara yapılarak kullanılmaktadır. Antibakteriyel nitelikleri vardır, virüs ve mantar gelişimine engel olur. Gerginliği, burukluğu geçirir; terlemeyi ve diğer salgıları azaltır.

Bu bitkinin ezilmiş hali, kurutulmuş yaprakları, adaçayı çiçekleri yağının çıkarılması, yaprakları ve tohumları da şifa vermesi bakımından çok önemlidir. Akdeniz Bölgesi yerlileri, tüm Avrupa ve Kuzey Amerika’da adaçayı yetiştirilmektedir.

Özel önlemler​

Küçük bir tehlike olmasına rağmen, adaçayı dozajın üzerinde kullanılınca aynı etkileri sağlamayabilir. Bu durumlarda yan etkileri oluşabilir.

Olası ilaç etkileşimleri​

Hiçbir etkileşimi olmadığı bildirilmiştir.

Özel bilgi: Eğer hamileyseniz ya da emdiriyorsanız
Hamilelik süresince bu ilacı almayın.

Nasıl hazırlanır?​

İlacın toz halinde yapılmış ve bronşit için kullanımı açısından 1.66 ons toz halindeki ilaç 2.66 ons bal ile karıştırılır. (1 ons 28.3 gramdır.)

Gargara ve çalkalamak için hazırlanışı 2.5gram adaçayı (ya da 2-3 damla adaçayı yağı) 3 ons su ile karıştırılır. Ya da başka bir seçenek olarak, 5 gram (1 çay kaşığı dolusu) bu alkollü esansı bir bardak suyun içerisinde kullanın. Aynı zamanda sulandırılmamış alkollü esans iltihaplı mukoza zarına (sümük dokuya) hemen etkisini gösterir.

Türüne özgü dozajı
Günlük normal dozajı:
Kurutulmuş adaçayı : 4 – 6 gram arası (1 çay kaşığı dolusu)
Adaçayının zaruri yağı : 2 – 6 damla arası
Adaçayı ruhu (alkollü esansı) : 2.5 – 7.5 gram arası (1 çay kaşığı dolusunun yarısı “1½ “) Sıvı halde adaçayı esansı : 1.5 – 3 gram arası (1 çay kaşığı dolusunun yarısı – çeyreği arası)
Adaçayı balı : sabahları ve yatmadan önce 1 çay kaşığı dolusu
Toz halinde adaçayı : aşırı terlemeler için her yemekten önce 1 kapsül

Işık ve rutubetten saklanarak biriktirilmelidir.

Adaçayı uçucu yağı ve faydaları:​

Adaçayı uçucu yağı, adaçayı yapraklarının su buharı distilasyonu ile elde edilir.
Yaş yapraklarda %1 ve kuru yapraklarda %2-3 oranında uçucu yağ bulunur.

Bu uçucu yağ (Adaçayı esansı): yara iyileşmesinde, cildin gerilmesinde, regl sancılarında, streste, baş ağrılarında, yorgunlukta, bronşit ve astımda etkilidir. Antiseptik özelliğe sahip olduğu için cilt temizliği, bakımı ve problemlerinde kullanılır.

Dozajın üzerine çıkılırsa​

Dozajın çok üzerinde alkollü esansı ya da zaruri yağından çok fazlasını almanız dolaşımınıza ani zarar verebilir.

Dozajı aşmanız durumundaki belirtiler: hararet, sıcaklık hissi oluşur, kalp atışı hızlanır ve baş dönmesi olur. Bir dozaj aşımına dair şüphe durumlarında, derhal tıbbi yardım alınız.

Bilim adamları alzheimer için aranan ilacı mutfakta buldu. Adaçayının alzheimer sendromlarından unutkanlığa karşı etkili olduğu açıklandı.

Şifalı bitkilerle ilgili en eski metinleri inceleyen Britanyalı bilim adamları, adaçayının hafıza üzerinde etkili olduğu sonucuna vardı. Britanya'nın New Castle ve Northumbria Üniversitelerinde yürütülen araştırma için 44 denek seçildi. Deneklerin bir kısmına adaçayı yağı, bir kısmınaysa etkisiz maddeler içeren tabletler verildi. Daha sonra yapılan kelime hatırlama testlerinde adaçayı tableti alanların çok daha başarılı olduğu görüldü.

Araştırma ekibinden Nicola Tildsey, "Bu çalışma, yüzyıllar önce şifalı bitkilerle uğraşanların çalışmalarının ne kadar değerli olduğunu ve bazı hastalıklar için onların söylediklerinin ciddi biçimde ele alınması gerektiğini ortaya koydu" dedi.

Adaçayının alzheimer üzerindeki etkileriyle ilgili daha geniş kapsamlı bir araştırma başlatan ekibe ilham verenlerin arasında John Gerard'ın 1597 tarihli kitabı da vardı. Gerard, adaçayının hafızayı güçlendirip, kafayı çalıştırdığını söylüyordu.

Araştırma, İngiliz Şifalı Bitkiler Araştırma Merkezi'nin (MPRC) daha önceki bulgularıyla da uyumlu. MPRC'nin araştırmasında, adaçayının, alzheimer nedeniyle azalan bir beyin kimyasalını koruduğu görülmüştü. Ortalama ömrün artmasıyla yaygınlaşan alzheimer, ilaç endüstrisinin en aktif olduğu alanlardan. Adaçayının antioksidan ve iltihapları giderici özellikleri de bilimsel araştırma konusu.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

FESLEĞEN (Reyhan)​

Fesleğen Fesleğen
Latince ismi : Ocimum basilicum
Bilimsel sınıflandırma
Alem: plantae
Şube: Magnoliophyta
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Lamiales
Familya: Lamiaceae
Cins: Ocimum
Tür: O. basilicum

FESLEĞEN (Ocimum basilicum)
Yöresel adları :Fesliyen, peslan, reyhanotu, ırıhan, rahan

Drog adı :Basilici herba / tüm bitki (kök hariç)

Eterli yağ :Basilici aetheroleum

Toplama/kurutma :Çiçeklenme aşamasında yapraklar ve çiçekli bölümler toplanır, gölge ve havadar bir yerde kurumaya bırakılır. Daha sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.
Ama saksıda yetiştirilen bitkinin taze yaprakları her zaman kullanılabilir.

Bileşim: Linalool, ve Methylchavicol içerikli eterli uçucu yağ, Cineol, tanen ve flavonlar.

Etkileri: Yatıştırıcı, gaz söktürücü, mideyi rahatlatıcı, sindirimi uyarıcı

Kullanım alanları: Fesleğen öncelikle sindirim sistemini ve sinir sistemini olumlu etkiler; şişkinlik, mide krampı, kolikler ve sindirim problemleri kullanım alanıdır. Mide bulantısını yatıştırır ve bağırsak parazitlerini öldürebilir.

Yatıştırıcı etkisi sayesinde, sinirlilik, depresyon, gerginlik ve uykusuzluk durumlarında yardımcı olur. Epilepsi, migren ve boğmacaya karşı da denenmelidir. Geleneksel olarak, anne sütünü arttırmada kullanılır.

Bitki özsuyu, sinek ve böcek ısırıklarının tedavisinde doğrudan ısırılan bölgeye sürülerek kullanılır. Fesleğen ayrıca antibakteriyel özelliğe de sahiptir.
Fesleğenin lezzetli bir baharat olarak her mutfakta bulunması gereği de anımsanmalıdır.

Kullanım biçimi: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış fesleğen, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilebilir.

Fesleğen, genellikle tıpta ve aynı zamanda yemeklik maksadıyla da kullanılır. Özellikle Fransa’da tüylü olarak 3 fut (90,4cm “1 fut = 30,4cm”dir) yüksekliğinde yetişir. Dalı, yayvan ve dörtgen biçimindedir, çiçekleri beyaz, yapraklar halka biçiminde dizilmiş sarmal şekildedir, üst tarafı toparlak ve gergin dallıdır. Yaprakların altı gri-yeşil ve siyah noktalı yağ hücreleri vardır. 1inç uzunluğunda ve 1/3inç genişliğindedir. Dokunulduğunda serinlik ve yumuşaklık hissi verir.

Farklı büyüklüklerde birkaç değişik şekilleri vardır. Yaprakları kokulu ve renklidir. Fesleğenin yaprakları çoğunlukla koyu yeşil renktedir. Kıvrık yapraklıdır ve çiçeklerinin kısa iğneleri vardır, kısa yapraklıdır ve kokusu rezeneye benzer.

Kimyasal Maddeler​

Fesleğenler, farklı çeşitlerde olduğu gibi kokuları da farklıdır. Çünkü bu şifalı ot, diğerlerine oranla farklı bir sayıda temel yağlar içerir. Tatlı Reyhan’ın, eugenolden gelen güçlü bir karanfil kokusu vardır. Bu kimyasalın kokusu aynı karanfile benzer. Bu narenciyenin kokusu, limonlu reyhan ve misket limonuna benzer. Afrikan mavisi reyhanda keskin bir nane kokusu vardır. Çünkü içerisinde yüksek oranda camphene ve nane ruhu vardır. Meyan fesleğeni anethol içerir ve aynı meyanda bulunan anason kimyasalın verdiği meyanın kokusuna benzer. Ve bu sebeple kimi zaman fesleğene, anason fesleğeni de denilir.

Birçok fesleğeni kokusuyla birbirinden ayıran, oluşumunda yardımcı diğer kimyasal maddeler ve her bir fesleğen türüne özgü olan içeriği :

· cinnamate (tarçınla aynıdır)
· citronellol (citronella, sardunyalar ve güller)
· geraniol (sardunyadaki gibi)
· linalool (bir çiçek kokusu aynı zamanda kişnişteki koku)
· methyl chavicol (tarhunun verdiği koku)
· myrcene (defne ağacı, myrcia)
· pinene ( adı üstünde, kimyasal olarak çam yağının verdiği koku)
· ocimene
· terpineol

Sağlık sorunları bakımından​

fesleğen, rezene ve tarhun gibi, diğer aromatik bitkilere benzer. İçerdiği Estragole’nin fare ve sıçanlarda kanserojen ve teratogen olarak etkileri biliniyor. Şimdilerde insanlar üzerindeki etkileri, kemirgenler üzerinde 100 - 1000 arasında deney yapılarak, normal olan ve beklenen sonuç alındı. fesleğenin, kanser riskini azalttığı keşfedildi.

Fesleğen, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Ocimum cinsini oluşturan tek yıllık ve genellikle ılıman bölgelerde yetişen bir bitki türleri.
Yemeklerde kullanılmak üzere tarımı yapılan fesleğenin kökeni Asya'nın dönenceler arasında kalan bölgelerine dayansa da, günümüzde yeryüzünün öteki ılıman bölgelerine de yayılmıştır.

Yetişkin fesleğenlerin boyları genellikle 20 ile 60 cm arasında değişir. Renkleri açık yeşilden koyu yeşile kadar değişen yaprakları yumuşak olup, bir ile beş cm arasında uzunlukta ve bir ile üç cm arasında genişlikte olurlar. Soğuğa karşı çok duyarlı olan fesleğen bitkisi, en çok sıcak, kuru ortamları sever.

Fesleğenin yemeklerde kullanımı​


Kurutulmuş fesleğen
Hem taze, hem de kurutularak kullanılan fesleğen, pişirilerek ya da çiğ yenilen yemeklerde yaygın olarak kullanılır. Kendisi pişirildiğinde tadını çabuk yitirdiği için, genellikle yemeklere son anda katılır.

Türk yemeklerinde yaygın olarak kullanılan fesleğen, öteki Akdeniz ülkelerinin ve kökeninin dayandığı güney, güneydoğu Asya ülkelerinin (özellikle de Tayland) yemeklerinde de önemli yer tutar.

Uyarı: Fesleğenin bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur, ama bitkinin eterli yağı içten kullanılmaz.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

HARDAL​

Hardal Hardal
Latince ismi : Brassica nigra

Hardal: 0,2-1,5 m boylarında beyaz veya sarı çiçekli, yıllık otsu bitkilerdir. 10 kadar türü vardır. Türlerinin çoğu Akdeniz çevresi memleketlerinde yetişir. Hardalın beyaz hardal otu, siyah hardal otu, yabanî hardal olmak üzere değişik türleri vardır.

Siyah hardal otu (Sinapis nigra): 1-1,5 m boyunda, bir yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Yaprakları saplıdır. Meyveleri 1-3 cm uzunlukta 2-3 mm genişlikte, sap üzerine yatık, tüysüz, hemen hemen dört köşeli, kısa sivri uçludur. Yassı ve köşeli olan meyvelerinde tohumların bulunduğu yerler şişkindir. Tohumlar kırmızımsı siyah renktedir. Bitkinin Orta Avrupa, Anadolu ve İran’da kültürü yapılır.

Kullanılan kısımları tohumları ve tohumlarından elde edilen yağıdır. Bitkinin yaprakları dökülmeye başladığında meyve salkımları toplanır. Bunlar 15 gün kadar gölgede kurutulduktan sonra tohumları alınır. Hardal tohumlarında müsilaj, yağ, sinapin, sinigrin isimli glikozit ve mirozinaz fermenti vardır. Çok eskiden beri tıpta kullanılmaktadır. Dâhilen hardal tohumu unu az dozlarda midevî, yatıştırıcı ve tarçınla karıştırılırsa iyi bir iştah açıcıdır. Hâricen yakı, lapa veya banyo hâlinde romatizma ve bronşitte mevzii tahriş yapmak için kullanılır. Hardal yağı cildi tahriş eder, onun için sürüldüğü yer kızarır. Hafif antiseptiktir. Dumanı öksürük ve gözyaşı getirir. En fazla baharat olarak kullanılır. Deriyi tahriş edip, kızarttığından iç organlardaki kanı dışarıya toplar. Zehirlenmelerde kusturucu etkisinden faydalanılır. Hardal yakıları bir saatten fazla tutulmamalıdır. Aksi halde yılancığa benzer büyük şişler meydana gelir. Yakılar ılık suda ısıtılır. Sıcak su fermentleri tahrip eder. Hardal yakısı, hardal tozunun kâğıt üzerine yapıştırılması suretiyle elde olunur. Kullanılacağı zaman ılık suda ıslatılarak hardallı tarafı deriye gelecek şekilde kullanılır.

Beyaz hardal otu (Sinapis alba): Beyaz çiçekli hardal otudur. Vatanı Akdeniz çevresi memleketleridir. Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’da da kültürü yapılır. Önemli bir yağ bitkisidir.

Beyaz hardal otunun sarı-kırmızı veya beyaz renkteki olgun tohumlarından hardal yağı elde edilir. Kullanılışı siyah hardal otu ile aynıdır.

Yabani hardal (Sinapis arvensis): 20-60 cm yüksekliğinde, memleketimizde tarla ve nadaslarda, yol kenarlarında yetişen bir tarla otudur.

Brassicaceae familyasındandır. Sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Tohumları baharat olarak kullanılır. On kadar farklı türü olmasına karşin üç ana türü genelde baharat olarak bilinir kullanılır beyaz , siyah , kırmızı hardal olarak bilinir. Kırmızı hardala aynı zamanda hint hardalı da denilir.

Latince İsimleri; Siyah Hardal (Brassica nigra [L.] Koch ), Beyaz Hardal (Sinapis alba L.) Kırmızı hardal (Brassica jüncea)

Hardal tozu sirke ile karıştırılmışsa continental hardal, su ile karıştırılırsa İngiliz Hardalı adı alır.

Dijon hardalı​

Hardalın tarihçesi 3000 yıl öncesine kadar gitmektedir. Asya, Yunan, eski Roma ve Mısır halkları hardalı kullanmışlardır. Hardal, lahana, turp ve şalgamında üyesi olduğu ailedendir. Kırk kadar farklı üyesi olan sarı çiçekli bu tur botanikte brassica olarak anılan türdür (genus).

En ilkel şekilde hardal tohumları öğütülüp sirke ile macun kıvamına getirilerek elde edilebilir. Bu şekilde tohumun icindeki yağ ile sıvı karışıp tepkimeye girmesi sonucunda hardal acılığını alır.

Hardalların en ünlülerinden birisi Dijon hardalı dır. Parisin 195 Km güneydoğusundaki bu şehirde 1856'da Jean Neigeon tarafından ünlendirilmiştir. Hardal yapımında kullanılan sirke yerine koruk suyu kullanılarak yaptiğı bu karışım daha az asidik ve tabiki daha yumuşak bir tada sahip olmuştur.

1853 yılında Dijon'da Maurice Gray hardal tohumunu işlemek için yeni bir makina gelistirmiştir. Böylelikle büyük miktarlarda hadal tohumunun kolay ve ucuza işlenmesi temin edilmiştir. Dijon hardalının ünlenmesinin ikinci sebebi de Dijon topraklarının potasyum açısından oldukça zengin olmasıdır. Bugün dunya hardal tohumlarının hemen hemen tamamı Kanada'da üretilmektedir. Dijon ise Fransa'nın ünlü Bordo bölgesinde olduğunda üzüm suyu üretimini şaraba dönüştürmektedir.

Antoine Poupon Gray Poupon Mustard Company'yi (Poupon Hardal Şirketi) kurmuştur. Bugün Grey Poupon dükkanı Dijon merkezinde faliyetine devam etmektedir. Burada hala otantik hardal ve hardal kapları bulunabilir. Buzdolabınin olmadığı günlerde bu özel kaplar, oda sicaklığında hardal saklamak için kullanılırmış.

Üretimi​

Dijon hardalı, siyah veya kırmızı hardal tohumunun kabuğunun ayrılıp ve herhangi bir renklendirici veya katkı maddesi kullanılmayarak yapılır. Günümüzde koruk suyu yerine şarap, sirke veya üzüm suyu da kullanılmaktadır. Ayrıca fındık, peynir, ahududu, şampanya ile aromalandırılmış hardallar mevcuttur.
 

Ekli dosyalar

  • hardal.jpg
    hardal.jpg
    38.9 KB · Görüntüleme: 3
Moderatör tarafında düzenlendi:

HİNDİBA​

Hindiba Hindiba
Latince ismi : Cichorium endiva
Yöresel adları: Radika, arslandişi
Bitki özellikleri: Her tür toprakta yetişebilir. Bahçe çimlerinin arasında bile görülebilir. Uzun yapraklar rozet biçiminde, hemen toprağın üstünde toplanmıştır, kenarları derin loplu ve dişlidir. İçi boş olan uzun sapın ucunda sarı bir çiçeği vardır. Çiçek solduğunda, yerine oluşan tohum başağı, beyaz ve yuvarlak bir tüy topunu andırır. Mart-mayıs aylarında çiçeklenir. Sap ve yaprakların hafif acımsı bir tadı vardır.

Bileşim: Vitaminler, acı maddeler, triterpen, sterol, carotin, flavon, tanen, mineraller(bolca kalsiyum), uçucu yağlar, inulin.

Toplama ve hazırlama: Nisan-mayıs aylarında, köküyle birlikte çıkarılır. Gölgelik ve havadar bir yere asılarak kurutulur. Daha sonra, kök ve yapraklar ince kıyılarak kullanıma hazırlanır. Ama o her mevsimde taze olarak da toplanarak, salatalarda kullanılır.

