Tarih 1915 Olaylarını "Soykırım" Olarak Tanıyan Ülkeler

Ermeni diasporası, 1915 olaylarıyla ilgili "soykırım" kararını ilk kez 1965 yılında Uruguay'da çıkarmayı başardı. 1965'ten bu yana Uruguay'ı 20 ülke daha takip etti. Bazı ülkelerde ise yerel parlamentolar 1915 olaylarını "soykırım" olarak kabul ediyor. ABD'de 43 eyalet parlamentolarında "soykırım" kararını çıkardı. İşte 1915 olaylarını resmen "soykırım" olarak tanıyan ülkeler...
1915olayla.jpg 1915olayla.jpg

URUGUAY - 1965​

1915 olaylarını "soykırım" olarak tanıyan ilk ülke Uruguay oldu. Uruguay parlamentosu 1965 yılında 1915 olaylarına "soykırım" dedi.

KIBRIS RUM KESİMİ - 1982​

Kıbrıs Rum yönetimi 1915 olaylarını 1982 yılında "soykırım" olarak kabul etti.

ARJANTİN - 1993​

Güney Amerika ülkelerinden Arjantin 1915 olaylarını 1993 yılında "soykırım" olarak tanıdı. Ermeni lobisinin güçlü olduğu Arjantin, 1915 olaylarını "soykırım" olarak kabul eden ilk ülkeler arasında yer aldı. Arjantin doğumlu Papa Françis de bu yıl "soykırım" diyerek önemli bir tartışmanın başlamasına neden oldu.

RUSYA FEDERASYONU - 1995​

Rusya 1915 olaylarını 1995 yılında "soykırım" olarak kabul etti. Rusya Federasyonu Federal Konseyi Devlet Duması (Temsilciler Meclisi) 14 Nisan 1995'de kabul ettiği kararda, Ermeni iddialarına konu edilen olaylarI kınadı ve "24 Nisan Soykırım Kurbanlarını Anma Günü" olarak ilan etti. Rusya Federasyonu Federal Konseyi Devlet Duması'nın 22 Nisan 2005 tarihli açıklamasında da Ermeni iddiaları paralelinde değerlendirmelerde bulunuldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 1915 olaylarının 100. yıldönümünde Ermenistan'ın başkenti Erivan'daki törenlere katıldı. Putin törene katılmadan önce 1915 olaylarının "soykırım" olduğunu bir kez daha vurguladı.

KANADA - 1996​

Kanada Parlamentosu Avam Kamarası 23 Nisan 1996 tarihinde aldığı kararda 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına değinerek, her yılın 20-27 Nisan haftasını "bir halkın diğer bir halka karşı uyguladığı insanlık dışı davranışı anma haftası" olarak kabul edildiğini duyurdu. Kanada Parlamentosu'nun Senato kanadında 13 Haziran 2002 tarihinde "Ermeni Soykırımının Tanınması ve Anılması" başlıklı bir önerge kabul edildi. Kanada Avam Kamarası'nın 21 Nisan 2004 tarihinde kabul ettiği kararda da 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları paralelinde ifadelere yer verilerek, yaşananlar "insanlığa karşı suç" olarak nitelendirildi.

YUNANİSTAN - 1996​

Yunanistan Parlamentosu ise 25 Nisan 1996 tarihinde çıkardığı bir kanunla 24 Nisan'ı "Ermeni soykırımını anma günü" ilan etti.

LÜBNAN - 1997​

Lübnan Temsilciler Meclisi'nin 3 Nisan 1997 tarihli kararında Ermeni çevrelerinin ifadelerine yer verildi ve 24 Nisan "Anma günü" ilan edildi. Lübnan Temsilciler Meclisi 11 Mayıs 2000 tarihinde kabul ettiği kararda Ermeni çevrelerinin iddialarına atıf yapıldı. Kararda, 1915 olayları kınanarak, Ermenilerin talepleriyle dayanışma vurgusu yapıldı.

BELÇİKA - 1998​

Belçika Senatosu 26 Mart 1998 tarihinde "Türkiye'de Yaşayan Ermenilerin 1915 Soykırımına İlişkin Karar"ı aldı. Kararda, Ermeni çevrelerinin iddialarına ilişkin çeşitli değerlendirmelere yer verilerek, Türkiye'ye de bunu kabul etmesi çağrısı yapıldı.

