Mozambik Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Mozambik ,afrika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/mozambik.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Maputo[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Portekizce, Svahili[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Başkanlık Sistemi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]799.380 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]28.829.476[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]36/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Metical (MZN)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi](UTC+2)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+258[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mz[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Mozambik ya da resmî adıyla Mozambik Cumhuriyeti, Afrika kıtasının güneydoğu bölümünde yer alan bir ülke. Ülkenin doğu sınırının tamamını Mozambik Kanalı’nın da yer aldığı Hint Okyanusu oluşturmaktadır. Mozambik kuzeyde Tanzanya, Malavi, kuzeybatıda Zambiya, batıda Zimbabve, güneybatıda ise Güney Afrika Cumhuriyeti ve Svaziland ile komşu konumundadır. Ülkenin başkenti Maputo’dur.

[KBASLIK]İsim[/KBASLIK]
Ülke isminin günümüzde de Mozambik’e bağlı olan Mozambik Adası’na ilk gelen ve daha sonra yöneticisi olan ve buraya adını veren Arap şeyhi Musa Ben Mbiki’den geldiği düşünülmektedir. 1498 yılında bu adaya ayak basan ilk Avrupalılar’dan biri Vasco da Gama olmuş ve Musa Ben Mbiki ile de bir görüşme gerçekleştirmiştir. Buradan yola çıkarak ilerleyen dönemlerde Afrika anakarasında yer alan bölge için Mozambik adı kullanılmaya başlanmış, adanın adı da Ilha de Moçambique (Mozambik Adası) olarak değiştirilmiştir.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Avrupalıların gerçekleştirdiği keşif yolculuklarından önce Afrika’nın bu kıyı bölgelerinde Arap tüccarlar bulunmaktaydı. Bu tüccarlar Afrika, Arap yarımadası ve Hindistan arasında altın, fildişi ve Afrikalı köle ticaretini yapmaktaydılar. İlk Avrupalı olarak Portekiz kralının emri ile Arabistan ile Doğu Afrika arasındaki güzergahı hakkında bilgi edinilmesi istenen Pedro da Covilhao bu bölgeye ayak basmıştır. Pedro da Covilhao’nun 1497 yılında Sofala’ya ayak basmasından tam bir yıl sonra, 1498 yılında, Vasco da Gama, Hindistan seferi esnasında Mozambik’e uğramıştır. Aynı zamanda şehir de olan ve ülkenin sömürge bölgesi olmasından sonra da 1898 yılına kadar Mozambik’in başkenti olan Mozambik Adası’nda dönemin şeyhi olan ve ülkeye daha sonraları da ismini veren Musa Ben Mbiki ile de görüşme gerçekleştirmiştir. Bu yıldan sonra buraya olan ilgisi artan Portekizliler altın bulma umudu ile de Zambezi nehri boyunca ilerleyerek iç kesimlere girmişler ve buraları hakimiyeti altına almışlardır. 20. yüzyılın ortalarına kadar buradaki hakimiyetini sürdüren Portekiz, Mozambik’in koloni olarak ilanından sonra burada yerleşik halkı zorla çalıştırmış, köle olarak satmış ve kötü muameleye maruz bırakmıştır.

1890 yılına iki sömürgesi olan Angola ve Mozambik’i birleştirme girişimleri Birleşik Krallık’ın baskısı sonucu gerçekleşmeyen Portekiz, bu tarihten sonra “Birleşik Güney Afrika Koloni İmparatorluğu” hayalinden vazgeçmek durumunda kalmıştır. Bu tarihten sonra bu bölgede Britanya’nın hakimiyeti artmaya başlamış, Almanya ve Birleşik Krallık buradaki Portekiz hakimiyetine karşı birleşerek Angola Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu anlaşmaya göre her iki ülke Portekiz’in olası bir maddi kaynak talebinde bu talebi ortaklaşa karşılamayı kararlaştırmış, Portekiz’in de olası talebi ilerleyen dönemlerde geri ödeyememesi durumunda da güvence olarak talep edilecek olan Portekiz bölgelerinin kendi aralarında paylaşımını öngörmüşlerdir. Bu anlaşma her ne kadar 30 Ağustos 1898 yılında imzalanmış olsa da, Britanya’nın 1899 yılında Portekiz ile daha önceden imzaladığı ve her iki ülkenin de karşılıklı olarak sömürge topraklarına saygı göstermesini içeren ve Britanya’ya Portekiz Denizaşırı topraklarını savunmasına karşılık Britanya’ya Portekiz’in Afrika’da bulunan sömürge topraklarında izinsiz dolaşım hakkın veren Windsor Antlaşması’nı uzatması ile gerçeğe dönüşmemiştir. İlerleyen yıllarda Angola antlaşmasının yürürlüğe girmesi adına özellikle Britanya tarafından adımlar atılmaya çalışılmışsa da, I.Dünya Savaşı’nın başlaması ile bu antlaşma bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır. Savaşın sürdüğü dönemde Güney Afrika Cumhuriyeti (1914-1915) Mozambik’i fethetme hedefini açıklamış, 1917 yılından itibaren de Alman birlikleri Alman Doğu Afrikası (günümüzde Tanzanya) koloni ülkesinden ilerleyerek Mozambik’in kuzey bölgelerinin büyük çoğunluğunu elde etmiştir. Portekiz Doğu Afrikası (günümüzde Mozambik) yaşanan bu gelişmelerin ardından savaşın sona ermesi ile birlikte imzalanan Versay Barış Antlaşması ile Almanların sömürgeleri için oluşturduğu ileri karakolun yer aldığı Kionga Üçgeni’ni tazminat olarak elde etmiştir.

1962 yılında FRELIMO’nun kurulması ile birlikte özgürlük talepleri de dile getirilmeye başlanmıştır. Portekiz’in sömürge ülkesine daha da sıkı bağlandığında, FRELIMO da aynı oranda karşı savunmaya geçmiştir. 1964 yılında silahlı mücadeleye geçilmesi ile birlikte şiddet olaylarında da artış yaşanmaya başlanmıştır. Bu mücadele özellikle kuzey kesimlerde kısa sürede başarıya ulaşsa da, tüm ülkenin bağımsızlığa kavuşması ise, Portekiz’de 25 Nisan 1974 tarihinde gerçekleştirilen ve diktatör rejimin yıkılması ve demokratik bir yönetimin başa geçmesi ile son bulan Karanfil Devrimi neticesinde gerçekleştirilmiştir. Yeni Portekiz Hükumeti, derhal sömürgesi olan topraklardan çekilme sürecini başlatmış ve Mozambik, 1498’den beri süregelen Portekiz sömürgesini sona erdirerek 25 Haziran 1975 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık ilanı, Mozambik Halk Cumhuriyeti adı altında yapılmış ve Devlet Başkanı olarak FRELIMO lideri Samora Machel ülkenin yönetimine gelmiştir. 1986 yılında sebebi çözülemeyen bir uçak kazasında Devlet Başkanı’nın hayatını kaybetmesi neticesinde FRELIMO’nun marksist kanadı yönetimde güçlü bir konuma gelmiş ve devleti kontrol altına almışlardır. Ülkedeki tüm endüstri kamusallaştırılmış, tarımsal üretim kooperatifleri oluşturmuşlardır. Marksist ideolojinin hakim olduğu ülke, bu nedenle özellikle Angola Halk Cumhuriyeti, Doğu Almanya, Küba ve Sovyetler Birliği gibi o dönemin doğu blok komünist ülkeleri ile iyi ilişkiler içerisinde olmuştur. Yaşanan bu gelişmeler neticesinde Avrupalı kalifiye personellerin ülkeyi terk etmesi sonucu, ülke ekonomisi ciddi zararlar görmüştür. 1970’li yılların ortasından itibaren Güney Afrika Cumhuriyeti ve Rodezya tarafından desteklenen yeni bir direniş hareketi başlamış, bu hareket neticesinde RENAMO “Mozambik Ulusal Direnişi” oluşmuştur. 1976 yılında başlayan iç savaş 16 yıl boyunca sürmüştür. Bu süreç içerisinde askeri kuvvet olarak 1980 yılından itibaren diğer ülkelerden askeri güç takviyesi edinmiştir. Bu doğrultuda Zimbabve ülkeye 10.000 askeri güç sevk etmiştir. 1 Aralık 1990 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile günümüzde de adı olan Mozambik Cumhuriyeti adını alan ülke, komünist ve tek partili düzenden çok partili ve demokratik bir anayasal yapıya geçiş gerçekleştirmiştir. 1992 yılında da taraflar arasında Roma’da varılan anlaşma ile de iç savaşa son verilmiştir. 1994 yılında gerçekleştirilen ilk demokratik seçimler neticesinde FRELIMO, iktidarını perçinlemiş, RENAMO ise komşu ülkelerin baskısı neticesinde muhalefet partisi olmayı kabul ederek mecliste yerini almıştır.

Şubat 2000 yılında yaşanan şiddetli yağmurlar neticesinde oluşan selde birçok Mozambik vatandaşı hayatını kaybetmiştir.

Ekim 2013 tarihinde Gorongosa’da bulunan RENAMO merkezinin hükumet kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi sonucu, RENAMO yetkilileri 1992 yapılan anlaşmanın hükumet tarafından geçersiz kılınması için adımlar atıldığı ve her iki taraf arasında da çatışmaların yaşandığı bilgileri dile getirilmiştir.

[KBASLIK]Mozambik bayrağı[/KBASLIK]
Mozambik bayrağı günümüzdeki kullanılan hali ile 1 Mayıs 1983 tarihinde göndere çekilerek kullanılmaya başlanmıştır.

Mozambik bayrağı, Portekiz sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelesini gerçekleştiren Mozambik Kurtuluş Cephesi (FRELIMO – Frente de Libertação de Moçambique) partisi bayrağındaki renklerden esinlenerek meydana getirilmiştir.

Bayrak, yatay olarak beş şeritin 10:1:10:1:10 oranında yeşil, beyaz, siyah, beyaz ve sarı dizilmesiyle ve göndere çekilen tarafta dikey olarak konumlandırılan kırmızı ikizkenar üçgenin yatay şeritlerin üzerine gelecek şekilde konuşlandırılmasından meydana gelmektedir. Yatay şeritlerde bulunan renklerden yeşil renk ülkenin doğasını temsil ederken, siyah renk Afrika kıtasını, sarı renk ise ülkenin mineral zenginliğini sembolize etmektedir. Yatay büyük şeritleri birbirinden ayıran iki küçük şeritte bulunan beyaz renk ise adaleti ve barışı ifade etmektedir. İkizkenar üçgene rengini veren kırmızı ise sömürgecilik sistemine karşı verilen mücadeleyi sembolize etmektedir. Ayrıca üçgen içerisinde tam ortasına gelecek şekilde konumlandırılmış durumda bulunan büyük beş köşeli sarı bir yıldız mevcuttur. Yıldızın üzerinde sayfaları açık bir kitap, kitabın da üzerine gelecek şekilde ise ucunda süngü bulunan bir kalaşnikof ve çapa resmedilmiştir. Süngülü kalaşnikof ülkenin savunulmasını ve her daim uyanık olunması gerektiğini ifade ederken, çapa çiftçileri ve bunların ürünlerini sembolize etmektedir. Kitap eğitimi temsil ederken büyük sarı yıldız ise ülkenin kendini yeniden bulduğu Enternasyonalizm ruhunu simgelemektedir.

[KBASLIK]Mozambik Arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mozambik-arma.png]Mozambik Arması[/KRSAG]Mozambik arması, Afrika ülkesi Mozambik tarafından kullanılan resmi devlet armasıdır.

Armanın merkezinde sarı zemine sahip dişli yer almaktadır. Dişlinin alt bölümünde Mozambik Kanalı’nı temsilen yatay mavi-beyaz dalgalar yer almaktadır, dalgaların üzerinde yeşil zemine sahip Mozambik haritası konumlandırılmıştır. Ülke haritasının üzerinde yeni bir başlangıcın ve daha iyi bir hayatın sembolü olarak güneş yer almaktadır. Tüm bunların üzerine konumlandırılan ve sayfaları açık olarak armada yer alan kitap ise ülkenin eğitime verdiği önemi temsil etmektedir. Bunun da üzerine çapraz bir şekilde konumlandırılan çapa ve Kalaşnikoftan çapa ülkedeki çiftçi sınıfını temsil ederken, kalaşnikof ise ülkenin bağımsızlığı için verilen mücadeleyi simgelemektedir. Dişlinin üstüne denk gelecek şekilde konumlandırılan sarı çerçeveli kırmızı beş köşeli yıldız ise Sosyalizmin simgesi olarak armada bulunmaktadır. Bu dişlinin çevresi birbirine simetrik olarak duran mısır koçanı ve şeker kamışı ile kapatılmıştır. Üst bölümü açık çelenk görünümünde duran mısır koçanı ve şeker kamışının alt birleşme kısmında üzerilerine dolanmış bir şekilde konumlandırılmış kırmızı renge sahip slogan bandı üzerinde ise Portekizce olarak ülkenin resmi adı olan Mozambik Cumhuriyeti (República de Moçambique) yazmaktadır.

Ülke 1975 yılında Portekiz’den bağımsızlığını kazandıktan sonra kullanmaya başladığı arma bugünkü arma ile büyük benzerlik göstermekteydi. O dönemki armada Mozambik haritasının kahverengi bir zemini vardı ve arma daha dairesel hatlara sahip bir konumdaydı. 1982 yılında yapılan değişiklik ile bugünkü halini alan armada sadece slogan bandı üzerinde ülkenin o dönemki adı olan Mozambik Halk Cumhuriyeti yer almaktaydı. 1990 yılında ülkede var olan rejimin değiştirilmesi ile ismi de değişmiş ve arma bugünkü halini almıştır.

[KBASLIK]Siyaset[/KBASLIK]
Ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1975 yılından bu yana iktidarı elinde bulunduran FRELIMO, bağımsızlık sonrası benimsenen marksist düşünceden 1989 yılında vazgeçerek, 1990 yılında demokratik yapıya geçiş sağlanmıştır. 1990 yılındaki bu geçiş ile birlikte oluşturulan yeni anayasa bağımsız ve özgür seçimleri, çok partili bir sistemi ve serbest piyasa koşullarını garanti altına almaktaydı. Bu yıldan sonra yapılan ve FRELIMO’nun zaferi ile sonuçlanan tüm seçimler bağımsız dış kaynaklar tarafından genel olarak adil olarak adlandırılmış olsa da, iktidardaki bir parti olarak FRELIMO seçimi etkilemek adına tüm imkanları kullandığı ifade edilmiştir. O yıldan sonra FRELIMO ve RENAMO’nun etkili olduğu iki partili bir Mozambik siyaseti gelişmiş, bu iki parti dışında kalan diğer partilerin hiçbir şekilde ağırlığı hissedilememiştir. Son olarak 2009 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerde RENAMO’dan ayrılanlar tarafından kurulan Movimento Democrático de Moçambique (Türkçe: Mozambik Demokratik Hareketi) (MDM) beklenmedik bir başarı göstererek meclise girmeyi başarmıştır.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/binga-dagi.jpg]Binga Dağı[/KRSAG]Ülkenin sahip olduğu 4.571 km sınırın 1.569 km’si Malavi, 491 km’si Güney Afrika Cumhuriyeti, 105 km’si Svaziland, 756 km’si Tanzanya, 419 km’si Zambiya ve 1.231 km’si Zimbabve ile oluşmaktadır. Mozambik sahip olduğu 799,380 km² ile dünyada en büyük 36. ülke konumunda olup, bu alanların %2,2’sini sulak alanlar oluşturmaktadır.

Mozambik’in 2.800 km’lik kıyı şeridinde düz ovalar yer almaktadır. Bu düz ve alçak ovalar ülkenin güney bölgelerini neredeyse tamamen kaplamaktadır. Kıyılardan uzaklaşıp iç kesimlere doğru ilerledikçe kademeli olarak artan ve 1000 m’yi bulan yükseltiler ve yükseltilerde yer alan ovalar gözlemlenebilmektedir. Ülkenin en yüksek noktasını Zimbabve sınırına yakın bir konumda bulunan 2.436 m ile Binga Dağı oluşturmaktadır.

Ülke genelinde yer alan akarsuların birçoğu yüksek noktalardan doğuya doğru ilerleyerek Mozambik Kanalı’na akmaktadır. Ülkenin en büyük nehrini ülke içerisinden geçtiği 2.574 km ile Zambezi nehri oluşturmaktadır. Mozambik’in batısında yer alan ve dünya üzerinde vadi üzerine kurulu en büyük barajlardan biri konumunda olan Cahora-Bassa Barajı ile Zambezi nehrinin suları biriktirilmektedir. Ayrıca Tanzanya ile sınırı oluşturan Rovuma Nehri, Save Nehri ve Limpopo Nehri ülkenin diğer büyük akarsularını oluşturmaktadır. Malavi Gölü’nün dörtte bir alanı da Mozambik egemenliği altında yer almakta olup, bu alan içerisinde Malavi’ye ait olan iki ada (Likoma ve Chizumulu) bulunmaktadır.

Mozambik topraklarının %18’i ormanlık ve çalılık alanlardan oluşurken, %4’ü tarımsal alan olarak kullanılmakta, %55’i de çayır ve meralardan meydana gelmektedir.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mozambik-iklim.jpg]Mozambik iklimi[/KRSAG]Ülke genel olarak nemli ve kurak mevsimlerin hakim olduğu savan iklimi etkisi altında yer almaktadır. Yıllık yağışların %80’i Kasım-Nisan dönemlerinde gerçekleşen yağmur sezonunda yağmaktadır. Ülke genelinde de yıllık yağış ortalamaları bölgeye göre 700 mm ile 1500 mm arasında değişkenlik göstermektedir. Yağmur dönemlerinde sıcaklıklar tropikal boğucu sıcaklık etkisi altındayken, kurak dönemlerde özellikle geceleri daha soğuk dereceler ölçülmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması gündüz 25 °C – 30 °C arasındayken, ki iç bölgelerde bu değerler 35 °C kadar çıkabilmektedir, gece sıcaklığı ortalaması 15 °C ile 25 °C arasındadır.

Son olarak 2007/2008 döneminde gözlemlendiği gibi belli dönemlerde gerçekleşen aşırı yağışlar ölümlere sebep olabilmekte ve tarımsal ürünlere zarar verebilmektedir.

Ülkenin kalkınmasına ve gelişmesine engel olarak görülen kuraklık ülkenin her üç ya da dört yılda bir karşılaştığı bir durumdur.

[KBASLIK]Bitki örtüsü[/KBASLIK]
Ülke genelinde hakim olan bitki örtüsü kurak çayırlar ve birkaç kurak ormanlık alanlardır. Savana bölgesinde yer alan ağaçlar yer yer yapraklarını kurak dönemde dökerken, yağmur dönemi boyunca yeniden yeşermektedirler. Baobab ağaçları çok sık olarak görülmektedir. Kuraklık döneminde kurumuş ve kahverengi bir görünüme sahip olan çimenler, yağmur dönemlerinde yeşererek iki metre yüksekliğe ulaşabilmektedir.

[KBASLIK]İdari yapılanma[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Mozambikin-bölgeleri.png]Mozambik’in bölgeleri [/KRSAG]Mozambik, idari olarak 10 yönetim bölgesine (províncias) ve 1 başkent bölgesine (cidade) ayrılmış olup, bu bölgeler şu şekilde sıralanmaktadır:
[LIST=1]
[*]Cabo Delgado Bölgesi
[*]Gaza Bölgesi
[*]Inhambane Bölgesi
[*]Manica Bölgesi
[*]Başkent Bölgesi
[*]Maputo Bölgesi
[*]Nampula Bölgesi
[*]Niassa Bölgesi
[*]Sofala Bölgesi
[*]Tete Bölgesi
[*]Zambezia Bölgesi
[/LIST]
[KBASLIK]Şehir[/KBASLIK]
Mozambik’in en çok nüfusa sahip şehri başkent Maputo’dur. Başkentte 2007 rakamlarına göre 1.096.628 kişi şehir merkezinde olmak üzere tüm Maputo bölgesinde 1.810.641 kişi yaşamaktadır. Bu nüfus sayısı ile başkent çevresinde ülke nüfusunun %10’u yaşamaktadır. Ülkenin en büyük beş şehrin nüfus bilgileri şu şekildedir: Maputo (1.094.628), Matola (671.556), Nampula (471.717), Beira (431.583) ve Chimoio (237.497)

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
Ülke ekonomisi genel olarak tarımsal ürünlere bağlı bir konumdadır. 1980’li yıllarda yaşanan iç savaş ve buna bağlı olarak Avrupalı kalifiye personelin ülkeyi terketmesi ve sık sık yaşanan kuraklık nedeniyle ülke ekonomisi ciddi zararlar görmüştür. O dönem devletin kontrolünde olan tarlalar ve işletmeler, 1990 yılında serbest piyasa ekonomisine geçiş ile devlet kontrolünden çıkarılmıştır.

Ülkenin para birimi Metacal olup, 2006 yılında para biriminden üç sıfır atılmıştır.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]
Tarım : [/COLOR][/B]Mozambik’te yetişkin nüfusun %80’ini tarımsal faaliyetlerde bulunuyor olmasına rağmen, bu kesimin Gayrısafî yurtiçi hâsıla olarak üretime katkısı %24 düzeyindedir. Ülke genelinde kaju, şeker kamışı, pamuk ve çay elde edilen en önemli tarımsal ürünler olarak ön plana çıkmaktadır. Bunların haricinde muz, tütün, palmiye yağı gibi ürünlerinde ekimi yapılmaktadır.

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Maden: [/COLOR][/B]Mozambik birkaç maden hammadde yataklarına sahiptir. Ülkede elmas, altın ve bakır gibi madenlerin çıkartılma işlemi gerçekleştirilmektedir. Ayrıca belli oranlarda mermer, granit, boksit, korendon, mika ve grafit gibi yeraltı madenleri de elde edilmektedir.

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Dış ticaret :[/COLOR][/B] Mozambik’in dış ticaret dengesi negatif bir görünümdedir. İhracatı yapılan ürünlerde kaju, kabuklular, pamuk ve şeker en önde yer almaktadır. Ülkenin en önemli ithalat kalemlerini ise makina, elektronik ürünler, petrol, gıda ve tüketim ürünleri oluşturmaktadır.

[KBASLIK]Nüfus[/KBASLIK]
Ülke nüfusunun 2016 tahmini verilere göre 25,930,150 olarak ifade edildiği Mozambik’te, toplam nüfusun büyük bir oranı Bantu etnik grubuna mensuptur.

Mozambik genç bir nüfusa sahip olup, 2013 tahmini verilerine göre %66,43’ü 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %2,9’u 65 yaş ve üzerindedir.

0-14 yaş: %44.92 (erkek 5,856,623/kadın 5,791,519)
15-24 yaş: %21.51 (erkek 2,741,474/kadın 2,835,474)
25-54 yaş: %27.24 (erkek 3,301,883/kadın 3,762,626)
55-64 yaş: %3.42 (erkek 425,312/kadın 462,125)
65 yaş ve üzeri: %2.9 (erkek 345,408/kadın 407,706)

Şehirde yaşayanların oranı 2015 verilerine göre %32,2 olan ülkede nüfusun yıllık artış oranı 2016 tahmini verilerine göre %2,45 düzeyindedir.

[KBASLIK]Etnik gruplar[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Misir-toplayan-Mozambikli-bir-kadin.jpg]Mısır toplayan Mozambikli bir kadın [/KRSAG]Bantu etnik grubun çoğunluğu oluşturduğu ülkede, bu grup içerisindeki en büyük etnik grubu %40 ile Makua etnik grubu almaktadır. Makua halkından sonra en etkin etnik grup Tsongo grubudur. Malavi’de de yaşayan Yao etnik grubu %12’lik bir nüfusa sahip olup, ülkenin özellikle kuzeydoğusunda yaşayan Makonde etnik grubu ise nüfusun %11’ini oluşturmaktadırlar.

Ülkede yerel etnik grupların dışında çoğunluğunu Portekizlilerin oluşturduğu Avrupalılar ile birlikte Çinliler ve Hintler de yaşamaktadır.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
Ülkenin resmî dili Portekizce dir. Portekizce’nin yanı sıra ülkede 40 farklı dil/lehçe konuşulmaktadır. Yerel dillerin hepsi Bantu dilleri arasında yer almaktadır. 2007 yılında gerçekleştirilen nüfus sayımında, nüfusun sadece %12’sinin Portekizce’yi anadili olarak kullandığı tespit edilmiştir. Her ne kadar Mozambikliler’in yarısı Portekizce’yi ikinci bir dil olarak konuşsa da, ilk dil olarak kendi yerel dillerin tercih edildiği görülmüştür. Mozambik nüfusunun büyük bir bölümü birçok yerel dili aynı anda konuşabilmektedir.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Mozambik-Adasinda-bulunan-eski-bir-Portekiz-kilisesi.jpg]Mozambik Adası’nda bulunan eski bir Portekiz kilisesi [/KRSAG]Ülke nüfusunun yarısından fazlası Hristiyan inancını benimsemektedir. Bu dine inanan nüfusun %28’inden fazlası da katolik mezhebine göre yaşamını sürdürmektedir. İslamiyet’e inanan ve bu inanca göre yaşayan müslümanların oranı %18 düzeyindedir.

[KBASLIK]Sosyal durum[/KBASLIK]
UNICEF verilerine göre ülkede 1,5 milyon yetim bulunmaktadır. Bu yetimlerin 470.000’i AIDS nedeniyle yetim kalanları kapsamaktadır. Ülkede fakirlik nedeniyle çocuk işçiliği sık gözlenen bir durumdadır. Ailelerin birçoğu çocuklarından gelecek olan paraya göre yaşamlarını sürdürmektedir. Mozambik’te 5 yaşın altındaki çocukların sadece %6’sının doğum belgesi bulunmaktadır. Doğum belgesi olmadan elde edilemeyen devlet korumasından yoksun olan çocuklar zorla evlilik, taciz, çocuk işçisi ya da silahlı kuvvetlerde kullanım gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Ülkedeki çocuk nüfusunun %32’si tarlada ya da pazarda çalışmakta, ayakkabı boyacılığı ya da dilencilik yapmaktadır. Çocukların yanında yaşlı nüfusun da yaşama şartları sınırda yer almakta olup, devletten alınan emekli maaşı 5 dolar düzeyindedir.

[KBASLIK]Eğitim[/KBASLIK]
Ülke nüfusunun neredeyse yarısına yakın kısmı okuma ve yazma bilmemektedir. 1992 yılında sona eren iç savaşın ardından ilköğretimde eğitim hizmetini daha sağlıklı verebilmek adına adımlar atmıştır. Güncel olarak çocukların %80’i beş yıllık ilkokul eğitimini almak için okullara gitmektedir. Çocukların sadece %30’u 6. ve 7. sınıfları ziyaret edebilmektedir. Sınıflarda öğrenci mevcudiyeti çok yüksek olup, sınıf ortalaması 74 olarak ifade edilmektedir. Her ne kadar eğitim şartlarını düzeltmeye ve geliştirmeye dair adımlar atılmaya çalışılsa da, mevcutta olan az sayıdaki derslik, mobilya, kitap-defter gibi nedenlerle ilerleme istenilen düzeyde sağlanamamaktadır.

Ülkede hizmet veren devlet üniversiteleri ise şu şekildedir:
[LIST]
[*]Eduardo-Mondlane-Üniversitesi – Merkez yerleşkesi Maputo’da
[*]Maputo Pedagoji Üniversitesi – Merkez yerleşkesi Maputo’da
[*]Uni-Zambezi – Merkez yerleşkesi Beira’da
[*]Uni-Lurio – Merkez yerleşkesi Nampula’da
[/LIST]
[KBASLIK]Mozambik Kültürü[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mozambik-kulturu.jpg]]Mozambik Kültürü[/KRSAG]Mozambik’te askeri bölgede, havaalanında, köprülerde ve devlete ait binalarda fotoğraf çekmek yasal değildir. Fotoğraf çekmenize izin verilen tek yer kumsallar ve bir takım turistik bölgelerdir. Ülkede hırsızlık olaylarına çokça rastlanmaktadır, ayrıca kadınlar kumsallarda tek başına dolaşması güvenli değildir. O yüzden güvenliğiniz için bu konularda da dikkatli olmanızda fayda vardır.

Ayrıca şebeke suyunu kesinlikle tüketmemeniz gerekmektedir. AIDS’in yaygın olduğu ülkede tedbirli olmanızda fayda vardır. Halkının genel olarak güler yüzlü ve arkadaş canlısı olduğu ülkede kültürlerine saygı duymanız doğal olarak beklenmektedir.

[KBASLIK]Mozambik Mutfağı[/KBASLIK]
Mozambik ağırlıklı olarak Afrika’ya özgü tatları içerir. Fakat aynı zamanda Portekiz mutfağı etkisi de çokça hissedilmektedir. Bir kıyı ülkesi olan Mozambik’te balık ve deniz mahsulleri çokça tüketilmektedir. Öğlen yemeğinin en önemli öğün olarak görüldüğü ülkede çorba hemen her yemek başlangıcında mutlaka içilmektedir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mozambik-mutfagi.jpg]Mozambik Mutfağı[/KRSAG]Ülke mutfağının geleneksek lezzetlerinden piri-pirichicken limonsuyu, sarımsak ve baharatlı chili’den yaptıkları piri-piri sosu ile marine edilerek hazırlanan tavuk yemeğidir ve genelde patates kızartmasıyla servis edilir. Ülkenin bir diğer leziz yemeği matapa ise deniz mahsulleriyle hazırlanan ve yer fıstıklı sos ile monyak yaprağı eşliğinde servis ettikleri pilavlarıdır. Piri piri sosunu pek çok yemeklerinde kullanan Mozambiklilerin büyük karidesin yanı sıra kabuklu deniz canlılarıyla hazırladıkları ve yine bu sosla tatlandırdıkları ızgara yemekleri ülkenin en sevilen yemekleri arasındadır.

Ülkenin yerel birası 2M oldukça popülerdir. Tipo tinto ise ulusal romlarıdır. Maputo’da bir restorana gittiğinizde sizden bahşiş beklenmemektedir. Diğer kentlerde ise beklenen bahşiş miktarı yüzde 5’tir.

[KBASLIK]Mozambik Festivalleri[/KBASLIK]
Mozambik’te pek çok kültür sanat festivali düzenlenmektedir. Eğlence ve müzik ağırlıklı bu festivaller Afrika ve kabile kültürünü deneyimlemek açısından çok iyi fırsattır. Ağustos sonu eylül başı arasında düzenlenen Avante Mozambik bunlardan biridir. Pek çok konserin yanı sıra seminer, film gösterimi ve performans sanatlarının da izleyiciyle buluştuğu festival her sene Mozambik’in zengin kültürünü tanıtmak amacıyla düzenlenir.

Mozambik Caz Festivali ise nisan başında düzenlenen 2 günlük festivalleridir. Ülkenin küçük kentlerinden gelen pek çok yerli müzisyen başkentte konserler düzenlemektedir. Festival kapsamında Mozambik yemekleri ve kültürü de tanıtılmaktadır.

5 Haziran yani Bağımsızlık Günü’nde ise geleneksel danslar ve performanslar eşliğinde sabahtan akşama etkinlikler düzenlenir. Ulusal stadyumda gerçekleşen festival Mozambik halkı için bayram tadında geçer.

Bir diğer kültür sanat festivali DOCKNEMA her yıl eylül ayında ülkenin başkenti Maputo’da düzenlenmektedir. Uluslararası belgesellerin gösterildiği festivalde yaklaşık 80 film izleyiciyle buluşmaktadır.

[KBASLIK]Sağlık[/KBASLIK]
AIDS ülkenin en büyük sorunlarından birini teşkil etmektedir. Mozambik’te 2012 verilerine göre resmi olarak yetişkin nüfusun %11,1’i bu virüsü taşımaktadır. Ülke genelinde gıda ve tıbbi ihtiyaç sıkıntısı yaşanmakta olup, temel sağlık hizmetlerine erişim sağlayabilen nüfusun oranı düşüktür. Her iki kişiden birinin temiz suya ulaşamadığı Mozambik’te, doğumların sadece %48 tıbbi olarak desteklenebilmektedir.

2013 tahmini verilerine göre ülke genelinde ortalama yaşam 52.29 düzeyinde gözlemlenmekte olup, bu oran erkeklerde 51.54 , kadınlarda ise 53.06 seviyesindedir.

[KBASLIK]Ulaşım[/KBASLIK]
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Demiryolu : [/COLOR][/B]Ülke genelinde var olan 3.123 km’lik demiryolu hattı sadece komşu ülkeler üzerinden birbiri ile bağlantı sağlamakta olup, ülke içerisinde birbirinden bağımsız bir şekilde yer almaktadır. Mozambik genelinde var olan üç ana hat kıyı kesimindeki şehirler olan Maputo, Beira ve Nacala’yı iç kesim ile birbirine bağlayıp buradan komşu ülke sınırlarına kadar gidilebilmektedir.

Ağustos 2010’da Botsvana ile Mozambik arasında yapılan anlaşma ile iki ülke arasında Zimbabve’den de geçeçek şekilde bir demiryolu hattının yapılmasına karar verilmiştir. Bu hat ile Botsvana’da bulunan Serule’de çıkartılacak olan kömürün Mozambik’te bulunan limanlara taşınması gerçekleştirilerek açık denizlere indirilmesi planlanmaktadır.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]
Karayolu : [/COLOR][/B]Tüm ülke genelinde 1996 tahmini verilerine göre var olan toplam 30.400 km karayolundan sadece 5.685 km’si asfaltlanmış konumdadır. Mozambik’te yaşanan iç savaşın etkileri karayollarında da gözlemlenmekte olup, özellikle iç kesimlerde kalan bölümlerin bir kısmı güvenli bir sürüşe uygunluk arz etmektedir.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]
Denizyolu :[/COLOR][/B] Mozambik gemilerin geçiş yapabileceği ve insan taşımacılığına uygun 3.750 km’lik karasularına sahiptir.

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Havayolu : [/COLOR][/B]Ülke genelinde var olan irili ufaklı 158 havaalanından sadece 22 tanesinin pisti asfaltlanmış konumdadır. Başkent Maputo’da bulunan ve aynı zamanda ülkenin en büyük havaalanı konumunda olan Maputo Uluslararası Havalimanı havaalanı ile Beira’da konumlandırılan Beira Havalimanı ülkenin uluslararası standartlara uygun iki havaalanını oluşturmaktadır.

Ülke, merkezi başkent Maputo’da bulunan LAM Mozambique Airlines ismi ile bir adet ulusal havayolu şirketine sahiptir.

29 Kasım 2013 tarihinde LAM Mozambique Airlines havayollarına ait bir yolcu uçağı 27 yolcu ve 6 mürettebat ile Maputo – Luanda seferini yapmak için havalandıktan ve son olarak Namibya’ya bağlı Rundu’da radarda görülmesinden kısa bir süre sonra radardan kaybolmuştur. İlk önce aşırı yağış nedeniyle Namibya’da bulunan Bwabwata-Ulusal Parkı’na acil iniş yaptığı söylenen uçağın daha sonra Angola / Botsvana sınırına yakın bir konumda Kavango bölgesinde düştüğü tespit edilmiştir ve uçağın tümüyle yanmış parçalarına ulaşılmıştır. Tüm yolcular ve mürettebat bu kaza sonucunda hayatını kaybetmiştir.[15] Aralık 2013’te yapılan haberlerde uçağın kasıtlı olarak düşürüldüğü haberleri yapılmıştır. Buna göre uçağın birinci kaptanının kokpiti terk etmesi sonrası kapıyı kilitleyen ikinci pilotun otomatik pilot ayarlarını manipule ederek ve daha sonra geri gelen birinci pilotu kokpite almayarak uçağın düşmesine neden olmuştur.

[KBASLIK] Mozambik’te bulunan Türkiye Elçiliği[/KBASLIK]
[B]MAPUTO BÜYÜKELÇİLİĞİ[/B]
Adres: Avenida da Marginal 3901, Maputo, Mozambique
Telefon: + 258 21 49 41 22
Faks: + 258 84 478 69 89
[EMAIL]embassy.maputo@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://maputo.be.mfa.gov.tr/”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Maputo Büyükelçiliği[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Moritanya İslam Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Moritanya ,afrika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/moritanya.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Nuakşot[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Arapça[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Yarı Başkanlık Sistemi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.030.000 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]3.758.571[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]3,6/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Ugiya (MRO)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi](UTC+0)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+222[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mr[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Moritanya ya da resmî adıyla Moritanya İslam Cumhuriyeti, Afrika kıtasının batısında yer alan bir ülkedir. Ülkenin sınır komşularını (kuzeyden saat yönünde ilerlendiğinde) Fas tarafından ilhak edilen Batı Sahra ile aynı bölge üzerinde Polisario tarafından tek taraflı bağımsızlığı ilan edilen Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti, Cezayir, Mali ve Senegal oluşturmaktadır. Bunun haricinde ülkenin batısında Atlas Okyanusu yer almaktadır. Ülkenin başkenti Nuakşot’tur.

[KBASLIK]Ülke ismi[/KBASLIK]
Ülkenin ismi olan mūrītāniyya Berberi köklere sahip olan geçmiş dönemlerde Berberi bir krallık olan Mauretania’ya da ismini veren Morolar’dan gelmektedir. Maure kelimesinin Fenikece bir kelime olan mahurim (Türkçe: batının adamı) kelimesinden geldiği tahmin edilmektedir.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Beşinci yüzyıl ile yedinci yüzyıl arasında, Kuzey Afrika’dan Berberi kabilelerin göç etmesiyle bugünkü Moritanya’nın asil sakinleri ve Soninke’lerin ataları olan Bafour’lar yerlerinden oldu.

Bafourlar asıl olarak tarımla uğraşıyorlardı ve Sahra halkları içinde geleneksel göçebe yaşamı terkeden ilk halk da onlardır. Sahra Çölü yavaş yavaş kurumaya devam ederken güneye yöneldiler.

Bafour’ları Sahra’nın orta kesimlerinde yaşayanlar izledi. Batı Afrika’ya göç ettiler, ancak 1076’da İslamı yaymayı kendilerine amaç edinmiş savaşçı Murabıtlar hücuma geçerek dönemin Gana İmparatorluğu’nu ele geçirdiler.

Sonraki 500 yıl boyunca Araplar yerel halkın (Berberi ve diğerleri) direnişini bastırarak Moritanya’ya hakim oldular.

Moritanya’da 1644-1674 yılları arasındaki savaşlarda Beni Hassan kabilesinin (Hassaniler)öncülüğündeki Yemenli Arapları bölgeden çıkarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Beni Hassan kabilesinin soyundan gelenler, yani Hassaniler, buradaki Mağrib toplumunun bir anlamda üst sınıfını oluşturdular denebilir.

Bununla beraber, buradaki birçok Berberi kavim Yemen soyundan geldiklerini iddia etse de buna pek az kanıt bulunabilmiştir.

Fransızlar, 1800’lerin sonlarından itibaren bölgeyi, bugünkü Moritanya topraklarını kolonisi haline getirdi. Moritanya 1920’den itibaren sekiz eyaletten oluşan Fransız Batı Afrika’sının bir eyaleti oldu. Moritanya’nın 1960 yılında bağımsızlığını elde etmesiyle başkent Nuakşot kuruldu.

Bağımsızlıkla beraber siyah Afrikalı kavimler(Haalpulaar, Soninke, ve Wolof), kalabalık gruplar halinde ülkelerine döndüler.

Fransızca eğitim öğretimden geçmiş bu kavimler yeni devlet yönetiminde söz sahibi oldular, orduda yer aldılar. Bir yandan Fransızlar, güneydeki en uzlaşmaz kavimlerden biri olarak görülen Hassanileri bastırma faaliyetlerinde bulunurken bir yandan da iktidar dengeleri değişti, bu durum güneyde yaşayanlarla Mağrib halk arasında yeni bir anlaşmazlığa temel oluşturdu. Geçmişte köle olan ama Araplaştırılmış ve Mağrib toplumu içinde alt sınıfta kabul edilen Haratinler yer alıyordu.

Mağribler arasında Moritanya’yı bir Arap ülkesi olarak görenlerle bölgenin Mağrip kökenli olmayan asıl sakinlerinin baskın bir rol üstlenmesini isteyenler ayrıştı.

Etnik anlaşmazlıklar 1989’da yaşanan iç çatışmalarla doruk noktaya ulaşsa da o zamandan bu yana yatışmış görünüyor. Etnik gerginlikler ve hassas bir konu olan kölelik, geçmişte olduğu kadar hala siyasi tartışmaların merkezinde yer alıyor. Moritanya’da birçok grup ülkeyi daha çoğulcu ve çeşitliliğe önem veren bir yer haline getirme yolunda çabalarını sürdürüyor. 5 Ağustos 2008 yılında askerî darbe yaşanmıştır.

Tarih öncesi dönemlerde iskân edildiği anlaşılan Moritanya toprakları Romalılar zamanında onlara bağlı bir krallık tarafından yönetiliyordu. En önemli hükümdarlarından biri ülkenin Helenistik kültür alanına girmesini sağlayan, Marcus Antonius ve VII. Kleopatra’nın kızları olan Kleopatra Selene’nin kocası XI. Juba idi.

Arap coğrafyacılarının başlıca üç bölgesine Gāne, Tekrûr ve Şinkīt adlarını verdikleri bugünkü Moritanya topraklarına göçebe Berberîler’in girmesi III. yüzyıl dolaylarına rastlamaktadır. O sıralarda ülkede görülen yerleşik topluluklar ve şehir hayatı güney ve güneydoğudaki siyahî krallıkları karakterize eden özelliklerdendi. Bu siyahî krallıklar ilk dönemlerinden itibaren altın ve köle arayan Arap ve Berberî tâcirleri çok iyi tanıyorlardı. Bunlardan Güneydoğu Moritanya’daki, Gāne unvanıyla da anılan krallarının debdebe ve zenginlikleriyle ünlü Gāne ülkesi onlar için özellikle altın üzerinde yoğunlaştıkları en önemli ticaret alanı idi. Bölgeye İslâmiyet’in ne zaman girdiği kesin biçimde belli değilse de VIII. yüzyılın sonlarında müslümanlarla çok sıkı olan ticarî bağlar bunun o dönemde gerçekleşmeye başladığını düşündürmektedir.

Putperest olmalarına rağmen müslüman topluluklarının kendi topraklarında barınmasına izin veren Gāne kralları, bu tutumlarıyla bir kısmı çok erken dönemlerde İslâmlaşan Berberîler’in kendi halklarıyla kaynaşmasına ortam hazırladılar (bk. GĀNE). Daha sonraları Senegal nehrinin etrafındaki War Dyabe (War Ndyay, ö. 1041) gibi siyahî müslüman krallar İslâm’ın yayılmasında etkin rol oynadılar. Berberî kabilelerinin tamamının müslüman olması, Murâbıt Devleti’nin kurucusu Abdullah b. Yâsîn tarafından çok kısa bir zamanda gerçekleştirildi. Abdullah b. Yâsîn’in bölgeye yerleştirdiği Mâlikî mezhebi bütün Batı Afrika’ya yayıldı; o dönemden itibaren tarikatlar da Moritanya’nın dinî hayatında gittikçe artan bir biçimde önem kazanmaya başladı.

XIII. yüzyılın ortalarından XV. yüzyılın ortalarına kadar Merînîler’in yönetimi altında kalan Moritanya toprakları XVII. yüzyılda Tagan ve Hoz’un bir bölümü hariç, XIII. yüzyılda Mısır’dan bölgeye gelip yerleşen Benî Ma‘kıl’in önemli bir kolunu teşkil eden Hassânîler’in eline geçti. Kuzeyden gelen Pöl baskısı karşısında Berberîler’in dinî lideri Nâsırüddin Avbek cihad ilân ettiyse de 1674’te Tin Yifdad savaşında öldürüldü. XVIII ve XIX. yüzyıllarda Moritanya’nın Trarza, Brakna ve Adrar bölgelerindeki Hassânî emîrleri Fas’ın Şerif yöneticileriyle ilişkilerini bazan ittifak ilân edecek derecede yakın tuttular.

1854’te Fransızlar Moritanya’ya girdi; ancak ülkenin içlerine doğru nüfuz etmeleri XX. yüzyılın başlarında gerçekleşti. Böylece Mağrib’den koparak ekonomik bakımdan Saint Louis ve Senegal’deki Dakar’a bağlanan Moritanya Fransızlar’ın vesâyetini kabullendi. 1950’li yıllarda bağımsızlık faaliyetleri hızlandı. 28 Eylül 1958’de ülke Moritanya İslâm Cumhuriyeti adı altında Fransız Birliği’nin özerk bir üyesi olarak kendini kabul ettirdi. 23 Haziran 1959’da millet meclisi Muhtar Olad Daddah’ı başbakan seçti. 28 Kasım 1960’ta Moritanya İslâm Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak ilân edildi. Muhtar 20 Ağustos 1961’de seçimleri kazanarak ilk devlet başkanı oldu.

Moritanya 1969’da İslâm Konferansı Teşkilâtı’na, 4 Aralık 1973’te Arap Birliği’ne, 1975’te Arap Ekonomik Birliği Konseyi’ne katıldı. Saygın bir kişiliğe sahip bulunan ve Moritanya’yı Mağrib ile Siyah Afrika arasında bir köprü konumuna getirme idealini kısmen gerçekleştiren Muhtar, Fas’ın İspanya’nın eski İspanyol Sahrâsı’ndan çekilmesinin ardından kayıp topraklar gözüyle baktığı yerleri geri alma çabasına karşı verilen mücadelede başarılı olamadı.

14 Kasım 1975’te Madrid’de yapılan antlaşma ile İspanya Batı Sahrâ’dan çekilmeyi ve bölgeyi Fas ile Moritanya’ya bırakmayı kabul etti. Nisan 1976’da imzalanan bir antlaşma ile de Batı Sahrâ Fas ile Moritanya arasında taksim edildi. Muhtar 10 Haziran 1978’de askerî bir darbe ile devrildi. O tarihten bu yana ülkede pek çok hükümet değişikliği ve etnik mücadele gerçekleşti; 14 Kasım 1975 antlaşmasını tanımayan Polisario Cephesi kanlı eylemler yaptı. Ülkenin ekonomik çöküntüden, kuraklıktan meydana gelen kıtlıklardan ve eski İspanyol Sahrâsı’nın sahiplenilmesinden doğan çatışmalardan kurtulabilmek için devamlı şekilde uluslararası yardıma ihtiyaç duyduğu halde ayakta kalabilmesi günümüz Afrika’sının şaşırtıcı olaylarından biridir; bunda çeşitli etnik grupları bir arada tutan İslâmiyet’in etkisi büyüktür. 20 Mayıs 1961 anayasası İslâm dinini, etnik kökenlerinin farklılığına rağmen Moritanya halkının ve devletinin resmî dini olarak kabul etmiş ve devlet başkanlığına seçilebilmeyi de Müslümanlık şartına bağlamıştır.