Kullanım alanları ve biçimleri: Hindiba, genel anlamda böbreklerin ve karaciğerin çalışma kapasitesini fevkalade yükseltir.

Katılgandokuyu(bağdoku) çok olumlu etkileyerek, yeterli oranda kanın tüm hücrelere ulaşmasına yardımcı olur. İçerdiği etkin maddelerin birlikte oluşturduğu etki sayesinde, güçsüz kişilerin güçlenmesini sağlar. Romatizma ve gut hastaları, ilkbahar ve sonbaharda mutlaka 2-4 haftalık bir hindiba kürü yapmalıdırlar. Şikayetleri kesinlikle azalacaktır. Ayrıca, şeker hastaları için de bazı rahatlıklar sağlayabilir. Hindiba ayrıca, safrakesesi taşlarının oluşumunu ve irileşmesini önler. Oluşmuş olan taşları eritemez, ama ağrıları ve öteki rahatsızlıkları azaltabilir. Safra azlığı, mide ve bağırsaklarda oluşan şişkinlik ve sindirim bozukluklarında çok başarılıdır. Hindiba değişik biçimlerde kullanılabilir.

Hindiba salatası: Bitki ayıklanıp yıkandıktan sonra, bir süre de sirkeli suda bekletilerek iyice temizlenmelidir. Bütün veya kıyılmış yapraklar, üstüne zeytinyağı ve limon eklenerek, yemeklerden önce yenir. Hafif acımsı bir tadı vardır, ama kesinlikle rahatsız edici değildir.

Hindiba özsuyu: Taze bitki iyice yıkandıktan sonra, henüz ıslakken mutfak robotuna atılarak suyu sıkılır. Yemeklerden önce 1-3 kahve fincanı dolusu içilebilir. Özsu uzun süre saklanamaz.

Hindiba çayı: Kök ve yaprak karışımı ince kıyılmış olarak, 1-2 tatlı kaşığı dolusu 1 bardak suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine geldikten sonra, 1 dakika kadar kaynatılır ve ocaktan çekilir. 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan, yemeklerden önce içilir.

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Kara Hindiba (Taraxacum officinale), Arslandişi ve Radika adlarıyla da tanınır. Nisan ve Mayısta tüm tarla kıyılarında, çayırlarda ve çimenlerde çiçeklenir. Her yıl bu çiçek halısını büyük bir zevkle izleriz. Bu tür, sarı çiçekli, çok yıllık, süt taşıyan küçük bitkilerdir. Yapraklar rozet halinde tabanda toplanmış olup, kenarları derin loblu ve dişlidir.Rozet yaprakları bazı kentlerimizde ilkbaharda sebze olarak satılmaktadır.Bitki çok ıslak yerleri sevmez. Yapraklar çiğnenmeden önce, kökler, ilkbaharda veya sonbaharda, çiçek sapları ise, çiçeklenme sırasında toplanır. Bitkinin tümü şifalıdır. Her ilkbaharda bitkinin tümü toplanarak ve haşlanmış patates ve haşlanmış yumurta ile karıştırılarak güzel bir yemek hazırlanabilir.

Yabani Hindiba (Cichorium intybus L.) 1 m'ye kadar yükselebilen çok yıllık otsu bir bitki olup, yaprakları parçalı ve tüylüdür. Çiçekleri açık mavi ve nadiren beyaz renklidir. Anadolu'da yaygın bir bitkidir. Özellikle boş tarlalarda ve yol kenarlarında yetişir. Inülin, uçucu yağ, acı maddeler ve glikozitler taşımaktadır. Kavrulmuş köklerinin toz elde edilmesiyle elde edilen ürün Avrupa'da kahve yerine kullanılmaktadır. Hindiba-i berri adıyla da bilinir .

Hindiba'nın bir de sebze olarak kullanılan (Cichorium endivia L.-Compositae) türü vardır. Bu tür 50-100 cm boyunda, 1-2 yıllık, yaprakları parçalı ve tüysüz otsu bir bitkidir. Türkiye'de yabani olarak bulunmaz. Bahçe ve bostanlarda (İstanbul, Bursa) sebze olarak yetiştirilmektedir. İbn-i Sina bu bitkinin yapraklarının yıkanmadan ve soğuk su ile yapılan ekstrelerinin kullanılmasının gerektiğini savunan özel bir kitapçık hazırlamıştır. "Hindiba Risalesi" denilen bu kitapçıktan yazmalar İstanbul kütüphanelerinde bulunur. "Bostan Hindibası, , Frenk Salatası, ve Göynek adlarıyla da bilinir .

Kara Hindiba'nın en önemli iki özelliği, safra kesesi ve karaciğer hastalıklarında oldukça başarılı oluşudur. Karaciğeri en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir. Günde yenilen 5-6 çiçek sapının, kronik karaciğer iltihaplarında iyileşme sağlayabilir . Bu saplar şeker hastalığına da iyi gelebilir. Şeker hastaları bu saplardan günde 10 tane kadar, bitki çiçekli olduğu sürece yiyebilirler. Saplar çiçekleri ile birlikte yıkandıktan sonra çiçekler koparılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir. Bunlar acımsı, gevrek ve suludur ve kıvırcık salatanın tadını andırırlar. Sık sık hastalanan ve kendilerini kötü hisseden kişiler, 14 günlük bir hindiba çiçek sapı kürü uygulayabilirler. Bu kürün etkisi sizi şaşırtacaktır. Ama bu saplar daha başka hastalıklarda da yardımcı olurlar. Deri kaşıntılarını, egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilirler.

Mide sıvılarını düzene sokar ve mide de birikmiş maddeleri temizler. Taze çiçek sapları karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını düzenler. Hindiba, içerdiği mineral tuzların yanı sıra,metabolizma hastalıklarına karşı çok önemli maddeleri de içerir. Kan temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut hastalıklarında da yardımcı olabilir. Eğer taze çiçek sapı kürü 4 hafta sürdürülecek olursa, beze şişkinlikleri de yok olabilir. Sarılık ve dalak hastalıklarında da hindiba başarıyla kullanılabilir. Hindiba kökü, çiğ yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında, kan temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü ve canlandırıcı etkilere sahiptir. Bu kökler kanı inceltir ve kanın koyu olması halinde başarıyla kullanılabilir. Eski bitki kitapları, hindiba yapraklarının ve köklerinin kaynatılarak, suyunun kozmetik olarak kullanıldığını yazıyorlar.

Kadınlar gözlerini ve yüzlerini onunla yıkıyor ve böylece saf bir görünüm kazanabileceklerine inanıyorlardı. Bu bitki, kış dinlenmesine çekilen bitkilerden değildir ve yaprakları kar altında bile gelişir. Her yıl ilkbaharda, hindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa yararlı bir pekmez yapılabilir. Bu değerli bitki eskiden beri çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak bilinir. ergenlik sivilceleri ısırgan otunun ve hindibanın kan temizleyici özelliklerini sayesinde iyileştirilebilirler.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

IHLAMUR​

Ihlamur Ihlamur
Latince ismi : Tilia tometosa
Bilimsel sınıflandırma
Alem: Plantae
Bölüm:Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Malvales
Familya:Tiliaceae
Cins:Tilia

Ihlamur(Tilia platyhyllos)​

Bitki özellikleri: Anadolu’da çeşitli ıhlamur ağacı türleri vardır. Bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türleridir. Bu türlerin dışındakilerin tedavi edici özelliği daha zayıftır.

Toplama ve hazırlama: Çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yapraklar etkinliklerinin doruğuna ulaşmışlardır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur. Bu uygulama tümüyle yanlıştır.

Bileşim: Uçucu yağ, flavon, müsilaj, tanen, farnesol, organik asitler, şeker​


Kullanım alanları ve biçimleri: Ihlamur çayı, öncelikle organizmanın savunma gücünü arttırarak, ateşli soğuk algınlıklarının kısa sürede savuşturulmasını sağlar. Bu tür hastalıkların tedavisinde gerekli olan, terlemeyi başlatıcı özelliği ile ünlüdür. Ateşli hastalıklara karşı, ıhlamur çayı ile aspirin birlikte kullanıldığında, genelde antibiyotiklere ihtiyaç kalmadığı görülecektir. Bu yolla çocuklar da tedavi edilebilir. Yağışlı ve soğuk havalarda dışarıda dolaşmak zorunda olan kişiler, ertesi gün hastalanmamak için, akşamları 1-2 bardak ıhlamur çayı içmeyi ihmal etmemelidirler. Grip salgını zamanlarında da, bu yöntem ailece uygulanmalıdır.

Hoş kokulu ıhlamurun tadı, içine biraz bal karıştırılarak daha da güzelleştirilebilir. Ihlamur çayı, öksürük ve bronşite karşı da başarıyla kullanılabilir. Ihlamurun tedavi edici özelliği, uygun bitkilerle karıştırılarak, öncelikle organizmayı güçlendirici olarak ve soğuk algınlıklarında kullanıldığında, daha da artacaktır. Özellikle kış aylarında ıhlamurun sıkça kullanılması çok yararlı olur.

Ihlamur çayı:​

Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 6-8 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir. Kesinlikle kaynatılmaz!

Bitki karışımı: Ihlamur, kuşburnu, papatya, nane ve hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. Demleme biçimi ıhlamurda olduğu gibidir. Kesinlikle kaynatılmamalıdır!

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır.

Ihlamur (Tilia), ıhlamurgiller (Tiliaceae) familyasından Tilia cinsini oluşturan ağaç türlerine verilen ad.

Boyları 20-30 metreye kadar ulaşabilir. Büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Tarihçe​

Orta Avrupa'da eskiden birçok köyde ıhlamur vardı. Merkezde bulunur buluşma noktası olarak kullanılırdı. Ayrıca burada haber alış verişinde bulunulur, gelinler kendilerini gösterirlerdi. Mayıs başında dans festivalleri bu ağacın altında düzenlenirdi. Bunlarla beraber köy mahkemeleri genelde yine burada kurulurdu. Bu yüzden ıhlamur, mahkeme ağacı ya da mahkeme ıhlamuru olarak da bilinir. Germen ve Slav halklarında ıhlamur kutsal bir ağaçtır. Hatta Hırvatistan'da ıhlamur, milli para değerlerinin alt birimi olarak kullanılan bir terimdir.

Kullanımı​

Güzel kokulu çiçeklerinden dolayı ve bir gölge ağacı olarak yetiştirilir. Doğramacılıkta kıymetli olan beyaz ve hafif bir odun verir. Ihlamur kabuğundaki lifler ip ve kaba dokumalarda kullanılır. Çiçek durumları tıbbi olarak kullanılır. Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici ve balgam söktürücü olarak çay halinde kullanılır. Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır.

Yurdumuzda Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri‘nde bol miktarda yetişen ıhlamurun çiçek, yaprak, kabuk ve ağacından faydalanılıyor. Hoş kokulu bir bitki olan ıhlamur aynı zamanda iyi bir ev ilacı. Kurutulmuş ıhlamur yaprakları, çiçekleriyle birlikte kaynatılarak yapılan hoş kokulu içecek sinirleri yatıştırır, bağırsak kurdunu düşürür, bağırsak sancısını giderir, öksürüğü keser, damar tıkanıklığını açar, gribi iyileştirir, hazımsızlığa karşı kullanılır, mide üşütmesini ve uykusuzluğu giderir. Ihlamur ayrıca idrar söktürücü, terletici, yatıştırıcı, göğüs yumuşatıcı özelliğe de sahiptir. Ihlamur çiçeği balla karıştırılıp içilirse mide ülserine iyi gelir. Kan dolaşımını düzenler...

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler de bulunuyor. Mide şikayeti olanlar ıhlamuru tek başına kaynatıp içerse hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katıp kaynatıp içerseniz hem mide yanmalarına, hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir.

Bunların yanında ıhlamur kan dolaşımını düzenler. Kabızlıkta da ıhlamurdan yararlanabilirsiniz. Kramplar için de ıhlamurun iyi bir ilaç olduğunu unutmamalısınız. Sabah aç karnına içilmeye devam edilen ıhlamur zayıflamak isteyenlere bu hususta yardımcı olur. Ihlamurun migren için de birebir olduğu bilinir. Ancak ıhlamuru uzun süre ve fazla miktarda kullandığınızda kalbinize zarar verebileceğini de unutmamalısınız!

Strese karşı ıhlamur çayı
İçine çok az karanfil atarsanız hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz, hem de sizi sakinleştiren etkisini arttırırsınız.

Grip ve nezle ye ıhlamur
Bu tür hastalıklarda ıhlamur sadece terlemeyi sağlayarak değil, aynı zamanda vücudun direncini de artırarak tedaviye yardımcı olur.

Güzellik için ıhlamur
Göz çapaklanmalarında ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecektir, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Gözlerinize kompres yaparken gözünüzü kapatmayı unutmayın.

Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak saçlarınızın beslenip kuvvetlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.

Cildinizde leke mi var?
Hemen ıhlamuru suda kaynatıp sıvı sümüksü bir hal alıncaya kadar bekletin. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün faydasını göreceksiniz. Yine aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız iyi sonuç alacaksınız.

Ihlamur ağacı
Marmara, Batı Karadeniz, Orta Toroslar ve Kuzey Anadolu'da yayılış gösterir. Özellikle kuzey ve batı bölgelerimizdeki ormanlarda rastlanan sık dallı, geniş tepeli ağaçlardır. Yüksekliği 15-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Avrupa da da birbirine yakın bir kaç türü vardır. Birinci tür orman ıhlamuru (veya erkek ıhlamur) küçük yapraklıdır. İkinci tür Hollanda ıhlamuru orta boy yapraklıdır. Üçüncü tür dişi ıhlamur büyük yapraklıdır. Memleketimizde bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türüdür. Ihlamurun yaprak ve çiçeklerinden bitki olarak 18. yüzyıldan beri yararlanılmıştır. Ihlamur ağacının çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yaprakların etkileri daha fazladır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Çiçekler ayrı kurutulursa daha makbuldür. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur.Bu uygulama yanlıştır. Türkiye'de sadece Artvin ve Yalova'da ağırlıklı olarak üretilen ıhlamur balı bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Kurutulmuş yapraklar ve çiçekleri çay gibi haşlanarak içilir, odunu oymacılıkta, modelcilikte, kutuculukta kullanılır. Hafif ve yumuşak olduğu için maketçiler ıhlamur tahtasını çok makbul tutarlar.

Tıbbi Özellikleri :​

Ihlamur çayının bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır. Yemek üzerine ıhlamur içilirse hazmı güçleştirir. Doğru olanı yemek arası saatlerde, yatarken içilmeli
Mafsal iltihabı, Romatizma, Karaciğer iltihabı, Hipertansiyon, Selülit, Grip, Öksürük, Terlemeyi başlatıcı özelliğinden dolayı ateşli ve soğuk algınlığında çok etkilidir. Hazmettirici, Balgam söktürücü, Nezle Spazm, Migren, Hafif uykusuzluklarda, genel direnci artırır. Damar tıkanıklığına, Damar sertliğine ve Selülit’e de iyi gelir. Uyutur.

Önerilen kullanım şekli​

* Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.
* 1 bardak su kaynatılır. 1 tutam ıhlamur çiçeği konur. 10 dakika bekletilir. Günde 2-4 bardak içilir. İçindeki saponin maddesi sebebiyle balgam söktürücü ve göğsü yumuşatıcıdır.
*Eşit miktarda ıhlamur,murver çiçeği, papatya, karıştırılır. 2 tatlı kaşığı 2 su bardağı kaynatılan suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika dinlendirilir. Sıcak olarak 1 çay bardağı içilir.
* Ihlamur, Kuşburnu, Papatya, Nane ve Hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır.1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.
*Ihlamur çiçekleri ve portakal yaprakları kaynatılıp çay gibi içilirse sinir hastalıklarında, öksürük, yaralar, migren ve sinirsel kusmalara faydalıdır.
*Ihlamur mide salgısını arttırarak hazmı kolaylaştırır. İçine süzme bal ve süt ile karıştırılırsa mide ülserine iyi gelir.
* Kabuklar kaynatıldığı zaman, safra salgısını uyararak, hazımsızlık vakalarında iyileşme sağlar. Yarım avuç dövülmüş ağaç kabuğunu bir litre kaynayan suya atın. 2-3 dakika kaynatın. 5-10 dakika dinlendirin. Günde bir fincan için. Dıştan yanıklara karşı suyunu pansuman olarak kullanılır. Kabuklarda müsilaj maddesi taşıdıklarından hafif müshildirler.
*4 bardak suya 40 gr ıhlamur ağacı kabukları, yaprak ve çiçekleri konur. Su 1,5 bardak kalana kadar kaynatılır. Yemek aralarında 1 fincan soğuk ve sıcak olarak içilir 10- 20 günlük kürler yapılır.2-4 yıl devam edilir.
*Saç dökülmesini önlemek için ıhlamur suyu ile masaj yapılır.
*Burkulma ve ezilmeden dolayı olan ağrılar da ıhlamur pansumanı yapılır.
* Baş ağrısı için ıhlamur çiçeği, lavanta çiçeği, melisa, kediotu kökü, eşit olarak karıştırılır. Bir bardak kaynar suya bir tutam konur 5 dakika demlenir günde 1 kere bir fincan içilir.
* Yaprakları zeytinyağı ile birlikte dövülerek elde edilen merhemi deri üstü yaralarına, yanıklarına, enfeksiyonlarına sürerek çabuk iyileşmesi sağlanır.

Midenin dostu ıhlamur​

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler bulunduğunu açıklayan uzmanlar, ıhlamurla ilgili şunları söylüyor: "Ihlamur, tek başına kaynatılıp içildiğinde; mide şikayeti olanlarda hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katarak kaynatıp bu karışımı içerseniz, hem mide yanmalarına hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir. Cildinizde leke mi var? Hemen ıhlamuru suda iyice kaynatıp soğutun. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün, faydasını göreceksiniz. Aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız, iyi sonuç alırsınız. Strese karşı, ıhlamur çayı iyi gelir. İçine çok az karanfil atarsanız, hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz hem de sizi sakinleştiren etkisini artırırsınız. Grip ve nezle olunca ıhlamuru içmekte büyük yarar vardır.

SAÇLARA DA İYİ GELİYOR​

Göz çapaklanmalarında, ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecek, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak, saçlarınızın güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.

Ihlamurun çiçeği ilkbaharda toplanarak gölgede kurutulur.

