Dev Ağızlı Köpekbalığı

Dev ağızlı köpekbalığı (Megachasma pelagios) sadece plankton ile beslendiği bilinen 3 köpekbalığı türünden biridir. Megachasmidae familyasının tek cinsi olan Megachasma’nın tek türü’dür.

tb

İlk kez bilimsel olarak tarif edilmesi, 1976 yılında Havaii yakınlarında bilimsel araştırmalar yapan bir Amerikan gemisinden sarkan bir halatı ısırıp bir daha bırakmayan 4,46 m uzunluğunda erkek balığın tesadüfen bulunması ile gerçekleşmiştir. Bu balık iyice incelendikten sonra, Honolulu’da hala bugüne kadar durduğu Bernice P. Bishop Museum-müzesine konulmuştur.

100 yıllık ömrü olan dev ağızlı köpekbalığı 1976 yılında keşfedilmesinden bu yana şimdiye dek sadece 60 kez görüldü. Çoğunlukla Tayvan, Filipin ve Japonya’da görülen dev ağızlı köpekbalıklarının ilki Havaii sahillerinde tesadüf eseri yakalanmıştı. En son Nisan 2016’da bir Dev Ağızlı Köpekbalığı Japon balıkçıların ağına takılmıştır.

Ölçülebilmiş olan en büyükleri 5,63 m uzunluğunda, 2004 yılında ölü olarak Tokyo’nun sahiline vuran bir dişi balık olmuştur. Ölçülebilmiş en küçükleri ise 2004 yılında Sumatra’nın açıklarında tutulmuş olan 1,77 m boyunda bir erkek balıktır.

tb

Şimdiye kadar hem Atlantik Okyanusunda, hem de Hint Okyanusu ve Büyük Okyanusda görülmüş olmaları nedeniyle, dünyadaki bütün ılık denizlerde bu balık türüne rastlanabileceği tahmin edilmektedir. En sık Kaliforniya açıklarında ve Japon adalarının civarında görülmüşlerdir.

En çok göze çarpan özelliği, ismininde sebebi olan, vücudu için fazla büyük görünen kafası ve kısa burunu ile çok büyük ağzıdır. Sırtı koyu kahverengi, karnı soluk renktir. Ağızlarının üzerinde beyaz bir çizgi vardır, ama bunun görevi henüz bilinmemektedir.

Dev ağızlı köpekbalığının iki adet sırt yüzgeci, simetrik olmayan bir kuyruk yüzgeci, iki büyük göğüs yüzgeci ve iki küçük anal yüzgeci vardır. Ağırlığı 1 ile 1.5 ton arasında değişebilir.

Şimdiye kadar bütün okyanusların her bölümünde bulunmamış olsa da, bulunduğu yerler bütün dünyaya dağınık olduğu için, dev ağızlı köpekbalığının bütün okyanuslarda bulunabildiği tahmin edilir.

tb

Dev ağızlı köpekbalığının coğrafi dağılımı

1884, 1990, 1999 ve 2001 yıllarında Kaliforniya yakınlarında, çiftleşmeye hazır olan erkek balıklar görüldüğü için, dev ağızlı köpekbalıklarının çiftleşmek için burada toplandıkları düşünülür.

Mide içeriklerinin araştırılması, dev ağızlı köpekbalıklarının en çok küçük karidesler (kril) ile beslendiklerini göstermiştir. Dev ağızlı köpekbalığı, dev köpekbalığı gibi ağızı açık şekilde gezerek suyu taramaz; aynı balina köpekbalığının yaptığı gibi o da aktif olarak suyu içine çeker ve filitre görevi olan solungaçlarından dışarıya püskürtür.

Kaynak: google, wikipedia, ajanslar

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Yahya Kemal Beyatlı (1884 – 1958) – Kitapları Vefatından Sonra Çıkan Şair

Yahya Kemal Beyatlı (1884 - 1958)

"Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi, / Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi, / Ta ki, yükselsin ezanlarla müeyyed namın / Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın /" gibi unutulmaz mısralara imzasını atan Yahya Kemal Beyatlı, Makedonya’nın Başkenti Üsküp’te, 2 Aralık 1884’te hayata gözlerini açtı.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri Divan edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir. Türk edebiyat tarihi içinde Dört Aruzcular’dan biri olarak kabul edilir (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim’dir). Sağlığında Türk edebiyatının baş aktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayımlamamış bir şairdir.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde milletvekilliği ve bürokratlık gibi siyasi görevler üstlenmiştir.

Gerçek adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal, Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci Bey ve şair Leskofçalı Galib’in yeğeni olan Nakiye Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi.

Yahya Kemal Beyatlı, çocukluk yıllarını, Üsküp’te kaleme aldığı şiirlerine de yansıttığı Rakofça çiftliğinde geçirdi. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep’te tamamlayan Beyatlı, 1892’de Üsküp İdadisi’ne girdi. Aynı zamanda İshak Bey Camii Medresesi’nde Arapça ve Farsça dersleri alan Beyatlı, 1897’de ailesiyle birlikte Selanik’e taşındı.

Göçebe bir hayat yaşadı

1903’te Paris’e giden Beyatlı, çeşitli eğitimler alarak, Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904’te siyasal bilgiler yüksek okuluna girdikten sonra "Jön Türkler" olarak da tabir edilen Genç Osmanlılarla ilişki kuran Beyatlı, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Sahabettin gibi dönemin ünlü kişileriyle tanıştı. Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar’la arkadaşlık kuran Beyatlı, 1912’de İstanbul’a döndü.

Usta yazar, 1913’te Darüşşafaka’da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı ve Medresetü’l Vaizin’de uygarlık tarihi dersi verdi. Mütarekeden sonra "Âti", "İleri", "Tevhid-i Efkâr", "Hakimiyet-i Milliye" isimli dergilerde yazı yazdı.

Arkadaşlarıyla "Dergâh" dergisini kuran Yahya Kemal, edebiyatçılığının yanı sıra, siyasi hayatıyla da aktif bir rol üstlenerek yazılarıyla Milli Mücadele’yi destekledi.

Bu esnada sanatla olan yakın ilişkisini her zaman sürdürerek Halkevleri Sanat Danışmanlığı yapan Yahya Kemal, 1949’da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu ve hayatının son yıllarını İstanbul Beyoğlu’nda Pera Palas’ta geçiren usta yazar ve şair, rahatsızlanarak barsak kanaması tedavisi için 1957’de Paris’e gitti.

Doğumundan vefatına kadar sürekli göçebe bir hayat yaşayan ve aile kurmayan Beyatlı, bir arkadaşıyla hasbihali sırasında, "Ben evlenmedim, yalnızlığın acısını hâlâ çekiyorum." şeklindeki ifadesinde aktardığı gibi "göçebe ve yalnız" geçen bir hayatın verdiği hasret serencamını yazdığı şiir, nesir ve mektuplarına nakşetti.

Usta şair, yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957’de Paris’e gitti. Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 Cumartesi günü Cerrahpaşa Hastanesinde hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi.

Yahya Kemal Beyatlı'nın Aşiyan Mezarlığı'ndaki mezarı

Şiirlerini mükemmel hale getirmediği gerekçesiyle sağlığında kitaplaştırmak istememiştir. 1 Kasım 1958 tarihinde vefatı üzerine, İstanbul Fetih Cemiyeti 07 Kasım 1959 günkü toplantısında Nihad Sami Banarlı’nın teklifiyle Yahya Kemal Enstitüsü kurulmasına karar verilir ve eserleri yayınlanır.

1961 yılında Divanyolu, Çarşıkapı’da yer alan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesinde Yahya Kemal Müzesi açıldı.

1968 yılında Hüseyin Gezer tarafından yapılan bir heykeli İstanbul’daki Maçka Parkına yerleştirildi.

Beyatlı’nın edebiyat ve şiirle olan yolculuğu

Selanik yıllarında "Esrar" takma adıyla şiir yazmaya başlayan genç Yahya Kemal, İstanbul’da Tevfik Fikret ve Cenap Şahabeddin’in şiirleriyle tanıştı. "İrtika" ve "Mâlumât" dergilerinde "Agâh Kemal" takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen şiirler yazdı.