Moritanya’da tarikatların önemli tesiri vardır. Sûfîler ülkenin her tarafına dağılmıştır ve bunlardan bazıları kadındır. Muhtemelen tarikatların en eskisi yüzyıllar boyunca önemini yitirmeyen Şâzeliyye’dir. Künte kabilesine mensup ünlü şeyhlerle ilişkilendirilen Kādiriyye ise bütün Batı Sahrâ’nın en büyük tarikatıdır. Senegal nehri civarında yaşayan siyahî nüfus arasında Ticâniyye yaygındır. Ülkede Vehhâbîlik de güçlü bir konuma sahiptir.

[KBASLIK]Moritanya bayrağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/moritanya-armasi.png]Moritanya arması[/KRSAG]Moritanya bayrağı, Moritanya’nın ulusal bayrağı. Bayrak ilk hâliyle 1 Nisan 1959’da kullanılmaya başlandı. 2017’deki referandum ile bayrağa iki kırmızı şerit eklendi ve değişiklikler 15 Ağustos 2017’de yürürlüğe girdi.

Bayrak zümrüt yeşili zemin üzerine iki kırmızı şerit ile altın sarısı hilal ve beş köşeli yıldızdan oluşmaktadır. Hilal ve yıldız bayrağın tam ortasında bulunmaktadır. Hilalin açık kısmı bayrağın üst tarafına bakmakta olup, yıldız hilalin ortasında yer almaktadır. Bayrakta bulunan yeşil, hilal ve yıldız İslam’ın simgesi olarak bayrakta yer almaktadır. Ayrıca yeşil, sarı ve kırmızı renkler Pan-Afrika renklerinden olup ülkenin Afrika kıtasındaki yerini ve toplumdaki siyahi halkı temsil etmektedir.

12 Temmuz 1991 tarihinde bayrağın kullanım şekli ve görünüşü yasa ile belirlenmiş ancak bayrağın tam olarak oluşumunu, hilal ve yıldızın ne şekilde konumlandırılacağını ve renklerin tam olarak tonunu içeren ifadeler bu yasada yer almamıştır.

2017 yılında bayrağa ilave edilen kırmızı şeritler ise Moritanya’nın bağımsızlığı için mücadele edenlerin kanını temsil etmektedir.

[KBASLIK]Moritanya arması[/KBASLIK]
Moritanya arması, Afrika ülkesi Moritanya tarafından kullanılan resmi devlet armasıdır.

Arma daire içerisine konumlandırılmış Moritanya bayrağından oluşmaktadır. Altın sarısı hilal ve yıldızın önüne denk gelecek şekilde dairenin alt bölümünden yukarıya doğru çıkacak şekilde konumlandırılan hurma ağacı ve darı bitkisi beyaz renklerdedir. Dairenin dışında bu daireyi de içine alacak şekilde oluşturulan ikinci dairede ise ülkenin ismi olan Moritanya İslam Cumhuriyeti yer almaktadır. Ülkenin ismi dairenin üst bölümde Arapça al-Dschumhūrīya al-Islāmīya al-Mūrītānīya / ‏الجمهورية الإسلامية الموريتانية olarak yer alırken, alt bölümde ise Fransızca République Islamique de Mauritanie olarak yer almaktadır.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Moritanya 1,030,631 kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın 29. en büyük ülkesidir. Ülkenin toplamda sahip olduğu 5.002 km’lik kara sınırından 460 km’si Cezayir, 2.236 km’si Mali, 742 km’si Senegal ve 1.564 km’si ise Batı Sahra oluşurken, ülkenin ayrıca Atlas Okyanusu’na da 754 km’lik sahil şeridi bulunmaktadır.

Ülkenin büyük bölümü düzlüklerden oluşur, merkezi bölgelerde bazı tepeler vardır. En yüksek noktası 915 m ile Kediet İclil’dir. Topraklarının yalnızca %0.2’si tarıma elverişlidir. Aşırı otlatma, ormanların tahrip edilmesi ve toprak erozyonu, kuraklıklarla da birleşerek ülkede önemli bir sorun olan çölleşmeye yol açmaktadır. Ülkenin tek daimi akarsuyu olan Senegal Nehri’nden uzak bölgelerde temiz su kaynakları azdır.

Moritanya’nın geniş bir kısmı Büyük Sahrâ’da yer alır ve çöl, yarı çöl görünümündedir. Yüksek olmayan ülke topraklarının batı tarafı alçak ovalardan meydana gelmiştir ve kumullarla kaplıdır; Senegal vadisi uzun bir alüvyonlu ovadır. Çöl ortasında ada gibi bazı kayalık tepeler yükselir; bunlardan İcil (Idjil) ülkenin en yüksek doruğudur (915 m.). İklimi kuraklık ve sıcaklık karakterize eder. Dokuz ayı kurak geçen ülkeye bu aylarda ortalama 30 milimetreden daha az yağış düşer (Nouadhibou: 5 mm); sıcaklık ortalaması Nuakşot’ta 26,5 °C, Nouadhibou’da 22,1 °C’dir. Bitki örtüsü iklime bağlıdır ve üç kuşağa ayrılır. Bu örtü Sudan ikliminin hüküm sürdüğü savan alanında otluk ve fundalıklardan ibarettir, bunların arasında baobab ve Senegal akasyası ağaçları yer alır; sahil alanı genelde çalılıklarla kaplıdır ve yine yer yer akasyalara rastlanır. Büyük Sahrâ alanı ise bitki örtüsünden yoksun olup sadece adacıklar halinde seyrek vahalar ihtiva eder. Ülkenin gerçek anlamda tek akarsuyu güneybatı kesiminde akan ve Senegal Devleti ile sınır oluşturan Senegal nehridir. Ayrıca güneyde yalnız yağmur mevsiminde canlanan ve sularını Senegal nehrine boşaltan bazı küçük dereler bulunmaktadır.

[KBASLIK]İdari yapılanma[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/moritanya-idari-yapi.png]Moritanya idari yapılanma[/KRSAG]Moritanya kendi içerisinde en üst idari yapılanma olarak on iki tanesi bölge, bir tanesi de başkent bölgesi olmak üzere 13 bölgeye ayrılmıştır.
[LIST=1]
[*]Adrar (Atar)
[*]Assaba Bölgesi (Kiffa)
[*]Brakna Bölgesi (Aleg)
[*]Dakhlet Nouadhibou Bölgesi (Nouadhibou)
[*]Gorgol Bölgesi (Kaédi)
[*]Guidimaka Bölgesi (Sélibaby)
[*]Hodh Ech Chargui Bölgesi (Néma)
[*]Hodh El Gharbi Bölgesi (Aioun el Atrouss)
[*]Inchiri Bölgesi (Akjoujt)
[*]Nuakşot (Başkent bölgesi)
[*]Tagant Bölgesi (Tidjikja)
[*]Tiris Zemmour Bölgesi (Zouérate)
[*]Trarza Bölgesi (Rosso)
[/LIST]
[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
Çöl iklimi etkisi altındaki ülkede hava yıl boyunca sıcak, yağışsız ve tozludur. Kurak iklimin etkisindeki ülkeye serinlik Kanarya Akıntısı ile gelmekte, bu akıntı ile kıyı bölgelerinde yoğun sis görülebilmektedir. Ülkenin kuzey kesimlerinde yağışlar genellikle kış aylarında görülmekte olup, bu yağışlar da genel itibarıyla yıllık 100 mm’nin altında gerçekleşmektedir. Ülkenin uç güney kesimlerinde ise bu miktar çoğu Temmuz-Ekim arası olmak üzere yıllık 300 mm ile 400 mm arasında gözlemlenmektedir. Ülke genelinde sıcaklıklar Ocak ayında 20-24 °C arası, Temmuz ayında ise 30-34 °C arası ölçülmekte olup, yaz aylarında 50 °C varan yüksek sıcaklıklar ölçülebilmektedir.

[KBASLIK]Bitki örtüsü ve yaban hayat[/KBASLIK]
Ülkenin güneyinde yer alan Sahel kuşağında dikenli çalılar, otlar ve Akasya ağaçları hakim bir konumda iken, kuzey kesimlerinde çöl hakimdir.Sénégal Nehri boyunca aralıklarla Baobab, Rafya, Palmiye gibi ağaç türleri yer almaktadır. Ülkenin kıyı kesimlerinde tuzlu bataklıklar gözlemlenmektedir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/moritanya.jpg]Moritanya[/KRSAG]Ülke yaban hayat açısından farklı türlere ev sahipliği yapmaktadır. Moritanya ovalarında antilop, fil ve sırtlangiller ailesine mensup hayvanlar gözlemlenebilmektedir. Çölün hakim olduğu bölgelerde ise ceylan, deve kuşu, düğmeli domuz, pars ve Afrika yaban kedisi kendilerine yaşam alanı bulabilmektedir. Bunların haricinde Moritanya’da Nil timsahı da gözlemlenmiştir.

[KBASLIK]Nüfus[/KBASLIK]
Moritanya’da son olarak 2013 yılında gerçekleştirilen resmi sayım sonuçlarına göre 3.537.368 nüfus tespit edilmiştir. 2006 yılından sonra bir daha resmi sayım gerçekleştirilmemiş olup, 2014 tahmini sayım sonuçlarına göre 18.365.123 nüfus belirlenmiştir.

Moritanya genç bir nüfusa sahip olup, 2017 tahmini verilerine göre nüfusun %58,37’si 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %3,76’sı 65 yaş ve üzerindedir.

0-14 yaş: %38.56 (erkek 727,855/kadın 721,508)
15-24 yaş: %19.81 (erkek 364,570/kadın 379,866)
25-54 yaş: %33.21 (erkek 578,422/kadın 669,628)
55-64 yaş: %4.67 (erkek 79,162/kadın 96,297)
65 yaş ve üzeri: %3.76 (erkek 59,928/kadın 81,335)

Şehirde yaşayanların oranı 2017 verilerine göre %61 olan ülkede, nüfusun yıllık artış oranı 2017 tahmini verilerine göre %2,17 düzeyindedir.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
Ülkenin tek resmî dili Arapça’dır. Ülkede Mağrip Arapçası’nın lehçesi olan Hasaniye Arapçası konuşulmaktadır. Bunun haricinde ulusal dil olarak kabul göre Pölce, Volofca ile Mande dil ailesi üyesi Soninkece de yerel olarak konuşulmaktadır.

Ülkenin Fransa’nın sömürgesi olduğu süreçte resmî dil olan Fransızca günümüzde iş, eğitim ve ticarette kullanılmakta olup, okullarda Arapça’nın yanında ikinci eğitim dili konumundadır.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/moritanyada-bir-camii.jpg]Moritanyada bir Camii[/KRSAG]Ülkede hakim olan din İslamiyet’tir. Moritanya nüfusunun büyük çoğunluğu islamiyet inancının Sünni mezhebine göre yaşamını sürdürmektedir. Ülke genelinde diğer dinlere inananların oranı yok denecek kadar düşük konumda bulunmaktadır.

Ülkenin yüzde 100’ü Sünni… Çoğu hafız… Namazlarına da çok dikkat ediyorlar…Abdestsiz dolaşmıyorlar gibi bir şey… Ezan okunduğu anda herkes bulunduğu yerde namazını kılıyor… Seyyar satıcılar, tezgahlarının yanında seccade sermeden, evinin önünde oturan adam hemen olduğu yerde, namazını kılmaya başlıyor. Ezan okunurken arabayla geçerken, her tarafta insanların namaz kıldığı görülebilir.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
Moritanya ekonomisi de büyük ölçüde hayvancılığa dayanır. En çok yetiştirilen hayvan da koyundur. En çok üretilen tarım ürünleri hurma, darı, tahıl, pirinç, yer fıstığı ve çeşitli sebzelerdir. Balıkçılık da bu ülkede önemli bir gelir kaynağıdır. Tarım, hayvancılık ve balıkçılık sektöründe çalışanların oranı yaklaşık yüzde 75’tir. Moritanya başta demir ve bakır olmak üzere çeşitli yer altı kaynaklarına sahiptir. Demir ve bakır cevherleri ihraç edilmekte ve ülke ekonomisine önemli katkıda bulunmaktadır.

Moritanya, 1990’larda borç yükü altına girmiş, 2000’lere gelindiğinde IMF’nin de yer aldığı uluslararası borç programları kapsamında mali disiplini temin etmeye yönelik yapısal reformlar ve yabancı yatırımcıları teşvik amacıyla yeni düzenlemeler yapmıştır.

2009-2014 yılları arasında siyasal istikrar ve gerçekleştirilen reformların etkisiyle ortalama %5-6’lık bir büyüme yakalanmakla beraber, ekonominin kırılgan yapısı değişmemiştir. Uluslararası emtia fiyatlarındaki düşüş nedeniyle büyüme oranı 2015 yılında aniden %1,4’e gerilemiş ve 2016 yılında %2 seviyesinde kalmıştır. Bilahare 2017’de %3.5 oranına yükselse de, 2018’de tekrar düşüş göstererek %2.3’te tutunabilmiştir.

Ekonominin madencilik (demir, altın ve bakır) ve balıkçılık gibi sadece belli sektörlere yoğunlaşması ülkenin karşı karşıya kaldığı en önemli sınamalar arasındadır. Çeşitliliğin yetersiz olmasının yanı sıra kayıt dışılığın yüksek olması ve hukuki altyapı eksikliği de ülkenin rekabet gücünün gelişmesini engelleyen faktörlerdendir.

Topraklarının %98’inin çöl olması nedeniyle tarıma elverişli değildir, buna karşın özellikle ülkenin güney kesimlerinde yoğunlaşan tarımsal üretim ekonomide %20’nin üzerinde bir paya sahiptir. Sanayi üretiminin GSMH içerisindeki payı 2016 yılı verilerine göre %30 seviyesinde olmasına rağmen bunun yaklaşık %17 gibi büyük bir payı madencilik faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.

Demir madenleri devlet şirketi SNIM (Milli Sanayi ve Madencilik Şirketi) tarafından işletilmekte olup, altın, petrol gibi diğer madenler ise yabancı firmalarca işletilmektedir. SNIM, yüksek tenörlü demir cevherlerine sahip olup yıllık 12-13 milyon tonluk üretim/satış seviyesiyle bütün Afrika’da en büyük ikinci üretici konumundadır ve tek başına ekonominin %15-20’sini oluşturmaktadır. Demirin yanısıra bakır ve altın da diğer önemli ihraç ürünleri arasındadır. Balıkçılık sektörü Devlet Bütçesinin %30’unu, gayri safi yurtiçi hasılanın %6’sını teşkil etmekte olup, 40 bin kişiye istihdam sağlamaktadır.

Petrol üretimi 2,2 milyon varille ekonominin ancak %2-3’ünü oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda yabancı şirketlerce yapılan aramalarda kıyıda/açık denizde ve Moritanya ile Senegal deniz sınırlarının kesiştiği bölgede önemli miktarda doğal gaz ve petrol varlığı tespit edilmiştir. Bulunan doğal gaz ve petrolün 2021 yılı sonundan itibaren çıkarılmaya başlanması öngörülmektedir. Beklenen ölçüde üretilebilir rezerv olması ve gerekli yatırımların yapılması halinde bahsekonu keşif 2021’den itibaren ülke ekonomisinde ciddi değişimlere sebep olabilir ve ülkeyi net enerji ihracatçısı yapabilir.

[KBASLIK]Festival / Fuar [/KBASLIK]
[LIST]
[*] Moritanya’da hem dini, hem milli, hem de bazı Afrika bayramları festival havasında kullanılmaktadır.
[*] 28 Kasım Bağımsızlık Günü
[*] Mayıs ayının 25. günü kutlanan Afrika Günü büyük önem taşır.
[*] Korite Miraç Kandili,
[*] Tabaski,
[*] Leilat-al-Meiraj
[*] İslami Yeni Yıl
[/LIST]
gibi dini bayramlar da Moritanya’da festival niteliğinde kutlanmaktadır.

[KBASLIK]Mutfak[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/moritanya-mutfak.jpg]Moritanya mutfağından[/KRSAG]Genel olarak ana şehirlerde hamburger ve pizza gibi fast food ve Lübnan mutfağı oldukça yaygındır. Ülkenin güneyinde balık ve pilav (Chebujin) çokça tüketilirken, ülkenin kuzeyinde et ve kuskus daha yoğun tüketilmektedir. “Mechui” çok ucuz olmayan koyun eti ağırlıklı yerel yemeklerindendir. Başkent dışında kalan restoranlar çok hijyenik değildir. Bu yörelerde ailelerin kendi işlettikleri ufak restoranları tercih etmekte yarar vardır. Kesinlikle musluk suyu içilmesi önerilmemektedir. Yemekten sonra mutlaka çay ikram edilir. Ancak bu ikram genel olarak ücretsiz değil, paralıdır.

Moritanya’nın meşhur yemekleri, zaman içinde sık sık değişikliğe uğrayarak bugünkü haline gelmiştir. Moritanya köklü bir mutfak kültürüne sahip olsa da günümüzde kendini fast food kültürüne bırakmıştır.

Moritanya, Lübnan Mutfağı’na yakınlığı olan bir yeme anlayışına sahiptir. Bu nedenle et ve balık ürünlerinden yapılan yemekler yaygındır. Bunların başlıcaları Mechui ve Che Bujin olarak bilinir.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]• Mechui:[/COLOR][/B] Mechui, koyun etiyle yapılan bir tencere yemeğidir. Moritanya sınırlarında koyun eti pahalı bir besin olduğu için genellikle başkent ve çevresine yapılır. Bölgeye göre içine pirinç de koyulabilen Mechui, özel günlerde tüketilen ve son derece gösterişli olan bir Moritanya yemeğidir.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]• Che Bujin:[/COLOR] [/B]Moritanya’nın yemek kültürünün geniş bir parçasını Che Bujin adı verilen balık ve pilav oluşturur. Ülkenin kıyı kesimlerinde balık yaygındır.

Bu nedenle Moritanya halkı balığa ve balıkla yapılan yemeklere oldukça düşkün. Bu düşkünlük, yerel lezzetlerle harmanlanmış pilavla birleşince ortaya Che Burjin çıkıyor.

[KBASLIK]Türkiye | Moritanya Nuakşot Büyükelçiliği[/KBASLIK]
[B]Posta adresi [/B]
BP 5154, Nouakchott-MAURITANIA
T: +222 4525 7800

F: +222 4524 0305
E: [EMAIL=’embassy.nouakchott@mfa.gov.tr’]embassy.nouakchott@mfa.gov.tr [/EMAIL]

: [URL=’https://tr-tr.facebook.com/pages/TC-Nuak%C5%9Fot-B%C3%BCy%C3%BCkel%C3%A7ili%C4%9Fi-Ambassade-de-Turquie-%C3%A0-Nouakchott/438496092874147′]Nuakşot Büyükelçiliği[/URL]
:[URL=’https://twitter.com/nuaksotbe’]Nuakşot Büyükelçiliği[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Monako Prensliği

[BIYOTABLO=Monaco ,avrupa,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/monako.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Monaco-Ville[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Fransızca[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Anayasal Monarşi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]2,2 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]37,330[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]117/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Euro (EUR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]OAZD (UTC+1)-OAYZD (UTC+2)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+377[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mc[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Monako veya resmî adı Monako Prensliği (Fransızca: Principauté de Monaco veya Monaco; Monegasque: Munegu veya Principatu de Munegu), Avrupa’da Akdeniz kıyısında yer alan bir şehir devletidir.

Vatikan’dan sonra Dünya’daki ikinci küçük bağımsız devlet. Kara sınırları Fransa ile çevrili olan ülke, eski Monako şehri ve sonradan inşa edilen alanlardan oluşur. Ülke Monte Carlo semtindeki gösterişli kumarhaneleri ile ünlüdür.

Yüzölçümü bu kadar küçük olmasına rağmen ülkede bir stadyum bulunur. Havaalanı yerine heliportu ve tren istasyonu bulunmaktadır ve Fransa demiryolunun küçük bir parçası geçmektedir. Karayolu ve denizyolu gelişmiştir.

Fontvieille semti ile Monaco Ville’in bulunduğu yarımadanın arasında küçük, Monte Carlo ile Monaco Ville’in arasında ise büyük bir yat limanı bulunmaktadır.

Monako’nun uzunluğu 3.350 m’dir. Genişliği en geniş yerde 1.000 m’yi bulurken en dar yerde 245 m’dir. Fontvieille semtinin çoğu sonradan denize beton doldurularak oluşturulmuştur. Şu anda yine buna benzer bir proje vardır; fakat hayata geçirilmemiştir.

Monako’nun başlıca yerleşim birimleri (semtleri) nüfusları ile şunlardır:

[TABLE]
[TR]
[TH]Yerleşim birimi[/TH]
[TH]Nüfusu[/TH]
[/TR]
[TR]
[TD]Monako (Monaco Ville)[/TD]
[TD]2.000[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Monte Carlo[/TD]
[TD]25.000[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]La Condamine[/TD]
[TD]7.000[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Fontvieille[/TD]
[TD]1.500[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD][B]Toplam[/B][/TD]
[TD]35.500[/TD]
[/TR]
[/TABLE]

[KBASLIK]Monako tarihi[/KBASLIK]
Monako tarihi günümüzdeki Monako Prensliği’nin sınırları içinde kalan bölgelerin tarih öncesi zamanlardan günümüze kadar süregelen tarihidir.

[KBASLIK]Monako bayrağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/monako-armasi.png]Monako Arması[/KRSAG]Zemin kırmızı (üstte) ve beyaz olmak üzere iki eşit yatay şeritten oluşmaktadır. Bayrak Endonezya bayrağı ve Polonya Bayrağına benzemektedir.

[KBASLIK]Başlangıcı[/KBASLIK]
Monako adı MÖ 6. yüzyılda bölgeye yerleşen Fenikelilere dayanmaktadır. Eski Yunanca’da Monoikos (Μόνοικος) Tek Ev anlamına gelmektedir ve bölgedeki halkın müstakil evlerde yaşamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. 1191 yılında Kutsal Roma İmparatoru VI. Heinrich’in izniyle 1228 yılında bir Ceneviz sömürgesi olarak kuruldu. 1297 yılında François Grimaldi ve askerleri Monako Kayası’nı ele geçirdiler. O zamandan beri Monako toprakları Grimaldi ailesi tarafından yönetilmektedir.

[KBASLIK]Yeni Çağ[/KBASLIK]
1793-1814 yılları arasında Monako Fransa’nın egemenliği altında yaşadı. Viyana Kongresi’nde Monako’nun Sardinya-Piemonte Krallığı’na bağlanması kararlaştırıldı. 1861 yılından sonra Monako bağımsız bir prenslik haline geldi. 1911 yılında kabul edilen yeni anayasaya kadar Monako Prensi Monako’nun mutlaki hükümdarı sayılıyordu.

[KBASLIK]Yakın Çağ[/KBASLIK]
II. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine 1943 yılında Monako İtalyan Faşistler tarafından işgal edildi. Mussolini hükümetinin yıkılması üzerine Nazi Wehrmacht Monako’yu işgal etti. Çok sayıda Monakolu Yahudi toplama kamplarına gönderildi. Monako Prensi III. Rainier 1949 yılında dedesinin ölümü üzerine tahta çıktı. Prens Rainier kadınlara oy hakkını kabul etti ve idam cezasını kaldırdı. 1993 yılında Monako Birleşmiş Milletlere üye oldu.

31 Mart 2005 tarihinde prens Rainier hastalanarak görevi oğluna devretti. 6 Nisan 2005 tarihinde ölünce oğlu II. Albert Monako Prensi olarak tahta çıktı.

II. Dünya Savaşı’nda, 1943 yılında, İtalyan Ordusu Monako’yu işgale başladı ve faşist bir yönetim oluşturarak işgal etti. Kısa bir süre sonra, Mussolini’nin çökmesinin ardından, Nazi Wehrmacht orduları Monako’yu işgal etti. Çok sayıda Monakolu Yahudi toplama kamplarına gönderildi. Savaştan sonra Monako Prensi III. Rainier 1949 yılında dedesinin ölümü üzerine tahta çıktı. Prens Rainier kadınlara oy hakkını kabul etti ve idam cezasını kaldırdı. 1993 yılında Monako Birleşmiş Milletlere üye oldu. 31 Mart 2005 tarihinde prens Rainier hastalanarak görevi oğluna devretti. 6 Nisan 2005 tarihinde ölünce oğlu II. Albert Monako Prensi olarak tahta çıktı.

[KBASLIK]Demografi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/monako.jpg]Monako[/KRSAG]Monako’nun nüfusu diğer nüfuslara göre oldukça sıra dışıdır. Çünkü bu ülkede Fransızların sayısı Monakolulardan daha fazladır. Fransızlar %28,4 ile ülkenin en büyük etnik grubudur. Monakolular %21,6 ile onları takip eder. Diğer etnik gruplar ise şöyledir: İtalyanlar (%18,7), İngilizler (%7,5), Belçikalılar (%2,8), Almanlar (%2,5), İsviçreliler (%2,5) ve Amerikalılar (%1,2).

Monako dünyanın en yüksek yaşam süresine sahiptir. Bir Monakolu ortalama olarak 90 yıl yaşar.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
Monako’nun resmi dili Fransızcadır; fakat İtalyanca, İtalya’dan gelen kişilerce ana dil olarak konuşulmaktadır. İngilizce ise Monako’daki Amerikalılar, İngilizler, Kanadalılar ve İrlandalılar tarafından konuşulur. Ulusal dil Monako dilidir; fakat bu dil küçük bir topluluk tarafından konuşulmaktadır. Monaco Ville bölgesinde tabelalar Fransızca ve Monako dili olarak yazılmıştır.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
Bu mikro ülkede resmi din Hristiyanlığın Katoliklik mezhebidir. Fakat Monako’da inanç konusunda özgürlük vardır. Monako’da beş Katolik kilisesi ve bir de katedral bulunmaktadır. Koruyucu aziz Devota’dır.

Hristiyan toplum Monako nüfusunun %83,2’sini oluşturmaktadır.

Monako’da yalnızca bir Anglikan kilisesi bulunmaktadır. Bu kilise Monte Carlo’da yer almaktadır. 2007 itibarıyla bu kiliseye bağlılığı bulunan 135 Anglikan vardır. Bu kilisenin kütüphanesinde yaklaşık 3000 İngilizce kitap bulunmaktadır.

1948 yılında kurulan The Association Culturelle Israélite de Monaco sayesinde Monakolu Museviler bir sinagog, İbrani okulu ve koşer ürünler satan bir gıda mağazası kazanmıştır. Yaklaşık bin kişilik Musevi cemaatinin %40’ını Britanya’dan gelenler oluşturmaktadır. Geri kalan kısım ise kuzey Afrika’dan gelmiştir. Buradaki Musevi nüfusunun üçte ikisini kuzey Afrika’dan gelen Sefarad Musevileri oluşturur. Üçte biriyse Aşkenaz Musevisidir.

[KBASLIK]Monako’da İklim ve Hava Durumu[/KBASLIK]
Monako Akdeniz iklimine sahiptir. Yazları sıcak ve nemli, kışları ılık ve yağışlı geçer. Kışın kar ve don olaylarına çok çok nadir rastlanır. Yazları yağışsız olsa da aralarda sağanak atıştırdığı yazlar da görülür. Yıl boyunca sıcaklık 20 derecenin altına düşmez. Yazın sıcaklıklar 30 derece civarlarında seyredebilmektedir.

[KBASLIK]Monako’nun Ekonomisi[/KBASLIK]
Monako, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılada dünyanın en yüksek rakamını kaydeden ikinci ülkesidir. 153,177 dolarlık GSYİH ve 183.150 dolarlık kişi başına düşen milli gelir oranı ile son derece zengin olan ülkenin temel ekonomik faaliyetleri; kumar ve deniz turizmi, balıkçılık ve deniz taşımacılığıdır. Ülkede işsizlik oranı yüzde 2’dir. CIA World Factbook kayıtlarına göre dünyanın en düşük yoksulluk seviyesi oranına sahiptir. Ayrıca dünyanın en yüksek sayıda milyoner ve milyarder barındıran ülkesidir.

Son dört yıldır Monako dünyanın en pahalı emlak pazarı olarak anılmakta. Metrekare fiyatları 58.300 dolar olan ülkede aynı zamanda eksi faiz uygulaması uygulayan sağlam bir bankacılık sistemi de var. Endüstri açısından yüksek katma değerli ve çevreye duyarlı kozmetik ve biotermik gibi sanayi dallarında faaliyet gösterilmekte.

[KBASLIK]Monako Kültürü[/KBASLIK]
Kumar cenneti Monte Carlo dünya jet sosyetesinin toplandığı yerlerden biridir. Monako ülkesi muhteşem turizm potansiyali ile de dünya zenginlerinin gözdesidir. Dolayısıyla son derece iyi organize edilmiş bir alt yapısı ve son derece hareketli bir eğlence hayatı vardır. Nüfusun düşük olduğu ve vergilerin yok denecek kadar az olduğu ülkede yaşam kalitesi bir hayli yüksektir. Gurme zevklere sahip ülke halkı lükse düşkündür.

[KBASLIK]Monako Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/monako-mutfagi.jpg]Monako Mutfağı[/KRSAG]Fransız ve İtalyan mutfağının bir birleşimi gibi düşünülebilecek Monako mutfağında mesela morina balığı şarapla birlikte yenir.

İtalyan makarnaları, balık yemekleri ve bol lime kullanımı mutfağın temel özelliklerindendir.

En meşhur Monako yemeği domates soslu morina balığından oluşan Stocafi’dir. Hamur işleri mutfakta önemli bir yer tutar. Yerellerin favorileri Barbagiuan ve Fougasse’dir. Pirinç ve bal kabağı dolgulu Barbagiuan ve portakal çiçeği suyu, fındık, badem ve anason tohumlu Fougasse’ı denemeden dönmeyin.

Yerel mutfağın bir diğer önemli lezzeti de Socca’dır. Nohut unundan yapılan bir pancake türü olan Socca, turistlerin ve yerellerin tadına doyamadığı bir lezzettir.

Şarap, kahve, sıcak çikolata, süt ve taze sıkılmış meyve suları popüler içeceklerdir. Elbette son derece kozmopolit bir ülke olan Monako’da dünya mutfağından örnekler bulmak da son derece kolaydır.

[KBASLIK]Monako Festivalleri[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/festival.jpg]Monako Festivalleri[/KRSAG]Monako’da yer alan en önemli etkinlik şüphesiz ki 1929 yılından beri bu şehirde gerçekleşmekte olan Formula 1 Monako Grand Prix’sidir. Dünyanın en prestijli oto yarışı olan Grand Prix, tüm Formula’lar içinde en çok izleyici çekenidir. Ülkede gerçekleşen bir diğer racing etkinliği ise Monte Carlo Rally’dir. 1911’den beri düzenlenmekte olan etkinlik 1973-2008 yılları arasında Dünya Rally Şampiyonası’nın da açılış etkinliği olmuştur.

Monako’da bir opera salonu, yerel bir senfoni orkestrası ve bir klasik bale kumpanyası bulunmaktadır. Monte Carlo Uluslararası Sirk Festivali, Monaco International Auto Show ve Monte-Carlo Televizyon Festivali gibi kültürel etkinlikler mevcuttur.

[KBASLIK]Monako’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri[/KBASLIK]
Paris Büyükelçiliği’nin görev bölgesindedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Moldova Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Moldova ,avrupa,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/moldova.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Kişinev[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Rumence[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]33.846 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]3.559.500[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]105,1/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Moldova Leyi (MDL)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]DAZD (UTC+2)-DAZD (UTC+3)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+373[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].md[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Moldova veya resmî adıyla Moldova Cumhuriyeti, Doğu Avrupa’da yer alan Ukrayna ile Romanya arasında kalan bir ülkedir. Başkenti Kişinev’dir. 1991 yılında SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanmıştır. İçinden Prut ve Dinyester nehirleri geçmektedir. Dinyester nehrinin doğu kıyısını bir şerit halinde kapsayan bölgede tek taraflı bağımsızlığını ilan eden De facto bir cumhuriyet olan Transdinyester bulunur.

Moldova, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Bağımsız Devletler Topluluğu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve diğer uluslararası organizasyonlara üyedir.

[KBASLIK]Moldova bayrağı[/KBASLIK]
Moldova Bayrağı renk itibarıyla Romanya bayrağıyla aynıdır (mavi , sarı ve kırmızı olmak üzere üç eşit dikey şerit). Fakat Moldova bayrağının tam ortasında (sarı şeridin üzerinde) ülke arması bulunmaktadır.

[KBASLIK]Moldova arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Moldova-armasi.png]Moldova arması[/KRSAG]Moldova arması Moldova devletince günümüzde kullanılan arma. Armadaki kartal Moldova halkının Latin kökenini simgeler. Kartal ağzında ağzında bir Haç taşır ve sol elinde zeytin dalı sağ elinde asa taşır. Kartalın ortasında kalkan içine yerleştirilmiş bir yaban öküzü figürü yerleştirilmiş ve figür ulusal bayrak renkleri olan kırmızı, sarı ve mavi renkler ile renklendirilmiştir.

Arma 1990 yılından bu yana kullanımdadır. Arma ayrıca Moldova bayrağında da kullanılmaktadır.

[KBASLIK]Moldova tarihi[/KBASLIK]
Moldova tarihi bugünkü Moldova topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan tarihini kapsar. Günümüzde Moldova adıyla anılan topraklar Prut ve Dinyester nehirlerinin arasında tarihi adı Besarabya olan bölgedir. Bu bölge 1812 yılına kadar Boğdan adıyla anılan devletin doğu kısmını oluşturuyordu. 1812 yılından sonra Rusya’nın eline geçti. Boğdan’ın geri kalan kısmı ise etnik bakımdan kardeş olan Eflak’la birleşerek günümüzdeki Romanya Devleti’ni oluşturdu. Moldova halkı Romanya halkıyla aynı dili konuşmaktadır, etnik bakımdan kardeş uluslardır. Dolayısıyla Moldova tarihi Romanya tarihi’yle iç içe geçmiş bir tarihtir.

[KBASLIK]İlk çağlar[/KBASLIK]
Moldova’nın içinde bulunduğu ve Romanya topraklarını da kapsayan bölgede yaşayan Traklar MÖ 1. yüzyılda Daçya Krallığını kurdular. Bu krallık MÖ 82 yılında Kral Burebista’nın yönetimi altında en geniş sınırlarına ulaştı. Daçyalılar MS 87 yılında Roma İmparatoru Domitian’ın zamanında bir Roma eyaleti olan Moesia’ya saldırarak Roma İmparatorluğu’yla karşı karşıya geldiler. 101-107 yılları arasında Roma İmparatoru Trajan’ın ordularına yenilerek Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti haline geldiler. Bu bölge gümüş ve altın açısından çok zengin olduğu için Romalıların en çok ilgisini çeken sömürgelerinden biri haline geldi. Çok sayıda Romalı bölgeye yerleşti. Latince çok yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Böylece eski Rumence (Moldovca) dili doğmuş oldu (Bakınız: Latinceden Rumenceye ses değişiklikleri ). Romalılar 271 yılı civarına kadar Daçya’da kaldılar. Ancak sonunda Gotlar’ın istilalarına dayanamayarak bölgeden geri çekilmek zorunda kaldılar.

[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Bogdan-beyi-Dimitri-Kantemiroglu.jpg]Boğdan beyi Dimitri Kantemiroğlu [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Bogdan-beyi-Nikolas-Mavrokordatos.gif]Boğdan beyi Nikolas Mavrokordatos[/KRSOL] Romalılardan sonra bölge arka arkaya birçok kavim tarafında istila edildi. 271-378 yılları arasında Gotlar’ın, 435 yılına kadar Hunlar’ın egemenliği altında kaldı. 6. yüzyılda Avarlar ve Slavların istilalarına uğradı. 9.-11. yüzyıllar arasında Romanya topraklarının büyük bölümü Birinci Bulgar Devleti’nin bir parçası olarak yaşadı. Bu dönemi Macar, Peçenek, Kuman ve Tatar istilaları izledi.

[KBASLIK]Orta Çağ[/KBASLIK]
Boğdan Prensliği veya Boğdan Beyliği veya Moldova Prensliği , (Moldovaca: Цара Молдовей, Rumence: Principate Moldova) Avrupa’da Doğu Karpatlar ve Dinyester nehri arasında kurulmuş tarihi prenslik. Önce bağımsız sonra özerk bir ülke olmuştur. Eflak Prensliği ile birleştiği zaman da modern Romanya’nın temelleri atılmıştır. Boğdan Prensliği çeşitli zamanlarda Bukovina’nın hepsi ile Besarabya ve Bucak’ı kapsamıştır.

Moldovalıların tarihte kurduğu ilk devlet 1352 yılında Dragoş tarafından kurulmuş Boğdan Beyliğidir. Boğdan’ın bu dönemdeki ünlü voyvodası III. Ştefan (Büyük Ştefan) 1457 -1504 yılları arasında 47 yıl gibi uzun bir süre hüküm sürdü. Ştefan 1475 yılındaki Vaslui Savaşı’nda Osmanlı ordusunu yenmeyi başardı, ancak ölümünden sonra 16. yüzyılda Boğdan da Osmanlı egemenliği altına girdi.

[KBASLIK]Osmanlı dönemi[/KBASLIK]
Osmanlı döneminde Eflak ve Boğdan tampon devletlerdi. Osmanlılara vergi verir, savaşlarda asker yardımı yaparlardı. Beyliklerin voyvodaları Rumen soyluları arasından Osmanlı padişahı tarafından atanırdı. Ayrıca bu beylikler İstanbul’un yiyecek ihtiyacını karşılamakta önemli bir rol oynarlardı. Ancak Osmanlılar Eflak ve Boğdan’ı hiçbir zaman tamamıyla ilhak etmediler. Yaş gibi büyük Moldova şehirlerinde sık sık Osmanlı vatandaşlarına rastlandıysa da oranları azdı. Bu şehirler hiçbir zaman Sofya, Belgrad, Selanik veya Üsküp gibi Osmanlı karakteri kazanmadı.

18. yüzyıldan itibaren Rusya’nın güçlenerek Balkanlara göz dikmesi sonucu Romanya toprakları Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusyası’nın sık sık karşı karşıya geldikleri topraklar haline geldiler. Osmanlı-Rus Savaşları’nın birçoğu Romanya topraklarında çarpışıldı. Ancak 1711 yılında Boğdan beyi Dimitri Kantemiroğlu’nun Rus Çarı I. Petro ile anlaşma yaparak Osmanlı Devleti’ne isyan etmesinden sonra Osmanlılar Rumenlere olan güvenlerini kaybettiler. Bu tarihten sonra 18. yüzyıl boyunca Osmanlılar Eflak ve Boğdan beylerini Osmanlı vatandaşı Fenerli Rumlar’ın arasından seçtiler.

Fenerli Rumlardan Nikolas Mavrokordatos 1711 yılında Osmanlı Devleti’nin baş tercümanıydı, Kantemiroğlu’nun azledilmesinden sonra Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa tarafından Boğdan Beyliğine atandı. Mavrokordatos ailesi İstanbul’un nüfuzlu ailelerinden biriydi ve Osmanlı sarayının güvenini kazanmıştı. 18. yüzyıl boyunca birçok Eflak ve Boğdan beyleri Mavrokordatos ve İpsilantis ailesi gibi Fenerli Rum aileler arasından seçildi. Bu durum 1821’deki Yunan Bağımsızlık Savaşı’na kadar devam etti. Ancak bu savaşta Fenerli Rumların önemli bir rol oynaması üzerine Osmanlılar Rumlara olan güvenlerini yitirdiler. Bir daha Fenerli Rumlara devletin yüksek kademelerinde görev verilmedi.

Osmanlılar 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı’nı kaybedince 1812 yılında Rusya’yla Bükreş Antlaşması’nı imzalayarak Besarabya’yı Rusya’ya bırakmak zorunda kaldılar. Besarabya Boğdan’ın Prut nehrinin doğusunda kalan kısmıydı. Bu anlaşma Boğdan’ı ikiye bölmüş oldu. Bu bölünme günümüzde kadar uzanan Romanya-Moldova bölünmesinin temel nedenini oluşturmaktadır. 93 Harbi’nde Osmanlıların Ruslar karşısında aldıkları yenilgiden sonra 1878 yılında yapılan Berlin Antlaşması’yla Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti’nden bağımsızlıklarını kazandılar. Romanya adı altında birleştiler. Ancak Rusya 1812 yılında ele geçirdiği Besarabya’yı geri vermedi.

[KBASLIK]Yakın tarih[/KBASLIK]
1812 yılındaki Bükreş Antlaşması’yla Rusya’nın egemenliğine giren bölge olan Besarabya Rus İmparatorluğu’nun bir vilayeti olarak kaldı. Rusya’nın Kırım Savaşı’nda yenilmesinden sonra Moldova’nın bir kısmı olan Güney Besarabya Romanya’ya verildi. Ancak Rusya 1878’deki Berlin Kongresi ile bu bölgeyi tekrar geri aldı. I. Dünya Savaşından sonra bölge bir daha Romanya’nın eline geçti. 1924 yılında ise Rusya’nın baskısıyla o dönemde etnik Ukraynalıların hakimiyetinde olan Dinyester’in doğu yakasında Moldova Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (MÖSSC) kuruldu.

1939’daki Nazi-Sovyet Paktı’nın imzalanmasından sonra 1940 yılında Sovyetler Birliği Besarabya’yı yeniden ele geçirmiş ve bu bölgenin büyük bir kısmını MÖSSC ile birleştirmiştir. Almanya’nın SSCB’ne saldırması ile SSCB bir kez daha 1941 Temmuz’unda Moldova’yı Romanya’ya vermek zorunda kalmış, ancak Sovyet kontrolü 1944 Ağustos’unda yeniden sağlanmıştır. Moldova’nın şimdiki sınırları Prut ve Dinyester nehirlerinin arasındaki Besarabya denilen tarihi bölgenin SSCB tarafından Romanya’dan alınması ile 1947’de çizilmiştir. Romanya ile ilişkileri kesilmiş, kril alfabesi kullanma zorunluluğu getirilmiş, Rusların ve Ukraynalıların endüstriyel bölgelere büyük çaplı göçleri özellikle desteklenmiştir. 1950’lerde ise binlerce etnik Romen, Orta Asya’ya göç etmek zorunda bırakılmıştır.

1986’da Sovyet Lideri Gorbaçov tarafından uygulanan Glasnost politikası ile birlikte ulusal ve kültürel bağımsızlık için uğraş veren birçok bağımsız politik grup ortaya çıkmıştır. 1990 Şubat’ında Cumhuriyet’in Yüksek Sovyet (Parlamento) seçimleri yapılmıştır. Moldova’nın bağımsızlık ve reformlara yönelik çalışmaları 1990 yılında artmıştır. serbest piyasa ekonomisine geçiş yolunda çalışmalara bu yıl içerisinde başlanmıştır. Yine aynı yılın ilkbaharında yapılan seçimlerde Moldova Halk Cephesi Parlamento’da çoğunluğu sağlamış ve Anayasa’da bir dizi değişiklik yapılmıştır. Pek çok Sovyet Cumhuriyeti’nde tam bağımsızlık, Moskova’daki başarısız darbe girişimi sonucunda kazanılmıştır. Darbenin bastırılmasından sonra Moldova, 27 Ağustos 1991’de bağımsızlığını kazanmıştır. Bu hareketin ardından Ukrayna sınırında gümrük ofisleri açılmış ve Rus askerlerinin Cumhuriyet’ten ayrılması talep edilerek, Moldova Ulusal Ordusu kurulmuştur. 21 Aralık 1991 tarihinde Moldova yönetimi halkın büyük ölçüde karşı çıkmasına rağmen Almatı’da yapılan toplantıda eşit ve kurucu üye olarak Bağımsız Devletler Topluluğu’nun oluşmasına yönelik anlaşmayı imzalamıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra uluslararası sistemin gündemini meşgul eden etnik sorunlar Moldova’nın da gündemini şekillendirecek potansiyel bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Gagoğuzlara verilen özerklik, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra barışçı yolla çözümlenen ilk ve tek etnik sorun olma özelliğini korumaktadır.

[KBASLIK]Politika[/KBASLIK]
Moldova parlamenter sistemle yönetilen demokratik bir cumhuriyettir. Ülkede çok partili bir siyaset yapısı vardır. Yasama yetkisi meclise aittir. Yasama, yürütme ve yargı bağımsızdır. Ülke siyasetindeki en önemli konuları Transdinyester bölgesinin ayrılıkçı hareketleri, AB ilişkileri, Rusya ve Romanya ile entegrasyonu oluşturmaktadır.

Moldova Parlamentosu’nun 4 yıl için seçilen 101 üyesi vardır. Cumhurbaşkanı meclis tarafından seçilir ve 4 yıl görev yapar.

[KBASLIK]Yönetimsel..Birimler[/KBASLIK][IMG]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Screenshot_1.png[/IMG]

Moldova’da 32 bölge, 3 belediye ve 2 özerk cumhuriyet yer almaktadır. Transdinyester’in nihai statüsü tartışmalıdır.

[KBASLIK]Demografi[/KBASLIK]
4.434.547 kişilik nüfusuyla, km² başına 108 kişi düşen bu ülkede, nüfus artış oranı -1.830 kişidir. Nüfusun %99’u okuma yazma bilir. Kişi başına düşen millî gelir 4.000 $ seviyesindedir. Başkenti Kişinev. Dili Moldovca (Rumence), Rusça, Gagauzca. Dini ağırlıklı olarak ortodoks. Etnik dağılım Moldovalı %65, Ukraynalı %14, Rus %13, Türk asıllı Gagauz %4’tür.

[KBASLIK]Konum[/KBASLIK]
Doğu Avrupa’da yer alan Moldova’nın denize kıyısı yoktur.

[KBASLIK]Moldova’da Konuşulan Diller[/KBASLIK]
Moldova’nın resmi dili Romence’dir. Aynı zamanda Rusça da ülkede hem ilk dil hem de ikinci dil gibi görülmektedir. Ukraynaca ve Gagavuzca da azınlık gruplar tarafından konuşulmaktadır. Ayrıca Fransızca ve İngilizce de yabancı dil olarak okullarda öğretilmektedir.

