Ansiklopedi Hilal Sembolü

Sözlükte “yüksek sesle haykırmak; ortaya çıkmak, parlamak; sevinmek” anlamlarına gelen "hell" kökünden türeyen hilal (هلال), Ay’ın kavuşum öncesi ve sonrasında yeryüzünden uçları sivri ince bir yay gibi görünen şeklinin adıdır. Kelime, Kurân-ı Kerîm’de bir yerde çoğul şekliyle geçer.Sözlük anlamına bağlı olarak özellikle kavuşum durumundan sonra Ay’ı ilk defa görenlerin onu haber vermek için sevinçle haykırmaları nedeniyle Ay’ın ilk görülen şekline hilâl denildiği kaydedilmektedir. Gerçekten de yüksek sesle telbiyede bulunmaya ve hilâl ilk görüldüğünde tekbir almaya "ihlâl" , yine yüksek sesle kelime-i tevhidi söylemeye "tehlîl" , yeni doğan çocuğun hayat belirtisi olarak çığlık atmasına "istihlâl" denir.
-arabistandan-hilal-aciklamasi13758366940-h1059641.jpg -arabistandan-hilal-aciklamasi13758366940-h1059641.jpg

Her kamerî ayın başında kavuşum durumunun ardından incecik bir kavis şeklinde ilk defa görülen yeni aya bir-üç gecelik iken hilâl denildiği gibi her ayın sonunda kavuşum durumundan önceki son 2 gecedeki aya da bu ad verilir. Bunların dışında kalan diğer gecelerde Ay’a "kamer" , kavuşum sırasında yeryüzünden görülemeyen durumuna da "muhak" denilir.

Kuran’da,

“Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir ...”

buyrulur. Ayrıca yılların sayısı ve hesabının bilinmesi için Ay’a menziller tayin edildiği , onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü belirtilir. Hadislerde hilâl daha çok oruç ve hac zamanının tespitiyle ilgili olarak geçmektedir

Hilâl Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri sayılır. Birçok âyette ayın insanların hizmetine sunulduğu belirtilir, ayrıca birkaç yerde onun üzerine yemin edilir.

Hilal çok eski zamanlardan beri kutsal sembollerden biridir. Hilal, her şeyden önce, değişimin, dönüşümün, doğumun ve yeniden doğuşun sembolüdür. Kurtuluş dağının üstünde temsil edilen hilal yeniyi haber veren anlamına gelir.

Sümerlerin Sâmîlerde Sin’e tekabül eden ay tanrıları Nanna’nın sembolü hilâldi. Mezopotamya’da bulunan tarihî kalıntılar içinde özellikle mühürlerde ve sınır taşları üstünde hilâle çok sık rastlanmaktadır. Ortadoğu’da değişik adlarla Mısır, Roma ve Yunan uygarlıklarinde görülen gök cisimlerine tapınma geleneğinde Ay tanrısı / tanrıçası da hilâl şeklinde tasvir edilirdi.

Hilal sembolü, Eski Mısır’da yıldızı Sirius olan ilahe İsis’in de sembollerinden biriydi. Grek tradiyasyonunda Artemis’tir. Hilal sembolünün Anadolu’daki en ilginç tasviri, Mitra inisiyasyonu törenlerinin yapıldığı Nemrut dağındaki aslan kabartması üstünde yer alır. Kabartmada hilal bir yıldızla Ayyıldız oluşturacak şekilde yapılmış ve nedense 3 yıldız diğerlerinden farklı çok ışıklı betimlenmiştir.

Eski Mısır’da hilale kimi zaman spiritüel güneşin aracı olan gemi gözüyle bakılmıştır. Hilal ve geminin biçimleri arasındaki benzerlik Sümerlerinde gözlerinden kaçmamıştır. Hilal sembolüyle ilişkili görülen diğer semboller yay, gökkuşağı ve yumurtadır. Rene Guenon bu sembollerden bazılarının ilişkili olmakla kalmayıp özdeş olduğunu ileri sürer.