Başta şiir olmak üzere 20. yüzyıl fikir, kültür ve sanat hayatının önemli simalarından olan Beyatlı, şiirleriyle olduğu kadar şiirle ilgili görüşleriyle de büyük yankı uyandırarak, Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana yaşadığı kimlik problemine şiirleriyle cevap üretmeye çalıştı. Sanatçının kendi milletinin dilini bulması gerektiği noktasındaki düşünce ve fikirlerini okuyucusuna aktaran Yahya Kemal, "Bu dil, ağzımda annemin ak sütüdür" mısrası, Türkçeye olan sevgisini ifade ettiği en meşhur mısraları arasında gösterildi.

Edebiyat ortamlarında sıkça konuşulmaya devam eden Beyatlı, 1918’de "Yeni Mecmua"da yayınlanan çalışmalarıyla ilgi odağı olmayı başardı. Daha sonra "Edebi Mecmua", "Şair", "Büyük Mecmua", "Şair Nedim", "Yarın", "İnci" ve "Dergah" gibi dergilerdeki şiirleriyle kendini yol gösterici olarak kabul ettirdi.

tb

Vefatından sonra çıkan eserleri

Ebediyete intikalinden sonra yayımlanan "Kendi Gök Kubbemiz" ve "Eski Şiirin Rüzgarıyla" isimli kitapları iki bölüm halinde değerlendirilerek, Yahya Kemal’in şaheserlerini edebiyatseverlerle buluşturdu.

"Eski Şiirin Rüzgarıyla" adlı kitabındaki şiirlerden "Açık Deniz", "Itrî", "Erenköyü’nde Bahar", "Nazar", "Ses", "Çin Kâsesi" ve "Deniz Türküsü", şairin çok sevilen özel şiirleri olarak şiirseverler tarafından tanındı.

"Kendi Gök Kubbemiz" isimli kitabında yer alan şiirlerin temelinde ise "aşk" ve "İstanbul" şairi olarak görülen usta şair, "Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık; / Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık; / Ey vuslat! O aşıkları efsununa ram et! / Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!" mısralarıyla biten "Vuslat" adlı şiirinde ise aşk ve sevgiliyle kavuşma anını örselemeden şiirine taşıdı.

Beyatlı’nın bitmeyen şiirlerinin bir bölümü ise "Bitmemiş Şiirler" adıyla yayımlandı.

Yahya Kemal’in vefatı sonrasında çıkarılan eserleri

Saf şiir anlayışının Türk edebiyatındaki iki önemli kurucu isminden biri olarak gösterilen Yahya Kemal Beyatlı’nın vefatından sonra 1961’de "Kendi Gökkubbemiz", 1962’de "Eski Şiirin Rüzgarıyla", 1963’de "Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş" ve 1976’da "Bitmemiş Şiirler" isimli şiir kitapları yayımlandı.

"Eğil Dağlar: İstiklal Harbi" 1966’da ve 1968’de yayımlanan "Siyasi Hikayeler" isimli kitaplarında Yahya Kemal, Türk edebiyatında büyük merhale teşkil eden şiirlerinden başka, makale, deneme, hatıra, tarih ve tefekkür yazılarını, edebi ve siyasi portrelerini bu kitaplarında ustaca ortaya koydu.

Usta yazar, 1971’de çıkarılan "Edebiyata Dair" isimli eserinde tarihi olayları hikaye tekniğiyle anlatırken, 1964’de basılan "Aziz İstanbul" isimli kitabında ise İstanbul’un semtlerini, tarihini, kültürünü edebi bir üslupla istikbale taşıdı.

1975’de çıkartılan "Tarih Musahabeleri", 1973’de "Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım" ile yakın tarihe ışık tutan kitabının yanı sıra Beyatlı’nın, siyaset, felsefe ve sosyal hayata kadar her mevzuda kaleme aldığı yazıları ise 1977’de "Mektuplar ve Makaleler" isimli kitabında toplanarak okuyucularına ulaştırıldı.

Yahya Kemal Beyatlı’nın eserlerinin yayınlanmasında Nihad Sami Banarlı’nın ve İstanbul Fetih Cemiyeti’nin önemli katkısı olduğu biliniyor.

Kaynak:
Kitapları vefatından sonra çıkan şair: Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı – Vikipedi

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının Rekorları ve “En”leri

Türkiye Cumhuriyeti’nde de parlamenter sistem uygulanırken (1923-2018) yürütme yetkisi ve ülke adına karar alma başbakanın göreviydi. Bakanlar Kurulu’na başkanlık ederdi. Hükûmeti ve icraatlarını yönetirdi. Türkiye’de her 4 yılda bir gerçekleşen genel seçimlerin sonucunda Başbakan, 4 yıl süre ile seçilirdi.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının Rekorları ve "En"leri

  1. Kesintisiz en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (12 yıl 7 ay 28 gün) İsmet İnönü’ye aittir.
  2. Türk siyaset tarihinde (tek partili dönem de dahil) en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (17 yıl 11 ay 20 gün) İsmet İnönü’ye aittir.
  3. En fazla Hükûmet kurma rekoru (10) İsmet İnönü’ye aittir.
  4. Türk siyaset tarihinde (tek partili dönem de dahil) bir dönemde en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (4 yıl 5 ay 15 gün) Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.
  5. Çok partili dönemde kesintisiz en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (11 yıl 5 ay 14 gün) Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.
  6. Çok partili dönemde en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (11 yıl 5 ay 14 gün) Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.
  7. Çok partili dönemde en fazla hükümet kurma rekoru (7) Süleyman Demirel’e aittir.
  8. Çok partili dönemde en uzun süre koalisyon hükümeti başbakanlığı (3 yıl 5 ay 20 gün) Bülent Ecevit’e aittir.
  9. Çok partili dönemde en fazla koalisyon hükümeti kurma rekoru 4 hükümetle Bülent Ecevit’e aittir.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları Listesi

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Hydroseeding (Sulu Tohumlama) Nedir?

Hydroseeding, Sulu Tohumlama ya da Püskürtme Çim gibi çeşitli isimle adlandırılan tohum, gübre, hızlı başlangıç ürünleri, malç, yapıştırıcı gibi çeşitli malzemeleri su ile birlikte hydromulcher – hydroseeder (sulu tohumlama makinesi) tankının içerisinde karıştırılması ile oluşan malzemenin hortum ya da makinenin üzerindeki kule ile toprak yüzeyine püskürtülmesi yolu ile yapılmaktadır.

Hydroseeding, peyzaj, erozyon kontrolü, düzenli depolama alanları, golf, spor sahaları ve çeşitli saha çalışmalarında kullanılan hızlı, uygun maliyetli, yüksek kaliteli çim ve çayır alanlar oluşturmak amacı ile geliştirilmiş bir yöntemdir. Kullanılan malzemeler ve karışım oranları arazinin topoğrafik yapısına, ekolojisine, toprak yapısına, iklimine ve kullanım amacına göre belirlenmektedir.

Hydroseeding karışımı hydroseeding makinası ile sisteminin içeriğindeki karışımın her türlü tohum için koruyucu örtü karışımını kendi arasında ve toprakla tutunmasını sağlayan ve toprağı tohum için yaşanabilir hale getirecek tohum için her türlü yarayışlı formda gübreler, besin elementleri, enzimler, hormonlar, su tutucular, pH düzenleyiciler, yumuşaklaştırıcılar, deniz yosunu, hümik asit, bio karışımlar (yararlı mikroplar, enzimler, toprak bakterileri) bio karışımların beslenmesini ve aktivasyonlarını sağlayacak besin elementleri ve çimlenme için bio uyarıcılar içermektedir.

Toprak üstü otsu vejetasyon teşkilinde sorun tanımayan bu teknoloji büyük miktarda mühendislik ve teknik destek gerektirmektedir. Hydroseeding uygulamayı etkileyen onlarca faktör (toprak, coğrafya, iklim, çevresel baskı, rüzgâr, kullanım amacı gibi) için uzman yardımı alınmalı, doğru uygulama metotları belirlenmeli ve doğru karışım reçeteleri hazırlanmalıdır.