[KBASLIK]Moldova’da Din ve İnanç [/KBASLIK]
Moldova’da Doğu Ortodoks nüfus çoğunluktadır. Nüfusunun yüzde 98’ini Doğu Ortodoksların oluşturduğu ülkede yüzde 1.5 oranında Yahudi yaşamaktadır.

[KBASLIK]İklim ve Hava durumu[/KBASLIK]
Karasal iklime sahip Moldova’da dört mevsim de yaşanır. Kışların soğuk ve karlı yaşandığı ülkede kış aylarında ortalama sıcaklık 5 derece ile -3 derece arasındadır. Bahar mevsiminin çok stabil olmadığı Moldova’da güneşli gün sayısı ve sıcaklıklar artmaya başlar. Yaz mevsimi ise sıcak ve uzun yaşanmaktadır.

Bu dönemde sıcaklıklar ortalama 19 ile 22 derece olmasına rağmen en yüksek sıcaklık 40 derecedir. Sonbaharla beraber soğumaya başlayan ülkede genelde kasım ayında ilk kar düşer. Bu dönemde sıcaklıklar ise ortalama 5 ile 3 derece arasındadır.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/ekonomi.jpg]Moldova[/KRSAG]Avrupa’nın en fakir ülkelerinden olan Moldova, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından 1992 senesinde piyasa ekonomisi modeline geçmiştir. Tarımın oldukça yaygın geçim kaynağı olduğu ülkede mısır, tütün, buğday, arpa ve soya fasülyesi üretimi yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı,

Bağımsız Devletler Topluluğu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi uluslararası organizasyonlara üye ülke yabancı yatırımlara açıktır. Enerji üretiminin kısıtlı olduğu Moldova’da bu eksiklik Ukrayna ve Rusya aracılığı ile giderilmektedir. Aynı zamanda şarap üretimiyle de tanınan ülkenin başkenti Kişinev dünyanın en büyük şarap mahzenlerinden birine sahiptir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/kultur.jpg]Moldova kültürü[/KRSAG][KBASLIK]Kültür[/KBASLIK]
Moldova’ya gittiğinizde Romanya’ya referans verirken dikkat etmeniz gerekir, çünkü ülkenin bir kısmı kendini Romanyalı olarak tanımlamamaktadır. Bazı Moldovalılar kendini Moldovalı olarak tanımlarken, bazıları Romanyalı, bazıları ise Rus demeyi tercih eder. Oldukça arkadaş canlısı insanların yaşadığı Moldova’nın milli sporu tranta yani ayakta güreş oldukça önemlidir. Şarap üretiminde de hatırı sayılı öneme sahip ülke insanları şaraplarıyla gurur duyar.

[KBASLIK]Mutfak[/KBASLIK]
Ucuz ve lezzetli yemekleriyle bilinen Moldova’nın özellikle başkenti Kişinev restoranlarıyla ünlüdür. Pek çok geleneksel yemeğin tadına bakabileceğiniz ülkede servis biraz yavaştır. Mititeyi adını verdikleri soğan ve kırmızıbiberle servis edilen küçük sosisleri ve tocano dedikleri karpuz ve elmalı ekşi tatlı sosla hazırlanan domuz yahnisini mutlaka deneyin.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mutfak.jpg]Moldova mutfağı[/KRSAG]100’den fazla şarap üreticisinin yaşadığı ülkede çok lezzetli yerel şaraplarla karşılaşacaksınız. Aligote, Riesling ve Sauvignon’un en meşhur beyaz şaraplar olduğu ülkede Moldovan Cabarnet ve Merlot kırmızı şarapları çokça tüketilmektedir. Ayrıca tatlının yanında Doina ve Nistru da en çok ikram ettikleri brendileridir. Moldova’da bir restorana gittiğinizde beklenen bahşiş miktarı yüzde 5 ile 10 arasında değişmektedir.

[KBASLIK]Moldova’nın Festivalleri[/KBASLIK]
Moldova’da hem yerel hem de uluslararası pek çok festival düzenlenmektedir. Genelde festivallerin merkezi ise başkent Kişinev’dir. Ülkenin en eski festivallerinden Gustar Festival, Moldova’nın en eski festivallerindendir. Ağustos ayının son hafta sonu Eski Ohrei’de gerçekleşen festival adını üzümlerin olduğu zaman anlamına gelen arkaik kelime gustardan alır. Festival boyunca hem ülkenin yöresel müziğini dinleyip hem de doğada ülke mutfağının lezzetli yemeklerini deneyimleme imkânı bulabilirsiniz. Bir diğer geleneksel festival Nufaru Alb ise her temmuz ayında Cahul’da düzenlenmektedir. El yapımı pek çok ürünün sergilendiği festivalde folk sanatçıları ve dansçıları sokakları şölene çevirmektedir. Ekim ayının ilk ya da ikinci haftası düzenlenen Şarap Festivali pek çok şarap ve likör üreticisini bir araya getirmektedir.

Ülkenin uluslararası festivallerinden ilki Bitei aynı zamanda uluslararası tek sahne sanatları festivalidir. Tiyatro, müzik, dans ve sokak performanslarının yanı sıra kukla tiyatrosu ve folklor gösterilerinin de olduğu festival her mayıs ayında Kişinev’de düzenlenmektedir. Bir diğer uluslararası festival Cronograf Moldova’nın uluslararası belgesel film festivalidir. Yine mayıs ayında Kişinev’de düzenlenen festivalde ayrıca video reklam, müzik videosu gibi bölümler de mevcuttur. Son olarak martın ilk haftası Kişinev’de düzenlenen Mortisor ise ülkenin en büyük müzik festivallerindendir. Festival kapsamında 40’a yakın konser gerçekleştirilir. Senfonilerin yanı sıra tiyatro oyunları sergilenmektedir.

[KBASLIK]Moldova’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri[/KBASLIK]
KİŞİNEV BÜYÜKELÇİLİĞİ
Adres: STRADA VALERIU CUPLEA 60 CHISINAU/MOLDOVA
Telefon: 00 373-22 509 100
Faks: 00 373-22 225528
[email]embassy.kishinev@mfa.gov.tr[/email]
[URL=”http://www.kisinev.be.mfa.gov.tr”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Kişinev Büyükelçiliği[/URL]
[B]Görev Bölgesi:[/B] Moldova

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Moğolistan

[BIYOTABLO=Moğolistan ,asya,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/mogolistan.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Ulanbatur[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Moğolca[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.564.115 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]3.130.476[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]2/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Tögrög (MNT)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]UTC (UTC+7)-UTC (UTC+8)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+976[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mn – .MOH[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Moğolistan, Doğu ve Orta Asya’da bulunan denize kıyısı olmayan bağımsız bir ülkedir. Ülkenin kuzeyinde Rusya, güneyinde, doğusunda ve batısında Çin vardır. Moğolistan’ın Kazakistan’a sınırı olmamasına rağmen ülkenin en batısı Kazakistan’ın doğu ucuna birkaç kilometre uzaktadır. Ulanbatur, başkent ve ülkenin en büyük şehri olup yaklaşık olarak burada ülke nüfusun %38’i yaşamaktadır. Moğolistan’ın siyasal sistemi yarı başkanlık sistemi ile yönetilen cumhuriyettir.

Bugünkü Moğolistan toprakları geçmişte Hunlar, Siyenpiler (Sien-pi), Cücenler ve daha sonra Göktürkler gibi imparatorluklar tarafından yönetilmiştir. Moğol İmparatorluğu ise 1206 yılında Cengiz Han tarafından kurulmuştur. 16. ve 17. yüzyıllarda Moğollar Tibet Budizmi’nden etkilenmişlerdir. 17. yüzyılın sonlarında, Moğolistan’nın büyük bir kısmı Qing Hanedanı’nın yönetimi altına girmiştir. 1911 yılında Qing Hanedanı’nın yıkılışı sırasında, Moğolistan bağımsızlığını ilan etmiş, fakat 1921 yılına kadar De facto bağımsızlığını kabul ettirmekle ve 1945 yılına kadar uluslararası tanınmayı kazanmakla uğraşmak zorunda kalmıştır. Sonuç olarak güçlü Rus ve Sovyet kuvvetlerine maruz kalmıştır. 1924 yılında Moğol Halk Cumhuriyeti ilan edilmiş ve Moğol politikası aynı dönemdeki Sovyet politikasını takip etmiştir. 1989 yılının sonlarında Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerinin çökmesinin ardından 1990 yılının başlarında Moğolistan’da Demokratik Devrim gerçekleşmiştir. Böylece Moğolistan’da çok partili sistem başlamış, 1992’de yeni bir anayasa kabul edilmiş ve serbest piyasa ekonomisine geçilmiştir.

Yüzölçümü 1.564.116 kilometre kare, nüfusu 2,9 milyon civarı olan Moğolistan, en büyük yüzölçümüne sahip on dokuzuncu ülke ve en seyrek nüfuslu ülkedir. Ayrıca Kazakistan’dan sonra denize kıyısı olmayan en büyük ikinci ülkedir. Ülke çok az ekilebilir toprağa sahiptir. Topraklarının çoğu bozkırdır. Kuzey ve batıda dağlar vardır ve güneyde Gobi Çölü vardır. Yaklaşık olarak 2,9 milyonluk nüfusun %30’u göçebe veya yarı göçebedir. Nüfusunun çoğunluğu Moğol olup halkın dini Tibet Budizmi’dir. Moğollar dışında Kazaklar ve Tuvalar ülkede yaşamaktadır. Bu halklar genellikle batıdadır.

[KBASLIK]Moğolistan bayrağı[/KBASLIK]
Moğolistan bayrağı, Moğolistan’ın günümüzde kullanımda olan bayrağı 12 Şubat 1992 yılında yürürlüğe giren bir yasa tasarısı ile kabul edilmiştir. 1949 yılındaki Moğolistan Halk Cumhuriyeti bayrağına oldukça benzeyen bayrağın eski bayraktan tek farkı sosyalist düzeni temsil eden Yıldız simgesinin kaldırılmasıdır.

Moğolistan bayrağı renkleri sırası ile kırmızı – mavi – kırmızı olmak üzere üç eşit dikey sütuna ayrılmıştır. Bakan kişilerin sağında kalacak şekilde kırmızı sütunun ortasında Soyombo adı verilen ulusal amblem bulunur. Bu simgeyi ateş, güneş, ay, yer, su ve Taijitu’nun geometrik çizimleri oluşurur.

[KBASLIK]Moğolistan arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogolistan-armasi.png]Moğolistan arması[/KRSAG]Moğolistan devlet armasıdır. 1992 tarihinde Komünist rejim yıkıldıktan sonra kabul edilmiştir. Moğolların millî Rüzgâr tayının (Moğolca: Hiimori) uçarken gösterildiği armada Budizm ve Moğol kültürüne ait semboller kullanılmıştır.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Önemli tarih öncesi mevkiler Hovd İli’nde bulunan Kuzey Mavi Mağarası’ndaki ve Bayanhongor İli’nde bulunan Beyaz Mağara’daki eski taş çağından kalma mağara resimleridir. Dornod İli’nde cilalı taş devriden kalma tarım yerleşimleri bulunmuştur.

Moğol kökenli devletler olarak 12. yüzyılın başına kadar, Büyük Hun İmparatorluğu, Apar (Avar, Juan-Juan), Göktürk, Uygur, Karahitay devletleri hâkim oldu. Cengiz Han’ın birleştirip örgütlediği kabîlelerle, 1206’te Moğolistan’da ilk Moğol Devleti (Moğollar) kuruldu. Cengiz Han, 1227’de öldü. On yedinci yüzyılda Çarlık Rusyası, bölgeyi kontrolüne almak için girişimlere başladı. On sekizinci yüzyılda Moğolistan’da Rus ve Çin yanlılarının mücâdelesi başladı. Moğol prenseslerinin Çinliler gibi yaşaması Moğolistan’da milliyetçilik akımının başlamasına neden oldu. Katolik misyonerlerinin faaliyetleriyle Moğolistan’da Hristiyanlaşma başladı. Misyonerler Uzak Doğu’da dayanak noktası elde etmek ümidiyle Moğolistan’ın bağımsızlığını desteklediler. Bağımsızlık düşüncesi yayıldı. 1912’de Çin’de Mançu hânedanının yıkılmasıyla Moğol prensleri Rusların da yardımıyla Moğolistan’ın bağımsızlığını ilân ettiler. Çinlilerle mücâdeleye girişen Moğollar, 1915’te Çin’e de bağımsızlıklarını tanıttılar.

Çin-Japon Savaşında Moğolistan’da yeraltı faaliyetiyle komünist hareket başlatıldı. Japonya’nın Kuzey Çin’e girmesiyle 1935-1937’de Moğolistan da işgâle uğrayarak, mahallî muhtar bölgeler kuruldu. 1945’te II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle ülkedeki bağımsızlık yanlısı örgütler faaliyetlerini komünizm paralelinde devam ettirdiler. Komünizme karşı mücâdele eden örgütlerin zayıflatılmasıyla İç Moğolistan, Çin’in hâkimiyetinde muhtar hâle getirildi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra dış Moğolistan’da, ABD ve İngiltere’nin tavsiyesiyle, Moğolistan Halk Cumhuriyeti kuruldu. 20 Ekim 1945’te referandumla bağımsızlığını ilân eden Moğolistan, önce Milliyetçi Çin tarafından tanındı. 1946’da Moğolistan Halk Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği aralarında ittifak imzalandı. 1961’de Birleşmiş Milletler Örgütüne kabul edildi. Sovyetler Birliği’ndeki ve Doğu Avrupa’daki komünist yönetimlerinin çöküşü komünizmle yönetilen Moğolistan’ı da etkiledi. 1990’da çok partili sisteme geçilerek; ekonomik, sosyal ve siyasal reformlar yapıldı. Temmuz 1990 ilk çok partili seçimler yapıldı. Moğolistan’da bulunan Rus birlikleri yapılan anlaşma sonucu geri çekildi.

[KBASLIK]Fizikî yapı[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogolistan-fiziki-yapi.jpg]mogolistan fiziki yapı[/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogolistan-ilceleri.png]Moğolistan idari yapı[/KRSOL]Moğolistan Halk Cumhûriyetinin arâzisinin büyük bölümü yayla görünümündedir. Yalnız ülkenin güneydoğusunda Gobi Çölü yer alır. Devletin doğudan batıya uzunluğu 2367 km, kuzeyden güneye ise 1258 kilometredir. Ortalama yüksekliği 1580 m olan bu dağlık ülkenin kuzey batısı güneydoğuya nazaran daha yüksektir.

Ülkenin içinde ve sınırlarında birçok dağ silsilesi yer alır. Rusya ile kuzeybatı sınırı boyunca Tanno-Ola Sıradağları yükselir. Kuzeydoğuda Kentei Dağları vardır. Ülkenin batı iç kısmında Hangay Dağları yer alır. Moğolistan ve Gobi Altayları batıdan güneydoğuya doğru Çin sınırı yakınlarına kadar uzanır. Altayların en yüksek zirvesi olan 4653 m yüksekliğindeki Tabun Boğdo, kuzeybatıda ilk silsile üzerinde bulunur.

Kuzeydeki nehir vadileri, bilhassa Selenga ve Orkun verimlidir. Kerulen Vâdisi, Doğu Moğolistan’a doğru geniş bir anayol meydana getirir. Çok sayıda tuz gölleri ve denize çıkışı olmayan nehirleriyle ülke topraklarının üçte ikisi, İç Asya’da suyunu dışarı akıtmayan havzada yer alır. Sâdece Kerulen ve Onon nehirleri Büyük Okyanus’a dökülür. Ülkenin belli başlı gölleri: Ubas Nor, Hara Usu, Airik Nor, Kirgis Nor ve Hubsugul’dur.

[KBASLIK]İdari yapı[/KBASLIK]
Moğolistan 21 tane aymaga (Moğolca: Аймаг) bölünmüş durumdadır. Aymag, Türkçe bir söz olan “ayırmak” sözünden gelir. Aymaglar ise sum denilen yönetim birimlerine ayrılmıştır. Ülkede 315 tane sum vardır. Ülkenin başkenti Ulan Batur hot denilen yönetim birimi ile yönetilmektedir.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogolistan-iklim.jpg]Moğolistan iklim[/KRSAG]Moğolistan’ın büyük bölümünde, az yağış ve büyük sıcaklık değişikliklerine sâhip, sert bir karasal iklim hüküm sürer. Ekseriya yaz yağmurları şeklinde olan yağış, ülkenin değişik kısımlarında yılda 100 ilâ 300 mm arasında değişir. Aşırı soğukla gelen hafif kar, ülkenin kuzey kısmında devamlı donmuş olarak kalan, önemli bir kuşağı meydana getirir. Sıcaklık farkı oldukça büyüktür. Ulan Bator’da ocak ayındaki sıcaklık ortalaması -28 °C, temmuz ayındaki ise 18 °C’dir. En yüksek ve en düşük sıcaklıklar daha da büyüktür. Kışın ırmaklar ve göller donar. Kuvvetli toz ve kum fırtınaları görülür.

Moğolistan’da güneşli gün sayısı ortalama 250 gündür. Dolayısıyla ülkeye giderken aklınızda bulundurmanız gereken ilk şey UV ışınlarına karşı mutlaka bir koruyucu bulundurmak olmalı. Kış mevsiminin oldukça soğuk yaşandığı ülkede sıcaklıklar ülkenin bazı kısımlarında -40 dereceye kadar düşmektedir. Bu mevsimde gözlerinizi korumaya özen göstermeniz gerekmektedir. Yaz aylarında güçlü rüzgârların görülebildiği ülkede Gobi Çölü çevresinde sıcaklık 40 dereceye kadar çıkmaktadır.

[KBASLIK]Doğal kaynaklar[/KBASLIK]
Gobi hâriç, Moğolistan’ın büyük bölümü hayvancılığa imkan veren çimenlik ve çayır halindedir. Dağlar, kuzey batıdaki hâriç, genellikle çıplaktır (ağaçsızdır). Ülkenin çoğu bölgelerinde vahşi hayvanlar bulunur. Bunlardan bol miktarda bulunan büyük memeli hayvanlar arasında koyun, geyik, ren geyiği (bilhassa Hubsugul Gölü çevresinde) bazı vahşi deve ve atlar sayılabilir. Her yerde bulunan dağ sıçanı (marmota) sistemli olarak kürkü için avlanır. Moğol Paleontolojistlerinin yaptığı keşifler, ülkede bol miktarda dinozor fosilleri bulunduğunu göstermektedir. Maden kömürü, tungsten, bakır, molibden, altın, kalay ülkenin yeraltı zenginliklerini teşkil eder. Moğolistan bakır bakımından Asya’da birinci, dünyada ilk on sırada yer alır.

[KBASLIK]Nüfus ve sosyal hayat[/KBASLIK]
3.200.000’lik Moğolistan nüfusunun %80’nini Halha Moğolları, %8’ini diğer Moğollar, %5’ini Kazaklar, kalanını Tuvalar gibi diğer Türk halkları, Ruslar ve Çinliler meydana getirir.

Moğolların belirgin özellikleri, brekasefalik kafatası, düz koyu saçlı, elmacık kemikleri çıkık, seyrek sakal, ucu kalkık ve basık burun, küçük ve batık, hafif çekik ve ela, kahve gözler, kısa boylu geniş yapılıdırlar. Zamanında Türk ve Moğol boyları bir arada yaşadıklarından dolayı birbirine benzeyen bir tip yapısı oluşmuştur. Türklere en yakın millet oldukları kanısı yaygındır.

En kalabalık Moğol azınlık grupları, batı eyâletlerinde yaşayan Oyratlar ve Ulan Bator’un kuzeyinden îtibâren Rus sınırına kadar, esas olarak Selenge Vâdisinde oturan Buryatlardır. Güneydoğuda Dariganga Moğolları, kuzeybatıda Hubsugul Gölü yakınında Darhat Moğolları vardır.

Kazak Türkleri, Moğol olmayan en kalabalık azınlık grubu olup ülkenin batı kesiminde muhtar bir arâziye sâhiptirler. Sınırlı sayıdaki Ruslar, Ulaanbaatar ve diğer yerleşim merkezlerinde bulunur. 10.000 civârındaki Çinli nüfus, ülkenin inşaat sektöründe önemli rol oynar.

Hızla şehirleşmekte olan Moğolistan’ın nüfûsunun günümüzde % 61,2’si şehirlerde yaşar. Geri kalanın çoğunluğu mevsimden mevsime göç eden göçebeler hâlindedirler. Göçebelerin “ger” adı verilen çadırları bulunur.

Moğollar arasında en yaygın spor güreştir. Okçuluk ve at yarışlarının da yaygın olduğu ülkede, çocuklara küçük yaşta ata binmesini öğretirler.

Moğolistan’da din olarak Budizm yaygın olmasına rağmen Hristiyanlık, İslam ve Şamanizm de kabul edilmektedir. Türklerin çoğunluğu Müslümandır.

Moğolistan’da çeşitli lehçeler konuşulur. En önemlisi Halhaların konuştuğu ve diğer bütün Moğollar tarafından anlaşılan Moğolcadır. Moğolca resmî lisan olarak kullanılır ve Kiril alfabesiyle yazılır. Okullarda Rusça ve İngilizce başlıca yabancı dil olarak öğretilir. Okuma-yazma oranı % 98’dir.

[KBASLIK]Siyasi hayat[/KBASLIK]
Ülke yönetiminde komünizm hâkim ise de Sovyetler Birliğinde başlayan Glasnost hareketi bu ülkeye de yansıdı. Tek partili rejime son verilmesi için Aralık 1988’de başlayan mitingler Ocak 1990’a kadar sürdü. Birçok siyasi parti kuruldu. Şimdiye kadar iktidarda olan Moğolistan Devrimci Halk Partisi, kendi bünyesinde büyük değişiklikler yaptı. Anayasa değiştirilerek Parlamenter sistemi kabul edildi ve bir bölümü nispî temsille seçilen 50 üyeli sürekli yasama organı niteliğindeki Küçük Hural kuruldu. Büyük Hural ise 430 sandalyeden meydana geliyordu. Temmuz 1990’da yapılan seçimleri iç bünyesinde büyük değişiklik yapan MDHP, büyük çoğunlukla kazandı. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir.

Moğolistan 21 eyalete ayrılır. Seçimler 4 senede bir yapılır. Seçmen yaşı 18’dir. Adlî işler, üyeleri dört yıllık süreyle Büyük Halk Meclisince seçilen, Anayasa Mahkemesince yürütülür. Meclisi 76 üyelidir.

Bütün erkek vatandaşlar, günümüzde 290.000 kişilik kuvvete ulaşan İhtilalci Halk Ordusunda askerlik yapmaya mecburdur.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
Eski Sovyetler Birliğine bağlı bir ekonomik yapı gösteren Moğolistan’da 1990’dan sonra ekonomik yapıda büyük değişiklik yapılan Moğolistan’da devlet işletmeleri aşamalı olarak özelleştirilmeye başlandı ve serbest pazar ekonomisine geçildi. 1931’de başarısız olarak kolektivizasyona girişilmiş ancak, 1950’de tamamlanmıştır. Bununla berâber çiftlik hayvanlarının % 20’si hâlâ özel teşebbüsün elindedir. Buğdayın çoğu kolhoz adı verilen devlet çiftliklerinde yetiştirilmekte, fakat hayvan yemi, şimdi solhoz adı verilen kolektif çiftliklerde üretilmektedir.

Moğolistan’da hafif sanayi, ülkenin her tarafında mevcuttur. Sanayisi esas îtibâriyle gıda, tekstil, kimyâ ve çimentoya dayanır. Yeni kurulan Darhan şehri, un fabrikası, depolama ve önemli ölçüde hafif sanâyiye sâhiptir. Ulan Batur’da, et paketleme ve hafif îmâlât sanâyi mevcuttur. Erdenet şehrinde Asya’da birinci, dünyâda ilk on sırada yer alan bakır mâdenleri işletilmektedir. Mâden kömürü ülke ihtiyaçlarını karşılamada kullanılmaktadır.

Et ürünleri ve yün, esas îtibâriyle Rusya’ya giden önemli ihraç ürünleridir. Erdenet şehrindeki bütün bakır ve molibden üretimi Moğol-Rus ticâretini dengelemeyi amaçlamıştır. Moğolistan Rusya’ya ayrıca Kalsiyum klorür satmaktadır. İhraç ürünlerinin % 75’i de Rusya’ya gitmektedir.

1956’da açılan ve Moğolistan ötesine giden Demiryolu, ülkenin modern nakliyat anayoludur. Ulan Batur’u Sibirya ötesine giden anahatta bağlayan kuzey kısmı, yükün büyük kısmını taşır. Doğu Moğolistan’da 1930’larda askerî maksatlarla inşâ edilmiş kısa demiryolları vardır. Fakat Moğolistan arazisi ulaşıma imkan vermemektedir.

Aeroflot, Moskova ile Ulan Batur arasında direk uçuşlar yapmaktadır. Ülkenin iç havayolları başkentle bütün eyaletler arasında bağlantı sağlar. Selenga Nehri ile Hubsugul Gölünde gemi ve mavnalar işlemektedir.

[KBASLIK]Turizm[/KBASLIK][SIZE=5][COLOR=rgb(184, 49, 47)]
[B]Orhun Yazıtları :[/B] [/COLOR][/SIZE]Orhun Yazıtları, bugünkü Moğolistan’da, Baykal Gölü’nün güney bölgesinde, Orhun Nehri vadisinde, Köşö Çaydam (Khöshöö Tsaidam, Koshu-Tsaidam) ve Ögii Gölü yakınlarında, 47.1 enlem ve 102.25 boylam arasında kalan bölgede yer almaktadır. Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır. Yollığ Tigin aynı zamanda Bilge Kağan’ın yeğenidir. Yazıtlarda bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile “Bengü Taşlar” denmiştir.

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)][SIZE=5]Karakurum :[/SIZE][/COLOR][/B] Moğolistan’ın güneybatısındaki Övörkhangay ilindedir, bugünkü Harhorin kenti yakınlarındadır. Orhun kalıntılarının da bulunduğu Dünya Kültür Hazineleri Alanı Karakurum’da bulunur.

[B][SIZE=5][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Tsetserleg :[/COLOR][/SIZE][/B] Tsetserleg, Moğolca’da Bahçe anlamını taşıyan şehir, Moğolistan’ın Arkhangai ilinin (aimag) başkenti, Erdenebulgan adlı ilçede (sum) yer alıyor ve nüfusu 16.500. Tsetserleg eskiden bölgenin kültür ve ticaret merkezi konumundaydı. Birinci Khalkh Zaya Pandita Luvsanperenlei tarafından inşa edilen manastır buradadır. Kasaba Khangay Dağları’ndaki bir vadide yer alıyor ve Moğolistan il merkezlerinin en güzeli olarak kabul edilmekte.

[KBASLIK]Moğol Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogolistan-mutfagi.jpg]Moğol Mutfağı[/KRSAG]Moğolistan mutfağında et temel besin kaynağıdır. En çok koyun etinin tüketildiği ülkede diğer et seçenekleri ise keçi, at, deve ve Tibet öküzüdür. Pirinç, un, patates ve soğanın çokça kullanıldığı ülke mutfağında yeşil sebzelere çok kolay rastlayamazsınız.

Moğolistan mutfağında geleneksel yemek demek haşlanmış koyun eti demektir. Koyun eti pilav, makarna, noodle gibi pek çok yemeğin içine de karıştırılır. Ülkenin popüler yaz yemeği horhogdur. Keçi eti, patates ve soğanı düşük ateşte pişirdikleri bu yemeğin yanı sıra ülke mutfağının bir diğer geleneksel yemeği buuz ise mantıyı andırır. Koyun eti kullanılarak pişirilen bu yemek özellikle festivallerde çokça tüketilmektedir. Bir diğer festival yiyeceği huushuur ise koyun etinden yapılan bir tür gözlemedir. Boodog ise keçi veya koyunun kemikleri ve gırtlağından yapılır.

Çin ve Kore bira çeşitlerinin oldukça yaygın olduğu ülkenin geleneksel içeceklerinin başında Moğolistan votkası gelir. Bir diğer geleneksel içecekleri ise suutei tsai adını verdikleri sütlü ve tuzlu çaydır. Ülkede alkol tüketim yaşı en az 21’dir. Restoranlara gittiğinizde ise yaklaşık olarak yüzde 10 oranında bahşiş bırakmanız beklenmektedir.

[KBASLIK]Moğolistan Kültürü[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogol-kulturu.jpg]Moğolistan Kültürü[/KRSAG]Moğolistan’da dini ritüeller ve kurallar önemsenmektedir. Bu yüzden ilk dikkat etmeniz gereken şey Moğolların inançlarına saygılı olmak ve bu kurallara sadık olmak olacaktır. Kapalı bir coğrafyada yaşayan Moğol halkı Batıya has kurallardan çok etkilenmemiştir. Kendilerine uzatılan bir şeyi daima sağ elleriyle ve avuçlarını açarak alırlar. Aynı şey bir şey içerken de geçerlidir. Hediye ya da ikram edilen bir şeyi geri çevirmek Moğolistan’da çok kaba bir hareket olarak karşılanmaktadır. Bir yere gittiğinizde mutlaka selam vermeniz beklenir. Islık çalmanın hoş karşılanmadığı ülkede, yaşlı insanların arkasında yürümeniz ya da kutsal kabul edilen bir şey varsa da önüne geçmemeniz beklenmektedir.

[KBASLIK]Moğol Festivallari[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mogol-festivali.jpg]Moğol Festivallari[/KRSAG]Moğolistan kültüründe üç erkek sporu oldukça yaygındır, bunlar güreş, okçuluk ve at yarışıdır. Ülke çapında düzenlenen etkinliklerin pek çoğunda spor müsabakaları da düzenlenmektedir.

Moğolistan’ın en büyük festivali Naadam’dır. Aynı zamanda ulusal tatil günü olan Naadam 11-13 Temmuz tarihleri arasındadır. Ülkenin başkenti Ulanbatur’da pek çok etkiliğin düzenlendiği Naadam döneminde eski döneme ait kostümlerin giyilerek tarihsel canlandırmaların yapıldığı oyunlar da düzenlenmektedir. Naadam kapsamında yapılan güreş müsabakası sonucunda katılımcılara bir takım unvanlar verilir.

Ülkenin bir diğer önemli festivali ise Altın Kartal Festivali’dir. Ekim ayının ilk haftasonu Ölgii’de kutlanan festivalde dünyanın en büyük kartal avcıları bir araya gelir. Kokpar, Tiyn Teru gibi geleneksel Kazak oyunlarının oynandığı festivalde avcılar hünerlerini sergiler.

Kazakların yeni yılı 22 Martın kutlandığı Nauryz Festivali ise yine Ölgii’de gerçekleştirilmektedir. Pek çok konserin yanı sıra at yarışlarına da ev sahipliği yapan festivalde haşlanmış koyun eti ve at eti servis edilmesi adettendir.

[KBASLIK]Moğolistan’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri[/KBASLIK]
PEKİN BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: SAN LI TUN DONG 5 JIE 9 HAO 100600 BEIJING/ PRC

Telefon: SANTRAL 00 86 10 6532 17 15
Faks: 00 86 10 6532 54 80

[EMAIL]embassy.beijing@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://pekin.be.mfa.gov.tr”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Pekin Büyükelçiliği[/URL]

Görev Bölgesi: Şanhay, Guanco ve Hong Kong Başkonsoloslukları Görev Çevreleri Hariç Bütün Çin Halk Cumhuriyeti

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]KARA DENİZ VE HAVA ATAŞELİĞİ[/COLOR][/B]

Adres: SAN LI TUNG DONG 5 JIE 9 HAO 100600 BEIJING/PRC

Telefon: 00 86 10 6532 1258
Faks: 00 86 10 6532 2682

[EMAIL]pekasats@public.fhnet.cn.net[/EMAIL]

[B]Görev Bölgesi: [/B]Çin Halk Cumhuriyeti, Mogolistan, Vietnam

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mikronezya Federal Devletleri

[BIYOTABLO=Mikroneyzya ,asya,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/mikronezya.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Palikir[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]İngilizce[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Federal Devlet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]707 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]104.000[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]147.1/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Amerikan doları (USD)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi](UTC+10)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+691[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].fm[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Mikronezya (Yunanca mikros (μικρός) (anlam: küçük) ve nesos (νῆσος) (anlam: ada), Okyanusya’nın bir alt bölgesi. Mikronezya Papua Yeni Gine’nin doğusunda yer alan adacıklar grubudur. Bu bölgedeki ülke ufak bir alanı kaplar.

Mikronezya ya da resmî adı ile Mikronezya Federal Devletleri, Okyanusya içerisinde Büyük Okyanus’un batı kesiminde yer alan ve toplam 607 adadan oluşan ülke. Ülkenin başkenti Palikir’dir.

Mikronezya, Pasifik Okyanusu’nun batısında yer alan, binlerce adacıktan meydana gelmiş, Okyanusya’nın bir alt bölgesidir. Mikronezya terimi, 1831 yılında Jules Dumont d’Urville tarafından Polinezya ve Melanezya’dan farklı etnik ve coğrafik adaları ifade etmek için ortaya atılmıştır.

Bölgede bilinen tek imparatorluk Yap adasında kurulmuştur. Onun dışında 17. yüzyılda adaların çoğu İspanyol egemenliğine girmiş, ardından Almanya’ya satılmışlardır. Adaların bir kısmı Amerikan, bir kısmı ise İngiliz sömürgesi olmuştur. Bugün hala Amerikan himayesinde olan Guam ve Wake adaları dışındaki mikronezya adaları bağımsızdır. Bölge, Wake adası dışında diğer Mikronezya ülkelerinin katıldığı ve 4 yıl süren uluslararası Mikronezya Oyunları’na ev sahipliği yapmaktadır. Eylül 2007’de bölgede gazeteciler, Mikronezya Medya Birliğini kurmuşlardır.

Mikronezya Federal Devletleri egemen bir ada ülkesidir ve ABD ilişkili devlettir. Mikronezya Federal Devletleri Batı Pasifik Okyanusu boyunca yayılan Yap, Chuuk, Pohnpei ve Kosrae adlı 4 eyaletten ve 607 adadan oluşur. Ülke, ekvator bölgesinden kuzeye kadar 2 bin 700 kilometrelik bir hatta yayılım gösterir. Mikronezya Federal Devletleri’ne bağlı adalar Yeni Gine, Guam, Mariana Adaları, Palau, Nauru, Filipinler ve Avustralya ve Hawaii civarlarında bulunur.
Mikronezya Federal Devletleri’nin sahip olduğu toprak oldukça küçük olmasına rağmen Pasifik Okyanusu’nda yayılım gösterdiği alan bakımından 2 milyon 600 bin kilometrekare alanı kaplar. Bu sebeple ülke dünyadaki en büyük 14’üncü münhasır ekonomik bölgedir. Başkenti Palikir’dir ve Pohnpei Adası’nda bulunur. En büyük kenti Weno ise Chuuk Adası’ndadır.

Ülkeyi oluşturan dört eyalet, bir ya da birden çok büyük ada üzerinde toplanmıştır. Fakat Kosrae eyaletinde çok sayıda irili ufaklı ada üzerinde yerleşim bulunur. Mikronezya Federal Devletleri, birçok ülke tarafından paylaşılan Caroline Adaları’nca yayılım gösterir.

Mikronezya Federal Devletleri daha önce Birleşmiş Milletler’in ABD yönetimindeki güven bölgesi olan Pasifik Adaları Güven Bölgesi üyesiydi. Fakat 10 Mayıs 1979 tarihinde ülke, anayasal hükümetini kurdu ve 3 Kasım 1986’da ABD’den bağımsızlığını ilan etti. Marshall Adaları ve Palau gibi diğer komşu ülkeler de tıpkı Mikronezya gibi anayasal hükümetlerini kurarak ABD’den ayrıldı.

Mikronezya Federal Devletleri’nde halk, geçimini çiftçilik ve balıkçılıkla sağlar. Turizm açısından son derece potansiyeli yüksek bir ülke olmasına rağmen birçok ülkeye olan uzak konumu sebebiyle bu avantajını değerlendirememektedir. Gelir kaynağının çok büyük bir kısmını ABD destekli yardımlar oluşturur. Coğrafi uzaklık yalnızca turizme değil ayrıca ekonomi ve altyapı gelişimine de olumsuz yansır.

Mikronezya Federal Devletleri, uluslararası siyasette genel olarak ABD ile aynı doğrultuda bir yol izler ve Birleşmiş Milletler oylamalarında aynı şekilde oy kullanır.

[KBASLIK]Mikronezya bayrağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mikronezya-armasi.png]Mikronezya Arması[/KRSAG]Mikronezya Federal Devletler bayrağı ülke bayrağının belirlenmesi için yapılan yarışmada seçilmiş, bu seçim sonrası 30 Ekim 1978 tarihinde kullanılmaya başlanmıştır. Ülkenin bağımsızlığını kazanması sonrası bayrak resmi olarak 10 Kasım 1979 tarihinde göndere çekilmiştir.

Bayrak açık mavi zemin üzerinde dört adet beyaz renkli beş köşeli yıldızdan oluşmaktadır.

Açık mavi renk adayı çevreleyen Pasifik Okyanusu’nun yanı sıra özgürlüğü ve ülkeye bağlılığı sembolize ederken, yer alan dört adet yıldız ise federal yapıyı oluşturan dört ada eyaletini ifade etmektedir. Yıldıza renk veren beyaz ise adada yaşayan farklı halk topluluklarını temsil etmektedir.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Ada yaklaşık 3 bin yıl önce Filipinlerden göç almış olup, yaklaşık 900 yıl öncesine kadar Negrito nüfusunu barındırmış ayrıca Polinezya’dan da göç almıştır. Palau halkı Melanezya, Mikronezya ve Polinezya özellikleri taşımakla birlikte tam olarak Mikronezyalı kabul edilmemekte hatta anaerkil özelliklerinden dolayı Java adasıyla ilişkilendirilmektedirler. Günümüzde adaların etnik bileşimi %69.9 Palaulu (Mikronezya, Malay ve Malanezya kökenlilerin karışımı), %15.3 Filipinli, %5 Çinli, %2.4 diğer Asya kökenliler ve %1.9 oranında Avrupalılardan oluşmaktadır.

Bu etnik yapıyla orantılı olarak ana dil olarak Palauca (%65) Filipince (%15), Çince %6) ve 1947 sonrasında ABD’nin politik etkisiyle İngilizce (%10) dilleri konuşulmaktadır. Palau, 18. yüzyıldan önce Yap ve Java adalarıyla sınırlı ilişkilere sahip olup, gemileri batınca Filipinler’e sığınan Palaulu denizciler olmasaydı, Avrupalılar kolay kolay Palau’yu bulamazlardı. Bu adalar ilk olarak 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından incelenmiş, 1574’te İspanya tarafından Doğu Hint Adaları’nın bir parçası haline getirilmiştir. Palau’ya Pelew Adaları adını veren İngiliz Kaptanı Henry Wilson, 1783’te Ulong adası civarında batırılmıştı.

19. yüzyılın sonlarında İngiltere, İspanya ve Almanya adaları ele geçirmek için mücadele etmişse, 1885 yılında Papa XIII. Leo, İspanyol iddiasını kabul ederken İngiltere ve Almanya’ya ekonomik imtiyaz vermiştir. Bununla birlikte İspanya’nın 1898’de İspanya-Amerikan Savaşı’nda mağlubiyetinden adalar 1899’da Almanya’ya satılmıştır. Alman mühendisler adaların boksit ve fosfat yataklarından yararlanmışlardır. I. Dünya Savaşı sırasında Japon Donanması Palau’yu fethetmekle kalmamış, adalar daha sonra Japonlar tarafından yönetilen Güney Pasifik Mandası’nın Milletler Cemiyeti tarafından tanınan bir parçası haline getirilmiştir.

[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Peliliu-Palau-Ii-Dünya-Savaşı-Peliliu-Savaşı.jpg]2. Dünya Savaşı sırasında abd ve Japonya arasında yaşanan Peliliu Savaşı’nda kalma tank [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Deniz-Uçağı-Palau-Batık.jpg]Palau’da II. Dünya Savaşı’nda kalma batık savaş uçağı [/KRSOL]II. Dünya Savaşı sırasında, Amerikan ve Japon birlikleri arasında Peleliu Savaşı (Battle of Peleliu) dâhil olmak üzere Amerikan donanmasının Mariana ve Palau Adaları kampanyasının bir parçası olarak pek çok çatışma yaşanmıştır. Palau da diğer Pasifik adaları ile birlikte 1947’de Amerika Birleşik Devletleri-Pasifik Adaları Güvenli Bölgesi’nin bir parçası haline getirilmiştir. 1986’da ABD hükümeti yönetimi fesh ettikten sonra 1993’e dek yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca yapılan halkoylamasında ABD ile Serbest Birlik Sözleşmesinin devamı şartıyla 1 Ekim 1994’te Palau Cumhuriyeti resmi olarak Başkanlık Sistemi ile yönetilen egemen bir devlet haline gelmiştir.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
Mikronezya ülke bilgisi ve ekonomisi; Mikronezya ekonomisi genel olarak tarım ve balıkçılığa dayanır. Mineral kaynaklarının çok olduğu söylenemez fakat yüksek kalitede fosfat çıkarılır. Mikronezya Federal Devletleri’ni oluşturan adalar turizm açısından mevcut potansiyeli destekleyecek yeterli tesis ve imkan bulunmaması nedeniyle turizm sektörünün gelişim gösterdiği söylenemez.

Adaların ekonomisi büyük ölçüde turizm ve turizme bağlı hizmet sektörü ve dış yardımlara dayanmakta olup ayrıca inşaat sektörü ve küçük ölçekli ve daha ziyade geçinme amaçlı balıkçılık, tarım ve hayvancılık faaliyetleri de yapılmaktadır. Gelirlerin yaklaşık %80’i hizmet sektöründen elde edilmektedir. Özellikle Japonya, Tayvan ve Kore gibi bölge ülkelerinden gelen turistlerden elde edilen gelirler ülkenin ana geçim kaynağını oluşturmaktadır. Palau’nun en önemli ihracat ürünleri kabuklu deniz ürünleri, ton balığı, kurutulmuş hindistan cevizi (copra) ve tekstil ürünleri iken makine ve teçhizat, petrol ürünleri, metaller ve gıda ürünleri ithalat kalemlerini oluşturmaktadır.

[KBASLIK]Coğrafi veriler[/KBASLIK]
[B]Konum:[/B] Okyanusya, Kuzey Pasifik Okyanusunda adalar grubu.
[B]Coğrafi konumu:[/B] 6 55 Kuzey derecesi, 158 15 Doğu boylamı
[B]Haritadaki konumu:[/B] Okyanusya
[B]Yüzölçümü:[/B] 702 km²
[B]Yüzölçümü:[/B] 0 km
[B]Sahil şeridi:[/B] 6,112 km
[B]İklimi: [/B]tropikal
[B]Arazi yapısı:[/B] Yüksek dağlar ve alçak araziler, mercan atolları yer alır, Pohnpei, Kosrae ve Truk’da volkanik birikintiler vardır.
[B]Deniz seviyesinden yüksekliği:[/B] en alçak noktası: Pasifik Okyanusu 0 m
en yüksek noktası: Totolom 791 m
[B]Doğal kaynakları: [/B]Ormanlar, deniz ürünleri, denizin derinliklerinde mineraller
[B]Doğal afetler: [/B]tufanlar

1.330 km kuzeydoğusunda Guam, 650 km güneyinde Yeni Gine ve 890 km batısında Filipinler bulunan Palau takımadaları, batıda sürekli olarak devam eden ama doğuda kırılan devasa bir bariyer sistemi tarafından kuşatılmaktadır. Babelthuap (Babeldaob), Koror, Malakal, Arakabesan ve Peleliu nüfusun yoğun yaşadığı adalar iken Babelthuap’ın kuzeyindeki seyrek nüfuslu Kayangel, Angaur, Sonsorol, Pulo Anna ile Peleliu’nun güneyindeki Tobi adaları bariyer resif sisteminin dışında yer almaktadır. Babelthuap’ın doğusu ile Koror’un doğusunda Peleliu’nun 45 km güneyindeki büyük lagünü mercan kireçtaşı yapılı 300 kadar küçük kaya ada doldurmaktadır. Angaur adası önce Almanlar ve daha sonra Japonlar tarafından fosfat çıkarmak için kısmen tahrip edilmiştir.

Babelthuap ve Koror adaları birbirine çelik bir köprü ile bağlı olup, Koror sırasıyla Malakal Adası’na, Palau’nun derin su limanına ve Arakabesan Adası’na dolgu yollarla bağlanmıştır. Birbirine bağlı volkanik kökenli bu üç adanın oluşturduğu ortak alan 18 km²’dir. Babelthuap’ın hemen güneyinde bulunan Koror adası, ülkenin en kalabalık adası olup, Palau’nun eski başkenti olan Koror şehrine ev sahipliği yapmaktadır. Palau’nun en geniş adası Babelthuap’taki Melekeok ise Ekim 2006’da başkent olmakla birlikte Melekeok’taki hükümet konağının olduğu bölge Ngerulmud olarak adlandırılmaktadır.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
Adada tropikal iklim hüküm sürmekte olup, yıllık ortalama sıcaklık 28 °C’dir. Yılda ortalama 3,800 mm yağış görülürken, nem oranı yüzde 77 ile 84 arasında değişmektedir. Temmuz ile Ekim ayları arasında yağmur daha sık yağmasına rağmen güneş de aynı oranda çıkmaktadır. Adalar ana tayfun bölgesinin dışında kaldığı için tayfun nadir olmaktadır.

[KBASLIK]Mikroneyzya Türk Elçiliği[/KBASLIK]
Mikroneyzya’da Türk Elçiliği bulunmadığından buraya gitmek için , ister turistik amaçlı ister ticari amaçlı her şartta ABD veya Birleşik Krallık vizesi gerekmektedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mısır Arap Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Mısır ,afrika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/misir.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Kahire[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Mısırca, Arapça[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Yarı Başkanlık Sistemi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.002.450 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]94.798.827[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]94.5/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Mısır poundu (EGP)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]DAZD (UTC+2)DAYZD (UTC+3)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+20[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].eg[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO]Mısır ya da resmî adıyla Mısır Arap Cumhuriyeti, (Arapça: جمهورية مصر العربية, Cumhûriyyetü Mısr el-Arabiyye) ya da kısa ve yaygın adıyla sadece Mısır denilir.

Mısır, cumhuriyetle yönetilen bir Arap ülkesidir. Halkının çoğunluğu Müslüman Araplardan oluşur. Başkenti Kahire’dir. Ülkenin Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’dir. Ülke Başbakanı ise İbrahim Mehlab’dır. Mısır’ın yasama organı ise Mısır Halk Meclisi’dir.

