Tarih Sarıkamış Kumandanının Yazdığı Facialar Resmi Geçidi

Sarıkamış’ta tam yüz yıl önce bugünlerde perişan olan 3. Ordu’nun kumandanı Hafız Hakkı Paşa’nın bir asır boyunca saklı kalan günlüğü, bozgunu bütün hüznü ile ortaya koyuyor.

Bundan tam bir asır önce bugünlerde yaşanan ve tarihimizin en büyük askerî bozgunlarından olan Sarıkamış felâketinden ne zaman bahsedilse, hemen Enver Paşa’nın ismi hatırlanır ama bozgunun sorumlularının başında gelen bir başka kumandan daha vardır: Hafız Hakkı Paşa... İşte, Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış günlüğüne bundan tam bir asır önce bugünlerde yazdığı ibret verici facialar...
BU hafta tarihimizin en hüzünlü yenilgilerinden birinin, 1914 Aralığı ile 1915 Ocak’ındaki Sarıkamış bozgununun, yani onbinlerce Mehmetçik’in Allahuekber Dağları’nın karında, tipisinde ve fırtınasında can vermelerinin tam yüzüncü yıldönümüdür.

“Sarıkamış” dendiğinde bizde hemen zamanın Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili olan Enver Paşa hatırlanır, bozgundan sadece o sorumlu tutulur ama büyük mağlûbiyetin yaşandığı o cephede bir başka kumandan daha vardır: Enver Paşa gibi sarayın damadı olan ve rütbeleri hızla yükseltilen Hafız Hakkı Paşa...

GERİYE İKİ DEFTER KALDI​


Sarıkamış harekâtından önce Osmanlı Genelkurmayı’nın ikinci başkanı olan Hafız Hakkı Paşa, harekâtın ardından önce Sarıkamış’taki 10. Kolordu’nun, kısa bir müddet sonra da 3. Ordu’nun başına getirilmiş, bozgunu bizzat yaşamış ve cephede kaptığı tifüs yüzünden 15 Şubat 1915’te Erzurum’da vefat etmişti.

Hafız Hakkı Paşa’dan geriye bozgunun acı hatıralarının yanısıra bir de günlük kaldı: Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı’na girişimizden başlayarak Sarıkamış Muharebeleri sırasında tuttuğu, askerî vaziyetin yanısıra şahsî hissiyatını ve memleketin geleceği hakkındaki görüşlerini de yazdığı iki küçük defter...

1024213b72.jpg 1024213b72.jpg



YILDÖNÜMÜNDEKİ YAYIN​

Paşa’nın günlüğü senelerden buyana bende idi, tam metnini bu hafta kitap olarak yayınladım ve bu yayın tarihin garip bir cilvesi olarak Sarıkamış bozgununun tam yüzüncü yıldönümüne rastladı!

ENVER PAŞA’YI SUÇLADI​

Günlük bugüne kadar bilinen bazı hususların yanlış olduğunu, meselâ Sarıkamış harekâtının Almanlar’ın yahut Enver Paşa’nın fikri olmadığını, Osmanlı Genelkurmayı’nı Hafız Hakkı Paşa’nın ikna ettiğini göstermektedir. Paşa, üstelik sadece Sarıkamış’tan değil Batum’dan, Kars-Ardahan Hattı’ndan ve Kafkasya’dan da bahsetmekte ve Napolyon Bonapart’ın 1796’daki İtalya seferini örnek almakta, hattâ yaşadığı büyük bozgundan sonra bile hâlâ Şark Cephesi’nde yeni bir harekâta başlanmasını istemektedir!

10242131a2.jpg 10242131a2.jpg


Ortada bir başka tuhaflık daha vardır: Daha önce “Ruslar’a mutlaka saldırmamız lâzım” diyen Hafız Hakkı Paşa bozgunun ardından bütün bunları unutmakta, hatâlardan Enver Paşa’yı sorumlu tutmakta ve “Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek (hızlandırmak), sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin” demektedir!

10242135e7.jpg 10242135e7.jpg



Bu sayfadaki kutuda, Hafız Hakkı Paşa’nın günlüğüne bozgun öncesinde ve sonrasında yazdığı ibret veren bazı ifadeleri okuyabilir ve Sarıkamış konusunu yeniden değerlendirebilirsiniz...