Eski Ortadoğu’da hilâl, sadece Mezopotamya’da değil çok geniş bir alanda sembol olarak kullanılmıştır. Mısır’da Thot, Ay tanrısı; İsis, Ay tanrıçasıydı ve başlarında hilâlle kuşatılmış kurs bulunan bir başlıkla tasvir edilirlerdi. İran’da da hilâl sembolünün önemli bir yeri vardı. Düalist Zerdüştî tasavvuruna göre tanrı Hürmüz’ün 2 gözünden biri Ay, diğeri Güneş’ti. 1. ve 2. Darius gibi kimi Ahamenî hükümdarlarına ve hânedanlarına ait paralarda hükümdar betimlemelerinde tacın üstünde bir hilâl yer almaktadır. Sâsânî paralarının çoğunda da hilâl bulunmaktadır ve bunların bir kısmı yıldızlıdır.

Hindu tradisyonlarında 4 unsurdan su gümüş hilalle simgelenir. Hıristiyan öğretisinde hilal sembolü pek kullanılmamakla birlikte Graal efsanelerindeki Montsalvat üzerine kimi zaman hilal sembolünün tasvir edildiği görülmüştür.

Hilal sembolünün Anadolu da en ilginç tasviri Mitra inisiyasyonu törenlerinin yapıldığı Nemrut Dağı’nın aslan kabartması üstünde yer alır. Kabartmada hilal bir yıldızla ayyıldız oluşturacak şekilde yapılmış ve nedense 3 yıldız diğerlerinden farklı olarak betimlenmiştir. Kimi tradisyonlarda ineğin Ay'la ilişkilendirildiği görülür. Bu ilişki kimilerince Ay’ın dişil prensibi göstermesinden kimilerince ineğin boynuzlarının hilal biçimiyle benzerlik bir çok tradisyonlarda işaret edilmiştir. Örneğin Sümerler, Ay’ı boynuzlar arasında ineği de hilal sembolü arasında temsil etmişlerdir.

Arap öğretisinde hilal sözcüğünün sayısı kamer takvimindeki ayın günlerinin sayısı gibi 28 dir. İslâmî tradisyonda hilal dirilişin simgesi olarak belirtilir. Hilal ve yıldızdan oluşan ayyıldız sembolünün Maya ve Mısır tradisyonlarındaki betimlemelerde rastlanan kullanımı bu sembolün Sirius ile ilgili anlamını kuvvetlendirmektedir.

Diğer taraftan Türkler daha Orta Asya’dayken bu motifleri kullanmaya başlamışlardı. Kuşhan sikkelerinde, Göktürk boylarının damgalarında, Uygur tuğlarıyla Karahanlı bayrağında hilal motiflerine rastlanmıştır. Hatta hilal biçimi gönder âlemlerinin ilk defa Karahanlılar tarafından kullanıldığı zannedilmektedir. Karahanlı şehirlerinden Hoten’de içlerinde Arapça ibareler taşıyan, üzerleri yaldızlanmış tunçtan mamul kimi hilaller ele geçirilmiş ve bunların sancak âlemi olduğu ileri sürülmüştür. Dolayısıyla, İslam öncesi Orta Asya Türklerinde bir şekilde mevcut bulunan ay-yıldız motifleri, İslam’ın kabul edilmesiyle birlikte artık başka bir anlam kazanmaya ve çeşitlenerek artmaya başlamıştır.

Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) ve birtakım hükümdarlarının kişisel sembolü olarak hilalin kullanıldığı düşünülürse, Avrupa’nın hilali İslam’ın sembolü olarak algılamasının Osmanlılar sayesinde gerçekleştiği söylenebilir. Gerçekten de Avrupa'yla Türklerin geliştirdiği ilişkiler sonucunda nasıl ki özellikle Balkanlarda Müslüman olana zamanında “Türk oldu” denmişse, Türk Bayrağı’ndaki hilal de İslam’ın sembolü olarak algılanmış ve bu şekilde Batı dünyasında yaygınlık kazanmıştır. Hilalin İslam ve Türklerin sembolü olmasında ibadet zamanlarinden bayramlara kadar yüzyıllarca kullanılan kameri takvimin de rolünü atlamamak gerekir.

