Ansiklopedi İnsanlar Sinirlenince Neden Bağırırlar?

insanlar sinirlenince neden bağırırlar?​

İnsanlar Sinirlenince Neden Bağırırlar? İnsanlar Sinirlenince Neden Bağırırlar?
Öfke gerçekten insana bazen söylenmiyecek sözler söyletir. Öfkenin sonunda genellikle pişmanlık olup, karşı tarafın kalbini çok kırıp onarmakta çok zorlandığınız durumlar yaratır. Öfkeniz geçince pişmanlık duyarsınız ama bakarsınız ki inanamadığınız şekilde kırıcı olmuşunuzdur.

Kızgınlığın ve öfkenin yönetimi konusunda yapılan araştırmalara göre, bazı insanların “kafasının tası” diğerlerine göre daha çabuk atmaktadır. Bunlar ortalama bir insandan daha kolay kızar ve bu duyguyu daha yoğun yaşarlar. Diğerleri ise kızgınlıklarını pek öyle gürültülü ve dramatik şekillerde göstermeseler de, kronik olarak sinirli ve terstirler. Kolayca kızan ve sinirlenen kişiler her zaman öyle bağırıp, küfretmez, eşya fırlatmazlar. Bunlar yerine, onların kızgınlık ifadeleri, içine kapanmak, surat asmak ya da fiziksel olarak hasta olmaktadır.

Peki bazı insanlar neden böyledir ? Bunun pek çok nedeni vardır. Nedenlerden biri genetik ya da fizyolojik olabilir. Bazı çocukların daha doğuştan sinirli, alıngan ve kolayca kızabilen bir yapıda olduklarına ilişkin kanıtlar vardır. Diğer neden de sosyokültürel olabilir. Kızgınlık genellikle olumsuz bir duygu olarak kabul edilebilmektedir.

Daha küçük yaşlardan itibaren bize, kaygımızı, üzüntümüzü ya da diğer duygularımızı ifade etmemizin uygun olduğu, ancak kızgınlık ifadesinin “ayıp” ya da “günah” olduğu mesajı verilmektedir.

Sonuçta, bu duygumuzla nasıl başa çıkabileceğimiz ve nasıl yapıcı bir şekilde yönlendireceğimiz, bize öğretilmemiştir. Araştırmalar bunda aile yapısının da önemli olduğunu göstermiştir. Kolayca kızan kişilerin tipik olarak kavgacı, dengesiz, kaotik ve duygusal iletişimde becerisi olmayan ailelerden geldikleri gözlenmiştir.

Öfkeye eşlik eden fizyolojik belirtiler ise, kas geriliminin artması, kaşların çatılması, dişlerin gıcırdatılması, ters ters bakma, yumrukları sıkma, yüzün kızarması, titreme hissi (özellikle el ve ayakta), uyuşma hissi, tıkanma hissi (nefes almakta zorluk), vücudun çeşitli bölgelerinde seyirmeler olması, terleme, kontrol kaybı, sıcaklık hissi, burundan soluma, dudakları ısırma, beynin zonklaması, baş ağrısı ve hareketlerin hızlanması gibi tepkilerdir.

SİNİRLENİNCE VÜCUTTA NELER OLUYOR ?​

Sık sık duyduğumuz “kan beynime sıçradı”, “sinirden elim ayağım titredi” gibi sözler, bu durumu az da olsa açıklar. Sinirlendiğimizde vücutta ciddi oranda adrenalin salgılanır. Adrenalin stres durumunu ifade eder. O an, “savaş veya kaç” sistemi çalışmaya başlar. Saniyeler içinde vücutta birçok muhteşem mekanizma aktif hâle gelir, nabız hızlanır, vücut ısısı artar, gözde pupillalar genişler, kan dolaşımı hızlanır, kanda glikoz artarak kaslara daha çok glikoz gönderilir. Adrenalin hormonu, vücudu tehlikelere karşı savunmaya hazır hâle getirmede rol alır. Yaratıcı’mız, farklı organlarda farklı vazifeler görecek şekilde çok çeşitli adrenalin alıcıları (reseptör) yaratmıştır. Aynı hormonun kalp de farklı, karaciğerde farklı tesir icra etmesi, kompleks ve girift olduğu kadar mucizevi bir durumdur. Korktuğumuz, sinirlendiğimiz veya heyecanlandığımızda, kısacası vücutta “stress” arttığında, başka vazifeli hormonlar da devreye girerek vücudumuzda kısa ve uzun vadede değişiklikler olur. Meselâ, sindirim sisteminde, kan dolaşımında, kan şekerindeki değişiklikler ile stres arasında önemli bir münasebet vardır. Hatta kronik stres durumunda beyin hücrelerinin yapısı bile değişmektedir. Dolayısı ile çabuk sinirlenen kişilerin kalp hastalıklarına, gastrit ve ülser gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarına, hipertansiyona yakalanma riski de artmaktadır. Atalarımızın dediği gibi, keskin sirke küpüne zarar verir.