BOZGUNUN GETİRDİĞİ RUHÎ SARSINTI PAŞA'NIN SATIRLARINA AKSETMİŞTİ

BOZGUN ÖNCESİNDE YAZDIKLARINDAN:​


“...Binaenaleyh, ümit var. Muvaffakiyet Allah’tan! Cür’et etmeyen kazanamaz.

...Vaziyetin hallini ancak cür’et ve şiddette görüyorum. Harp başlamadan evvel son derece ihtiyatkâr olduğum halde şimdi artık bütün şiddetle cür’etkâr davranmak lüzumunu hissediyorum ve bütün mantığımla ve zekâmla bu esası yürütmeye çalışıyorum ve hamdolsun yürütüyorum. ... Esasen, cür’etkâr kararlara Nâzır (Enver Paşa) daima taraftar. ...Herhalde, Cenab-ı Hakk’a çok şükrettim. Kanaat-i vicdaniye (vicdanî kanaat) ile doğruluğuna kanî (emin) olduğum kararlar aynen tatbik ve icra ettiriliyor.

...O halde bu karanlık vaziyetten sevkü’l- ceyşçe (strateji bakımından), iâşece, siyasetçe ancak bir türlü çıkabiliriz: Cür’et ve şiddetle.
...Ordu sür’atle taarruzla Kars-Ardahan hattını tutmak muvaffak olursa orada Ruslar’ın birçok erzakını da bulur. Oradan firar edecek olan Rus ahalinin bırakacağı kışlık zahire de ayrıca üzerine caba!

...Binaenaleyh ordu sür’atle taarruz etmeli ve behemahal şu bir-iki ay içinde, yani memleket erzakı bitmeden Kars-Ardahan- Batum’u zapta çalışmalıdır. Tarafeyn (iki taraf) ordularının vaziyetince bu pek kabildir... Napolyon’un aç ve çıplak askerlerine İtalya’yı gösterdiği gibi biz de Kafkasya’ya girmeliyiz.

...Biz kazanırsak başımız dik olarak 30-40 sene sulh içinde göstereceğimiz faaliyet ile bütün Şark’ı sefaletten kurtaracağız. Biz batarsak yüz milyonlarca zeki, masum şarklılar, Türkler, İslamlar uzun esaret ve sefalet devirleri geçirmeğe mahkûm olacaklardır. Allah âdildir, maksadımız pek büyüktür, azmimiz mezîddir (çoktur), tedâbirimiz (tedbirlerimiz) mümkün olduğu derecede ...iyidir. Binaenaleyh muvaffakiyetimiz emindir.

...Bu devlete Kafkasya, Rumeli’nden alınacak parçaya nisbeten yüz defa daha mühimdir. Devletin Kafkasya’yı ihmal ederek yine Rumeli’ye ehemmiyet verilmesi Kanunî devrinden beri başlayan felâketleri temâdî (devam) ettirmek demektir.

10242133f9.jpg 10242133f9.jpg


BOZGUNUN ARDINDAN YAZDIKLARINDAN:​

“...Hastaların yemekleri ve hâli bir türlü düzelmiyor. Bugün yine birçok adam dövdüm ve zannederim, artık düzeliyor derken yine bir felâket karşısında bulundum.

...Hastahane denilen ahıra girdik. Yine iki ölü var idi. İçeride bir telâş! Su değil, ekmek satılıyordu. İriyarı bir çavuş 60 para-5 kuruşa ekmek satıyordu. Öldüresiye dövdüm. Taşla kafasını ezdim. Firara koyuldu. Yanımda küçük Münir (mülâzim), yetiştim. Münir herifi altına aldı. Bir kasatura buldum, kafasını gözünü parçaladım. Hastalar ağasını da berbad ettim.

Of, hele muhacirlerin sefaleti. Ağlayan, el-ayağı donmuş, çocuklar, ihtiyarlar, kadınlar, ihtiyarlar...

Yârabbi! Ben bu sefalete sebep olmadım, ben bu harbi tehir için çalıştım. Ben bu muzafferiyeti tam yapmak için uğraştım. Olsun! Bu felâketleri de tamire çalışacağım ve elbette muvaffak olacağım.