*Kanı temizler ve kan dolaşımını düzenler, kansızlığa, kalp çarpıntısına ve karaciğer zaafiyatine iyi gelir. Enfaktüse faydalıdır.
*Damar kireçlenmesinde, damar tıkanıklıklarında faydalıdır.
*İdrar arttırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.
*Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir. Yatıştırıcı ve uyutucudur. Vücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir.
*Balgam söktürücüdür, göğsü yumuşatır, terletici, ateş düşürücü etkisi vardır. Gribal enfeksiyonlarda etkilidir. Astıma, bronşite iyi gelir. Öksürüğü keser.
*Mide salgısını arttırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir.
*Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerini iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır.
*Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde , iltihapları kurutmada kullanılır. Bulantıyı giderir.
*Ihlamur ağacının kabuğu dekoksikasyon yapılarak yatıştırıcı, safra söktürücü olarak kullanılır. Kabuklardan hazırlanan merhem yara iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların tedavisinde kullanılır.
*Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.
*Cilde güzellik verir. Çilleri giderir. Çiçeklerinden elde edilen su yüze sürülür. Yüzdeki ergenlik çıbanlarını yok eder. Saç dökülmesini önler.
*Çocuklar banyo yaptırılırsa iyi gelir.

*UYARI: Daima taze kullanılmalı bekletildiğinde içindeki aktif maddeler kaybolur
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

ISIRGAN OTU​

Isırgan Otu Isırgan Otu
Latince ismi : Urtica dioica
Isırgan otu (Urtica dioica)

Bitki özellikleri: Isırgan otunu ve onun yakıcı özelliğinin acısını tanıyanların sayısı giderek azalıyor!

Kentlerdeki arsalar, bahçeler ve bostanların azalmasıyla paralel gidiyor bu yabancılaşma. Oysaki, ısırgan otu her zaman insanların yakınlığını aramış, sanki onlara daha iyi hizmet verebilmek için, evlerinin, bahçelerinin duvar diplerini kendine yurt edinmiş, altın değerinde bir bitkidir. Onu tanımayanlar, bu önemli eksikliği gidermenin yollarını aramalıdırlar. Ama onun bulunabileceği yollar, ne yazık ki artık kent içi yollar olmaktan çıkmış, orman veya köy yolları ile sınırlanmıştır. Kentlerin bazı kuytu köşelerinde onu belki hala bulabilir, ama alıp evinize götüremezsiniz! Çünkü o artık, tutunabildiği yerlerde, üstüne çökmüş pislik tabakasının altında ezilip gidiyor. Çünkü artık kentli ısırgan otu, havadan üstüne çöken zehirler yüzünden kullanılamaz duruma gelmiş olmanın acısını çekiyor. Ama o dayanıklıdır. Koşullar ne kadar çetin olursa olsun, yaşamayı ve yaşatmayı çok iyi becerir!

Isırgan otunun genellikle yaygın olan iki türü tedavi amaçlı kullanılır. Büyük ısırgan otu(Urtica dioica) ve küçük ısırgan otu(Urtica urens). Çok yıllık otsu bir bitkidir. 20-80 cm yükseklikte olur. Koyu yeşil ve tüylü yapraklarının kenarları dişli, sapları uzundur. Deriye değdiklerinde yakıcı etki yaparlar.

Bileşim: Yaprakta, Flavon, C vitamini, demir, mineral tuzlar, bitki asitleri, beta sitosterin, amine(histamin).
Tohumda, müsilaj, proteinler, sabit yağ, carotinoid, clorophyll.
Kökte, tanen, sterolen, sterylglucosid, lignan.

Toplama ve hazırlama: Yapraklar, mayıs-temmuz aylarında, saplarından sıyrılarak toplanır. Tohum, temmuz-ağustos aylarında toplanır. Kökler, ilkbahar veya sonbaharda sökülür, bol suda fırçalanarak temizlenir. Tüm organlar gölgede kurutulur.

Kullanım alanları ve biçimleri: Yaprak, tohum ve kökün içerdiği etkin maddeler arasında farklılıklar olduğuna göre, kullanım alanlarının da farklı olması doğaldır. Yani, ille de yaprağın tohumdan veya tohumun yapraktan daha etkili olduğunun düşünülmesi doğru değildir. Önemli olan, onları etkili oldukları alanda, gerektiğince kullanmayı bilmektir. Burada, okuyucunun öncelikle bu konu hakkında aydınlatılmasına çalışılacaktır.

Yaprak çayının başlıca özellikleri olarak, idrar arttırıcı, ödem çözücü, kan temizleyici, kan yaptırıcı, iltihap giderici, demir eksikliğini giderici ve organizmayı uyarıcı nitelikleri sıralanabilir. Bu temel niteliklerden yola çıkılarak, onun şu hastalıklara karşı başarıyla kullanılabileceğini belirtmek gerekir: Romatizma ve gut, romatizmal eklem deformasyonları, böbrek ve idrar yolları iltihabı, teşhis edilemeyen şiddetli baş ağrıları, prostat büyümesi, mide ve bağırsak ülseri, böbrek ve safrakesesi taşı, güçsüzlük ve bitkinlik halleri, kansızlık ve alyuvarlar eksikliği, demir eksikliği, tüm alerjik rahatsızlıklar( bahar nezlesi dahil), egzama, ergenlik sivilceleri, fistüller.
Bu hastalıklara karşı uygulanacak yaprak çayı tedavisinin, 2-4 hafta süreli kürler halinde uygulanması gerekir. Bu süre içinde, günde 2-4 bardak bitki çayı, tatlandırılmadan, öğün aralarında, sıcakken içilmelidir. Hiç de kötü sayılamayacak tadını beğenmeyen duyarlı kişiler, örneğin bir küçük tutam nane veya kekik ekleyerek yeni tatlar oluşturabilirler. Ağır kalp ve böbrek hastalığından kaynaklanan ödemlere karşı kullanılmadan önce doktora danışılmalıdır.

Kökler, eğer istenirse her zaman yaprakla karıştırılarak kullanılabilir. Ama öncelikle, prostat büyümesine karşı, uygulanan tıbbi tedaviyi destekleyici olarak çok iyi sonuç verir. Ayrıca, yalnız veya yaprakla birlikte hazırlanan kaynama suyuyla baş yıkandığında, saç dökülmesi durur, saçlar yoğunluk ve parlaklık kazanır, kepeklenme sona erer.

Tohumlar, öncelikle organizmayı uyarıcı, güçlendirici ve savunma gücünü arttırıcı özelliklere sahip olduğu için, yaşlıları güçlendirici olarak kullanılmalıdır.

Yeşil ısırgan otu, sapın dibinden kesilerek, romatizma, gut, eklem deformasyonu, siyatik ve lumbagoya karşı, doğrudan hasta bölgelere sürülerek de kullanılır. Bitkinin yakıcı tüylerinin deriyi tahriş etmesiyle, uzun süreli, rahatlatıcı bir sıcaklık oluşur ve ağrılar diner. Başlangıçta rahatsız edici olan deri yanması bir süre sonra azalır ve daha sonra sona erer.

Yaprak çayı: 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Kök çayı: 1 tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, 1 bardak suda 5 dakika kadar hafif ısıda kaynatılır, 4-5 dakika kadar demlendirildikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Tohum çayı: 1 tatlı kaşığı dolusu hafifçe ezilmiş tohum, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Bu drogların ikisinin veya üçünün karıştırılarak içilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Bu tür karışımların, tedavi edici etkinliği arttıracağını düşünmek herhalde doğru olur.

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Egzama ve egzamaya eşlik eden baş ağrıları ısırgan otu çayı ile iyileştirilebilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzamalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyileştirmek gerekebilir. Isırgan otu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırgan otu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir.

İlkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.

Isırgan otu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırgan otu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalışma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırgan otu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırgan otu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.

Taze ısırgan otu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelen ısırgan otu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak! Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırgan otu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, eğer zaman geçirmeden, ısırgan otu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyuyla masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırgan otu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşça sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırgan otunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.

Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!

Kullanım Biçimleri:​

Çay Hazırlamak:​

Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırgan otu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır , 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.

Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.

Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.

Isırgan otu Tentürü: ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldiğince ince kıyılır ve bir şişenin ağzına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, her gün çalkalanarak güneşte 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli şişelerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.

El ve Ayak Banyoları: iki avuç dolusu yıkanmış kök, sap ve yaprak, 5 litre soğuk suya konularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içinde kalabilir. Bu banyo suyu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.

Saç Yıkamak: 4-5 avuç taze veya kurutulmuş yaprak, 5 litre suya koyulur, ağır ateşte kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür. Kök kullanıldığında ise, 2 avuç dolusu ince kıyılmış kök, 10-12 saat soğuk suda bekletilir, sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklendikten sonra süzülür. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir.

Isırgan otunun ülkemizde beş ayrı çeşidi var. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Sezik, bu bitkinin bağışıklık sistemini nasıl güçlendirdiğini şöyle anlatıyor: ‘Araştırmalar, ısırgan otunun çayına geçen, suda çözünen bazı maddelerin bağışıklık sistemini harekete geçirdiğini gösterdi. Yani ısırgan çayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirici olarak kullanılabilir. Ancak sağlıklı kişiler tarafından kullanıldığında bu etki iyidir.’ Sezik, kimi zaman bağışıklık sistemini harekete geçirmenin zararlı olabileceğine dikkat çekiyor: ‘Bazen bağışıklık sisteminin normalin üzerine çıkarılması yani çok fazla harekete geçirilmesi istenmez. Çünkü bazı kanser vakalarında bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Eğer bağışıklık sistemi hareketlenirse kanserli hücreler yayılabilir. Yani hastalığın bulunduğu bölgeden diğer organlara ****staş yapma riski ortaya çıkar. Bu nedenle ısırgan çayı her hastada kullanılamaz. Kanserli hastalarda ısırganın hasta tarafından kendi başına kullanılması doğru değildir. Isırganın kanser hücreleri üzerinde olumlu bir etkisi bulunmamıştır. Ancak, bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi istenen durumlarda hekim tavsiyesiyle kullanılabilir.

Tüylerindeki sıvı, yılan zehiri analoğudur. Isırgan otu antik çağlardan bu yana tedavi edici bir bitki olarak kullanılmıştır. Yunan bilgin Dioskorides ve Galen ısırgan otunun birçok hastalıktaki iyileştirici etkilerinden ve astım, akciğer ve karaciğer kökenli hastalıkların tedavisinde kullanımından bahsetmişlerdir.

Romalı bilgin Pliny kanamayı kontrol edici özelliklerini rapor etmiştir. Geleneksel Afrika tıbbında ise burun kanamalarında enfiye şeklinde, aybaşı ve iç kanamaların tedavisinde, yanıklarda kullanılmıştır.Hindistan da rahim ve burun kanamalarda , cilt döküntülerinde, özellikle egzemalarda kullanılmaktadır. Kuzey Amerika yerlileri bu bitkiyi romatizmal hastalıklarda ve doğumda yardımcı olarak kullanmışlardır. Brezilya halk tababetinde ise şeker hastalığında, ishalde, idrar yolu ve solunum hastalıklarında ve kadınlarda görülen anormal kanamalarda faydalanımı yaygındır. Almanya’da birçok rahatsızlık yanı sıra prostat problemlerinde sıkça kullanılır.

Isırgan yaprağı, provitamin A, B, C vitaminlerince ve potasyum tuzlarınca zengindir. Asetil kolin, mineraller, salisilik asit ve organik asitler içerir. Yakıcı tüğlerinde ise karınca asiti (formik asit), asetik asit, histamin ve birtakım enzimler bulunur. Tüğlerindeki bu sıvı yılan zehiri analoğudur. Isırganın deride oluşturduğu yakıcı etkiden tüylerde bulunan histamin ve asetil kolin sorumludur. Histamin vücudumuzun alerjik bir şeyle temas ettiğinde salgıladığı bir maddedir.

İçeriğindeki demir,klorofil ve vitaminler nedeniyle kansızlığa karşı etkilidir. İçerdiği düşük doz yılan zehiri analoğu bağışıklık sistemini kamçılar. Akut ve kronik eklem romatizmalarında etkilidir. Yapılan bir takım klinik çalışmalar ağrı ve eklem sertliklerini giderdiğini ve klasik ağrı ve yangı giderici ilaçların etkisini arttırdığını kanıtlamaktadırlar. İdrar yolu iltihaplarında ve mesane taşlarının düşürülmesinde kullanılır, idrar asitliğini dengeleyici özelliği mevcuttur. Çok iyi bir kan temizleyicidir. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı vücutta ödeme sebep olan tüm rahatsızlıklarda yardımcıdır. Tansiyon yüksekliklerinde de faydalıdır.
Gut hastalığında ve siyatikte faydalıdır. Siyatikte içilerek değil dışardan uygulanımı gerekir.
Kanamaları durdurmaya yardım eder.
Ayhali düzensizliklerinde yıllardır kullanılır.
Mide,barsak, dalak, karaciğer ve safra kesesinin düzenli çalışmasını sağlar.
Kan şekerini düşürür.
Egzemalarda ve birçok cilt hastalığında fayda sağlar.
Taze yapraklarının yenmesi zayıflamaya yardımcıdır. İdrar söktürücü etkisi de yine
zayıflamaya yardım eder.
Çayı kronik yorgunluğa faydalıdır.
Yarı yarıya ıspanak ile birlikte pişirilirse mide barsak gazları nedeniyle oluşan ağrılara iyi gelir bu şekilde çocuklara da verilebilir. Taze yapraklarının tahriş edici ve yakıcı etkisi yapraklar haşlandığında tamamen kaybolur ve çok besleyici bir yiyecek haline gelir.Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Cilt bakımı ve deri temizliğinde de kullanılır. Doku sıkılaştırıcı etkisi vardır.
Yeşil kısımlarından elde edilecek özsuyu ile gargara yapılırsa ağız ve dişeti iltihaplarına iyi gelir.
Taze bitki romatizma ağrılarının olduğu bölgeye sürülürse o bölgeye olan kan akışı artar ve rahatlama sağlar, bu etkisi yüzyıllardır bilinir ve yaygın olarak uygulanır.
Etkili bir saç güçlendiricisidir. Köklerinin kaynatılması sonucu elde edilen sıvı yıkama olarak kullanılırsa saçları ve saç derisini canlandırır saç kepeklenmesine ve yağlanmasına, saç dökülmesine iyi gelir.
Isırgan tohumu ise Dioscorides döneminden beri tedavide kullanılan bir bitkisel drogdur. Romatizma ağrılarını giderici, idrar ve adet söktürücü, ateş düşürücü etkisi vardır. Barsak parazitlerini düşürür. Eski yazarlar cinsel gücü artırıcı etkisinden sıkça bahsederler. Bu etki için ısırgan tohumu havanda dövülür, bal ile karıştırılarak macun yapılır ve günde 2-3 çay kaşığı alınır.

BİR GÜNDE ALINAN ISIRGAN TOHUMU MİKTARI 8-10 grI GEÇMEMELİDİR.

Halk arasında kansere karşı yaygın olarak kullanılır. Bağışıklık sistemini kamçılayıcı etkisiyle kanser tedavisine yardımcı olduğu düşünülür.

Kür halinde içilmeli
Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, ısırgan çayının sürekli içilmesinin doğru olmayacağını belirterek tüketiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında şu bilgileri veriyor:

‘Sağlık sorunu olmayanlar ısırgan çayını günde 2-3 fincan içebilir. Ancak bazı kişilerde ısırgan çayının mide rahatsızlığı yaptığı unutulmamalı. Devamlı çayın içilmesi doğru değildir. 20′şer günlük kürler halinde kullanılmalı. 10 gün ara verilmeli.

Isırganın çayı demlenerek hazırlanmalı. Kaynar su bitkinin üzerine dökülüp 10 dakika bekletildikten sonra suyu içilmeli. İçindeki maddelerde bozulma olabileceği için taze şekilde tüketilmeli.’
(Akşam gazetesi)

Isırgan otu, kara kavuk, hatmi, çörekotu ve karahindibayı herkes bilir; ancak pek çok insan dünyanın birçok yerinde bulunan bu çeşit bitkilerin tıbbî ilâç olarak kullanıldığının farkında değildir. Öncelikle, tabiat eczanesinden şifa kaynağı olarak bize sunulmuş olan bitkilerden biri olan ısırgan otunu tanımaya çalışacağız.

Nasıl işlenir?​

Bitkinin her şeyi kullanılabilir. En iyi toplama zamanı, çiçekleri açmadan önceki dönem yani ilkbahardır. Trafiğin yoğun olduğu cadde ve zehirleme ile haşere mücadelesi yapılan yerlerden toplanmamalıdır. Toplarken eldiven giyilmelidir. Isırgan otu taze olmalı ve bol miktarda toplanmalıdır. Özellikle taze filizleri, sebze yemeği için elverişlidir.

Vücudun zırhı,ısırgan otu
Isırgan türleri
Isırgan, yöreden yöreye farklı türler gösterir. Avrupa, Amerika, Asya veya Avusturalya’da hep farklı onlarca türleri vardır. Çevresinde yetişen bitki florasına bağlı olarak çok fazla yatay geçişten etkilenmektedir. Ülkeden ülkeye değişen o kadar fazla türü vardır ki, saymakla bitmez.

Isırgan otunun faydaları nedir?​

Kökünden başlamak üzere, yaprakları, tohumları bile şifalı bir bitki olan ısırgan otunun hangi hastalıklara iyi geldiğini biliyor musunuz? İşte şifa kaynağı olan bitki...

Isırgan Otu (Urtica diocia / urens); kökünden başlamak üzere, kökü, yaprakları, tohumları bile şifalı olan bir bitkidir. Eski çağlarda da büyük bir saygınlığa sahipti. İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde (Tüylerde bulunan histamin ve asetilkolin) korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmişti.

Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi. Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Duvar kenarları ve harabeliklerde bol olarak görünür.Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir.

Egzema ve egzemaya eşlik eden baş ağrıları ısırgan otu çayı ile iyileştirileilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. lkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.

Isırganotu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırganotu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. Işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalısma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.

Taze ısırganotu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelen ısırganotu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak! Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırganotu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, ağer zaman geçirmeden, ısırganotu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyula masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırganotu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşca sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırganotunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.

Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

KEKİK​

Kekik Kekik
Latince ismi : Thymus serpyllum

Kekik (Thymus serpyllum, Thymus vulgaris), çimenlik tarla kıyılarında, orman kıyılarında, ve çayırlardaki karınca yuvalarının üstünde yer almaktan hoşlanır. Güneş ve sıcak istediği için, toprak sıcaklığının fazla olduğu kayalık ve dağlık bölgelere çoğalır. Güneşli öğlen sıcaklarında menekşe renkli çiçeklerinden yayılan güzel koku, arıları ve böcekleri kendisine çeker. Ülkemizde kekik adı altında Origanum (Mercanköşk türleri) türlerinden elde edilen drogun satışı yapılmaktadır. Eterli uçucu yağ; Thymol (%50 civarında), Carvacrol, Borneol, Cymol, Pimen, Tanen ve flavonlar içerir. Öncelikle baharat olarak kullanılır. Yağlı ve ağır yemeklerin tadını zenginleştirir, sindirimi kolaylaştırır. Şifalı bitki olarak kekik; öncelikle kramp çözücü, dezenfekte edici ve balgam söktürücü olarak kullanılır. Akciğer ve bronşlar, mide ve bağırsaklar, kekiğin başlıca kullanım alanlarıdır. Bitkinin önemli etken maddesi olan eterli uçucu yağlar kana karışıp, bronşiyal kasları etkileyerek, krampları çözebilir. Aynı zamanda o bölgelerde bakteri oluşumunu önler. Öksürük ve üst solunum yolları iltihabında çay içimi ve gargara biçiminde kullanılabilir. Kekik iştah açar ve sindirim sistemini uyarır. Sindirim sisteminde görülen ekşimeler ve kramplı ağrılar bir bardak kekik çayı ile geçiştirilebilir, kötü kokulu ve yumuşak dışkı normalleşir. Boğmaca ve öksürük, sinir sistemi zafiyeti, romatizma ve bağırsak hastalıklarına karşı, çay içiminin yanı sıra, kekik banyoları da çok yararlıdır. Güçsüz, zayıf ve solgun çocuklara da kekik banyosu yaptırılabilir. Kekik çayı ile ayrıca adet kanamaları dengelenebilir, adet zamanlarındaki kramplı ağrılar geçiştirilebilir, ergenlik sivilceleri iyileştirilebilir. kekik çayı içimi ve kekikle karıştırılmış bal yenmesiyle organizma güçlendirilebilir ve dengeye kavuşturulabilir. Kekik tentürü friksiyonları ile (ovarak sürme) romatizmal ağrılar, sinirsel rahatsızlıklar ve organ titreklikleri tedavi edilebilir. Sıcak kekik yastıkları ağrılı bölgenin üstüne konularak büyük rahatlıklar sağlanabilir. Bu küçük bitki yastıklarını herkes hazırlayabilir. Kekik, öksürük ve mide rahatsızlıklarına karşı başka bitkilerle karıştırılarak daha da başarılı biçimde kullanılabilir.

Kekik çayı, bedenin değerli organlarını temizler. Sabahları kahve veya çay yerine bir bardak kekik çayı içen, etkisini kısa sürede fark edecektir: Zeka keskinliği, midede rahatlık, sabah öksürüğüne tutulmamak ve genel bir rahatlık. Kekik, papatya ve civanperçemi, güneşli havada toplanıp, bir kuru bitki yastığı hazırlanır. Bu yastığı uygularken, bir yandan da aynı bitkilerin karışımından hazırlanmış çay içildiğinde, sinirsel yüz ağrıları iyileşebilir. Eğer aynı zamanda kramp da varsa, kurutulmuş kurtpençesi yastığı uygulamak gerekir. Kekik, çiçeklenme zamanı olan Haziran- Ağustos arasında toplanır ve öğlen sıcağında toplananları en etkili olanlarıdır. Kekik yağı, kötürümlükte, kalp krizlerinde, organ sertleşmesinde (skleroz ), kas erimesinde, romatizmada ve burkulmalarda kullanılabilir. Mide ve dölyatağı kramplarında bitkinin içten ve dıştan kullanılması önerilir. Günde 2 bardak kekik çayı içilmelidir. Dıştan kullanıldığında, bitkilerin sap ve çiçeklerinden hazırlanmış bir kuru bitki yastığı uygulanmalıdır. Yatmadan önce bu yastık sıcak hava ile ısıtılır (kaloriferin üzerine koyarak veya saç kurutma makinesi kullanılabilir) ve midenin veya dölyatağının (rahim) üstüne koyulur. Tümörlerde, eziklerde ve eskimiş romatizmalarda da bu yastık önerilir. Solunum yolları hastalıklarında, kekik, sinirli ot ile birlikte çok eski zamanlardan beri kullanılmakta olan etkili bir yöntemdir. Balgamlı bronşitlerde, bronşiyal astımda ve hatta boğmacada, kekik ile sinirli ot karışımını, çayı, limon ve nöbet şekeri ile karıştırılarak, günde 4-5 bardak içilebilir. Zatüre tehlikesine karşı bu çay saatte 1 yudum içildiğinde etkisini gösterecektir. Kekik'in, alkol bağımlılığına karşı kullanılabileceğini de unutmamak gerekir. Bir avuç dolusu bitki, 1 litre kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için 2 dakika beklenir. Çay termosa koyulur ve hastaya 15 dakikada 1 yemek kaşığı içirilir. Sonra mide bulanması, kusma, dışkı ve idrar çıkarma, terleme, yemek ve içmek için duyulan büyük iştah izler. Bu uygulama doğal olarak bir kerede kalmamalı ve gerektiğince yinelenmelidir. Kekik, sara krizlerine karşı da önerilebilir. Günde 2 bardak içilen bitki çayı yalnızca krizler arasında değil, yıl boyunca, 10 günlük aralarla 2-3 haftalık kürler halinde uygulanmalıdır.

UYARILAR : Kekik Çayı, içerisindeki en etkili madde olan eterli uçucu yağın (Thymol) yitirilmemesi için hiçbir zaman kaynatılmaz! Hamilelerin (Düşükleri kolaylaştırır ve bebeğin rahimden çıkmasını çabuklaştırır.) kullanmaması tavsiye edilir. Önerilen dozlar aşılmadığında, bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Fakat kekik yağının içten kullanımında aşırılığa kaçılması, tiroid bezinin işlevini arttırabilir. Bu nedenle guatr hastalarının kekik yağını kullanmaması tavsiye edilmektedir. Kekik çayı içimi ise böyle bir duruma yol açmaz.

Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak : Yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulup, ince kıyılmış kekik,orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapatılarak 8-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 2-3 bardak yeni demlenmiş olarak, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.

Kekik Banyosu: 70-100 gr kurutulmuş kekik bir tülbentin içine gevşekçe bağlanarak 2-3 litre soğuk suya eklenir. Kaynama derecesine kadar ısıtıldıktan sonra (kaynatılmaz), üstü kapalı olarak 15 dakika demlendirilir. Tülbentteki posa iyice sıkıldıktan sonra sıcak banyo suyuna (Küvet) eklenir. Banyo suyu sıcaklığı 37-38 derece arasında olmalıdır ve banyo süresi 15-20 dakikayı aşmamalıdır. Bu süre boyunca küvet içerisinde oturularak yapılan banyodan sonra üşütülmemeli ve bir bornoza sarılınarak yatakta bir süre dinlenilmelidir.

Kekik Tentürü : Öğlen güneşinde toplanmış ve ince kıyılmış çiçekli dallar, gevşekçe, bir şişenin ağzına kadar doldurulur, üstüne konyak veya 35-40 derecelik etil alkol, bitkilerin üstüne çıkana kadar eklenir. 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak, güneşli ve sıcak bir ortamda bekletilir, sonra tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli şişelerde, serin bir ortamda saklanmalıdır.

Bitki yastığı: Öğlen güneşinde toplanıp kurutulmuş çiçekli dallar, ince kıyılarak keten bezinden yapılmış bir yastığa doldurulur ve ağzı dikilir. Yatmadan önce sıcak, kuru hava ile

(Örnek : Kaloriferin üzerinde veya saç kurutma makinesi kullanılabilir) ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.

Kekik Yağı: Aynı tentür işlemi gibidir, konyak yerine, sızma zeytinyağı kullanılır. Bir şişenin içine doldurulan çiçeklerin üstüne sızma zeytin yağı eklenerek, 10 gün güneşte bekletilir ve kullanılacak kadarı süzülür.

Karışım: Öksürüğe karşı, 2 ölçü kekik, 1 ölçü sinirli ot, 1 ölçü ezilmiş anason iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı bitki "Çay Hazırlamak" başlığı altında belirtildiği şekilde demlenir ve balla tatlandırılarak, küçük yudumlarla içilir.

Kekik, birçok derde iyi geliyor

Uzmanlar, kekik otunun yapısında bulunan minerallerinden dolayı birçok sağlık probleminin çözümünde etkili olduğunu belirtiyor.

Kolesterol düşürülmesinden, sara krizini önlemeye ve ağrıların tedavisine kadar bir çok işe yarayan kekik, baharat özelliğiyle de yemeklerde kullanılıyor.
Yaygın olarak lezzet arttırıcı baharat olarak sofralarda kullanılan kekik otunun, birçok sağlık problemine iyi geldiği bildirildi. Halk arasında “tahtacı otu”, “güvey otu” ve “pervane otu” olarak adlandırılan kekiğin; kolesterolü düşürdüğü, sara krizin önlediği, mide, karın ve baş ağrılarında etkili olduğu, ani spazmları çözdüğü ve ergenlik sivilcelerinin tedavisinde etkin rol oynadığı belirtildi. Uzmanlar, kekik otunun ve kekik otundan yapılan çay ve
yağların dikkatli ve ölçülü kullanılması halinde, birçok sağlık problemini kendiliğinden çözdüğünü vurguladı.

İşte kekik otuyla yapılabilecekler ve çeşitleri:​


Kekik çayı:​

Kekik çayı sindirim sistemi üzerinde son derece etkilidir. Sindirimi kolaylaştırma, mide rahatsızlıklarına iyi gelme, iştah açma özelliğiyle öne çıkan kekik çayı, ayrıca adet kanamalarını dengeler, kramplı adet ağrılarına iyi gelir, organizmayı güçlendirir ve ergenlik sivilcelerini engeller.

Kekik yağı:​

Sızma zeytinyağı ile birlikte kullanılan kekik yağı, ağrının olduğu bölgeye masajla birlikte uygulanırsa acıyı dindirir ve ağrının yayılmasını engeller.

Kekik suyu:​

Bağırsaklardaki parazitlerin düşmesini sağlar. Yatıştırıcı özelliği vardır. Spazm çözücüdür, organizmanın düzenli çalışmasını sağlar. Mide için son derece faydalıdır. Kolesterolü düşürür. Böbrek ve kum taşlarında iyi sonuç verir. Ağız, diş ve boğaz iltihaplarında gargara yapılırsa iyileştirici etki sağlar. Sara krizini önler. Vücuttaki fazla yağların yakımında etkilidir. Mide, karın ve baş ağrılarında etkilidir

KEKİK MUCİZESİ​


Türkiye'de yoğun olarak yetişen kekik çeşitlerinin, antioksidan, antikanserojen, antidiyabetik ve antikolestremik özelliği olduğu bildirildi.

Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Osman Sağdıç, kekik üretimi açısından dünyada önemli bir konumda bulunan Türkiye'de, Origanum, Thymus, Thymbra, Saturaje, Sideritis ve Salvia cinsi kekiklerin yoğun olarak yetiştiğini, bu kekik çeşitlerinin sağlığa çok faydalı olduğunu söyledi.

Dünyada kekik çeşitleriyle ilgili birçok araştırma yapıldığını, bu araştırmalar sonucunda bu bitkilerin mikrop öldürücü özellikte olduğu ve yoğun şekilde fenolik madde içerdiğinin saptandığını belirten Sağdıç, kekiğin sağlığa faydalarını şöyle özetledi:

“Kekik, içerdiği maddelerle hücrelerden salgılanan serbest radikalleri bağlayarak sağlık açısından birçok fayda oluşturmaktadır. Kekik, içeriğindeki maddelerle vücutta hücre koruma sistemlerini geliştirmesiyle antioksidan, kanser oluşumunu engellemesiyle antikanserojen, diyabet hastalığını engellemesiyle antidiyabetik ve vücuttaki kolestrol oranını ayarlamasıyla antikolestremik özellikler taşımaktadır. Bu özellikleri ile kekik, yaşlılığı geciktirmekte, tümör oluşumunu engellemekte, şeker hastalığına iyi gelmekte ve gıdaların bozulmasını doğal yollarla engellemektedir.”

DOĞAL KORUYUCU​

Gıdaların bozulmalarının önlenmesi için koruyucu maddeler kullanıldığını, ancak kimyasal koruyucu maddelerin sağlık açısından bazı riskler taşıdığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Osman Sağdıç, doğal koruyucu özelliği olan kekiğin bu riskleri ortadan kaldırdığına dikkati çekti.

Gıdaların üretiminden tüketimine kadarki süreçte sağlıklı olarak saklanabilmelerinin önemli bir sorun olduğunu ve bu alanda sürekli araştırmalar yapıldığını kaydeden Sağdıç, şöyle devam etti:

“Gıdaların mikroorganizmalar ve oksidasyonla bozulmaları sonucu, ticari değerleri kaybolmaktadır. Bunun için gıdaların tüketiciye ulaşıncaya kadar dayanıklılığının korunması için, kimyasal sentetik koruyucular kullanılmaktadır. Kullanımları gıda kodeksleri ile sınırlandırılan kimyasal koruyucular, limit aşımında kanserojen etki yapmakta ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Doğal antimikrobiyal özellik taşıyan kekik grubu bitkiler, bu riskleri ortadan kaldırmakta, doğal yollarla koruma sağlamaktadır.”

Kekiğin, sağlık açısından faydaları göz önünde bulundurularak çok farklı alanlarda kullanılabileceğini kaydeden Sağdıç, gıda sektörünün yanı sıra tıp, eczacılık ve kozmetik alanlarında da kullanılabileceğini, hayvan yemlerine katılarak et kalitesinin ve hayvan sağlığının korunabileceğini, çay olarak içilerek insan sağlığına faydasının sağlanabileceğini söyledi.

EKONOMİK BOYUT​

Türkiye'nin dünyada baharat bitkilerinin üretimi ve ticaretinde Çin ve Hindistan'dan sonra üçüncü ülke konumunda olduğunu, yıllık 30 bin ton civarında doğal bitki ihraç ettiğini bildiren Yrd. Doç. Dr. Osman Sağdıç, birçok önemli kekik türünün yetiştiği Türkiye'nin, dünya kekik ihracatının yüzde 75'ini elinde bulundurduğunu söyledi.

Kekik üretimi ve ticaretinin geliştirilmesiyle ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlanabileceğini belirten Sağdıç, Türkiye'nin yıllık ortalama 11 bin ton civarında kekik üretimi yaptığını ve bundan 21 milyon dolar gelir elde ettiğini ifade etti.

Türkiye'nin ABD, Avustralya, Kanada ve Avrupa ülkelerine ihraç ettiği kekik türleri arasında Türk kekiği (Origanum onites), sütçüler kekiği (Origanum minutiflorum), karabaş kekiği (Thymbra spicata) ve beyaz kekik (Origanum majorana) bulunduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Osman Sağdıç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kekik üretiminin ülke ekonomisine sağladığı katkının artırılması için, üretimin teşvik edilmesi gerekir. Kekik, belediyelerce süs bitkisi olarak kullanılabilir, ormanlara tohumları saçılarak geliştirilebilir ve tarlalarda yetiştirilerek gelir kaynağı haline getirilebilir. Türkiye, toprak ve iklim şartları bakımından buna çok uygundur.”

KEKİK
Sinir Sistemi : Bedeni ve Ruhi bunalımlarda, sinir zafiyetinde.
Solunum yollarında : Astım, Bronşit, Verem, Enfizeme de diğer hastalıklar için Solunum yollarını sterilize etmekte.
Dolaşım sistemi Düşük tansiyonu normal hale getirmede, Kansızlıkta, Beyaz kürecikleri artırarak dayanıklılığı artırır.
Hazım yollarında: iştah açmada, hazım zorluğunda bağırsaklardaki kokuşma ve gazda, ishallerde, Tifoda çok fayda verir, bağırsaklardaki faydalı mikropları güçlendirir.
Soğuk algınlığı, Grip, Nezle, Beyin nezlesi, ateş Anjinde çok faydalıdır.
Regl söktürür.
Bağırsak parazitlerini döker.

KEKİK​

(thymus serpyllum)

Güneşli çimenliklerde, tarla ve orman kenarlarında, çayırlarda yetişir. Çok sıcağa ve güneşe ihtiyacı vardır. Onun için taşlı yerlerde, toprak sıcaklığının çok sıcak olduğu yerlerde yetişir. Öğle sıcağında morlarla süslü renkli çiçeklerinin yaydığı güzel kokuya arı ve böcekler üşüşür.

KULLANIM TABLOSU​

Çay: dolu çay kaşığı kekiği 200 gr. Su ile kaynatın ve bir dakika demleyin.
Hülasa: öğle güneşinde toplanmış çiçekler bir litrelik şişeye ağzına kadar doldurun.40 derecelik iyi şarap, üzerine doldurarak, 14 gün güneşte bırakın.
Kekik yağı: Öğle güneşinde toplanmış çiçekli sapları aynen şişeye doldurup üstüne zeytinyağı koyun. Kekiklerin üstünde iki parmak yağ olsun. 14 gün güneşte bırakın.
Kekik şurubu: Güneşte toplanan çiçekli sapları elinizde nemlendirerek, ıslak ellerle bir kavanoza koyun, aralarına kat kat şeker koyun. Üç hafta kadar güneşte bekletin, sonra kekikleri az su ile yıkayın. Bu suyu şuruba ilave edin ve en kısık şekilde kaynama haline gelmeden pişirin, şurup ne ince ne kalın olsun. Bunun için bir yada iki defa soğutulup denemesi yapılır.

HASTALIKLAR​


İdrara ve kadınların adetlerine tesir eder ve düşüğü önler. İç organları temizler, cüzam, felç ve sinir hastalıklarına tavsiye edilir. Mide ve adet kramplarına kekik yağı, müzminleşmiş romatizma için kuru ot yastık çok faydalıdır. Kekik banyosu rahat uyutur. Kekik alkolikler içinde çok faydalı bir koruyucudur

KEKİK​


Romatizmadan tansiyona, öksürükten hazımsızlığa birçok rahatsızlığa olumlu etkisi var

Sağlık kaynağı kekik
Yemeklerin tadını zenginleştiren bir baharat olarak biliyoruz onu. Ama aynı zamanda yağıyla, suyuyla, çayıyla şifa veren bir bitki. Mikropları öldürüyor, hazmı kolaylaştırıyor, kolesterolü düşürüyor. Tansiyonu dengeleyip ağrıları gideriyor. Ve dünyanın en iyi kekiği Türkiye´de yetişiyor.

Çoğu insan pirzolayı, ızgara eti onsuz düşünemez. Mis gibi kokusuyla ete ayrı bir lezzet katar. Akdeniz mutfağına özgü yemeklerin de vazgeçilmez baharatıdır. Salatalarda, zeytinyağlılarda, makarna soslarında sıkça kullanılır.

Kekikten söz ediyoruz. Odunsu saplı, küçük yapraklı, alçak boylu bitkiden. Kekiğin yemeklere kattığı lezzetin dışında bir önemli özelliği daha var. Şifalı bitkilerin önde gelenlerinden kekiğin sindirimi kolaylaştırıcı, kandaki şeker miktarını azaltıcı, sakinleştirici, idrar söktürücü, âdet düzenleyici, öksürük giderici gibi etkileri bulunuyor.

Türkiye, kekik açısından cennet bir ülke. Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, ``Türk kekiği, dünyanın en kaliteli kekiği'' diyor. Aynı zamanda 1980´de kurulan Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (TBAM) Müdürü olan Prof. Başer, Türkiye´nin son yıllarda dünyanın en büyük kekik üreticisi olduğunu söylüyor. Türkiye´den yılda 7000-7500 ton kadar kuru kekik ihraç ediliyor. Kekiğin yanı sıra, kekik yağı da ihraç ediliyor (yılda en az 50-60 ton kadar).