ÖFKEMİZİ BOŞALTMAK İYİ MİDİR ?​

Yapılan son araştırmaların ışığında artık bunun çok yanlış ve tehlikeli bir inanç olduğunu söylemek mümkün. En iyisi, kızgınlığınızı neyin tetiklediğini bulmanız ve kendinizi öfkeyle kaybetmeden, bu nedenlerle nasıl başa çıkabileceğinizin stratejilerini geliştirmektir.

Sinirli ve öfkeli ruh hâli, en başta kişinin sağlığına zarar verir. Ayrıca sağlıklı karar verme mekanizmasını bozar. Kişi o esnada tamamen hisleri ile hareket eder. Bunun neticesinde ise, karşısındaki kişilere zarar verir. Makul, mantıklı ve neticeleri iyi kararlar, genellikle kişinin sakin ve asude bir ruh hâli içindeyken verdiği kararlardır. Öfke anında verilen kararlarda, düşünme ve muhakeme sistemi gerektiği kadar çalışmadığı için hata ihtimali artar. Geçmişimize baktığımızda yanlış kararlarımızın çoğunun, hissi ve çok acelece verilen kararlar olduğunu görürüz.

Sağlıklı karar vermede zihinbeyin sisteminin farklı bölümlerinin koordineli çalışması önemlidir. Ancak stres anında amigdala ve hipokampus aktivasyonu artar. Bu süreçte beyindeki sinir ağlarının çalışma şeklinde değişmeler olur. Bunu normal akan bir trafiğin kaza sonrası yön değiştirmesine ve ambulansların, itfaiyelerin ve kurtarma ekibinin o bölgede yoğunlaşmasına benzetebiliriz. Orada normal şartlarda çalışan bir sistem yerine olağanüstü şartlarda çalışan bir sistem devreye girer. Hedef, stresi gidermektir. O esnada normal görevlerini yapmak için günlük trafikte yol alan araçlar durmak ve krize müdahale eden araçlara yol vermek zorundadır. Bu esnada beyinde, stresi gidermeye yönelik mekanizmalar çalıştırılır. Etraftaki uyaranlar buna göre değerlendirilir. Sinirlenen kişide ise doğru karar vermek yerine hissiyata göre hareket etmek ve karşıdaki kişiye duygularıyla bir tepki vermek söz konusudur. Bu tepki, sözlü veya fiili olarak karşıdaki kişiye zarar verme şeklindedir. Kişideki muhakeme, düşünme, mantık ve kontrol mekanizmaları zayıfsa, kişinin öfkeli durumda alacağı kararlar çoğunlukla isabetsizdir. Bundan kişinin hem kendisi hem de çevresi zarar görür.

HANGİ STRATEJİLER ÖFKEMİZİN TAŞMASINI ÖNLER ?​

Gevşeme : Derin derin nefes alma, sakinleştirici durum ve manzaraları zihnimizde hayal ederek canlandırma gibi teknikler, kızgınlık ve öfkemizi yatıştırmamızda ve sakinleşmemizde yardımcı olurlar. Bu gevşeme tekniklerini öğrenebileceğiniz kitaplar, kasetler ya da dersler bulabilirsiniz. Bunları bir kez öğrendiniz mi her durumda kullanabilirsiniz.

Eğer çabuk parlayan kişilerden oluşan bir ilişki içindeyseniz, bu teknikleri ilişkideki tüm tarafların öğrenmesinde yarar vardır.
Deneyebileceğiniz bazı basit yöntemler :

Diyaframınızdan derin nefesler alın; göğsünüzün alt kısmıyla nefes almanız sizi rahatlatmaz. Nefes alıp verdiğinizde göğsünüz değil, karnınız şişmelidir.