İSVEÇ - 2000​

İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonunca hazırlanan ve Parlamentonun 29 Mart 2000 tarihli oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Raporu'nun Türkiye ile ilgili bölümünde Ermeni çevrelerinin iddialarına da yer verildi. Kararda 1915 olayları Ermeni tezleri paralelinde değerlendirildi. İsveç Parlamentosu 11 Mart 2010 tarihinde kabul ettiği bir metinle de Ermeni iddialarını Asuri, Süryani, Keldani ve Pontus Rumlarını da içine alacak şekilde genişletti.

İTALYA - 2000​

İtalya Temsilciler Meclisi'nin 16 Kasım 2000'de kabul ettiği kararla Avrupa Parlamentosu'nun 15 Kasım 2000 tarihli kararına atıfta bulunularak, İtalyan Hükümetine sorunun çözümüne ilişkin girişimde bulunma çağrısı yapıldı.

VATİKAN - 2000​

Vatikan 1915 olaylarını ilk kez 2000 yılında "soykırım" olarak tanımladı. Arjantin doğumlu Papa Françis de iki hafta önce Vatikan'da düzenlenen ayinde, 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımladı. Açıklamaya sert tepki gösteren Türkiye Vatikan büyükelçisini geri çağırdı.

FRANSA - 2001​

Fransa Senatosu 7 Kasım 2000 tarihinde "acil görüşme" yöntemi ile gündeme getirilerek ele alınan "Fransa 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım uygulandığını alenen kabul eder" ifadesinden oluşan yasayı kabul etti. Bu yasa Fransa Ulusal Meclisi'nin 18 Ocak 2001 tarihli oturumuna katılan 50 kadar parlamenterin oybirliğiyle kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Chirac yasayı 29 Ocak 2001 tarihinde onayladı.

İSVİÇRE - 2003​

İsviçre Federal Parlamentosu Ulusal Meclisi 16 Aralık 2003 tarihinde Ermeni çevrelerinin iddialarını tanıyan bir önergeyi kabul etti.

SLOVAKYA - 2004​

Slovakya Ulusal Meclisi'nde 30 Kasım 2004 tarihinde "Slovakya Ulusal Meclisi, 1915 yılında Osmanlılar tarafından girişilen Ermeni soykırımını tanır ve bunun insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu kabul eder" şeklinde bir bildiri benimsendi.

HOLLANDA - 2004​

Hollanda Temsilciler Meclisi'nin 21 Aralık 2004 tarihinde yapılan oturumunda, "Hollanda Hükümetini Türkiye ile yürütülecek kültürel ve siyasi diyalog çerçevesinde Türkiye'nin Ermeni Soykırımını tanıması konusunu sürekli gündeme getirmesini" talep eden bir önerge kabul edildi.

ALMANYA - 2005​

Almanya'da Federal Meclis 16 Haziran 2005'te çıkardığı kararla "soykırım"ı tanıdı ve dönemin Alman devletinin bundaki rolünden dolayı resmen özür diledi. Kararda "soykırım" tabiri yalnızca bir yerde kullanıldı: "Çok sayıda bağımsız tarihçi, parlamento ve uluslararası örgüt Ermenilerin tehciri ve yok edilmesini soykırım olarak nitelendirmektedir" denildi.

VENEZUELA - 2005​

Venezuela Ulusal Meclisi 14 Temmuz 2005 tarihinde kabul ettiği kararda Ermeni iddiaları paralelinde görüşlere yer verildi. Kararda, bu iddialar kabul edilinceye kadar Türkiye'nin AB üyelik sürecinin askıya alınması da istendi.

LİTVANYA - 2005​


Litvanya Parlamentosunun 15 Aralık 2005 tarihli kararında da Ermeni iddiaları paralelinde görüşlere yer verildi Kararda, Türkiye'ye bunu tanıma çağrısı yapıldı.