Hydroseeding karışımında, her karıştırılan malzemenin toprak yüzeyine püskürtülmesi hydroseeding değildir.
Hydroseeding çim ekimi doğru uygulama ve malzemelerin seçimi ile sonuca ulaştırır.

Hydroseeding uygulama için esas olacak her türlü ön çalışmaların ardından belirlenecek karışımın sarf malzeme oranlarıyla, yine belirlenecek uygulama tekniğiyle bir plan ve programlar bütünüdür. Ölçümlenebilen verilerle, ölçümlenebilen sonuçların alınabildiği Yeşil Çevre Mühendisliğidir. Hydroseeding uygulanacak tohum karışımının seçiminden başlayarak uygulama yöntemine, uygulama tabakasının kalınlığına, sulama periyotlarının belirlenmesine, programlanan uygulama hızına ve uygulamadan sonraki ilk 21-28 gün sonraki beklenen gözlem incelemelerine kadar devam eden bir süreçtir.

Hydroseeding, doğru malzemeyi, doğru kullanım oranlarıyla, doğru uygulama yöntemleri ve doğru HydroMulcher / Hydroseeder’la uygulama yöntemidir.

Kaynak: wikipedia, hydroseeding.com.tr

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Eşekli Kütüphaneci – Mustafa Güzelgöz (1921-2005)

Kütüphaneyi halkın ayağına götürmek düşüncesi ile Ürgüp seyyar kütüphanesinin yedi katır ve üç atı ile yöredeki 36 köye hizmet götürmüştür. 1972 yılında emekli olan eşekli kütüphanecinin yaşam öyküsünü, yazar Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci adlı eserinde romanlaştırmıştır. Ayrıca yazar Ahmet Şerif İzgören "Süpermen Türk olsaydı Pelerinini Annesi bağlardı" adlı kitabının girişimcilik bölümünde Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesini anlatmaktadır. Güzelgöz’e 1963 yılında “Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği’nin İnsanlığa Hizmet Ödülü” verilmiştir. Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Devlet Hastanesi’nde tedavi görürken 18 Şubat 2005’te kalp yetmezliğinden ölmüştür.

tb

Mustafa Güzelgöz, Ürgüplü hemşehrileri gibi İstanbul’a çalışmaya gider ve burada Tiftik ve Yapağı Dışsatım Birliği’nde depo memuru olarak iş bulur; fakat II. Dünya Savaşının çıkması üzerine 1940 yılında askere alınır. Tokat’ta 3,5 sene süren askerliğinin ardından memleketine döner. Amacı yeniden İstanbul’daki işine dönmektir; ancak ailesi kendisinin Ürgüp’te kalıp hayatını burada kurmasını istemektedir. Güzelgöz’ün futbol konusundaki bilgi ve deneyimi Kaymakamın gözünden kaçmaz, boş zamanlarında Ürgüp’lü gençleri futbol çalıştırması şartıyla iş bulmayı teklif eder, Tahsin Ağa Kütüphanesi memuresinin emekliliğe ayrılması üzerine boşalan kadroya Güzelgöz atanır.

İlk iş olarak harf devrimi sonrasında kütüphanenin rutubetli bir odasına atılmış olan Osmanlıca kitapları çıkartarak kurtarır. Kütüphanecilik alanında herhangi bir bilgisi olmayan Güzelgöz, kütüphanecilik üzerine yazılmış bir el kitabından yararlanarak modern bir kütüphane oluşturma çabasına girişir. Yakın çevresindeki tanıdıkları ile konuşarak ellerindeki kitapları kütüphaneye bağışlamalarını sağlar ( İleri ve Talipoğlu, 2007).

Eşeklerle Kitap Taşıma

Eşekli Kütüphaneci Heykeli - Marmara Eğitim Köyü

Güzelgöz, kaymakamla birlikte katıldığı heyet gezilerinde; halkın, heyette bulunan doktor öğretmen veteriner gibi halkın gereksinimlerini karşılayan meslek adamlarına büyük saygı gösterirken; bir kütüphane memuru olarak kendisine aynı saygının gösterilmediğini fark eder. Bunun üzerine bir kütüphane görevlisi olarak halka nasıl faydasının dokunacağını düşünmeye başlar. Köylünün imkânsızlıklar sonucu yararlanamadığı kütüphaneyi onun ayağına götürmeye karar verir. Bunun için en uygun olan yöntem, kitapları eşeklerle taşımaktır. Kitapları taşımak için gerekli olan sandıkların krokisini hazırlayarak marangoza yaptırır. Ödünç vereceği kitaplar içinde bir izleme defteri hazırlayarak yollara düşer. Böylece 36 köye hizmet vermeye başlar.

Güzelgöz, Tahsin Ağa Kütüphanesinin yeni binasına kat çıkmak ve gezici kütüphane hizmetinden daha çok insanın faydalanabilmesini sağlamak amacıyla bakanlığa başvurarak iki adet yeni memur kadrosu ve eşekler için yem bedelinin karşılanmasını ister. İstediklerini alır. Bu kadrolara görevli alınırken bir eşek sahibi olması ve kendi bölgesinde en az beş köye hizmet götürmesi şartı aranır.

Kitap sayısını arttırmak ve de özellikle çocuk kitaplarına gereksinim bulunmaktadır. Ürgüp dışında çalışmakta olan hemşehrilerin adresini toplayabildiklerine el yazısı ile tek tek mektup yazarak kitap göndermeleri isteğinde bulunur. Bir ay sonra mektuba cevap olarak paketlerle kitaplar gönderilmeye başlar. Bazı Ürgüp’lüler gazete ve dergilere abone olmuşlardır.

Güzelgöz’ün Ürgüp Sisteminin gelişmesi süreci içinde özellikle değinilmesi gereken ara başlıklar bulunmaktadır:

Balzac Okuyan Köylü

Köylere götürülen bu hizmet neticesini vermeye başlamıştır. Karacaoğlan, Ali’nin Hayber Kalesi Cengi ile başlayan okuma zevki ve alışkanlığı gelişmiş; Karain köyünde Balzac’ın klasikleri bile okunmaya başlanmıştır (Yaşar, 1991).

Kız Kaçırmak İsteyen Genç

Sevdiği kızı kaçırmak isteyen genç, Türk Ceza Kanununu alıp inceledikten sonra kanunda bu fiilin cezasının idama kadar gittiğini; en azından 7 yıl hapis olduğunu öğrenerek bu niyetinden vazgeçmiştir. Genç bunu öğrendikten sonra Güzelgöz’e teşekkür ederek zihninde kurguladıklarını anlatır ve kanun kitabının hayatını kurtardığını söyler (Güney, 1991).

Kadınların Kütüphaneye Gelmesi

Kadınların Kütüphaneye Gelmesi

Güzelgöz, kütüphaneyi sosyalleşme merkezi olarak köy kahvesine bir seçenek haline getirmek istemektedir. Köylüyü kütüphaneye çekebilmek amacıyla gurbetçilerden toplanan yardımlarla kütüphaneye radyo koyar. Bu girişim sonuç vermiş ve köyün erkekleri kütüphaneye gelmeye başlamıştır. Ancak kadınlar hala evinde işinin ve çocuğunun başındadır. Güzelgöz kadınları da kütüphaneye çekebilmek amacıyla haftanın belirli bir gününü onlar için ayırır. Ardından kadınların daha çok sayıda gelmelerini sağlamak amacıyla gurbetteki hemşehrilerinden bir kez daha bağış toplayarak dikiş makineleri satın alır.

Makine kullanmayı bilen kadınların yardımıyla dikiş kursları açılır. Kadınların kurs vakitlerinde göz önüne dikiş, nakış, moda, yemek yapımı ve çocuk bakımı ile ilgili kitaplar konarak kadınların ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına yönelik kaynaklar sunulur. Böylece köylü kadınlar kütüphanelere çekilerek okuma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılır (İleri ve Talipoğlu, 2007).

Mustafa Güzelgöz’ün Diğer Girişimleri

Güzelgöz, köylere kitap taşımak kadar yöresinde başka girişimlere de öncülük etmiştir. Yaptığı bu çalışmalarla, yöredeki sosyal ve kültürel hayatı zenginleştirmiştir.

