Tarih İmam-ı Azam Kadı olmayı istemedi

Bağdat'taki İmam-ı Azam Külliyesi Bağdat'taki İmam-ı Azam Külliyesi
Bugünlerde Anayasa’nın yeniden düzenlenmesine dâir haberlere televizyonda sık sık rastlıyoruz.

Eğer eskiler için söyleyecek olursak; onlar değil kanun yapmaktan, hazır kural ve kâideler üzerinden hüküm vermeye bile çekinirlerdi. Şüphe yok ki, düzenin müdâvemeti için birilerinin bu işi yapması gerekmektedir.

Fakat tarihî dönem içerisinde adâletle hükmetmenin ve bu işin mesuliyetinin ne kadar ağır olduğunu bilen bazı kimseler, yükünün diğerlerine nispeten daha hafif olmasını ihtiyar etmişler, yine onların tabiriyle müşârün-ileyh yani parmakla gösterilen kişi olmaktan çekinmişlerdir. Adâletiyle meşhur Hazret-i Ömer’e “Senden sonra oğlun halife olsun” dediklerinde Bir evden, bir kurban yetişirsözleriyle tarihî bir cevap vermiştir. İşte geçmişte hem trajik, hem komik, hem de ibret-âmiz bir hâkim mülâkâtı….

Kadı Olmak…


Hâkim, yani eski tabirle kadı olmak her zaman imtiyâzlı ve maddi bakımdan getirisi çok olan bir meslekti. Fakat bilhassa dini mânâda yanlış bir karar verip, kul hakkına girmek endişesiyle bu işe ehil pek çok kişi söz konusu maslahattan hazer etmiş, kaçınmışlardır. Çünki “Kadı tayin edilen, bıçaksız boğazlanmış gibidir” hadis-i şerifi bu işin ne derece zor, âhirette ise hesabın ne denli ağır olacağına işâret etmektedir. İslam tarihinde bu vebâlin altına girmekten sakınanlar arasında meşhur simalar göze çarpar. Bunlar arasında Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanife daha başka olarak Süfyân-ı Sevrî, Kadı Şüreyk ve Mis’ar bin Kedâm gibi isimler sayılabilir. Zaten söz konusu anekdotun baş kahramanları da adı geçen şahıslar olmuştur.

Size bir şey söyleyeyim mi?


Bu zevât İslam fıkhını (hukukunu) muazzam derecede bilen büyük âlimlerdir. Her biri zamanlarında mühim işler yapmış, gerek hizmetleri ve gerekse de yaşayış tarzları ile kendisinden sonra gelenlere örnek birer insan olmuşlardır. Zira bugün dünyadaki Sünni Müslümanların yarısından çoğu İmam-ı Azam’ın kurduğu Hanefî mezhebine göre amel etmektedir. Onun için bu kişilere sahip oldukları ilim sebebiyle çok kez kâdılık yani hâkim olmaları teklif edilmiştir.

Muteber tarih kitaplarında adı geçen hâdise şöyle anlatılır: Abbasi halifesi olan Mansur, Kâdı’l-kudât denen makama bir âlimi getirecektir. Kâdıl-kudât, baş-kadı demek olup, o zamanın hâkimlerinin başkanı olarak tarif edilebilir. Bu iş için kendisine yukarıda ismi verilen dört kişi teklif edilir. O da bunları, sarayına mülâkât için davet eder. “Emir, demiri keser” kelâmı gereğince dördü de yola koyulur. Fakat hiç biri bu işi istememektedir. Kerhen (isteksizce) giderlerken, İmam-ı Azam Ebu Hanife yanındakilere dönerek firasetle, biraz da onlara yol gösterircesine şöyle der:

Ben bu gidişimiz hakkında size bir şey söyleyeyim mi..?
.

Bıçaksız Boğazlanmak


Onlar da bunu memnuniyetle kabul ederler. Der ki İmam, Ben bir çaresini bulup, kurtulacağım. Süfyân da bir şekilde kaçacak, Mis’ar kendisini deli gösterecek, Şüreyk ise kâdı’l-kudât olacaktır. Biraz sonra hâdise İmam-ı Azam’ın dediği istikâmette cereyan etmeye başlar. Önce aralarından Süfyan-ı Sevrî ayrılır.