Kekiğin yanı sıra, daha birçok bitki araştırılıyor, inceleniyor, denetleniyor Türkiye´nin ilk ve tek bitki araştırma merkezi TBAM´da. Ancak Prof. Dr. Hüsnü Can Başer´in kalbinde, kekiğin yeri bambaşka. Öyle ki, onun adını alan bir kekik türü bile var: `Origanum Husnucan-Baserii'... Başta kekik olmak üzere, bitkilerin yararları, zararları, merkezde yapılan araştırmalar, bitkilerin doğru kullanımı gibi daha birçok konuda sorularımızı yanıtlayan Prof. Başer ile `bitki âlemine' dalarak sohbet ettik...

Nedir Türk kekiğinin sırrı?​

Türkiye adeta bir bitki cenneti. Özellikle de kekik konusunda çok iddialıyız. Bugün Türkiye´den en çok ihraç edilen bitki kekik. Kekik yağı da ihraç ediliyor. Türk kekiği, dünyanın en kaliteli kekiği.

Kekiğin yanı sıra hangi bitkiler ihraç ediliyor?​

Meyankökü de Türkiye'den gidiyor dünyaya, ancak meyankökü ihracatı son yıllarda azaldı, çünkü meyankökü ilaçtan çok, tütün, şekerleme ve meşrubat sanayisinde kullanılmaya başlandı. Bunun dışında, adaçayı, defne, şakayık çiçekleri, şakayık kökleri, sarı kantaron da sık ihraç edilen bitkiler arasında. Ayrıca Türkiye, gül yağı üretimi konusunda da dünya çapında bir ülke. Bunların yanında Türkiye, pek çok değişik bitki esanslarının önemli üreticisi haline geldi. Yaptığımız bir çalışmada, Türkiye'nin tıbbi ve aromatik bitki ile bitkisel ürünler ihracatının, yılda 100 milyon dolarlık bir kapasiteye ulaştığını tespit ettik. Yani Türkiye yılda 100 milyon dolarlık ihracat yapma kapasitesine sahip. Bu sayı artmış bile olabilir. Ürünlerimizin kalitesi arttıkça fiyatı da artıyor. Örneğin kekikte çok iyi durumdayız. Dünyanın en temiz, en kaliteli kekiği, en temiz kekik yağı Türkiye'den gidiyor.

Kekiğin en çok hangi bölümü işe yarıyor?​

Pilot tesislerimizde hammaddeleri kazanın içine koyarız. Esansını elde etmek istiyorsak, alttan buhar veririz. O buharla birlikte esanslar bitkinin içinden serbest hale geçer ve suyla birlikte soğutucuda soğuyup tekrar sıvı haline dönüp aşağıya iner. Yağ, suyla karışmadığı için yüzer. Biz de onu ayırırız. Özel tesislerimizde bitkinin içindeki özü alıyoruz. Kekiğin posasını istersek su, istersek alkolle kaynatıp onun içinden de bir ekstre elde ederiz. Onu yoğunlaştırdığımız zaman da katı bir madde elimize geçer. Bu da antioksidan özelliğe sahiptir. Bunlar da doğal katkı maddeleri olarak gıdalarda kullanılabilir. Kekiğin aslında çok özelliği var. Hemen hemen hiçbir şey israf olmuyor. Her şeyi alınmış posa da gübre olarak kullanılabiliyor. Yem fabrikalarına da verilebilir. Hemen hemen her tarafı işe yarıyor kekiğin.

Peki neden eczacılar bitkilere sahip çıkmıyor? Birçok gelişmiş ülkede doktorlar bitkisel ürünleri reçeteye yazar ve eczacı bu ürünleri eczanesinde hazırlayarak hastaya verir.

Sahip çıkıyorlar, ancak doktorlar reçeteye yazmıyor. 30-40 yıl önce, tıp fakültelerinde Materia Medica diye bir ders vardı. Bu derste, tıpta kullanılan bütün maddeler ve bitkiler öğretilirdi. O zamanki tıpçılar bitkileri bilirdi. Ancak artık hekimler tıbbi bitkileri hiç bilmeden mezun oluyor. Konuyu bilmedikleri için de bitkilerden uzak duruyor, bunları `koca-karı ilaçları' olarak görüyorlar. Örneğin Almanya'da tıp fakültelerinin hepsinde bitkilerle tedavi dersi okutuluyor. Bitki işini eğitimleri sırasında gördükleri için de hastalara daha bilinçli bir biçimde reçete yazıyorlar. Bir doktor-eczacı-hasta zinciri oluşmuş durumda. Türkiye'deki eksiklik bu.

Bitki Kimyası Bölümü:​

Anadolu Üniversitesi Bitki Kimyası Laboratuvarı´nda küçük çaplı üretimler yapılıyor. Örneğin kekik yağı, defne yağı, adaçayı yağı gibi bitkisel esanslar burada üretiliyor.

Uçucu Yağlar Bölümü:​

Aromatik bitkilerden uçucu yağ (esans) üretimi, analizi, kalite kontrolü, biyolojik etkinliği ve aroma kimyasallarının izolasyonu, kalite kontrolü gibi işlemler yapılıyor. Mikrodistilasyon Sistemi sayesinde, tek bir tohumdan veya yapraktan dahi uçucu yağ elde edilebiliyor. Normalde 100, 200 gram, hatta yarım kilo gerekebilir. Uçucu yağlar, parfümeri, kozmetik ve gıda sektöründe kullanılabilir.

Aletli Analiz ve Kalite Kontrol: İyi laboratuvar uygulamaları kurallarına uygun olarak doğal ve sentetik hammaddeler ile ilaç ve kozmetik ürünler üzerinde son teknoloji kullanılarak analiz ve kalite kontrol yapılıyor.

Pilot Tesisler: Endüstriyel üretim öncesinde deneme üretimleri bu bölümde yapılıyor. Bitkisel ekstre ve yağ üretimi konusunda yeterli imkânlara sahip olan tesiste, öğütme, ekstraksiyon (bitkinin içindeki maddeleri elde etme), distilasyon, kimyasal reaksiyon, buharlaştırma, kurutma, püskürtme gibi işlemler gerçekleştiriliyor.

Hücre ve Doku Kültürü Laboratuvarı: Bu laboratuvarda, insan ve hayvan dokuları üretilerek, onlar üzerinde bitkilerle deneyler yapılıyor. Örneğin anti-kanser etki deneyleri yapılıyor, yara iyileştirici maddeler veya yaşlanmayı önleyici etkiler, bitkilerin zehirli olup olmadıkları araştırılıyor. Bu çalışmaların avantajları var. Hayvan deneylerinde sürekli hayvanları kanser edip öldürmek gerekiyor. Oysa hücreler üzerindeki deneylerde, istenilen miktarda hücre üzerinde çalışılabiliyor. Bu hücreler ise eksi 195 derecede donduruluyor.

Biyotransformasyon Laboratuvarı: Burada `mikroplar çalışıyor'. Mikroorganizmalar, verilen maddeleri yedikleri an, metabolize edip onları başka bir maddeye çeviriyorlar. Her mikrop farklı madde üretiyor. Böylece yeni maddeler de keşfedilmiş oluyor. Biyoteknolojinin ön adımları olan bu çalışmalarla, değeri olmayan veya tedavi edici etkisi az olan birtakım maddeler mikroplara çevirtilerek, tedavi etkisi yüksek maddeler haline getirilebiliyor. Örneğin kokusu olmayan maddeler kokulu hale; ucuz maddeler pahalı hale dönüşüyor.

Kozmetoloji: Kozmetik araştırma ve geliştirme laboratuvarında, maddelerin cilt üzerindeki nem ölçümleri, ürünlerin yasal yönetmeliklere uygunluğunun saptanması ve kalite kontrolleri gibi işlemler yapılıyor.

Kütüphane ve Dokümantasyon Birimi: Geniş bir kütüphane ve arşive sahip olan TBAM´da, bütün bilgiler bilgisayar ortamında saklı. Birçok eserin orijinallerini de bu kütüphanede bulmak mümkün.
 

Ekli dosyalar

  • kekik.jpg
    kekik.jpg
    51.5 KB · Görüntüleme: 2
Moderatör tarafında düzenlendi:

KEREVİZ​

Kereviz Kereviz
Latince ismi : Apium graveolens

Kerevizin yaprak ve saplarının, bol vitaminleri ve çeşitli madeni maddeleriyle çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar, mideyi kuvvetlendirdiğini ve iştah açtığını bildiriyor. Uzmanlar, kerevizin, iç salgı bezlerini ve özellikle vücutta çok çeşitli vazifesi olan böbrek üstü bezlerini çalıştırdığını, sinir yorgunluğunu da önlediğini ifade ediyor. Kanı pisliklerinden temizlediğini ve sivilcelerin geçmesine, yüzün pembe bir hal almasına yaradığını vurgulayan uzmanlar, kerevizin diğer faydalarını şöyle sıralıyor: “Karaciğerin şişliğini giderip onu yorgunluk maddelerinden temizliyor. Sarılığı gideriyor, böbrekleri çalıştırıyor, fazla suyu dışarı atıyor. Böbreklerden kumu, taşı döküyor. Şişmanları zayıflatıyor ve cinsel faaliyeti çok arttırıyor.”

Kereviz Sinirli Olmayı Önlüyor​

Akdeniz mutfağının lezzetlerinden kereviz, içerdiği maddeler sayesinde sinirliliği önlüyor.B vitamini, demir ve kireç yönünden zengin olan kereviz şeker, yüksek tansiyon ve romatizma hastalıklarına da iyi geliyor. Uzmanlar düş kırıklığı çekenlerin kereviz ve havuç yemesini tavsiye ediyor. Salatası, çorbası, zeytinyağlı yemeği yapılarak tüketilebildiği gibi, yemeklere kendine özgü bir lezzet de katan kereviz, içerdiği değerlerle alternatif tıpta birçok hastalığın tedavisinde de kullanılıyor. Yaprak ve kök kerevizi olarak iki çeşidi bulunan ve anavatanı Güney Avrupa olan kereviz, deniz havası alan rutubetli yerlerde yetiştiyor ve soğuk havada kolayca don tutuyor.

Uzmanlar, lezzeti ve besin değerinde kayıp meydana gelmemesi için kereviz alırken don yememiş olmasına özen gösterilmesi gerektiğini belirtiyor. Kerevizin içeriğindeki ’sedanonik anhidrit’, ’sedanolin’, ‘limonen’, ‘palmitik asid’ ve ‘gayakol’ gibi maddeler sayesinde zihinsel yorgunluğun giderilmesine iyi geldiğini kaydeden uzmanlar ayrıca B vitamini, demir ve kireç içeren kerevizin, unutkanlığı ve sinir yorgunluğunu giderdiğini ifade ediyorlar. Uzmanlar idrar söktürücü özelliğe de sahip bulunan kerevizin, böbrek taşı ve kumlarının düşürülmesine yardımcı olduğunu, şeker, yüksek tansiyon ve romatizma hastalıklarına da iyi geldiğini kaydediyorlar.

Cinsel gücünüzü arttırın: Kereviz​

Kerevizin tarihi çok eskilere, antik Yunan’a kadar dayanır. O zamanlar kereviz o kadar kutsal bir bitki olarak biliniyordu ki, spor yarışmalarını kazananların başlarına ödül olarak yabani kerevizden taç yapılıp konulurdu. Ancak kerevizin şöhreti kötü bir talihsizlik sonucu (spor yarışmalarını kazanan kralın oğlunu kereviz yaprakları arasına giren bir yılan soktu) lekelendi ve yalnızca ölüm çelengi olarak kullanılmaya başlandı.

Kereviz, çeşitli iklim koşullarına uyum sağlayabilir, ancak ılıman ve nemli iklimlerde daha verimli olarak yetişir. Geniş yaprakları ve uzun yaprak sapları ve şişkin bir gövdesi vardır. İki çeşit kereviz vardır, bunlarda bir tanesi kökü yumru bağlamayan, yaprak sapları uzun olan yaprak kerevizi, diğeri ise, yaprak sapları kısa kökü yumrulu, kök kerevizidir.

A, B ve C vitamini, kalsiyum, demir, potasyum ve kireç içerir. Kanserden yüksek tansiyona, gripten kolestrole kadar her türlü hastalığa karşı tedavi edici etkisi vardır. Onun mucizevi etkileyici gücü geçmişte Yunanlılar ve Romalılar tarafından keşfedilmiş ve onlar kerevizi tıpta ve yemeklerinde kullanmaya başlamışlardı.

2500 yıl önce hekimlerin babası Hipokrat, “altüst olmuş sinirleriniz için kereviz besininiz ve ilacınız olsun” demiştir. Özellikle erkeklerde cinsel arzuyu kamçılayan ve cinsel gücü arttıran kereviz, zamansız iktidarsızlık için doğal bir çaredir.

Kerevizin anayurdu Akdenizdir. Eski Yunan, Romalılarca koku verici olarak ve ayrıca şifalı ot gibi kullanıldığı bilinmektedir. Yaprakları ise çeşitli dönemlerde hüznün ve zaferin simgesi olmuştur. Homeros, İlyada’sında Archille in bu bitkiyi görkemli saçlarının tedavisinde kullandığından söz eder.

Sağlıktaki rolü​

C vitamini yönünden oldukça zengin olan kereviz, vücudun günlük C vitamini ihtiyacının % 15 ini karşılar. 100 gr. kerevizde 2 mgr. A vitamini, 15 mgr. C vitamini, 4 mgr. kalsiyum, 10 mgr. potasyum ve 2 mgr. demir bulunur. İki orta boy kerevizde sadece 20 kalori vardır.

Son yıllarda yapılan araştırmalar kerevizin kanserden yüksek tansiyona, gripten kolesterole kadar her türlü hastalığa karşı savaştığını ortaya çıkarmıştır.

Amerika da yapılan deneylerde, kerevizin içindeki kimyasal maddelerin vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiği, canlılarda tümör oluşumunu önlediği ve tümör oluşum riskini % 38 ile % 50 oranında azalttığı gözlemlenmiştir.

Her gün kereviz yiyen ya da kereviz suyu içen hastaların tansiyonunun düştüğü ve kan basıncının dengelendiği görülür. Vücudun kaybettiği suyu yenilemenin en iyi yolu kereviz suyu içmektir. Kereviz suyu aynı zamanda stresi azaltır, uykusuzluğa iyi gelir ve baş ağrılarını engeller.

Diyet yapanlar için de faydalı olan kereviz suyu, tatlı ihtiyacını engeller. Sindirim sistemi ve böbrekleri dengeli çalıştırır. İyi çiğnenerek yenen kerevizler mideyi güçlendirir. Yorgunluğa ve iştahsızlığa iyi gelir.

Nelere faydası vardır?​

- Cinsel gücü arttırır ve cinsel isteği kamçılar
- İç salgı bezlerini, özellikle böbrek üstü bezlerini çalıştırır
- Sinir yorgunluğunu engeller
- Kanı pisliklerden temizler
- Akneleri geçirici ve cildi temizleyici özelliği vardır
- Böbrek taşı ve kumunun kolay düşürülmesini sağlar
- Diyet uygulayanların zayıflamasını kolaylaştırır
- Unutkanlığa iyi gelir
- İdrarı söker
- Kan ve süt yapar
- Karaciğeri temizler
- Yüksek tansiyona iyi gelir
- Romatizmayı tedavi edici etkisi vardır
- Uykusuzluğu giderir
- Baş ağrılarını geçirir
- Mideyi güçlendirir

Nasıl kullanılır?​

Sofrada: Tohumu öğütülür. Çorba, köri, güveç ve turşulara kullanılır, tuzsuz rejimlerde tuz yerine bu tohum uygulanabilir. Yaprağı salataya doğranabilir, bunun dışında yemeklere de katılabilir. Sebze çorbası ve güveçlere, ateşten alınmadan 3 dakika önce eklenebilir.

Sağlık için: Tohumu kaynatılarak özü çıkarılır ve içilir. Sinirleri yatıştırıcıdır ve midedeki fazla gazı çıkarmaya yardımcı olur. Yaprağı çay gibi demlenerek içilir. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.

Satın alma : Kereviz satın alırken sağlıklı yaprakları olan sağlam, körpe kerevizleri seçin. Sapının ezik, çürümüş olmamasına dikkat edin. Kerevizleri buzdolabında, yıkanmamış olarak ve plastik torbalar içinde 2 haftaya kadar taze olarak koruyabilirsiniz.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

KETEN TOHUMU​

Keten tohumu Keten tohumu
Latince ismi : Semen lini

OMEGA-3 ( N-3 ) yağ asitleri içeren besinlerin sağlığımız açısından önemini belgeleyen araştırma sonuçları arttıkça, beslenme uzmanları, doktorlar ve tüketicilerin, balık yağı ve keten tohumuna ilgileri arttı. Bu ürünlere yönelişin artmasındaki diğer önemli unsur da, vücudumuzun üretemediği N-3 yağ asitlerinin, mutlaka dışarıdan besin yoluyla alınmasının gerekliliği.

Keten tohumu yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri, düşük oranda doymuş yağ asidi, yüksek oranda lifle birlikte bol miktarda potasyum, az miktarlarda ise magnezyum, demir, bakır, çinko ve çeşitli vitaminler içerir. 100 gr. keten yağı 13.4 mg. E vitamini, 100 gr. keten tohumu ise yaklaşık 450 kcal. içerir daha uygun sanki. Keten tohumunun amino asit profili soya ununa benzer özellikler gösterir. İçerdiği N-3 yağ asiti oranı, (Omega-6 nın yaklaşık dört katıdır) çözünebilir ve çözünemez liflerce zenginliği ve bir çeşit bitkisel östrojen olan lignanların en zengin kaynağı olması nedeniyle keten tohumu beslenme uzmanları tarafından sıklıkla önerilir. Lignanlar, hormonlara bağlı kanser türlerinde (göğüs, prostat vb.) **** hormonlarına müdahale ederek kansere karşı koruma yapar; tümör hücrelerinin büyümesini engeller. Keten tohumunda bulunan lignanlar birer doğal SERM’dir (östrojeni seçerek alan modülatörler); östrojen kullanımının zararlarından korurken tüm diğer olumlu etkilerinden de yararlanmayı sağlarlar. Örneğin; östrojenin kemiklerde bağlantı kurup büyümeyi sağlamasına izin verirken; hasar verebileceği göğüs ve rahim içi gibi hassas bölgelere girmesine izin vermezler. Fazladan bir hücre büyümesi olmadığında kanser riski azalır. Keten tohumu 100 gramda toplam 240.6 mg. bitkisel östrojen içerirken, birçok diğer gıda maddesinde bu 100 gramda 17 mg.’ı geçmez.
İçerdiği lifin yaklaşık olacak üçte ikisi suda çözünemeyen, geri kalanıysa çözünen lif özelliğini taşır.

Suda çözünmeyen lifler dışkı yoğunluğunu arttırarak, bağırsak geçiş zamanını azaltarak kabızlığı önleyici, bağırsakları yumuşatıcı etki yaparlar.
Keten tohumunda bulunan suda çözünür lifler (mucilage zamkı/sakızı) kan şekeri seviyesini korur, kolesterol seviyesini düşürürler. Beslenmedeki yüksek lif miktarının kanser önleyici etkileri de söz konusudur.