Spor teşkilatı ve Köy Gazetesi

Güzelgöz, kütüphaneleri tam anlamıyla bir eğitim merkezi haline dönüştürmek için bunların yanına bir de spor teşkilatı kurmuştur. Birçok kütüphanenin yanda voleybol sahaları kurulmuş gençlerin futbola olduğu kadar diğer spor etkinliklerine de dikkatleri çekilmeye çalışılarak bedensel olarak güçlenmeleri amaçlanmıştır.

Karain, Mustafapaşa ve Çökek köylerinde, köy duvar gazetesi için panolar konmuştur. Bu panolara köyle ilgili haberler yazılmakta, Türk büyüklerinin resimleri asılmaktadır. Özelikle bu resimleri gören köylüler altındaki yazıları da merak ederek okumaktadır (Ulus Gazetesi, 1963).

Folklor ve Bando Çalışmaları

Güzelgöz, Ürgüp ilçesinde ilk folklor oyunlarını başlatır. İlk bando çalışmalarını hayata geçirir ( İleri ve Talipoğlu, 2007).

Ürgüp’te İlk Sinema Gösterimi ve Fotoğrafçılık Çalışmaları

Modern iletişim araçları ile Ürgüp halkını tanıştırmak amacıyla köy köy gezerek 16 mm’lik sinema makinesiyle gösterimler yapar. Konusu, kültür-sanat, tarım, hayvancılık ve gündelik yaşamı kolaylaştırıcı bilgileri içeren belgesel filmleri köylerin uygun alanlarında göstererek köylüyü bilgilendirmeye çalışır.

Ayrıca fotoğraf makineleri, agrandizör ve baskıda kullanılan sarf malzemelerini sağlar. Saydam gösterimi için bir makine bir de jeneratör edinir. Böylece elektrik imkânı olmayan köylere bu hizmeti götürme imkânını da sağlamış olur (İleri ve Talipoğlu, 2007).

Ürgüp ve Çevresinde Kooperatifçilik Çalışmaları

Güzelgöz, sosyal ve kültürel etkinliklere öncülük etmenin yansıra yörenin ekonomik olarak kalkınması için de çalışmalarda bulunur. Çökek köylüsünün ürettiği üzümü yok pahasına satmaktadır. Güzelgöz köylünün elindeki ürünü değerlendirebilmesi için köylüyü kooperatifçilik çalışmalarına yöneltir ( İleri ve Talipoğlu, 2007).

Halkına Hizmet Götüren Gönüllüler Yarışması

-

1963 yılında Amerika’da dünya çapında bir yarışma açılmıştır. Amerikan devletinden bağımsız olarak düzenlenen bu yarışma, halkına gönüllü olarak hizmet eden yaratıcı insanlar arasında düzenlenmektedir. Yarışma ile ilgili çağrının Devlet Planlama Teşkilatına ulaşması üzerine adayın kim olabileceği düşünülür. Teşkilatta memur olarak çalışmakta olan bir Ürgüplünün önermesiyle Güzelgöz, DPT‘ye çağrılır. Hazırlanan evraklarla beraber gönderilen çalışmaların yerinde incelenmesi isteği üzerine Amerika’dan üç kişi gelerek çalışmalarda bulunur. Bölgedeki yüksek okuma yazma oranı ve kütüphanecilik sisteminden çok etkilenirler. Çektikleri fotoğrafları ekledikleri olumlu görüşlerinin yer aldığı rapor yarışma jürisine sunulur.

21 Kasım 1963 tarihinde tüm dünyadan önerilen adayların eserleri toplanır. İlk eleme sonrasında Türkiye, İtalyan ve İspanyol rakipleriyle finale kalmıştır. İspanyol aday Miguel, dağ ve ova köylerine salgın hastalıklara karşı aşı götürmüş, yaptığı aşılarla halkının sağlığını kurtarmış, özellikle çocuk ölümlerini aza indirmişti. İtalyan aday Jiordano ise köprü altı çocuklarını okutmuş onları topluma kazandırmak için uğraşlar vermişti (Baykurt, 2007).

Juri üyelerinin yarısı ödülü İtalyan adaya verme yanlısıdır. Türkiye’den yana olan Jüri başkanı Dwight Cook yaptığı konuşmada Güzelgöz’ün yaptığı hizmeti toplumsal bir önlem olarak gördüğünü çocukların köprü altına düşmemesi için bu çalışmaların yapıldığını söyler. Eşit olan oylamada başkanın oyu ile Türkiye kazanır. Dünya’da ve Türkiye’de sonuç büyük yankılar uyandırır. The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi aldı.

Amerikan Elçisinin Ziyareti ve Cip Hediye Edilmesi

Yaptığı çalışmaları ile ulusal ve uluslararası pek çok yayın kuruluşunda yer alan Güzelgöz ‘e ilk olarak 1963 yılında Amerikan Barış Gönüllüleri kuruluş tarafından 1960 model bir cip hediye edilir. Amerikalı İktisadi Kurul Başkanı Vandayk, Ürgüp’te Nevşehir valisine Tahsin Ağa Halk Kütüphanesine hediye edilen cipin devir teslimini yapar.

Güzelgöz , 1967 yılında Amerikan büyükelçisinin Ürgüp’e yaptığı gezide, kendisinin karşılayarak yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verir. Gördüklerinden etkilenen büyükelçi kütüphaneye bir pikap araç hediye eder (İleri ve Talipoğlu, 2007).

Soruşturma ve Jubile

Güzelgöz, Kütüphane Müdürlüğü dışında on iki kurumda daha görev almaktadır. Başarıyla ve büyük bir şevkle yürütmekte olduğu bu görevler onu bölgesel kalkınma önderi haline getirmiştir. Tüm bunlara karşın asli görevi olan kütüphane müdürlüğünü ihmal ettiği ve yürütmekte olduğu diğer görevlerinde şahsi çıkar sağladığı şikayetleri üzerine bir soruşturma açılır. Soruşturmayı yürütmek için Ankara’dan müfettiş gelmiştir. Güzelgöz bunca emeğinin ardından kendisi hakkında açılan bu soruşturma ile ilgili olarak yaptığı bunca hizmete karşın ortada bir politika olduğunu, kıskançlık ve fesat olduğunu hiç düşünmediğini belirtmektedir (Baykurt, 2007).

Müfettiş yaptığı incelemeler sonucunda kütüphane çalışmalarını aksattığı ve görev aldığı diğer kurumların ödeneklerini çıkarı için kullandığı sonucuna varır. Yaşanan tüm olaylarda hep yanında olan yetkililerden destek bulabileceğini sanır ancak yanılır. Güzelgöz soruşturma döneminde ve sonrasında yalnız bırakılır.

Teftiş sonucunda üç maaş indirilmesine karar verilmiştir. Görüşmek amacıya gittiği Nevşehir valisi Mehmet Bey, Güzelgöz’e onun adına emekliliğini istediğini söyler.

Güzelgöz’e 1972 de bir jubile düzenlenir. Bu jubileye resmi makamlar da dahil olmak üzere üniversiteden öğretim elemanları, Ürgüplüler ve İstanbul’dan gelen konuklar da katılır. Görkemli geçen tören sonunda Güzelgöz yaptığı veda konuşması ile 28 yıllık kütüphanecilik görevine 50 yaşında veda eder.

Bir İstanbul ziyaretinde Millet Kütüphanesi’nde kendisi hakkında bu olumsuz raporu yazan müfettiş Şemim Bey’le karşılaşır. Aralarında geçen konuşmada raporu olumsuz yazması için kendisine baskı yapıldığını söyler ancak tüm ısrarlarına rağmen Güzelgöz, kimin baskı yaptığının öğrenemez (Baykurt, 2007).

Mavi Kitap

Mustafa Güzelgöz’ün kıymetini bilenler, çabalarını bir kitapta topladılar. Baykurt’un Mavi Kitap olarak adlandırdığı çalışma, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi tarafından Mustafa Güzelgöz ve Eşekli Kütüphane adı ile çıkarıldı. Kitap, Güzelgöz’le ilgili görseller, çeşitli gazetelerden haberler ve devlet kurumları arasındaki yazışmalardan oluşan görsel ve yazılı materyallerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Güzelgöz’le yapılan bir söyleşinin de yer aldığı kitap, gezici kütüphaneler olgusunu ve Güzelgöz’ü çeşitli açılardan ele alan makalelere de yer vermektedir.