Nefesinizi derin bir şekilde alırken, kendi kendinize tekrar tekrar “Gevşe!” ya da “Sakin ol!” diyerek telkinde bulunun.
Belleğinizden çağırarak ya da hayal ederek sizi gevşetecek bir yer ya da ortamı düşünün ve gözünüzün önüne getirmeye çalışın.

Kendinizi zorlamayacağınız, yavaşça yapılan egzersizlerle kaslarınızı gevşetmeye çalışın.

Öfkenin ne bastırılması ne de inkâr edilmesi sağlıklı ve etkili bir ifade yolu olarak görülmemektedir Sonuçta her tür öfkenin kişiyi uyarıcı, koruyucu veya harekete geçirici bir işlevi vardır. Dolayısıyla öfke organizmayı bir problem olduğunda uyarır ve kendisine zarar verici veya saldırgan davranma eğiliminden kişiyi haberdar etmede etkin bir rol oynar. Öfkenin sağlıklı olarak yaşanıp ve yönetilebilmesi için kabul edilmesi, nedenlerinin ve biçiminin anlaşılması ve kesinlikle saldırgan biçimlerde ifadesinin kontrol edilmesi gereklidir.

ÖFKE VE SİNİR HUZURSUZLUK KAYNAĞIDIR​

Çalışma hayatında, aile içinde veya herhangi bir mecliste çabuk sinirlenen bir kişi varsa, onun etrafındaki her ferdin bundan menfî etkilendiğini görürüz. Her an bağıracağı, kızıp söyleneceği, eleştireceği ve gerginlik oluşturacağı beklenen bir kişinin yanında kimse huzurlu olamaz. Çünkü o kişideki negatif enerji başkalarına da tesir eder ve oradaki herkesin stresi artar. Neticede herkesin hata yapma riski artar. Bir aile içinde stres artarsa o aile içindeki fertler daha çok hata yapar. Bu hataya tepki veren ebeveyn, daha çok strese sebep olur, bu şekilde fasit daire devam eder gider. Kişiler, önce huzurlarını sonra mutluluklarını kaybeder. Aile içi huzursuzluklara baktığımızda çabuk sinirlenen kişilerin verdiği gereksiz tepkilerin bu konuda önemli bir rol oynadığını görürüz.

İNSANLAR NİÇİN BAĞIRIR ?​

İnsanlar birkaç nedenden ötürü birbirlerine bağırırlar. Bunlardan birincisi ve en mantıklı olanı sesini duyurmak içindir. Mesafe uzaklığı veya çevre gürültüsü gibi nedenlerle, insanlar bağırır o da yetmezse haykırırlar.

İkinci neden daha fazla insanın dikkatini çekmek içindir. Vapurda jilet ve tesbih satanlar bağırmasalar kimse ilgilenmez. Onlar da bunu bildikleri için kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıp herkesi kendilerine baktırır ve ondan sonra bir sürü şakrabanlıklar yapıp biraz da yalan söyleyerek ilgiyi devam ettirirler.

Üçüncü neden korkudur. Korkan insan başkalarının yardımını çekebilmek için bağırır.

Dördüncü neden ise korkutma isteğidir. Tüy kabartma, kol kabartma, bağırma gibi yöntemler, hem karşısındaki olası tehdit ögelerini caydırabilir hem de canlının kendine olan güvenini artırır. Ayrıca, toplu olarak birarada duran insanlara (okulda, mitinglerde vs) bağrılınca, herkeste bir korku oluşur “ya şimdi özel olarak bana da bağırırsa” endişesine kapılarak daha bir süklüm püklüm olurlar.

SİNİRLİLİĞİN SEBEPLERİ​

Kişilerin mizacı, çabuk sinirlenmenin en önemli sebeplerden biridir. Fevri mizaçlı fertlerde, çabuk sinirlenme daha sık görülür. Bu kişilerin stres hormonuna daha kolay cevap verdiği bilinir. Reseptörleri daha hassastır. Bu kişilerin amigdala ve hipokampus aktivitesi diğer kişilere göre daha farklı bulunurken, frontal kortekslerinde (alnın arkasındaki beyin bölümü) de bazı farklılıklar görülmüştür. Tiroit hormonu fazla olan kişilerde de, bu hormonun tesirlerine bağlı sinirlilik olabilir. Ayrıca aşırı yük altında bulunan, yoğun bir sorumluluk alan kişilerin stres hormonu daha fazla salgılanır. Bu süreçte kontrol mekanizmaları bozulur. Rekabetçi, mükemmeliyetçi, ayrıntıcı ve titiz (A tipi) kişilik yapılarında da sinirlilik daha sıktır. Egoist yapıdaki kişilerin de engellenme karşısında çabuk tepki verdiği bilinir. Çocukların çabuk sinirlenmesinde ise, sayılan bu sebeplerin yanı sıra kötü rol modelleri de önemli bir etkiye sahiptir.

