Foto Galeri Tsunami Öncesi ve Sonrası Uydu Fotoğrafları

2011 Tōhoku depremi ve tsunamisi​


11 Mart 2011'de, Japonya'nın Tōhoku bölgesinde 9,0 Mw büyüklüğünde gerçekleşen depremdir. Merkez üssü Tōhoku bölgesinin doğu kıyısında, yerin 24,4 km derinliğinde olan deprem; yerel saate göre 14:46'da gerçekleşti. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu tarafından ilk etapta 7.9 olarak belirlenen depremin şiddeti sonradan yapılan açıklamayla 8.8, daha sonrasında ise 8.9 olarak belirtildi, son olarak ise Japonya büyüklüğü 9.0'a yükseltti. 9.0 büyüklüğünde olan deprem Japonya'da yaşanan en büyük deprem olduğu; dünyada ise en büyük ilk beş depremin arasında olduğu açıklandı.Japon hükümeti, felaketi resmi olarak "Büyük Doğu Japonya depremi" olarak adlandırdı. Deprem sonrasında bölgede yüksekliği 37.9 metreye varan tsunami dalgaları meydana geldi. Tsunami ülkede çok büyük zarara yol açtı. Depremde 15,828 kişi hayatını kaybetti ve 3760 kişi hâlen kayıp olarak belirtiliyor.

Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali​

tsu1_zps8d90d86f.jpg tsu1_zps8d90d86f.jpg

tsu2_zps44fb085c.jpg tsu2_zps44fb085c.jpg


Kuzey Sendai​

tsu3_zpsb4b36c1a.jpg tsu3_zpsb4b36c1a.jpg

tsu4_zpsa3f81cbd.jpg tsu4_zpsa3f81cbd.jpg


Sendai​

tsu11_zps49b0af4c.jpg tsu11_zps49b0af4c.jpg

tsu12_zps332b82ec.jpg tsu12_zps332b82ec.jpg



tsu13_zps72188aac.jpg tsu13_zps72188aac.jpg

tsu14_zps5debde6e.jpg tsu14_zps5debde6e.jpg


Iwaki​

tsu25_zpsd695b12c.jpg tsu25_zpsd695b12c.jpg

tsu26_zps48f6315e.jpg tsu26_zps48f6315e.jpg



Kaynak: Breaking News, World News & Multimedia
 
Adı bile tuhaf. Tsunami....
Mikâil (Arapça: ميكائيل), İslam ve diğer semavi dinlerdeki dört büyük melekten biri. Evrendeki doğa olaylarından görevlidir.
Dört büyük melekten biri. Ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, refah ve huzûr getirmek ve her maddeyi hareket ettirmekle görevli melektir. Mikail doğa olaylarını düzenler.
Muhammed Cebrâil'e;
"Ey Cebrâil! Mîkâil'in güldüğünü hiç görmedim, bunun sebebi nedir?" diye sorduğunda, Cebrâil;
"Cehennem ateşinin tutuşturulduğu günden bugüne dek Mîkâil gülmemiştir" diye cevap verdi. (Muînüddîn Hirevî)

Hz. Mikâil (as), dört büyük melekten biridir. Tabiat olaylarına, insanlara, hayvanlara ve bitkilere, rızka ve yağmura nezaret eden melektir. Kur'ân-ı Kerim'de adı bir yerde zikredilir:
“Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mikâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.” (Bakara, 2/98)
Hayal edemeyeceğimiz kadar geniş olan göklerde hayat olup olmadığı meselesi, pek çok insanın zihnini meşgul eder. “Semavat, meleklerin birer menzili, birer tayyaresi, birer mescidi...” şeklîndeki tesbit, meseleyi halletmektedir. Evet, şu küçük dünyamızda hiçbir yeri canlılardan boş bırakmayan İlâhî kudret, elbette o koca semayı boş bırakmamıştır. Melekler ve ruhaniler, sema ülkesinin sakinleridir.
Melekler,
• Alem sarayının seyircileri,
• Kâinat kitabının mütalacıları,
• Saltanat-ı rububiyetin dellalları,
• Kâinattaki hayırlı işlerdeki kânunların temsilcileri, nazırlarıdırlar.
İşte bunlardan biri olan Mikail (as), “Rezzakiyet arşının hamelesinden” olup, yeryüzü tarlasında ekilen İlâhî san’atlara Cenab-ı Hakk’ın havliyle, kuvvetiyle, hesabıyla, emriyle umumi bir nazır, umum çiftçi-misal meleklerin reisidir.
Peygamber Efendimiz (asm) Mikail (as) ile bir çok kez görüşmüştür. Bedir Savaşı ve Miraç Mucizesinde görüşmeleri gibi. (Buharî, Mağâzî: 18, Libas: 24; Müslim, Fedâil: 46, 47, no. 2306; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:361)