Hakkında Yapılan Diğer Çalışmalar

Fakir Baykurt’un kaleme aldığı Eşekli Kütüphaneci adlı roman, Ürgüp’ü görmeye gelen Yunan’lı genç Dimitrios’un gözünden konu edilmektedir. Roman, Güzelgöz, yöresel bir aşık olan Refik Başaran, Ürgüp ve Yunanistan’nın Larisa kentlerinin kardeş kentler olmasının anlatıldığı üç öykü sarmalının içinde işlenmiştir.

Bir diğer çalışma, Aydın İleri ve Tayfun Talipoğlu’nun ortak çalışması olan kitaptır. İlk baskısı 2006 yılında yapılan Eşekle Gelen Aydınlık adlı bu çalışma, Güzelgöz’le ilgili makalelere, basında çıkan haberlere, köşe yazılarına, karikatür ve zengin bir fotoğraf içeriğine yer vermektedir. Talipoğlu’nun Güzelgöz’le yapmış olduğu ropörtajın yer aldığı bir CD yi ek olarak veren kitap, Mavi Kitap’ın güncellenmiş ve zenginleştirilmiş bir versiyonu olarak görülebilir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Her Başarılı Erkeğin Arkasında Bir Kadın Vardır !!!

Fıkra

Şirket o yıl personel gezisini Tayland” daki bir timsah çiftliğine yapmıştı. Kahvaltıdan sonra uçuk, kaçık patron ilginç bir teklifle karşılarına çıktı; Her kim ki timsahların yetiştirildiği gölete atlayıp, sahile sağ salim çıkarsa 5.000.000 $’ ın sahibi olacak, yok eğer timsahlara yem olursa, geziye kiminle katılmışsa o kişi 2.000.000 $ teselli mükafatı alacaktı.

Uzun süre kimse cesaret edip atlayamadı, ta ki bir adam atlayana kadar. En önde o, arkasında timsahlar delice bir yarış başladı. Adam hayatına oynamıştı. Nihayet adam kılpayı sıyrılarak sudan çıkmayı başardı. Bir süre tıkanan nefesinin düzelmesini bekledikten sonra, gırtlağını yırtarcasına bağırdı;
– Ulan hangi şerefsiz beni suya itti … !!!
Ve kim çıktı dersiniz? Karısı !!! hahaha

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1

Adolf ve Rudolf Dassler Kardeşler (Adidas ve Puma’nın Kurucuları)

Adolf ve Rudolf Dassler Kardeşler

Adidas ve Puma…Her ikisinin de kökeni Almanya´nın güneyindeki küçük Herzogenaurach kasabasına uzanıyor.

Herzogenaurach kasabası 60 yıl önceki bir kardeş kavgası nedeniyle tam ortadan ikiye bölünmüş durumda. İki tarafın fırınları, kasapları, barları hatta okulları bile ayrı…

Kasabanın ortasından geçen nehrin iki yakası arasındaki bu ayrılık, annelerinin çamaşır odasında 1920´lerde dünyanın en hafif spor ayakkabılarını üretme hedefiyle işe koyulan Rudolf ve Adolf Dassler kardeşlerin kavgasından kaynaklanıyor.

Zıt karakterler olmasına rağmen birbirlerini tamamlayan kardeşlerin arası İkinci Dünya Savaşı sırasında açıldı. Kardeşlerden biri Nazi davasına daha bağlıydı. Savaştan sonra hiç konuşmadılar. Rudolf (ya da Rudi), nehrin diğer yakasında Puma´yı kurdu…

Adolf (ya da Adi) Dassler ise bu yakada kaldı. İşletmesine Adidas ismini verdi. İki kardeşin ayrılmasıyla kasaba da ortadan ikiye bölündü.

Savaş sonrasında yokluk işsizlik vardı ve Adidas´la Puma kasabadaki tek başarılı işletmelerdi.

Bir işletmede çalışanlar diğerinde çalışanların gittiği dükkanlara mağazalara gitmemeye başladılar. Yani kardeşler arasındaki savaş tüm kasabaya yayıldı.
Annelerinin evinde, elektrik olmadığı için bisikletten elde ettikleri enerjiyle deri keserek ayakkabıya dönüştüren Dassler kardeşler küs öldü.
Kasaba mezarlığında birbirlerinden olabilecek en uzak noktaya gömüldüler. Şimdi kasabada iki kardeşin hikayesini anlatan bir müze var.

Adolf Dassler

Adidas

Adolf (Adi) Dassler (Doğum 3 Kasım 1900, Herzogenaurach, Bavyera Krallığı, Alman İmparatorluğu – ölüm 6 Eylül 1978, Herzogenaurach, Batı Almanya), Adidas firmasının kurucusudur.

Daha önce ayakkabıcılık eğitimi almış olan Adolf Dassler, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra babası Christoph Dassler’in de yardımıyla annesinin mutfağında ilk ayakkabıları yapmaya başladı. 1 Temmuz 1924 tarihinde abisi Rudolf Dassler’in de yardımıyla "Gebrüder Dassler Schuhfabrik" (Dassler Kardeşlerin Ayakkabı Fabrikası) adlı bir fabrika kurdular. Bunun sonucunda kısa sürede Almanya’da tanınmaya başladılar.

1928 Olimpiyatları’nda Dassler Kardeşlerin şirketi uluslararası genişlemiş ve birçok sporcuyu giydirmeye başlamıştır. Berlin’deki 1936 Yaz Olimpiyatları’nda ABD’li Jesse Owens donatılmıştır. Jesse Owens Adi’nin ayakkabılarını giydiği sürece toplam 4 altın madalya kazandı.

1930 yılında Adolf Hitler’in yükselişi ile birlikte, hem Dassler Kardeşler hem de Nasyonal Sosyalist Hitler Nazi Partisi’ne katıldı. Adi, Wehrmacht için savaş botu üretmek için hazırlanırken, Rudolf Amerikan askerleri tarafından yakalanmış, ancak Hitler’in SS üyesi olduğundan şüphelenilmiştir.

Puma

1948 yılında iki kardeş arasındaki anlaşmazlıklar artınca Rudolf ortaklıktan ayrılır ve kentin diğer tarafında, Aurach Nehri kıyısında Puma AG adlı şirketi kurar. Adolf ise şirketin ismini kendi takma adı olan Adi ve soyadı Dassler kelimelerinden türettiği Adidas ile değiştirir. 1973 yılında Adolf’un oğlu Horst yüzücülük ürünleri alanında faaliyet gösterecek olan Arena adlı şirketi kurar. Adolf’un 1978 yılında ölümünün ardından Horst ve eşi Käthe Adidas’ın yönetimini ele alır. 1987 yılında Horst’ün ölümünün ardından şirket 1989 yılında limited şirket, 1995 yılında is borsaya açık bir kuruluş haline geldi.

Rudolf Dassler

Rudolf Dassler (Doğum 26 Mart 1898, Herzogenaurach, Bavyera, Almanya, ölüm 27 ocak 1974, Herzogenaurach) Dünyaca ünlü spor firması Puma AG’nin kurucusu ve ortak firma Adidas’ın kurucusu Adolf Dassler’ın abisidir. 1924’te kurduğu fabrikası seri üretime 1948’te geçti. Her ne kadar geç üretime başlansa da kısa sürede geniş kitlelere ulaşıldı. Şimdi 80 ülkede üretim yapan Puma her geçen gün büyümektedir.

Kaynak: wikipedia, fikiravcisi.com

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Felaket Görmeyen Kimse Huzurun Kıymetini Bilemez

Padişah acemi bir köleyle gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş geminin mihletini tutmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı adam padişahın huzuruna çıktı,

– Müsade buyurursanız ben onu sustururum! dedi. Padişah da:

– Lütfen lütfetmiş olursunuz! dedi.

Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü,

– Bundaki hikmet nedir? diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi:

– Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir. Bir felaket görmeyen kimse huzurun kıymetini bilemez…

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tundra Nedir?

