MURATS44
Super Moderator
- Katılım
- 16 Nisan 2013
“Allah’ın her şeye gücü yeter” yargısı, teorik bir iddia değildir. Aksine burada kullanılan “her şey” ifadesi evrende var olan her şeyi kapsadığı gibi var olmayanları da var etmemekle kapsamaktadır.Yani “Allah’ın her şeye gücü yeter” demek, hem var etmeye hem de var etmemeye gücü yeter anlamına gelmektedir. Bu ise zaten (var olanlar ve olmayanlar) realiteyi ortaya koyar.
Dolayısıyla, var olanları var etmeye ve var olmayanları da var etmemeye gücü yeten bir yaratıcıdır.
“Bilgisinin son sınırı insan..” ifadesi de sorunludur.
Zira yaratılmış olan insanın bilgisinin de bir sınırı yoktur. Ne kadar yeni bilgi olursa olsun onları bilmeye muktedir bir mahiyet söz konusudur. İnsan bilgisinin sınırları yoktur. Sadece sonsuzca ilerleyen bir bilgilenme süreci söz konusudur.
O halde yaratıcının bilgisinin sınırını konuşmak abestir.
Diğer tutarsız ifade ise “yalan” kavramı ile yaratıcının ilişkilendirilmesidir.
Zira “yalan” bir şeyi öyle olmadığını bildiği halde olduğundan farklı göstermektir. Var olan ve var edilmeyen şeylerin hepsi, oldukları gibidirler. Kendi gerçekliklerinin fenomenleridirler.
Yalan yalnızca şeytanda ve bir şeytan fiili olarak insanda mevcuttur. Bunun nedeni ise asıl gerçeklik Allah olduğu halde bu gerçekliğe dayanmamaktan kaynaklanan istisnailiktir. Bu istisnailik de sonuçta doğruyu ifade etmektedir. İfade edilen doğru ise Allaha dayanmamak gerçekliğinden ibarettir.
Ancak bu dayanmamak olgusal bir gerçeklik olmayıp, vehmi (kurgusal) bir dil oyunundan ibarettir. Zira bu işlem de ilahi takdirin bilgisi ve izni dâhilinde yaratılmaktadır.
Eğer bu izin verilmemiş olsa, insanın özgür iradesinden de bahsedilemezdi. Dolayısıyla iradenin gereği öznelerce hak edilmiş derecelenme söz konusu olmayacaktı.
Sonuçta Allah ismi şerifinin delalet ettiği yüce yaratıcımızın camiliği (kapsayıcılık) dir.
Allah kelimesi, Cevşen adlı Peygamber Efendimizin (asm) duasında, bin bir olarak ifade edilen tüm ilahi nitelik ve isimlerin toplamından zuhur eden zatlığın ismidir.
Yine “bin” “bir” ifadesi ile çokluk ve birlik arasındaki paradoksal zıtlığı bir araya getiren anlamı da ifade edilmektedir.
Yine hadislerde beyan edilen 99 esma ise, Allah isminin içindeki esmaları saymakta, onların cemi olarak yüzüncü de Allah ismi olmaktadır.
Bu isimlerden birisi de “sadıku’l-va’d” doğru sözlü olandır.
Yaratılmış olan insanların hangi dinden hangi görüşten olursa olsun şeytanlaşmamış bir şekilde vicdanı tefessüh etmemiş hangisine sorsak, yalanı ret edecektir.
Üstelik bu tüm insanların doğuştan getirdiği bir değerdir.
O halde bu yalanı ret ediş ve kabul etmeme yaratandan kaynaklanmaktadır.
Allah ismi aynı zamanda bir negation olarak bazı nitelikleri de ret eder.
Buna göre yalan söyleyen, zulüm eden, abesle iştigal eden Allah olamaz.
Oysa Allah’tan başka tarih boyunca edinilen sahte ilahlar her türlü gayrı ahlaki niteliklere sahiptirler.
Bu konuda antik Grek mitolojisi batıl itikatların tanrı anlayışlarının absürtlüğünü net olarak ortaya koymaktadır.
Unutulmamalıdır ki hem mantıksal olarak hem de olgusal olarak Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olma ve bütün kemal sıfatları ile de muttasıf olma mertebesinin adıdır.