Beslenmede ideal yağ asidi dengesini sağlamak için, ana yağımızı tekli doymamış yağ asidi oranı yüksek soğuk sıkım zeytinyağı olarak seçmeli, doymuş ve trans yağları (hidrojene) minimuma indirmeli, tahıla - ekmeğe bağlılığımızı düşürmeli, bol bol yeşil yapraklı gıdalar tüketmeli ve mutfağımızı keten tohumuyla takviye etmeliyiz.

Keten tohumu içerdiği alfa-linolenik asit (N-3 yağ asitlerinin en önemli üyesi) açısından besinlerin en zenginidir. Alfa-linolenik asitin bir kısmı, vücutta uzun zincir N-3 yağ asitleri EPA ve DHA ya dönüşürler ki bunlar iyi kolesterolü yükseltir, yüksek tansiyonda düşürücü etki yapar, kanın pıhtılaşma eğilimini azaltır, plazma trigliserid düzeyini, aritmi riskini azaltır. Dolayısı ile alfa-linolenik asitin koroner kalp hastalığı riskini azalttığı tespit edilmiştir. Keten tohumu üzerine yapılan araştırmalar, düzenli keten tohumu kullanımının dolayısı ile alfa linolenik yağ tüketiminin, arterioskılerozun (damar sertliği) gelişmesini önleyebileceğini, iltihabi hastalıklarda olmalı ve oto bağışıklık rahatsızlıklarında etkili olabileceğini göstermektedir. N-3 dengeli beslenmenin kanseri engelleyici özellikleri de tespit edilmiştir. Yağ asitleri dengesinin N-6, doymuş yağ asitleri ve trans yağlar tarafına kayması sadece daha az N-3 tüketmemiz anlamına gelmemekte aynı zamanda bu yağlar, alfa-linolenik yağ asitinin uzun zincir N-3 yağ asitlerine dönüşmesi engelleyerekte vücudumuz N-3 yağ asitlerinden gerekli faydayı sağlamasını engellemiş olurlar.

Keten tohumunu doğal ürün dükkanlarından veya aktarlardan temin edebilirsiniz. Tazeliğini anlamak için çimlenip çimlenmediğine bakabilirsiniz, eğer çimlenmiyorsa aldığınız yere iade ediniz. Keten tohumları sert olduğundan dikkatli bir çiğnemede bile yeterince öğütülemeyebilirler, bu da yeterince sindirilmeden vücuttan atılmalarına sebep olur. Öğütülmüş keten tohumunun sindirimi çok daha kolaydır. Keten tohumlarını öğüterek yersek onun şifalı özelliklerinden daha fazla faydalanabiliriz. Keten tohumunu öğütmek için karabiber veya kahve el değirmenleri ya da bu tip tohumları öğütmek için özel olarak üretilmiş elektrikli öğütücüler kullanılabilir (ülkemizde bulunmaktadır). Keten tohumu oda sıcaklığında bir yıl tazeliğini korur. Öğütülmüş keten tohumu ise 30 gün boyunca hava geçirmez kapaklı bir kavanozda buzdolabında saklanabilir.

Batıda fırıncılık sektörü tüketicinin talebini karşılamak üzere karışık tahıl ekmeklerine öğütülmüş keten tohumu ekleme yoluna gitmiştir.
Öğütülmüş keten tohumu ayrıca hazır karışımlarda (kekler vb), dondurulmuş hamur işlerinde ve hazır eritilerek servis yapılan ürünlerle gıda endüstrisine girmiştir. Ayrıca tavuklara keten tohumu yedirilerek elde edilen N-3 çe zenginleştirilmiş yumurtalar da vardır.

Sizler de mutfakta keten tohumunu el altında bulundurarak, onu öğütülmüş halde salatalarınıza, yoğurdunuza, müslinize serpebilir, fırında yaptığınız hamur işlerine katabilir, pilavdan çorbalara, tatlılardan tuzlulara her yemeğinizde kullanabilirsiniz.
Günlük 2000 kcal.’ ye eşdeğer besin tüketen bir insan için günde 1 çorba kaşığı öğütülmemiş keten tohumu kullanımı N-3 yağ asitleri kullanımı açısından yeterli katkıyı sağlayacaktır.

Yaptığınız hamur işlerinde her bir bardak unun içinden 2 çorba kaşığı un alıp yerine 2 çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumu katabilir veya yağca bir değişim yapmak istiyorsanız her 1 ölçü yağ yerine 3 ölçü öğütülmüş keten tohumu katabilirsiniz. Laboratuar çalışmalarında öğütülmüş veya öğütülmemiş tohumların fırında 2 saat boyunca 178 derece sıcaklıkta N-3 yağ asitlerini ve lignanlarını neredeyse hiç yitirmediği tespit edilmiştir. Fakat keten tohumu yağı iyi bir N-3 yağ asiti kaynağı olsa da, tohumdaki lif ve lignanlarını yitirmiştir. Keten tohumu yağının kullanım esnasında ısıya maruz bırakılmaması tavsiye edilmektedir (yemekler piştikten sonra ve salatalarda).

Geleneksel tedavide kullanımı​

Keten tohumu antimantari, antimitoz ve antioksidan özellikler taşır.
Keten tohumlarında bulunan müsilaj, bağırsakta su çekip şişerek,mekanik müshil olarak tesir eder. Ketenin bu etkiyi göstermesi biraz zaman alır fakat tahriş yapmama gibi önemli bir avantaja sahiptir. Yine bu özelliğiyle diğer müshillere nazaran daha uzun süre kullanılabilir. Ayrıca içerdiği yağda müshil yapıcı etkiye destek sağlar.

Eski Mısırlılar zamanından beri bu amaçla kullanıldığı bilinmektedir.
Yine müsilajın yumuşatıcı etkisinden dolayı gastrit, mide ülseri gibi sindirim sistemi tahrişlerinde de kullanılır.

Bu amaç için günde bir kez tercihen yatmadan önce 1-2 çay kaşığı tohum yenir, üzerine 2 bardak su içilir.

Öksürüğe, nezleye, üşütmeye karşı 1 çorba kaşığı keten tohumu 3 fincan suda 10 dakika kaynatılır; 3-5 dakika bekletilip süzüldükten sonra içilir.
Bu çayın buharı burundan teneffüs edilir.
Akciğer hastalıkları ve zatürede 80 gr. keten tohumu 40 gr. rezene tohumuna karıştırılarak az sıcak suda lapa yapılır ve iki tülbent arasına konarak göğse ve sırta yerleştirilir.
Çıban, gece yanığı ve eziklerin iyileştirilmesinde 80 gr. keten tohumu ile 40 gr ebegümeci lapası yapılarak yaranın üzerine konur.
Böbrek ağrısı ve kramplarda iki çay kaşığı keten tohumu 6 fincan suda 10 dakika kaynatılıp, 5 dakika bekletilip süzülür.

KETEN TOHUMUNU HAYATINIZA SOKUN​

10 bin yıldır gıda olarak da kullanılan keten bitkisi, etkili bir gençlik, sağlık ve güzellik kaynağı Keten tohumunu hayatınıza sokun Keten tohumunda yok yok; Kolesterol düşürücü, felç, kanser, unutkanlık önleyici, bağırsak çalıştırıcı ve temizleyici etkisi bunlardan birkaçı. Uzmanlar, sıvı şeklinde, salataların üzerine serpiştirilerek veya günde bir çorba kaşığı şeklinde tüketmeyi öneriyor.

Sağlık açısından pek çok yararı var keten tohumunun. Yüksek oranda lif, Omega-3, Omega-6 yağ asitleri, protein, B12 vitamini, mineral ve amino asit içeren keten tohumu, özellikle mide-bağırsak sistemindeki sorunlar, fazla kilolar, yüksek kolesterol, yüksek kan şekeri, kemik zayıflığı, kalp-damar sağlığı, romatizmal hastalıklar, bazı deri hastalıkları, yaralar, solunum yolu rahatsızlıkları üzerinde olumlu etki yapıyor. Anadolu'nun hemen hemen her yerinde yetişmesine rağmen, aslında keten tohumunun, layık olduğu ilgiyi pek de göremediğini söyleyebiliriz. Hatta Türkiye'de birçok doktor bile keten tohumunun şifa dağıttığından habersiz. Oysa, günde bir çorba kaşığı keten tohumu sayesinde pek çok hastalıktan uzak durmak mümkün...

Şifa kaynağı Latince adı 'Linum Usitatissimum' ile keten, dünyada tarımı yapılan ilk ürünler arasında yer alıyor. Sadece dokumacılıkta, kumaş yapımında değil, yaklaşık 10.000 yıldır gıda olarak da kullanılıyor keten bitkisi. Vatanının Mısır olduğu düşünülüyor. Çünkü milattan en az 5000 yıl önce Mısırlılar keten bitkisini, mumyaları sarmak için yetiştirmeye başlamışlar. Ancak artık Türkiye ve Hindistan dahil, tüm dünyada yetişiyor. Uzmanlara göre sağlık açısından ketenin özellikle tohumlarından ve yağından yararlanmak gerekiyor. Keten tohumunun yararlarından söz eden Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, keten tohumunun özellikle mide-bağırsak sistemindeki sorunlara karşı iyi geldiğini ve içerdiği yüksek oranda Omega-3 yağ asitleri sayesinde, adeta bir şifa kaynağı olduğunu söylüyor. Ayrıca Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (TBAM) kurucusu ve eski müdürü olan Başer, "Keten tohumunun, ayrıca kolon kanserini önleyici etkileri hayvan deneylerinde de gösterilmiştir. Keten tohumu içeren gıda takviyeleriyle kandaki kolesterol seviyesinde de düşme gözlenmiştir. Klinik çalışmalarda keten tohumu destekli gıdaların kanser ve lupus nephritis gibi hastalıklarda olumlu etki yarattığı gözlenmiştir. Keten tohumu, kalp-damar hastalıklarını da önler. Ayrıca eklem romatizmasındaki yararlı etkilerinin keten tohumunda yüksek oranda bulunan linolenik asit ve sekoizolarisirezinol'den ileri geldiği sanılmaktadır" diyor. Uzmanlar, keten tohumunu mutlaka yaşamımıza dahil etmemiz gerektiğini vurguluyorlar. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Omega-3 yağ asitleri. Keten tohumunun, adeta bir somon balığı kadar Omega-3 içerdiğini belirten uzmanlar, bu yağların özellikle kalp sağlığı açısından vazgeçilmez olduğunu belirtiyorlar. Prof. Başer, "Keten tohumu uzun zincirli Omega-3 yağ asitlerine dönüşen alfa-linolenik asitçe (ALA) zengindir. Balık yağları gibi, bu yağ asitlerinin eksikliğini gidermek amacıyla bitkisel bir kaynak tercih edenler için gıda takviyesi olarak kullanılabilir. Optimum ALA miktarı günde bir veya iki tatlı kaşığı (2-9 g) keten yağı alınmasıyla temin edilebilir. Tohum içinde yağ iki yıl süreyle muhafaza olur. Yağ elde edildikten sonra dikkatle saklanmalı, raf ömrü etiketine yazılmalı, ısı ve ışıktan korunmalıdır. Yağı dondurarak saklamak en iyi yoldur" diyor. Hem dövülmüş keten tohumu hem de keten tohumu yağının, çeşitli kronik hastalıkların tedavisinde, özellikle de kalp rahatsızlıklarının önlenmesinde ve hormona bağlı kanserlerden korunmada ümit vaat ettiğini belirten Başer, keten tohumunun normal diyetin parçası olarak gıda maddelerine katılarak rahatlıkla kullanılabileceğini söylüyor. Başer, "Güvenirliğinin yüksekliği ve başka ilaçlarla etkileşmemesi nedeniyle ideal bir gıda bütünleştiricidir" diyor.

Zayıflatıcı özelliği de var​

Keten tohumunu özellikle kadınlar için cazip kılan en önemli özelliği ise, zayıflatıcı özelliğe sahip olması. Tokluk hissi uyandırarak kişinin daha az yemek yemesine yol açıyor. Zayıflatıcı özelliği, aslında içerdiği Omega-3 yağ asitlerinden kaynaklanıyor. Tıpkı balık gibi etkisi var keten tohumunun. Keten tohumu, somon balığı kadar Omega-3 yağı içeriyor. Günde 1 yemek kaşığı alındığında ayda ortalama 4-5 kilo verilebilir. Ancak tabii ki bu, kişiden kişiye ve bünyeden bünyeye de değişir. Bir uzmana danışmak çok önemli. Nedense 'doğal' gıdaların veya bitkilerin zararsız olduğuna inanılır Türk toplumunda. Oysa bir bitki de bilinçsiz kullanıldığında sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Suyun bile fazlası zarar. Keten tohumunu da dozunu kaçırarak tüketirseniz, bağırsaklar fazla yumuşar ve vücut aşırı su kaybeder. Dolayısıyla aşırı kilo kaybı olur. İdeali günde bir yemek kaşığı. Ama kilo sorununa göre alınması gereken dozaj değişebilir. Aslında bu dozajı insanlar kendileri de ayarlayabilirler. Bağırsaklar fazla yumuşamayacak şekilde kullanılırsa dozu kaçırılmamış olur.

Bilinen ciddi bir yan etkisi yok​

Susama benzeyen, ancak kahverengi olan, parlak bir madde keten tohumu. Özellikle gıda sanayisinde, başta ekmekler, kurabiyeler, börekler olmak üzere pek çok unlu mamullere katılarak da kullanılıyor. Keten tohumunu yağ, tohum, ya da öğütülmüş toz şeklinde kullanmak mümkün. Doğal Tıp Derneği Başkanı Dr. Ender Saraç, "Amaca göre kullanım şekli değişir. Bazen kabuklu, bazen de kabuksuz tüketmek gerekebilir. Yeterince posalı, lifli gıda tüketmeyen insanlara bunu öğütmeden vermek daha yararlı. Çekirdek haliyle, posalı, lifli şekilde tüketmek daha iyi. Normal hazım yapabilen bir insan, çekirdek haliyle tüketebilir. Bazı kişilerde belki gaz yapabilir, ama bu kişilere de keten tohumunun üzerine bir fincan rezene çayı içmelerini öneriyorum ve sorun ortadan kalkıyor. Keten tohumunun bilinen ciddi bir yan etkisi yok" diyor. Keten tohumunun en büyük etkisi, müshil, yani bağırsakları çalıştırıcı olması. Uzmanlar özellikle de kabızlık sorunu olan kişilere keten tohumunu öneriyorlar. Genellikle tohumların tüketildiğini, ancak son yıllarda keten tohumu yağının da yaygınlaşmaya başladığını belirten Saraç, "Keten tohumu yağı bağırsakları çalıştırırcı, temizleyici ve iç organların yüzeylerini rahatlatıcı olarak kullanılıyor. Ayrıca cildi yumuşatıyor ve öksürüğe karşı iyi geliyor. Kolay bozulan bir şey değil. Yani herhangi bir kavanozda uzun süre saklanabilir. Ayrıca ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak da kullanılabilir. Öksürükte, gıcıkta, ses kısıklığında ve de gastrit gibi mide sorunlarında da olumlu etkisi var" diyor. Keten tohumunun ciddi miktarda B12 vitamini içerdiğini de sözlerine ekleyen Saraç, özellikle vejetaryenlerin keten tohumu alımına dikkat etmeleri gerektiğini vurguluyor. Saraç, "Son yıllarda dünyada vejetaryenlik çok arttı. Vejetaryenlerin en çok dikkat etmesi gereken konular ise kansızlık açısından demir, çinko ve B12 vitamini. Demir ve çinko doğadaki pek çok bitkide var. Ama hayvanlar ve hayvansal protein dışında B12'nin yüksek oranda bulunduğu tek gıda keten tohumu. Dolayısıyla keten tohumu, özellikle vejetaryenler için Vitamin B12 açısından çok gerekiyor.”

Her gün 1 çorba kaşığı keten tohumu yeterli olabilir. Keten tohumu aynı zamanda Omega-3 yağ asitlerinden de çok zengin. Omega-3 de hayvansal kaynak dışında özellikle keten tohumu, semizotu ve fındıkta bulunuyor. Omega-3, özellikle kalp krizine, pek çok damar hastalıklarına, bazı bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara, bazı cilt hastalıklarına karşı korunmak için gerekli. Somon balığındaki kadar Omega-3 var keten tohumunda. Son yıllarda keten tohumu, östrojene benzer maddeler içerdiği, menopoza bağlı şikâyetleri azalttığı için de tüketilmeye başlandı. Ancak uzmanlar, menopoz dönemi şikâyetlerini gidermek için sadece keten tohumuna değil, bir hekime de başvurulması ve doktor kontrolünde olunması gerektiğini vurguluyorlar.

Keten tohumuyla genç kalın​

Anti-aging, dünyada ve Türkiye'de de gittikçe yaygınlaşmaya başladı. İnsanlar 'genç yaşlanmak', zayıf kalmak, formunu korumak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. İşte uzmanlara göre, keten tohumunun burada da olumlu etkileri var. Keten tohumunun yaşlanmayı geciktirdiği belirten Saraç, "Keten tohumundaki Omega-3, Vitamin B12 ve lifler, hücreleri genç tutarak yaşlanmayı geciktiriyorlar. Zayıflatıcı özelliği de var bu tohumların. Keten tohumu hem kabızlık oluşmasına engel oluyor hem de çok lifli olduğu için de suyla, sütle ya da başka sıvılarla şişerek tokluk hissi de sağlıyor. Ancak aşırı miktarda alınırsa, sonuçta bunda da yağ ve vitamin olduğu için zayıflatıcı etkisi olmaz. Ama 1 veya 1 buçuk çorba kaşığı keten tohumu, günlük tüketim açısından yeterli" diyor. Keten tohumunun yararlarının pek bilinmediğine, dolayısıyla insanların bunu pek fazla tüketmediklerine değiniyor uzmanlar. Oysa Türkiye'nin her köşesinde bulunan bu minik tohumlar, hem sağlığa hem de ekonomik olduklarından keseye de hitap ediyorlar.