POLONYA - 2005​

Polonya Parlamentosu, 19 Nisan 2005 tarihinde, Ermeni çevrelerinin iddiaları paralelinde bir kararı kabul etti. Kararda, Ermeni iddiaları paralelinde ifadeye yer verildi ve 1915 olayları mağdurlarının "saygıyla anıldığı"’ kaydedildi.

ŞİLİ - 2007​

Şili Senatosu 5 Haziran 2007'de Ermeni iddialarını tanıyan tanıyan bir karar kabul etti.

BOLİVYA - 2014​

Bolivya'da senato 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımlayan bir karar tasarısını onayladı. Karar tasarısı Bolivya Dışişleri Bakanlığı tarafından da kabul edildi.

ÇEK CUMHURİYETİ - 2015​

Çek Parlamentosu Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu, 1915 olaylarının 100. yıldönümünde Ermeni iddialarını "soykırım" olarak kabul eden bir önergeyi kabul etti.

Kararda, BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile "Ermeni Soykırımı"nı resmen tanıyan ülkelerin yasama-yürütme organları ve uluslararası kuruluşların kararlarına atıfta bulunarak, Çek Cumhuriyeti’nin soykırımların inkârını kınadığı kaydedildi. Kararda Pontus Rum, Asuri-Süryani ve Ezidiler de yer aldı.

AVUSTURYA - 2015​

Avusturya Parlamentosu Başkanı Doris Bures, parlamentoda yaptığı konuşmada, 24 Nisan 1915'te "Ermenilerin tutuklamasıyla" başlayan olayların "tehcir" ile devam ettiğini ve "soykırım" ile son bulduğunu öne sürdü. Bures, 6 siyasi partinin bu konuda birleştiğini ve bu çerçevede ortak bildiri hazırladığını söylemişti.

Konuşmasının ardından Bures, milletvekillerini saygı duruşu için ayağa kalkmaya davet etmiş, milletvekilleri, 1915 olaylarında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmuştu. Avusurya'nın kararına sert tepki gösteren Türkiye, Viyana Büyükelçisi Hasan Göğüş'ü geri çağırdı.

Kaynak
 
Bir de bunu görün! Milyonlarca Müslüman katledildi

1915 olaylarına ilişkin iddialarının yaygın kabul gördüğü Batı ülkeleri, aynı dönemde katledilen milyonlarca Müslümanın acısını görmüyor!
run-milyonlarca-musluman-katledildi-1429973223-681.jpg run-milyonlarca-musluman-katledildi-1429973223-681.jpg

Ermenilerin 1915 olaylarına ilişkin iddialarını birçok vesileyle gündeme getiren Batı ülkeleri, Osmanlı Devleti'nin son döneminde Balkanlar ve Kafkasya başta olmak üzere geniş bir coğrafyadan Anadolu'ya dönmek zorunda bırakılan ve katledilen milyonlarca Müslümanın acısını çifte standartlı bir yaklaşımla görmezden geliyor.

ABD'nin Louisville Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1995'te yayınlanan "Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi" adlı kitabı, 1821-1922 yıllarında Balkanlar, Kafkasya, Kırım ve Anadolu'da yaşanan Müslüman halkların uğradığı katliamlara ve sürgüne ışık tutuyor.

McCarthy, kitapta 1800'lerin başında Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan Anadolu, Kırım ve art bölgeleri, Kafkasya'nın büyük bölümü, Arnavutluk ve Bosna'dan Karadeniz'e uzanan çizgide Güneydoğu Avrupa'nın tümünü kapsayan bir coğrafyada Müslümanların, bazı bölgelerde çoğunluk bazı bölgelerde azınlık olarak yaşadığına dikkati çekiyor.

Osmanlı Devleti'nin zayıflayarak dağılma sürecine girmesiyle bu bölgelerde Müslüman nüfusun topraklarından çıkarıldığını ya da katledildiğini kaleme alan McCarthy, 1821-1922 yıllarında 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğünü, sürgün edilen ya da göç etmek zorunda kalan Müslümanların bir kısmının, yolllarda açlık ve hastalıktan yaşamını yitirdiğini vurguluyor.

Öte yandan Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Anadolu'daki Müslümanların uğradığı katliamının tarihçesiyle ilgili Batı ülkelerinde herhangi bir yayına rastlanmıyor, kayıplar ders ve tarih kitaplarında yer almıyor.