Tundra, Kutuplara yakın bölgelerin bitki örtüsü ve bu bitkilerle kaplı geniş alanlar, kutup bozkırı.

tb

Tundra, Kuzey ülkelerinde rastlanan, yapısına likenlerin de katıldığı bodur ot topluluklarıdır. Ilıman kuşağın kuzeyinden kutuplara doğru yaklaşıldıkça ormanların yerini, bodur çalılar ile karayosunları ve likenlerden meydana gelen tundralar alır. Tundralar yılın dörtte üçünden uzun bir süre karlarla örtülü kalır. Bunun için kutup bölgesi dışında yetişen bazı ağaçlara burada ancak bodur çalılar halinde rastlanır. Kutup söğüdü ve bodur huş bunlara misal verilebilir. Hakim bitki topluluklarını karayosunları ve likenler (Ren geyiği likenleri vs.) meydana getirir.

Tundraların hakim olduğu alanlar, İzlanda’dan Kamçatka’ya olan kuzey kesimler ve Sibirya’dır. Tundralarda iklim çok değişkendir. Kuzey Kutup bölgesinin bozkır kısımlarında yazın sıcaklık 15 °C’ye varırken, kışın -32 °C ye kadar düşer. Alp tundrasında iklim daha ılımandır. Bu bölgede en fazla yağış yaz aylarında görülür. Yaz aylarının yağışlı oluşu dolayısıyle bölge bataklık ve turbalık bakımından da zengindir.

Tundra Bölgesi

tb

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Korfbol Nedir?

Korfbol, erkeklerle kadınların birlikte oynadıkları tek takım sporudur. Korfbol sözcüğü, Felemenkçe’de (Hollandaca) "korfbal" sözcüğünden gelir. (Korf: sepet, bal: top)

Oyun basketbol ve netbola benzer olsa da, belirgin özelliklerle onlardan ayrılır.

Oyunun amacı, topu rakip takımın "korf" denilen, sepete benzer yüksek potasına atmaktır. Korfbol her yaştaki kadın ve erkeklerin oynayabilecekleri bir spordur. Kapalı alanlarda oynanmasının yanı sıra, çimde, kumda veya suda da oynanabilir.

Korfbolun Tarihçesi

Korfbolun mucidi Hollanda’lı bir öğretmen olan Nico Broekhuysen’dir. Broekhuysen İsveç’te oynadığı bir oyundan esinlenmiş ve Korfbol oyununu 1903 yılında Amsterdam’da tasarlamıştır.

Hollanda Korfbol Birliği 1903 yılında, "Uluslararası Korfbol Federasyonu" 1933 yılında kurulmuştur. Birlik, Uluslararası Spor Federasyonları Birliği ile Dünya Oyunları Birliği’ne bağlı olarak faaliyet göstermektedir.

Korfbol sporunun gelişimi son yıllarda olmuştur. 1970 yılında Uluslararası Korfbol Federasyonu’nun sadece Avrupa’da 4 üyesi varken, Korfbol 1992 yılında 4 kıtada 30’dan fazla ülkede oynanmaya başlamıştır.

Uluslararası Korfbol Fedarasyonu (IKF), 1993 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (UOK) tarafından resmen tanınmıştır. Aynı zamanda, Uluslararası Genel Spor Federasyonları Birliği (GAISF), UOK’nın tanıdığı Uluslararası Spor Federasyonları Birliği (ARISF) ve Uluslararası Dünya Oyunları Birliği’ne (IWGA) katılmıştır.

Türkiye’de 1995 yılında faaliyet göstermeye başlayan korfbol özellikle üniversiteler arasında hızla yayılmaya başlamıştır, ilk yıllarında Marmara Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde takımlar kurulmuş ve özel maçlar oynanmıştır. Daha sonra çeşitli üniversitelerin özellikle beden eğitimi bölümlerinde ilgi görmüştür. Şu anda faal olarak 13 üniversite takımı bulunmaktadır.

Korfbol, dört yılda bir yapılan Dünya Oyunları kapsamında yer almaktadır.

Oyunun Amacı

Korfbol

Amaç rakip takımın potasına (korf) topu atarak sayı elde etmektir. Her iki sayıdan sonra takımlar bölge değiştirirler ve defans oyuncuları hücuma, hücum oyuncuları ise defansa geçerler. Devre arasında ise saha değişimi yapılır.

Korfbol bir takım sporudur ve takım çalışması gerektirir; topla koşmaya veya top sürmeye izin verilmez. Koşarken topu yakalanırsa durup pas verilmesi gerekmektedir.
Korfbol sporunda bir erkek bir erkeğe, bir bayan bir bayana savunma yapabilir ve bir kişiye karşı iki kişi savunma yapamaz.

Saha ve malzemeler

Sahanın boyutları kapalı alanda 40×20 metre, açık alanda 60×30 metredir (kumda 20×20). Saha eşit olarak iki bölgeye ayrılmıştır.

Her takımın 3.5 metre uzunluğunda bir direğin ucuna takılmış sepetten oluşan ve korf adı verilen bir potası vardır.

5 numaralı futbol topuna benzer bir top kullanılır.

Oyunun özellikleri

Korfbol

Bir takım 4 bayan 4 erkek oyuncudan oluşur. Her bir bölgede 2 erkek 2 bayan oyuncu yer alır.

Sadece bayanlardan veya erkeklerden oluşan bir takımla oynanmaz. Korfun etrafında 360 derecelik açıdan atış yapma olanağı vardır. Potanın arkasında da oyun devam eder.

Kolektif oynamak zorunludur. Topa sahip olan oyuncunun topla koşmasına veya topu sürmesine izin verilmez. Her oyuncunun belirli bir rakibi vardır. Oyunun özelliğinden dolayı korfbol oyuncusu rakibini gölge gibi takip etmelidir.

Defans yapılırken atış yapmaya izin verilmez fakat defans oyuncusu potaya hücum oyuncusundan daha yakın olmalıdır. Ayrıca bir kol mesafesinde olmalı, yüzü hücum oyuncusuna dönük olmalı ve gerçekten topa blok yapmaya çalışmalıdır.

Korfbol çok yönlülük gerektirir. Korfbol hem hücumun hem de defansın önemli olduğu bir spordur ve bir oyuncu bu iki başlıca görevin birinden kaçınamaz çünkü oyuncular her iki sayıdan sonra bölge ve görev değiştirirler. Bu nedenle her oyuncu hem hücum hem de savunma becerilerini geliştirmelidir.

Fiziksel temasa izin verilmez. Rakip oyuncuyu tutmaya, itmeye veya çekmeye izin verilmez. Arkadaşlık ve yardımlaşma ön plandadır.

Uluslararası Korfbol Federasyonu’na üye 46 ülke;

Çin, Hong-Kong, Kıbrıs, Aruba, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Kore, Avustralya, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Almanya, Ermenistan, İsveç, Macaristan, Belçika, Endonezya, İngiltere, Makau, Brezilya, Finlandiya, Japonya, Papua Yeni Gine, Bonaire, Fransa, Kanada, Portekiz, Bulgaristan, Güney Afrika, Katalonya, Polonya, Bosna-Hersek, Hollanda, Kurasao, Romanya, Rusya, Sırbistan-Karadağ, Singapur, Slovakya, Surinam, Yunanistan, Tayvan, Türkiye, Yeni Zelanda, Zimbabve

Kaynak: wikipedia

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Yeni Havalimanının Adı İstanbul Havalimanı Oldu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün törenle açılışı gerçekleştirilen yeni havalimanının adını açıkladı. Erdoğan, "Paha biçilmez bu şehre yaptığımız böylesine bu büyük eser, işte bunun için adını İstanbul verdik. Hayırlı olsun" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni havalimanının açılışına katıldı. Açılışta katılımcılara, havalimanının lale figürlü, mimarlık ödüllü 90 metre yüksekliğindeki hava trafik kontrol kulesinin minyatürü şeklinde tasarlanan kürsüden seslendi. Konuşmasına, "Bugün burada iki büyük mutluluğu bir arada yaşıyoruz. Dünyanın en büyükleri arasında yer alan İstanbul Havalimanımızın açılışını, yurt dışından gelen kıymetli dostlarımızla yapıyoruz. İstanbul Havalimanının tüm dünyaya, bölgemize, ülkemize hayırlı olmasını Allah’tan temenni ediyorum." söyleriyle başlayan Erdoğan, "Cumhuriyetimizin 95. kuruluş yıl dönümünün gururunu da bugün hep birlikte yapıyoruz. Cumhuriyetimizin 95. kuruluş yıl dönümü kutlu olsun." diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Endonezya’da düşen uçakta hayatını kaybedenlere rahmet diledi.