...Yerler buzlu, atla yuva[r]landım. Höyük yolu hasta, muhacir, yaralı ve firarilerle dolu. Vesikasızları çeviriyorum. Yolda birkaç cenaze gömdürüyorum. ...Her tarafta sefil ve perişan muhacir kafileleri.
...Yolda nâmütenahi (sonsuz) döküntü. ...’Mevzide asker yemek yedi mi?’ dedim. Bir haftadır kuru ekmek ve biraz kavurma yiyormuş. ...Emir verdim: Kazanlar celbedilsin (getirilsin) ve behemahal (hemen) sıcak yemek yedirilsin. ...Kolordulara emir verdim, askerin sıcak yemek yediğini bana haber verecekler.
...Kaçakları bilâinsaf (acımadan) idam ediniz ve her gün ne kadar idam ettiğinizi bildiriniz.
...Hastahanelerin diğer bir derdi de mes’ul memuru ve lüzumu kadar ismi, muayyen ve mes’ul hizmetçi olmamasıdır. Ahaliden 45 yaşından yukarı erkek ve her yaşta kadın ...hizmetçi diye tayin edilmeli ve vazifesinden kaçanlar idam edilmelidir. Her koğuşta ...birkaç su tenekesi, bir iki oturak ve birkaç maşrapa ve bir lâmba behemahal bulunmalıdır.
...Muhacirler mes’elesi bir felâket. Topların nakli için zavallıların öküzlerini de almışlar. ‘Keşke Rus elinde olup şehid olsa idik!’ diye bağıranlardan gece gündüz kadın, çocuk vaveylâsı! Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin”.

PAŞA'NIN HANIMININ İSYAN MEKTUPLARI​

HAFIZ Hakkı Paşa, Beşinci Murad’ın oğlu Şehzade Selâhaddin Efendi’nin kızı Behiye Sultan ile evli idi ve Osmanoğlu ailesinin 1924’te Türkiye sınırları dışına çıkartılması sırasında zorunlu sürgüne gidenler arasında Behiye Sultan da vardı.

Aşağıda, Behiye Sultan’ın 1934’te, sürgünde bulunduğu sırada aile mensuplarına yazdığı mektupların bazı bölümlerini naklediyorum...
Behiye Sultan, bu mektupları Son Halife Abdülmecid Efendi’nin Türkiye dışındaki memleketlerde kalan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda “tâcın malı” demek olan Hazine- i Hassâ’ya ait gayrımenkulleri bulundukları memleketlerden alıp aileye miras hisselerine göre dağıtabilmek için başlattığı hukukî girişim sırasında yaşanan anlaşmazlıklar sırasında kaleme almış. Hafız Hakkı Paşa’nın hanımı aile mensuplarına, Türkiye’deki bazı dostlarına ve hattâ o devir Ankara’sının önde gelen isimlerine de gönderdiği bu mektuplarında Halife’yi ve aile mensuplarını suçluyor...

10242135ad.jpg 10242135ad.jpg


IKI ODALI BIR DAIRE​

İşte, Behiye Sultan’ın 22 Eylül 1934’te yazdığı mektubundan bazı bölümler:
“...Bugün bu mektubu hür Fransa’nın toprağında, Türk milletine karşı gösterdiğimiz haksızlıkların pek tabiî bir neticesi olarak çıktığımız hudud haricinde yazıyorum.

Memleketimizde olsa idim, ailem tarafından bu kâğıd üzerine maaşım kesilir ve kapıma iki süngülü konularak bir siyah maymun musahib (“haremağası” demek istiyor) tarafından ihtilâttan menolunduğum (başkaları ile görüşmemin yasaklandığı) haberi gelirdi.
Cenab-ı Hakk’a şükür, iki odalı apartmanımda kimse asker koyamaz. Yaşasın cumhuriyet.

Bizi millet memleketimizden kovdu, büyük felâketten mütenebbih olamadık (aklımızı başımıza alamadık). Merhum zevcim daima gözyaşları ile bana derdi ki, ‘Zavallı kadın. Sen kendi ailenin yüzünden felâketlere uğrayacaksın’.