Ayyıldız motifinin Hz. Meryem ve Îsâ’yı sembolize ettiği, önceleri İskenderiye’nin, daha sonra da İstanbul’un sembolü olduğu ve Türklerle Müslümanlara Bizans’tan geçtiği ileri sürülmüşse de Abdülhay el-Kettânî yukarıda anılan rivayetin bu son iddiayı geçersiz kıldığını belirtmektedir. Emevîler’in ayyıldız motifli Sâsânî paralarını kullanmalarında bunun bir payı olsa gerektir.

Geçmiş kültürlerde farklı bir anlam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri nedeniyle hilâlin Müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakınca görülmemiş olmalıdır. İbn Hacer el-Askalânî’nin İbn Yûnus’tan naklettiği rivayete göre Hz. Muhammed, kabilesinin elçisi sıfatıyla Medine’ye gelen Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye kavmine götürmesi için üstünde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir.

Hilâl, 11. yüzyıldan itibaren Doğu’da ve Batı’da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslâmiyet’in sembolü olarak kullanılmış ve bu durum özellikle İstanbul’un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır. Hilâlin ibadet takvimindeki rolü, Kurân-ı Kerîm ve hadislerde Allah’ın âyetlerinden biri şeklinde gösterilmesi ve ona yemin edilmesi, ayrıca Hz. Muhammed’in Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye üstünde hilâl bulunan bir sancak vermesi nedeniyle Müslümanlar tarafından İslâm’ın sembolü kabul edildiği söylenebilir.

Tarih, bizim bayrağımız altında yaşamanın sağlığını, onun gölgesinde geçen yaşamın üstünlüğünü sarahaten ortaya koymuştur. Biz ayın en parlak halini, dolunayı değil, hilal halini seçmişizdir. Bu, bilinçli bir tercihin de ifadesidir. Çünkü ebcet hesabında, Hilal ve Allah lafızlarının sayı değeri aynı olup 66‘dır ve ebcette 2 ya da daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından yola çıkarak birini dile getirmekle diğeri kastedilir kabul edile gelmiştir. Yani, Hilal derken Allah lafzının kelimeleriyle aynı ve sayısal değer olarak aynısı bir kelimeyi kullanmış oluyoruz. Dolayısıyla, sembolik olarak kullanılan Hilal şekliyle Allah kastedilmiş ve böylelikle tevhit inancına vurgu yapılmıştır.

Hilalin kucağındaki yıldız ise Arapça “Muhammed” isminin şeklidir. Ayrıca, “Battığı zaman yıldıza andolsun ki” mealindeki Necm Sûresi’nin 1. ayetinde geçen Necm, yani Yıldız kelimesiyle ilgili yapılan yorumlar içerisinde Hz. Muhammed’in kastedildiği de belirtilmektedir. Bu yorumlar, “yıldız” şeklinde meali yapılan "necm" lafzının sözlük anlamları, Kurân-ı Kerîm’deki kullanım ve bağlamları dikkate alınarak yapılmıştır. Bu yorumda, Hz. Muhammed’in Miraç’tan inmesine ya da mekanın üstüne (fizikötesi âleme) yükselmesine atıfta bulunulmuş olmaktadır. Bu 5 köşeli yıldız aynı zamanda İslam’ın şartlarına işaret eder. Dolayısıyla, Hilal Allah inancımızı, yıldız ise Hz. Muhammed’e bağlılığı dile getirir.

Günümüzde pek çok Müslüman ülkenin bayrağında ya da armalarında hilâl sembolü kullanılmaktadır. Hilâl edebiyatta sevgilinin kaşlarını sembolize etmek için kullanılır.

Tarihçe​

Ay’ın evreleri içinde dolunay, güzellik ve parlaklık; hilâl ise bunlarla birlikte yenilik, doğum ve taze hayat simgesi kabul edilir. Ay, tarihte pek çok toplum tarafından tanrı sayılmış ve Ay’la ilgili birçok mit oluşturulmuştur. Türk mitolojisinde de bu türün örnekleri oldukça fazladır. Bunların bir bölümü Türkler’in ve Moğollar’ın menşei ya da ilk yaratılışla ilgilidir. 40 günlükken konuşmuş, yakışıklı ve çok kuvvetli efsanevî bir kahraman olan Oğuz Han’ın ışıkla gelen “altun kazılık kız” ile evliliğinden Gün, Ay ve Yıldız doğmuştur. Bu mit, Sümer kozmogonisiyle büyük bir benzerlik arz eder. Memlükler döneminde Mısır’da yaşamış Türk asıllı Aybeg ed-Devâdârî’nin Türklerin menşeiyle ilgili olarak anlattığı yaratılış destanına göre insanlığın ya da Türkler’in atası, Ay-Atam’dır.