Kuzey Afrika’nın nüfusu en büyük olan ülkesidir. Nüfusun büyük bir bölümü Nil Nehri boyunca yerleşmiştir. Akdeniz ve Kızıldeniz’e kıyısı bulunan Mısır’ın, batısında Libya, güneyinde ise Sudan yer almaktadır. Mısır, Asya kıtasında yer alan kısmı Sina Yarımadası üzerinden Filistin ve İsrail ile komşudur. Mısır’dan geçen Nil Nehri, sularını Akdeniz’e boşaltmaktadır. Medeniyetin beşiği olan Orta Doğu’da bulunan bir ülkedir. Ülke 1.010.000 kilometre kare kapsayan bir toprak parçasına ve 2012 tahminiyle yaklaşık 90 milyon nüfusa sahiptir.

Mısır’ın yaklaşık 7000 yıllık bir geçmişi vardır. İlk medeniyetten bu yana birçok yönetim, ülke ve kavim gelmiş ve geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir vilayeti olmuştur. 1922’de Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazanmış ve 1953’te Cumhuriyet ilan edilmiştir. En son 2011 Mısır Devrimi ile 32 yıl Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek gitmiştir ve ülke demokrasiye geçiş sürecine başlamıştır. Bu süreç, 3 Temmuz 2013’te seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin bir darbe ile görevden alınmasıyla kesintiye uğramıştır.

Uluslararası alanda çoklu ilişkileri vardır. İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği ve Asya Birliği’ne üye olmakla beraber, hem doğu hem de batı ülkeleri ile dengeli ilişki içindedir.

[KBASLIK]Tarihi[/KBASLIK]
Mısır’ın yaklaşık 7 bin yıllık köklü bir geçmişi vardır. Bu dönem içinde birçok ülke, kavim, kişi ve yönetim Mısır’ı bir dönem yönetmiştir. Mısır tarihi aşağıdaki dönemlere ayrılır:
[LIST]
[*]Mısır İmparatorluğu
[LIST]
[*]Hanedanlar öncesi dönem – MÖ 3150’den önce
[*]Firavunlardönemi
[LIST]
[*]Erken hanedanlar dönemi MÖ 3032 – MÖ 2707
[*]Eski Krallık MÖ 2707 – MÖ 2216
[*]Birinci aradönem MÖ 2216 – MÖ 2025
[*]Orta Krallık MÖ 2010 – MÖ 1793
[*]İkinci aradönem MÖ 1648 – MÖ 1550
[*]Yeni Krallık MÖ 1531 – MÖ 1075
[*]Üçüncü aradönem MÖ 1075 – MÖ 652
[*]Geçdönem MÖ 652 – MÖ 332
[*]Yunan Roma Dönemi MÖ 332 – MS 395
[/LIST]
[/LIST]
[*]Bizans dönemi 395 – 638
[*]İlk İslam zamanı 640 – 868
[*]Tolunoğulları 868 – 905
[*]Abbasiler 905 – 935
[*]Akşitler 935 – 969
[*]Fatımiler Devleti 969 – 1171
[*]Eyyubiler Devleti 1171 – 1250′
[*]Memlûk Devleti 1250 – 1517
[*]Osmanlı Devleti 1517 – 1805
[*]Mısır Napolyon çıkarması 1798 – 1802
[*]Mehmet Ali Paşa Hanedanı 1805 – 1882
[*]İngiliz egemenliği 1882 – 15 Mart 1922
[*]Mısır Krallığı 19 Nisan 1922 – Temmuz 1952
[*]Mısır Cumhuriyeti 18 Haziran 1953 – 1 Şubat 1958
[*]Birleşik Arap Cumhuriyeti 1 Şubat 1958 – 2 Eylül 1971
[/LIST]
[KBASLIK]Antik Mısır[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/giza-piramitleri.jpg]Antik Mısır’ın Piramidleri [/KRSAG]Antik Mısır (Khemet, Egypt), Antik Çağ’daki en büyük medeniyetlerdendir. Kuzeydoğu Afrika’da Nil Nehri’nin denize ulaştığı yarısı çevresinde yayılmış antik bir uygarlıktır. Uygarlığın yayıldığı bölge, bugünkü Mısır toprakları içinde yer almaktadır. MÖ 3.050 yılları civarında kuruluşundan önce, “Aşağı Mısır” (Nil Deltası ve güneyi, şimdiki Kuzey Mısır) ve “Yukarı Mısır” (Teb kenti merkez olmak üzere günümüz Güney Mısır’ı) olarak ikiye ayrılmaktaydı. Uygarlık, MÖ 3.150 dolaylarında ilk firavunun yönetimi altında Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır’ı politik olarak birleştirdi. Bu politik birlik, izleyen 3 bin yıl boyunca sürdü.

Antik Mısır tarihinde, arada Orta Krallık olarak adlandırılan görece istikrarsız dönemlerin yaşandığı bir dizi istikrarlı krallık dönemi yer almaktadır. Antik Mısır, Yeni Krallık döneminde en gelişkin düzeyine ulaştı. Ardından, ağır seyreden bir gerileme dönemine girdi. Mısır, son dönemlerine doğru dış güçler karşısında art arda yenilgilere uğradı ve MÖ 31 yılında, erken Roma İmparatorluğu tarafından istila edilerek firavunların egemenliğine son verildi, Roma’nın bir eyaleti haline getirildi.

Antik Mısır uygarlığının başarısı, kısmen Nil Vadisi’nin koşullarına uyum sağlamakta gösterdiği beceriden gelmektedir. Taşkınların öngörülmesi ve verimli vadinin kontrollü sulanması, toplumsal ve kültürel gelişmeyi besleyen ürün fazlasının üretilmesini sağlamıştır. Ürün fazlasının kullanılmasıyla siyasi otorite, Nil vadisi ve civarındaki çöl arazisindeki madenleri işletmek, özgün bir yazı sistemini erken evrelerde geliştirmek, karmaşık inşaat ve tarım projelerini hayata geçirmek, dış dünya ile ticareti geliştirmek ve yabancı istilacıları uzak tutmaya ve Mısır üstünlüğünü kabul ettirmeye yönelik bir askeri yapılanışı sağlamak için gerekli kaynakları sağlamıştır. Bu yöndeki faaliyetleri harekete geçiren ve planlayıp örgütleyen, seçkin yazmanlardan oluşan bir bürokrasi, dini liderler, bir firavunun denetimi altındaki yöneticiler topluluğuydu. Bu unsurlar, aynı hedeflere yönlendirildi ve bölgede yerleşik insanları, ayrıntılı düzenlenmiş bir dini inançlar sistemi çerçevesinde bir araya getirdi.

Antik Mısır’ın birçok başarısı, bu uygarlık içinde ortaya çıkan çeşitli gelişmelere, uygulamalara dayanmaktadır, taş ocaklarının işletilmesi, anıtsal piramit ve tapınakların, dikilitaşların yapımına olanak sağlayan ölçümleme ve inşaat teknikleri, pratik ve etkili bir tıp bilgisi, sulama ve tarım teknikleri, bilinen ilk geminin yapımı , Mısır fayans ve cam tekniği, yeni yazın biçimleri ve bilinen en eski barış antlaşması gibi. Sonuçta Mısır, kalıcı bir miras bıraktı, sanat ve mimarisi yaygın olarak örnek alındı ve eski yapıtları dünyanın uzak köşelerine kadar taşındı. Anıtsal kalıntıları, yüzyıllar boyunca gezginlerin ve yazarların ilham kaynağı oldu. Erken Modern Dönem’deki kazılar, Mısır Uygarlığı’nın yapıtlarına karşı ilgi uyanmasına, giderek bu yönde bilimsel araştırmalara yol açtığı gibi dünya ve Mısır için bıraktığı kültürel mirasa karşı daha büyük bir takdir oluştu.

Antik Mısır; Augustus Caesar’in liderliğindeki Roma İmparatorluğu tarafından MÖ 30 yılında ele geçirilmiştir. MS 7. yüzyılda Araplar burada egemen olmuş; 1250 yılında Memlüklü; 1517 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmıştır. 1882 yılında da Mısır; Birleşik Krallık’ın kolonisi olmuştur.

[KBASLIK]Antik MısırTarih[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/antik-misir-kalintilari.jpg]Tipik ceylanlar süslemiş toprak küp (Hanedan Öncesi, Naqada II) [/KRSAG]Geç Eski Taş Çağı’nda Kuzey Afrika’nın kurak iklimi giderek ısındı ve kuraklaştı. Bu yörelerde yaşayan insanlar, Nil vadisinde yakınlaşmak zorunda kaldılar. Avcı-toplayıcı Modern İnsan, göçebelikten itibaren, Orta Buzul Çağı boyunca bu bölgede yaşamını sürdürdü. Böylece neredeyse 12 bin yıllık bir dönem boyunca Nil vadisi, insan türünün yaşam alanlarından biri oldu. Nil vadisinin verimli toprakları, bu bölgede yaşayan insanlara, yerleşik bir tarım ekonomisi ve daha uzmanlaşmış, merkezileşmiş toplumsal yapı geliştirme olanağı sağladı. Dolayısıyla bu bölgedeki gelişmeler, uygarlık tarihinin temel taşlarından bazılarını oluşturdu.

3000 yıldan daha fazla olan Antik Mısır tarihini incelemek için bölümlere ayırmak şarttır:
[LIST]
[*]Hanedanlık Öncesi Dönem
[*]Eski Krallık Dönemi (1. – 6. hanedan)
[*]Birinci ara dönem (7. – 10. hanedan)
[*]Orta Krallık Dönemi (11. – 14. hanedan)
[*]İkinci ara dönem (15. – 17. hanedan)
[*]Yeni Krallık Dönemi(18. – 20. hanedan)
[*]Son ara dönem (21. – 26. hanedan)
[*]Pers dönemi
[*]Geç Hanedanlık Dönemi (28. – 30. hanedan)
[*]Yunan dönemi
[*]Roma dönemi
[/LIST]
[KBASLIK]Hanedanlık Öncesi Dönem[/KBASLIK]
MÖ 5.500 dolaylarında Nil vadisinde yaşayan küçük insan toplulukları, tarım üzerinde etkili bir denetim, hayvan yetiştiriciliği, özgün çömlekçilik ve boncuk, tarak, bilezik gibi kişisel eşyalar yapımı olarak kendini gösteren bir dizi kültürel gelişme sağlamış bulunuyorlardı. Yukarı Mısır’daki bu kültürlerin en yüksek gelişme göstermiş olanı, Badari Kültürü, yüksek kalitede çömlekçiliği, taş aletleri ve bakır kullanımıyla bilinmektedir. Kuzey Mısır’da Badari Kültürünü, bir dizi teknolojik gelişme sağlayan Armatyan ve Gerzyan kültürleri izledi. Gerzyan zamanında Biblos sahili ve Filistin bölgesi ile temaslar kurulmaya başlandığı gösteren bulgular vardır.

Güney Mısır’da Badari Kültürü’ne benzer özellikler gösteren Naqada Kültürü, yaklaşık olarak MÖ 4. binli yıllarda Nil Vadisi boyunca yayılmaya başlamıştı. Hanedanlık öncesi Mısırlılar, Naqada I dönemi kadar eski tarihlerde, Etiyopya’dan kesici ağızlar ve diğer yonga aletlerin yapımında kullanılmak üzere obsidyen getirmekteydiler. Yaklaşık bin yıllık bir süre içinde Naqada Kültürü, birkaç küçük tarım toplumundan güçlü bir uygarlık yönünde gelişme gösterdi. Öyle ki bu uygarlığın siyasi otoritesini temsil eden hükümdarlar, bölgede yaşayan tüm nüfus ve bölgenin kaynakları üzerinde bir hakimiyet kurdular. Naqada III hükümdarları, hükümranlıklarının etki alanını Nil boyunca Mısır’ın kuzeyine doğru geliştirirken önce Nekhen, daha sonra da Abidos gibi güç merkezleri oluşturdular. Ayrıca güneyde Nübye ile batıda Libya Çölü’nün vahalarıyla ve doğuda Doğu Akdeniz kültürleriyle ticari ilişkiler geliştirdiler.

Naqada Kültürü, artan gücünü ve seçkin bir sınıfın zenginliğini yansıtan birçok eşya üretmiştir. Bunlar arasında, boyanmış çömlekler, yüksek kalitede dekoratif taş vazolar, kozmetik paletler, altın Lapis lazuli ve fildişi’nden yapılma mücevher sayılabilir. Ayrıca çok sonraları Mısır’ın Roma hakimiyeti döneminde yaygın olarak kullanılan çeşitli işlemeli içecek kapları, muskalar ve küçük heykelciklerin üretiminde kullanılacak olan seramik sırı olarak bilinen fayansı geliştirdiler. Hanedanlık öncesi dönemin son evresinde Naqada Kültürü, yazıyı kullanmaya başladı ki, bu yazı sistemi sonunda eski Mısır dilini yazmak için gelişkin bir Hiyeroglif sistemi halinde geliştirildi.

[KBASLIK]Hierakonpolis[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Hierakonpolis.jpg]Hierakonpolis [/KRSAG]
Hierakonpolis’te yaşayanlar diğer Mısır topluluklarına göre daha ileri bir kültüre sahiptiler. Dikdörtgen planlı evler yapıyor, seramik üretiyor ve küçük hacimli değiş-tokuş ticareti yapıyorlardı. Ancak MÖ 3500 yıllarında meydana gelen iklim değişikliği nedeniyle Hierakonpolisliler Nil Nehri’nin taşkınlarına maruz kalan bölgelere inmek zorunda kaldılar.

Hierakonpolis’i terk etmeyenler ise belli bir zenginliğe sahip olan elit sınıfıydı. Bu elit sınıfı göç eden toplulukları örgütlediler. Böylece sel sularını kontrol altında tutacak sulama projeleri gelişmeye başladı. Yani, sulu tarım ekonomisi keşfedilmiş oldu. Bu keşfi kentlerin kurulması izledi. Bu süreç, MÖ 3.000’li yılların sonunda Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birleşmesiyle sonuçlandı.

[KBASLIK]Hanedanlar Dönemi[/KBASLIK]
Mısır’ın tarihi ilk kez Mısırlı tarihçi ve rahip Manetho tarafından yazılmıştır. Menetho Mısır hanedanlık tarihini, uzun firavunlar dizisini Menes’den başlayarak kendi zamanına kadar 30 Hanedana bölmüştür (Bazı kaynaklarda 31 hanedanlık görülmektedir. Bunun nedeni Pers bir sülalenin devleti yönetmiş olmasıdır. Bazı tarihçiler bu sülaleyi hanedan sayısına katarken bazıları katmamıştır.). Bu hanedanlık dizisi bugün için halen kullanılmaktadır. Maneto, kendi resmi tarihini Meni (ya da Grekçesi Menes) adlı kralla başlatmayı seçti. Daha sora O’nun, MÖ 3.200 dolaylarında, Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır krallıklarını birleştiren kral olduğuna inandı. Birleşik bir devlete geçiş, aslında antik Mısır yazarlarının bize aktardıklarından daha yavaş bir süreç içerisinde, aşama aşama gerçekleşti ve Menes’le ilgili olarak günümüze ulaşan bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak bugün için bazı bilim insanları, efsanevi Menes’in, Narmer Paleti’nde aşağı ve yukarı Mısır’ın birleşmesini simgeleyen bir törende kraliyet takılarıyla resmedilen firavun Narmer olabileceğine inanmaktadır.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Narmer-Paleti-Erken-Hanedanlık.jpg]Narmer Paleti (Erken Hanedanlık) [/KRSAG]Hanedanlık Dönemi’nin başlarında (MÖ 3.150 dolayları), ilk firavun Memphis’te bir başkent kurarak Aşağı Mısır üzerindeki hakimiyetini sağlamlaştırdı. Bu başkente dayanarak verimli deltanın tarımsal potansiyeli ve işgücü kaynakları üzerinde denetim kurabildi. Aynı zamanda Doğu Akdeniz’e uzanan riskli ve kazançlı ticaret yolu üzerinde de kontrol oluşturulabildi. Erken Hanedanlık Dönemi boyunca Firavunların artan güç ve zenginliği, onların özenle inşa edilmiş anıtsal höyüklerinde (Mastaba) kendini dışa vurmaktadır. Bunlar, ölümlerinden sonra tanrısallaştırılan firavunları kutsamayı ve kalıcı kılmayı amaçlayan çabalardı. Firavunlar tarafından geliştirilen krallığın güçlü kurumları, arazi, işgücü ve kaynaklar üzerinde siyasal otoriteyi meşru kılmaya hizmet etti. Siyasi otoritenin güçlü kurumlarca meşrulaştırılması, Mısır Uygarlığının ayakta kalabilmesi ve gelişmesi için gerekliydi.

Mısır Tarihi boyunca 190 Kral hüküm sürmüştür. 30 hanedanlı Mısır’ın tarihi, Eski Krallık Dönemi (MÖ 3.100-MÖ 2.150), Orta Krallık Dönemi (MÖ 2.050-MÖ 1.650), Yeni Krallık Dönemi (1570-935) ve Geç Dönem (MÖ 935 – MS 343) olmak üzere 4 döneme ayrılır. Her dönemin ardından karışıklıkların yaşandığı bir ara dönem gelir. Bu ara dönemlerin sayısı 3’tür.

[KBASLIK]Eski Krallık Dönemi (MÖ 2686–2181)[/KBASLIK]
Dönemin en ünlü kralı 3. Hanedan’ın 2. Kralı olan Zoser’dir. Başkent Memphis kenti yakınındaki Sakkara’da Mısır’ın ilk piramidi olan Zoser Piramidi’ni inşa ettirmiştir. Bu piramidin mimarı Zoser’in veziri İmhotep’tir. Zoser’den sonraki krallar da piramit yaptırmaya devam etmişlerdir. Bunların en görkemlisi ise 4. Hanedan Kralları zamanında yapılan Keops Piramidi’dir.

Mimarideki, sanattaki ve teknolojideki çarpıcı gelişmeler Eski Krallık döneminde gerçekleşti. İyi gelişmiş merkezi otorite, tarımsal verimlilikteki artışı olanaklı hale getirdi. Tarımsal verimlilikteki artış ise söz konusu gelişmeleri, bir anlamda finanse etti. Vezirin yönetimi altındaki kamu görevlileri, vergileri topladı, ürün verimliliğini arttırıcı sulama projelerini düzenledi, inşaat projelerinde çalışmak üzere işçi topladı ve barışı ve düzeni sürdürmek için bir adalet sistemi oluşturdu. Verimli ve istikrarlı bir ekonomi tarafından sağlanan kaynak fazlasıyla siyasi otorite, devasa anıtsal inşaatları finanse etmeyi ve kraliyet işliklerinden olağanüstü sanatsal çalışmalar çıkartmayı başardı. Zoser, Khufu ve onun soyundan gelen diğerler firavunlar tarafından yaptırılan piramitler, Eski Mısır Uygarlığı’nın gerçekten anılmaya değer sembolleridir ve onların yapımını sağlayan firavunların gücüydü.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Menkaura-ve-Kraliçe-II.-Hamerernebti-Eski-Krallık.png]Menkaura ve Kraliçe II. Hamerernebti (Eski Krallık)[/KRSAG]Merkezi yönetimin artan önemi ve ağırlığı ile birlikte, hizmetleri karşılığında firavun tarafından kendilerine arazi bahşedilen yeni bir eğitimli yazıcılar ve bürokratlar sınıfı ortaya çıktı. Firavunlar ayrıca, kendi anıtsal mezar kompleksleri ve yerel tapınaklara da arazi vermiştir. Böylece ölümlerinden sonra kendilerinin yüceltilmesi ve bir bakıma tapınılması için gerekli olan kaynaklar da sağlanmış oluyordu. Beş yüz yıl boyunca süren bu feodal uygulamalar, Eski Krallık’ın sonlarına doğru firavunların ekonomik gücünü yavaş yavaş aşındırdı ve firavunlar daha uzun bir süre bu geniş merkezi yönetiminin giderlerini finanse edemez duruma geldiler. Firavunun gücü azalırken, nomark olarak bilinen bölge valileri, firavunun otorite ve gücünü meydan okumaya başladılar. Bu durum, MÖ 2.200 – 2.150 yılları arasında yaşanan şiddetli kuraklıklarla birleşince, sonuçta Mısır’ın, Birinci Ara Dönem olarak bilinen bir yoksulluk ve toplumsal çalkantılar dönemine girmesine yol açtı.

[KBASLIK]Birinci Ara Dönem (MÖ 2181–1991)[/KBASLIK]
Eski Krallık’ın sonunda merkezi yönetimin çökmesi ardından yönetim, Mısır ekonomisini artık destekleyemedi ve dengede tutamadı. Yerel valiler, kriz döneminde kral için güvenilir değildi. Yaşanan gıda maddeleri kıtlığı ve politik çekişmeler, ülkeyi yoksulluğa ve küçük çaplı iç savaşlara sürükledi. Yaşanan güç sorunlara karşın yerel yöneticiler firavuna halen bir haraç ya da vergi yükümlülüğü altında değillerdi ve yeni elde ettikleri bağımsızlığı, taşrada serpilip gelişen bir kültür oluşturmakta kullandılar. Kendi kaynakları üzerinde denetim sağladıkları andan itibaren taşra giderek daha varlıklı oldu. Taşradaki tüm sınıflardan insanların yaptırdığı daha büyük ve daha iyi mezarlar da bunu göstermektedir. Yaratıcılıktaki atılımlarla taşradaki zanaatkarlar kültürel motifleri, Eski Krallığın dar çerçevesine uyarladı. Yazıcılar, dönemin özgünlüğünü ve iyimserliğini yansıtan yazım stilleri geliştirdiler.

Firavuna bağlılıkları kalmayan yerel yöneticiler, bölgesel denetim ve politik güç için birbirleriyle rekabete giriştiler. Sonuçta MÖ 2.160 dolaylarında Teb’de Intef hanedanlığı Yukarı Mısır’a hakim olurken, Aşağı Mısır ise rakip Herakleopolis hükümdarının denetimine geçti. 1. İntef, güç ve etki alanını kuzeye doğru geliştirirken iki rakip hanedanlık arasında bir çatışma kaçınılmaz hale geldi. Yaklaşık olarak MÖ 2.055’te, Teb hükümdarı Nebhepetre Mentuhotep (2. Mentuhotep), sonunda Herakleopolis hükümranlığını yenilgiye uğrattı. Bu olay, iki Mısır’ı birleştiği, kültürel ve ekonomik bir rönesansın başladığı Orta Krallık olarak adlandırılan bir dönemi açtı.

[KBASLIK]Orta Krallık Dönemi (MÖ 2134–1690)[/KBASLIK]
Orta Krallık Dönemi, 2. Mentuhotep’in Mısır’da siyasal birliği yeniden kurmasıyla başlar. Firavunlar bu dönemde devleti eyaletlere bölmüşler ve bu eyaletlere valiler atamışlardır. Asya ve Nübye sınırlarını korumak ve bu topraklarda ticari ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı seferler yapmışlardır. Yük taşıma aracı olarak eşeklerden faydalanan Mısırlılar Girit ile de ticari ilişki içine girmişlerdir. Bu dönemde Eski Krallık Döneminden farklı olarak köle ticareti yapılmıştır. Bu dönemde Asyalı kölelerin sayısı çok fazladır.

Orta Krallık firavunları, ülkenin refah ve istikrarını yeniden düzenledi. Bunun devamında, sanat, edebiyat ve anıtsal yapı projelerinde bir canlanış uyarılmış oldu. 2. Mentuhotep ve onunla başlayan 11. Hanedanlık, Mısır’ı Teb’den yönetti. Fakat tahtı yaklaşık MÖ 1.985 civarında ele geçirerek 12. Hanedanlık’ı kuran vezir 1. Amenemhat, başkenti Feyyum Vahası’ndaki Itjtawy’ye taşıdı. 12. Hanedanlık’ın firavunları, Itjtawy’den başlamak üzere giderek genişleyen bir bölgede tarımsal üretimi artıracak ileri görüşlü bir arazi ıslahı ve sulama düzenine giriştiler. Ayrıca işçiler, Delta’nın doğusunda, dıştan gelecek saldırılara karşı savunma amaçlı, “Hükümdarın duvarları” olarak adlandırılan bir savunma mevzii inşa ederken, ordu da güneyde, taş ve altın madenleri yönünden zengin Nibia’yı yeniden ele geçirdi.

Sağlamlaştırılmış olan askeri ve politik güvenlik, geniş tarımsal ve maden varlığı, bölge nüfusu, sanat ve din sağlıklı bir biçimde gelişti. Eski Krallık’ın tanrılar konusundaki seçkinci tutumunun tersine Orta Krallık döneminde, kişisel dindarlığın dışa vurumunda bir artış yaşandı ve yaşam sonrasının demokratikleşmesi denebilecek tüm insanların bir ruhu olduğu ve ölüm sonrası tanrıları karşısında kabul görebileceği tarzında inanışlara yönelindi. Orta Krallık edebiyatı gelişmiş ve karmaşık konular benimsedi ve karakterler kendine güvenen, güzel konuşan tarzda , yazıldı. Kabartma ve insan yontularında ince ve özel ayrıntılar yakalandı ve teknik yetkinliğin doruklarına ulaştı.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/III.-Amenemhat-Orta-Krallığın-son-hükümdarı.jpg]III. Amenemhat, Orta Krallığın son hükümdarı [/KRSAG]Orta Krallık döneminin son firavunu 3. Amenemhat, özellikle madenlerde ve inşa işlerinde yeterli işgücü sağlamak için Asyalı göçmenlerin Delta’ya yerleşmelerine izin verdi. Ancak bu iddialı inşaat ve madencilik faaliyetleri, dönemin sonlarına doğru Nil taşkınlarının yetersiz olması ile birleşince ekonomiyi fazlasıyla zorladı İkinci Ara Dönem’in sonlarına doğru, 13. ve 14. Hanedanlık yıllarında yavaş seyreden bir çöküşe yol açtı. Bu gerileme döneminde yabancı Asyalı yerleşimciler Delta’da kontrolü ele geçirmeye başladılar ve sonunda Mısır’da, Hikksoslar olarak iktidarı ele geçirdiler. Göçebe bir Asyalı kavim olan Hiksoslar, Mısır’ın yabancısı olan ilk hanedanıydı. Hiksos Kralları’na Çoban Krallar denirdi. Mısırlılara göre daha ileri silah ve savaş tekniğine sahiptiler. Mısırlıları atlı savaş arabalarıyla tanıştırmışlardır. Thebes (Teb) kentinin yerli hükümdarı Ahmose onları Mısır’dan sürmüş ve böylece Yeni Krallığın kurucusu olmuştur.

[KBASLIK]İkinci Ara Dönem ve Hiksoslar (MÖ 1674–1549)[/KBASLIK]
MÖ 1.650 dolaylarında Orta Krallık firavunlarının gücü zayıflarken, Delta’nın doğusunda Avaris kentinde yerleşmiş olan Asyalı göçmenler, bölgenin kontrolünü ele geçtiler ve merkezi yönetimi Teb’e çekilmeye zorladılar. Teb’deki firavun, bağlı olmaya ve haraç ödemeye zorlandı. Antik Mısır dilinde “yabancı krallar” anlamına gelen Hiksoslar, Mısır yönetim modelini benimsediler ve kendilerini firavun olarak gösterdiler. Böylece Mısır kültür unsurları, Hiksoslar’ın Orta Bronz Çağı uygarlığıyla kaynaştı.

Bu gerilemeden sonra Teb kralları kendilerini kuzeyde Hiksoslar’la güneyde Hiksoslar’ın Nubyan müttefiki olan Kuş Krallığı arasında tuzağa düşmüş durumda buldular. Bu durumu MÖ 1.555 yılından öncesine kadar hemen hemen 100 yıl nispeten sakin bir dönem izledi. Bu tarihte artık Teb askeri gücü, Hiksoslar’a meydan okumaya yeterli gücü toplamıştı. Hemen ardından 30 yıldan fazla sürecek bir çatışma başladı. Firavun 2. Seqenenre Tao ve Kamose sonunda Nubyalıları yenilgiye uğratmayı başardı. Fakat Hiksoslar’ın Mısır’daki varlığını kalıcı olarak sona erdiren, Kamose’nin ardılı 1. Ahmose’nin birbiri ardına giriştiği başarılı seferler oldu. İzleyen Yeni Krallık’ta ordu, firavunların Yakın Doğu hakimiyetini güven altına alınmasını sağlamak ve Mısır sınırlarını genişletmek istemesiyle merkezi bir önem kazandı.

[KBASLIK]Yeni Krallık Dönemi (MÖ 1549–1069)[/KBASLIK]
Yeni Krallık Dönemi’nde I. Tuthmosis ile Mısır’ın dış politikası değişmiş ve Mısır emperyalist bir dış politika izlemiştir. Yani Krallık’ın firavunları, sınırların güvenliği ve komşularıyla ilişkileri güçlendirme yoluyla görülmemiş bir refah dönemi getirdiler. Fırat Nehri’nin ötesine geçen ilk Mısır Firavunu olan I. Tuthmosis’in torunu III. Tuhtmosis zamanında kuzeyde Suriye, güneyde ise Nubye içlerine kadar Mısır hakimiyeti altına alınmıştır. Bu dönem egemenlik politikası kapsamında diğer devletlerle evlilik yoluyla bağlar kurulmuş ve vasal devletler oluşturulmuştur. Sonuçta bu firavunlar, Mısır’ın etkisinin yayıldığı alanda sadakati pekiştirdi ve bronz ve ağaç gibi dışarıdan getirilebilecek malların Mısır’a akışının sürmesini sağladı. Yeni Krallık firavunları, tanrı Amon’u yücelten ve ona tapıncı geliştiren büyük ölçekli inşaat işlerini Karnak merkezli olarak başlattılar. Hem hayali hem gerçek başarılarını yüceltmek için de anıtlar inşa ettiler. Kadın firavun Hatşepsut da taht üzerindeki iddiasını yasallaştırmak için bu tür propagandayı kullandı. . Somali – Puntland’a yaptığı bir ticaret seferinin başarılarını, zarif bir anıtsal mezar – tapınak, devasa bir çift dikilitaş ve Karnak’taki bir şapel’le anıtlaştırdı.

Kraliçe Hatşepsut ticari ilişkilere önem vermiş, Punt’a (Somali) gemiler göndererek Ümit Burnu’na ulaşılmasını sağlamıştır. Bu ülkeden Mısırlılar değersiz mallar karşılığında değerli mallar almışlardır. Alınan malların listesi Hatşepsut Tapınak Duvarı’na yazılmıştır. Bu listede fildişi, abanoz, maymun, leopar derileri, köleler gibi maddeler yer alır. Bu başarılarına karşın yeğeni ve aynı zamanda üvey oğlu olan 3. Tuthmosis, kendi hükümdarlığının sonlarına doğru, belki de tahtı gasbetme girişimine misilleme olarak onun mirasını silmeye çalıştı.

MÖ 1.279 civarında tahta çıkan ve Büyük Ramses olarak bilinen II. Ramses, Mısır tarihindeki diğer firavunlardan daha çok tapınak, daha çok yontu ve dikilitaş inşa ettirdi ve daha çok çocuk sahibi oldu. Atılgan bir askeri lider olan II. Ramses, ordusunu Kadeş Savaşı’nda Hititler’in üstüne yürüttü. Kazanan tarafın belli olmadığı savaşın sonunda, tarihin ilk yazılı antlaşması MÖ 1.258 tarihinde akdedildi. Ancak Mısır’ın zenginlikleri, özellikle Antik Libya’lılar ve Deniz kavimleri açısından bölgeyi istila için cazip bir hedef haline getirdi. Başlangıçta Mısır ordusu bu istila girişimlerini püskürtmeyi başardı. Ama sonunda Mısır, Filistin ve Suriye’nin kontrolünü kaybetti. Dış tehdidin etkisi, yolsuzluk, mezar soygunculuğu ve sivil huzursuzluk gibi iç sorunları ağırlaştırıcı yönde oldu. Teb’deki Amon tapınak kompleksi’ndeki yüksek rahipler, çok geniş ölçüde arazi üzerinde güç elde ettiler ve geniş bir servet topladılar. Öyle ki onların gelişen gücü, Üçüncü Ara Dönem boyunca tüm Mısır’a yayıldı.

[KBASLIK]Deniz Kavimleri ve Mısır[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Ebu-Simbel-tapınağı-giriş-kapısı-kenarlarında-bulunan-II.-Ramsesin-dört-devasa-heykeli.jpg]Ebu Simbel tapınağı giriş kapısı kenarlarında bulunan II. Ramses’in dört devasa heykeli [/KRSAG]Mısırlılar Ege Göçleri’yle gelen kavimleri Deniz Kavimleri olarak adlandırmışlardır. MÖ 1.208 yılında Mısır’a saldıran kavimler başarılı olamamışlardır. Mısırlılar bu savaş başarısını unutulmaz kılmak için bu gün adına İsrail Anıt Taşı denilen anıtı dikmişler ve bu anıtın üzerine de egemen oldukları bölge ve halkların adlarını yazmışlardır. İsrail adının ilk kez geçtiği belge bu anıt taşıdır.

Deniz Kavimleri 20. Hanedan (Ramsesler) Dönemi’nin son önemli hükümdarı III. Ramses zamanında farklı yerde ve zamanlarda birçok saldırı düzenlemişler; fakat başarısız olmuşlardır.

[KBASLIK]Üçüncü Ara Dönem (MÖ 1069–653)[/KBASLIK]
Tanis hükümdarı Smendes, XI. Ramses’in MÖ 1.078 tarihinde ölümünün ardından Mısır’ın kuzey kesiminde yönetimi ele geçirdi. Güney ise, Smendes’i sadece ismen tanıyan Teb’deki Amon yüksek rahipleri tarafından kontrol edildi. Bu süre boyunca Delta’nın batısına Libyalılar yerleşiyordu ve Libyalı kabile şefleri özerkliklerini artırmaya başlamıştı. MÖ 945’te Sirenayka’dan bir Berberi kabile şefi olan 1. Şoşeng, Delta’nın kontrolünü ele geçirdi ve yaklaşık 200 yıl hüküm sürecek olan Libya ya da Bubastit hanedanlığını kurdu. Şoşeng önemli dini konumlara ailesinden bireyleri yerleştirerek güney Mısır’ın kontrolünü de ele geçirdi. Libya hakimiyeti, Delta’dan Leontopolis ve Kuşi’de yerleşik rakip hanedanlıklar yönünden gelişen tehditlerle sarsılmaya başladı. MÖ 727 olaylarında Kuşi kralı Piye, kuzeye yönelen akınlarla Teb’in, dolayısıyla sonuçta Delta’nın kontrolünü ele geçirdi.

Mısır’ın geniş kapsamlı ve uzak erimli itibarı ve nüfuzu, büyük ölçüde Üçüncü Ara Dönem’in sonlarına doğru azaldı. Yabancı müttefikleri, Asur İmparatorluğu’nun etki alanına girmiş, iki ülke arasında savaş kaçınılmaz olmuştu. MÖ 671 ile 667 yılları arasında Asur orduları Mısır topraklarına saldırmaya başladılar. Kuşi kralları Taharqa ve onun halefi Tanutamun’un hükümdarlıkları, Nubya yöneticilerinin birkaç zaferine karşın Asurlularla sürekli çatışmalarla geçti.[48] Sonuçta Asurlular Kuşi hakimiyetini Nubya içlerine doğru geri atarak, Memphis’i istila ettiler ve Teb tapınaklarını yağmaladılar.

[KBASLIK]Geç Hanedanlık Dönemi (MÖ 672–332)[/KBASLIK]
Kesinleşmiş ve sürekli bir istila planlarının olmaması sonucu Asurlular, Mısır’ın kontrolünü birçok vasala bıraktılar. Bu yöneticiler, Yirmi altıncı Hanedanlık’ın Saite kralları olarak bilinir. Saite kralı ve aynı zamanda Mısır’ın ilk donanmasını Yunan paralı askerlerin de katkısıyla oluşturan 1. Psamtik, MÖ 653 yıllında Asur hakimiyetine son verdi. Yunan etkisi, büyük ölçüde Delta’da Naukratis’de bir Yunan yerleşimi olarak gerçekleşti. Saite krallarının hüküm sürdüğü yeni başkent Sais, ekonomik ve kültürel yönden kısa fakat canlı bir yeniden dirilişe tanıklık etti. Fakat MÖ 525’te II. Kambises önderliğindeki güçlü Pers orduları, Mısır’ı ele geçirme girişimlerine başladılar. Sonuçta Pelisyum Muharebesi’nde firavun 2. Psamtik’i Pers kuvvetlerine esir düştü. II. Kambises, daha sonra resmi olarak firavun unvanını aldı fakat, İran / Huzistan’a dönerek Mısır’ın yönetimini atadığı bir satrap’a bıraktı. MÖ 5. yüzyılda birkaç başarılı ayaklanma yer almıştır. Fakat Mısır, asla Pers hakimiyetini kırmayı başaramadı. Perslerin istilası ardından Mısır, Ahameniş İmparatorluğu’nun Kıbrıs ve Fenike ile birlikte altı satraplığına katıldı. Mısır’daki Pers hakimiyetinin bu ilk dönemi aynı zamanda 27. Hanedanlık olarak bilinir. 27. Hanedanlık MÖ 402 yılında sona erdi ve MÖ 380 – 343 tarihleri arasında 30. Hanedanlık, son Mısırlı kraliyet hanedanlığı oldu. Mısır, 2. Nectanebo’nun krallığıyla sona erdi. Pers hakimiyetinin kısa bir düzenlemesi bazı kaynaklarda 31. Hanedanlık olarak yer alır. Bu dönem, MÖ 343 – 332 tarihleri arasında yer aldı. Mısır, MÖ 332 yılında Pers yöneticisi Mazaces tarafından savaşmadan Büyük İskender’e teslim edildi.

[KBASLIK]Ptolemaios Hanedanı[/KBASLIK]
MÖ 332 tarihinde Büyük İskender Mısır’ı az bir Pers direnmesiyle karşılaşarak istila etti ve Mısırlılar tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Yeni başkent İskenderiye’de Büyük İskender’in yönetimi bıraktığı Ptolemaios Hanedanı tarafından kurulan yeni yönetim, Mısır modeline dayandırıldı. Başkent, Yunan gücünün ve nüfuzunun bir ifadesiydi. Ünlü İskenderiye Kütüphanesi’yle bilimin ve kültürün yeşerdiği bir kent haline geldi. İskenderiye Feneri, kente ulaşan deniz ticaret yolunu aydınlattı.[52] Kentle dış dünya arasında gelişen, papirüs üretimi ve diğer karşılaştırmalı üstünlüğü olan malları konu alan geniş ticari ilişkiler, kente önemli ölçüde gelir sağladı.

Mısır halkının bağlılığını sürdürmek amacıyla Ptolemaios Hanedanı hükümdarları, eski gelenekleri desteklediler ve böylece Yunan kültürü, Mısır kültürünün yerini almadı. Mısır tarzı yeni tapınakların yapımı geleneksel kültürel değerleri destekledi ve yeni hanedanlığın hükümdarlarını halkın gözünde firavunlar kadar saygın duruma getirdi. Mısır ve Yunan tanrıları, örneğin Serapis gibi karma tanrılar olarak birleştirildi (Senkretizm). Yontularda klasik Yunan formu, geleneksel Mısır motiflerini etkiledi. Mısırlıların tepkilerini yumuşatma, soğurma çabalarına karşın Ptolemaios yöneticileri, yerel başkaldırılara, aileler arasındaki sert rekabete ve 4. Ptolemi’nin ölümünden sonra İskenderiye’de ortaya çıkan yoksul kesim arasındaki örgütlenmelere karşı tavır da almıştır. Bu arada Antik Roma’nın tahıl gereksiniminin önemli bir bölümü Mısır’dan karşılanıyordu. Doğal olarak Roma, Mısır’daki siyasi durumla yakından ilgilenmekteydi. Mısırlıların süregelen tepkileri, hırslı yöneticiler, güçlü rakip Suriye, Mısır’ın durumunu istikrarsızlaştırdı. Bu durum Roma’yı, imparatorluğun ister istemez ilgi alanı olan Mısır’daki durumu güven altına almak üzere kuvvet göndermeye yöneltti.

[KBASLIK]Roma Dönemi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Feyyum-mumya-portreleri.jpg]Feyyum mumya portreleri: Antik Mısır ve Roma kültürlerinin karşılaşıp bileşmelerinin sembolleri [/KRSAG]Ptolemaios Hanedanından Kleopatra ile Marcus Antonius komutasındaki Mısır donanmasının Caesar Divi Filius Augustus komutasındaki Roma donanmasına yenildiği Aktium Savaşı ardından Mısır, MÖ 30 yılında Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti oldu. Roma, Mısır’dan gelen tahıl yüklü gemilere bel bağlamıştır ve İmparator tarafından atanan yüksek rütbeli bir komutanın idaresi altındaki Roma ordusu, bu başkaldırıyı bastırmıştı. Aynı ordu, katı bir biçimde ağır vergileri dayattı ve o dönemde önemli bir sorun haline gelen eşkıya faaliyetlerini önledi. Roma’da Mısır’dan gelen lüks mallara yönelik talebin yükselmesiyle İskenderiye’nin doğu ile ticaret hattındaki önemi giderek arttı.

Bununla birlikte Roma yönetimi, mumyalama ve Mısır’ın geleneksel tanrılarına süregelen tapınma ritüelleri konularında Yunanlara oranla daha düşmanca bir tutum sergiledi. Feyyum mumya portreleri gelişme gösterdi ve bazı Roma imparatorları, Yunan yöneticiler kadar yaygın ve kapsamlı olmasa da kendilerini bir firavun gibi betimlediler. Mısır gelenekleri, Mısır dışında yaşadı. Bölgedeki Roma yönetimi, Roma tarzını aldı ve geleneksel Mısır tarzı sona erdi.

MS 1. yüzyılın ortalarında, kabul edilebilir bir diğer din olarak Hristiyanlık İskenderiye’de kök saldı. Ancak Hristiyanlık, “paganlık”‘tan Hıristiyanlığa geçişler sağlamak konusunda taviz vermez bir dindi ve bu şekliyle geleneksel yaygın dinsel gelenekleri tehdit ediyordu. Bu durum Hıristiyan inançlarını benimseyen kitleler üzerinde baskıya yol açtı. Hıristiyanların tasfiyesi yönündeki bu baskılar MS 303 yılında imparator Diocletianus’la doruğa ulaştı. Fakat Hıristiyanlığın yayılması önlenemedi. MS 391 yılında Hıristiyanlığı kabul eden Roma İmparatoru I. Theodosius, Hıristiyanlığı yasal hale getirdi, pagan tapınç yasaklanarak tapınakları kapatıldı. İskenderiye, gerek genel gerekse kişisel yontuların imha edilmesiyle sonuçlanan geniş çaplı pagan karşıtı ayaklanmalara sahne oldu. Sonuç olarak Mısır’da pagan kültürü sürekli olarak geriledi. Yerli halk kendi dilini konuşmayı sürdürürken Mısır tapınaklarındaki rahip ve rahibeler azaldı ve hiyeroglifi okuyup yazabilme becerisi giderek ortadan kalktı. Mısır tapınakları ise, bazıları kiliseye dönüştürüldü, bazıları ise çölde terk edildi.

[KBASLIK]Yönetim ve ticaret[/KBASLIK]
Firavun, ülkenin mutlak hükümdarıydı ve en azından teoride, tüm kaynakların ve toprakların üzerinde hakim görünüyordu. Kral en yüksek askeri komutandı ve devletin başkanıydı. Belirlediği işlerin yürütülmesi için atanan görevlilerden oluşan bir bürokrasiye dayanmaktaydı. Yönetimin üstlenilmesinde onun hemen altındaki yönetim kademesindeki “Vezir”, firavunu temsilen hareket etmekteydi. “Vezir”, arazi kullanımını, devlet hazinesini, büyük inşaat projelerini, yasal sistemi ve arşivleri koordine edtmekteydi.

Ülke, bölgesel düzeyde Ptolemaios Hanedanı döneminde sayıları 42’ye yaklaşan nom adı verilen yörel yönetim birimine ayrılmıştı. Bu yörel birimler, yetki alanlarında vezire karşı sorumlu olan yarı feodal yönetimlerdi. Antik Mısır’da nom olarak adlandırıldılar. Her bir nom, nomark adı verilen bir yetkilinin yönetimindeydi.

Tapınaklar ekonominin temel dayanağını oluşturdu. Tapınaklar sadece dini merkezler değildi. Aynı zamanda, bu konulardaki yetkililer tarafından yönetilen kraliyet hazineleri ve tahıl ambarları sistemindeki ulusal servetin toplanmasından, depolanmasından ve yeniden dağıtılmasından da sorumluydular.

Ekonomi büyük ölçüde merkezi olarak düzenlenmişdi ve işleyişi sıkı bir biçimde denetlenmekteydi. Antik Mısır’da Son Dönem’e kadar madeni para kullanılmadı. Ancak mal değişimlerinde bir tür takas sistemi kullanirdılar. Takas sisteminde standart hacimde tahıl ve bir “deben” ağırlığında altın ya da gümüşü ortak bir payda oluşturacak şekilde kullandılar. Antik Mısır’da kullanılan bir ağırlık birimi olan “deben” kabaca 91 gr. ağırlıktı. İşçilere tahılla ödeme yapılırdı. Bir ustabaşı ayda 250 kg. tahıl kazanırken sıradan bir işçinin aylık kazancı 200 kg. kadar olurdu. Fiyatlar ülke genelinde narhla sabitlenmişti ve ticareti kolaylaştırmak üzere listeler halinde belirlenmişti. Örneğin bir gömlek beş gümüş deben, bir sığır fiyatı ise 140 debendi. Tahıl diğer mallarla, belirlenmiş olan listelere göre işlem görebilir, değiş tokuş edilebilirdi. Madeni para Mısır’a ilk kez MS 5. yüzyılda dışarıdan getirildi. İlk sikkeler gerçek para yerine standart hale getirilmiş değerli maden parçaları olarak kullanıldı. Daha sonraki yüzyıllarda uluslararası ticaret gerçek sikkelerle geldi.