MEKTUBU HERKESE GÖNDERMIŞ​

On sene evvel sevgili vatanımdan gözyaşları ile kendi ailemin hatâları yüzünden ayrıldım. Onuncu sene dahi hakkım olan paraya ailem tarafından hiçbir azab-ı vicdânî (vicdan azabı) duyulmadan gasbolunuyor, bugün milletin parasıyla alınan ev karnımı doyuruyor. Yaşasın millet. Ey koca şehid, başını kaldır, sözlerinin tecellisini gözlerinle gör.

...Teessüfle yazıyorum; ailenin ihtiyarı, ortası, genci, cümlesinin yalnız beklediği ve istediği saltanat, para, intikam. Evlâd, aile muhabbeti kimsede yok. İçlerinde evlâdlarını sokağa atanlar, ne mâişetini ve ne de hayatını düşünmeyenler var. Yine mütenebbih olmadık, yine birbirimizin felâketini hazırlıyoruz.

Elli dört yaşıma kadar ailemden gördüğüm hadsiz-hesapsız fenalıklara artık pek haklı olarak isyan edip fevkalâde müteessir olarak elhamdülillâh cumhuriyet sayesinde dalkavukça hiçbir kelime yazmadan hakikati bütün açıklığıyla meydana koyuyorum. Artık ölürsem gözüm kapalı gideceğim.

Düşen namuslu bir askerin haremiyim. Yapılmak istenen bu son haksızlığı herkesin bilip anlaması için bu mektubun bir suretini Türkiye’ye ve diğer Müslüman tanıdıklarıma gönderiyorum”.

Kaynak: Murat Bardakçı, 28 Aralık 2014, HABERTÜRK Haber - Haberler, son dakika ve gündemin merkezi
 
Bugün anliyoruzki, basimiza ne geldiyse kendi basina buyruk hareket eden pasalar yüzünden gelmis.

Adeta kafasini kuma gömmekle saklandigini zanneden "Inkilap tarihcileri" ise, Sarikamis bozgununu propaganda araci olarak kullanarak, Sarikamis'ta sehit olan askerlerimizin gereksiz yere ve hain Enver pasa tarafindan telef edildi masalini bizlere anlattilar yillarca.

Fakat bugün tarihi gercekleri bütün ciplakligiyla ögreniyoruz ve ögrencilere eski türkcenin ozendirilmesiyle birlikte, ileriki zamanlarda arsivlerimizi arastiracak genc nesillerin yetismesi saglanacak ve tarihimizle daha dogru bir sekilde yüzlesme firsanini bulucaz (Kemalistlerin gazabindan kurtulabilen belgeleri)

Evet Sarikamis'ta cok zaiyat verdik. Belki özellikle Hafiz Hakki Pasa'nin kendi kafasina göre hareket etmesi etken oldu ve bozguna ugrayarak cok sayida sehit verdik ama bu sehitlerin bosuna verilmedigini bugün cok iyi anliyoruz. Eger Sarikamis savunmasi gerceklesmemis olsaydi, eminimki Ruslar bogazlara kadar elini kolunu sallayarak inmis olacaklardi. Sarikamis savunmasinda belki cok zaiyat verdik ama Ruslarinda kayiplari oldu ve bu kayiplarin sonucunda Bolsevik ihtilali gerceklesti.

Cok sayida sehit verdigimiz Sarikamis harekatini yöneten Enver pasa'yi hainlikle suclayan "sözde Kemalistlere" sormak isterim; Bu durumda "Size savasmayi degil ölmeyi emrediyorum" diyen Mustafa Kemal Pasa'nin hain ilan edilmesi gerekmezmi ?
 
