Hatim-i Esam ve öğrendikleri

MURATS44

Super Moderator
Katılım
16 Nisan 2013
Hatim-i Esam ve öğrendikleri Hatim-i Esam ve öğrendikleri
Evliyânın büyüklerinden. Adı Hâtim bin Anvân bin Yûsuf el-Esam, künyesi Ebû Abdurrahmân’dır. Belh’te doğmuştur. Doğum târihi belli değildir. Hâtim-i Esam, Şakîk-i Belhî’nin talebesi, Ahmed-i Hadraveyh’in hocasıdır. 852 (H.237) senesinde Belh’in bir nahiyesi olan Mâhcer’de vefât etmiştir.Bir gün Şakîk-i Belhî, Hâtim-i Esam’a sordu:
“Ne kadar zamandır buraya geliyor, beni dinliyorsun?”

“Otuz üç sene.”

“Bu kadar zaman içinde benden ne öğrendin, neler istifâde ettin?”

“Sekiz şey istifâde ettim.” dedi.

Şakîk, bunu duyunca; “Yazıklar olsun sana ey Hâtim! Bütün zamânımı sana harcadım, senin ise, sekiz şeyden fazla istifâden olmamış.” diye çok üzüldü.

Hâtim; “Ey hocam, doğrusunu istiyorsan, böyledir. Bundan fazlasını zâten istemem. Bana bu kadar yetişir. Çünkü, dünyâda ve âhirette felâketlerden kurtulup ebedî saâdete kavuşmanın, bu sekiz bilgi ile olacağını iyi biliyorum.” dedi.

Hocası; “Söyle bunları ben de anlayayım.” buyurunca;

Hâtim; “Ey hocam! Birincisi, insanlara baktım, herkes bir şeyi seçmiş, onu sevmiş gördüm ve bu sevgilerin çoğu, onlara ölüm yatağına kadar, bâzıları öldüğü vakte kadar, bâzıları da mezara girinceye kadar, arkadaşlık ediyor ve sonra onları yalnız ve zavallı olarak bırakıp ayrılıyorlar. Onunla berâber kimse mezara girmiyor, dert ortağı olmuyor. Bu hâli görünce, düşündüm ve kendime dedim ki, dünyâda öyle dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allahü teâlâya yapılan ibâdetlerden başka, böyle sâdık bir sevgili bulunmadığını gördüm. Dost olarak onları seçtim ve onlara sarıldım.” dedi.

Şakîk, bunu duyunca, “Çok güzel yapmışsın yâ Hâtim, çok doğru söylüyorsun, ikinci faydayı da söyle, anlıyayım” dedi.

Hâtim dedi ki: “Ey hocam! İkinci faydam; insanlara baktım, herkesi, arzûları, keyifleri peşinde koşuyor, nefsin istekleri arkasında yürüyor gördüm ve şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

“Allahü teâlâdan korkarak nefslerine uymayanlar, elbette Cennet’e gideceklerdir.”

Çok düşündüm. Kur’ân-ı kerîmin baştan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecrübelerimle, aklımla, vicdânımla anladım ve tâm inandım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamaya, uymamaya karar verdim ve mücâdeleye başladım. Nefsimin arzu ve isteklerini yapmadım. Nihâyet teslim olarak, ibâdetlerden kaçan o nefsin, şimdi Allahü teâlâya itâata koştuğunu, isteklerden vazgeçtiğini gördüm”.

Şakîk bunları işitince, “Allahü teâlâ sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın, üçüncü faydayı da söyle dinleyeyim” dedi.

Hâtim dedi ki, “Üçüncü faydam, insanların hâline baktım, herkes dünyâda bir sıkıntıya girmiş, böylece dünyâlık toplamağa uğraşıyorlar gördüm, sonra şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

“Dünyâ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmıyacak, sizden ayrılacaktır. Ancak Allah rızâsı için yaptığınız iyilikler ve ibâdetler sizinle beraber kalacaktır.”

Dünyâ için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukarâya dağıttım. Yâni bâkî kalmaları için, Allahü teâlâya ödünç verdim”.

Şakîk bu sözleri işitince, “Ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun yâ Hâtim, dördüncü faydayı da söyle dinliyeyim” dedi.
Hâtim dedi ki, “Dördüncü faydam; insanlara baktım, herkesin başkalarını beğenmediğini gördüm. Buna sebeb, birbirlerine hased etmeleri, birbirlerinin mevkilerine, mallarına ve ilimlerine göz dikmeleri olduğunu anladım ve şu âyet-i kerîmeye dikkat ettim:

“Dünyâdaki maddî, mânevî bütün rızıklarını aralarında taksim ettik.”

Herkesin ilim, mal, rütbe, evlâd gibi rızıklarının, dünyâ yaratılmadan evvel, ezelde taksim edildiğini, kimsenin elinde bir şey olmadığını ve çalışmağı, sebeblere yapışmayı emrettiğinden, O’na itâat etmiş olmak için, çalışmak lâzım geldiğini ve hased etmenin büyük zararlarından başka, zâten lüzumsuz olduğunu anladım ve Allahü teâlânın ezelde yaptığı taksime ve çalışınca Rabbimin gönderdiğine râzı oldum. Bütün müslümanlarla sulh üzere olup herkesi sevdim ve sevildim”.