[KBASLIK]Sosyal durum[/KBASLIK]
Mısır toplumu belirgin biçimde tabakalaşmış bir toplumdu ve sosyal statü kesin olarak katıydı. Çiftçiler toplumun ana gövdesini oluştururdu. Fakat tarımsal üretim, doğrudan doğruya kraliyet, tapınak ya da toprak sahibi soylu aileler tarafından sahiplenilirdi.Çiftçi de bir işgücü vergisine konuydu ve bir angarya sistemi içinde sulama ya da inşaat projelerinde çalışması gerekirdi. Sanatçılar ve esnaf, çiftçilerden daha yüksek bir statüdeydi, ama onlar da hükümdarlığın kontrolü altındaydı, tapınağa bağlı işliklerde çalışır ve doğrudan hükümdarlık hazinesinden ücret alırlardı. Yazıcılar ve kamu görevlileri Antik Mısır’da üst sınıftı. Bulundukları üst sınıfın bir işareti olarak giydikleri beyazlatılmış keten giysilere atfen “beyaz etek sınıfı” olarak bilinirlerdi. Üst sınıf, sosyal statülerini sanat ve edebiyatta açıkça ortaya koyardı. Onların bir alt sınıfı, kendi alanlarında gördükleri eğitimle uzmanlaşmış rahipler, hekimler ve yapı ustalarıydı. Antik Mısır’da kölelik vardı ancak, yaygınlığı ve köle emeğinin kullanım tarzı çok net olarak bilinmemektedir.

Antik Mısırlılar, tüm sınıflardan insanları (kadın ve erkek), esasen hukuk önünde eşit olarak kölelerden ayrı tuttu. Tüm Mısırlıların, hatta en alt tabakadan köylülerin dahi, yapılan bir haksızlığın düzeltilmesi için vezire ve onun mahkemesine dilekçe verme hakkı vardı. Her kadın ve erkeğin kendi mallarını satmaya, mal edinmeye, sözleşme yapmaya, evlenmeye ve boşanmaya, mirasçılığa ve mahkemelerdeki hukuki itilafları takip etmeye hakkı vardı. Evli çiftler, ortaklaşa mal sahibi olabilir ve boşanma durumunda önceden yapılmış olan evlilik sözleşmesiyle haklarını koruyabilirdi. Böylece evliliğin sona ermesi durumunda erkeğin, eşine ve çocuklarına karşı olan mali yükümlülükleri düzenlenebilmekteydi. Antik Yunan, Roma, hatta dünya yüzündeki daha gelişkin uygarlıklarla karşılaştırıldığında Antik Mısır’da kadınlar, daha geniş başarı fırsatlarına ve daha geniş kişisel karar ve tercih alanına sahiptiler. Bir yanda, Hatshepsut ve Kleopatra gibi kadınlar firavun dahi olurken, diğer yanda yine bir kadın, Amon kültünün en yüksek mevkiine çıkabilmiştir. Bu özgürlüklere karşın Antik Mısır’da kadınlar yönetimde resmi olarak bir rol oynamadı, tapınaklarda da ikincil düzeydeydiler ve herhangi bir kadının, herhangi bir erkek derecesinde eğitim alması olağan bir durum değildi.

[KBASLIK]Hukuk sistemi[/KBASLIK]
Hukuk sisteminin başı resmi olarak firavundu. Firavun, yasama işlemlerinden (yasa çıkarma), adalet dağıtmaktan, hukuku ve düzeni korumaktan sorumluydu. Firavun bir bakıma doğruluk ve adalet tanrıçası Ma’at’ın yeryüzündeki temsiliydi. Antik Mısır’dan elimize ulaşan yasal düzenlemeler yoksa da, mahkeme kayıtları Mısır yasal düzeninin, doğru ve yanlışa ilişkin sağduyuya dayandığını göstermektedir. Bu sağduyu, konuyu karmaşık yasal düzenlemelere uydurmak yerine uzlaşmaya varmaya, anlaşmazlıkları çözmeye yönelmiştir. Yeni Krallık döneminde, Kenbet olarak adlandırılan yerel yaşlılar meclisleri, mahkemelerde ufak çekişmeleri ve küçük davaları çözümlemekle görevliydiler. Daha büyük davalar ise, örneğin cinayet, büyük emlak işlemleriyle ilgili uyuşmazlıklar ve mezar soygunculuğu gibi, Büyük Kenbet olarak adlandırılan, vezir ya da firavunun başkanlık ettiği mahkemede görülürdü. Davalı ve davacı kendilerini savunabilirlerdi ve gerçeği söyleyecekleri üzerine bir dini yemin etmeleri gerekirdi. Bazı davalarda devlet, davacı ve yargıç rollerini birlikte üstlenir ve işkence / dayak ile suçludan bir itiraf ya da suç ortaklarının adının alınması yoluna gidilebilirdi. Dava önemli ya da önemsiz de olsa mahkeme kâtipleri, suçlamaları, tanıklıkları ve mahkeme kararını, gelecekteki davalara dayanak olmak üzere kayda geçirirlerdi.

Küçük suçlara verilen ceza, suçun ağırlığına göre para cezası, dayak, burun ya da kulak vb. kesme ve sürgün olabilirdi. Cinayet ve mezar soygunculuğu gibi ciddi suçlar, başın kesilmesi, suda boğma ya da kazığa oturtma suretiyle idamla cezalandırılırdı. Cezalandırma, suçlunun ailesini de kapsayabilirdi. Hukuk sisteminde, hem sulh hem de ağır ceza davalarında adalet dağıtmada kahinlerin büyük rol oynaması, Yeni Krallık’la başladı. Kahin, tanrıya bir konu hakkında, cevabı “evet” ya da “hayır” olabilecek bir soru sorardı. Yargılama, bir grup rahibin hazır bulunduğu bir oturumda, tanrının birini ya da diğerini seçmesi, ileri ya da geri hareket ettirmesi ya da bir papirus ya da çömlek parçası üzerine yazılmış yanıtlardan birini işaret etmesiyle yapılırdı.

[KBASLIK]Tarım[/KBASLIK]
Uygun coğrafi koşulların bir araya gelmesi, Mısır uygarlığının başarısında önemli bir rol oynamıştır. Bu coğrafi koşullar arasında en önemlisi Nil nehriydi. Nil, her yıl yenilenen taşkınlarıyla bölgeye verimli topraklar kazandırıyordu. Bu sayede antik Mısırlılar, bol gıda maddesi üretmeyi başardılar. Böylece toplum, kültürel etkinliklere, teknolojik ve estetik yönelimlere daha geniş zaman ve kaynak ayırabildi. Arazi yönetimi antik Mısır’da önemliydi çünkü vergiler, her kişinin sahip olduğu arazi ölçüsüne göre belirlenirdi.

Mısır’da tarım, Nil’in döngüsüne bağımlıydı. Bunun doğal sonucu olarak da Mısırlılarının üç iklimi vardı, Akhet (taşkın), Peret (ekim) ve Shemu (hasat) Taşkın mevsimi Haziran’dan Eylül’e kadar sürerdi ve Nil nehri kıyılarında mineralce zengin bir alüvyon tabakası yığılırdı. Bu alüvyon, bitki yetiştirmek için son derece uygun bir toprak oluşturmaktadır. Taşkın suların gerilemesinden sonra ürünlerin gelişme mevsimi Ekim’den Şubat’a kadarki dönemdi. Bu dönemin hemen başında çiftçiler tarlaları sürer ve tohum ekerdi. Devamında, ark ve kanallar yardımıyla tarlalar sulanırdı. Mısır, o zaman için de kurak bir iklime sahipti ve çiftçiler bu yüzden tarlaların sulanmasında Nil’e bel bağlamak zorundaydılar. Mart – Mayıs aylarında çiftçiler orak kullanarak hasat yaparlardı. Daha sonra samanla tohumu ayırmak için bir döven kullanarak harman dövülürdü. Daha sonra kepek ve tahıl ayrılır, un ve bira üretmek ya da daha sonra kullanmak üzere depolanırdı.

Eski Mısırlılar, verimi düşük bir tahıl olan emmer, arpa ve bazı diğer tahılları yetiştirirlerdi. Bu tahıllar, iki temel gıda maddesi olan ekmek ve bira yapımında kullanılırdı. Yetiştirilmeye başlanılmadan önce açık araziden köklenen keten, elyaf olarak kullanıldı. Bu lifler iplik olarak bükülür, giysi ya da diğer kullanımlar için dokunurdu. Nil kıyılarında yetişen Papirus, ise bir tür kâğıt yapımında kullanılırdı. Sebze ve meyve, hazırlanan bahçelerde, civar yerleşimlerde, kısmen yüksek arazide yetiştirildi ve insan gücüyle sulandı. Eski Mısır’da yetiştirilen sebzeler pırasa, sarımsak, kavun, karpuz, bakliyat, marul, kabak ve bunların yanı sıra şarap yapımında kullanılan üzümdü.

[KBASLIK]Hayvan yetiştiriciliği[/KBASLIK]
Eski Mısırlılar, insanlarla hayvanlar arasındaki ilişkilerdeki dengenin, evrensel düzenin ana unsurlarından biri olduğuna inanıyorlardı. Diğer deyişle, insanların, hayvanların ve bitkilerin, tek bir var oluşun unsurları olduğu kabul ediliyordu. Bu nedenle, evcil ya da vahşi tüm hayvanlar, tinsel yaşamın önemli bir hareket noktasıydı. Büyükbaş hayvanlar en önemli çiftlik hayvanıydı. Yönetim, düzenli nüfus sayımlarında çiftlik hayvanlarından vergi topladı. Arazinin ve tapınağın önemi ve sahip olunan sürülerin büyüklüğü, saygınlığın ölçüsü sayılıyordu. Eski Mısır’da büyükbaş hayvanlarını yanı sıra koyun, keçi ve domuz da beslenmiştir. Ördek, kaz ve güvercin gibi kümes hayvanları ağlarla yakalandı ve çiftliklerde yetiştirildi. Bu tür hayvanlar, hamur yutmaya zorlanarak iyice semirtilirdi. Ayrıca Nil, balık yönünden zengin bir kaynak sayılırdı. Arılar da, balmumu ve bal elde etmek için en azından Eski Krallık’tan itibaren yetiştiriliyordu.

Eski Mısır’da yük hayvanı olarak eşekler ve öküz kullanıldı. Bu hayvanlar aynı zamanda toprağın sürülmesi ve ekim işlerinde de kullanılıyordu. Ayrıca, besili bir öküzün kesilmesi, kurban törenlerinin ana temasını oluşturuyordu . At, İkinci Ara Dönem’de Hiksos’lar tarafından Mısır’a getirildi. Deve de Yeni Krallık’tan itibaren biliniyor olduğu halde, bir yük hayvanı olarak deveden yararlanılması Geç Dönem’e kadar yaygınlaşmadı. Fillerin de Geç Dönem’de kısa bir dönem kullanıldığını gösteren bulgular vardır. Fakat otlaklarını filler için yetersiz olması nedeniyle bu hayvanın yetiştirilmesinden vazgeçildi. Köpek, kedi ve maymun gibi ev hayvanları sıradan evlerde beslenirken, Afrika’nın içlerinden getirilen yabancı ırk köpekler ve aslan, kraliyet ailesine ayrılırdı. Heradot Mısırlıların, hayvanlarını kendi evlerinde tutan biricik toplum olduğunu gözlemlemiştir. Hanedanlık öncesi ve Geç Dönemler boyunca hayvan şekilli tanrılara inanç, oldukça yaygındı. Örneğin kedi tanrıça Bast ve ibis tanrı Thoth. Bu hayvanlar, çiftliklerde kurban törenleri için çok sayıda yetiştirilirdi.

[KBASLIK]Doğal kaynaklar[/KBASLIK]
Bölge, yapı ya da dekoratif amaçla kullanılabilecek taşın yanı sıra bakır ve kurşun cevheri, altın ve yarı değerli taşlar yönünden zengindi. Bu doğal kaynaklar eski Mısırlılara anıtlar inşa etme, heykeltıraşlık, araçlar yapma ve mücevhercilik konularında çalışma olanağı sağladı. Mumyacılar Natron Vadisi’nden gelen natron tuzunu kullanırlardı. Aynı yerden sıva yapmakta kullanılan alçı da gelmekteydi. Maden cevheri içeren kaya oluşumları uzakta bulunmakta idi. Bu tür bölgeler daha çok doğu çölü ve Sina’daki aşırı kurak vadilerdi ve bulundukları yerden çıkarılıp getirilmeleri, devletin yönetebileceği büyük çaplı düzenlemeleri gerektiriyordu. Nubya’da zengin altın madenleri vardı ve bilinen ilk harita, bu altın madenlerinden birinin haritasıdır. Hammamat Vadisi’nde dikkate değer granit, sert bir tür kumtaşı ve altın kaynakları vardı. Çakmaktaşı, Nil vadisinde ilk çıkarılan ve alet yapımında ilk kullanılan malzemeydi. Nil vadisinde yerleşimler olduğunun ilk delilleri, çakmaktaşından yapılma el baltalarıdır. Çakmaktaşı parçaları dikkatlice inceltildi ve orta sertlikte ok başları, kesici yüzeyler elde edildi. Daha sonraları bu aletlerin yapımında bakır kullanıldı.

Mısırlılar, Gebel Rosas’daki kurşun cevherinden elde ettikleri kurşunla şakül, olta kurşunu ve küçük heykelcikler yaptılar. Bakır, eski Mısır’da alet yapımında kullanılan en önemli madendi. Sina’daki maden ocaklarında malahitin fırınlarda ergitilmesiyle elde ediliyordu. İşçiler, alüvyon birikintilerdeki çökeltilerde külçe altın topladılar ya da daha faza işgücü kullanılarak altın içeren parçalar öğütüldü, yıkandı ve altın elde edildi. Geç Dönem’de yukarı Mısır’da demir yatakları bulundu ve işletildi. Yüksek kalitede yapı taşları Mısır’da bolca vardı. Mısırlılar, Nil vadisi boyunca kireçtaşı ocakları işlettiler, graniti Aswan’dan, bazaltı ve kumtaşını doğu çölü vadilerinden getirdiler. Dekoratif amaçlı kullanılacak taşlardan porphyry, alabaster ve benekli carnelian yatakları doğu çölünde bulunuyordu ve 1. Hanedanlık Dönemi’nden beri getiriliyordu. Yunan ve Roma Dönemi boyunca Mısırlı madenciler, Sikait Vadisi’ndeki zümrüt ve el Hudi Vadisi’ndeki ametist yataklarında çalıştılar.

[KBASLIK]Ticaret[/KBASLIK]
Eski Mısırlılar ender olarak komşularıyla ticari ilişkilere girdiler, yabancı mallar Mısır’da pek bulunmazdı. Hanedanlık Öncesi Dönem’de Nubya ile, altın ve tütsü sağlamak için ticari ilişkiler geliştirmişlerdi. Ayrıca Filistin’le de ticaret yapıldığı, 1. Hanedanlık Dönemi firavunlarının mezarlarında bulunan Filistin tarzı yağ testilerinden anlaşılmaktadır. 1. Hanedanlık Dönemi’nden kısa süre önce güney Kenan (bölge)’da bir Mısır kolonisi kurulmuştu. Narmer, Kenan’da Mısır çömlekleri ürettirerek Mısır’a getirtti. 2. Hanedanlık Dönemi sonlarında, Mısır’da bulunmayan kaliteli kerestenin önemli bir kaynağı olan Biblos’la ticari ilişki kurdu. Dördüncü Hanedanlık döneminde altın, kokulu reçine, abanoz, fildişi ve vahşi hayvan (maymun ve babun gibi) sağlamak için de Punt’la ticaret kuruldu. Mısır Anadolu ile ticarete önem vermişti. Anadolu, önemli miktarda kalayın yanı sıra bakır da sağlıyordu. Her iki metal, bronz üretimi için gerekliydi. Afganistan’ın uzak kesimleriyle de mavi taş lapis lazuli için ticaret yapmaktaydı. Ayrıca Akdeniz ticaretine de katıldılar. Özellikle Antik Yunanistan ve Girit Uygarlığı ile diğer malların yanı sıra zeytinyağı sağlamak için ticaret yapıldı. Bu hammaddeler ve lüks mallar karşılığında Mısır esas olarak tahıl, altın, keten, papirus ve mamul ürünlerden cam ve taş eşyalar ihraç etmiştir.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
Mısır dili, Afro-Asyatik diller içinde yer alan berberi diller ile Sami dil ailesine dahil bir dildir. MÖ 3.200’lü yıllardan Orta Çağ’a kadar yazıyı kullanan Mısır dili, yazıyı en uzun süre kullanan ikinci dildir (Sümerce’den sonra) . Ayrıca çok daha uzun bir süre konuşma dili olarak kullanılmıştır. Antik Mısır dilinin çağları, Arkaik Mısır Dili, Eski Mısır Dili, Klasik Mısır Dili, Geç Mısır Dili, Halk Dili ve Koptic Dildir. Mısır yazısı, Koptik öncesinde lehçe farlılığı göstermez. Fakat muhtemelen Memphis ve daha sonra da Teb çevresinde konuşulan lehçelerdir.

[KBASLIK]Yazı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Hiyerogliflerin-çözülmesinde-önemli-bir-role-sahip-Rosetta-Taşı-British-Museum.jpg]Hiyerogliflerin çözülmesinde önemli bir role sahip Rosetta Taşı, British Museum [/KRSAG]Mısırlılara ait ilk yazı örneklerine MÖ 3.200 dolaylarından başlayarak Hanedan Öncesi Dönemi mezarlıklarının üzerinde rastlanır. Bu durum bize yazının Mısır’da ölü kültüyle ilişkili olarak geliştiğini gösterir. Mısır yazısı sembollerden oluşuyordu. Bu semboller bazen bir heceyi, bir kelimeyi hatta bir cümleyi bile ifade edebiliyordu. Bu nedenle Mısır yazısında sembollerin sayısı 700 civarındadır. Şiir ve düz yazı halinde din, hukuk, hikâye, efsane gibi pek çok edebi eser yazılmıştır. Yazının günlük kullanımlarında, hieratik denilen daha hızlı ve daha kolay yazmayı sağlayan bir alfabe kullanıldı. Hiyeroglif normal olarak sağdan sola yazılmakla birlikte sütunlar ya da satırlar halinde yazılabilirken hieratik, daima sağdan sola, genellikle de yatay olarak yazıldı. Yazı malzemesi olarak taş, tahta, deri ve papirüs kullanılmıştır. Papirüs bitkisi, Nil kıyısındaki bataklıklarda çokça yetişen bir bitkiydi.

MS 1. yüzyıldan itibaren Koptik alfabeyle Demotik yazı da kullanılmaya başlandı. Koptik alfabe, Mısır’da Hıristiyanlığın yayılması sırasında, altı demotik simgenin eklenmesiyle değiştirilmiş olan Grek alfabesidir. Her ne kadar resmi hiyeroglif, MS 4. yüzyıla kadar törensel olarak kullanıldıysa da az sayıda rahibin okuyabildiği bir yazıydı. Geleneksel dini kurumlar dağıtılınca hiyeroglif yazı bilgisi, büyük ölçüde kayboldu. Gerek Bizans’ta, Eski Mısır yazınından bazı iyi bilinen parçalare hiyeroglifleri çözme girişimleri olmuştu. Fakat ancak 1822 yılında Rosetta Taşı’nın bulunuşu ardından, Thomas Young ile Jean-François Champollion tarafından çözülmüştür.

[KBASLIK]Edebiyat[/KBASLIK]
Yazı, başlarda kraliyet mezarlarında, elipstik bir etiket içine alınan kral adlarında görüldü. Daha sonra devlet kurumları, kütüphaneler (Kitap Evi denirdi) ve gözlemevleri oluştu. Eski Mısır yazınından bazı iyi bilinen parçalar, Piramit metinleri ve Koffin yazıtı, klasik Mısır dilinde yazıldı ve MÖ 1.300 dolaylarına kadar bir yazı dili olmaya devam etti. Geç Mısır dili Yeni Krallık’tan itibaren konuşuldu ve Demotik ve Kıptice metinler olarak Ramses Dönemi (19. ve 20. hanedanlık) belgelerinde, aşk şiirlerinde, öykülerde kullanıldı. Bu dönem boyunca yazı geleneği, anıt mezarlardaki özgeçmişlerde gelişme gösterdi. Sebayt olarak bilinen tarz, ünlü soyluların ders ve öğütlerini iletmek için geliştirildi. Ipuwer papirüsü olarak bilinen, doğal felaketleri ve sosyal çalkantıları anlatan ağıt, Mısır yazını konusunda en ünlü örnektir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Kraliçe-Nefertitinin-büstü.jpg]Kraliçe Nefertiti’nin büstü [/KRSAG]Orta Mısır dilinde yazılan Sinuhe’nin Hikayesi, Mısır yazınının en klasik yapıtı sayılır. Aynı dönemde yazılan Westcar Papirüsü de, rahipler tarafından gerçekleştirilen bir dizi mucizenin öyküsünü, oğullarının ağzından Khufu’ya anlatır. Amenemope Yönergesi, Yakın Doğu edebiyatının başyapıtı sayılır. Yeni Krallık’ın sonuna doğru, argo dil daha sık olarak, Wenamun’un Öyküsü gibi popüler parçaları eski hikâyelerde, Lübnan’dan sedir ağacı almak için yolculuk ederken soyulan ve Mısır’a dönmek için uğraşan bir soylunun başından geçenleri anlatır. MÖ 700’lerden itibaren öykülerin, yönergelerin yanı sıra kişisel ve iş yaşamıyla ilgili belgeler, demotik alfabeyle yazıldı. Yunan ve Roma etkilerinin sürdüğü dönemlerde yazılan birçok öykü, ülkenin II. Ramses gibi büyük bir firavun tarafından yönetildiği bağımsız Mısır’ın günlerinden kalmadır.

[KBASLIK]Sanat[/KBASLIK]
Mısır Uygarlığı’ndaki heykeltıraşların ve ressamların birçok eseri günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak sanatçıların adları bilinmemektedir. Bu eserler daha çok Orta ve Yeni Krallık Dönemi’nden kalmadır. Maden, taş, tahta, fildişi gibi malzemeleri kullanmışlardır. Heykeltıraşlık alanında firavun büstleri özellikle ilgi çekicidir. Heykeltıraşlar ve ressamlar devletin desteğini almışlardır.

Eski Mısırlılar işlevsel amaçlara hizmet eden bir sanat ürettiler. Sanatçılar 3.500 yıldan fazla, Eski Krallık dönemi içinde geliştirilen sanatsal formlara ve ikonografiye bağlı kaldılar. Öte yandan, dikkatlice ve katı bir tarzda belirlenmiş ilkeler, dış etkilere ve iç değişimlere direnç gösterdi. Bu sanatsal standartlar – basit çizgiler, biçimler bileşik renkli düz alanlar, şekillerin keskin izdüşümü ile mekansal derinliğin olmaması- düzenleme içinde bir denge ve düzen duygusu yarattı. Şekiller ve metinler, mezarlarda ve tapınak duvarlarında, tabut, dikilitaş ve hatta heykellerde yan yana birlikte örüldü. Örneğin Narmer Paleti’nde, aynı zamanda hiyeroglif olarak da okunabilecek şekiller yer almaktadır.Katı kurallar nedeniyle son derece stilize ve sembolik anlatımı seçen antik Mısır sanatı, kesin ve açık olarak politik ve dinsel amaçlara hizmet etti.

Mısırlı sanatçılar, heykeller ve zarif kabartmalar oymakta taş kullandılar. Fakat ucuz v e işlenmesi kolay bir alternatif malzeme olarak tahtayı da kullandılar. Boyalar, demir cevheri (kırmızı ve sarı aşı boyası), bakır cevheri (mavi ve yeşil), is ya da mangal kömürü (siyah) ve kireçtaşı (beyaz) gibi minerallerden elde edildi. Boyalar, bağlayıcı madde olarak arap reçinesi ile karıştırılabiliyor ve kalıplarda presleniyordu. Daha sonra, kullanıldığında suyla nemlendiriliyordu.Firavunlar, savaşlardaki zaferleri, kraliyet kararnamelerini ve dini sahneleri ölümsüzleştirmek için kabartmalar yaptırdılar. Sıradan yurttaşların kendi cenaze törenleri için, uşabti adı verilen küçük heykelcikler ve Mısır ölüler kitabı gibi eşyalar edinme olanakları vardı. Bu tür parçaların öbür dünyada onları koruyacağına inanılıyordu. Orta Krallık dönemi boyunca tahta ya da kilden yapılan ve günlük yaşamı sergileyen modellerin mezarlara konulması adet olageldi. İnsanlar öbür dünyada sahip olmayı hayal ettikleri şeylere ilişkin bu tür imgelerin mezarlarına konulmasını istiyorlardı. Örneğin işçiler, evler, tekneler ve hatta askeri birlikler gibi. Tüm bunlar, antik Mısırlının öteki dünya yaşamına ilişkin ideal saydığı bir “yaşam”ı temsil ediyordu.

[KBASLIK]Bilim[/KBASLIK]
Mısır Uygarlığı’nın sahip olduğu pek çok güzellik bilimle şekillenmiştir. Gökyüzünü izlemişler ve böylece yön tayini, mevsim bilgileri, zaman geçişini hesaplama gibi konularda bilgi sahibi olmuşlardır. Bugün kullandığımız Güneş’e dayalı takvimi yapmışlardır. 365 günün 12 aya bölünmesiyle oluşan 5 günlük farkı da bayram günleri olarak kutlamışlardır.

Sel sularını kontrol etme ve sulama sistemleri oluşturarak matematik ve geometri bilgilerini ilerletmişler ve piramitlerin inşası neticesiyle ilk defa Pi Sayısı’nın tam değerini bilen bir formül bulmuşlardır.

Mumyalama tekniği sayesinde Mısırlılarda tıp bilimi çok gelişmişti. Ayrıca piramitlerin inşası sırasında yaşanan kazalar da bu bilimin gelişimine katkı sağlamıştır.

Mısırlılar müzik bilgisine de sahiptiler. Yedi sesli notayı icat etmeseler de onu kullanmasını biliyorlardı. Bunu bize kadar ulaşan kabartma resimlerde görüyoruz.

Teknolojide, tıpta ve matematikte antik Mısır, üretkenlik ve çok yönlülük açısından görece yüksek bir standart sağlamıştı. Mısırlılar, kendi alfabelerini ve ondalık sistemlerini oluşturdular.

[KBASLIK]Fayans ve cam[/KBASLIK]
Eski Krallık’tan bile önce Mısırlılar fayans olarak bilinen bir cam malzeme geliştirmişlerdi. Fayansı, yarı değerli bir taş olarak kabul ediyorlardı. Kil olmayan seramik olarak fayans, silikon dioksit, az miktarda kalsiyum oksit ve sodadan (sodyum oksit) yapılır ve renklendirici olarak bakır kullanılır.Bu malzeme tespih tanesi, çini, heykelcikler ve diğer küçük eşyaların yapımında kullanıldı. Bu malzeme tespih tanesi, çini, heykelcikler ve diğer küçük eşyaların yapımında kullanıldı. Fayans üretmek için çeşitli yöntemler kullanılabilir, fakat tipik üretim tekniği, kilden bir kalıp üzerine sıvanan toz malzeme daha sonra fırınlanmasıdır. Mısırlılar, bu tür işlerde kullandıkları “Mısır mavisi” olarak bilinen bir boya maddesi ürettiler. Eski Mısırlılar büyük bir beceriyle camdan çok çeşitli eşyalar üretebildiler. Fakat işlemin tüm üretim süresi boyunca bağımsız olarak yürütülüp yürütülmediği çok net değildir. Ham camı kendilerinin üretip üretmediği de bilinmiyor. Külçe halinde dışarıdan getirmiş, işlemiş de olabilecekleri düşünülüyor. Oysa cam eşyalar yapma konusunda teknik ustalıkları olduğu gibi, tamamlanmış camın rengini belirlemek için eklenecek mineraller konusuna da yabancı değillerdi. Sarı, kırmızı, yeşil, mavi, pembe ve beyaz renkleri elde edebiliyorlardı ve camı, şeffaf ya da opak (buzlu cam) olarak yapabiliyorlardı.

[KBASLIK]Tıp[/KBASLIK]
Antik Mısırlıların üzerinde çalıştıkları tıbbi sorunlar, doğrudan doğruya çevreden kaynaklanan tıbbi sorunlardı. Nüfusun büyük kısmının Nil’e yakın yaşıyor olması, karaciğer ve bağırsak yıkımına yol açan sıtma ve Şistozomiyaz gibi riskler getirmişti. Timsah ve hipopotam gibi saldırgan olabilen yaban hayvanlarının varlığı da genel bir tehdit oluşturuyordu. İnsanların yaşam boyu ağır işlerde çalışması eklem ve omurga üzerinde ağır baskı ve sonuçta travmatik yaralanmalar yaratmaktaydı. Ayrıca savaşlar da nüfus üzerinde önemli bir baskı yarattı. Kullanılan undaki kum ve taş gibi küçük ve fakat sert parçacıklar dişleri aşındırdı ve apselere karşı savunmasız kıldı. Bununla birlikte çürük, ender görülmektedir.

Varlıklı kesim, şeker yönünden zengin besinler tüketmekteydi ve bu durum dişeti hastalıklarına neden oluyordu.Mezar duvarlarındaki resimlerde vücut yapılarının düzgün gösterilmesine karşın, varlık sınıfların mezarlarında kilolu çocuk mumyalarının fazlalığı, aşırı beslenmenin yaygın olduğunu göstermektedir. Yetişkin yaşam beklentisi erkekler için 35, kadınlar için 30’du. Ancak yetişkinliğe ulaşmak güçtü, nüfusun üçte biri çocuk yaşlarda ölüyordu.

Antik Mısır hekimleri iyileştirme becerileriyle antik Yakın Doğu’da ünlendiler. Bu hekimler içinde en ünlüsü İmhotep’tir. Herodot, Mısır tıbbının önemli ölçüde uzmanlaşmış olduğunu belirtmektedir. Bazı hekimler sadece baş ya da mide üzerinde çalışırken, göz doktorları ve dişçiler vardı. Tıp eğitimi veren kurumlar da oluşturulmuştu. Örneğin “Per Ankh” ya da “Yaşam Evi” bunlara örnektir. Özellikle Per-Bast ya da Bubastis olarak bilinen yerleşimde Yeni Krallık döneminde, Abidos ve Sais’de Geç Dönemde bu tür kurumlar oluşturulmuştu. Kazılarda bulunan tıbbi bir belge, Mısırlı hekimlerin geliştirdikleri anatomi, hastalıklar ve pratik tedavi hakkındaki deneysel bilgileri göstermektedir.

Yaralar, enfeksiyonu önlemek için bal emdirilmiş bezle, çiğ etle, keten sargı bezleri, ağlar, petlerle sarıldı ve tedavi edildi. Ağrıları gidermek için afyon ve güzelavrat otu kullanıldı. Yanık tedavisiyle ilgili bulunan en eski kayıtlarda, yanık bölgeye erkek bebek sahibi annelerden alınan anne sütü uygulandığı yer almaktadır. Tanrıça İsis için dua edilir ve küflü ekmek, bal ve göztaşı yanıklarda meydana gelecek enfeksiyonlardan korunmak için kullanılırdı.Sarımsak ve soğan, sağlık için kullanıldı ve astımlı hastaları rahatlatacağı kabul edildi. Mısırlı cerrahlar yaraları diktiler, kırık kemik uçlarını hizaladılar ve hastalıklı kol ve bacakları kestiler, fakat bazı hastalıklar onlar için de fazlasıyla ciddi idi. Yapabilecekleri tek şeyin, hastayı ölene kadar rahat ettirmek olduğunu kabul ettiler.

[KBASLIK]Gemi yapımı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Bir-gemi-modeli-Giza.jpg]Bir gemi modeli, Giza [/KRSAG]Eski Mısırlılar, MÖ 3.000 yıllarından itibaren bir gemi gövdesinin içine kalasların nasıl yerleştirileceğini biliyorlardı. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü raporunda, Abidos’ta yapılan kazılarda en eskilerinin henüz kazılıp çıkarılmadığı 14 gemi kalıntısının bulunduğunu, çıkarılan geminin tahta plakaların bir araya getirilerek adeta “dikilmesi” suretiyle inşa edilmiş olduğu bildirilmektedir. Kalasları birbirine bağlamak için örülmüş kayışlar, bağlantı yerlerini yalıtmak için kamış ya da kuru otlar kullanıldığı, New York Üniversite’nden Mısır bilimci David O’connor tarafından bulundu.Gemi, firavun Khasekhmwy’nin kişisel mezarı yakınlarında bir bütün halinde gömülü bulunduğu için tümünün O’na ait olduğu düşünüldü. Fakat bu gemilerden biri, MÖ 3.000’li yıllara tarihlenmektedir ve gemilerle ilişkili çanak çömlekler daha eski tarihleri göstermektedir. MÖ 3.000’li yıllarda yapılmış olduğu düşünülen tekne, yaklaşık 23 metre uzunluğundadır ve artık daha eski bir firavuna ait olduğu düşünülmektedir. Profesör O’Connor’a göre, 5 bin yıllık olan bu teknenin, firavun Hor-Aha’ya ait olması bile mümkündür.

Ayrıca eski Mısırlılar ahşap çivilerle kalasları birbirine nasıl tutturacaklarını biliyorlardı. Bağlantı yerlerini kalafatlamak için de reçine kullandılar. Khufu gemisi, 43,6 metre uzunluğunda bir gemiydi. MÖ 2.500 dolaylarında Dördüncü Hanedanlık döneminin Keops Piramidi’nin altında bulundu. Tüm parçalarıyla sağlam kalan bir örnektir ve muhtemelen güneş tanrısı sembolünü ifade etmektedir. Eski Mısırlılar ayrıca parçaları, geçme parçalar halinde yapmayı da biliyorlardı. Eski Mısırlıların gemi inşası konusundaki bu teknik gelişmişlik düzeyleri, yine de çok büyük tekneler yapmak için yeterli değildi. Yaptıkları tekneler, Nil’de kolayca seyir yapabiliyordu fakat, hem iyi denizci olarak biliniyor değillerdi hem de, Akdeniz ve Kızıl Deniz’de denizcilik faaliyetlerinde bulunmuyorlardı.

[KBASLIK]Matematik[/KBASLIK]
Matematik hesaplamalarla ilgili bulunmuş en eski kanıtlar, Hanedanlık Öncesi dönemin Naqada evresine aittir ve tam olarak gelişmiş bir sayı sistemini göstermektedir. Eğitimli bir Mısırlı için matematiğin önemini, Eski Krallık döneminden bir roman-mektup açıkça göstermektedir. Bu belgede, yazar muhatabına bir bilgi yarışmasında kendisiyle yarışmasını öneriliyor. Yarışmanın konusu, toprak, işgücü ve tahıl konularındaki günlük hesaplamalardır. Onlar cebir ve geometrinin temel prensiplerini anladılar ve basit çok değişkenli denklemler setlerini çözebildiler.

Matematiksel gösterim ondalıktı ve hiyerogliflere dayanıyordu. Bir milyona kadar her 10’un her kuvveti için bir hiyeroglif sembolü kullanıldı. Bunların her biri, yazılmak istenen sayının gerektirdiği kadar kez yazılmış olabilir. Böylelikle 80 ya da 800 rakamını yazmak için on ya da yüz sembolü sekiz kez yazıldı. Çünkü onların hesaplama yöntemi, birden büyük paylı fazla sayıda kesirle işleyemiyordu. Eski Mısırlılar kesirleri, birkaç kesirin toplamı olarak yazmak zorundaydı. Örneğin iki bölü üç kesri, bir bölü beş ve bir bölü onbeş kesirlerinin toplamı olarak ele alıyorlardı. Bu işlem, standart değer tablosu yardımıyla kolaylaştırıldı. Ancak bazı basit kesirler hiyeroglifle yazıldı.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
Tanrısal ve ahirete ilişkin inançlar, başlangıcından beri antik Mısır Uygarlığı’nda desteklendi. Bu inançlar, firavunların otoritesinin tanrısal olduğunu, tanrısal düzene dayandığını anlatmaktaydı.

Mısırlılar çok tanrılı bir dine sahiptiler. Mısır panteonu, doğaüstü güçleri olan ve yardım ya da koruma için yakarılan tanrılardan oluşturuluyordu. Ancak tanrılar her zaman yardımsever olarak görülüyor değildi. Mısırlılar, tanrıların doyurulması için onlara bir şeyler sunmak ve dua etmek gerektiğine inanıyorlardı. Bu panteonun yapısı, hiyerarşiye yeni tanrıların eklenmesiyle sürekli olarak değişti, fakat rahipler, gerçekleşen değişmeleri ve zaman zaman ortaya çıkan tutarlı bir sistemle uyuşmayan mitler ve öyküleri düzenlemek için hiç çaba harcamadılar. Dinsel alandaki bu çeşitli kavram ve anlayışlar bir tutarsızlık olarak görülmedi, daha çok, gerçeğin çeşitli yüzeylerindeki kesitler olarak kabul edildi.

Tanrılara, firavunların lehine hareket eden din adamlarının yönetiminde ibadet edildi, tapınıldı. Tapınakların merkezinde, bir ayrı bölümde, o tapınca ait bir yontu vardı. Tapınaklar, bir topluluğun ya da genel olarak toplumun ibadet yerleri değildi. Tapınaklarda ibadet edilmez, sadece belirli bayram ve kutlama günlerinde tanrının yontusu genel ibadet için dışarı taşınırdı. Normalde, tanrıyla iletişim alanı dış dünyaya kapatıldı ve sadece tapınak yetkililerince ulaşılabilir durumda tutuldu. Sıradan yurttaşlar evlerindeki kendilerine ait tanrı yontularına ibadet edebiliyorlardı ve bir diğer ibadet nesnesi olarak muskaların, kaosun güçlerine karşı koruma sağladığına inanılıyordu. Yeni Krallık’tan sonra firavunun manevi bir aracı olarak rolü zayıfladı ve dini gelenekler, doğrudan tanrılara ibadet yönüne kaydı. Sonuçta rahipler, insanlara doğrudan doğruya tanrıların iradesini bildirecek kahinler sistemini geliştirdiler.

Eski Mısırlılar, her insanın ruhsal ve fiziksel parçalar ya da boyutlardan oluştuğuna inanıyorlardı. Bedenine ek olarak her kişinin, gölgesi (ya da hayaleti), bir kişiliği ya da ruhu, bir yaşam gücü, ve bir adı vardı. Düşünce ve duyguların merkezi, beyin değil, kalp olarak görüldü. Ölümden sonra manevi yönler bedenden serbest kalır ve bir iradeye sahip olabilirdi. Fakat bu manevi yönler, fiziksel dayanağa, kalıntıya, (deyim yerindeyse bir pozisyona), sürekli bir barınak olarak gerek duyardı. Ölünün nihai yönelimi, kişilik ya da ruhun yaşam gücüyle yeniden birleşmesi ve kişinin bir “mübarek bir ölü” olmasıdır. Bunun olması için ölünün, bir mahkemede, “gerçeğin tüyü” kadar hafif bir kalbi olduğunu kanıtlamalıdır. Eğer layık görülürse, ölü yeryüzünde ruhsal düzeyde varlolmaya devam edebilir.

Firavunları için Osiris ayinleri yaparlardı. Osiris, Doğa Tanrıçası İsis’in kocasıydı. Onlar, doğanın doğumunu ve ölümünü temsil ediyorlardı. Tapınağı Abidos’ta bulunan Osiris firavunla özdeştirilmişti. Piramitlerin iç duvarlarındaki resimlerde de firavuna Osiris denilmiştir. Mısır’ın tanrı ve tanrıçalarının her biri bir hayvanın adını taşıyor ve adlarını taşıdıkları hayvan biçiminde gösteriliyordu.

[KBASLIK]Firavun Akhenaton’un Mısır’da tek tanrılı din kurma çabası[/KBASLIK]
MÖ 1.350 civarında 4. Amenofis tahta çıktığı ve bir dizi radikal fakat düzensiz reformlara giriştiğinde, bir bakıma Yeni Krallık’ın istikrarı tehdit altına girdi. Adını Akhenaton olarak değiştirdi ve önceki gizemli güneş tanrısı Aton’u en üstün tanrı olarak lanse etti, diğer tanrı tapınçlarını bastırdı ve din adamlarının kurumsallaşmış gücüne saldırdı.[146] Başkenti Akhenaton’a, günümüzdeki Amarna’ya taşıyan Akhenaton, dış ilişkilere kendini kapadı ve tümüyle yeni din ve sanat tarzıyla ilgilenir oldu. Ölümünden sonra Aton kültü hızla terk edildi ve sonraki firavunlar Tutankhamun, Ay ve Horemheb, Akhenaton’un yerleşik dinsel geleneklere aykırı tüm izlerini sildiler. Akhenaton’un hükümdarlık dönemi, Amarna Dönemi olarak bilinir. 4. Amemofis’in diğer tanrı ve tanrıçaları dışlayarak, Mısır’da tek tanrılı bir din inancı yerleştirmek çabasında olduğu kabul edilir. Amenofis’e göre Heliopolis’in baş tanrısı olan Aton-Ra (Güneş Tanrısı) tek bir tanrıydı ve firavunun da babasıydı. Mısır, tek bir firavunun otoritesi altında birleşmeden önce her krallığın kendi tanrısı vardı. Mısır birleşince, ister istemez çok tanrılı bir din ortaya çıkmış oldu. Akhenaton, tek bir hükümdarlıkta, tek bir tanrıya (o da, firavunun tanrısı) dayalı bir inanç sistemi kurmaya çalıştı.

[KBASLIK]Ölü kültürü, mumyalama[/KBASLIK]
Nil Nehri’nin düzenli taşkınlıkları ve geri çekilmesi Mısır’da ölü kültünün doğmasında etkili olmuştur. Mısırlılar ekinin kuruduktan sonra tekrar yeşermesini gözleyerek bu sürecin insanlar için de geçerli olduğunu, yani insanın fiziki yaşamının ölümden sonra da devam edeceğine inandılar. Bu ölümle yaşam arasındaki sınır onların firavunları için görkemli mezarlar, yani piramitler yapmalarını sağlamıştır. Firavunların öbür dünyaya geçişine de önem verdikleri için onları mumyalamışlardır. Kuşkusuz bunları firavunların çabasıyla, baskısıyla yapmışlardır. Ayrıca kendileri için de, olanakları elverdiği ölçüde gömütler yapmışlar, mumyalanmalarını sağlamışlardır. Mumyalamanın ilk izlerine Hierakonpolis mezarlığında rastlanmıştır.

Eski Mısırlılar, ölümden sonra ölümsüzlüğün sağlanması için gerekli olduğuna inandıkları ayrıntılı ölü defnetme geleneklerini sürdürdüler. Bu gelenekler, mumyalama ile bedeni koruma, defin törenlerini yapmak ve toprağa verme şeklindeydi. Böylece öteki dünyada ölünün, bedenini ve eşyalarını kullanacağına inanılıyordu. Eski Krallık öncesinde, çölde maden ocaklarına gömülen bedenlerin kurumayla doğal olarak korunmuş kaldığı görüldü. Antik Mısır tarihinin başından sonuna kadar kurak çöl koşulları, yoksul halkın gömülmesinde bir nimet olarak görülmeye devam etti. Çünkü, zengin sınırların yaptığı gibi ayrıntılı ve dolayısıyla pahalı defin işlemlerine olanakları yoktu. Varlıklı Mısırlılar ölülerini taş mezarlarda gömmeye başladılar. Sonuçta insan eliyle mumyalamayı kullandılar. Bu işlemlerde iç organların çıkartılması gerekiyor, beden ketenle sarılıyor ve dikdörtgen biçimli taş lahitle ya da tahta tabutla gömülüyordu. Dördüncü Hanedanlık’tan itibaren bazı iç organlar, özel toprak kavanozlarda korundu.

Yeni Krallık’la itibaren antik Mısırlılar mumyalama işlemlerini yetkinleştirdiler, bir sanat haline getirdiler. En gelişkin teknikte, işlemler 70 günü buluyordu. İç organların yine çıkarılması gerekiyordu. Beyin, burun kanalından özel aletlerle çıkarılıyor ve vücut, natron adı verilen bir tuz karışımı içinde kurutuluyordu. Beden daha sonra ketenle sarılıyor, koruyucu muska kuşaklarıyla donatılıyor, insan şeklinde ve boyanmış, süslenmiş bir tabuta yerleştiriliyordu. Geç Dönem mumyaları da keten ya da papirüs katmanlarından yapılan ve koruyucu bir macunla kaplanan özel malzemelerle defnedildi. Kullanılan koruma uygulamaları Ptolemaik ve Roma dönemlerinde geriledi, süslenen mumyanın dış görünüşü daha fazla önem kazandı.

Fakat tüm ölülerin mezarlarına, sosyal durumları ne olursa olsun bir şeyler kondu. Yeni Krallık’la birlikte mezarlara Ölüler Kitabı da bırakıldı. Ayrıca, öbür dünyada kendilerine hizmet edeceğine inandıkları küçük biblolar olan Uşabtiler de konuldu. Daha sonra mezar yakınları tarafından zaman zaman mezara yiyecek götürülüyor ve ölü adına dualar okunuyordu.

[KBASLIK]Arap ve Osmanlı Egemenlikleri Dönemi[/KBASLIK]
Bu dönemde İslam’ın yayılmasıyla birlikte Arapların giriştiği fetihler Mısır’ı da tehdit etmeye başladı. Mısır üzerine 639’da yürüyen Amr bin As komutasındaki Arap kuvvetleri delta bölgesinin doğusundaki direnişi kırarak 641’de Doğu Roma İmparatorluğu’nu (Bizans) barış yapmaya zorladı. Bizans kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra 642’de İskenderiye de Arapların eline geçti.

Mısır’ı kısa sürede fetheden Araplar başlangıçta kurulu düzeni bozmaktan kaçınarak vergi ödemek karşılığında Hıristiyanlara dinsel özgürlük tanıdılar. İlk Arap yerleşimi olarak Nil’in doğu kıyısında kurulan el-Fustat uzun süre tek Müslüman merkezi olarak kaldı. Araplaştırmanın ağır bir süreç izlemesi nedeniyle Arapça resmi dil olarak Yunancanın yerini ancak 706’da alabildi. Mısır; Emevi ve Abbasi halifeleri döneminde 200 yılı aşkın bir süre valiler aracılığıyla yönetildi. Ülke, aynı dönemde Arapların Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki kara ve deniz yoluyla giriştiği yayılma savaşlarında önemli bir üs görevi gördü.