Çok güzel bir yorum Çelik usta.
Sarıkamış tarihimizde kara bir lekedir ama bu lekeyi kapamak için bugüne kadar hep yanlış hedefler gösterdiler. O zamanların , ergenekonu olan derin eller bazı paşaları ( günümüzde olduğu gibi ) kendi kontrollerine alarak istediklerini yaptırmaya çalışırken aslında amaç kendi istekleri gerçekleşirken devleti de içten içten ele geçirme çalışmalarıydı. Enver paşa tarihi ise tamamen bir aldatmacan ibaret olup yine bu gizli ellerin oyunuydu.
Sultan Abdülhamit'i bir darbe ile tahtından uzaklaştıran İttihatçılar, 1914 yazında Avrupa'da esmeye başlayan savaş rüzgârlarında Almanların yanında yer alarak Almanlar, Fransız ve İngilizlerin yanında yer alan Ruslara karşı Osmanlı askerini kullanarak batı cephesinde rahatlamanın plânlarını yaptılar. . Osmanlı'nın başındaki İttihatçılar ise ülkeyi, felaketlerle sonuçlanacak olan bir maceraya sürüklediklerini de çok çok iyi biliyorlardı. binbir türlü oyun ve hileyle iktidara sö z geçiren paşalar , yönetimlerine bağlı olan halkların geleceğini ve refahını değil, gazete sayfalarına kahraman olarak geçmek için, hiç yoktan ülkeyi büyük bir savaşa sokmuşlardı. Alman Von der Goltz Paşa o günlerde bunlar için şöyle demiştir: "Kafkasya'da maalesef Napolyon Bonapart olduğunu iddia eden ve cahil yetişen birçok adam vardır. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişlerdir ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır."
İşte bu cahil kafaların bir sonraki adımı düşünmeden tamamen başkalarının elinde bir maşa olarak sonucunu bile bile öyle bir yerde çarıkla , yazlık elbiseyle ağır kış şartlarına karşı yol almak , yol aldırmaya çalışmak ise tamamen ayrı bir konu olsa gerek.
Gerçi bu konu için binlerce yorum yapılıp sayısız yazı kaleme alındı. Hangisi doğru hangisi gerçek bilemiyoruz. Herkes kendine göre, kendi çıkarı ve düşüncesi doğrultusunda birşeyler yazıp durdu bugüne kadar.
ama gerçek olan bir şey var ki, sarıkamışta şehit olan yüzbinlerce mehmetçik. Şimdi kemalist geçinen sözde aydın ve çağdaş insanlar ise , biz atatürkün askerleriyiz edebiyatıyla tarihten ve gerçeklerden haberi olmayan zavallılardır. Geçmişini bilmeyenin geleceğine gülle atarlar.
Atalarıızın yazdıkları destanlar sadece satırlarda kalıp masal olarak anlatılacak türden değil tam aksine bir milleti millet yapacak, uyuyan bir milleti uyandıracak eşsiz değerlerdir. Geçmişimizden örnek almazsak geleceğimize nasıl bakarız, hangi yüzle bakarız, neyi başarırız ALLAH bilir.
Osmanlıcanın yeniden öğrenilmesi, hazine değerindeki osmanlıca arşivlerin daha iyi araştırılıp gizli kalmış bilgileri açığa çıkarmak bazılarının işine gelmedi, gelmeyecek. Hatta bunun yaygarası ilede :
- Çocuklarımız osmanlıcayı öğrenip mezar taşlarını mı okuyacaklar?
gibi aptalca, salakça ve beyinsizce bir ihanet içinde çırpınmaktan başka birşeyler yapamayacaklar.
O arşivlerin okunup , saklı kalmış bilgilerin açığa çıkarılması sayısız konuda Türkiyenin yüzünü aydınlığa kavuşturacak nedenler olacaktır. Bunu istemyenler ise bazılarının ağzıyla konuşup , papağan gibi aynı cümleleri tekrarlayıp akıllarınca zihinlerde soru işaretleri bırakacaklarını zannedecek kadarda gafil ve aptallıklarıyla yaşayacaklar.
O arşivler açıklandığında kimbilir sarıkamış ve daha bir çok olayda gerçekler daha net görülecek ve herkes doğruyu öğrenecektir. İşte bu gerçeklerin açığa çıkmasını istemeyenlerde bin türlü edebi ve ebedi cehaletleriylede bunu engellemeye çalışacaklar. Ki..... bunu istemeynlerde piyasa da it sürüsü gibi. Tvlerde boy boy. Bazıları mecliste bazıları dışarda , köşe yazılarıyla bazıları da aydın geçinen soytarılar. Herkes kendini biliyor.
Kim bu ülkeye zarar verecek şeyleri yapıyorsa , her kimde bunları destekliyorsa , Allah onları bildiği gibi yapsın inşaallah. Allah her zaman doğrunun yanındadır. Sahte cümlelerle , yalan dolanla ve dış güçlerin kuklası olarak meclise girip bu halkın temsilcisi olan beyhude zavallılara ise allah hidayet versin inşaallah......
 