Dicle sularında bekleyen bir gemiye binerek: “Çabuk beni saklayın, yoksa başımı kesecekler” der. Onun bu sözü yukarıda geçen “Kadı tayin olunan, bıçaksız boğazlanmış gibidir” hadis-i şerifinin teviline (izâhına) dayanıyordu. Böyle bir istek karşısında gemidekiler onu gizlerler.

.

Sen Kadı Olacaksın!​


Ebu Hanife, Mis’âr bin Kedâm ve Kadı Şüreyk halifenin huzuruna çıkarlar. Halife Mansur önce İmam-ı Azam’a dönerek: “Sen kadı olacaksın!” der.

İmam-ı Azam:

Ey Müminlerin Emiri! Benim verdiğim kararları insanlar kabul etmez. Zaten ben bu işe ehil birisi de değilim

diyerek cevap verir. Halife de cevâben,

İnsanların fikri önemli değil. Sen zaten çok büyük bir âlimsin. Merâk etme, herkes kararlarını kabul eder” der. İmam-ı Azam bu kez, “Ama ben bu iş için ehil birisi değilim. Eğer bu sözüm doğru ise, bunu bizzat ben söylüyorum ki doğrudur. Eğer yalan söylüyorsam, yalancı birinin hâkim olması zaten uygun olmaz” der.

Sözlerini şu şekilde tamamlar:

Zaten siz de bu hususta yalancı birini kendinize vekil yapıp, Müslümanların mal, can ve namuslarıyla ilgili meselelerin halledilmesi mevzusunu böyle bir kimseye bırakmazsınız, değil mi?” Böylece kadı olmaktan kurtulur.

- -
.

Bu Adam Deli!


Sıra bu kez Mis’ar bin Kedâm’a gelmiştir. Daha Halife birşey söylemeden doğruca onun elinden tutar ve hiç olmadık bir sepeple Halifeye “Nasılsın? Çoluk-çocuk ne yapıyor? Hayvanlar otluyor mu?” diye sorular yöneltir.

Halife hiç beklenmedik bir zamanda bu sözleri duymanın garâbeti bir tarafa, kendi gözlerinin içine tuhaf tuhaf bakan bu kişiden korkar.

Bu adam deli! Atın bunu çabuk dışarı!” diyerek Mis’ar bin Kedâm’ı dışarı çıkartırlar. Böylelikle yaptığı bu numara ile Mis’ar da kurtulmuştur.

Kadı Şüreyk


Son olarak Kadı Şüreyk kalmıştır. Halife Mansur, ona “Artık sen kadı olacaksın” der.

Şüreyk de “Ben sevdâvî denen bir hastalığa mübtelâyım. Hem unutkanlığım, hem de anlama yetersizliğim var” diyerek kurtulmaya bakar.

Fakat bu kez Halife “Olsun,senin için tabiblere ilaç hazırlatırım. Hiç birşeyin kalmaz” diyerek karşılık verir ve mazaretini kabul etmez. Böylelikle kâdı’l-kudât (baş kadı) Şüreyk olur. Zaten tarih kitaplarına da Kadı Şüreyk olarak geçer.

.Fakat onun bu koltuğa oturduktan sonra değiştiğini zannetmeyin. Zamanında mühim bir vazife yapan devlet ricâlinden suçlu birinin aleyhinde hiç çekinmeden öyle bir karar verir ki, bununla da yetinmez, cezanın infazını bizzat kendi takip eder.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
İmam-ı Azam'ın Cevabı
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Dini Konular
  • 0    1K
İmam Şafii’nin talebesine verdiği son ders muhteşemdir
  • deniz feneri
  • deniz feneri,
  • Dini Konular
  • 0    3K
İmam-ı Malik (rahimehullah)’dan hikmetli sözler
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Dini Konular
  • 1    4K
Geri