İlk kıyımı Yunanlar yaptı​

Justin McCarthy'nin kitabında, Batı Trakya'daki Türklerin, Yunanlara ait bağımsız bir Yunanistan yaratma amacına engel olarak görüldüğü için 1800'lerin başında silahlı milliyetçi grubun hedefi olduğu, 1821'de, köy ve kasabalarda yaşayan Türklerin, yerleşim merkezlerinin dışına götürülüp kıyımdan geçirildiği ve bu süreçte 25 binden fazlaBatı Trakya Türkünün öldürüldüğü belirtiliyor.

Müslümanlar göç etmeye zorlandı​

McCarthy'nin kitabına göre, 19. yüzyılın başında bölgedeki Ruslaştırma politikası çerçevesinde Nogay ve Kırım Tatarlarına iki seçenek sunuldu: Ya Rusya’nın iç bölgelerine sürgün ya da Osmanlı'ya göç.

Kitapta, Nogay Tatarlarının göçünün 1860'lı yıllar boyunca sürdüğüne, en az 300 bin Tatarın, topraklarından ayrılarak göç etmek zorunda kaldığına, yine 19. yüzyılda Kafkasya ve Osmanlı'nın doğu illerindeki dengenin, Rus istilaları, Ermeni ayaklanmaları ve Kafkasyalı Müslümanların zorla göç ettirilmeleri nedeniyle altüst olduğuna dikkat çekiliyor.

Rus istilasından önce, Kafkasya'daki Müslüman halk, Azerbaycan-Erivan bölgesindeki Türklerden ve bölgenin geri kalanındaki Çerkezler, Abazalar, Çeçen-İnguşlar ve Dağıstanlılar gibi diğer gruplardan oluşurken, 1864'te Rusların Kafkasya'da kontrolü ele geçirmesiyle bölgedeki Müslümanların göçe zorlandığı belirtilen kitapta, yurtlarını terk etmeye zorlanan Müslüman Çerkezlerin ve diğer Kafkasya halklarının, Rus denetimindeki limanlarda gemilere doldurulduğu, Osmanlı topraklarına ulaşıldığında ilk uğranılan liman olan Trabzon'da, hastalık ve yetersiz beslenmeden hayatını kaybedenlerin sayısının 30 bini bulduğu ifade ediliyor.

Justin McCarthy, Osmanlı Devleti'nin doğu vilayetlerinde ve Kafkasya'da 1877-1914 yılları arasında yaşanan katliamlarla, Müslümanların yurtlarının Ruslar tarafından zapt edildiğini, Ruslardan kalan topraklara da ayrılıkçı Ermeniler tarafından el konulmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor.

McCarthy, kitabında, Doğu Anadolu'da Müslümanlar ve Ermeniler arasındaki savaşta, Van vilayetindeki Müslümanların yüzde 62'sinin, Bitlis Müslümanlarının yüzde 42'sinin, Erzurum Müslümanlarının da yüzde 31'i yok olduğunu vurguluyor.

Balkanlar'daki nüfus dağılımı tümüyle değişti​

Tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1877-1878 yıllarında yaşanan Rus-Türk Savaşı'nın Bulgaristan'da yaşayan Türkler için bir felakete dönüştüğünü, Bulgar ve Rus birliklerinin katliamları, açlık, hastalık ve göçmenlerin yerleştirildiği kamplardaki koşullar nedeniyle ölümlerin yaşandığını ifade ediyor.

Kitapta, Bulgaristan'daki Türk varlığına tümüyle son vermek isteyen Rusların, bölgeden göç etmek zorunda kalan Türklerin evlerini yakarak, geri dönmelerini engellemek üzere Bulgarlarla işbirliği yaptığının, 1911 yılına gelindiğinde Balkanlar'daki nüfus dağılımının tümüyle değiştiğinin, Balkan Savaşları sırasında yaşanılan kayıplarla birlikte, Müslümanların, Balkanlar'da çoğunluk olma vasfını kaybettiğinin altı çiziliyor.