Şakîk bunları işitince, ” Ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun; beşinci faydayı da söyle dinliyeyim yâ Hâtim!” dedi.

Hâtim dedi ki: “Beşinci faydam; insanlara baktım, birçoklarının insanlık şerefini, kıymetini, âmir, müdür olmakta, insanların kendilerine muhtâc olduklarını ve karşılarında eğildiklerini görmekte zannettiklerini ve bununla iftihâr ettiklerini, öğündüklerini gördüm. Bâzıları da, kıymet ve şeref, çok mal ve evlâd ile olur sanarak, bunlarla iftihâr ediyorlar. Bir kısmı da insanlık şerefi, malı, parayı, insanların hoşuna gidecek, herkesi eğlendirecek yerlere sarfetmektir sanarak, Allahü teâlânın emrettiği yerlere ve emrettiği şekilde harc edemiyorlar ve bununla öğünüyorlar gördüm ve şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

En şerefliniz ve en kıymetliniz, Allahü teâlâdan çok korkanınızdır.”

İnsanların yanıldıklarını, aldandıklarını anladım ve takvâya sarıldım. Rabbimin affına ve ihsânlarına kavuşmak için, O’ndan korkarak dînin dışına çıkmadım, haramlardan kaçtım”.

Şakîk bunları işitince, “Ne güzel söylüyorsun yâ Hâtim, altıncı faydanı da söyle” dedi.

Hâtim dedi ki,“Altıncı faydam; insanlara baktım, birbirlerinin mallarına, mevkilerine ve ilimlerine göz dikerek, fırka fırka, parti parti ayrılarak, birbirlerine düşmanlık ettiklerini gördüm ve şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

“Sizin düşmanınız şeytandır. Yâni sizi, Allah yolundan, müslümanlıktan ayırmak için uğraşanlardır. Bunları düşman biliniz!”

Kur’ân-ı kerîmin doğru söylediğini bildim. Şeytanı ve onun gibi müslümanlarla uğraşanları düşman bilip, sözlerine aldanmadım, onlara uymadım. Onların tapındıklarına tapmadım. Allahü teâlânın emirlerine itâat ettim. Ehl-i sünnet âlimlerinin gösterdiği yoldan ayrılmadım. Kurtuluş yolunun, doğru yolun, yalnız Ehl-i sünnet yolu olduğuna inandım. Nitekim, Allahü teâlâ meâlen;

“Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayınız. O sizin en belli düşmanınızdır, diye sizden söz almadım mı idi, bana itâat, ibâdet ediniz! Kurtuluş yolu, ancak budur.”

buyuruyor. Onun için müslümanları aldatmağa uğraşanları dinlemedim. Muhammed aleyhisselâmın yolunu gösteren Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından ayrılmadım”

deyince,

Şakîk; “Ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun, yedinci faydayı da söyle” dedi.

Hâtim dedi ki, “Yedinci faydam; insanlara baktım, gördüm ki, herkes yiyip içmek, para kazanmak için uğraşıyor. Bu yüzden harâm ve şüpheli şeyleri de alıyorlar ve zillete, hakâretlere katlanıyorlar. Şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

“Allahü teâlâ tarafından rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur.”

Kur’ân-ı kerîmin Allah kelâmı olduğunu ve elbette doğru olduğunu ve o canlılardan biri olduğumu bildim. Rızkımı göndereceğine söz verdiğine, elbette göndereceğine güvenerek, O’nun emrettiği gibi çalıştım” deyince,

Şakîk, “Ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun, sekizinci faydayı da söyle!” dedi.

Hâtim, dedi ki, “Sekizinci faydam; insanlara baktım, herkesin, bir kimseye veya bir şeye güvendiğini, sırtını ona dayadığını gördüm. Bâzıları altınlarına, mal ve mülküne, bâzıları sanatına ve kazancına, bâzıları mevki ve rütbelerine, bâzıları da kendi gibi bir insana güveniyor. Sonra şu âyet-i kerîmeyi düşündüm:

“Allahü teâlâ, yalnız kendisine güvenenlerin her zaman imdâdına yetişir.”

Her zaman ve her işimde yalnız Allahü teâlâya güvendim. O emrettiği için çalıştım, sebeplere yapıştım. Fakat yalnız O’na güvendim. O’ndan istedim ve O’ndan bekledim.”

Şakîk bu sözleri işitince, “yâ Hâtim, Allahü teâlâ, her işinde imdâdına yetişsin! hazret-i Mûsâ’nın Tevrât’ına, hazret-i Îsâ’nın İnciline, hazret-i Dâvûd’un Zebûr’una ve hazret-i Muhammed aleyhisselâmın Kur’ân-ı kerîmine baktım. Bu dört kitabın bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz esâsı ezberleyip bunlara uyanlar, hayatlarını bunların üzerine kuranlar, bu dört kitaba uymuş, emirlerini yapmış olurlar” dedi.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Hatim Duâsı nedir? Hatim Duâları
  • MURATS44
  • MURATS44,
  • Dini Konular
  • 0    2K
Geri