Bir musubet bin nasihattan iyidir misali tarihten ders cikarmamiz gerektigi icin bu tartismalari yapiyoruz. Yoksa ne yasananlari yasanmamis gibi sayabiliriz, nede sehitlerimizi geri getirebiliriz.

Fakat ne yazikki tarihimizde yasananlari arastiramadik cünkü dedemizin yazdiklarimizi okuyamayacak hale getirildik ve musubetlerden ders cikaramadigimiz icin, bugüne kadar askerlerin yaptigi her ihtilali alkisladik.

Bugünlerde bu tür tartismalari daha rahat yapabildigimiz icin, asker ocaginin peygamber ocagi oldugunu, fakat siyasete soyunmasi halinde ise degil Türkiye'yi, koskoca imparatorlugu bile cökertebilecegini ögrendik, ögreniyoruz (At gözlügü takanlar haric).
 
Geçmişimizi yaşanmamış sayabiliriz. Bunu böyle yaşayanlar yok mu? sürüyle var. Ahırlar dolduracak kadar çok insan var. Kendi tarihine leke sürmek için bütün güçleriyle, canla başla çalışan vatansever(!) insanlarımız, vekillerimiz var. Biz kendi tarihimize sahip çıkamazsak , başkaları kesinlikle sahip çıkar ve çıkıyor da...
Mesela show tv de oynayan "muhteşem yüzyıl" dizisi sadece bir örnek. İsrail destekli firmanın çektiği dizi. Gerçek tarihimizle, gerçek padişahlarımızla uzaktan bile alakası olmayan konular. Şimdi israil , o kadar parayı neden veripte böyle bir iş yapar?
Türkün tarihini, şanlı geçmişini şimdiki nesiller üzerinde , ne kadar başarabilirsek kârdır... düşüncesiyle ve gelecek nesiller üzerinde tamamen yanlış bir tarih bilgisi oluşturma amacı.
Kısacası biz kendi tarihimize sahip çıkmazsak , gelecekte kukla olur kalırız. Bunu şimdiden yapmaya çalışanlar var. Onların bir kısmıda meclis içinde.
Şimdi ise tarihimizin gerçek yüzünü açığa çıkarak belgelere ulaşmak giderek daha da kolaylaşacak. Gelecekteki bu kolaylık birilerinin de felaket zoruna gidiyor.
Peygamber ocağının neler yapabileceğini ve gücünü bilenler, burayı içten içten ele geçirerek kendi amaçları için kullanmaya çalıştılar. Kısmen de başarılı oldular ama Allahın izniyle de tam hakimiyet sağlayamadılar. At gözlüğü takanlar , kendilerine o at gözlüklerini takan ellerin uşağı olarak bu teraneyi söylemeye devam edecekler. Yani hırlayıp hırlayıp duracaklar. Ötesi ne olacak?
Hırladıklarıyla kalacaklar........ :)
 
Murat Bardakci'nin entellektüel gecinenlere söyledigi bir söz vardir ve her firsatta bunu söyler "Dedesinin babaannesine gönderdigi mektubu okuyamayan entellektüel bir aydin olamaz"

Osmanli dönemi eski yaziyi genclere ögretmek icin secmelide olsa orta okullarda uygulamaya konulmasina karsi cikan "entellektüel aydinlar" birde Avrupada'ki egitim sistemine bir baksinlar. Avrupa'daki bir lisede okuyan ögrenci, akademik kariyer yapmak istiyorsa greek ve Latin dersi almak zorundadir. Kendini entellektüel bir akademisyen olarak tanitan kisiler, Greek (Yunan) dilinin bana ne faydasi var demezler cünkü gecmis tarihinin büyük bir bölümünü anlamak icin bu dili bilmesi gerekir.

Bizde ise asirlar boyu Dünya'ya hükmetmis bir imparatorlugu adeta varligini unutturmak istercesine tarihin derinliklerine gömme cabasina girilmis ve neredeyse gömülmek üzereyken, akl-i Selim kisiler duruma el koymaya basladi. Bu Akl-i Selim kisilerden Allah razi olsun.

Kendini "Aydin" zannedenlere inat, keske biraz daha genc olsaydimda, mezar taslarini okuyabilecek kadar eski yaziyi ögrenebilseydim. Kimbilir belkide onlari dine, imana getirecek birkac örnek bulurdum.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Geri