Mikail Aleyhisselâm
Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen dört büyük melekten birisidir. Âyeti kerimelerin yanı sıra bazı hadislerde de diğer üç büyük melek ile birlikte ismi zikredilmiştir. Peygamber Efendimiz gece namazlarına başlamadan ve bütün namazlarından sonra Cebrail ile birlikte ismini zikretmiştir. Gerek Kur'ân-ı Kerim'de gerekse Peygamber Efendimizin (asm) hadislerinde ismiyle zikredilmesi, Mikail Aleyhisselâm'ın, Allah katındaki üstün yerinin en büyük işareti ve göstergesi olarak kabul edilmiştir. Risâle-i Nur'un muhtelif yerlerinde ismi zikredilmiş, diğer meleklerin yanı sıra kendisi ve nezareti altında bulunan melekler taifesinin görevleri hakkında izahatlarda bulunulmuş, Yüce Allah'ın saltanatının haşmetine işaret edilmiştir.
İslâm akidesine göre Mikail dört büyük melekten biri olup ismi Kur'ân-ı Kerim'de geçmektedir. Âyet-i kerimede; "Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır." (Bakara 2/98) buyrulmaktadır. Kur'ân-ı Kerim'in bu ayetinin yanı sıra Peygamber Efendimiz de (asm) bazı hadislerinde Mikail Aleyhisselâm'dan söz etmiştir.
Peygamber Efendimizin Mikail'den söz etmesinin önemli sebeplerinden bir tanesi, Yahudilerin bu büyük meleğe atfettikleri ve İslâm inancıyla bağdaşmayan özellikleri sebebiyledir (Yahudilere göre Mikail onların koruyucu meleği, Cebrail onların düşmanıdır).
Peygamber Efendimize soru soran Yahudiler, sordukları bütün sorulara cevap alındıktan sonra, son olarak kendisine vahyin kimin vasıtasıyla gönderildiğini sormuşlardır. Yani vahiy meleğinin kim olduğunu öğrenmek istemişlerdir. Peygamber Efendimiz de, vahyi Cebrail Aleyhisselâm'ın getirdiğini ve böylece vahiy meleğinin Cebrail olduğunu buyurmuştur. Bu ifade ise Yahudilerin hoşuna gitmemiştir. Çünkü, onların inanışına göre Cebrail Yahudilerin düşmanıdır. Ayrıca, Cebrail'i sefaletin ve felâketin meleği olduğunu iddia etmişlerdir.
Peygamber Efendimize sordukları son soruya, istemedikleri bir cevap alan Yahudiler, bu seferde meleklerden bir dostunun olup olmadığını sormaya başlamışlardır. Bu soruya da Cebrail'dir diye cevap veren Peygamber Efendimiz, Cebrail'in vazifeli olup Cenâb-ı Hak tarafından bütün peygamberlere gönderildiğini ve hepsinin de istisnasız dostu olduğunu sözlerine ilâve etmiştir. Tabi olmamak için bahane arayan Yahudiler, bu sefer de Cebrail Aleyhisselâm'ı bahane ederek dâvetini reddetmişler, şayet dostun Cebrail değil de başka bir melek olsaydı, biz sana tabi olurduk demişlerdir.
Cebrail Aleyhisselâm'ı bahane edip tabi olmayan Yahudilere, Peygamber Efendimiz tarafından sebebi sorulmuştur. Onlar da, Cebrail'in kendi düşmanları olduğunu söylemişlerdir. Peygamber Efendimiz ile bazı Yahudiler arasında cereyan eden bu görüşmeden sonra Kur'ân-ı Kerim'in Bakara Suresi'nin 97 ve 98. ayetleri nazil olmuştur; "De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'ân-ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir./ Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır."
Peygamber Efendimiz ile söz konusu diyaloga giren şahsın Fedek hahamlarından Abdullah bin Suriye olduğu, Peygamber Efendimiz ile münakaşa ettiği, söz konusu soruları sorduğu, Cebrail Aleyhisselâm için "düşmanımızdır" ifadesini kullandığı, başka bir melek vahyi getirmiş olsaydı tabi olurduk dediği, ifade edilmiştir. (Kur'ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, TDV. İA. Yayını, Ankara, 1993, s. 14).
Cebrail Aleyhisselâm ile beraber, peygamberlere gönderildikleri ve elçi görevi de gördükleri kaydedilen bu iki melekten, asıl vahiy meleğinin Cebrail Aleyhisselâm olduğuna vurgu yapılmaktadır. Özellikle Peygamber Efendimize yüce görevinin tevdi edildiği ilk yıllarda geldiği ve bazı vahiyler getirdiği Mikail Aleyhisselâm'ın elçiliğinden söz edilmiştir. Ancak, asıl vazifesi vahiy getirmek olan Cebrail Aleyhisselâm'ın Peygamber Efendimize daha yakın olduğu kabul ve nakledilmiştir.