Keten tohumunun yararları​

*Mide-bağırsak sorunlarına karşı iyi gelir
*Bağırsakları yumuşatır, kabızlığa karşı iyi gelir
*Kemikleri güçlendirir. Özellikle menopoz döneminde yararlıdır
*Bağışıklık sistemini güçlendirir
*Menopoza bağlı şikâyetleri hafifletir
*Kalp-damar hastalıklarından korur
*Kolesterol, şeker seviyesini dengeler
*Yüksek tansiyonu düşürür
*Romatizmal hastalıkları önler
*Sinir sistemini güçlendirir
*Hafızayı güçlendirir
*Konsantrasyon bozukluğuna karşı iyi gelir
*Yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir
*Haricen kullanılarak yaraların çabuk iyileşmesini sağlar
*Egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır
*Nasırlarda kompres olarak kullanılır
*Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar
*Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir
*Öksürüğü giderir
*Ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak kullanılır
*Lifleri sanayide, özellikle dokumacılıkta kullanılır

KETEN TOHUMU YAĞININ BİLİNEN BAZI FAYDALARI​

*Mide-bağırsak sorunlarına karşı iyi gelir.
*Bağırsakları yumuşatır, kabızlığa iyi gelir.
*Kemikleri güçlendirir. Özellikle menopoz döneminde yararlıdır.
*Bağışıklık sistemini güçlendirir.
*Menopoza bağlı şikâyetleri hafifletir.
*Kalp-damar hastalıklarından korur.
*LDL Kolesterol ve Trigliserit seviyesini düşürür.
*Yüksek tansiyonu düşürür.
*Romatizmal hastalıkları önler.
*Sinir sistemini güçlendirir.
*Hafızayı güçlendirir.
*Kan şekerini dengeler.
*Konsantrasyon bozukluğuna karşı iyi gelir.
*Yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir.
*Haricen kullanılarak yaraların çabuk iyileşmesini sağlar.
*Egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır.
*Nasırlarda kompres olarak kullanılır.
*Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar.
*Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir.
*Öksürüğü giderir.
*Ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak kullanılır.
*İkridarsızlık, prostat ve kısırlığa karşı etkilidir.

Keten tohumu ne içerir?​

*Omega-3, Omega-6 ve Omega-9 yağ asitleri
*Yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif
*Protein
*Lignanlar (kansere karşı maddeler)
*Vitaminler
*Mineraller
*Amino asitler

Keten tohumu nasıl tüketilir?​

*Kaynatılarak içilebilir.
*Dövülerek, öğütülerek toz haline getirilebilir. Bir kaşık ağza atıldıktan sonra arkasından su içilebilir.
*Kavrulmuş olarak tüketildiğinde daha lezzetli olur. Keten tohumunun çok özel bir tadı veya kokusu yoktur, ama kavrulunca güzel bir tada kavuşur.
*Tohum şeklinde de tüketilebilir.
*Yemeklere, yoğurda, salatalara, müsliye, pasta, börek gibi unlu mamullere karıştırılarak da tüketilebilir.
*Günde 1-1.5 çorba kaşığı keten tohumu sağlıklı kalmak açısından yeterlidir. Dozunu kaçırmamakta yarar var

KETEN TOHUMU Linum Usitatissimum​

Ziraatı yapıldığı gibi, çalılıklarda ve ormanlarda yabanisi de yetişir. Boyu 30-100 cm arasındadır. Haziran ve Ağustos ayları arasında çiçek açar.Keten tohumu kabuğunun altında bulunan yağlı bileşimin tedavi edici etkisi vardır. Yağı çıkarılır yada ezilerek kullanılır. İltihaplı yaraların iyileşmesini sağlar. Keten tohumu lapası yada yakısı kullanılır.
*Yeni doğan çocuklarda balgam söktürmek için keten tohumu dövülür şekerle yalatılır.
*Nefes darlığı, astım, ses kısıklığı, öksürük ve bronşite faydalıdır. Kavrulmuş ve çekilmiş 1 çorba kaşığı keten tohumu bal ile karıştırılır, yemeklerden bir saat önceyenir.
*Bir fiske keten tohumu, bir tutam hatmi çiçeği cezvede demlenip şekerle içilir.
*Kafi miktarda su ile keten tohumu tozunu ateşte lapa kıvamında pişirip, normal sıcaklıktayken göğüs üzerine konursa, göğsü yumuşatır.
*Böbrek taşlarını düşürür; Bir litre suya, bir yemek kaşığı keten tohumu, bir yemek kaşığı gülhatmi kökü ve yarım kaşık meyan kökü konur.Yarım saat kaynatılıp süzülür, ılık ılık aç karnına 3-4 bardak içilir.
*Toz haline getirilmiş keten tohumu yemeklerden bir saat önce bir çorba kaşığı bir bardak ılık su ile yutulur.
*Kabızlığı giderir; Keten tohumu doğal müshildir.Bir bardak sıcak suya, bir çay kaşığı keten tohumu tozu konup demlenir ve süzülür. Günde bir fincan içilir.
*Az yağlı beslenmeyle yapılan keten tohumu desteğiyle, prostat kanserine önlem alınabilir.
*Keten tohumları şeker hastalarına da tavsiye edilir. 1 yemek kaşığı keten tohumu 1 litre suda su 7/2 litreye dönüşünceye kadar kaynatılır. Elde edilen maya günde 3 kere içilir.
*Akciğer tüberkülozunda, kan tükürmede, dalak şişliğinde, mide ülserinde kullanılır. 10'ar gram keten tohumu unu bal ile macun yapılır, 30-40 gr sabah aç karnına yutulur.
*Mide ülserinde 1 kg keten tohumu havanda dövülür.1 kg sütle kaynatılır.Kıvamlı hale gelince ateşten indirilir yemeklerden yarım saat önce bir yemek kaşığı alınır.
*Dolama , çıban ,burkulma, çıkma ve basurda lapası ılık olarak rektum üstüne konulur. İltihap ve şişliklerde, lapa yapılıp üzerine konur
*Barsak iltihaplarını ve karın ağrılarını giderir. Sindirim yolarını dezenfekte eder.
*Nezlede, tütsüsü yapılır. Soğuk algınlığında iyi gelir.
*Apseli dişe, sütle karıştırılıp ısıtılır lapa olarak tülbent arasında ağrılı ve apseli dişe dışarıdan konulur.
Hayvan apselerine karşı da lapası kullanılır.
*Afrodizyaktır, keten tohumu, bal ve karabaşberle macun yapılıp yutulur

KetenYağı:​

LDL kolesterol ve trigliserid seviyesini düşüren Omega 3 yağ asidinin en çok bulunduğu bitkisel yağdır.Omega 3 ihtiyacı hamur işlerine keten tohumu ekleyerek, keten tohumu ile beslenen tavuklardan elde edilen yumurtalar yiyerek karşılanabilir. Keten yağı enflamasyonu engelleyerek eklem hastalıklarındaki şişme ve ağrıyı önler. Sedef gibi cilt hastalıklarının düzelmesinde de yararlıdır. Keten tohumu ve keten yağı preparatlarında ayrıca lifli elemanlar da bulunur. Bu lifli elemanlar, çoklu doymamış yağ asitleri ile birlikte hem kolesterol seviyesinin iyileşmesinde hem de bağışıklık sisteminin güçlenmesinde etkilidir. Keten tohumu ile beslenen deney hayvanlarında hormona bağlı kanser türlerinin (meme,rahim ve prostat) oluşmasının engellendiği gösterilmiştir.Bu olumlu etki, içerdiği fitoöstrojen ( doğal bitkisel östrojen hormonu ) sayesindedir

Keten tohumu (Linium usitatissimum)
Bitki özellikleri: 50-70 cm yüksekliğe ulaşan, mavi çiçekli bir kültür bitkisidir. Keten tohumu ve keten lifi elde etmek için yetiştirilir. Baharatçılardan satın alınabilir.

Bileşim: Bitkinin tedavi amaçlı kullanımında öncelikli yeri olan, bol miktarda müsilaj. Müsilajın etkinliğini arttıran sabit yağ. Çok az miktarda hidrosiyanik içeren linamarin. Linamarin bir glikozittir. Hidrosiyanik ise zehirli bir maddedir, ama bitkinin içerdiği oran öylesine düşüktür ki, yüksek dozajlarda kullanılsa bile hiçbir tehlike oluşturmaz.

Kullanım alanları ve biçimleri: Keten tohumu, öncelikle kronik kabızlığa karşı kullanılır. Çok etkili müshil ilaçlarının, sürekli kullanım halinde bağırsakları tahriş ettiği ve organizma için gerekli olan minerallerin (özellikle potasyum) azalmasına yol açtığı artık biliniyor. Halbuki, keten tohumu kullanımında bu tür yan etkiler kesinlikle söz konusu olmaz. Çünkü keten tohumunun müshil etkisi mekaniktir. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere, en az ikişer yemek kaşığı dolusu, ezilmiş veya öğütülmüş keten tohumu, bol suyla yutulmalı, daha sonra da 1-2 bardak su içilmelidir. Bağırsaklara ulaştığında genişlemeye başlayan keten tohumu, bağırsakları uyarır. Uyarılan bağırsaklar böylece dışkılama işlemine başlar. Sonuçta kesinlikle etkili, ama çok hızlı sonuç vermeyebilen bir yöntemdir bu. Yani, kronik kabızlıklarda, sonuç alabilmek için 2-3 gün beklemek gerekebilir. Ama beklemeye değecektir. Çünkü çok rahatlatıcıdır. Bu yöntemle hatta, dışkılamanın zamanı bile programlanabilir. Bunun için, keten tohumunu bir süre kullanıp, onu tanımak gerekir. Drog, meyve püresi veya bal ile karıştırılarak alındığında daha da etkili olur. Daha sonra bol su içmeyi unutmamak gerekir.
Keten tohumu, içerdiği bol miktarda müsilaj sayesinde, tedavi amacıyla başka alanlarda da kullanılabilir. Tahriş olmuş veya iltihaplanmış mukozanın üstünde koruyucu bir tabaka oluşturduğu için, ağız içi, boğaz ve dişeti rahatsızlıklarında gargara ve çalkalama, öksürük gıcığı, ses kısıklığı ve mide mukozası iltihabında ılık çay biçiminde kullanılmalıdır.

Keten tohumu çayı: 1 tatlı kaşığı ezilmemiş tohum, 1 bardak suya eklenir ve arada bir karıştırılarak, 20-30 dakika bekletilir. Tohumların suyu sıkılmadan süzülür ve hafifçe ılıklaştırılarak içilir.

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

KETEN TOHUMU, Baharatçılarda rahatça bulacağınız kahverengi, susam gibi, tadı hoş olan keten tohumunu manuel veya elektrikli kahve değirmeninde (toz haline getirilmezse vücut susama benzeyen bu tohumdan yararlanamıyor) un gibi çekerek buzdolabında cam kavanozda ( veya derin dondurucuda) saklayın; günde birkaç tatlı kaşığı suyla için, yiyin, yoğurdunuza, çorbanıza, kekinize, salatanıza, sabah kahvaltınızda tahıllara, yulaf ezmesine, unlu gıdalarda 3-5 kaşık un yerine bol bol karıştırın ama pişirmeden yemeği tercih edin. Yağını da öyle. Çünkü keten tohumunda kalbe iyi gelen ve kalp krizlerini önleyen, yağlı somon gibi balıklarda bulunan zengin omega-3 yağları yanı sıra, magnezyum, potasyum ve posa , B vitaminleri, protein ve çinko var ve kolestrol yoktur, doymuş yağı ve kalorisi yok denecek kadar azdır. Artrit romatizmada ağrıya, şişmeye ve yangılanmaya iyi gelir. Kanda kolestrolü ve trigliseridleri, kotu kolestrol LDL i düşürür. Kolestrol nedeniyle damarlarda duvarlardaki sertleşmeyi azaltır. DEPRESYONA, kansere, enfeksiyonlara, kalp hastalığı riskine, sekere, kabızlığa, böbrek hasarlarına iyi gelebilir. Kadınlarda menapozda ateş basmalarında da etkili olabilmektedir. Her derde deva önemli ve çok ucuz bir kaynak.

Keten tohumunu kek, börek, çörek, ekmek gibi fırın ürünlerinde kullanabilirsiniz. Keten tohumu suda ya da ıslak kaldığında sümüksü bir hal alır, sizi korkutmasın, bu doğaldır, doğası gereğidir. Keten tohumunu toz haline getirip salatalarına da koyabilirsin. Keten Tohumu ayrıca Omega 3 ve Omega 6 yag asitleri açısından da çok zengin.. Hepimizin mutfağında bulunması gereken bir tohum. Zaten kullandıkça yeni kullanım alanları da bulmak mümkün. Soğuk algınlıklarında da kullanıldığını belirterek bitireyim.

Keten tohumunun en önemli katkısı B12 den ziyade Omega 3 içeriğidir. Sadece soğuk su balıklarında görülen bu hayati yağ asidi bizim denizlerimizde yaşayan balıklarda son derece az. O nedenle keten tohumu önemli bir kaynak. Kullanımı gayet basit. Mutfak robotu vb. bir aletle irice öğütün çorbalar başta olmak üzere neye yakıştırıyorsanız bolca kullanın. Baharatlar gibi baskın bir tat ve kokusu olmadığından kolaylıkla tüketebilirsiniz.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

KİMYON​

Kimyon Kimyon
Latince ismi : Cuminum cyminum

Bilimsel sınıflandırma
Alem Plantae (Bitkiler)
Şube Magnoliophyta (Kapalı tohumlular)
Sınıf Magnoliopsida (İki çenekliler)
Takım: Apiales
Familya Apiaceae (Maydonozgiller)
Cins: Cuminum
Tür: C.cyminum
-
Kimyon (Cuminum cyminum) Mayıs-Haziran ayları arasında, beyaz ve pembemsi renkli çiçekler açan, 40-60 cm boyunda, bir yıllık otsu bir bitki. Gövdeleri dik, üstte dallanır. Yaprakları iplik gibi parçalı ve tüysüzdür. Çiçekler şemsiye durumunda toplanmışlardır. Şemsiye, 3-5 saplıdır. Çiçekler beyaz veya pembe renklidir. Meyvesi köşeli, oval şekilli, 4-5 mm boyundadır. Temmuzda meyveler olgunlaşır. Özel kokuludur ve meyveleri sabit ve uçucu yağ, tanen ve reçine taşımaktadır. Midevi, gaz giderici, terletici olarak kullanılır. Ayni zamanda özellikle Kuzey Afrika, Orta Doğu, batı Çin, Hindistan ve Meksika mutfağında çok kullanılan bir baharattır

Tohumlar tüketim için genelde toz haline getirilir. Kimyonun genel olarak en sık yetiştiği yerler: İran, Özbekistan, Tacikistan, Türkiye, Fas, Mısır, Hindistan, Suriye, Meksika ve Şili. Türkiye'de yetiştiği yerler: Ege ve Karadeniz Bölgesinde kültür olarak yetiştirilir. Hindistan'da kimyon jiira olarak, Pakistan/İran'da ziira olarak, batı Çin'de ziran olarak adlandırılır

Kimyon nedir, nerde yetişir?​

Latincesi Cuminum cyminum olan kimyon, bir yıllık otsu bitkidir, meyvaları için yetiştirilir. Meyvaları baharat olarak kullanılır. Ülkemizde Frenk kimyonu denen, Carum carvi diye bir türü de vardır. Kars bölgesinde bu bitkinin genç dalları çorbalara ve yemeklere koku vermesi için katılır. Kefe Kimyonu denen Laser trilobum borkh, ülkemizde yetişen diğer bir kimyon türüdür. Özellikle çam ormanlarının altında yetişir. Olgun meyvaları baharat olarak kullanılır. Toros dağlarının Mersin/Adana kesiminde yetişen türüne sıra ismi verilir. Adana, Tarsus ve Mersin bölgelerinde baharat olarak kullanılır ve satılır.

Akdeniz bölgesinde tarih öncesinden beri yetişen bir bitki kimyon. Fas, Mısır ve Suriye’nin yanı sıra Hindistan, Meksika, Kuzey Amerika ve Şili de yetiştirilmektedir. Sebzelerde, sakatat, et yemekleri ve içeceklerde kullanılır. Spesifik olarak, Fas ve Ortadoğu ülkelerinde tavuk, keçi eti ve uykuluk terbiyesinde kullanılırken, Hindistan da baharat olarak kullanılmasının yanı sıra, sindirimi kolaylaştırmak için çay gibi demlenir.

Tarihte kimyon​

Şu anda en fazla kimyon kullanan ülke mutfakları arasında Hindistan, Fas ve Mesika geliyor. Ancak, milattan önceki dönemde kimyonu en fazla Yunanlılar ve Romalılar kullanmış.

Eski Yunanlıların yemek masalarının üzerinde duran özel bir kimyon kutuları varmış. Kimyonu o denli bol kullanıyorlarmış ki, cimriliği kimyon kullanımıyla tarif eder olmuşlar. Cimri bir insana, 'kimyon tanesini bölen' anlamına gelen kyminopristes diyorlarmış! Antik Roma döneminde kimyonun, 'hırsın ve paranın' sembolü haline geldiğini de söylemeliyiz. Her şeye hükmeden ve sahip olan Marcus Aurelius’un takma ismi kimyon du. Kral Antonius savurgan insanlara tutumlu olmayı öğretmeye kalkınca bu tutumundan dolayı, o da hakaretten nasibini aldı ve kimyonu ikiye yarar cümlesi onu taklit ve alay eden insanlarca kendisine karşı kullanıldı.

Aşağı yukarı aynı yıllarda kimyon, Doğu Akdeniz ülkelerinde ve özellikle de Nil Nehri’nin yukarı kısımlarında yetiştiriliyordu. Bu sırada sindirimi kolaylaştırmasının yanı sıra, ekmek ve et yemeklerine lezzet vermesi için de kullanılırdı. Kimyonun diğer bir görevi ise vergi ödemek için para yerine geçmesiydi. Ayrıca, meşhur hatip Pliny, öğrencilerine konuşma yaparlarken tenlerine soluk, yüzlerine dikkatli ifade verdiği için kimyon yemelerini tavsiye etmiştir.

Romalıların her yiyecekle kimyonu özgürce kullandıklarını söyleyebiliriz. Öyle ki 'patina de piris' isimli bir tür armut tatlının içine bile kimyon koymuşlar. Kabuklu deniz hayvanları için kullandıkları başka bir sos ise, bal, sirke, maydanoz, nane, karabiber ve bol miktarda kimyondan oluşuyormuş.

Nerelerde kullanılıyor
Günümüzde kimyonun kullanıldığı Avrupa mutfakları sınırlı. Fransa ve Almanya’da ekmeklerde, Hollanda ve İsveç’te ise bazı peynir türlerinde kullanılıyor. İspanya da hiç kullanılmıyor. Meksika da onu İspanyollar tanıttıkları için halen bu mutfağın bir numaralı baharatı olma özelliğini koruyor

KİMYON (Carvi fructus)​

Bitki : Carum carvi
Meyveleri % 3-7 oranında uçucu yağ taşır. Gastrointestinal sistem üzerinde etkilidir. Spazm çözücü ve gaz söktürücüdür. Ayrıca antimikrobiyal etkiye sahiptir. Özellikle midede şişkinlik hissi, sindirim güçlüğü gibi hazımla ilgili sorunlarda ve iştahsızlıkta kullanılır.

Dahilen: Günlük doz 2,5 - 6 g’ a eşdeğer olacak şekilde, 1-3 çay fincanıdır. Günlük dozun sabah, öğle, akşam şeklinde alınması tavsiye edilir. Amaca göre, iştah açıcı ve gaz söktürücü olarak kullanıldığında yemeklerden yarım saat önce, sindirim güçlüğünde kullanıldığında ise yemeklerden sonra içilmesi önerilir.

KİMYON ZİRAATI​

1-KİMYONUN EKONOMİK DURUMU : Kimyon, kokusundan faydalanılan baharat bitkisidir. Son yıllarda yurt içinde ve yurt dışında sucuk imalinde, ilaç sanayinde ve boya sanayinde kullanılmaktadır. Türkiye'den A.B.D' ne Avrupa, Orta Doğuda, Arap ve Körfez ülkelerine devamlı ihraç edilmektedir.