"İSTANBUL, EN DEĞERLİ MARKA"

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un sadece Türkiye’nin en büyük şehri olmadığını, aynı zamanda ülkenin en değerli markası olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şair ne güzel söylemiş.
‘Bu şehr-i İstanbul ki bi misl ü behadır
Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşid-i cihan-tab ile tartılsa sezadır.’

Bunu günümüz Türkçesiyle tekrarlayacak olursak,

‘Bu İstanbul şehri ki, ona paha biçilmez
Tüm Acem mülkü feda olsun onun tek bir taşına
Öyle tek bir incidir iki deniz arasında
Yeridir dünyanın güneşi ile tartılsa.’

Paha biçilmez bu şehre yaptığımız böylesine bu büyük eser, işte bunun için adını ‘İstanbul’ verdik. Hayırlı olsun. Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanımız, burası tam kapasiteyle hizmete girdiğinde ticari seferlere kapanacak olmakla birlikte havalimanı vasfını koruyacak. Gerek havacılık fuarları gerekse başka bir takım faaliyetler için Atatürk Havalimanı aynı isimle hizmet vermeyi sürdürecektir. Atatürk Havalimanının bu faaliyetler dışındaki alanları ise söz verdiğimiz şekilde millet bahçesi olarak İstanbul halkının kullanımına açılacaktır. Şu andaki kapalı alanları da inşallah ülkemizin, İstanbul’umuzun en büyük fuarı haline getireceğiz. Dolayısıyla orası Atatürk Havalimanı, burası ise İstanbul Havalimanı olarak isimlendirilecektir. Havalimanımızın ismi de hayırlı olsun."

"BURASI ÇOK YUMUŞAK BİR ARAZİYMİŞ. BU TEKNOLOJİNİN ÖNÜNDE YUMUŞAK ARAZİ Mİ VAR?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlığı döneminde Binali Yıldırım ile helikopterle bir kaç kez bölgede dolaştıklarını dile getirerek, bölge için sadece havalimanının yapılmasının yeterli olmayacağını söylediklerini, çukur olan alanların da düzenlenmesi gerektiğini söylediğini anımsattı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın bu yönde de hazırlıklar yapması gerektiğini ifade eden Erdoğan, Kuzey Otoyolu’yla ilgili olarak kalan bütün devasa çukurlarda, bir çevre düzenlemesi yapılması, çevre, şehircilik açısından göller haline getirilmesinin, oradan bir taraftan yeşili, bir taraftan da o gölleri izleyerek, görerek geçmenin insanlara bir başka keyif, zevk vereceğini söyledi. Erdoğan, 2015 Mayıs ayında yer teslimi yapılıp inşaat başladığında dahi havalimanıyla ilgili tereddütlerin hala devam ettiğini vurgulayarak, "Oraya gitmeyelim…Geçenlerde bir televizyon kanalında bir tane kendini de çok beğenen birisi, ‘Burası çöker, şimdi o tartışılıyor.’ diyor. Niye çökermiş? Burası çok yumuşak bir araziymiş. Bu teknolojinin önünde yumuşak arazi mi var? Burada çakılan kazıklardan haberin var mı? Yok. Bütün bunlar niçin yapılır? İşte bu ileri teknolojinin elimize verdiği imkandır, bize tanıdığı imkandır. Bunlar burada yapılmak suretiyle de bu adımlar atılmıştır." değerlendirmesini yaptı.

Finansmanından inşaatına kadar, her boyutuyla dünyada eşine arz rastlanır bu dev projeyi tamamladıklarını ve ilk etabının resmi açılış töreninin gerçekleştirildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplam 4 etaptan oluşan projenin açılan ilk etabının yılda 90 milyon yolcu kapasiteli olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kapasitenin tüm etaplar bittiğinde 150 milyon yolcuya yükseleceğini dile getirerek, şöyle devam etti: "Hatta gerekirse 200 milyona kadar çıkartılabilecektir. Yaklaşık 76,5 milyon metrekarelik bir alana inşa edilen ve ilk etapta 3 pistle açılan havalimanımız toplamda 6 pisti, paralel taksi yolları, 2 milyon metrekareyi bulacak kapalı alanı, 6,5 milyon metrekare apron büyüklüğü, terminalleri arasındaki ulaşımı sağlayacak raylı sistemi, kargo ve genel havacılık terminalleri, kapasiteyi karşılayacak büyüklükteki kapalı ve açık otoparkları, destek birimleri, sosyal tesisleri, diğer tüm üniteleri ile gerçekten dev bir eserdir."

"DOLAYISIYLA ÖNÜMÜZDEKİ 10 YIL BOYUNCA BU HAVALİMANIMIZ BÜYÜMEYE DEVAM EDECEKTİR"

Erdoğan, projenin ikinci etabında doğu-batı paralel pisti ve taksi yolları, üçüncü etabında ikinci terminal binası, ilave apron, paralel pist ve taksi yolu, son etabında ise ek terminal binası, paralel pist, taksi yolları ve ilave apron yer aldığını ifade etti. Tüm etapların 2028’e kadar tamamlanmasının öngörüldüğünü belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dolayısıyla önümüzdeki 10 yıl boyunca bu havalimanımız büyümeye devam edecektir. Kendi enerjisini üreten, çevreci, tabiat dostu ve engelsiz bir proje olan havalimanımızdaki hizmetler için 120 bin kişi görev yapacaktır. Havalimanımızdaki her birim uluslararası standartların üzerinde son teknolojiye sahip şekilde tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Şehir merkezine karayolu, raylı sistem ve deniz yoluyla alternatifli ulaşım imkanları sağlanacaktır."

Hava trafiği ve güvenliği konusunda da bu projeyle birlikte pek çok yeniliğe imza atılacağını dile getiren Erdoğan, "Yatırım bedeli 10 milyar 247 milyon avro. Devlete bu kira süreci içerisinde ödenecek kira bedeli de 22 milyar 152 milyon avro olmak üzere, vergiler hariç 32,4 milyar avro ekonomik büyüklüğü ifade ediyor." diye konuştu.

"TABİİ HEPSİNDEN ÖTE İŞÇİSİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM"

Erdoğan, ilk etabın finansmanının 4,5 milyar avro tutarındaki bölümünün Ziraat Bankası, Halk Bank ve Vakıf Bank ile 3 özel banka tarafından karşılanmış olmasını da çok önemli gördüğünü aktararak, şöyle konuştu: "Uluslararası standartta kredi formuna sahip olmasına karşılık ülkemiz hukukunun geçerliliği ve böyle bir yöntem ilk defa bu projede uygulandı. Bu projenin finansmanında herhangi bir Hazine garantisi veya benzeri bir taahhüt söz konusu değildir. Sadece toplam bütçe içerisinde sembolik bir rakamı ifade eden ve projenin işletme süresinin ilk 12 yılıyla sınırlı olmak üzere 342 milyon avro dış hat yolcu geliri garanti edilmiştir. Görüldüğü gibi İstanbul Havalimanı hem mimarisi hem inşası hem işletmesi hem finansmanı ile gerçekten ülkemizin yüz akı, dünyada da örnek olacak bir projedir. Bu dev projenin etüdünden inşasına ve işletmesine kadar her aşamasında emeği geçen, katkısı olan kamu kurumlarımıza, bankalarımıza, yüklenici firmalara, taşeronlara, mimarından mühendisine tabii hepsinden öte işçisine teşekkür ediyorum."