Descartes’in ontolojik argümanında belirttiği gibi, bu mertebenin bilgisi zihnimizde mevcuttur. Bu bilgi bize noksan olan kendimizden ya da evrenden gelemeyeceğine göre, açıktır ki bizim ve evrenin dışındaki yaratıcımızdan gelmektedir ve onun zatına has olan bu mertebenin ismi de Allah’tır.
Dolayısıyla, var olanları var etmeye ve var olmayanları da var etmemeye gücü yeten bir yaratıcıdır.
“Bilgisinin son sınırı insan..” ifadesi de sorunludur.
Zira yaratılmış olan insanın bilgisinin de bir sınırı yoktur. Ne kadar yeni bilgi olursa olsun onları bilmeye muktedir bir mahiyet söz konusudur. İnsan bilgisinin sınırları yoktur. Sadece sonsuzca ilerleyen bir bilgilenme süreci söz konusudur.
O halde yaratıcının bilgisinin sınırını konuşmak abestir.
Diğer tutarsız ifade ise “yalan” kavramı ile yaratıcının ilişkilendirilmesidir.
Zira “yalan” bir şeyi öyle olmadığını bildiği halde olduğundan farklı göstermektir. Var olan ve var edilmeyen şeylerin hepsi, oldukları gibidirler. Kendi gerçekliklerinin fenomenleridirler.
Yalan yalnızca şeytanda ve bir şeytan fiili olarak insanda mevcuttur. Bunun nedeni ise asıl gerçeklik Allah olduğu halde bu gerçekliğe dayanmamaktan kaynaklanan istisnailiktir. Bu istisnailik de sonuçta doğruyu ifade etmektedir. İfade edilen doğru ise Allaha dayanmamak gerçekliğinden ibarettir.
Ancak bu dayanmamak olgusal bir gerçeklik olmayıp, vehmi (kurgusal) bir dil oyunundan ibarettir. Zira bu işlem de ilahi takdirin bilgisi ve izni dâhilinde yaratılmaktadır.
Eğer bu izin verilmemiş olsa, insanın özgür iradesinden de bahsedilemezdi. Dolayısıyla iradenin gereği öznelerce hak edilmiş derecelenme söz konusu olmayacaktı.
Sonuçta Allah ismi şerifinin delalet ettiği yüce yaratıcımızın camiliği (kapsayıcılık) dir.
Allah kelimesi, Cevşen adlı Peygamber Efendimizin (asm) duasında, bin bir olarak ifade edilen tüm ilahi nitelik ve isimlerin toplamından zuhur eden zatlığın ismidir.
Yine “bin” “bir” ifadesi ile çokluk ve birlik arasındaki paradoksal zıtlığı bir araya getiren anlamı da ifade edilmektedir.
Yine hadislerde beyan edilen 99 esma ise, Allah isminin içindeki esmaları saymakta, onların cemi olarak yüzüncü de Allah ismi olmaktadır.
Bu isimlerden birisi de “sadıku’l-va’d” doğru sözlü olandır.
Yaratılmış olan insanların hangi dinden hangi görüşten olursa olsun şeytanlaşmamış bir şekilde vicdanı tefessüh etmemiş hangisine sorsak, yalanı ret edecektir.
Üstelik bu tüm insanların doğuştan getirdiği bir değerdir.
O halde bu yalanı ret ediş ve kabul etmeme yaratandan kaynaklanmaktadır.
Allah ismi aynı zamanda bir negation olarak bazı nitelikleri de ret eder.
Buna göre yalan söyleyen, zulüm eden, abesle iştigal eden Allah olamaz.
Oysa Allah’tan başka tarih boyunca edinilen sahte ilahlar her türlü gayrı ahlaki niteliklere sahiptirler.
Bu konuda antik Grek mitolojisi batıl itikatların tanrı anlayışlarının absürtlüğünü net olarak ortaya koymaktadır.
Unutulmamalıdır ki hem mantıksal olarak hem de olgusal olarak Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olma ve bütün kemal sıfatları ile de muttasıf olma mertebesinin adıdır.
Descartes’in ontolojik argümanında belirttiği gibi, bu mertebenin bilgisi zihnimizde mevcuttur. Bu bilgi bize noksan olan kendimizden ya da evrenden gelemeyeceğine göre, açıktır ki bizim ve evrenin dışındaki yaratıcımızdan gelmektedir ve onun zatına has olan bu mertebenin ismi de Allah’tır.