Gerek Kur'ân-ı Kerim'de gerekse hadislerde ismi ikinci sırada zikredilen Mikail'in Cebrail Aleyhisselâm'dan sonra geldiğine vurgu yapılmakla birlikte, Yüce Kitap'ta bu meleklerin isimleriyle anılmasının konumlarını ve kendilerine verilen değeri açık bir şekilde gösterdiği de ilave edilmiştir. Cenâb-ı Hak, kelâmında Mikail Aleyhisselâm'ın ismini zikrettiği gibi, Peygamber Efendimiz de; gece namazlarına başlayacağı sırada ve diğer bütün namazlarından sonra duâlarında Cebrail Aleyhisselâm ile birlikte Mikail Aleyhisselâm'ın da ismini zikretmiştir. Peygamber Efendimizin bu davranışı da meleklerin Cenâb-ı Hak katındaki üstün dereceleri için önemli bir gösterge olmuştur.
Mikail Aleyhisselâm'ın ismi Risâle-i Nur'un muhtelif yerlerinde geçmekte ve özellikle vazifeleriyle ilgili önemli izahlar yapılmaktadır. Meleklerin bir kısmının sadece ibadetle meşgul oldukları belirtilen izahta, bazılarının ise görevli oldukları ve görevleri itibariyle "bir nevi insan gibi" oldukları ifade edilmiştir; "Tâbir câiz ise, bir nevi çobanlık ederler, bir nevi de çiftçilik ederler. Yani, rûy-i zemin umumî bir mezraadır; içindeki bütün hayvanâtın tâifelerine Hâlık-ı Zülcelâlin emriyle, izniyle, hesâbiyle, havl ve kudretiyle bir melek-i müekkel nezâret eder. Ondan daha küçük herbir nevi hayvanâta mahsus, bir nevi çobanlık edecek bir melâike-i müekkel var. Hem de, rûy-i zemin bir tarladır; umum nebâtât onun içinde ekilir. Umumuna Cenâb-ı Hakkın nâmiyle, kuvvetiyle nezâret edecek müekkel bir melek vardır. Ondan daha aşağı, bir melek bir tâife-i mahsusaya nezâret etmekle Cenâb-ı Hakka ibâdet ve tesbih eden melekler var." (Sözler, 1993, s. 318) denildikten sonra, bunların en büyük nazırlarının da Mikail Aleyhisselâm olduğu belirtilmiştir.
Kâinat sarayının muhtelif dairelerinin bulunduğu, bu dairelerde muhtelif görevlerin mevcudiyeti, söz konusu görevleri ifa eden melekler taifesinin bulunduğu ve her taifenin başında da bunlara nezaret eden büyük bir meleğin varlığına işaret edilmektedir. Mikail Aleyhisselâm'ın görevleri sıralanırken; "…Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlasında ekilen masnuât-ı İlâhiyeye, Cenâb-ı Hakkın havliyle, kuvvetiyle, hesâbiyle, emriyle, bir nâzır-ı umumî hükmündedir, tâbir câizse umum çiftçi-misâl melâikelerin reisidir. Hem Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle, emriyle, kuvvetiyle, hikmetiyle, umum hayvanâtın mânevî çobanlarının reisi, büyük bir melek-i müekkeli vardır." denilmektedir (Sözler, s. 473).
Cebrail Aleyhisselâm ile birlikte diğer büyük meleklerin görevleri ve bu görevlerin ne kadar harika bir şekilde yerine getirildiğinin açıklandığı bir başka izahta ise; "…rızıktaki ihsanat-ı Rahmâniyeye nezaretle beraber şuursuz şükürleri şuurla temsil eden Mikâil Aleyhisselâm gibi meleklerin pek acip mahiyette olarak bulunmaları ve vücutları ve ruhların bekaları, saltanat ve haşmet-i rububiyetin muktezasıdır." (Şuâlar, s. 236; Asa-yı Musa, s. 73) denilmiştir.
 
İçim cız etti ALLAH kimseye yaşatmasın,ne halden ne hale gelmiş,hiç kolay değil...

istanbul,adapazarı,gölcük,yalova burdaki deprem kalıntılarıda keza aynı şekildeydi,çok üzülüyor
insan devlet olarakta çok fazla yıkım oluyor,yaralar sarmak hiç kolay değildir...uzun yıllara maruz kalınır..yenilenmesi için...
 
Yine çok güzel bir konu paylaşmışsın uğur... emeğine yüreğine sağlık... ben bu konuyuda paylaşırım arkadaşlara...
Hem dikkat çekilmesi önemsenmesi gereken bir konu...
Allahım kimseye yaşatmasın...
Demeden geçemiyeceğim... şu yaptığın resimler aşırı ilgimi çekiyor.. şahane....
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Geri