2-KİMYONUN BİTKİSEL DURUMU : Kimyon tohumu 4-5 mm uzunluğunda, açık kahverengi renkte küçüktür. Kimyon bitkisi 35-40 cm boyunda ( mercimek bitkisi ) gibi dallanan ince uzun üzerinde küçük yaprak, bulunan hafif bir bitkidir. Genellikle Orta Anadolu da erken ilkbaharda 15 şubat- 15 Mart tarihleri arasında mutlaka ekimi yapılmalıdır.

3-KİMYONUN İKLİMİ İSTEĞİ : Kimyon ziraatı genellikle Orta Anadolu Bölgesinde bilhassa Afyon, Ankara, Eskişehir, Konya, İlleri ile bunların çevresinde bulunan illerde yapılmaktadır.
Eskişehir yöresinde kimyon bitkisine (ZIRA) tabir edilmektedir. Bu sebeple kimyon bitkisi ilkbaharda erken ekim yapılacak yazları sıcak kışları soğuk olan Orta Anadolu bitkisidir.

4- KİMYONUN TOPRAK İSTEĞİ : Kimyon bitkisi hafif ve nazik bir bitki olduğundan genellikle ot getirmeyen yumuşak, kaymak bağlamayan hafif topraklarda iyi yetişir ve randımanlı olur. Bilhassa hamdan yeni açılan topraklarda daha fazla randımanlı yetişir. Çorak, kepir, topraklarda yetişmekle beraber randıman alınabilmesi için yılın yağışlı geçmesi şarttır.

5- KİMYONUN GÜBRE İSTEĞİ: Kimyon ekimi yapılırken kimyon tohumu mutlaka fenni gübre ile ekilmelidir. Kimyon bitkisi fosforlu gübreye ihtiyacı olmakla beraber daha fazla azotlu gübreye ihtiyaç duyulmaktadır. Ekimi ile birlikte toprağa 10 kg % 18-46 DAP veya 10 kg % 15-45 Kompoze ve 10 kg % 20-20 Kompoze veya yalnız 10 kg % 26 lık A. Nitratla ekilebilir, Ekimden sonra kimyon toprak yüzünde görülünce dönüme 10-15 kg azotlu gübre serpildiği taktirde randıman alınır.

6- KİMYONUN TOPRAĞININ HAZIRLANMASI: Kimyon bitkisi genellikle Orta Anadolu'da münavebede hububattan sonra ekilir. Bu münasebetle hasadı yapılmış anız tarlalarının saplarının mutlaka yakılarak yağışlara müteakip mutlaka kimyon güzden soklu pullukla 18-20 cm derinliğinde aktarılmalıdır. Kimyon ekilecek tarla yağışlarını iyice alıp yumuşadıktan sonra erken ilkbaharda 15 Şubat 15 Mart arasında
a) Kazayağı ile ikilenerek erken çıkan otlar imha edilir.
b) Barana (tırmık ) çekilerek üçlenip ekilecek saha kısmen tesviye edilir. Tarla ekime hazır duruma getirilir.

7- KİMYONUN EKİMİ: Kimyon tohumu genellikle mibzerle sıraya ekilir. Serpme ekim daha ziyade dar arazilerde tatbik edilebilir. Kimyon tarlası arzu edilen şekilde hazırlandıktan sonra dekara 10 kg fenni gübre ile 1 kg tohum hesaplanarak gübre ile tohum iyice karıştırılır. Bu karışım mibzerlerin tohum sandığına konulur. Kombine mibzeri ile tohum sandığı ayarı 10-12 dereceye getirildiğine dekara 10 kg gübre 1 kg tohum en idealdir. Tohumlar genellikle 2-3 cm derinliğe ekilmelidir. Daha derine giderse katiyetle çıkmaz. Bunun için Kimyon ekilecek tarlanın toprak hazırlığının iyi yapılarak ekimde tohumunun derine gitmesi önlenmelidir. Kimyon bilhassa tavsiye edilmiş kısmen sıkıştırılmış topraktan 30-40 gün içinde toprak yüzüne çıkar.

8- KİMYON BAKIMI VE YABANCI OT İLAÇLAMASI : Kimyon ekildikten sonra genellikle 30-40 gün içinde toprak yüzüne çıkar. Kimyon ot getirmeyen veya az ot getiren tarlaya ekilebilir.
Kimyonla birlikte yabancı otlarda kimyon tarlası içinde büyümeye başlarlar, Nisan ortalarından sonra kimyon üst azotlu gübreden atıldıktan sonra 1-15 Mayıs arasında yabancı otların,
a) Elle yolmalıdır.
b) Veya kimyon yabancı otunu imha eden AFALON ilacı ile hububat tarlalarında yapılan yabancı ot ilaçlaması gibi beher dekara 150-200 gr arası bir ilaç ile 20 litre su düşecek şekilde yabancı ot ilaçlaması yapılmaktadır. Çiçek zamanı yapılacak yabancı ot ilaçlaması kimyonun verimini çok düşürmektedir.

9-KİMYONUN HASAT VE HARMANI: Kimyon mahsülü genellikle Haziran ayı içinde çiçeklenerek Haziran sonrası Temmuz başlarında rengi yeşilden mat kahverengi rengi alınca hasadın mutlaka yapılması lazımdır.
Bin işçi günde yarım dekar ile 1 dekar arası yolma yapabilir. Yapılan demetler tarlaya batör ayarı düzenlenmiş ve rüzgarlıkları kısmen yapılmış biçer döver yürütülerek önüne atmak suretiyle hasat ve harman yapılır. Kimyon harman yerinde sopalarla dövülerek veya dövenle sürülerek harmanı yapılmakta beraber harmanı güçtür.

10-KİMYONUN VERİMİ: Kimyon genellikle iyi ekimi yapılmış iyi gübrelenmiş iyi ot alınmış kuvvetli tarlalardan ortalama beher dekara 50-80 kg arasında verim yapar. Zayıf şartlarda bu verim 20-30 kiloya düşebilir. Yüksek verim almak için az sahaya yapıp iyi emek verip birim sahadan yüksek verim almak esastır

Romalılar döneminden beri bedene yararlı etkileri bilinen ve kullanılan kimyonun tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece sıralanabilir:
• Midevidir: iştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.
• Mide ve bağırsaklardaki gazı söktürür.
• Diyareyi hafifletici etkisi vardır.
• İdrar söktürücüdür.
• Sinirleri uyarır.
• Terletici etkisi de bulunmaktadır.

Bu etkilerinden yararlanılmak üzere yaz mevsiminde bitkinin çiçek şemsiyeleri tam olgunlaşmadan önce kesilip alınır. Bunlar gölge ve havadar bir yerde kurutulur. Yere serilen bir kağıdın üzerine bu şemsiyeler başaşağı edilip silkelenir. Böylece toplanan olgun tohumlar ya da piyasadan satın alınan kimyon tohumlarından 1-2 tatlı kaşığının üzerine 1 bardak kaynar su dökülüp kabın üzeri kapatılarak 10-15 dakika süreyle demlendirilir. Bu şekilde elde edilen infüzyondan günde iki kez sabah ve akşam yemeklerinden önce birer bardak içili.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

KİŞNİŞ​

Kişniş Kişniş
Latince ismi : Coriandrum sativum
Diğer Adları Aşotu, Kişnişotu
Maydanozgiller familyasındandır. Anayurdu Akdeniz havzası olup günümüzde birçok yerde ve ülkemizde yabani bitki ya da kültür bitkisi olarak yetişmektedir. 60 cm'ye kadar boylanabilen biryıllık otsu bitkidir. Gövdesi yuvarlak kesitli, boylamasına oluklar halinde çizgili, soluk yeşil renkli ve dallara ayrılan yapıdadır. Bitkinin alt ve üst bölümündeki yaprakları farklı görünüşte olur. Alt yaprakları maydanoz bitkisininkilere benzer.

Hafif tüylü, tuhaf ve pek de hoş olmayan koku taşırlar. Bitkinin üst kesimindeki yaprakları ip gibi ince ama düzgün kesimli ve gene hoş olmayan keskin ve tuhaf kokulu olurlar. Yaz başı ile ortası arasında gevşek şemsiyeler oluşturarak açan, beyaz ya da pembemsi açık mor renkli küçük çiçekleri olgunlaşınca, 2-7 mm. çapında yuvarlak, açık kahverengi tohum kılıfını taşıyan kokulu, kuru meyvelere dönüşür. Bol güneşli yerleri, bitek ve hafif topraklan seven kişniş bitkisi, tohumları sonbaharda ekilerek çoğaltılır. Ancak, çapraz döllenmeyle bitkinin yozlaşması meydana geleceğinden, rezeneden uzak yerlere ekilmesine dikkat edilmelidir.

Kişnişin tohumunu taşıyan meyvesinde nişasta, tanen, şekerler, sabit ve uçucu yağlar bulunur. Uçucu yağında yüksek oranda coriandrol ile düşük oranda geraniol, borneol, pinen, phelladron ve asetik asit vardır.
Kişniş tohumlan pastacılıkta, baharat olarak bazı çorba ile yemeklerin hazırlanmasında, içki endüstrisinde ve kişniş şekerinin yapımında kullanılır. Bazı yerlerde bitkinin körpe yaprakları salata ve güveçte pişen yemeklere katılır. Gövde ve kökü de sebze gibi pişirilip yenir.

Tibbi Etkileri ve Kullanımı​

Eski Mısır papirüsleri, Çince ve Sanskritçe metinlerde ve hatta İncil'de sağlığa yararlı etkilerinden övgüyle söz edilen kişnişin, tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle sıralanabilir:
• Kişniş tohumları içerdiği yağlarla mideyi uyarır; iştahı açar, sindirimi kolaylaştırır ve hazımsızlığa iyi gelir.
• Aynı nedenle mide ve bağırsaklardaki gazı söktürür.
• Aniden başlayan mide ve karın ağrılarını bastırır.
• Özellikle çocuklarda diyareyi kesici etkiler yapar.
• Hafif yatıştırıcı etkisi vardır.

Kişnişin bu etkilerinden yararlanmak üzere, bitkinin çiçek şemsiyeleri yaz sonunda alınır ve tohumlarının olgunlaşması için gölgeli ve havadar yerde bir süre itekletilir. Sonra şemsiyeler başasağı edilerek bir kağıdın üzerine sallanır ve dökülen tohumlan toplanır. Bunlardan ya da piyasadan alınan kişniş tohumlarından 1 tatlı kaşığı kadarı biraz ezilerek 1 bardak kaynar suya dökülür. Kabın üzeri sıkıca kapatılarak 5 dakika süreyle demlendirilir. Bu şekilde elde edilen infüzyon, yemeklerden önce birer bardak olarak içilir. Aynı etkilerinden yararlanmak için, tohumları yemeklerden önce ağızda çiğnenebilir.

• Kişniş antiseptik (mikrop kırıcı) etkiler de taşır. Bu etkisinden yararlanmak için yukarıda tarifi verilen infüzyon, akne ya da yaraların üzerine uygulanır

Kişniş, Koriander, Coriandrum sativum

Familyası: Maydanozgillerden, Doldengeweaechse, Apiaceae

Drugları: Kişniş tohumu (meyvesi): coriandri fructus
Kişniş yağı (eteryağı): coriandri aetheroleum

Kişniş tohumu çay, baharat ve natürel ilaç yapımında ve kişniş tohumundan eldeedilne eter yağı aroma tedavisinde ve de baharat olarak kullanılır.
Kişniş maydanozgillerin bir alt grubu olan coriandrealardan olup, bu grupta sadece iki tür mevcuttur. Bunlar yabani ve kültür kişnişi diye ikiye ayrılır. Kültür kişnişide Türk ve Rus kişnişi olarak ikiye ayrılır ve her ikisi de coriandrum sativum’un alt türüdür.
Bu türden Rus kişnişi küçük tohumlu: coriandrumsativum var.

microcarpum ve Türk kişnişi: coriandrum sativum var. macrocarpum (var. vulgare) diye anılır. Kişnişin MÖ: 1500 yüzyılında Mısırlılar tarafından kullanıldığı ve yine 2. yüzyılda Çinliler tarafından kullanıldığı belgelenmektedir.

Vatanının doğu Akdeniz ülkeleri: Mısır, Suriye, Flistin ve Türkiye olduğu ve buradan Avrupa’nın batısından Çinin doğusuna kadar yayılmıştır. Günümüzde başta Türkiye, Fas, Japonya, ADB, Hindistan, Çin, Arjantin, Macaristan ve Balkan ülkelerinde yetiştirilir.

Botanik: Kişniş 30-80 cm boyunda genellikle bir yıllık bir bitkidir, fakat iki yıllık olan alt türleri de mevcuttur. Kökleri iğ şeklinde, bitkinin tamamı kendine has bir kokuya sahiptir ve bu kokuda tahtakurusunun pis kokusuna benzer.
Alt yaprakları uzun saplı üç parça kenarları kertikli ve parçalar kalp şeklindedir. Orta ve üstteki yapraklar gövdeye oturmuştur ve ortadaki yapraklar önce üç sonra tekrar üçe ayrılırken, en üsteki yapraklar iplik gibi incedir.
Çiçeklerinden 10-20 tanesi topluca bir arada şemsiyecik oluşturur ve kenardaki çiçeklerin ters yumurta şeklinde beyaz veya pembe renkte her bir çiçek 3-5 taç yaprağa sahiptir ve ortada taç yaprağı olmayan çiçekler pemepe renklidir. Şiemisyecikleruzun bir sapla kendisi gibi 3-5 adet şemsiyeceğin bir araya gelmesi ile geriden şemsiye şeklinde çiçek demetleri oluşturur.
Meyveleri sarımsı, küre şeklinde, üzerinde 8-10 adet yay şeklinde çıkıntılar vardır ve yayalar boydan boya uzanır. Dış kabuğun içinde iki ayrı parça karşılıklı bulunur ve Rus kişnişi 1,5-3 mm ve Türk kişnişi 3-5 mm çapındadır.

Yetiştirilmesi: Türkiye’nin Konya, Burdur Isparta yörelerinde yaygın olarak yetiştirilir.

Hasat zamanı: Meyveleri farklı zamanlarda yani Ağustostan Eylüle kadar olgunlaştığından, önce olgunlaşanlar toplanır, sonra beli bir süre sonra tekrar olgunlaşan meyveleri toplanır ve hasat böyle devam eder. Şayet olgunlaşan meyvelerin yanında olgunlaşmamış meyvelerde toplanırsa bu sonradan iyice kurutulsa da kötü bir koku yayar.

Araştırmalar: ABD’nin New York şehrinde iki ilim adamı Prof. Dr. Med. Omura ve Dr. Klinghardt taze kişnişin salata şeklinde yenmesi halinde dişlerdeki zehirli dolgu maddesi civanın sebep olduğu hücre zehirlenmesini önlediği tespit edilmiştir. (Nhk.01.00.44)

Kullanılması:​

a-) Üniversite kliniklerinde insanlar üzerinde tedavi denemekleri ve araştırmalar yapılmıştır ve buna göre taze kişniş dişlerdeki amalgamın içerdiği cıva zehirlenmesine karşı etkilidir. Fakat bu araştırma yeterlimidir?
b-) Komisyon E’nin 18.09.1986 tarihli ve 173 nolu monografi bildirisine göre kişniş tohumunun sindirim zafiyeti ve iştahsızlığa karşı kullanılabileceği beyan edilmiştir.
c-) Aroma tedavisinde kişniş yağı başta şişkinlik, hazımsızlık, kramplar ve iştahsızlığa karşı kullanılır.
d-) Halk arasında kişniş şişkinlik (gaz), hazımsızlık ve kramp başta olmak üzere mide-bağırsak rahatsızlıklarına karşı kullanılır. Bu rahatsızlıklara karşı kişniş, kimyon, anason, rezene ve kakule gibi bitki tohumları ile birlikte kullanılır ise daha etkili olur.
Çay: İki tatlı kaşığı kişniş (kişniş tohumu sade kişniş diye anılır) hafif ezilerek demliğe konur ve üzerine 300-500 ml kaynar su ilave edilerek 5-10 dakika demlemeye bıraktıktan sonra süzülerek içilir.
Yan tesiri: Bilinen bir yan tesiri yoktur, fakat eter yağının çok sert olması nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır

Cinsel gücünüzü arttırın: Kişniş​

Özelliklere kadınların cinsel istek ve heyecanlarını arttıran kişniş, erkeklere de olumlu etki eder, ancak erkeklerin fazla kullanımında ters tepkiye yol açar.
Kişnişin sofralarda çok çeşitli kullanım biçimleri vardır. Kişnişin yararları 3000 yıldır bilinir. Öyle ki, eski Sanskrit tabletleri, Mısır papirüsleri, Bin Bir Gece Masalları ve İncil’de de adı geçer.

Kişnişi Kuzey Avrupa’ya getiren Romalılar, bu bitkiyi eti muhafaza etmek için kullanırlardı. Çinliler ise eski zamanlarda kişnişin insana ölümsüzlük verdiğine inanırlardı.

Ortaçağ’da afrodizyak özelliğiyle ön plana çıkan kişniş aşk iksirlerine katılırdı.
Kişnişin her yerinde keskin bir koku vardır, bir Peru kabilesi bu kokuyu o kadar çok sever ki, yapraklarından parfüm yapar.

Kişnişin günümüzde Orta Avrupa, Hollanda, Romanya, Rusya, Hindistan, Doğu Asya, Japonya, Kuzey ve Güney Amerika, Mısır ve özellikle Marokka'da tarımı yapılmaktadır.

Nelere faydası vardır?​

- Cinsel gücü arttırır ve cinsel arzuyu kamçılar
- Sinirleri yatıştırır
- İştah açıcı etkisi vardır
- Gaz söktürücüdür
- Tansiyonu düşürür
- Baş dönmesini giderir

Nasıl kullanılır?​

Tohumu: Domates turşusu, sosis, köriler ve elmalı çöreklerde kullanılır. Ezilmemiş tohumu çorba ve sebze yemeklerine katılır. Suda kaynatılarak çayı yapılır. Tohumu ayrıca güzel kokusu sayesinde potbori tabaklarında kullanılabilir.
Yaprağı: Körpe alt yaprakları güveç, salata ve soslara eklenir.
Gövdesi: Fasulye ve çorbalarla birlikte pişirilir
Kökü: Taze kökü sebze gibi pişirilip yenilir
Tozu: Toz halindeki kişniş bal veya şekerle karıştırılarak kullanılır.
 

Ekli dosyalar

  • kisnis_12827.jpg
    kisnis_12827.jpg
    99.9 KB · Görüntüleme: 2
Moderatör tarafında düzenlendi:
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Bir mucize
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Dini Konular
  • 0    1K
Annesi ile Arasında Sadece 1 Yaş Olan Mucize Bebek
  • Ugur
  • Ugur,
  • İlginçler
  • 0    2K
ASELSAN'dan mucize gözlük!
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Güncel
  • 0    3K
Geri