Uygur Türkleri, Mani ve Buda dinlerini benimsedikten sonra “Kök Tengri”ye “Ay Tengri” demeye başlamışlardır. Bunun Harzemşahlar döneminde devam ettiği görülmektedir. Kimi kağanlar için “ay tanrıda kut bulmuş” ifadesi kullanılırdı. Emel Esin’e göre Türklerin milâttan en az 1000 yıl önceki atalarınca bile ay-yıldız, hükümdarın ve parlaklığın simgesi sayılıyordu. Daha sonraki Türk toplumlarında da bu gelenek sürdü. Göktürk boylarından bazılarının damgaları hilâl şeklindeydi ve Uygur tuğlarıyla Karahanlı bayrağının hilâl âlemleri vardı; Karahanlılar’ın sikkelerinde de hilâl motifi bulunmaktaydı.

Mezopotamyalılar, eski Hintliler ve Amerika kıtası yerlilerinden Mayalar Ay’ın evrelerini takvim ve tarih belirlemede kullanmışlardır; Eski Ahit ve Kuran’a göre de Ay için menziller yaratılmasının hikmeti budur. Mezmurlar’da Ay’ın tarih belirlemedeki önemine işaret edilir. Yahudiler için Ayın ilk günüyle bedir günü bayramdı. Bununla birlikte Yahudiler, hilâli bir sembol olarak kullanmamışlardır.

Hilâl motifinin bir sembol olarak 7. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında kullanıldığı görülmektedir. Emevîler döneminde Bîşâpûr’da basılan paralar Muâviye, Haccâc ve daha sonra Taberistan Valisi Ömer b. Alâ tarafından kompozisyonları değiştirilmeden ayyıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid ya da kimi âyetler eklenerek yeniden basıldı.

Abbâsîler döneminde kendini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Bunlardan 10. ve 11. yüzyıllara ait Karahanlı sikkelerinde bulunan hilâl motifi içine “lillâh”, “adl”, “ilig” (hükümdar) gibi kimi ibareler yazılmıştı.

Musul Zengî Hükümdarı Nâsırüddin Mahmud’un bakır dirhemlerinin bir yüzünde hilâl ortasında taç giymiş hükümdar kompozisyonu bulunmaktaydı. Daha sonra Büyük Selçuklular, Harzemşahlar ve Anadolu Selçukluları’nca benimsendiği anlaşılan hilâl İlhanlı paralarında da yer almıştır. Mîrhând, Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin’in hilâli ordusunda bir sembol olarak kullandığını belirtmektedir.

11. yüzyılda Roma-Cermen İmparatoru 4. Heinrich ile Papa 7. Gregorius arasında çıkan anlaşmazlıkta papanın krala karşı 1082’de gönderdiği orduda, göğüslerinde altından yapılmış hilâller taşıyan Sicilyalı Müslüman askerler de vardı.

Fâtımîlerden kalan hilâl biçimi kolyelerle Haçlı seferlerini konu alan minyatürlerdeki Müslümanların kalkanlarında görülen aynı tarz motifler bu bilgiyi doğrulamaktadır. 2. Baudouin’in Haçlılar’a bağışladığı ve Dâviyye (Templier, Templar) şövalyelerinin kiliseye çevirdikleri Kubbetü’s-sahra’nın kubbesine altın bir haç yerleştirilmiş, Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs’ü Haçlılardan geri aldığı zaman bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koydurmuştu. Bu olaydan çok önce Alparslan, 1064’te Ani’yi fethedince; camiye çevrilen katedralin kubbesindeki büyük haç indirilip yerine daha sonra Ahlat’tan getirilen büyük bir hilâl konulmuş , ancak Gürcüler’in 1124’te şehri geri alması üzerine âlem yine haça çevrilmiştir.