Sinirliliğin psikiyatrik sebeplerine baktığımızda, depresyondaki kişide strese karşı ya aşırı duyarlılık veya tepkisizlik görülür. Aşırı gergin ve tepkili bir yapı varsa, kronik depresyon akla gelmelidir. Ayrıca duygu durum bozukluklarında ve manik kaymalarda da aşırı bir sinirlilik hâli görülür. Uyuşturucu madde bağımlılarında, hem madde kullanırken hem de maddeden yoksunluk döneminde sinirlilik çok belirgindir. Kişilik bozukluklarında özellikle antisosyal yapıdaki kişilerde aşırı öfkelenme, öfkesini kontrol edememe ve sonrasında ise fizikî zarar verme görülür. Bu kişiler, karşıdaki kişiye zarar veremezse kendilerine zarar verirler. Dışlanma, sosyal izolasyon, mobbing (işyerindeki kişilere yapılan psikolojik taciz) gibi durumlara maruz kalan kişilerde de gerginlik ve buna bağlı olarak da sinirlilik görülebilir. Uykusuzluk, açlık gibi fizyolojik ihtiyaçların karşılanmaması da sinirliliğe yol açar. Stres sürecindeki kişilerde ilginç bir şekilde uykusuzluk veya aşırı uykulu olma hâli görülebilir. Benzer şekilde iştah artışı ve iştah azalması da söz konusudur. Uyku, iştah problemleri sinirliliğe yol açtığı gibi, sinirlilik de uyku ve iştah problemlerine sebep olabilir.

ÖFKE VE BAĞIRMA HAKKINDA GÜZEL BİR HİKAYE​

Hindu bir keşiş yıkanmak üzere gittiği Ganj nehrinin kıyısındayken, birbirine kızgınlıkla bağıran aile üyeleri görür. Öğrencilerine döner ve gülümseyerek onlara şöyle sorar ; “İnsanlar sinirlenince neden birbirlerine öfkeli bir şekilde bağırırlar ?”

Öğrenciler bir süre düşünürler, içlerinden biri ; “Çünkü sükûnetimizi kaybederiz ve bağırırız” der. “Ama hemen yanınızdayken neden ona bağırıyor olabilirsiniz ? Ona söylemek istediklerinizi yumuşak bir şekilde de söyleyebilirsiniz” diye sorar Keşiş.

Öğrenciler başka cevaplar da verirler ama hiç biri diğer öğrencileri tatmin edecek şekilde bir cevap veremez. En sonunda keşiş şu açıklamayı yapar ; “İki insan birbirine kızgınken kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzaklığa rağmen kendisini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalır. Ne kadar kızgınlarsa uzağı yakın edebilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. İki insan birbirine âşık olduğunda ne olur ? Birbirine bağırmaz tam tersi yumuşak bir şekilde konuşur. Çünkü kalpleri dip dibedir. Aradaki mesafe ya yoktur ya da yok denebilecek kadar azdır…”

Keşiş devam eder “Birbirlerini daha çok severlerse ne olur ? Konuşmadan sadece fısıldaşarak daha da yakınlaşır ve sevgi düzeyini arttırırlar. En sonunda fısıldaşmaya da gerek kalmaz sadece birbirleri ile bakışırlar ve bu yeterlidir. Bu da insanların birbirlerini sevdiklerinde yakınlaşma anlamında ulaşabilecekleri son noktadır.”

Öğrencilerine bakar ve şöyle der ; “Tartışırken gönüllerin birbirinden uzaklaşmasına izin vermeyin. Birbirinizden daha da uzaklaşmanıza yol açacak kelimeler sarf etmeyin çünkü bir de bakarsınız ki bir gün o kadar uzaklaşmış olursunuz ki geri dönüş yolunu bulmak mümkün olmaz.”
 
Son düzenleme:
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Tarihe Yön Veren Liderler ve İnsanlar
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Ansiklopedi
  • 14    6K
İnsanlar Allah ismini ilk defa ne zaman duymuşlardır?
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Dini Konular
  • 0    3K
Geri