İzmir'e yapılan çıkarmayla kitlesel Türk kıyımına başlandı​

McCarthy'nin kitabında, 15 Mayıs 1919 tarihinde Batı Anadolu'da yaşanan Yunan işgali sırasında, İzmir'e yapılan çıkarmayla kitlesel bir Türk kıyımına başlandığı vurgulanıyor.

Müslümanların, o dönemde Batı Anadolu nüfusunun yüzde 80'ini oluşturduğu, işgal sırasında Türk köylerinin, yerleşim merkezlerinin yakılıp yıkıldığı, 1912'den İstiklal Harbi'nin sonu olan 1922'ye kadarBatı Anadolu'da bir milyon 246 bin 68 Müslümanın hayatını kaybettiği belirtilen kitapta, bu savaşlar sona erdiğinde Balkanlarda yaşayan kalabalık Türk nüfusunun epey azaldığı, Kafkasya'da Çerkezlerin, Lazların, Abazaların, Türklerin ve daha küçük Müslüman toplulukların yurtlarından sürülüp çıkarıldığı anlatılıyor.

Kitapta, Sırbistan'dan Kafkasya'ya uzanan bölgede birçok ulus devlette sağlanan etnik ve dini birliğin, Müslümanların bu topraklardan sürülmesiyle sağlandığına dikkati çeken McCarthy, tarih kitaplarının çoğunda, azınlıklara duyulan nefret üzerinden bir okumayla yalnızca Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden bahsedilirken, tarihsel gerçeklere rağmen, Balkanlar'da ve Kafkasya'da yaşananların göz ardı edildiğini vurguluyor.

5 milyondan fazla Müslüman öldürüldü​

Kitapta bu dönemde Balkanlar'da, Kırım'da, Kafkasya'da ve Anadolu'da 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğü, Rusların 100 yıl boyunca Müslümanları, yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmaya dayalı politikalar yürüttüğü, Kırım Tatarlarını ve Çerkezleri göçe zorlarken, Güney Kafkasya'da Türklerden boşalan bölgelere Ermenileri yerleştirdiği kaydediliyor.
 
Ermenileri ayaklandiran Ülkelerin bas rol oyuncusu Ingiltere olmasina ragmen listede yok. Yok çünkü olaylarin nasil geliştigini ve arşivlerin açilmasi halinde, bu oyunun nasil bozulacagini çok iyi biliyorlar. Aslinda digerleri de olaylarin gelişimini çok iyi biliyorlar ama işlerine gelmiyor.

Zaten dönemin Ermenistan hükümeti yöneticilerinin raporları, Ermeni komutanların üstlerine yazdıkları raporlar, Boryan ve Lalâyan gibi Ermeni tarihçilerinin yayınladıkları belgeler, gerçekleri saptamaya yetiyor.

kitap.jpg kitap.jpg

Ovanes Kaçaznuni (Ermenistan'ın İlk Başbakanı) itiraf niteliginde bir kitap yayinlar "Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok". Ermenice basılan kitap, dört yıl sonra, 1927 yılında Rusçaya çevrilerek Tiflis'te "ibreti âlem" olması amacıyla 2 bin adet basılır. fakat bu kitap Ermenistan'da yasaklanir. Ovanes Kaçaznuni, denebilir ki, Taşnak hareketinin en önemli lideridir. "Ermeni soykırımı" diye nitelenen 1915-1923 döneminde Taşnak hareketinde sorumlu konumlarda bulunmuştur.

Mehmet Perinçek'in Moskova'daki Lenin Kütüphanesi'nde bulduğu Rusça basımı, Türkolog Arif Acaloğlu çevirisiyle, Türkçemize kazandırdı. Ingilizce, Fransizca, Almanca ve Ispanyolcaya da çevrilen bu kitap, Avrupa kütüphanelerinin listesinde olmasina ragmen, raflardan kaldirilmis ve bulmaniz mümkün degil.

Taşnak Hükümeti'nin ilk başbakanı, özellikle şu saptamalarda bulunuyor:

° Gönüllü silahlı birliklerin oluşturulması hataydı.
° Kayıtsız şartsız Rusya'ya bağlanmışlardı.
* Türklerden yana olan güç dengesini hesaba kalmamışlardı.
* Tehcir kararı amacına uygundu.
* Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.
* İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı.
* Ermenistan'da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.
* Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmışlardı.
* Müslüman nüfusu katletmişlerdi.
* Ermeni terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
* Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.
* Taşnak Partisi'nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.