Anadolu’daki Türk-İslâm mimarisinde hilâlin karmaşık kompozisyonlar içinde yer aldığı görülür. Örneğin Divriği Ulucamii’ndeki çift başlı kartal kabartmasının 2 yanında ve kuyruk başlangıcında olmak üzere 3 hilâl bulunmaktadır. Konya İnce Minareli Medrese’de taçkapının 2 tarafına simetrik biçimde yerleştirilen bitki (büyük olasılıkla hayat ağacı) motifinin sap kısımlarına bir halkanın perspektif görünümü şeklinde birer hilâl resmedilmiştir. Erzurum Çifte Minareli Medrese’de de simetrik ejderha, hayat ağacı ve üstte çift başlı kartal kompozisyonunda bitki motifinin sap kısmını halka şeklinde bir hilâl sarmakta, 2 yanda yer alan motiflerin alt kısımlarına yerleştirilenlerle bu sayı üçe tamamlanmaktadır. Hilâl şeklindeki bina âlemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da bütün İslâm ve Türk-İslâm devletlerinin kültürel mirasçısı olan ve çok geniş bir alana yayılan Osmanlı Devleti’nin hilâl sembolünü cihanşümul hale getirmesiyle açıklanabilir.

14. yüzyılın ortalarında yapılan resimli dünya haritasında Kuzey Afrika bölgesinde tek hilâlli, buna karşılık Orta ve Güney Asyayla Uzakdoğu’da 3 hilâlli bayrakların yaygın olması dikkat çekmekte, 15. yüzyılda Francesco de Cesanis’in yaptığı Adriyatik çevresiyle ilgili bir haritadaysa tek hilâlli bayrakların yanısıra çift hilâlli bayraklar da görülmektedir.

" Giorgio Sideri" diye anılan Callapoda da Candia’ya ait 1561 tarihli Avrupa ve Kuzey Afrika haritasında, Osmanlıların hâkim olduğu bölgeler kırmızı zemin üstüne sarı ya da sarı zemin üstüne siyah birer hilâl ve aynı renklerde köşelere yerleştirilmiş birer puan motifli bayraklarla gösterilmiştir. Daha önce Endülüs Müslümanlarının ve Memlüklerin sancaklarında da yer alan hilâl Osmanlı sancaklarında zülfikarla birlikte temel motifti.

Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Yavuz Sultan Selim dönemine ait bir sancakta ortadaki zülfikar motifinin 2 yanına ilk ikisi içinde fetih âyeti, diğerleri içinde aynalı yazı tarzında kelime-i tevhid yazılmış olan altı hilâl yer almaktadır. Zülfikarın kabzası ucuna bir, sancağın uç kısmındaki üçgen parçayı ayıran bandaysa on adet hilâl motifi yerleştirilmiştir. Büyük hilâllerin ilk ikisi ortasında “yâ Muhammed” ibaresi, diğerlerinde çok şualı yıldızlar yer alır. Küçük hilâller içindeki yıldızlarsa 6 şualıdır.

1683 Viyana bozgunu sırasında orada terk edilen sancaklar, içinde kelime-i tevhid yazılı büyük boy hilâl ve Süleyman mührü motifleriyle süslü olup çok şualı yıldızların şuaları arasına da ayrıca hilâller yerleştirilmiştir. İstanbul Deniz Müzesi’nde yer alan 14 metre uzunluğunda, 5 metre eninde ve 56,5 kilogram ağırlığındaki sancakta da benzer tarzda çok sayıda hilâl motifi vardır. Sancak, 3. Mustafa için Bağdat’ta dokunmuştu.

Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan 2. Süleyman ve Sultan İbrâhim gibi kimi pâdişâhlara ait tören kaftanlarında ve bunların kullandığı kimi sırmalı eşyada iç içe büyük boy hilâllerle küçük çintemani desenleri yer almaktadır. Aynı müzede 16. yüzyıla ait ahşap tahtta da siyah zemin üzerine kakma fildişi çintemani motifleri işlenmiştir.

Haçlı seferlerinden ve Osmanlılarla ilişkilerinden sonra Doğu hayranlığının Batı kültüründe açık bir şekilde görülen yansımaları içinde hilâl motifi de yer almaktadır. 1509-1513 yıllarına ait bir grup Fransız dokuması üstündeki betimlemeler bunlardandır. Altı duvar örtüsünden oluşan ve “Lady with the Unicorn” adıyla tanınan dokumalarda 5 duyu anlatılır. Kırmızı zemin üstünde lâcivert kuşaklara üçer beyaz hilâl motifi yerleştirilmiş olan ve hâlen Paris’te Cluny Museum’da korunan dokumalarda bayrak direkleri de hilâllerle süslenmiştir.