Bağdat’taki halifelik merkezinden Mısır’ı yönetme güçlüğü sonraki yıllarda sık sık vali değişikliğine başvurmaya yol açtı. IX. Yüzyılın ortalarından itibaren Bağdat tarafından gönderilen valilerin yerini valiliklerini Bağdat’a tasdik ettiren Türk komutanlar aldı. Itah (Aytah) Türkî (847-848), Hakan oğlu el-Fethi’t-Türkî (856-861), Dinar oğlu Yezidi’t-Türkî (856-867), Müzahimü’t-Türkî (867-868), Ahmedü’ Türkî (868) ve Uluğ Tarhan oğlu Uzcur Türkî (868) Sudan ile birlikte Mısır’a valilik yapan ilk altı Türk komutandır. 15 Eylül 868’de bir başka Türk vali Ahmed bin Tolun Mısır’a gelerek Mısır’da ilk Türk hanedanını kurmuştur.

[B]Tolunoğulları :[/B] Kurucusu Dokuz Oğuzlardan Tolun Bey’in oğlu Ahmet Bey’dir. Hanedan 15 Eylül 868’den 905’e dek sürmüş ve Mısır’a istikrar ve bayındırlık getirmiştir. 878’den itibaren Filistin ve Suriye de Mısır’dan yönetilmiş, son dönemlerinde ise iç kargaşalarla boğuşan devlet Abbasilerin sevkettiği ordu tarafından sonlandırılmıştır.

[B]İhşidiler : [/B]Abbasilerin 905’te Mısır üzerindeki hakimiyetlerini yeniden tesis etmelerine rağmen Türk kökenli valilerin idaresi devam etmiştir. Bağdat’tan gönderilen Ebu Mansur Tekin bin Abdullahi’l-Hazar (910-915, 919-921, 924-933), Kaygalık oğlu Ebu’l-Abbas Ahmed (923-924, 933-935) ve Abdullahi’l-Hazar oğlu Muhammed (933) yine Türk kökenli valilerdi.

Bu dönemde Mısır Fatımilerin saldırılarına hedef olmaya başladı ve iç güvenliğin sağlanmasında da sıkıntılar devam etti. 935’te valiliğe getirilen Ferganalı Türk Muhammed bin Tuğc, iki yıl sonra aldığı İhşid (Eski Farsça hükümdar) unvanı altında düzeni sağlamayı başardı, kendi hanedan devletini kurdu ve Tolunoğulları gibi Suriye’yi kendisine bağladı. Kafur’un ölümü (968) üzerine tahta hanedanın çocuk yaştaki bir üyesi geçti. Bu durumdan yararlanan Fatımiler 969’da bir Berberi ordusuyla Mısır’ı işgal ettiler ve Mısır’daki bu ikinci Türk hanedanına da son verdiler.

[KBASLIK]Osmanlı dönemi[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/I.-Selim-Yavuz-1470-1520.jpg]I. Selim (Yavuz) (1470-1520), Mısır’ı Ridaniye Muharebesi’nden sonra Osmanlılar adına fethetti [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Kavalalı-Mehmet-Ali-Paşa-1769-1849.png]Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769-1849), Mehmet Ali Paşa hanedanı kurucusu olan Osmanlı’ya bağlı paşa [/KRSOL]Bizans İmparatorluğu ülkeyi bir süre kontrol etti. Ancak İslam İmparatorluğu’nun askerleri sefere girdi ve Bizanslıları yenerek Mısır’ı aldı. Böylece Mısır, Müslüman-Arap bir ülkeye dönüştü. Sünni İslam kısa sürede Mısır’da yayıldı ve İslam Halifeliği tarafından kontrol edilen Mısır Fatimiler, Memlükler (devletin asıl adı Türkiye Devleti) ve Eyyubiler tarafından uzun yıllar yönetildi.

Daha sonra 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Ridaniye Muharebesi’yle Memlûk Sultanlığı’nı yıkarak Mısır’ı Osmanlı topraklarına katması sonucunda Mısır Eyaleti kurulmuştur. Halifelik de Türklere geçmiştir.

1798 yılında Fransa eyalete çıkarma yapmıştır. 1805 yılında vali olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa bağımsız olarak hareket etmeye başlamış 1833’te Konya’da 1839’da Nizip’te Osmanlı ordusunu mağlup ettikten sonra 1841’de Kavalalılar Hanedanı tarafından yönetilecek olan, iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlı Mısır Hidivliği’ni kurmuştur. Böylece Mısır Eyaleti ortadan kalkmıştır.

İngiltere 1882’de Mısır’ı işgal etmiştir. Fakat, Osmanlı Devleti, Mısır’daki egemenliğinden vazgeçmeyerek Mısır hükümetini ve Hıdiv’i İngiltere’ye karşı savunmasız bırakmamış, en azından kolay lokma yapmamış, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başında İngiltere Mısır’ı ilhak ettiğini açıklamıştır. Lozan Antlaşması’nın 17. maddesinde “Türkiye’nin, Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından feragatinin hükmü 5 Kasım 1914 tarihinden geçerlidir.”hükmü yer almıştır.

[KBASLIK]Britanyalı Dönemi[/KBASLIK]
Britanyalılar, müdahaleye uluslararası bir meşruluk kazandırmak amacıyla, Mısır’ın mali durumunu düzelterek bütçe fazlasıyla özellikle Fransa’ya olan borçlarını düzenli olarak ödemeye başlamasını ve Süveyş Kanalını hem barış, hem de savaş döneminde açık tutma sözü vererek uluslararası muhalefetin önemini yitirmesini sağladılar. Bu arada Britanyalılar, danışman sıfatı taşıyan yöneticilerini kilit noktalara yerleştirerek Mısır Hükümeti üzerinde dolaylı ama son derece etkili bir denetim sistemi kurdular.

Babasının ölümünden sonra genç yaşta hidiv olan Abbas Hilmi Paşa Örtülü Protektora yönetimine tepki göstererek 1893’te kukla başbakan Mustafa Fehmi’yi başbakanlıktan uzaklaştırdı. Britanyalılar tepki olarak Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın yetkilerini kısıtladılar. 1890’ların sonlarında ortaya çıkan milliyetçi akımlar, özellikle yayın ve propaganda çalışmaları temelinde örgütlenmeye çalıştı. Abbas Hilmi Paşa’dan da destek alan hareket, Sudan’ın yeniden Mısır’a bağlanması için yürütülen kampanyalar sırasında (1896-98) geniş bir kitle desteği buldu. Daha sonra kâğıt üzerindeki Britanyalı-Mısır ortak yönetimine karşın Sudan’ın bir Britanyalı sömürgesine dönüştürülmesi, milliyetçi tepkilerin derinleşmesinde önemli rol oynadı.

Zamanla kalıcı bir nitelik kazanan Britanyalı işgaline karşı duyulan tepki son derece yoğunlaştı. Haziran 1906’da bir Britanyalı subayını öldüren Denşavay köylülerinin acımasızca cezalandırılmasıyla başlayan karışıklıklar, büyük bir boyut kazanarak Sir Evelyn Baring’in görevinden ayrılmasına yol açtı. Yeni yüksek temsilci Sir Eldon Gorst Britanyalı denetimini gevşetmeye ve Mısır kurumlarının daha etkili bir konum kazanmasını sağlamaya çalıştı.

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlılara savaş açtıktan hemen sonra resmen protektora yönetimini ilan eden Britanyalılar Abbas Hilmi Paşa’yı hidivlikten uzaklaştırarak amcası Hüseyin Kamil’i sultan unvanıyla başa geçirdiler. Böylece Britanyalı güdümündeki Mısır Sultanlığı kurulmuş oldu. Savaş’tan hemen sonra Saad Zaglul Paşa başkanlığındaki üç Mısırlı siyasetçi, İngiliz hükümetine bağımsızlık konusunun görüşülmesini önerdiler. Britanyalı hükümetinin öneriyi reddetmesi ve Saad Zaglul’un tutuklanması ülke çapında kitle gösterilerine yol açtı. Mısır’a gönderilen Lord Edmund Allenby, milliyetçilere ödün vererek bir uzlaşma politikası izledi. Saad Zaglul serbest bırakıldı ve ülke düzeyinde bir örgüte dönüşmüş olan Vafd, Mısır’ın en etkili siyasi gücü haline geldi. Lord Allenby, Britanyalı çıkarlarını koruyacak bir antlaşmayı sonraya bırakarak tek yanlı bağımsızlık ilan edilmesini (Şubat 1922) sağladı. Böylece Mısır sorunlarla dolu olarak bağımsızlığını kazanırken, Ahmed Fuad da I. Fuad adıyla kral unvanı aldı.

[KBASLIK]Mısır Bayrağı[/KBASLIK]
Mısır bayrağı, Mısır tarafından kullanılan bayrak. 3 renkli olan bayrak, kırmızı, beyaz ve siyah renklerde olan yatay 3 şeritten oluşmaktadır. Bayrağın beyaz şeridinde Mısır arması yer almaktadır. Bayrağın şu andaki hali 4 Ekim 1984’te kabul edilmiştir.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mısır-bayragi.png[/TBR]
[KBASLIK]Mısır Arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mısır-arması.png]Mısır arması[/KRSAG]Mısır arması, Afrika ülkesi Mısır tarafından kullanılan resmi devlet armasıdır.

Arma Selahaddin Eyyubi döneminden kalma ve heraldik açıdan sağına bakan kartaldan oluşmaktadır. Selahaddin Eyyubi kartalı ya da Arap kartalı olarak da adlandırılan kartalın kanatları açık bir vaziyette bulunmakta olup beyaz ve altın sarısı renge sahiptir. Kartalın orta bölümünde kalkan içerisinde dikey olarak konumlandırılan Mısır bayrağı yer almakta olup, bayrakta bulunan arma bu bölüme konumlandırılmamıştır. Kartalın pençeleri ile tuttuğu slogan bandında ise Arapça ülkenin ismi ‏جمهوريّة مصرالعربيّة‎ / Dschumhūriyyat Misr al-ʿarabiyya (Türkçe:Mısır Arap Cumhuriyeti) yazmaktadır.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
Coğrafî olarak, Aşağı ve Yukarı şeklinde tanımlanan Mısır’da ekonomi; turizm, Nil Nehri kıyılarında ve alüvyonlu mümbit topraklarda yetişen dünyanın en kaliteli uzun elyaflı pamuğu Gize ile tekstil ürünleri ihracatına dayanmaktadır. Kahire dünyanın en büyük zincirlerinin 5 yıldızlı otelleriyle yoğun konaklama imkânına sahiptir.

Nil boyunca dünyanın en önemli üç medeniyetinden biri olarak tanımlanan Eski Mısır’ın tapınaklarını görerek Asvan’a kadar gerçekleştirilen gemi turları ilgi çekicidir. Asvan Müzesi’nde Yukarı Mısır medeniyetinin örnekleri ve günlük yaşamın sergilenmesi, Sudan ile etkileşimin yerli figürlerle desteklenen sergilenişi enteresan gelebilir. Dünyanın en büyük barajlarından biri olarak Cemal Abdünnasır tarafından inşa ettirilen Asvan Barajı’nın yapımı esnasında yerinden taşınan Büyük Tapınak, firavunların inşa ettirdikleri ile Nil boyunca göreceğiniz Roma etkisini taşıyan tapınaklar o günün mimari bilgisini değerlendirmek adına Gize piramitleri kadar değerlidir. Nil’in iki kıyısında kurulmuş şehirlerde yerel geleneksel ürünleri temin edebilecek pazarlarda özellikle dünyaca ünlü papirüs ürünlerinde hem kalite hem de fiyat pazarlığı konusunda son derece dikkatli olunmalıdır. Kendilerini papirüs enstitüsü olarak isimlendiren Gize bölgesindeki dükkânlarda yüksek fiyatlardan büyük indirim yapılarak satılan papirüslerin Hanü’l-Halil gibi çarşılarda son fiyatın dörtte bir fiyatına alınması mümkündür.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/kahire.jpg]Kahire[/KRSAG]Kendisine yetecek kadar olan petrolünü halkına ucuz olarak sunan Mısır’da ücretler oldukça düşüktür. Ancak hayatın sürdürülmesi için gereken zorunlu ihtiyaçlar da son derece ucuzdur. Son yıllarda gerçekleştirilen özelleştirme işsizliği arttırdığı için sosyal patlama yaşanmaması amacıyla yavaş ilerlemektedir. Genelde istihdam devlet tarafından sağlanmaktadır. Çalışma saatleri; iklimsel özellikler nedeniyle genel olarak sabah 8 ile 15 arasındadır. Özel sektörde çalışma saatleri uzundur. Yeni yetişen üniversite mezunu nesil için iş olanakları kısıtlıdır. Doğrudan yabancı yatırımı özendiren indirim ve vergi ayrıcalıkları ile önemli bir girdi sağlanmışsa da nitelikli çalışan temininde yaşanan güçlükler yatırımcı yönünden olumsuz etki yaratmaktadır. Son zamanlarda Türkiye’nin önemli tekstil gruplarının da Mısır’daki nitelikli serbest bölgelerde yatırım konusunda çalışmalar yaptığı gözlenmektedir.

Her biri ayrı mimari özellikler taşıyan camilerin yanında inşa edilmiş kilise ve sinagoglar ilginç bir dinsel doku görüntüsü vermektedir. Müslümanlar için hafta tatili Cuma günü olup Hıristiyan ve Yahudi Mısır vatandaşları Cumartesi ve Pazar günleri tatil yapmaktadırlar. Bankalar Cuma/Cumartesi kapalıdır.

[KBASLIK]Mısır Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/mısır-yemeği.gif]Mısır mutfağı[/KRSAG]Mısır,bir geçiş coğrafyasında bulunması sayesinde oldukça zengin bir mutfağa sahiptir. Mısır mutfağı hem Kuzey Afrika hem Ortadoğu etkilerini bünyesinde taşır. Ayrıca Arap mutfağının hemen her ürününü burada tatmak mümkündür. Ülkenin nehir ve deniz kenarında bulunması nedeniyle deniz ürünleri de bolca mevcuttur ve rahatlıkla tercih edilebilir. Bölgenin turizm açısından gelişmişliği sayesinde İngilizce menüleri bulunan ve kolayca sipariş verilebilecek birçok restoran bulunabilir.

Bezelye ve fasulye püresiyle yapılan fuul buranın en meşhur yemeklerinden birisidir. Her öğün yenebilen bir yemektir ve her yerde bulmak mümkündür. Bununla birlikte artık ünü Ortadoğu’yu aşmış falafel; hamur, domates sosu, mercimek ve soğandan yapılan kushari; genelde gözlemeyle beraber tüketilen dukkah; en az Türkiye’dekiler kadar başarılı olan künefe ve helva gibi lezzetler burada yiyebileceğiniz onlarca yemekten yalnızca birkaçıdır.

Ülkede her ne kadar alkol tüketimi yüksek bir seviyede olmasa da bu coğrafya çok kadim şaraplara sahiptir ve bu şaraplardan halen bulmak mümkündür. Yerel şarapları denemek ilginç bir deneyim olacaktır.

Mısır’da yerel halkın en çok tükettiği şeylerin başında huka adı verilen nargile ve çay gelir. Huka, içimi hafif, bazı otlarla tatlandırılan bölgeye özgür bir nargile çeşididir. Ayrıca çayın yanı sıra kahve de oldukça popülerdir. Mısırlılar genel olarak kahveyi çok fazla şeker katarak içmeleriyle bilinirler.

Bunların yanı sıra Damietta şehrine özgü gibna domiati peyniri, meşhur Kahire hurmaları ve birçok farklı çeşitteki et yemeği de burada tadılabilecek lezzetler arasında.

[KBASLIK]Mısır’daki Türk Dış Elçiliği[/KBASLIK]
[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]KAHİRE BÜYÜKELÇİLİĞİ[/COLOR][/B]

Adres: 25, El-Falaky Str. Bab El-Louk, Cairo/EGYPT
Telefon: 00 20-2 279 784 10 / 00 20-2 279 784 26 / 00 20-2 279 784 28

Faks: 00 20-2 279 784 77
[EMAIL]embassy.cairo@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://kahire.be.mfa.gov.tr/”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Kahire Büyükelçiliği[/URL]

[B] Görev Bölgesi: Mısır

[COLOR=rgb(85, 57, 130)]İSKENDERİYE BAŞKONSOLOSLUĞU[/COLOR][/B]
Adres: 11 Kamel El Kilani Caddesi İskenderiye-Mısır

Telefon: 00 20-3 3990700
Faks: 00 20-3 3990725

[EMAIL]consulate.alexandria@mfa.gov.tr[/EMAIL]
iskenderiye.bk.mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: İskenderiye

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]PORT SAİD FAHRİ BAŞKONSOLOSLUĞU[/COLOR][/B]
Adres: Mohamed Mahmoud ve Mahmoud Sidky sokakları köşesi, El-Mahrousa Building, Port Said – Mısır

Telefon: 00 20 66- 333 85 91

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Meksika Birleşik Devletleri

[BIYOTABLO=Meksika ,amerika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/meksika.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Meksiko[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]İspanyolca[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Anayasal Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.972.550 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]119.530.753[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]60.5/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Meksika pesosu (MXN)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi](UTC-8 ile -6 arası)çeşitli (UTC-7 ile -5 arası)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+52[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mx[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO][KBASLIK]Meksika Birleşik Devletleri[/KBASLIK]

Meksika ,resmî adıyla Meksika Birleşik Devletleri Kuzey Amerika’nın güney yarısında yer alan federal cumhuriyet. Kuzeyde Amerika Birleşik Devletleri; güney ve batıda Atlas Okyanusu; güneydoğuda Guatemala, Belize ve Karayip Denizi; doğuda ise Meksika Körfezi ile komşudur. 1.972.550 m² yüzölçümü ile Amerika kıtasındaki altıncı, dünyada ise 13. en büyük bağımsız ülke konumundadır. 2010 sayımına göre 112.336.538, 2015 tahmine göre 119.530.753 kişilik nüfusa sahip olan Meksika, nüfus bakımından 11. büyük ülkesidir. Federal seviyede resmî bir dil olmasa da ülkede en çok konuşulan dil ve hükûmetin de facto dili İspanyolcadır. Ülke, 31 eyalet ile aynı zamanda ülkenin başkenti ve nüfus bakımından en büyük şehri olan federal bölge statüsündeki Meksiko olmak üzere 32 birinci seviye idari bölümden meydana gelir. Guadalajara, Monterrey, Puebla, Toluca, Tijuana ve León, ülkedeki diğer metropoliten alanlardır.

Kolomb öncesi Meksika; Olmek, Toltek, Teotihuacan, Zapotek, Maya ve Aztek başta olmak üzere çeşitli gelişmiş Mezoamerikan uygarlıklara ev sahipliği yapmaktaydı. 1519’da İspanyol İmparatorluğu’nun, Yeni İspanya adıyla hüküm sürmeye başladığı Tenochtitlan’daki merkezinden başlayarak bölgeyi fethetme ve kolonileştirme faaliyetleri 1521’de tamamlandı. Üç yüz yıl kadar İspanyol kolonisi olan bölge, 1821’de koloninin zaferiyle sonuçlanan Meksika Bağımsızlık Savaşı sonrasında Meksika adıyla bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık sonrası dönem ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklarla geçti. 1846-48 yılları arasındaki Meksika-Amerika Savaşı sonrasında, ülke topraklarının üçte birine denk gelen kuzeydeki bölgelerden çekilmek ve buraları Amerika Birleşik Devletleri’ne bırakmak zorunda kaldı. Ülke, 19. yüzyıl boyunca Birinci Fransa-Meksika Savaşı, Meksika’ya Fransız müdahalesi, Reform Savaşı, iki farklı dönemde imparatorluk ve bir diktatörlük gördü. 1910’da gerçekleştirilen Meksika Devrimi ile diktatörlük rejimine son verildiği ve günümüzde de yürürlükte olan 1917 Anayasası oluşturularak ülke yönetimi günümüzdeki hâlini aldı.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksika-piramidi.jpg]Tanrı Quetzalcoatl adanmış bir piramit [/KRSAG]Meksika, ülkelerin nominal gayri safi yurt içi hasıla sıralamasında 15., satın alma gücü paritesi sıralamasında ise 11. sırada yer alır. Ülke ekonomisi en çok, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, üyesi olduğu Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA)’nın diğer üyeleriyle ilişkilidir. 1994’te katıldığı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)nün, Latin Amerika’dan ilk üyesi olan Meksika; aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, G8+5, G20, Uzlaşma için Birlik üyesi olup, 2014’ten beri Frankofon’da gözlemci konumundadır. Dünya Bankası tarafından üst-orta seviyede gelire sahip olarak sınıflandırılmakta olup, çoğu analizciye göre yeni sanayileşen ülkeler arasında gösterilir. Ülke, bölgesel güç ve orta güç olarak kabul edilir. UNESCO’nun Dünya Mirası olarak tanımladığı bölgeler, ülkeyi Amerika kıtasında birinci, dünyada ise yedinci sıraya koymaktadır. verilerine göre yıllık 32,1 milyon turist ile dünyanın en çok ziyaret edilen dokuzuncu ülkesi olmuştur.

[KBASLIK]Meksika tarihi[/KBASLIK]
Meksika’nın tarihi, Kuzey Amerika’nın güney kısmında bulunan bir ülke olan Meksika’nın, üç bin yıl olarak bilinen sürecini kapsamaktadır. İlk olarak 13,000 yıl önce uygarlıklar tarafından bulunulmuştur.[1] Bölge, 16. yüzyılda İspanyollar tarafından işgal edilmeden önce, Meksika Kızılderilileri ve Aztekler olarak anılan yerli uygarlıklar bulunmaktaydı.

1519 yılında, Meksika’nın en köklü yerli medeniyetleri, İspanyollar ile kaynaşmaya başlamış, Avrupa Kültürü’nü benimsemeye doğru yol almışlardır. Ülke, dünyanın en fazla İspanyolca konuşulan bölgesi olsa da, Amerika yerli dilleri konuşulması bakımından da Kuzey Amerika’nın büyük bir kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Üç asır boyunca İspanyol İmparatorluğu’nun parçası olan ülke, İspanyolca dilinin yanında Katolizm ve Batı kültüründen de etkilenmiştir. Uzun süren bir mücadeleden sonra Meksika, 1810 yılında İspanya’dan bağımsızlığını ilan etti. 1846 yılında, Meksika-Amerika Savaşı’nın patlak vermesiyle, iki yıl süren savaşta Meksika, kendi topraklarının neredeyse yarısını ABD’ye bırakmıştır.

Daha sonra 19. yüzyılda Fransa, Meksika’yı istila etti (1861) ve I. Maximilian’ı tahta geçirerek İkinci Meksika İmparatorluğu’nu kurdu. Ancak bu rejim 1867 yılına kadar sürdü. Bir yarım yüzyıl süren ekonomik durgunluk ve siyasi kaosun ardından 1884 yılında başa geçen Porfirio Díaz devletin gücünü düzenledi ve toplum ile ekonominin modernizasyonunu sağladı. Ancak Meksika devrimi ile başlayan süreç (1910–1920), Porfirio Díaz’ın tahttan indirilmesi ve Meksika’nın Dolaşım ordularının ülkenin nüfusunun onda birini öldürmesiyle son buldu.

[KBASLIK]İspanyol işgali öncesi dönem[/KBASLIK]
Orta Meksika’da, Olmekler ve daha sonra gelişen Aztekler, özellikle Yucatan Yarımadasında ise Mayalar, Meksika’nın önemli İspanyol işgali öncesi uygarlıklarıdır.

[KBASLIK]İspanyol işgali[/KBASLIK]
1519 yılında, Meksika’nın yerli uygarlıkları İspanya tarafından işgal edildi. İki sene sonra 1521’de Aztek başkenti olan Tenochtitlan işgal edildi. Francisco Hernández de Córdoba, 1517 senesinde Güney Meksika kıyılarını araştırdı, onu 1518’de Juan de Grijalva izledi.

Erken dönem Conquistador’larının en önemlisi, 1519 yılında yerli bir kıyı yerleşimi olan “Puerto de la Villa Rica de la Vera Cruz”dan ülkeye giren Hernán Cortés’di. Burası günümüzün Veracruz şehridir.

Yaygın kanının aksine İspanya, Cortes’in 1521 yılında Tenochtitlan şehrini ele geçirmesiyle Meksika’yı işgal etmiş olmadı.Tenochtitlan kuşatmasından sonra işgalin tamamlanması için diğer bir iki yüz senenin geçmesi gerekti. Bu süre zarfında yerli halk tarafından İspanya’ya karşı isyanlar, saldırılar ve savaşlar sürmeye devam etti.

[KBASLIK]Meksika Bayrağı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksika-bayragi-tarihi-degisimi.png[/TBR]
Meksika bayrağı günümüzdeki hali ile 16 Eylül 1968 tarihinde göndere çekilerek kullanılmaya başlanmıştır.

Bayrak, dikey olarak üç şeritin bayrağı üç eşit parçaya bölmesinden oluşmaktadır. Göndere çekilen taraftan başlayarak yeşil, beyaz ve kırmızı renklerin var olduğu bayrağın orta kısmında ülkenin resmi arması mevcuttur.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksika-armasi.png]Meksika Arması[/KRSAG]Bayrakta bulunan yeşil renk umudu, beyaz renk birliği, kırmızı renk ise kahraman halkın ülkesi için akıttığı kanı sembolize etmektedir. Bayrağın tam ortasında, beyaz zemin üzerinde bulunan devletin armasında ise nehir üzerinde bulunan kaya parçası üzerinde yetişen kaktüste resmedilen kartal bir yılanı yerken gösterilmektedir. Bu resmi ise sağa ve sola uzanan iki adet dal tarafından yarıya kadar çevrelenmektedir.

Ülkede özellikle devlet arması üzerinde yapılan sık değişikler, bayrağa da yansımış, bayrakta da gösterilen arma nedeniyle aynı oranda devlet bayrağında da değişikliğe gidilmiştir.

[KBASLIK]Meksika Arması[/KBASLIK]
Meksika arması, Meksika’nın ulusal armasıdır. Armada, bir Hint inciri üzerine konumlanmış olan bir kaya kartalı, çıngıraklı yılanı parçalayarak yerken tasvir edilmektedir. Tenochtitlan halkına göre dinî bakımdan anlamları olan bu tasvir, Avrupalılara göre iyinin kötüye karşı elde ettiği zaferi sembolize etmektedir. Meksika federal hukûmeti tarafından resmî olarak yayınlanan belgelerde kullanılan Meksika mührü ise ulusal armanın değiştirilmiş bir biçimi olup armanın üst kısmında yarı dairesel bir biçimde konumlanmış ülkenin tam resmî adı olan “Estados Unidos Mexicanos” (“Meksika Birleşik Devletleri”) yazısını içermektedir.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Meksika-devlet-armasi-tarihi-degisimi.png[/TBR]
Günümüzde kullanılan ve daha önce kullanılmış olan ülkenin para birimi Meksika pesosunun tüm emisyonlarında mühür yer almaktadır. Francisco Eppens Helguera tarafından tasarlanan mevcut arma, 16 Eylül 1968’den beri kullanılmaktadır.

[KBASLIK]Demografi[/KBASLIK]
Meksika’da nüfusun %60’ı melez, %10’u beyaz, geri kalanlar ise yerli halktır. Resmi dil İspanyolca’dır ayrca bunun dışında Meksika’da halen 68 farklı yerli dili konuşulmaktadır ve Meksika dünya üzerinde anadili olarak İspanyolca konuşan insan sayısının en yüksek olduğu ülkedir. Ülkedeki inançlar ; Katolikler %89, Protestan %6, diğer %5 şeklinde özetlenebilir. Toplam nüfus içinde okuma yazma oranı %92,2 dir.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Meksika, 14° ve 33° kuzey enlemleri ile 86° ve 119° batı boylamları arasında, Kuzey Amerika’nın güneyinde yer alır. Ülke topraklarının neredeyse tamamı Kuzey Amerika levhasında bulunurken, Baja California Yarımadası’nda bulunan görece küçük kısımları Pasifik ve Cocos levhaları üzerindedir. Jeofiziksel olarak, bazı coğrafyacılar, Tehuantepec Kıstağı’nın doğusundaki, ülkenin toplam yüzölçümünün yaklaşık %12’sine gelen kısmı Orta Amerika’ya dahil kabul etmektedir. Jeopolitik olarak ise Meksika, tamamıyla Kuzey Amerika’da kabul edilmektedir.

Toplam 1.972.550 km²’lik yüzölçümüyle Meksika, toplam yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 14. ülkesi konumundadır. Ülke topraklarında birbirine en uzak iki nokta arasındaki mesafe 3.219 km’den fazladır. Kuzeyde, Amerika Birleşik Devletleri ile 3.141 km uzunluğunda sınırı bulunur. Ciudad Juárez’den Meksika Körfezi’nin doğusuna olan kısımdaki sınırı Rio Grande belirler. Ciudad Juárez’in batısı ile Büyük Okyanus arasında kalan sınır ise çeşitli doğan ya da yapay işaretlerle belirlenmiştir. Meksika, güneyde ise Guatemala ile 871 km, Belize ile 251 km uzunluğunda sınır paylaşmaktadır.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksikada-bir-lagun.jpg]Ülkenin güneydeki lagünler [/KRSAG]Ülkenin kuzey-güney doğrultusunda, Sierra Madre Oriental ve Sierra Madre Occidental olmak üzere iki ana sıradağ uzanır. Ülkenin merkez kısmında, doğudan batıya doğru uzanan Trans Meksika Yanardağ Kemeri yer alır. Ülkedeki dördüncü ana sıradağ ise, Michoacán-Oaxaca arasında yer alan Sierra Madre del Sur’dur.[28] Ülkenin orta ve kuzey bölümlerinin çoğu yüksek takımlı olup, en yüksek noktalar Trans Meksika Yanardağ Kuşağı üzerinde yer alan Pico de Orizaba (5.700 m), Popocatépetl (5.462 m), Iztaccihuatl (5286 m) ve Nevado de Toluca (4.577 m)’dır. Üç ana şehir yerleşmesi; Toluca, Büyük Meksiko ve Puebla da bu dört yükselti arasında bulunan vadilerde yer almaktadır.[28]

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
Ülkeden geçen Yengeç Dönencesi, ülkeyi iklim açısından sıcak ve tropik bölgeler olarak ikiye ayırır. 24. enlemin kuzeyinde kalan bölümler, kış aylarında diğer bölgelere oranla daha soğuk olur. 24. enlemin güneyindeki bölümlerdeki sıcaklık ise yıl içerisinde genel olarak sabitken yalnızca rakıma bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Bu bölümde yer alan ve 1.000 m’den az rakıma sahip bölgelerde (her iki kıyı bölgesinin güney kısımları ile Yucatán Yarımadası), yıl içerisindeki ortalama sıcaklık 24-28 °C (75,2-82,4 °F) arasında değişkenlik gösterir. Yıl içerisindeki yaz ile kış mevsimleri arasındaki ortalama sıcaklık farkı en fazla 5 °C (9 °F) kadar değişim göstermektedir. Ülkenin her iki kıyı şeridin de (Campeche Körfezi’nin güney kıyıları ile Baja’nın kuzeyi hariç), yaz ve sonbahar aylarında kasırgalar etkili olur. 24. enlemin kuzeyinde bulunan düşük rakımlı bölgeler, yaz aylarında görece daha sıcak ve nemli havaya sahip olup, kış aylarında yine güneydeki bölgelere göre daha soğuk olduğundan yıllık sıcaklık ortalaması 20-24 °C (68,0-75,2 °F) arasında değişkenlik göstermektedir. Meksika’daki en büyük şehirlerin çoğu Meksika Vadisi’nde veya çevresindeki vadilerde, 2.000 m (6.562 ft)’den düşük rakımda yer aldığından yıllık ortalama sıcaklıkları 16-18 °C (60,8-64,4 °F) arasında değişiklik gösterir ve yıl boyunca gece sıcaklıkları, gündüz vaktine göre oldukça düşüktür.Başta kuzey bölümleri olmak üzere Meksika’nın çoğu bölgesi kurak bir iklim yapısına sahiptir.

[KBASLIK]Kültür[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksikada-danscilar.jpg]Indigenismo akımını benimsemiş dansçılar [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksikada-bir-arena.jpg]Plaza de Toros, boğa güreşleri için yapılmış bir arena [/KRSOL]Tarihsel, etkin, toplumsal ve ekonomik etkenlerden kaynaklanan bölgesel farklılaşmalara karşın, yerel halk sanatlarının yanı sıra Avrupa kaynaklı klasik sanatlara dayanan özgün bir Meksika kültüründen bahsedilebilir. 1930’larda güçlenen Indigenismo akımı Yerli kültür mirasına ilgiyi canlandırmıştır.

Daha çok kırsal kesimde yaygın olan ve hem günlük kullanıma, hem de süslemeye dönük işlevler taşıyan geleneksel halk sanatları ülke çapında çok tutulur. En ilginç örnekler arasında Oaxaca Vadisine özgü kil çömleklerle Tomala köyünde üretilen kuş ve hayvan figürleri sayılabilir. Renkli süslemeler taşıyan pamuk giysilere, pamuk ya da yünden yapılan omuz atkılarına (rebozo) ve serape’lere, renkli sepetlere ve değişik desenli kilimlere ülkenin hemen her yanında rastlanır. Halk müziği Meksika tarihi boyunca en önemli sanat biçimlerinden biri olmuştur. Eski charro’lar (sığır çobanı) gibi giyinen şarkıcılar, günümüzde de şenliklerde ve özel günlerde gitar ve davul eşliğinde şarkı söyler.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksika-guzel-sanatlar-muzesi.jpg]Meksika Güzel Sanatlar Sarayı Müzesi [/KRSAG]Meksika Devrimi’ne ilişkin temalar uzun bir dönem Meksika edebiyatına damga vuran başlıca öğe olmuştur. Köylülerin sorunları ve acıları günümüzde de Juan Rulfo gibi yazarların yapıtlarına konu olmakla birlikte, Meksika edebiyatında evrensel temalara yöneliş belirgin bir ağırlık kazanmıştır. Bu yeni kuşak edebiyatçılar arasında uluslararası düzeyde ün kazanmış Samuel Ramos, Octavio Paz, Carlos Fuentes, Gustavo Sainz ve Juan José Arreola gibi adlar öne çıkar. Oyun yazarı Rodolfo Usigli’nin yapıtlarında da benzer bir yönelim görülür. Meksika tiyatrosuna katkıda bulunmuş öteki çağdaş yazarlar arasında Luisa Josefina Hernández ve Emilio Carballido sayılabilir. Müzikte evrenselleşme çığırına öncülük eden Carlos Chávez’i başka bazı genç besteciler de izlemiştir.

Duvar resmi Meksika’nın dünya çapında adını duyurduğu sanat dallarının başında gelir. Diego Rivera, José Clemente Orozco ve David Alfaro Siqueiros gibi ressamlar Meksika tarihi ve kültürünü kalabalık, canlı, figüratif kompozisyonlarla yansıtan yapıtlarıyla tanınmıştır.

Önde gelen kültür kurumlarından Ulusal Güzel Sanatlar Enstitüsü güzel sanatları yaymaya ve bu alandaki incelemeleri desteklemeye yönelik etkinlikler yürütür. Meksika Senfoni Orkestrası ve çeşitli bale toplulukları da devletten önemli çapta destek görür. Yerli Enstitüsü geleneksel el sanatlarını korumak ve geliştirmekle görevlidir.

Boğa Güreşi Meksika’da bugün de çok sevilen bir eğlencedir.En yaygın spor olan futbolun yanı sıra beyzbol da büyük ilgi toplar. Meksika hafif sıklette birçok dünya şampiyonu boksör yetiştirmiştir.

Basın dünyasında özel sektör egemendir; ülkenin iki büyük televizyon kanalı olan Televisa ve TV Azteca ile Excelsior, Novedades ve El Universal gazeteleri en etkili medya organlarıdır.

ABD ve Kanada’yla beraber NAFTA’yı oluşturan ülke, hızlı nüfus artış oranı, yüksek işsizlik gibi tipik bir gelişmekte olan ülke görünümündedir. ABD’de yaklaşık on beş milyon Meksika asıllı insan yaşamaktadır.

Yılbaşlarını 12 üzüm yiyerek kutlarlar. Tam saat 12 olduğunda kilise çanı 12 kere çalar her çalışında bir üzüm yenir ve her üzüm yenildiğinde bir dilek tutulur. Eğer böyle yapılırsa dileklerin yerine geleceğine inanılır.

[KBASLIK]Meksika mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/meksika-yemegi-taco.jpg]Bir tabak taco. [/KRSAG]Meksika mutfağı, özellikle eski yerlilerin (Aztekler, Zapotekler, Otomiler, Purepeşalar, Haustekler, Raramuriler, Mayalar vb.) ve İspanyol koloni devriyle Fransız, Arap ve Karayip geleneklerinin bir sentezi olarak kendini gösterir. Genelde zengin bitki örtüsüne sahip olan bu sıcak, topik ülkenin mutfağında mısır, fasulye, meyve çeşitleri ve belirli sebze türleri önemli bir rol oynar. Meksika’da birbirinden çok farklı bölgesel mutfaklar mevcuttur. Kuzeyde İspanyol mutfağının etkisi görülürken, güneyde yerlilerin mutfağı korunmuştur.

Meksika, kakao, vanilya, avokado, yer fıstığı, domates, çili ve mısır gibi tüm dünyaya yayılmış bazı bitkilerin anavatanıdır. Geleneksel olarak hemen hemen bütün yemekler mısırla yapılır. Mısır o kadar önemlidir ki, Aztekler tarafından mısır tanrısı ile yüceltilmiştir. İkinci sırada baharat olarak kullanılan çili gelir. Bunların yanı sıra yemeklerde su kabağı, fasulye ve bölgeye göre yaban domuzu, tavşan, kemiriciler ve hint kertenkelesi iguana kullanılır. Ev hayvanı olarak öncelikle köpek ve hindi bulunur.

Bazı Çiçekler: Kabak çiçeği Flor de Calabaza, çok boğumlu hint inciri bitkisinin bazı kısımları ve kimi yapraklar menüde bulunmaktadır. Agave çok yönlü kullanılır: Tatlı suyu çocuklara verilir veya genelde tatlandırıcı, mayalanınca da kimi dini ritüellerde sarhoşluk verici içki olarak kullanılır. Günümüzde damıtılmış durumda mezcal olarak satılır.

İspanyollar tarafından fethedilmesinden ve kolonileşmeden sonra ülkeye yeni gıda maddeleri de gelmiştir; özellikle domuz eti, hayvansal yağlar, sığır eti, pirinç ve şeker. İspanyollar, temel gıda maddesi olan mısırı buğdayla değiştirmek istediler. Çünkü mısır, yerli dinlerin temelinde önemli bir rol oynuyordu. Ancak bu uğraşlarında başarılı olamadılar, bunda mısırın Meksika’nın hava şartlarına daha uyugun olması etken olmuştur. Ancak buğday ekmeği artık zenginlerin bir gıda maddesi olmuştu. İspanyollar sığır, koyun, keçi, domuz ve tavuk ile Meksika’ya hayvancılığı da getirmişlerdir. Koloni döneminde zengin elit kesim İspanyolların sevdiği kuzu eti yeme alışkanlığını edinmiş, halkın çoğu ise sığır eti yemiştir. 19. yüzyılda Fransız mutfağı etki göstermeye başlamıştır, bu da sığır etine öncelik tanınmasına yol açmıştır. Bu dönemde zeytin yağı, yemek yapmak için kullanılan yağlarda öne çıkmış, domuz ve tereyağını arka plana itmiştir.

Çili, çeşitli baharatlar ve biraz çikolatayla yapılan sosuyla Mole Poblano ülkenin milli yemeği olarak gösterilir. Bu yemeğin aslen nereden geldiği tam olarak belirnememiştir. 20li yıllarda antropolog Margaret Park Redfield bu yemek tarifinin İspanyolların istilasından önce de yerli halk tarafından bilindiğini savunuyordu. 70li yıllarda Judith Friedlander, kullanılan baharatlar sebebiyle bu yemeğin İspanyol kökenli olduğu sonucuna vardı. Diğer bir iddiaya göre ise Mole Poblano ‘nun Puebla şehrindeki rahibelerin bir buluşu olduğu söylenir.

Çeşitli ülkelerden gelen göçmenler Meksika Mutfağı’nı etkilemişlerdir. 18. yüzyılda Napoli civarından gelen İtalyanlar 1790 senesinde Meksika şehrinde makarna fabrikaları kurmuşlardır. Alman göçmenler bira fabrikaları kurmuşlar ve birayı yaygın bir içecek haline getirmişlerdir. Meksika’nın üst tabakası 19. yüzyılda Fransız mutfağına yönelmiştir. Yakın geçmişte Amerika’dan gelen fast food büyük ölçüde etkili olmuştur.

Meksika UNESCO’ya başvurarak dünyada önemli bir yeri olan yemek kültürünün Dünya Kültür Mirası olarak tanınmasını istemiştir. Bu bağlamda çok sayıda mutfak ve yemek pişirme tarzlarının değişik yörelerde kendilerine özgü spesiyalite geliştirdikleri vurgulanmıştır. Özellikle Cocina Poblana (Puebla), Cocina Veracruzan, Cocina Oaxaqueña, Cocina Chiapaneca ve Cocina Yucateca anılmaya değerdir. Çoğu zaman Tex-Mex Mutfağı Meksika Mutfağı’ndan sayılmaktadır. Tex-Mex-Mutfağı bir Amerikan yemek kültürüdür. 50lilerde Yeni Meksika Mutfağı nueva cocina mexicana oluşmuştur, ki burada yerli mutfağının malzemeleri, uluslararası haute cuisine (yüksek aşçılık sanatı) teknikleriyle birleştirilmiştir. Aşçı Jaime Saldívar’ın tasarladığı mısır ve mantarla yapılan, krep içinde ve beşamel sosu ile servis edilen yemek buna iyi bir örnektir. 90larda, Meksika yemeklerinin uluslararası mutfakların elementleriyle karıştırılmasıyla oluşan Fusion Food popüler olmuştur, huauhzontle pesto buna iyi bir örnektir. Bu yeni stil özellikle kadın aşçılar tarafından benimsenmiştir.

[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Pozole.jpg]Pozole [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/07/Chile_en_nogada.jpg]Chiles en nogada, acı biberden yapılan bir yemektir. [/KRSOL]Tipik yemekler : Tanınmış yemekler olarak Puebla’dan Mole Poblano ve Chiles en nogada; Pescado a la Veracruzana: Veracruz’dan bir balık yemeği, Cochinita Pibil: domuz etiyle yapılan, gulaşa benzeyen yemek; Yucatáns yöresinden Achiote ve Pozole: Jalisco’dan gelen iri mısır taneli, domuz ve tavuk etinen yapılan çorba sayılabilir. Bununla beraber yöreye göre farklı hazırlanan tamales meşhurdur. Guacamole, tortilla totopos cipsleriyle, ya da etin yanında yenen bir tür sos çok sevilir. Özel bir spesyalite Cuitlacochedir, mısır bitkisinin bir paraziti olarak yetişen bir tür mantarla yapılır.

Bugün Teksas olarak bilinen yöre eskiden Meksika’ya ait olsa da, chili con carne ve nachos Meksika yemekleri değil, Teksas yemekleridir, Tex-Mex-Mutfağına aittirler ve Meksika’da pek tanınmazlar.

[B]Acı biber :[/B] Acı biberin (çili) anavatanı Meksika’dır, bu nedenle 90’dan fazla çeşitleriyle dünyanın en zengin çili türleri sahiptir. Tüketimde de dünya lideridir, çünkü çilisiz hemen hemen hiçbir yemek yoktur. Çili yemeğin yanında yenir, genellikle sosların içinde bulunur. Yucatán’da Chile Habanero bilinir, çok acıdır ve bir tür vinaigrette sosuyla servis edilir. Diğer çok acı bir çili de Chile de Árboldur. Chile Chipotle yemeklerde çok kullanılan bir çilidir, örnğ. albóndigas için: bu çiliyle yapılan tomates sosunda et toplarından oluşan yemeğin adıdır. En tanınmış çili Chile Serranodur, ki sıradan soslar için kullanılır: kırmızı domatesli Salsa Roja ve yeşil domatesli tomatillo Salsa Verde. Sadece çiliden yapılan yemek için Chile Poblano (yeşil ve büyük dolmalık biber türü) kullanılır, et veya peynirle doldurulur. Chiles en Nogada da çok tanınmıştır, burada Chile Poblano et, kuru meyveler, ceviz, kaymak ve narla doldurulur. Bu malzemeler yemeğe Meksika bayrağındaki renkleri verir: çili yeşildir, kaymak sosu beyaz ve nar kırmızıdır.

[B]Tatlılar :[/B] Meksika çeşitli tatlılarıyla da ünlüdür, en meşhurları Michoacán ve Guanajuato yörelerinden gelir. Üstü kızartılmış tatlı keçi sütünden yapılan Cajeta çok sevilir, genellikle iki kâğıt helva arasında servis edilir. Bunun yanıda sütle yapılan birçok tatlı bilinir, genelde fındık ve yer fıstığı ile, çoğu zaman cevizle kombine edilir. Ayrıca Hindistan cevizi ve yumurta sarısıyla hazırlanan cocada; demirhindiden yapılan ve amarant, palanquetas, çeşitli tohumlar ya da antep fıstığı veya krokanlı fıstık ilave edilen alegrias. Meksika’da tatlıyla acı kombinasyonu çok sevilir.

[B]İçecekler : [/B]Bira, tekila, mezcal ya da pulque bilinen alkollü içeceklerdir. Mezcal bodur bir agave türünden elde edilir. Mezcal’in içindeki meşhur solucan -ki aslında bir kelebek larvasıdır- sadece eksport için öngörülmüş şişelere ilave edilir. Aslen bu larva kurutulup toz haline getirildikten sonra, içkini yanında tuz yerine kullanılırmış. İspanyollar tarafından etabilize olan, tatlı pirinç/tarçın içeceği olan Horchata içilir. Çoğu zaman da genelde tatlandırılmış hibiskus çayı Agua de Jamaica ve Agua de Tamarindo servis edilir. Meksika’da çok miktarda limonata da içilir. Bununla beraber dünyada kişi başına en çok cola tüketilen ülkedir. Tazcalate geleneksel bir içecektir.

[KBASLIK]Meksika Türk Büyükelçiliği[/KBASLIK]
Posta adresi
Monte Libano 885 (Lomas De Chapultepec) Delegacion Miguel Hidalgo 11000 MEXICO, D.F.
T:+52 55 52 82 54 46
+52 55 52 82 42 77
+52 55 52 82 50 43

F:+52-55 52 82 48 94
E: [email]embajada.mexico@mfa.gov.tr[/email]

[URL=’https://www.facebook.com/pages/Embajada-de-Turquia-en-Mexico-T%C3%BCrkiye-Cumhuriyeti-Meksika-B%C3%BCy%C3%BCkel%C3%A7ili%C4%9Fi/329653797046923′]: Meksiko Büyükelçiliği[/URL]
[URL=’https://twitter.com/EmbTurquia’]: Meksiko Büyükelçiliği [/URL]

[B]Görev Bölgesi : [/B]
Meksika, İspanyolca

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Malta Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Malta ,avrupa,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/malta.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Valletta[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Maltaca, İngilizce[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]316 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]413.609[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]1308.8/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Euro (€) (EUR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]OAZD (UTC+1) – OAYZD (UTC+2)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+356[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mt[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Malta ya da resmî adıyla Malta Cumhuriyeti (Maltaca: Repubblika ta’ Malta), Güney Avrupa’da, Orta Akdeniz’de yer alan, Sicilya’nın güneyindeki adalar devleti. Malta takımadaları 3 büyük, 2 küçük adadan oluşur. Büyükleri: Malta, Gozo ve Comino. Takımadalar arasında en büyüğü olan Malta 237 km², Gozo 68 km² ve Comino 2 km² yüzölçümüne sahiptir.

[KBASLIK]Malta Bayrağı[/KBASLIK]
Malta Bayrağı Zemin beyaz (gönder tarafı) ve kırmızı olmak üzere iki eşit dikey şeritten oluşur. Bayrağın gönder kısmının üst tarafında Aziz George’u temsil eden haç kırmızı renk ile çevrelenmiştir.1964’ten beri yürürlükte.

[KBASLIK]Malta Armasi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-armasi.png]Malta Armasi[/KRSAG]Malta arması Malta devletince günümüzde kullanılan arma. Arma 1988 yılında kabul edilmiş olup armada bir kalkan içine Malta bayrağı yerleştirilmiş olup kalkanın üstünde taştan bir kale , sol köşede zeytin sağ köşede palmiye yaprağıyla çevrelenmiştir.Armadaki zeytin yaprağı barışı , palmiye yaprağı ise geleneksel Malta kültürünü simgeler.Armanın alt köşesinde Maltaca Malta Cumhuriyeti yazmaktadır.
[B][SIZE=5][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Tarih[/COLOR][/SIZE][/B]

[KBASLIK]Tarih öncesi[/KBASLIK]
Malta’da ilk yaşayan insan belirtileri 1. Neolitik Döneme dayanmaktadır. Yeni Taş Devri insanlarının varoluş kanıtlarına Malta’nın güneyinde, Birzebbuga’nın yakınındaki Ghar Dalam mağarasında rastlanmaktadır. Arkeologlar bu bölgede önceki dönemlerden kalma geyik, hipopotam ve bodur fillerin kalıntılarını da keşfetmişlerdir. Bu kalıntılar, Malta’nın günümüz Avrupa ve Afrika kıtalarına bağlı olduğu dönemlere aittir. Takip eden koloniler, büyük ihtimalle Sicilya’dan geldikleri tahmin edilen, tapınak inşa eden ırklar (topluluklar) getirmişlerdir. O dönem yaşamış olan Maltalılar, binlerce yıldan sonra bile bugün hala ayakta kalabilmeyi başarmış, hayat tarzları ve medeniyet düzeyleri hakkında bizleri hayrete düşüren yapılar bırakmışlardır.

Araştırmacılar Ggantija’da (Gozo) bulunan tapınakların yeryüzünün en eski, tek başına ayakta durabilen abideleri olarak nitelendirmektedirler. Restorasyon çalışmaları nedeniyle geçici olarak kapalı olan Paola’daki Hypogeum, tarih öncesi dönem mühendisliğinin olağanüstü başarısının bir göstergesi olarak, kayalardan oyulmuş odalar ve labirent geçişleriyle türünün tek yeraltı tapınağıdır. Diğer tapınaklar Mnajdra, Hagar Qim, Tarxien görülmeye değer pek çok yer gibi Malta’nın “Kutsal Ada” oluşu teorisini doğrulamaktadır.

[KBASLIK]Eski Medeniyetler[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/megalitler-donemi.jpg]Megalitler, Ggantija [/KRSAG]MÖ 800 ile MS 870 yılları arasında Malta, adadaki varlıklarına dair belirgin izler bırakan ve art arda gelen medeniyetlerin beşiği olmuştur.

MÖ 8. yüzyılda Fenikelilerin adaya gelmesi tarih öncesi çağların sona ermesi ve Malta’nın tarih sayfalarına girmesinin müjdecisi olmuştur. Yeni hükümdarlarının ticari becerileri sayesinde Akdeniz komşularıyla artan ilişkiler ve ticaretin getirdiği yararlarla Malta Adaları’nın yalnızlığı da sona ermiştir. Fenikelilerin bölgedeki hakimiyeti MÖ 5. yüzyılda yavaş yavaş sönmeye başlamış ve yerini onları takip eden Kartacalılara bırakmıştır. Kartacalılar MÖ 480 dolaylarında Malta’yı devralmış ve yaklaşık iki yüzyıl hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir.

MÖ 218 yılında Malta Adaları, bölgeye baştan başa yayılarak büyük bir imparatorluk olan Romalıların bir parçası olmuştur. Romalılar döneminde meydana gelen en önemli olay ise hiç şüphesiz MS 60’daki St.Paul gemi kazası ve akabinde de yerel nüfusun yeni bir din olan Hristiyanlığa geçmesidir. MS 4. yüzyılın sonlarına doğru Malta Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmiştir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-fil-iskeleti.jpg]Malta’da bulunmuş, ilkel fil iskeleti [/KRSAG]Arap hakimiyetinin 1090 yılında Normanların istilası ve adayı fethetmesiyle sona ermesine rağmen etkileri 13. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. “Norman” dönemi nispeten kısa sürmüştür ve bu dönemden sonra Malta art arda gelen hükümdarlar dönemine girmiştir.

[KBASLIK]Şövalyeler[/KBASLIK]
Neolitik dönemden yüzlerce yıl sonra 1530 yılında adaya gelen St.John’un emrindeki şövalyeler beraberlerinde bambaşka, zengin bir kültür getirdiler. St. John şövalyelerinin tarihi, 11. yüzyılın ortalarında başlar. Şövalyelerin gerçek görevi, savunma yapmak, Hristiyan hacılara kutsal topraklara kadar refakat etmek ve zor durumda olan insanlara yardımda bulunmaktı. Fakat daha sonraları amaçları değişti. Hristiyan olmayanlara saldırmak en büyük görevleri haline geldi. Şövalyeler Hristiyanlık dininin askerleri durumuna geldiler. Kutsal topraklardaki bütün kaleleri, büyük arazileri, her şeyi ele geçirdiler ve bir donanma kurdular.

1291’de Müslümanların gelişiyle, şövalyelerin durumu değişti.Rodos’u geri alarak Türklere karşı iki yüzyıl mücadele ettiler ama 1522’de Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u ele geçirerek, şövalyeleri adanın dışına sürdü. Yeni bir vatana ihtiyaç duyan şövalyeler 1530’da imparator V.Charles’in verdiği imtiyazlarla Malta’ya yerleştiler. Gelir gelmez ticareti ve sosyal ilişkileri geliştirmeye başladılar, yeni hastaneler yaptılar, en önemlisi de adada güçlü bir kalkınma hareketi başlattılar. Fakat Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa’nın geçiş yolları üzerinde bulunan Malta’yı da imparatorluk sınırlarına katmak istiyordu. 1565’te güçlü bir donanma ile Malta’ya geldi ve kuşatma başlattı.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Osmanlilar-tarafindan-yapilan-Malta-Kusatmasi-1565.jpg]Osmanlılar tarafından yapılan Malta Kuşatması, 1565 [/KRSAG]Kuşatma 4 ay kadar sürdü. Sonunda Sicilya’dan gelen yardımla şövalyeler galip geldiler. Şövalyeler bu savunmayla Güney Avrupa’nın ve Hristiyanlık aleminin güvenini kazandılar. Türklere karşı kazanılan bu zaferden sonra, Malta ve Gozo’yu büyük bir şevkle geliştirmeye başladılar. Adalar, bu dönemde mimarlık, sanat ve kültür açısından altın devrini yaşadı. Malta’daki pek çok görkemli yapı bu dönemin eserlerindendir.Valletta şehri, ismini şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Vallette’den almıştır. Valletta en erken dönem raylı sistemin kullanıldığı şehirlerden biridir.

[KBASLIK]Fransızlar[/KBASLIK]
Malta’daki Fransız hakimiyeti kısa ve inişli çıkışlı olmuştur.1798’de adaya gelen Napolyon ve kuvvetleri adalılar tarafından başta iyi karşılanmışlardı. Buna rağmen St. John şövalyeleri tarafından,Fransa’dan gelen devrimci fikirler nedeniyle hiç sevilmediler.

Yeni hakimlerin getirdiği radikal değişiklikler hala kilise ve soylular tarafından yönetilen ve her iki kuruma da sadık yerlilerin gözüne fazla göründü. İlkokulların kurulması ve bunun gibi olumlu yasalar bunu kiliseye karşı bir hareket olarak nitelendiren halkta dengesizlikler yarattı.

Eylül 1800’de Malta’nın özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı olmaya gelen Britanya kuvvetlerinin kuşatmasına kadar Fransızlar gelişlerinden 3 ay sonra ayaklanan halk tarafından Valletta ve Three Cities’in gerilerine sürülmüş ve orada kalmışlardır. Böylece Britanya filosu Grand Harbour’a girmiş ve 1,5 yüzyıl oradan ayrılmamıştır.

[KBASLIK]Britanyalılar[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/2.dunya-savasi-malta.jpg]II. Dünya Savaşı sırasında, Britanya egemenliğinde olan Malta, ağır bombardımana maruz kalmıştır. [/KRSAG]Britanya hakimiyetinin Malta tarihinde önemi büyüktür. Fransızların kovulması için Maltalılara yardım eden İngilizler kendilerini adanın hakimi olarak buldular fakat başta toprakları ellerinde tutup tutmamakta tereddütlüydüler.

1802’de yapılan bir anlaşmayla Malta’nın St. John düzenine geri dönmesine karar verilmiş ancak halk eski hükümdarlarına geri dönme taraftarı olmamış ve İngiliz himayesi altında kalmak istemiştir. 1814’te imzalanan Paris Anlaşması’yla İngiliz İmparatorluğu’na katılan Malta, İngiltere için Doğu’ya bir atlama taşı olarak stratejik önemini korumuştur.

21 Eylül 1964 yılında bağımsızlığını ilan eden Malta’da İngiliz kuvvetleri 31 Mart 1979 tarihine kadar varlıklarını korumuşlardır.

[KBASLIK]Günümüz Tarihi[/KBASLIK]
Malta, 1964’te bağımsızlığını kazanmasının ardından Milliyetçi Parti yönetimine geçmiş, aynı yıl İngiliz’lerle yapılan bir anlaşmayla,İngiltere’nin askerlerini beş yıl içinde geri çekmesi kararlaştırılmış, 1965’te de Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur.

1971 seçimlerinde İşçi Partisi iktidara gelmiş ve hükümeti İngiliz egemenliğine karşı mücadele eden Dominic Mintoff kurmuştur. Yeni hükümet dış politikada köklü değişikliklere gitmiş, Amerikan savaş gemilerinin Malta’ya uğraması yasaklanmış, Libya ile iyi ilişkiler kurulurken, Sovyetler Birliği ve Çin’e yaklaşılmış, bu durum NATO’nun yapmayı vadettiği yardımın üçte ikisini, İngiltere’nin de geri kalanını ödemesini sağlamıştır. İç politikada 18 yaşındaki gençlere oy hakkı verilmiş, eşit işe eşit ücret ilkesi benimsenmiş ve 1974’te İngiltere adına bir vali tarafından yönetilen Malta’da cumhuriyet ilan edilmiş devlet başkanlığına Antony Joseph Mamo seçilmiştir.

1976 seçimlerinde devlet başkanlığına Anton Buttigie getirilmiş, genel seçimlerde İşçi Partisi iktidarını korumuştur. Başbakanlık görevini sürdüren Dominic (Dom) Mintoff, Arap ülkelerine daha yakın bir politika izleyerek, Avrupa ile Arap ülkeleri arasında bir köprü olmaya çalışmış, Arap ülkelerinden Libya ve Cezayir, Batı ülkelerinden İtalya ve Fransa’nın Malta’nın tarafsızlığını garanti etmelerini sağlamak istemiştir.

1979’da, İngiliz askeri üsleri boşaltılmış, NATO’dan alınmış borçların ödenebilmesi için Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne başvurulmuş ve Çin HC’den alınan yardım giderek artmıştır. 1980’de Libyalı danışmanlar ülkeden sınır dışı edilmiş, ardından, İtalya ile Malta’nın tarafsızlığını gerekirse askerle korumayı güvenceye alan bir savunma antlaşması imzalanmıştır. 1981’de de eski NATO sarnıçlarından Sovyetler Birliği’ne yararlanma hakkı verilmiştir. Aynı yıl yapılan seçimlerde İşçi Partisi, Milliyetçi Parti’den daha az oy almasına karşın, seçim sisteminin sonucu iktidarını sürdürmüş, ancak 1987 Mayıs’ında yapılan seçimleri kazanan Milliyetçi Parti 14 yıllık İşçi Partisi iktidarına son vermiştir.

1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne üye, 1 Ocak 2008’den itibaren de Avro Alanı’na dahil olmuştur.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Malta’da hiç dağ ya da akarsu bulunmamaktadır ve adanın karakteristik özelliğini teraslanmış alanları ve bir dizi alçak tepeleri teşkil eder. 137 kilometre uzunluğundaki kıyılarında ise güzel kumsallara sahip pek çok koyları ve limanları vardır.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
Malta Adaları, yumuşak geçen kışları ve sıcak yaz sezonuyla sağlıklı bir iklime sahiptir. Soğuk rüzgarlar, kar, don ve sis Malta’da bilinmeyen terimlerdir. Nisandan sonra seyrek olmakla birlikte yazın neredeyse hiç rastlanmayan yağışlar en çok Eylül ile Nisan ayları arasında görülür.

Sıcaklık kış aylarında (Kasım – Nisan) ortalama 14.3 °C, yaz aylarında (Mayıs- Ekim) ise ortalama olarak 32.6 °C civarındadır. Malta adaları, sıcak yaz günleri ve gecelerinde denizden esen serin meltemlerle, Temmuz ayı ortalarından Eylül ayı ortalarına kadar devam eden sıcaklığın yüksek olduğu dönemlerde bile, nadiren aşırı sıcaklara maruz kalır.

Tarlaların çoğunluğu küçük ve az eğimlidir. Fakat yağış eksikliği ve ters arazi koşullarına rağmen tarım gelişmiştir.

Akdeniz ikliminin hakim olduğu Malta’da kışlar serin ve yağmurlu geçerken yazlar sıcak ve kuru geçer. Ülkede en sıcak aylar temmuz-eylül ayları arasındaki dönemdir. Yağmur özellikle kış aylarında çok kısa süreli olarak görülür. Nisan başından itibaren ekim ayının ortalarına kadar sıcaklık çok yüksek olsa da deniz meltemi sayesinde sıcaklığın etkisi hafifler. Sıcaklık kış aylarında ortalama 9,5 derece, yaz aylarında ise 30,6 derecededir. Ülkede yıllık yağış miktarı çok düşüktür.

[KBASLIK]Ekonomi ve gelirler[/KBASLIK]
Malta ekonomi olarak sıkıntı çekmeyen bir ülkedir. Ülkede evsiz bulunmamaktadır. Nüfusun yoğun olmaması sebebiyle halkın refah düzeyi normaldir.

Ülkenin gelirlerinin yaklaşık %97 sini turizm oluşturmaktadır. Özellikle dil okullarının bunda etkisi vardır. Ülkede 50 den fazla dil okulu bulunmaktadır.

Gelirlerin geri kalan kısmı ise ufak çaplı ihracattır. İngiltere, Çin Halk Cumhuriyeti, Libya ve Suudî Arabistan ile ekonomik açıdan iyi ilişkiler içerisindedir.

[KBASLIK]Malta Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-mutfagi-1.jpg]Malta Mutfağı[/KRSAG]Malta’nın geleneksel mutfağı balık ve sebzeden oluşur. Ülke mutfağı birçok kültürün etkisinden dolayı zengin ve çeşitlidir. Sicilya mutfağına çok benzemekle birlikte, Arap, İtalyan, İspanyol ve İngiliz mutfaklarından etkilenmiştir. Salata, sebzeler ve kırmızı şarap, yemeklerde önemli yer tutmaktadır. Ayrıca tavşan etiyle yapılan yemekler çok meşhurdur. Ada ülkesi olmasından dolayı çok sayıda deniz ürünü yemeğine sahiptir. Sezona göre farklı balık çeşitleri bulunan ülkede mürekkep balığı türlü gibi yapılır. En çok yenen balık, bir tür istavrit çeşidi olan Lampuka’dır.

Ayrıca Malta’da çorba çeşitleri de meşhurdur. Sebze çorbaları Minestra, kabaktan yapılan Quarabaghli, biber, sarımsak, domates ve pirinçten oluşan balık çorbası Aljotta, içinde domuz eti, sirkeye yatırılmış baharat, yumurta ve ekmek bulunan sığır etinin yuvarlatılmış şekli Bragioliçorba türlerinden birkaçıdır. Kapunata ise bir çeşit vejetaryen yemek çeşididir. Ravjul da Malta’ya uyarlanmış haliyle karşımıza çıkar ve etsiz haliyle servise sunulur.

Ayrıca Malta’da çorba çeşitleri de meşhurdur. Sebze çorbaları Minestra, kabaktan yapılan Quarabaghli, biber, sarımsak, domates ve pirinçten oluşan balık çorbası Aljotta, içinde domuz eti, sirkeye yatırılmış baharat, yumurta ve ekmek bulunan sığır etinin yuvarlatılmış şekli Bragioliçorba türlerinden birkaçıdır. Kapunata ise bir çeşit vejetaryen yemek çeşididir. Ravjul da Malta’ya uyarlanmış haliyle karşımıza çıkar ve etsiz haliyle servise sunulur.

Ross Fil-Fornoi fırınlanmış domuz yağlı pirinç, soğan, kıyma ve domatesten oluşur. Keçi sütünden imal edilen küçük peynir Gbejnietönemli atıştırmalık çeşitlerindendir. Pastizzi ve Qassatatda çok sevilen atıştırmalık çeşitlerindendir. En çok bilinen Malta tatlısı bademden yapılan Helwa tat Tork’tur. Imqaret hamur çantasıdır ve içi hurma ile doldurulur. Paskalya döneminde özellikle yapılan tatlı çeşidi bademli macun olan Figolli’dir.

Malta şarapları kaliteli ve ucuz olmalarıyla ünlüdür. En değerli şarap bugün hala adada üretilen La Vallette Vin Rouge adındaki kırmızı şaraptır. Diğer ünlü şarap çeşitleri beyaz şarap Verdala Bianco Secco, Verdala Moscato ve meyve tadında pembe renkli Verdala Rose’dir. Malta’da Hop Leaf, Blue Label ve Cisk adında üç çeşit bira üretilir. Alkolsüz içecek olarak Kinnie önerilir.

[KBASLIK]Festivaller[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-festivali.jpg]Malta Festivali[/KRSAG]Malta’da her şehrin kendisine özel festivali var. Festa adı verilen bu festivaller mayıs ayında başlayıp eylül ayının sonlarına kadar hemen hemen her hafta sonu devam eder. İlkbahar mevsimi Malta’da karnaval zamanıdır. Festivallerin merkezi Valetta olsa da küçük kasabalarda da benzer partiler gerçekleştirilir. Paskalya, mart ayında Malta’da gerçekleşen büyük bir kutlamadır.

Grand Harbour mevkinde gerçekleştirilen Uluslararası Havai Fişek Festivali nisan ayında gerçekleştirilir. Havai fişek festivali tüm Malta genelinde birçok köy partileri için de bir başlangıç sinyalidir.

Ortaçağ Mdina Festivali bütün şehri, Ortaçağ’dan kalma bir atmosferin içine sokar ve ziyaretçilerin kendilerini şövalyelik zamanlarındaymış gibi hissetmelerini sağlar. Malta Müzik Haftası haziran ayında gerçekleştirilir.

Her yıl, tiyatro, dans, müzik ve resim gibi birçok sanat dalını içine alarak gerçekleştirilen Malta Sanat Festivali temmuz-ağustos aylarında yapılır. Açıkhava sahnesinde yerel müzisyenler ve gruplar tarafından sunulan canlı performanslar eşliğinde gerçekleştirilen Farsons Büyük Bira Festivali temmuz ayında, Malta Uluslararası Havacılık Fuarı eylül ayında, Malta Rock ve Jazz Festivali temmuz ayında, Rolex Orta Deniz Yarışı ekim ayında gerçekleştirilir.

[KBASLIK]Malta Türk Elçiliği[/KBASLIK]
[B]VALETTA BÜYÜKELÇİLİĞİ[/B]

Adres: 35, Sir Luigi Preziosi Square, Floriana-MALTA
Telefon: +356 21 22 34 24
Faks: +356 21 22 43 08

[EMAIL]embassy.valletta@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://valetta.be.mfa.gov.tr”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Valetta Büyükelçiliği[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mali Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Mali ,afrika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/mali.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Bamako[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Fransızca[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Yarı Başkanlık Sistemi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.240.192 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]14.517.176[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]11,7/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Batı Afrika CFA frangı (XOF)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]MGMT (UTC+0)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+223[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].ml[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Mali ya da resmî adıyla Mali Cumhuriyeti (Fransızca: République du Mali), Batı Afrika’da bulunan denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Afrika kıtasının en büyük yedinci ülkesi konumunda olan ülkenin komşuları (kuzeyden saat yönünde ilerlendiğinde) Cezayir, Nijer, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gine, Senegal ve Moritanya oluşturmaktadır. Ülkenin başkenti Bamako’dur.

[KBASLIK]Ülke ismi[/KBASLIK]
Ülkenin ismi tarihte yer alan Mali İmparatorluğu ile bu imparatorlukta yaşanan Malinkeliler’den esinlenerek konulmuştur. Ayrıca ülkede konuşulan dillerden biri olan Bambaraca’da mali kelimesi su aygırı anlamında kullanılmaktadır.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Mali’ye insanlar çok erken bir tarihte yerleşti.[kaynak belirtilmeli]Her yerde yok olmuş uygarlıkların izlerine rastlanır: Özellikle Nijer’in taşma alanında dikili taşlar, ölü odaları, tümülüs, tellemlerin yerleştiği Bandiagara yarlarındaki mağaralar (aşağı yukarı bin yılı). Tarım ve göçebe hayvancılıkla uğraşan bu toplulukların Sahra’yı geçerek Akdeniz dünyasıyla ilişki kurmaları çok eski tarihlere uzanır.

Sahil sınırında, Soninke kavminin (sarakole) bulunduğu yerde, Orta Senegal’den Nijer’in taşma alanına ve Tişit Dahar’ından (Moritanya) 14 derece enlemine dek uzanan Gana İmparatorluğu bu şekilde gelişti. Kumbi Saleh sitinde olduğu sanılan başkent, Müslümanlığı yayan kuzey Afrikalı tüccarların sık sık uğradığı bir ticaret merkeziydi; İslamlığı Gana’ya Murabıt istilacılar yerleştirdi (1076). Murabıtlar’ın tutunamaması üzerine imparatorluk sarsıldı ve parçalanmaya başladı. Sosso kralı Sumanguru Kante 1203’te Gana’ya saldırdı; 1235-1240’ta Mali İmparatorluğu’nun kurucusu Sundiata Keita başkenti yıktı ve toprakları ilhak etti.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Mali-İmparatorlugunun-en-genis-donemindeki-sinirlari.png]Mali imparatorluğunun tairhteki en geniş sınırları[/KRSAG]7. yüzyılda Koukya’da, 9. yüzyılda Gao’da tarımcı ve balıkçı bir halk olan Songhaylar (Sorkolar) arasında Nijer menderesinin aşağısında şekillenmeye başlayan Mali İmparatorluğu, 15. yüzyılda Mosiler’in saldırısına uğradıysa da aynı yüzyılda yeni bir hegemonya kurdu, Songhay etkisi yavaş yavaş Nijer’in yukarı kesimine doğru, Segu’ya dek yayıldı; ama en parlak döneminde Mali’ye boyun eğdi. Songhaylar yavaş yavaş özgürlüklerini kazandılar ve 1464-1492 arasında hüküm süren önderleri Sonni Ali, Gao Krallığı’nın temellerini attı. Sahra ticaretinin merkezleri olan Timbuktu ve Cenne’yi ele geçirdi ve Mosiller’e, Tuaregler ve Pöller’e karşı silahlı mücadeleye girişti. Sonni Ali’nin valilerinden biri olan Askia Muhammet (1492-1528), kuvvete başvurarak imparatorluğun devamını sağladı. Mali’den Ayr’a dek fethedilen toprakları sağlam bir şekilde örgütledi. Timbuktu ikinci başkent oldu ve aydın müslümanların öncülüğünde büyük bir düşünsel gelişme içine girdi. Birbirini izleyen karışıklık ve huzur dönemlerinin ortasında, Teghaza tuzlaları (Timbuktu’nun 800 km kuzeyinde) konusunda Fas sultanıyla bir çatışma meydana geldi; bu çatışma, 12 Nisan 1591’de Tondibi (Gao’nun kuzeyinde) bozgunundan sonra imparatorluğun çöküşüne yol açtı. Faslılar da Tuaregler karşısında bir varlık gösteremediler ve Tuaregler 1737’de Timbuktu’ya yerleştiler.

17. yüzyılda gücünü ortaya koyan Bambaralar’ın kurduğu Segu Krallığı’na sırasıyla, kuruluş tarihinden 1770’e dek Kullibali ve özellikle Ngolo (1770-1790), Manson (ya da Monzon) [1790-1808] ve Daa (1808-1827) adlı krallarla Diaralar egemen oldu. Krallık, Kaarta’da Cenne ve Timbuktu’yla Yatenga’ya (Mosiler) dek yayıldı. 18. yüzyıl sonundan itibaren Manson, isyancı vasallarla (özellikle Kaarta ve Timbuktu) uğraştı; krallık, 19. yüzyılda gerilemeye başladı.

19. yüzyıl başında Ahmedu Şeyhu’nun (1818-1844) kurduğu Masina pöl İmparatorluğu, müslümanlık adına animist Bambaralar ve Bobolar’ın yanı sıra Mağribliler ve Tuaregler’le çatıştı, hatta Timbuktu’yu işgal etti. Oğlu Ahmedu Şeyhu (1844-1853), babasının savaşçı ve örgütçü niteliklerine sahip çıktı. Bununla birlikte, 1857’de, Fransızlar’ın Senegal ırmağı kıyılarından attığı Takruri murabıt Elhac Ömer, Nioro’ya yerleşti, Bambaralar’ı Segu’dan çıkarınca oğlu Ahmedu burada 1861’den 1890’a dek hüküm sürdü ve 1862’de Masina’ya egemen oldu. Yeğeni Tidiani kral oldu ve Bandiagara’ya yerleşerek ülkeyi 1893’e dek yönetti.

Gine ve Mali arasındaki çatışmalar 1874’ten sonra diula Samori Ture’nin öncülüğünde yeni bir devletin hareket noktası oldu. Samori Ture, önce, bir diula hanedanına boyun eğmiş bir senufo ülkesi olan Kenedugu’la çatıştı. Bu ülkenin kralı Tieba, Sikasso kalesinden başarılı bir şekilde direnince (1887) Samori Ture Dabakala’ya (Fildişi Kıyısı) yerleşerek Buguni ve Sikasso bölgesinde operasyona devam etti; tek gerçek engel olarak karşısına çıkan Fransızlar tarafından Gine’ye püskürtüldü ve 1898’de esir düştü.

Senegal vadisinden başlayan Fransız askeri müdahalesinin ilk işi Medine kalesinin yapımı oldu (1857). Bunu çeşitli misyonlar izledi:Mage (1863), Soleillet (1878), Gallieni (1880). Nijer’de Kayes demiryolunun yapımına girişildi (1881-1904), 1883’te Bamako işgal edildi; kademeli olan işgal harekatı, 1893’te albay Archinard’ın yönetiminde topyekün bir nitelik kazandı ve 1898’de, Tieba’nın kardeşi Ba Bemba’nın hüküm sürdüğü Sikasso’nun alınmasıyla tamamlandı.

İşgal edilen topraklar 1904’te, başkenti önce Kayes, sonra 1908’de Bamako olmak üzere Haut-Senegal-Niger sömürgesini oluşturdu.Sömürgenin adı 1920’de Fransız Sudanı olarak değiştirilirken doğu topraklarının 1919’da ayrılmasıyla Yukarı Volta (Burkina Faso) kuruldu. Göçebe Mağribliler’in yaşadığı 15. paralelin kuzeyindeki topraklar 1945’te Moritanya’ya bırakıldı.Fransız Sudanı 1899’dan 1959’a dek Fransız Batı Afrikası Federayonu’na, yani Dakar genel valiliğine bağlı kaldı.

24 Kasım 1958’de, referandum sonunda doğan Sudan Cumhuriyeti önce Mali federasyonu içinde Senegal’e bağlıyken, bu federayonun parçalanması üzerine 20 Ağustos 1960’ta tam bağımsızlığına kavuştu ve 22 Eylül 1960’ta da Mali Cumhuriyeti adını aldı. Yeni devlet, Afrika Demokratik topluluğu Sudan birliği (ADTSB) ve önderi, Cumhurbaşkanı Modibo Keita’nın girişimiyle, Batı’dan kopmaksızın sosyalizmi seçti. Ama ekonomisi gelişmedi ve hoşnutsuzluk arttı. Ağustos 1967’de iktidar bütünüyle Modibo Keita’nın başkanlığındaki Devrimi Savunma Ulusal Konseyi’ne devredildi; M.Keita kemerleri sıkma politikası uygulamaya çalıştı.

19 Kasım 1968 hükümet darbesi sonunda ordu iktidarı ele geçirdi ve oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Askeri Komitesi, teğmen, sonra albay Musa Traore’yi Devlet başkanlığına getirdi. Eylül 1969’dan itibaren Musa Traore hem Devlet hem de Hükümet başkanlığı görevlerini birden üstlendi. Haziran 1974’te kabul edilen yeni anayasa; ancak bir kez yenilenebilmek üzere beş yıl süreyle Cumhurbaşkanı ve Başbakanın seçilmesini, dört yılda bir yenilenen bir Millet meclisi seçimini ve bir tek partinin kurulmasını öngörüyordu. 1972-1975 arasındaki kuraklığın ağırlaştığı iktisadi güçlüklere çözüm bulunamadı. Fransa, 1980 yılı içinde, bütçeyi dengelemek için yaptığı desteği kesti. Ocak 1981’de general Musa Traore, Mali’nin Batı Afrika Para birliği’ne (ancak 1983’te müdahale etti) yeniden kabul edilmesi talebinde bulundu; tek parti olan Mali Halkı Demokratik Birliği (MHDB,Mart 1979’da kurulmuştu), Şubat 1981’de ekonominin liberalleşmesini kararlaştırdı. General Traore, Burkina Faso ve Mali arasında 1974’ten beri devam eden sınır ihtilafını çözemediği gibi sürüp giden iç bunalımı da kontrol altına alamadı. Mart 1991’de 23 yıllık iktidardan ve dört gün süren şiddetli gösterilerden sonra (Bamako’da askerlerin ateş açması sonucu 100’den fazla ölü) askeri bir darbe ile devrildi. Geçici Halk Selamet Komitesi (GHSK) yarbay Amadou Toumany Toure’nin başkanlığında bir ulusal konferans topladı. Temmuz-ağustos’ta Bamako’da toplanan 1800 delege yeni bir anayasa, yeni bir seçim ve siyasi partiler yasası hazırladı.Anayasa Ocak 1992’de yapılan referandumda onaylandı. Nisan 1992’de yapılan başkanlık, milletvekili ve yerel yönetim seçimlerini Mali’de Demokrasi için İttifak Partisi (ADEMA) kazandı. Partinin adayı Alpha Oumar Konare cumhurbaşkanı seçildi. Eski başkan Traore, 1991 ayaklanması sırasında meydana gelen ölümlerden dolayı yargılanarak Şubat 1993’te ölüm cezasına çarptırıldı.

22 Mart 2012’de, ordudan isyancı askerler devlet televizyonundan ülkenin kontrolünü ele geçirdiklerini açıkladılar. Küçük bir grup asker, cumhurbaşkanlığı sarayının kontrolünü ele geçirdi ve hükûmetin lav edildiğini ve anayasanın askıya alındığını ilan etti. Askerlerin sözcüsü, Devlet Başkanı Amadou Toumani Toure’nin rejiminin ülkenin kuzeyindeki krizi yönetmekteki yetersizliği üzerine harekete geçtiklerini belirtmiştir.

İsyancı kuvvetlerin Ocak 2013 tarihinde ülkenin güney bölgelerini de kontrol altına alma çabaları karşısında dönemin geçici olarak makamda bulunan devlet başkanı Dioncounda Traoré eski sömürge ülkesi Fransa’dan askerî yardım talep etmiştir. Bu talep neticesinde gerçekleştirilen Serval Harekâtı kapsamında bölge isyancılardan kurtarılmış ve yeniden Mali ordusunun denetimine verilmiştir.

[KBASLIK]Mali Bayrağı[/KBASLIK]
Mali bayrağı günümüzde kullanılan hali ile 1 Mart 1961 tarihinde göndere çekilerek kullanılmaya başlanmıştır.

Bayrak, uzun yıllar sömürgesi olduğu Fransa’nın dikey üç şeritli bayrağından esinlenerek oluşturulmuştur. Birçok Afrika ülkesinin bayrağında da görmenin mümkün olduğu Pan-Afrikan renkleri olan yeşil, sarı ve kırmızıdan meydana gelmektedir. Bayrağı üç eşit parçaya bölen renklerden göndere çekilen tarafta bulunan yeşil ülkenin doğasını sembolize ederken, sarı ülkede var olan zengin yeraltı madenlerini ve saflığı, kırmızı ise bağımsızlık mücadelesi sırasında akıtılan kanı ifade etmektedir.

Mali’de 1959 ile 1960 yılları arasında kendisi gibi eski Fransa sömürgesi bölgesi olan Senegal ile birlikte oluşturduğu Mali Federasyonu döneminde, günümüzdeki bayrağa benzer bir bayrak kullanılmış, sarı şeritin ortasında siyah çizgi adam gösterilmiştir.

Mali yine aynı şekilde 1961-1962 yılları arasında kısa bir süre için Gana ve Gine ile birlikte oluşturulan Afrika Devletler Birliği’nin bir üyesi olarak bu birliğin bayrağını kullanmıştır. Kısa ömürlü olan bu birliğin dağılması sonrasında Mali tekrar kendi bayrağını kullanmıştır.

Mali bayrağı ile Gine bayrağı birbirine benzerlik göstermekte olup, her iki bayrak arasındaki fark yeşil ile kırmızının yer değiştirmesidir.

[KBASLIK]Mali Arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-armasi.png]Mali Arması[/KRSAG]Mali arması, Afrika ülkesi Mali tarafından kullanılan resmi devlet armasıdır.

Arma açık mavi bir daireden oluşmaktadır. Dairenin üst kenarında siyah ile ülkenin Fransızca resmi adı olan Republique du Mali (Türkçe:Mali Cumhuriyeti) yazarken, dairenin alt kenarında da yine Fransızca ülkenin ulusal sloganı olan Un peuple, un but, une foi (Türkçe:Tek Millet, Tek Amaç, Tek İnanç) yer almaktadır. Dairenin orta kısmında yer alan ve eski Mali İmparatorluğu’nu simgelemek üzere konumlandırılan Jenne Büyük Camii görseli üzerinde de barışı simgeleyen kanatları açık sola bakan güvercin yer almaktadır. Dairenin alt kısmında ise yazının üzerine konumlandırılan altın sarısı doğan güneş görseli ise umudu simgelemektedir. Dairenin orta bölümünde ise camii görselinin sağında ve solunda yer almak üzere beyaz ok ve yay görseli konumlandırılmıştır.

Ülke güncel kullanımda olan armanın benzerini ilk olarak 1961 yılında kullanmaya başlamış, 1973 yılından itibaren de resmi devlet arması olarak kabul etmiştir. Söz konusu arma üzerinde 1982 yılında yapılan renk değişikliği ile birlikte küçük güncellemeler ile günümüzdeki arma oluşturulmuştur.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-cografyasi.jpg]Mali coğrafyası[/KRSAG]Ülkenin deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 343 m düzeyindedir. Ülkenin en yüksek noktasını Hombori Toldo Dağı oluşturmakta olup, dağın zirvesi 1.155 m yüksekliktedir. Ülkenin en alçak noktasını ise 23 m ile Sénégal Nehri oluşturmaktadır.

Ülkenin toplamda sahip olduğu 7.908 km sınırın 1.359 km’si Cezayir, 1.325 km’si Burkina Faso, 599 km’si Fildişi Sahili, 1.062 km’si Gine, 2.236 km’si Moritanya, 838 km’si Nijer ve 489 km’si ise Senegal ile oluşmaktadır. Ülke, kıta içerisinde kara ülkesi konumunda olduğu için herhangi bir denize kıyısı bulunmamaktadır.

Sekiz ayrı bölgeden oluşan Mali’nin kuzeydeki sınırları Sahra Çölü’nün tam ortasına ulaşır. Ülke nüfusun çoğunun yaşadığı yeri olan güneydeki bölgede ise Nijer ve Senegal nehirlerini içermektedir.

Günümüzün Mali Cumhuriyeti, bir zamanlar üç tane Batı Afrika imparatorluğunun bir parçasıydı: Gana İmparatorluğu, Mali İmparatorluğu (ülkenin ismi bu imparatorluktan türetilmiştir) ve Songhay İmparatorluğu. 19. yüzyılın sonuna doğru Mali, Fransız idaresinin altına alınarak Fransız Sudanı’nın bir parçası oldu. 1959’da Mali, Senegal ile Mali Federasyonu olarak bağımsızlığını kazandı. Bir yıl sonra Mali Federasyonu bağımsız Mali devleti oldu. Uzun bir tek-partili dönemden sonraki 1991 darbesinin ardından yeni bir anayasa yazıldı ve Mali demokratik, çok-partili bir devlet oldu.

[KBASLIK]İklim ve Hava[/KBASLIK]
Ülkede üç farklı iklim çeşidi hâkimiyetini korur. Öncelikli olarak ülkenin yarısından fazlasının bulunduğu kuzey kesimleri Sahara Çölü’nün devamı olarak kabul edilebilir ve çöl ikliminin her özelliğini gösterir; oldukça kurak, güneşli ve sıcak bir hava etkilidir. Orta kesimlerde yarı kurak bir iklim etkili olurken, güneyde tropikal iklim kendini hissettirir. Nüfusun büyük bölümünün yerleşmiş olduğu güney bölümünün iklimi olan tropik bölgede oldukça yağışlı yaz ayları dönemini normal bir kış sezonu ve ardından baharda oldukça kuru bir hava hâkim olur.

[KBASLIK]Nüfus[/KBASLIK]
Temmuz 2007’de Mali’nin tahminî nüfusu 12 milyondu ve nüfusun büyüme oranı %2,96’dır. Mali nüfusu ağırlıkla kırsalda yaşamakta olup, şehirde yaşayanların oranı %39,9 düzeyindedir. Malililerin %5 ila %10 arasındaki bir oran göçebedir. Nüfusun %90’undan fazlası ülkenin güney kısmında, özellikle 1 milyon kişilik nüfusu olan Bamako’da yaşamaktadır.

2007’de Malililer’in %48’i on beş yaşından daha genç, %49’ü 15 ve 64 yaşları arasında, %3’ü ise 65’ten daha yaşlıydı. Medyan yaş 15,9 idi. 2007’deki doğum oranı her 1.000 kişi için 49,6 tane doğum, doğurganlık oranı ise her kadın için 7,4 tane çocuk. 2007’deki ölüm oranı, her 1.000 kişi için 16,5 tane ölüm. Doğumda beklenen yaşam süresi toplam 49,5 sene (erkekler için 47,6 ve kadınlar için 51,5). 2007’de her 1.000 tane doğum için 106 tane ölüm ile Mali, dünyanın en yüksek bebek ölüm oranlarına sahiptir.

Mali genç bir nüfusa sahip olup, 2017 tahmini verilerine göre %67,01’i 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %3,03’ü 65 yaş ve üzerindedir.

0-14 yaş: %48.17 (erkek 4,330,370/kadın 4,285,171)
15-24 yaş: %18.84 (erkek 1,604,914/kadın 1,765,479)
25-54 yaş: %26.26 (erkek 2,171,171/kadın 2,525,109)
55-64 yaş: %3.7 (erkek 335,023/kadın 326,910)
65 yaş ve üzeri: %3.03 (erkek 270,856/kadın 270,242)

Şehirde yaşayanların oranı 2017 verilerine göre %41,4 olan ülkede, nüfusun yıllık artış oranı 2017 tahmini verilerine göre %3,02 düzeyindedir.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[IMG]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-din-oranları.png[/IMG]
İslam 11. yüzyılda Batı Afrika’ya gelmiştir. 13. yüzyılda Jenne’de kendine has mimarisi ile tanılan, 1907’de yenilenen Jenne Büyük Camii inşa edildi. Jenne kasabası, Camii ve civar köyleri 1988’de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne eklendi. Ülkenin %95’e yakını Müslüman (çoğunlukla Sünni ve Şii), yaklaşık %2,5’i Hristiyan (yaklaşık üçte ikisi olan Roma Katolik ve üçte biri Protestan) ve kalan %3’ü de yerli veya geleneksel animist inançlar olmak üzere diğer dinlere inanmaktadır.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Kerpicten-yapılan-ozgun-Jenne-Buyuk-Camiinin-yandan-gorunuşu.jpg]KERPİÇTEN YAPILMIŞ BÜYÜK CAMİİ[/KRSAG]Sömürge dönemi sonrası Fransa’nın miras olarak bıraktığı Fransızca ülkenin resmi dilli konumundadır. Resmî dile Fransızca’nın dışında on üç adet ulusal dil bulunmaktadır. Bu diller Bambaraca, Bomuca, Bozoca, Dogonca, Maasinankoorence, Hasaniye Arapçası, Minyankaca, Kita Maninkaca, Soninkece, Koyrabori Sennice, Senaraca, Tamaşekce ve Kassonkece olup, birçok kişi tarafından konuşulmaktadır. Bu diller içerisinde en yaygın dil konumunda olan Bambaraca dili nüfusun %46’sı tarafından konuşulmaktadır.

[KBASLIK]Sosyal hayat[/KBASLIK]
[B]Eğitim :[/B] Ülke genelinde okula gitme zorunluluğu bulunmaktadır ve yedi yaş ile on altı yaş arasında çocukların dokuz yıl okula gitme zorunluluğu vardır. Ülkede okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %65’in üzerindedir. Ülkede 15 yaş ve üzeri erkeklerde okuma-yazma oranı %45,1 iken, aynı kategoride kadınlarda %22,2 düzeyindedir. Eğitimin ücretsiz olarak verilmesine rağmen, bu olanaklardan faydalanabilen nüfus çok az sayıdadır. Ülkenin en büyük üniversitesini başkentte bulunan Bamako Üniversitesi oluşturmaktadır.

[B]Sağlık :[/B] Ülkede var olan sağlık hizmetleri yaşanan tifo, sıtma, cüzzam, AIDS, uyku hastalığı ve diğer hastalıkların üstesinden gelme konusunda yeterlilik arz edememektedir. Ülke nüfusunun %24,7’si tam teçhizatlı sağlık hizmeti alabilmektedir. Nüfus içerisinde HIV virüsünen yakalanan 15 ile 49 yaşları arasındaki yetişkin topluluğun oranı %1 düzeyindedir.
[B]
Ekonomi :[/B] Ülkenin ekonomik altyapısını başlıca tarım ve balıkçılık oluşturmaktadır. Mali’nin bazı doğal kaynakları altın, uranyum ve tuzdur.

[KBASLIK]Festivaller[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/festivaller.jpg]Mali Festivalleri[/KRSAG][B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Segou Festivali :[/COLOR][/B] Şubat ayı Mali’de oldukça hareketli ve eğlenceli geçer. Şubat ayını güzelleştiren etkinliklerden en önemlisi Segou Şubat Festivalidir. Müzik, dans, kukla gösterileri, Nijer nehri boyunca pirogue denilen bot yarışları festivalin güzelliklerindendir. Bunun dışında heykeller, resimler, fotoğraflar ve ülkenin birçok sanatçısının bu festivalde buluşması bu etkinliğin Mali’nin kültürel değerlerini yansıttığının en önemli göstergesidir.
[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]
Çöl Festivali : [/COLOR][/B]Diğer Şubat ayı etkinliklerinden olan Çöl Festivali’nde eğlenceli müzik etkinlikleri düzenlenir. Mali’nin kuzey şehirlerinden en önemlisi olan Timbuktu’dadüzenlenen bu festival geçmişten gelen bir geleneğin devamıdır. Çölde düzenlenen müzik etkinliklerini devam ettiren günümüz Mali halkı sessiz çöl gecelerinde müziğe doyarlar.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Büyük Camii Sıvaması :[/COLOR][/B] Enteresan fakat oldukça etkileyici diğer bir etkinlik ise Djenne’deki çamurdan yapılmış büyük caminin her sene Nisan ile Mayıs ayları arasında bir tarihte halk tarafından çamurla sıvanmasıdır. Kadını, erkeği ve çocuğuyla şehirdeki herkes bu etkinliğe katılır, bazıları su getirirken çocuklar camiye sıva yapmak için yükseklere çıkartılır. Sonrasında dans ve yerli çalgıların çalınması gibi eğlenceli aktivitelerle bu bayram kutlanır.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Dogon Maskesi Festivali :[/COLOR][/B] Nisan ayında düzenlenen bu maske festivali Mali’nin tamamı tarafından kutlanan büyük bir organizasyondur. Dogon maskesi sadece bu festivalde kullanılmaz, diğer önemli etkinliklerden olan Diamwari Festivali’nde de önemli bir yer teşkil eder. Dogon Maskesi Festivali boyunca erkekler bu maskeyi takar ve ölüleri ruhlarını korurken kötü ruhları da uzaklaştırmaya çalışırlar. Dogon eski dinlerden gelen bir isim olarak yaratıcı tanrıçanın adıdır. Bunun dışında bufalo ve sırtlan maskeleri de kabilelerin simgesi olarak bu festivalin sonlarına doğru giyilir.