Kaçaznuni, 1914'ten 1923'e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü, savaş hali olarak ele almaktadır. Bu savaş, Kaçaznuni'nin belirlemesine göre, aslında Türkiye ile büyük emperyalist devletler arasındaki bir savaştı.
Kaçaznuni, raporunda Türkiye'yi sorumlu tutan bir değerlendirmede bulunmuyor. Çünkü Taşnakları ve onun peşine takı
lan Ermenileri savaşın bir tarafı, Türkiye'yi ise savaşın diğer tarafı olarak değerlendiriyor.

Saadece bu kitapta yazılanlar bile yaşanan durumu birinci ağızdan anlatıyor.
 
Hepsinin taktiği aynı. Tek gerçek var, Hristiyan bir ülkeden müslümana dost olmaz. Hepsi de dost görünen sahtekarlar ...

söyledikleri hep aynı terane..

1915 te 1,5 milyon ermeni katledildi....

Buna cevap olarak diyoruz ki;

Kanıtlayın----ses yok
Arşivileri açın--- ses yok
Tarihçiler araştırsın---ses yok
Ortak çalışalım---ses yok
Öldürdüğünüz müslümanların hesabını verin---ses yok
Hocalı katliamının hesabını verin----ses yok
...
...
...


Sadece söyleyecekler, bizim söylediğimizi, çağrılarımızı duymazdan gelecekler. cevap vermeyecekler böylece zamanla kabul ettirecekler.

Ermenileri yönlendiren gizli eller mutlaka var. Bu eller bizim içimizdeki partilerde bile var.

Bunların samalıklarını savunmak yerine bütün arşivler açılıp bu edebiyatı yapan , ermenileri savunan ülkelere bütün belgeleri gönderip tokat gibi suratlarına çarpmak lazım.

Geçmişi kan ve vahşetle dolu bir millet yaptığ soykırımı büyük bir onursuzlukla başkasına maletmeye çalışıyor. Bu hayalleri boş. Tarih her zaman doğruyu söyler. Ermeniler ve onları dstekleyenlerde bu gerçeklerin altında boğulacaklar bir gün.
 
Amaçlari belli. Soykirimci AB'ye üye olmanin en önemli şarti soykirimci olmaktir. Nasil ki çiplaklar kampina giyinik girilemiyorsa, AB'ye de temiz olarak giremezsiniz.

Yahudileri bile Ispanyollarin katliamindan kurtararan ve "insani yaşat ki Devlet yaşasin" mantalitesine sahip bir millet, nasil olurda kendi vatandaşi olan Ermenileri katletmek amaciyla öldürebilir ki...

Istanbul gibi bir Dünya şehrinin en güzide yerlerine Arnavut Köy ve Polonez Köy adini veren bir millet, nasil olurda başka etnik kökene sahip bir milletin soyunu tüketmek isteyebilir ki...

1915 Olaylari esnasinda Ermeni ayaklanmasi oldugu ne kadar gerçek ise, aslinda hiç günahi olmayan bazi Ermeni vatandaşlarimizin da zarar gördügü bir gerçektir. Fakat bir yandan Canakkale'de Ingilizinden Avustralyasina kadar bir çok işgalci devletle savaşirken, bir yanda da Rusya'ya karşi kendini savunmaya çalişan ve adeta tost makinasina sıkışan ekmek misali bir durumda olan Osmanli'nin, ayaklanan Ermeni vatandaşlariyla gerektigi gibi ilgilenmesi ve suçluyla suçsuzu ayiklamasi beklenemezdi-imkanlari yetersizdi. Bu gün bile ulaşim zorlugu olan bölgelerde yapilan tehcir'in, istenmeyen sonuçlara sebep olmasi kaçinilmazdi.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Melih Cevdet Anday (1915-2002)
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Biyografiler
  • 0    2K
Mehmet Kaplan (1915-1986)
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Biyografiler
  • 0    1K
Haldun Taner (1915-1986)
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Biyografiler
  • 0    1K
Aziz Nesin (1915-1995)
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Biyografiler
  • 0    1K
Geri