16. yüzyıl ortalarında Batı’da yapılan Kanûnî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan gravürlerinde de hilâl motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde pâdişâhın resminin yanına 3 hilâlli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan’ın giydiği elbise de hilâl motifleriyle süslüdür. Bir diğerinde pâdişâh cuma namazına giderken elinde hilâl âlemli bir âsa taşır. Bir başka minyatürdeyse Süleymaniye Camii’nin göründüğü bir kapının önünde ayakta duran pâdişâhın arkasındaki kapıda başı hilâllerle süslü bir fil betimlenmiştir. Sancakta ve kapı üstünde de hilâl bulunur.

3. Selim ordu ve donanmada yıldızlı hilâli amblem olarak kullandı; onun mühr-i hümâyununun üst kısmında hilâl ve altı köşeli yıldız yer almaktadır. 2. Mahmut döneminde beratlarda bile ayyıldız motifi kullanılmıştır. Gerçekten de böyle bir beratta tuğranın üstünde arma ve onun üstünde de en üstte birbirine dönük iki hilâl arasında on 4 köşeli bir yıldız bulunmaktadır. Ayrıca armanın her iki yanında ve tepesinde birer ayyıldız bulunmaktadır.

1835’te Osmanlı elçisi olarak Paris’e gönderilen Mustafa Reşid Paşa’nın mühründe hilâl içinde 5 şualı yıldız görülmektedir.

Günümüzde Hıristiyan dünyasının Kızılhaç’ına karşılık kurulan "Kızılay" (Hilâl-i Ahmer), içki ve uyuşturucularla mücadele etme amacını güden "Yeşilay" (Hilâl-i Ahdar) gibi müesseselerin sembolü olarak kullanılan hilâl bazen tek, bazen de bir ya da birkaç yıldızla birlikte Azerbaycan, Cezayir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Malezya, Moritanya, Pakistan, Singapur, Tunus, Türkmenistan gibi İslâm ülkelerinin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.


Ay’a Tapıcılık​

Ay’a tapıcılık, değişik toplumlarda, değişik sembol ve isimlerle ifade edilen ay tanrıları’na yapılan tapınmaları ifade eder.

Hilâl Babil’in üçlü tanrılarından biri olan Sin’in sembolü olarak kullanılmaktaydı. Sin Babil’in Hilâl tanrısının adıydı ve diğer tanrılarla, İştar (beş köşeli yıldız-pentagram) ve Şamaş (güneş) ile üçü bir arada bulunan bir üçlüyü oluşturuyordu. Sin’in sembolü hilâl şeklindeki bir Ay’dı. Hilâl aynı zamanda insanların kaderlerini belirleyen bir tanrı olarak görülüyordu. Özellikle Arabistan yarımadasında bu Tanrı'ya ait tapınaklar bulunuyor ve tapınılıyordu. Bu yöredeki Ay tanrısının adı, Babil’deki Sin’den farklı olarak Hubal’dı. Hilâl başlı başına bir tanrı olmayıp, Baal’ın-Hubal’ın simgelerinden biridir.

Hilâl ve Beşgen yıldız simgeleri Baal ve İştar adıyla, güneş simgesiyse Baal’ın diğer bir adı olan Tammuz’la özdeştirler. Bu yüzden de genellikle hilâl ve beşgen yıldız bir arada bulunurken, Tammuz’un sembolü haç işareti bunlardan ayrı olarak yer alır. Bununla birlikte her üçü birden, efendi anlamına gelen tek bir tanrı Baal’dır. Bunların asıl üçlük olarak birleştikleri tanrı ise, aslında Babil’in baş tanrısı olan Marduk’tur.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Batmaz Ülkemde Hilal Al Bayrağım Vatan Sevgisi
  • kulmehmet
  • kulmehmet,
  • Şiirler
  • 0    7K
İslamiyetin Sembolü " HİLAL"
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Ansiklopedi
  • 1    6K
Geri