[KBASLIK]Mali Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-yemegi.jpg]Mali mutfağından[/KRSAG]Mali mutfağında dünya çapında bilinen en önemli yemek soslu pirinç pilavıdır. Bu pilavı yer fıstığı, domates, yağ ya da bulunabilirse balık veya et ile sunmaktadırlar. Ülkenin kuzey kısmında öğünlerin önemli bir kısmını kuskus karşılar. Şehirlerde daha modern yemek imkânı bulunabilirken, başta Fransız olmak üzere Çin, İtalyan, Lübnan ve başka birçok mutfağın Mali’de görülebilmesi mümkündür.

Fakat Afrika ülkelerinde görülen hastalıkların başında olan diare (ishal) hastalığı suyun kirli olmasından kaynaklandığı için az pişirilen batı mutfağı ve doğu mutfağı yemeklerinde hastalık riski artmaktadır. Bunun yerine Mali mutfağının yemekleri saatlerce pişerek hazırlanır. Dışarıdan su içilmemesi gerekirken, salata ve pişmemiş sebze yemeklerini tercih etmemek en doğrusu olacaktır. Tropik iklimin güzelliklerini görebileceğiniz Mali’de sağlık sorunlarına dikkat ettiğiniz sürece oldukça güzel lezzetler tadacağınıza emin olabilirsiniz. Son olarak alkolün pek fazla görülmediğini, Müslüman bir ülke olarak Mali’nin alkole karşı resmi olmasa bile tavır aldığını söylemek mümkündür.

[KBASLIK]Mali’deki Türk Elçiliği[/KBASLIK]
[B]BAMAKO BÜYÜKELÇİLİĞİ[/B]

Adres: L’Ambassade de Turquie, Chancellerie, Cité du Niger, M-105, Niarela – Bamako / République du Mali
Telefon: + 223 77 70 00 07, + 223 70 07 10 08, + 223 77 70 88 88
Faks: 00 223- 44 29 00 01

[email]ambassade.bamako@mfa.gov.tr[/email]
[URL unfurl=”true”]http://bamako.be.mfa.gov.tr[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Malezya

[BIYOTABLO=Malezya ,asya,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/malezya.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Kuala Lumpur[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Malayca, İngilizce, Arapça[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Monarşi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]330.803 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]32.049.700[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]96,8/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Ringgit (RM) (MYR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]MST (UTC+8)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+60[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].my[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Malezya, Güneydoğu Asya’da yer alan, doğu ve batı olarak iki kara parçasına ayrılmış, 13 eyaletten oluşan, “parlamenter monarşi” ile yönetilen federal bir devlettir. Malezya 18.000’den fazla adanın birleşmesiyle oluşmuştur.

2017 sayımına göre 32.049.700 nüfusa sahip Malezya’da halkın % 55’i Malay, % 25’i Çinli, % 10’u Hint ve geriye kalan % 10’luk kesimse diğer etnik kökene sahiptir. Bunların 5.440.000’i Doğu Malezya ve 21.200.000’u Batı Malezya’da yaşamaktadır. Resmî dil Malayca olmasına rağmen halkın hemen hemen hepsi kusursuz İngilizce konuşabilmekte, bunun yanı sıra Arapça da geçerli diller arasında yer almaktadır. Ülkede resmî din İslam’dır ve Müslüman olan halkın çoğu Malay kökene sahip, az bir kısmı ise Hint’tir. Budizm, Çinli halk tarafından benimsenen din iken Hindu dini de Müslüman olmayan Hintlerin inancıdır.

Hristiyanlık da yaygın olan dinler arasındadır. Malezya federal anayasal monarşiye dayalı parlamenter demokrasi sistemiyle yönetilmektedir. 11’i Batı Malezya, 2’si Doğu Malezya’da olmak üzere toplam 13 eyaleti vardır (Johor, Kedah, Kelantan, Labuan, Melaka, Negeri Sembilan, Pahang, Perak, Perlis, Pulau Pinang, Sabah, Sarawak, Selangor, Terengganu, Persekutuan) bu eyaletlerden 9’u Sultanlar, 4’ü valiler tarafından yönetilir ve her beş yılda bir dönüşümlü olarak 9 eyaletin sultanından biri Kral olarak seçilir.

Devlet başkanı, Kraldır. Her eyaletin kendi anayasası, kendi meclisi ve senatosu vardır. Meclisi oluşturan üyeler halk tarafından seçim yoluyla belirlenir. Senatoyu ise sultanlar belirler. Bunların dışında ülkede üç federal bölge vardır ve bu bölgelerin anayasası eyalet yasalarının üstündedir. Federal bölgeleri yöneten ise kraldır.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Portekizlilerin-15.-yüzyılda-Malezyaya-bıraktığı-eserlerden-biri-2.jpg]Portekizlilerin 15. yüzyılda Malezya’ya bıraktığı eserlerden biri. [/KRSAG]Her ne kadar devletin başı “sultan” olsa da, siyasî partiler Malezya’da sultandan daha önemli kuruluşlardır. En önemli siyasî parti, Malezya’nın bağımsızlığından bile önce kurulan, halkın geneline hitap edip desteğini alan, İslam’ın önemini vurgulayan fakat yine de Batı etkisinden kurtulamayan Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’dur.

Muhalefette ise 1980 yılında kurulan, İslam’ın siyasetin dar bir çerçevesine sığdırılamayacağını, bütün hayata homojen bir şekilde yayılması gerektiğini savunan, kamusal ve toplumsal her alanda İslamîleştirme çalışmaları başlatan ve azımsanamayacak kadar çok destekçisi olan parti, Malezya İslam Partisi’dir. Bu partinin galip geldiği eyaletler ise şeriat yasalarıyla yönetilir.

[KBASLIK]Tarihi[/KBASLIK]
Malezya, 13’üncü yüzyıla kadar 500 yıl süreyle Srivicala Hindû ve Budist Krallığı’nın bir parçası olarak Sumatra’dan idâre edildi. Malezya daha sonra Cavalılar ve Malakka’nın Malezyalı hükümdarlarının egemenliği altına girdi. 15. yüzyılda Malakka’da İslam yayıldı ve bütün yarımadayı kapladı. Portekizliler 1511’de Malakka’yı ele geçirdiler. Ancak Hollandalılar ile Portekizliler arasında sürekli bir mücadele başladı. 1641’de Portekizliler Malakka’dan çekildi. Hollandalılar 1795 yılına kadar buraya egemen oldular. Penang’da 1786’da ve Singapur’da 1824’te yerleşmeye başlayan İngilizler giderek ticari ve siyasi etkinliklerini artırdılar. Bu arada çeşitli Malezya devletleri üzerinde hak iddia eden Tayland’la mücadeleler yapıldı. Malakka’yı Hollandalılar 1826’da tekrar işgal ettiler. Ancak 1826’da İngilizler Boğazlar Hükümeti’ni kurdu ve 1914’te son Malezya eyaleti olan Johore İngilizlere boyun eğdi.

II. Dünya Savaşı sırasında Malezya, Japonya tarafından işgal edildi. 1948’de Malezya Federasyonu hükümetine karşı gerillalar bir ayaklanma başlattılar. 1956’da yapılan İngiltere-Malezya konferansından sonra 1957’de Malezya’nın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalması şartı ile bağımsızlığı kabul edildi.

[KBASLIK]Bağımsızlık ve sonrası[/KBASLIK]
1961’de Malezya başbakanı Abdurrahman, Güneydoğu Asya’daki İngiliz kolonilerinin bir federasyon halinde birleşmesi fikrini ortaya attı. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve Brunei sultanlıkları katılacaktı. Çin, Endonezya ve Filipinler’in federasyon fikrini engellemeye çalışmalarına rağmen, İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri’nin desteği ile 16 Eylül 1963’te yeni federasyon kuruldu. Federal devlete Brunei sultanlığı hariç adı geçen bütün devletler katıldı. Yeni federasyon Malezya (Büyük Malezya) diye adlandırıldı. Ülke topraklarından büyük çıkarı olan İngiltere, Federasyon’un savunma görevini üstlendi. Fakat Çin ile barış isteyen akımların ülke içinde güçlenmesinin yanı sıra, Endonezya’nın gerillacıları fiilen destekleyen tutumu yüzünden federasyon güçlüklerle karşılaştı. Federasyon kurulurken Malezya Federasyonu’nun anayasası bazı değişiklikler ile kabul edilmiştir.

Singapur 1965 yılında federasyondan ayrılmıştır.

[KBASLIK]Malezya Bayrağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malezya-armasi.png]Malezya Arması[/KRSAG]Malezya Bayrağı Zemin kırmızılı(üstte) beyazlı 14 eşit şeritten oluşmaktadır. Bayrağın gönder tarafının üst kısmında içerisinde sarı bir hilal ve on dört köşeli sarı bir yıldız bulunan mavi bir dikdörtgen vardır. Hilal ve yıldız İslamiyet’in sembolüdür. Ayrıca bayrağın tasarımında ABD Bayrağı temel alınmıştır.

[KBASLIK]Arma[/KBASLIK]
Malezya’nın devlet armasıdır. Üzerinde Birlik Güçtür yazmakta ve Malezyalılara ait kültürel semboller bulunmaktadır.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Güneydoğu Asya ülkelerinden biri olan Malezya, kuzeyden Tayland, Güney Çin Denizi ve Brunei, doğudan Celebes Denizi, güneyden Endonezya, Singapur ve Malakka Boğazı, batıdan ise Hint Okyanusu’na kavuşan Andaman Denizi ile çevrilidir. Akarsu bakımından oldukça zengindir. En önemli akarsuları Rejang, Kelantan, Sai Perak ve Sai Rompın ırmaklarıdır. Malezya toprakları iki büyük kara parçasıyla bunların arasındaki Güney Çin Denizi içinde yer alan adalardan meydana gelir. İki büyük kara parçası Batı Malezya ve Doğu Malezya’dır. Batı Malezya bir yarımada şeklindedir ve ince bir kara bağlantısıyla şimdiki adı Tayland olan Siyam’a bağlıdır. Doğu Malezya, büyük bir kısmı Endonezya hakimiyetinde olan Borneo adasının içindedir. Malezya topraklarının % 30’u tarım alanı, % 61’i ormandır.

[KBASLIK]Etnik yapı[/KBASLIK]
2006 sayımlarına göre Malezya’nın nüfusu 26.640.000’dir. Bunların 5.440.000’i Doğu Malezya ve 21.200.000’i Batı Malezya’da yaşamaktadır . Malezya’da yıllık nüfus artış hızı % 2,4’dür.15 yaşın altındaki insan sayısı toplam halkın % 34’üdür. Halkın % 50,4’ü Malay, % 23,7’si Çinli, % 11’i yerli, % 7,1’i Hint ve % 7,8’i diğer etnik gruplardır.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/George-Town-Penangdaki-Penang-Eyaleti-Camii.jpg]George Town (Penang)’daki Penang Eyaleti Camii. [/KRSAG]Malezya sahip olduğu etnik gruplar ve kültürler kadar din bakımından da bütün bir ülke değildir. Malezya’da en önemli din halkın yarıdan fazlasının inandığı Müslümanlık olmakla birlikte ikinci büyük din Budizm’dir.
[LIST]
[*]İslam: %61.3
[*]Budizm: %19.8
[*]Hristiyanlık: %9.2
[*]Hinduizm: %6.3
[*]Çin geleneksel dini: %1.3
[*]Bilinmiyor: %1.0
[*]Diğer (Sihizm, Şamanizm, Bahailik, Animizm vb.): %0.4
[*]Yok (Ateizm, agnostisizm, deizm vb.): %0.7
[/LIST]
Malezya, resmi dini İslam olan çok kültürlü ve çok dinli bir ülke. 2010 Nüfus ve Konaklama Sayımı’na göre nüfusun %61,3’ü İslam’a; %19,8’i Budizm’e; %9,2’si Hıristiyanlığa; %6,3’ü Hinduizm’e; ve %1,3’ü Çin geleneksel dinine mensuptur. Geri kalanları diğer dinler oluşturmaktadır, ör. Animizm, halk inançları, Sihizm, Bahailik ve diğer inanç sistemleri.Kendini ateist olarak tanımlayanların sayısı az; insan hakları örgütleri, devletin ateistlere karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirmektedir.

Malezya’da İslam, Sünni teolojisi ve fıkhının Şafii sürümüyle temsil edilir. Malezya; Arabistan, Çin ve Hindistan’dan gelen tüccarlarla ilk kez İslam diniyle tanıştı. 15. yüzyılda Müslümanlar, Malezya halkının çoğunu oluşturdu. Yüce Hukuk olarak Federal Anayasa, İslam’ı “federasyonun dinini” olarak tanımlar. Kral, ülkede İslam’ın koruyucusudur ve kraliyet ailesi üyeleri, İslam’ı bırakıp başka bir dine geçtikleri durumda bazı önceliklerini kaybedebilirler.

Malezya Çinlileri çeşitli dinlere mensup: Mahayana Budizmi ve Çin geleneksel dinleri (Taoizm dahil). Malezya Hintleri’nin çoğu ise Hinduizm’e mensup. Hristiyanlık, özellikle Doğu Malezya’daki bazı toplulukların arasındaki en yaygın din haline gelmiştir ve herhangi spesifik bir etnik grupla bağdaşlaştırılmamaktadır. Bahailik ve Sihizm dinlerine üye olan bireyler de Malezya’da bulunmaktadır.

Farklı dini grupların arasındaki ilişkiler genellikle hoşgörülüdür. Doğuş Bayramı (Noel), Çin Yeni Yılı ve Divali; Mevlid Kandili gibi İslam bayramlarıyla beraber hepsi millî bayramlar olarak ilan edilmiştir. Dinler arası uyumunun Malezya siyasetçiler tarafından önemli bir öncelik olarak algılanmasıyla farklı gruplar arasındaki karşılıklı anlayışı artırmayı amaçlayan çeşitli gruplar kurulmuştur. Ancak Anayasa’nın 11. maddesinde din özgürlüğünün ilan edilmesine rağmen Müslümanların başka dinlere geçmesi kanunen yasaktır. Din özgürlüğü kısıtlamaları mevcuttur, ve başka dinlere geçmeye çalışan Müslümanlar rehabilitasyon kamplarına götürülmüştür.

[KBASLIK]Bumiputralar[/KBASLIK]
Malezya’da birinci sınıf vatandaş anlamına gelen Bumiputra’lar vergi ödemez, Üniversite’ye sınava girmeden alınır. Bumiputralar sadece Malaylar arasından çıkar.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Kinbalu-daglari.jpg]Kinbalu dağları [/KRSAG]Malezya’nın iklimi ekvatoral iklimdir. Muson rüzgarlarının etkisiyle de özellikle Ocak ve Mayıs ayları arasındaki sürekli yağışlar, ülkenin nem miktarının % 80 civarına kadar yükselmesine neden olur. Yıllık yağış ortalaması bölgelere göre büyük farklılık gösterir. Genelde 2000–2540 mm olan bu oran, Sabah’da 1500–4500 mm, Saravak’da ise 300–400 mm arasında değişir. Günlük sıcaklık, alçak yerlerde 21 °C ilâ 32 °C arasında iken, yüksek bölgelerde daha düşüktür. Başlıca özellikleri sıcaklık, rutubet ve nem olan iklimi sebebiyle, ülkenin % 70’ini kaplayan tropikal ormanları vardır. Ormanlardaki mevcut 15.000 tür bitkinin 6000 türünü çeşitli ağaç cinsleri meydana getirir. Bu ağaçlardan bazıları 45 m yüksekliğe kadar büyüyebilir. Bambu gibi kerestesi makbul ağaçlar ve kauçuk ağaçları ve daha 800’ü aşkın tür orkide yetişir.

[KBASLIK]İdari Yönetim[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/idari-yapilanma.png[/TBR]
Federal yönetimin yetkisine giren konular dış ilişkiler, savunma, iç güvenlik, adalet (İslam ve yerel hukuk sistemlerinin yürürlükte olduğu yerler dışında), federal yurttaşlık, maliye, ticaret, sanayi, iletişim ve ulaşımdır. Eyalet yönetimleri ise sivil idare, kamu hizmetleri, göçler ve yerel sorunlar gibi konulardan sorumludur. Her eyaletin kendi yasama meclisi ve bu meclise karşı sorumlu olan bir yürütme konseyi vardır. Yasama meclisi seçimleri beş yılda bir yapılır. Johor, Kedah, Kelantan, Pahang, Perak, Selangor ve Terengganu eyaletlerinin hükümdarları sultan unvanıyla anılır. Perlis hükümdarına raca, Negeri Sembilan hükümdarına ise yang di-pertuan besar (baş hükümdar) denir. Öteki dört eyaletin başında merkezi yönetimce atanmış valiler bulunur. Hükümdar ve valiler yürütme konseyinin tavsiyelerine göre hareket eder. Başkent Kuala Lumpur ile Labuan ve Putrajaya federal toprak statüsü taşır ve Federal Topraklar Bakanlığı tarafından denetlenirler.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kaucuk.jpg]Ülkenin önemli bir geçim kaynağı olan Kauçuk[/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cay-tarlalari.jpg]Malezya’da çay tarlaları [/KRSOL]Malezya Güneydoğu Asya ülkeleri içerisinde yıllık kalkınma oranı en fazla olan ülkelerden biridir. Malezya, ekonomik açıdan kendi kendine yeterlidir. Enflasyonu düşük, güçlü bir sermaye yatırımına sahip ekonomisi, sürekli gelişme içerisindedir. İşsizlik oranı % 7 civarındadır. Önceleri kauçuk ve kalaya bağlı kalan ekonomisi, 1980 yılından sonra daha başka alanlara da sarkmıştır.Serbest dış alım ve hür teşebbüsün tesirindeki ekonomi 1980 yılında % 8,5’luk artış hızı göstermiştir.Kişi başına düşen millî gelir 8617 dolardır. Yıllık millî hasılanın % 18’ini imalatçılık, % 23’ünü tarım, % 4’ünü de madencilik teşkil eder.

En önemli ürünleri kauçuk, Hindistan cevizi, pirinç, muz, patates, ananas, hurma, mısır, çay, tütün’dür. Orman ürünleri bakımından oldukça zengin olup, özellikle kerestesi çok makbuldür.

Maden bakımından da zengin bir ülke olan Malezya, kalay üretiminde dünya birincisi olup, dünya kalay üretiminin % 70’ini karşılar. Diğer önemli madenleri demir, boksit, petrol, manganez, altın, tungsten ve titandır. Sanayide Güneydoğu Asya ülkeleri arasında ileri bir seviyededir. Başlıca ihracatı kalay, kauçuk, demir filizi, boksit, kereste, teneke kutu ve palmiye yağıdır. Dışarıdan makine, kimyevi maddeler, teknik araç ve gereçler almaktadır. Balıkçılık ve turizm önemli gelir kaynaklarıdır.

[KBASLIK]Sanayi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/petronas-kuleleri.jpg]Dünyaca ünlü Petronas Kuleleri [/KRSAG]Malezya sanayi bakımından gelişmiştir. Petrol arıtma tesislerinin yanı sıra otomobil, dayanıklı tüketim malları, tekstil ürünleri, çeşitli gıda maddeleri, çimento ve diğer inşaat malzemeleri, mobilya ve ağaç ürünleri, kâğıt ve kırtasiye malzemeleri, kimyasal maddeler, gübre, kauçuk, plastik eşya, toprak ve madeni eşya, mekanik araçlar, elektrik gereçleri, ilaç, palmiye yağı vs. üreten çok sayıda fabrika kurulmuştur. İmalat sanayisinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 27’dir. Çalışan nüfusun yaklaşık % 18’i sanayi sektöründe iş görmektedir.

[KBASLIK]Eğitim[/KBASLIK]
Malezya’da eğitim federal hükümetin Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilir.

Çoğu Malezyalı eğitime üç ilâ altı yaşları arasında anaokulunda başlar. Anaokulları genel olarak özel olarak çalıştırılsa da, devlet tarafından yönetilen okullar da mevcuttur.

[KBASLIK]İlkokul[/KBASLIK]
Malezya’da İlkokul yedi yaşında başlar ve altı senedir. Eğitim dili okullara göre değişmektedir. Malayca, Çince, Tamilce ve İngilizce eğitim veren okullar vardır.

Genel olarak devlet tarafından yönetilen ve denetlenen olarak iki türlü ilk öğretim okulu mevcuttur. Ulusal okullar (Sekolah Kebangsaan) Malayca ağırlıklı olarak eğitim verirken, Ulusal-tip okullar (Sekolah Jenis Kebangsaan) Çince ve Tamilce ağırlıklı eğitim vermektedir. Ortaokula başlamadan önce, 6. sınıfta, öğrenciler “Ujian Pencapaian Sekolah Rendah” (UPSR) veya “İlköğretim Takdir Sınavı” adı verilen sınava girerler.

Ayrıca önceleri “Penilaian Tahap Satu (PTS – İlk seviye takdir) sınavı verilen başka bir sınavda yapılmaktaydı. Bu sınavla başarılı öğrenciler anlaşılması ve 4. sınıf atlanarak 3. sınıftan 5. sınıfa atlamaları sağlanmaktaydı.Bu sınav 2001 yılında kaldırıldı.

[KBASLIK]Ortaokul ve Lise[/KBASLIK]
Ortaokul Toplam 5 sene olup, özel okulda okumak isteyen öğrenciler ilkokul sonrası yapılan (UPSR) sınavı sonuçlarına göre çeşitli özel liselere kayıt yapabilmektedirler. Devlet liselerine kayıt yapmak için sınava girmeye gerek yoktur. Bu okullardaki başlıca diller Malayca, Çince, Tamilce ve İngilizce’dir. Lise 4’ten Lise 5’e geçmek için PMR sınavı vardır.

[KBASLIK]Üniversite[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Malezya-Nottingham-universitesi.jpg]Malezya Nottingham Üniversitesi [/KRSAG]Üniversite harç parası ve üniversitedeki bütün masraflar projeden sorumlu hoca tarafından karşılanır. Eğitim süresi lisans için üç ilâ sekiz sene, mastır için iki ilâ üç sene ve Doktora için üç veya daha fazla senedir. Eğitim dili mühendisliklerde % 80 İngilizce, % 20 Malayca, sosyal bilimlerde % 50 İngilizce, % 50 Malayca. Yüksek lisans ve doktora eğitiminin tamamı İngilizce yapılmaktadır.

[KBASLIK]Yabancı öğrenciler[/KBASLIK]
Malezya’daki yabancı öğrencilerin çoğunluğunu Arap ülkelerinden gelenler oluşturur. Öğrenciler genellikle yaşlı ve eğitim seviyeleri düşüktür. Arap öğrencilerin çoğunluğunu Sudan ve Libyalılar oluşturur. Sudanlıların büyük bir kısmı Malezya’dan burslu, yani üniversitedeki projelerde çalışır. Türkiye için şu anda danışmanlık adı altında birçok sahte ve yetersiz siteye rastlanmaktadır. Malezya’da öğrenim görmek isteyen öğrencilerin, danışmanlık şirketlerinin yetki belgelerini istemesi ve dikkatli olmaları tavsiye edilir.

[KBASLIK]Yönetim[/KBASLIK]
Malezya krallıkla yönetilen ve çok partili demokratik sisteme dayalı bir konfederasyondur. Konfederasyonu oluşturan federal eyaletler de krallıkla yönetilir. Batı Malezya’da bulunan eyaletlerin krallarından biri dört yıllığına genel kral, yani “yüce başkan” seçilir. Ülke 31 Ağustos 1957’de yürürlüğe konan anayasayla yönetilmektedir. İki meclisli bir parlamenter sistem uygulanmaktadır. Birinci meclis 69, ikinci meclis 180 üyeden oluşur. Bu meclislerin üyeleri serbest genel seçimlerle belirlenir. Malezya Birleşmiş Milletler, D-8, İslam Konferansı Örgütü, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği, İngiliz Milletler Topluluğu ve Uluslararası Para Fonu gibi birçok uluslararası örgüte üyedir.

[KBASLIK]Ulaşım[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Malezyadaki-bir-havaray.jpg]Malezya’daki bir havaray [/KRSAG]Malezya’da ulaşım gelişmiştir. Ülkede 64672 km Karayoluna karşılık 1801 km Demiryolu vardır. Su yolları da ülkede önemli yer tutar.7,296 km su yolu vardır. 115 Havaalanına karşılık 1 Helikopter alanı vardır. Başlıca limanları: Bintulu, Kota Kinabalu, Kuantan, Kuching, Kudat’tır. Malezya’nın hayatında su yolları önemli bir yer alır. Halkın çoğu, su yollarına veya deniz kıyısına yakın yerlerde oturur. Bazı yerler sık ormanlarla kaplıdır. Bu bölgelerde ilerlemek çok zordur. Bu sebeple su yolları, en kullanışlı ve en pratik ulaşım şeklidir.

[KBASLIK]Malezya Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malezya-mutfagi.jpg]Malezya Mutfağı[/KRSAG]Malezya mutfağı, ülke halkının çok sayıda etnik gruptan oluşması nedeniyle çeşitliliği fazla bir mutfaktır. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Malaylar, Çinliler ve Hintliler Malezya’da ayrı ayrı kendi mutfak kültürlerini yaşatsalar da ortak bir yemek kültüründe buluşmalarını sağlayan çok sayıda ulusal yemek de vardır. İçine şeker atılmadan pişirilen yemek veya içecekler yok denecek kadar azdır. Bu nedenle şeker hastalarının beslenme konusunda dikkatli olmaları gerekir.

Malezya’da sadece iki mevsim yaşandığından sebze ve meyveler yıl boyunca taze olarak bulunur. Aynı şekilde çok sayıda balık çeşidi de her zaman taze olarak tüketilebilir. Resmi dini İslam olan ülkede domuz eti tüketimi yaygın değildir.

Malezya mutfağında pirinç önemli bir yer tutar. Malayların ana yemeği pilavdır. Ülkenin en yaygın ve meşhur yemeği mangalda pişirilen tavuk, sığır ya da koyun şişe verilen ismiyle Satay’dır. Char Kway Teow, Malezya yemekleri arasında en popüler olanıdır. Hafif veya yoğun soya sosu ve kırmızıbiber ile yüksek ateşte kızartılan noodle’ın içine karides, midye, soya filizi, çin soğanı ve yumurta eklenmesiyle yapılan yemek, küp küp doğranmış kıtır ekmek parçalarıyla birlikte muz yaprağı ile süslenmiş tabakta servis edilir. Bir tür çorba çeşidi olan laksa, balık dilimleri, midye, karides, diğer deniz ürünleri ve köriyle hazırlanır. Bir kaşık biber salçasıyla sunulan çorba, geleneksel olarak Vietnam kişnişi veya Sarawak Laksa, Johor Laksa, Kelantan Laksa, Penang Laksa gibi Laksa yaprağı çeşitlerinden biriyle servis edilir. Diğer popüler yemekler arasında nasi briyani ve tavuklu pirinç sayılabilir.

Egzotik meyveler açısından zengin olan ülkede en çok tercih edilen içecek bu meyvelerden yapılan taze meyve sularıdır. En yaygın olanlarıysa mango, misket limonu, karambola, karpuz ve ananastır. Ülkede tüketilen diğer bir içecek çeşidiyse pirinç şarabıdır.

Modern restoranların çoğunluğunun Kuala Lumpur’da ya da civardaki otellerde bulunan Malezya’da mamaklarda, seyyar büfelerde veya ufak lokantalarda da çeşitli yemekler denemek mümkündür. En çok tercih edilen sokak restoranlarıysa Jalan Alor, Damansar, The Central Market, Petaling Street Pasar ve Malam’dır.

[KBASLIK]Malezya Türk Elçiliği[/KBASLIK]
KUALA LUMPUR BÜYÜKELÇİLİĞİ
Adres: 118,JLAN U-THANT 55000 KUALA LUMPUR MALAYSIA POSTA ADRESİ: P.O.BOX:6238 55000 KUALA LUMPUR MALAYSIA
Telefon: 00 60-3 42 57 22 25 42 57 22 26 42 57 21 19
Faks: 00 60-3 42 57 22 27
[email]embassy.kualalumpur@mfa.gov.tr[/email]
[URL unfurl=”true”]http://kualalumpur.be.mfa.gov.tr[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Maldiv Cumhuriyeti (Maldivler)

[BIYOTABLO=Maldivler ,asya,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/maldivler.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Malé[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Maldivce, İngilizce[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Anayasal Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]298 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]427.756[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]1436/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Rufiyaa (MVR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi](UTC+5)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+960[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mv[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Maldivler, resmî adıyla Maldiv Cumhuriyeti, Hint Okyanusu’nda 1.200 adadan oluşan bir devlettir. Hindistan’ın güneyinde ve Sri Lanka’nın yaklaşık 750 kilometre (435 mil) güneybatısında yer alır. Küresel iklim değişiklikleri yüzünden yüzyıl içerisinde sular altında kalacağı öngörülmektedir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler.png]Maldivlerin haritadaki konumu[/KRSAG]1.200 adanın 281’inde insan yaşamaktadır. 1.000 civarında ada hâlen boştur. Yerleşim bulunan 281 adadan 195’inde Maldivliler, 86 ada ise “otel ada” şeklinde kullanılmaktadır.

Maldiv halkının % 98’i Müslüman olup devlet “başkanlık” tipi cumhuriyet ile yönetilmektedir.
Tarihi

Adalarda yerleşim binlerce yıl öncesine dayanmaktadır.

Daha önce Budist olan ada halkı, Arap tüccar Abul Barakhat Al-Bar Bari’nin tebliğiyle Müslümanlığı seçmiştir.

Sırasıyla, Portekiz ve Hollandalıların saldırılarıyla ve kısa süreli hakimiyetleriyle boğuşan Maldivliler, 75 sene İngilizler’in hakimiyetine boyun eğmek zorunda kalmış, 1965 yılında İngiltere’den bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Daha sonra 3 sene Kral Muhammad Fareed saltanatı devam etmiştir.

11 Kasım 1968’de Monarşi kaldırılmış ve İbrahim Nasir başkanlığı idaresinde Cumhuriyete geçilmiştir. Cumhuriyet idaresine geçiş sembolik olmaktan öteye gitmemiş olsa da, 1970’lerin başlarından itibaren turizm adalarda gelişmeye başlamıştır.

1968’den bu yana Devlet Başkanı olan Maumoon Abdul Gayyoom, Ekim 2008’de yapılan seçimlerle iktidarını genç lider Mohamed Nasheed’e bırakmıştır. Batılı Devletlerin “diktatör”lükle suçladığı Maumoon Abdul Gayyoom, seçimlerle iktidarını muhalifine devreden ender “diktatörler” arasına adını yazdırmıştır.

[KBASLIK]Maldivler Bayrağı[/KBASLIK]
Maldivler bayrağı günümüzde kullanılan hali ile 26 Temmuz 1965 göndere çekilerek Maldiv Adaları’nın resmi bayrağı olmuştur.

Maldiv Adaları bayrak bakımından çok sık değişikliğe gitmiştir. Ada ülkesi ilk önceleri sadece kırmızı renkten oluşan bir bayrak kullanmaktaydı. Bu bayrağın komünizm ile özdeşleşmesi ve ada ülkesinin de bu tür bir rejim ile anılmaması adına bayrağın göndere çekilen tarafına ince bir şerit içerisine yerleştirilmiş 13 adet çapraz siyah ve beyaz konumlandırılmış, daha sonraları kalan kırmızı bölümün ortasına yeşil dikdörtgen yerleştirilerek içerisine hilal ilave edilmiştir. 1965 yılında yapılan son değişiklik ile bayrak günümüzde de geçerliliğini koruyan halini almıştır.

Bayrakta var olan kırmızı renk, bağımsızlık mücadelesinde akıtılan kanı, yeşil renk barışı ve kalkınmayı, hilal ise İslamiyeti sembolize etmektedir.
[IMG]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler-bayragi.png[/IMG]

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler-armasi.png]Maldivler Arması[/KRSAG]Turizm ve balıkçılık, Maldiv ekonomisinin iki temel bileşenidir. Gemicilik, bankacılık ve taşımacılık da hatırı sayılır bir hızla büyümektedir.

Dünyanın tüm büyük kara parçalarına uzak bu adalar ülkesinde hemen her şey İthalat yoluyla sağlandığından, yerel halk büyük bir sıkıntı çekmektedir.

Maldiv parası birimi Rufiyaa’dır.

[KBASLIK]Balıkçılık[/KBASLIK]
Maldiv ekonomisi yüzyıllardır bütünüyle balıkçılık ve diğer deniz ürünleri üzerine kuruludur. Balıkçılık ülke halkının ana mesleğidir ve balıkçılık sektörünün gelişmesine yönelik çalışmalar hükümetin özellikle öncelik verdiği bir iştir.

1974 yılında geleneksel balıkçılığı makineleştiren “Dhoni” isimli balıkçı botu, balıkçılığın ve daha genel anlamda ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli bir kilometretaşı olmuştur. 1977 yılında Felivaru adasında bir Japon firmasının iş birliği ile balık konserve fabrikası kurulmuştur.

[KBASLIK]Ev endüstrisi[/KBASLIK]
Turizm sektörünün gelişmesi, ülkede geleneksel hasır dokuma, ahşap işleri, el işleri, halat yapımı gibi ev endüstri ürünlerinin gelişmesine de hız kazandırmıştır. Matbaacılık, PVC boru yapımı, tuğla yapımı, deniz motoru tamiri, giyim eşyası üretimi ve içme suyu şişeleme gibi sektörler de son zamanlarda gelişmektedir.

[KBASLIK]Adalet[/KBASLIK]
Mahkeme başkent Male’dedir. Islam ve eski sömürge İngilitere’nin yasalardan oluşan bir anayasa uygulanmaktadır.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivlerde-bir-camii.jpg]İslam Merkezi, Camii, Sultan Mescidi Mohammed Thakurufaanu-al-A’z’am. [/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivlerin-başkenti-Male.jpg]Maldivler’in başkenti Male’nin bir görüntüsü. [/KRSOL]Uzun süreli Budist dönemin ardından İslam’a geçen Maldivlerin nüfusunun büyük kısmını Müslümanlar oluşturmaktadır. Nüfusunun yüzde 98 gibi büyük bir dilimini Müslümanların oluşturduğu ülkede Sünnilik inancı yaygındır.
[LIST]
[*]Konum: Güney Asya’da, Hint Okyanusunda atol grubu, Hindistanın güneyinde yer alırlar.
[*]Coğrafi konumu: 3 15 Kuzey enlemi, 73 00 Doğu boylamı
[*]Haritadaki konumu: Asya
[*]Yüzölçümü: 300 km²
[*]Sınırları: 0 km
[*]Sahil şeridi: 644 km
[*]İklimi: Tropikal
[*]Arazi yapısı: Beyaz kumsallar, düzlükler
[*]Deniz seviyesinden yüksekliği: 2,4 metre en alçak noktası: Hint Okyanusu 0 m
[*]En yüksek noktası: Addu Atolu 2.4 m
[*]Doğal kaynakları: Balık
[*]Arazi kullanımı: Tarıma uygun topraklar: %13,33
[*]Daimi ekinler: %30
[*]Diğer: %56,67 (2005 verileri)
[/LIST]
[KBASLIK]İklim ve Hava Durumu[/KBASLIK]
Maldivler tropik muson iklimi etkisi altındadır. Çevresel coğrafi koşullardan ötürü güneybatıdan esen musonlar yağışlı mevsimi oluşturur. Kuzeydoğudan estikleri dönemde de kuru mevsimi oluşturur. Nisan ve mayıs arasında yağışlı mevsimden kuru mevsime geçiş yaşanır. Yıllık yağış miktarı ortalaması 300cm’yi geçmektedir.

[KBASLIK]Kültür[/KBASLIK]
Maldivlerin kültürü komşu olan yakın Srilanka ve Hindistan kültürleri benzer. Bunun nedeni zamanında adalara göç eden insanlar Srilanka’dan gelmektedir. Dünyanın tüm büyük kara parçalarına uzak bu ülkenin gelişimi çok dinamik değildir. Bu nedenle son 1980’lere kadar fazla değişikler olmamıştır.

Genel tropik ülkeler gibi çok eğlenceli bir kültür yoktur. Fakat genel halk daha sakin ve yavaş bir hayat düzeni sever.

Maldivlerin kültürü komşu olan yakın Srilanka ve Hindistan kültürleri benzer. Bunun nedeni zamanında adalara göçmen eden insanlar Srilanka’dan gelmesidir. Dünyanın tüm büyük kara parçalarına uzak bu ülkenin gelişimi çok dinamik değildir. Bu nedenle 1980’lere kadar fazla kültürel değişiklik olmamıştır. Genel tropik ülkeler gibi çok eğlenceli bir kültürü yoktur. Yerel halk daha sakin ve yavaş bir hayat düzeni sever.

Adada alkol yasak olduğundan açık alanlarda, kafelerde ve restaurantlarda alkol bulundurulmamaktadır. Fakat Maldivler bir turizm cenneti olduğu için otellerde ve resortlarda alkol sunulmaktadır. Domuz eti için de aynı durum geçerlidir. Halk asla yemez ve bulundurulması yasaktır. Fakat otellerde, resortlarda istek dâhilinde hemen tedarik edilip sunulabilmektedir.

[KBASLIK]Turizm[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/MAVDIVLER-TURU-ASYA.jpg]Maldivler’de Turizm Bölgesi[/KRSAG]Turizmin gelişmesi, ülkenin ekonomisinin de büyümesini sağlamıştır. Doğrudan ve dolaylı olarak istihdam ve gelir artışı sağlamıştır. Günümüzde turizm ülkenin en büyük döviz kaynağı haline gelmiştir ve ülke ekonomisinin %20’sini oluşturmaktadır. 84 turistik tesisi ile 2000 yılında 467,154 turisti ağırlamıştır. Maldiv Adaları 2008 yılında 683.012 turisti ağırlamıştır. En fazla turistin geldiği ülkeler: İngiltere, İtalya, Almanya, Rusya ve Fransa’dır.

Maldivler’de resortlar adalar üzerine kurulmuştur ve her resort genelde adanın adıyla anılmaktadır. Resortlardan en ünlüleri: One and Only Reethi Rah Resort, Huvafen Fushi Resort, Naladhu Resort, W Retreat Resort, Banyan Tree Resort, The Beach House at Manafaru Resort,Ayada Resort ve Sheraton Resort’tur. Resortlarda iki ayrı oda kategorisi bulunmaktadır: Beach Bungalow (Sahil Villa) ve Water Bungalow(Suüstü Villa). Water Bungalowlar, denizin üstüne çakılan kazıklar üzerine inşa edilmiştir. Birçok resortta “no news-no shoes” uygulaması vardır. (haber okumak yok, ayakkabı yok !) Tesislerin çoğunda “buttler” (bir çeşit uşak, sadece size hizmet eden görevli) bulunur. Ayrıca, birçok resorta 12 yaş altı çocuk kabul edilmemektedir. (The Beach House, W Retreat, Baros Island Resort gibi). Water Bungalowlar 12 yaş altı çocuklar için güvenlik gerekçesiyle yine yasaktır.

[KBASLIK]Festivaller[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler-festivali.jpg]Maldivlerde bir festival görüntüsü[/KRSAG]Maldivler’de her festival hazırlığında, anne, baba ve çocuk kavramı yeniden anlam kazanır. Yiyeceklerin, dekorasyonun ve eğlence programının hazırlanması için aile içerisinde iş bölümü yapılır. Birçok kutlamada geleneksel ve modern eğlencenin türleri başarılı bir şekilde bir arada kullanılır. Ahşap enstrümanlar eşliğinde yapılan halk oyunları daha sonra yerini modern caza veya pop müziğe bırakabilir. Ay takvimini takip eden önemli dini bayramların yanı sıra geleneksel kutlamalar da şenlikli ortamlar oluşmasına olanak sağlar. Hemen hemen her tatilde, yeşil ve kırmızı bayraklar sokaklara taşar ve ana caddeler üzerindeki evlerde sergilenir. Festival gösterileri genellikle iki aşamadan oluşur: ilk olarak gruplar yürüyüş yapar, ardından da şık giyimli çocuklar kalabalık izleyici kitlesi önünde gösteri yapar.

Dini ve milli bayramlara ek olarak kutlanan özel günler arasında BM’in Gıda ve Tarım Örgütü tarafından düzenlenen Dünya Gıda Günü başı çeker. Aslen resmi bir devlet resepsiyonu olan etkinliğe bir gıda fuarı da eşlik eder ve yerel gıda ürünleri tanıtılır.

Bir diğer önemli kulama günü Balıkçılar Günü’dür. Ulusal geçim kaynağı olan balığın ve balıkçılığın öneminin altını çizmek için düzenlenen bu etkinlik 10 Aralık’ta kutlanır.

[KBASLIK]Maldivler Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler-mutfagi.jpg]Maldivler Mutfağı[/KRSAG]Maldivler mutfağı Hint mutfağının etkisinde kalmıştır. Baharat soslarıyla ünlü olan Uzakdoğu kültürünün yemeklerdeki etkisi Maldivlerde de hissedilmektedir. Hindistan cevizlerinden yapılan yemekler buna en güzel örnektir. Yemeklerde bazen ağır baharatlar kullanıldığı için ek olarak pilav yemekleriyle takviye yapılmaktadır. Maldivler mutfağının en göze çarpan baharatları arasında karanfil, kimyon, zencefili sayabiliriz. Maldivler mutfağının yemekleri sıcak ağırlıktadır. Yemeklerin yanında Hindistan cevizi vazgeçilmez garnitürleridir. Bazen Hindistan cevizi dışında kızarmış patates de sunulabilmektedir. Maldivlere tatil yapmak için giden turistler ve ada halkının en favori yemekleri balıktır.

Özellikle bekletilmiş kuru balığı denemelisiniz. Tutulduktan sonra özel olarak saklama kaplarına koyulan, zaman zaman gömülen orkinosların, bekletildikten sonra çıkarılıp terbiye edilmesiyle yapılan bu yemek çok popülerdir. Maldivler mutfağının geleneksel balık çorbası olan ‘Garudhiya’ ise balık yemeklerinin yanında vazgeçilmezlerdendir. Yapımında kullanılan soğan, pirinç pilavı, limon ile balıkların yanında masaya sunulmaktadır.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/maldivler-mutfagi-2.jpg]Maldivler Mutfağı[/KRSAG]Hindistan cevizinin yanında ton balığı, soğan ve limon eşliğinde yapılan ve en popüler yemeklerden biri olan Mas Huni’yi de deneyebilirsiniz. Rihaakuru olarak bilinen, Maldivler mutfağının ezme garnitürlerin başında olan yemek de çok tercih edilmektedir. Gulha olarak adlandırılan un, pirinç, hamur karışımına bulanıp yağda kızartılan balık topları yine favori yemekler arasındadır.

Kulhi Boakibaa olarak adlandırılan basmati pirinçle, ton balığı karışımı olan, üzerineyse zencefil, sarımsak, köri yaprağı, limon parçaları, tuz koyulup fırına verilen tava çeşidi yemek de önemli lezzetler arasındadır.

Maldivler mutfağı Hint mutfağının etkisinde kalmıştır. Baharat soslarıyla ünlü olan Uzakdoğu kültürünün yemeklerdeki etkisi Maldivlerde de hissedilmektedir. Hindistan cevizlerinden yapılan yemekler buna en güzel örnektir. Yemeklerde bazen ağır baharatlar kullanıldığı için ek olarak pilav yemekleriyle takviye yapılmaktadır. Maldivler mutfağının en göze çarpan baharatları arasında karanfil, kimyon, zencefili sayabiliriz. Maldivler mutfağının yemekleri sıcak ağırlıktadır. Yemeklerin yanında Hindistan cevizi vazgeçilmez garnitürleridir. Bazen Hindistan cevizi dışında kızarmış patates de sunulabilmektedir. Maldivlere tatil yapmak için giden turistler ve ada halkının en favori yemekleri balıktır.

Özellikle bekletilmiş kuru balığı denemelisiniz. Tutulduktan sonra özel olarak saklama kaplarına koyulan, zaman zaman gömülen orkinosların, bekletildikten sonra çıkarılıp terbiye edilmesiyle yapılan bu yemek çok popülerdir. Maldivler mutfağının geleneksel balık çorbası olan ‘Garudhiya’ ise balık yemeklerinin yanında vazgeçilmezlerdendir. Yapımında kullanılan soğan, pirinç pilavı, limon ile balıkların yanında masaya sunulmaktadır.

Hindistan cevizinin yanında ton balığı, soğan ve limon eşliğinde yapılan ve en popüler yemeklerden biri olan Mas Huni’yi de deneyebilirsiniz. Rihaakuru olarak bilinen, Maldivler mutfağının ezme garnitürlerin başında olan yemek de çok tercih edilmektedir. Gulha olarak adlandırılan un, pirinç, hamur karışımına bulanıp yağda kızartılan balık topları yine favori yemekler arasındadır.

Kulhi Boakibaa olarak adlandırılan basmati pirinçle, ton balığı karışımı olan, üzerineyse zencefil, sarımsak, köri yaprağı, limon parçaları, tuz koyulup fırına verilen tava çeşidi yemek de önemli lezzetler arasındadır.

Maldivler mutfağının en bilinen tatlısı Bodibaiy adıyla sunulan şeker ve pirinç ile harmanlanmış muhallebidir. Aynı zamanda Bodibaiy’in içine isteğe göre mango, muz, papaya türü meyvelerde konulabilmektedir. Foni Boakibaa’da muhallebiden farklı olarak tercih edilen tatlılar arasındadır.

Maldivler adalarında yetişen Hindistan cevizi, nar ve ananas başlıca gıdalardandır. Özellikle kahve ve çay kültürü çok gelişmiştir. İngilizlerin 5 çayı olarak tabir ettiği kültür Maldivlerde de geçerlidir.

[KBASLIK]Maldivler Türkiye Dış Temsilciliği[/KBASLIK]
[B][COLOR=rgb(41, 105, 176)]YENİ DELHİ BÜYÜKELÇİLİĞİ[/COLOR][/B]

Adres: 50-N, NYAYA MARG, CHANAKYAPURI NEW DELHI- 110021, INDIA

Telefon: (00 91 11) 2688 9053 – 2688 9054 – 2410 1973 – 2410 1975
Faks: (00 91 11) 2410 1974 (yeni) – 2688 1409 (Konsolosluk şb)

[EMAIL]embassy.newdelhi@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://yenidelhi.be.mfa.gov.tr”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Yeni Delhi Büyükelçiliği[/URL]

[B]Görev Bölgesi:[/B] Hindistan, Maldivler, Nepal

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1