"HAVALİMANIMIZ 60 ÜLKEYİ VE 20 TRİLYON DOLARLIK EKONOMİLERİ BİRBİRİNE BAĞLIYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Coğrafi olarak ülkemiz özellikle de İstanbul tarih boyunca hep stratejik bir konumda yer almıştır. İstanbul Havalimanımızın hizmete girmesiyle Türkiye, kuzey, güney, doğu, batı aksları arasındaki en önemli transit merkez konumuna gelmiştir. Havalimanımız hitap ettiği bu geniş alanda 60 ülkeyi ve 20 trilyon dolarlık ekonomileri birbirine bağlıyor. Ülke olarak küresel ekonomilerin entegrasyonunda sahip olduğumuz kilit rolü bu havalimanıyla daha da ileriye taşıyoruz. Burası önemli bir hat, dolayısıyla biz İstanbul Havalimanı’nı sadece ülkemize değil, bölgemize ve dünyaya yaptığımız bir büyük hizmet olarak görüyoruz."

"HİZMETE GİRMESİYLE AVRUPA HAVA SAHASININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI GEREKECEKTİR"

Enerji ve su verimliliğinde yüzde 40 tasarruf sağlayacak özellikleri ve teknoloji ağırlıklı yönetimiyle havalimanın geleceğin dünyasına hitap eden akıllı havalimanı olarak faaliyet göstereceğini dile getiren Erdoğan, "İstanbul Havalimanı’nın hizmete girmesiyle Avrupa hava sahasının yeniden yapılandırılması gerekecektir. Artık en önemli transfer noktası İstanbul olacağı için kıtalar arası uçuşların güzergahları da büyük ölçüde değişecektir. Konumu ve özellikleriyle tarihe damga vuracak bu eserin ülkemizde inşa edilmiş olması tesadüfü değildir." ifadelerini kullandı.

"ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA, HAVALİMANLARIMIZIN SAYISI 64’E ÇIKACAK"

Sadece havacılık alanında ulaştıkları seviyenin dahi başlı başına bir başarı hikayesi olduğuna işaret eden Erdoğan, "Ülkemizdeki havalimanlarının sayısı, göreve geldiğimiz zaman 26’ydı. Bugün itibarıyla 30 ilave yaparak, havalimanlarımızın sayısını 56’ya çıkarmış bulunuyoruz. Halen inşası ve projesi devam edenler buna ilave edildiği zaman, önümüzdeki yıllarda, havalimanlarımızın sayısı 64’e çıkacak. Yurt dışı uçuş noktalarımızın sayısını 60’tan 316’ya, dünyada destinasyon olarak bir numarayız. Birinci sırada biziz. Uçulan ülke sayısını da 50’den 122’ye, büyük gövdeli uçak sayımızı 162’den 506’ya çıkardık." diye konuştu.

"HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN CİROSU 25 MİLYAR DOLARA YÜKSELDİ"

Erdoğan, tüm bu atılımlar sayesinde havacılık sektörünün cirosunun 2,2 milyar dolardan 25 milyar dolara yükseldiğine dikkati çekerek, "Diğer alanlarda da benzer gelişmeler kaydettik. Üstelik bu başarılara son 5 yılda yaşadığımız nice provokasyona, üzerimizde oynanan nice oyuna, ülkemize kurulan nice tuzağa, maruz kaldığımız nice saldırıya rağmen imzayı attık." dedi. Bugün Türkiye’nin milli gelirine göre dünyada 17’nci, satın alma paritesine göre dünyada 13. sıraya yükseldiğini dile getiren Erdoğan, bunu devlet ve millet arasında kurdukları o güçlü bağdan aldıkları feyizle gerçekleştirdikleri hizmetler sayesinde başardıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz’da olduğu gibi istiklaline ve istikbaline sahip çıkan, geleceğine güvenli ve ümitle bakan bir Türkiye olarak hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye devam ettiklerini anlatarak, "Cumhuriyetimizin ilanının 95. yılında 2013 hedeflerimize olan bağlılığımız, hizmete aldığımız bu muhteşem eserle bir kez daha güçlenmiştir. Bu vesileyle özellikle milletimizin cumhuriyet bayramını tekrar tebrik ediyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başka olmak üzere, İstiklal Harbi’mizi zafere ulaştıran, yeni devletimizi kuran, ülkemizin bugünlere gelmesinde alın teri, kanı olan tüm devlet adamlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi, kahramanlarımızı rahmetle hürmetle yad ediyorum." diye konuştu.

"TARİH EN BÜYÜK ŞAHİTTİR, EN BÜYÜK HAKEMDİR"

Hüseyin Nihal Atsız’ın "Kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için" dizesini okuyan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ifade, bizim ilham kaynağımızdır. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Sınırlarımız içinde ve dışında milletimizin huzurla yaşaması, devletimizin payidar olması için gerektiğinde hayatlarını feda etme pahasına görev yapan güvenlik güçlerimize, kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu ülke için dökülen tek damla alın teri de tek damla kan da asla boşa gitmemiştir, boşa gitmeyecektir. Tarih en büyük şahittir, en büyük hakemdir. Tıpkı açılışını yaptığımız bu eser gibi, yaptığımız her işi, milletimizin takdirine ve tarihin murakabesine emanet ediyoruz. Gençlerimize vasiyetimiz olan 2053 ve 2071 vizyonlarımızın altyapısını, cumhuriyetimizin 100. yılı için belirlediğimiz hedeflerimizle oluşturuyoruz." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya, bölgesinde ve dünyada barışın, huzurun, güvenliğin, refahın sembolü haline gelmeye kararlı olduğunu söyledi.

"CUMHURİYETİMİZİN 95. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNÜ TEBRİK EDİYORUM"

Erdoğan, sözlerini bu toprakların yetiştirdiği büyük gönül insanı Yunus Emre’nin şu güzel sözleriyle bitirmek istediğini belirterek, şunları söyledi: "Ben gelmedim kavga için/Benim işim sevgi için/Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim. Gelin tanış olalım/işi kolay kılalım/sevelim sevilelim/Bu dünya kimseye kalmaz. İnşallah İstanbul Havalimanı’mız, insanları kavuşturup tanıştıracak, sevgiyi çoğaltıp gönülleri abat edecek, ülkemize, bölgemize ve dünyaya hayırlı bir hizmet olmuştur. Havalimanımızın inşasında emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Hepsinden öte özellikle bu 5’li konsorsiyumu tebrik ediyorum. Yılmadılar, usanmadılar ve 42 ayda bu eseri bu hale getirdiler tabii daha işleri var, henüz bitmedi. Bu güzel günde sevincimizi paylaşan dostlarımıza da şükranlarımızı sunuyorum. Cumhuriyetimizin 95. kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum."

AÇILIŞ DUASI VE DEV EKRANDA UÇAK SİMÜLASYONU

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın yaptırdığı açılış duasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki liderler, kürsüdeki dümeni hareket ettirip dev ekrana simülasyonla yansıtılan uçağı havalandırarak, İstanbul Havalimanı’nın ilk fazının açılışını gerçekleştirdi.

Kaynak: Yeni havalimanının adı İstanbul Havalimanı oldu – İstanbul

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Semih Saygıner 3 Bant Dünya Kupası’nda Dünya Üçüncüsü Oldu

3 Bant Dünya Kupası’nda mücadele eden milli bilardocu Semih Saygıner, şampiyonayı 3’üncü sırada noktalayarak bronz madalyanın sahibi oldu.

Fransa’nın La Baule kentinde düzenlenen şampiyonanın çeyrek final maçında 3 Bant Dünya Kupası tarihinde oynanmış en yüksek ortalama rekorunu kıran Saygıner, Cho Jae-Ho ile oynadığı yarı final maçını mağlup tamamlayarak dünya kupasını 3’üncülük kürsüsünde noktaladı.

Son dünya şampiyonu Hollandalı Dick Jaspers ile oynadığı maçta 40 sayıyı 6 ıstaka, 6,667 ortalama ile bitiren Saygıner, bu ortalama ile yeni Türkiye rekorunu da kırmıştı.

Semih Saygıner verdiği uzun aradan sonra geri dönüş kariyerinin 4’üncü yılında 4’üncü madalyasını da kazanarak dünya klasmanında 3 numaraya yükseldi.

Kaynak: Semih Saygıner dünya üçüncüsü oldu – Spor

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın