Lesotho Krallığı

Lesotho Krallığı

Başkent Maseru
Resmî diller Sesotho, İngilizce
Yönetim Şekli Parlamenter Monarşi
Yüzölçümü 30.355 km²
Nüfus 1.936.181
Nüfus Yoğunluğu 63,7 kişi/km²
Para birimi Loti ve Rand (LSL)
Zaman dilimi (UTC +2)
Telefon kodu +266
İnternet TLD .ls

Lesotho ya da resmi adı ile Lesotho Krallığı, Afrika kıtasının güneyinde yer alan bir ülkedir. Ülke topraklarının tamamı Güney Afrika Cumhuriyeti toprakları ile çevrilidir. 1868 yılından Birleşik Krallık’tan bağımsızlığın kazanıldığı 1966 yılına kadar Basutoland olarak adlandırılan ve parlamenter monarşi ile yönetilen ülkenin başkenti Maseru’dur.

Ülke ismi olan Lesotho ‘Sotho dilini konuşan insanların ülkesi‘ anlamına gelmektedir. Bağımsızlığın kazanıldığı 1966 yılına kadar kullanılan isim olan Basutoland ise Basotoluların yaşadığı ülke anlamına gelmekteydi.

Bayrak

Lesoto bayrağı, 4 Ekim 2006 tarihinde kabul edilmiştir. Bayrak, mavi, beyaz ve yeşil üç şeritten oluşur ve bayrağın tam ortasında (ortadaki beyaz şeridin ortasında) bir Basotho şapkası yer alır. Bu bayrak, Lesotho’nun bağımsızlığının 40. yıl dönümü şerefine kabul edilmiştir. Bu yeni bayrak, ülke barışının ve barış yöneliminin bir simgesidir.

Arma

Lesotho armasının merkezinde yer alan kahverengi basoto kalkanının üzerinde mavi renkli timsah yer almaktadır. Kalkanın arka kısmında çapraz olarak konumlandırılan mızrak ve yerel dövüş sopası bulunmakta olup, renkleri yine kahverengidir. Kalkan her iki tarafından da şaha kalkmış kahverengi midilli atlar ile tutulmakta olup, atlar mavi şeriti bulunan yeşil bir zemin üzerinde bulunmaktadırlar. Yeşil zemin üzerine dağılmış bir şekilde çakıl taşları yer almaktadır. Armanın alt kısmında yeşil zeminin alt uç kısmında yine kahverengi renklere sahip olan slogan bandında Sesotho dilinde KHOTSO PULA NALA (Barış, Yağmur, Refah) yazmaktadır.

Armada yer alan simgelerin birçoğu hanedanı ve en önemli kabilesini temsil etmekte olup, yeşil zemin ülkede ulusal dağ olarak kabul edilen Thaba Bosiu yakınlarında bulunan Qiloane kayalığını simgelemektedir.

Lesotho arması

1966 yılından bu yana kullanılan armada 2006 yılında gerçekleştirilen değişiklik ile sarı olan kalkan, slogan bandı, çakıl taşları, mızrak ve dövüş sopası kahverengi, kahverengi olan timsah ile birlikte sarı olan atların üzerinde durduğu şerit mavi yapılmıştır.

Tarih

1830’lu yıllardan itibaren Birleşik Krallık’ın Afrika’nın güneyini Cape Kolonisi olarak ilhak etmesi neticesinde, Boer halkı yeni bir yurt arayışı içerisine girmek zorunda kaldı. Bu zorunluluğun sağladığı kuzeye ilerleyişlerini içeren Büyük Göç esnasında, Vaal Nehri’nin geçilmesi ile karşı karşıya geldikleri Bantu toplulukları ile mücadeleye girmişlerdir. Yeni kurulan Boer Cumhuriyetleri’nden biri olan Özgür Orange Devleti’ne bağlı birliklerin Moshoeshoe hâkimiyeti altındaki toprakların iç kısımlarına girmesi sonucunda Britanya’dan yardım ve koruma talep etmiş, bu talep neticesinde 1843 yılında Moshoeshoe ile Britanya Cape Kolonisi yönetim arasında koruma anlaşması imzalanmıştır. Ancak bu anlaşma Britanya’nın diğer Boer Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerinde sorun oluşturduğu gerekçesiyle 1859 yılında iptal edilmiştir.

1865 yılında gerçekleştirilen yeni bir saldırıda batı bölgelerinde kalan verimli topraklara sahip yüksek yaylara sahip alanlarının Özgür Oranje Devleti himayesi altına girmesini engelleyemeyen Moshoeshoe, tüm egemenliklerini yitirmek üzere oldukları bir durumda, bölgenin hâkimiyetini tamamen Boerlere vermek istemeyen Britanya’nın yardımı ile topraklarını korumayı başarmıştır. Bu yardım sonrası 1868 yılında Büyük Britanya, bölgeyi Basutoland adı ile Britanya kolonisi olarak ilan etmiştir. Her ne kadar Britanya kolonisi olsa da Moshoeshoe diplomasi zaferi elde ederek bölgesini özerk bir konumda tutmayı başarmıştır. Moshoeshoe’nin ölümünden bir yıl sonra, 1870 yılında Basutoland özerkliğini kaybederek Cape Kolonisi’nin bir bölgesi haline getirilmiştir.

1910 yılında Güney Afrika Birliği’nin kurulması ile bu birliğe dâhil olmayı tıpkı Bechuanaland (günümüzde Botsvana) ve Svaziland gibi kabul etmeyen Basutoland, ilerleyen yıllarda kentleşme ve daha iyi eğitim hizmetleri nedeniyle kraliyet sarayının etkisinin azalmasına neden olmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında birkaç bin Basutoland askerlerinin müttefikler ordusunda yer alması ve bunun sonucunda artan bağımsızlık talepleri Basotho Congress Party (BCP) ve Basotho National Party (BNP) gibi bağımsızlık hareketlerinin oluşmasına neden olmuştur. 1959 yılında atılan ilk koloni anayasası imzası sonrası 1960 yılında II. Moshoeshoe’nun taç giyme yılında gerçekleştirilen ilk özgür seçimler gerçekleştirilmiştir. 1965 yılında gerçekleştirilen ve BNP’nin zafer ile ayrıldığı bağımsız ve özgür seçimlerden bir yıl sonra BNP ülkeyi Lesotho ile bağımsızlığına kavuşturmuştur.

Coğrafya

Maletsunyane Şelalesi

Lesotho, Afrika kıtasında yer alan küçük ülkelerden biri konumundadır. Ülke yüzölçümü açısından 54 Afrika ülkesi içerisinde 42. sırada yer almaktadır. Dünya üzerinde San Marino ve Vatikan dışında ülke topraklarının tamamının bir ülke ile paylaşıldığı üçüncü ülke konumunda olan Lesotho, komşusu Güney Afrika Cumhuriyeti ile 909 km’lik sınırı paylaşmaktadır. Bu özelliği ile denize de çıkışı olmayan ülke, yüksek rakımlı yükseltilerin ülke topraklarının büyük bölümünü kapladığı için Gökyüzündeki krallık (The Kingdom in the Sky) olarak da adlandırılmaktadır.

Ülkenin batı bölgeleri yüksek veld olarak da adlandırılan ve ülkenin ana yerleşim merkezlerinin yer aldığı kumtaşı içeren yaylalardan oluşmaktadır. Bu bölgelerde rakım 1.400 m ile 1.700 m arasında ölçülmekte olup, nehir yatakları ve küçük dağlar arazinin karakteristik özellikler arasında yer almaktadır.

Ülkenin doğu bölümüne kalan ve bazalttan oluşan yüksek yaylalar ve dağlar ise zaman zaman 2.000 m’nin üzerinde yer almaktadır. Bu bölümdeki yüksek yaylalarda yer alan derin nehir yatakları, dağlar ve sıradağlar bölgenin karakteristik özellikleri arasında yer almaktadır. Drakensberg sıradağı ülkenin güneybatı bölümünden kuzey bölümüne kadar uzanmaktadır. Lesotho’da Maloti dağı olarak adlandırılan sıradağın 3.482 m ile en yüksek noktası olan Thabana Ntlenyana Dağı, hem Lesotho’nun hem de Afrika kıtasının güney bölümünün en yüksek noktasını oluşturmaktadır.

Ülkenin en alçak noktasını 1.400 m ile Oranje ve Makhaleng nehirlerini birleştiği nokta oluşturmaktadır. Bu yükseltileri ile Lesotho, dünya üzerindeki bağımsız devletler arasında ülke topraklarının tamamının ortalama yükseltisinin 1.000 m ve üzerinde olduğu tek ülke konumunda olup, ülke topraklarının %80’i 1.800 m üzerinde yer almaktadır.

Afrika kıtasının güney bölümün en önemli su kaynaklarından olan Oranje ve Kaledon nehirlerinin çıkış kaynakları Lesotho’da bulunmaktadır. Ülke içerisindeki birçok nehir gibi bu nehirlerde derin kanyonlar oluşturmaktadır. Bazalt kayalıkların bittiği noktalarda oluşan şelalere çok sık rastlanabilmektedir. Semonkong yerleşim alanına yakın bir konumda bulunan ve Afrika’nın güney bölümündeki en uzun ikinci, kesintisiz akışı nedeniyle de en uzun şelalesi konumunda olan Maletsunyane şelalesi, 192 m’lik bir yükseklikten aşağıya doğru akmaktadır. Yaylalardan yüksek dağlık kesimlere geçişte yumuşak kumtaşından oluşması, artan nüfus yoğunluğunun da etkisi ile sık bir biçimde erozyonlara neden olabilmektedir. Ülke topraklarının sadece %11’i tarımsal faaliyetlere uygunluk gösterebilmektedir.

Ülkenin en büyük doğal kaynaklarını su rezervleri oluşturmakta olup, bunun haricinde az da olsa elmas ve diğer mineraller bulunmaktadır. Ülkedeki su rezervlerin bolluğu nedeniyle birçok baraj yapımına başlanmış olup, Katse Barajı bunların içerisinde en büyük baraj unvanına sahiptir.

İklim

Ülkenin güney yarıküre bölümünde yer alması ile mevsimler kuzey yarıküre ülkelerinin tersi olarak yaşanmaktadır. Ülke genelinde ılıman bir iklim hüküm sürmektedir. Kış aylarının yaşandığı Haziran-Ağustos ayları çoğunlukla çok soğuk olmakta, ülkenin doğu bölümündeki yüksek alanlarda kar yağışları yaşanabilmektedir. Kış aylarında bile güneş gün içerisinde kendini sık bir şekilde göstermekte olup, yıl içerisinde güneş yaklaşık olarak 300 gün boyunca gözlemlenebilmektedir. Yaz mevsiminin yaşandığı Kasım-Mart aylarında sıcaklık yüksek seyretmektedir. Ülkede çoğu yaz aylarında olmak üzere 100 gün sağanak yağışlar yaşanmaktadır. Ülkede yüksek rakım nedeniyle gün içerisinde çok yüksek sıcaklık farkları yaşanabilmektedir. Kışın −15 °C olarak ölçülebilen gece sıcaklığının yanı sıra, yazın 30 °C’den fazla sıcaklık ölçülebilmektedir. Başkent Maseru’da yıl boyu ölçülen sıcaklık ortalaması 15 °C ‘dir. Drakensberg dağı gibi çok yüksek noktalarda yıl boyu süren kar yağışları yaşanmaktadır. Ülke topraklarına gerçekleşen yıllık 600 ml ile 800 ml arasındaki yağışların %85’i yaz aylarında yağmakta olup, yağışın az olduğu kış aylarında arazi alanlarında kuraklık gözlemlenebilmektedir.

Yaban hayatı ve bitki örtüsü

Şapkaya ilham veren Qiloane kayalığı

Ülke genelinde hemen hemen hiçbir ağaç bulunmamaktadır. Az sayıda bulunan ağaçlar ise genellikle korunaklı vadilerde ve tarlalarda yetişmektedir. Yetişen ağaçlar ise büyük oranda Okaliptüs, Akasya ve daha çok köylerde gözlemlenen Şeftali ağaçlarıdır. Ülkenin daha yüksek noktalarında, nehir vadilerinde Söğüt ağacı da görülebilmektedir. Sarısabır bitkisinin çeşidi olan spiral sarısabır, üç metreye kadar uzayabilen Cussonia bitkisi, evcilleşmemiş halleri ile kadife çiçeği ve Orta ve Güney Amerika’dan ülkeye getirilen kirli hanım çiçeği, kozmos çiçeği Lesotho’da yaygın olarak bulunmaktadır.

Lesotho’da yaban hayatı daha çok küçük hayvanlar belirlemektedir. Ülke genelinde vahşi ortamda yaşayan en büyük memeli hayvan karaca antilobudur. Bunun haricinde leylek, aynak, balıkçılgiller, akbaba türünün az rastlanan bir türü olan sakallı akbaba gibi büyük kuş türlerinin yanı sıra dokumacı kuşlar ve nektar kuşu gibi küçük kuş türleri ülkede sıklıkla gözlemlenmektedir. Bunların haricinde çeşitli yılan, amfibi, balık ve böcek çeşitleri de ülke sınırları içerisinde görülmektedir.

Ülke genelinde evcil havyan olarak büyükbaş sığırların yanı sıra at, eşek, keçi, koyun, tavuk, köpek ve kedi bulunmaktadır.

Lesotho sınırları içerisinde 1830’lu yıllarda su aygırı, zebra, gnu, deve kuşu ve az da olsa aslan gözlemlenebilmekteydi.

Nüfus

Lesotho

Lesotho, Afrika’da var olan bağımsız ülkeler içerisinde yaşayan nüfusun kimlik, kültürel ve gelenek açısından birbirine yakın olduğu çok az ülkelerden biri konumundadır. Ülkede yaşayan iki milyona yakın kişi %99 oranında kendisini Bantu etnik grubunun güney grubu üyesi olan Basutho etnik grubuna üye olarak ifade etmektedir. Bunun haricinde çok az da olsa Zulu, Xhosa etnik grupları ile Avrupalılar ve Asyalılar yaşamaktadır.

Ülke nüfusunun %70 gibi çok büyük çoğunluğu ülke ortalamasına göre daha düşük rakıma sahip ve daha verimli topraklara sahip batı bölgelerinde yaşarken, %30’luk bir kısım yükseltinin daha çok olduğu doğu bölgelerinde yaşamını sürdürmektedir. Ülkenin en kalabalık bölgesi başkent Maseru ve çevresidir. Dünya üzerindeki en yüksek işsizlik oranlarından birine sahip olan ülkede, 2002 yılındaki verilere göre %45’lik işsizlik oranı ile neredeyse her iki kişinden biri işsiz konumundaydı. Ülkede 2008 tahmini verilerine göre işsizlik oranında düşüş gözlense de %25 düzeyindedir. Lesotho vatandaşı olan erkek işgücünün %35’i Güney Afrika Cumhuriyeti’nde çalışmaktadır. Ülke sınırları içerisinde var olan iş gücünün sadece %14’ü endüstri alanında çalışırken, %86 ile iş gücünün çok büyük bir yüzdesi tarımsal alanlarda faaliyet göstermektedir.

Ülke orta genç bir nüfusa sahip olup, 2016 tahmini verilerine göre %51,96’sı 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %5,47’si 65 yaş ve üzerindedir.

0-14 yaş: %32.4 (erkek 317,933/kadın 314,849)
15-24 yaş: %19.56 (erkek 181,907/kadın 200,113)
25-54 yaş: %37.58 (erkek 358,643/kadın 375,313)
55-64 yaş: %5 (erkek 52,016/kadın 45,549)
65 yaş ve üzeri: %5.47 (erkek 54,466/kadın 52,281)

Şehirde yaşayanların oranı 2015 verilerine göre %27,3 olan ülkede, nüfusun yıllık artış oranı 2016 tahmini verilerine göre %0,3 düzeyindedir.

Dil

Ülkenin Sesotho ve İngilizce olmak üzere iki adet resmi dili mevcuttur. Ülke nüfusunun %99 gibi yüksek bir oranı Sesotho dilini anadili olarak konuşulurken, İngilizce Birleşik Krallık sömürge döneminden kalan bir miras olarak resmi dile ilave edilmiştir. Bu iki dilin haricinde çok az da olsa yerel olarak Zuluca, Xhosaca ve Sephuthi dili konuşulmaktadır.

Din

Lesotho nüfusunun %90 ile çok büyük bir oranı Hristiyan inancına göre yaşamını sürdürmektedir. Hristiyan dinine mensup toplulukların yarısına yakını katolik mezhebine, %40’ı protestan mezhebine göre dini gerekliliklerini yerine getirirken, %10’luk bir kesim ise yerel Afrika hristiyanlığına inanmaktadır. Ülkede geri kalan %10 nüfus ise Afrika doğa dinlerine inanmakta olup, çok az kişi de İslamiyet’e ve de Hinduizm’e inanmaktadır.

Sağlık

AIDS, Afrika kıtasının özellikle güneyinde yer alan ülkelerin birçoğunda olduğu gibi Lesotho’da da yüksek oranda görülmektedir. 2009 verilerine göre ülkedeki yetişkin nüfusun %23,6’sı HIV virüsünü taşımaktadır. Bu oran Svaziland ve Botsvana’dan sonra en yüksek üçüncü oran olup, toplamda 290.000 kişi AIDS hastasıdır. AIDS’in yaygın olması nedeniyle ülke nüfusunun yıllık artışında görülen yavaşlama, 2009 sonuçlarına göre %0,33’e kadar düşmüştür. Lesotho’da ortalama yaş ömrü 52,3 olup, bu oran erkeklerde 52,2 kadınlarda ise 52,4 yaş seviyesindedir.

Eğitim

Lesotho'da bir sınıf

Ülke genelinde 15 yaş ve üzerinde olan nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2010 tahmini verilerine göre %89,6 düzeyindedir. Bu oran erkeklerde %83,3 iken, kadınlarda %95,6 seviyesindedir. Ülke içerisinde bulunan birçok okul kilise tarafından idare edilmektedir. İlkokula gitmenin zorunlu olduğu Lesotho’da, bu eğitim 2000 yılından bu yanan ücretsiz olarak alınabilmektedir. Eğitim zorunlu olmasına karşılık yedi yıllık ilkokul ziyaretini gerçekleştirme oranları erkeklerde %83, kızlarda ise %89 düzeyindedir. İlkokul sonrası dönem olan ve paralı olan ortaokula gitme oranı ise erkeklerde %19, kızlarda ise %27 seviyesi ile çok daha düşük oranlarda ölçülmektedir. Orta öğrenimin paralı olmasının yanı sıra, bu eğitimde gerekli olan kıyafet ve kırtasiye malzemelerinin de devlet tarafından karşılanmaması ve aile bütçelerini zorlaması nedeniyle birçok aile tarafından çocuklarını göndermeme yönünde kararlar alınabilmektedir. 12. sınıf sonunda gerçekleştirilen bitirme sınavlarına çok az sayıda öğrenci ulaşabilmekte ya da başarabilmekte. 1971 yılından bu yanan bu eğitim sisteminin uygulandığı Lesotho’da ayrıca bir adette üniversite bulunmaktadır. Başkent Maseru’ya 35 km mesafedeki Roma’da bulunan ve 1945 yılında katolik kilise tarafından kurulan ancak daha sonra devlet tarafından idaresi ele alınan National University of Lesotho (Lesotho Ulusal Üniversitesi) ‘da 7.000 öğrenci eğitim görmektedir.

Ülke genelinde var olan İngiliz özellikli resmi okulların dışında ayrıca özellikle yaz aylarında faaliyet gösteren ve öğrencilerin yerel Afrika kültür ve geleneklerinde bulunan yaşam becerilerinin öğretildiği Çalıokulu (Bush school) olarak tabir edilen yerel okullarda faaliyet göstermektedir.

Ekonomi

Lesotho parası - 10 Maloti

Lesotho, Kişi başına düşen millî gelir baz aldığında, 2003 verilerine göre %43’ü günlük bir doların altında kazanç elde eden nüfusu ile dünyanın en fakir ülkelerinden biri konumundadır. Ülke toplam gelirinin üçte ikisinin elde edildiği tarımsal alanında nüfusun %60 faaliyet göstermektedir. Ülke genelinde ekimi yapılan en yaygın ürün mısır olup, birçok kişi tarımı kendi şahsi tüketimi için gerçekleştirmektedir. Nüfus arasında hayvancılığında önemli bir yer tuttuğu ülkede, nüfusun bir kısmı da mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. Özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bulunan madenlerde çalışan mevsimlik işçiler, bu ülkede Apartheid döneminin bitmesi ile bu ülkede de iş bulma imkanları önemli oranda düşüş kaydetmiştir. Ülkenin 1993 yılında yeniden demokrasiyi geçişinden 1998 yılına kadar sürekli artış gözlenen ekonomik verilerde, söz konusu yıl Maseru’da başlayan iç huzursuzluk ve çatışmaların etkisi ile olumlu hava dağıtılmış, bütçe açık vermeye başlamış ve altyapıya büyük zararlar verilmiştir. Özellikle 2011 yılından sonra yüksek rakımlardan elde edilen elmasın üretilmesi ile ekonomide olumlu gelişmeler yaşanmış ve %5,2 büyüme oranı yakalanmıştır.

Lesotho, Güney Afrika Cumhuriyeti, Svaziland, Botsvana ve Namibya ile ortak para birimi bölgesini oluşturmaktadır. Rand Monetary Area olarak adlandırılan bölgede Güney Afrika Cumhuriyeti’nin para birimi Rand yerel para birimlerinin yanı sıra ortak para birimi olarak kullanılmaktadır. 1980 yılından bu yana Lesotho’da kullanılan Loti (çoğul:Maloti) 1:1 değişim oranı ile Rand ile değiştirilebilmektedir. 2011 verilerine göre %7,2 enflasyon oranına sahip ülke, ortak para birimi bölgesini oluşturduğu ülkeler ile birlikte Southern African Customs Union (SACU) yani Güney Afrika Gümrük Birliği’ni oluşturmaktadırlar.

Ülkenin yüksek kesimlerinde kaynağından çıkan birçok nehir, ırmak bulunduğu için, su yönünden zengin olan ülke, bu kaynaklarını Lesotho Highland Water Project adını verdikleri baraj oluşumları ile elektriğe dönüştürmekte ve böylece ülkenin çok büyük oranda elektrik ihtiyacını karşılamaktadır. Burada elde edilen elektriğin ve suyun yine büyük bir bölümü de komşu ülke Güney Afrika Cumhuriyeti’ne satılmaktadır.

Dış ticaret
Ülke coğrafi konumu gereği dış ticaret faaliyetlerini çok büyük bir oradan SACU ülkeleri ile gerçekleştirmektedir. Lesotho ithalatının %89,5 gibi bir oranını SACU ülkelerden gerçekleştirirken, bu oran içerisinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin oranı %99 seviyesindedir. Geriye kalan ithalatın %7’lik bir bölümü ise Asya ülkelerinden sağlanmaktadır. Ülkenin en önemli ithalat kalemlerini gıda maddeleri, yapı malzemeleri, otomobil, makina ve ilaç oluşturmaktadır. Yüksek meblağlarda gidere neden olan ithalata rağmen, tiftik, tekstil ürünleri, koyun yünü ve canlı hayvan ihracatından elde edilen gelir düşük düzeyde kalmaktadır. Ülke ihracatının %53,9’u SACU ülkelerine, %45,6’sı ise Kuzey Amerika’ya yapılmaktadır. Ülke gelirlerinin, giderlerini karşılamaması nedeniyle Lesotho Amerika Birleşik Devletleri, Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi kurumlardan maddi destek elde etmektedir.

Turizm

Lesotho'nun tek kayak merkezi Afri-Ski

Lesotho, 1980’li yıllardan itibaren ülkeyi turizme kazandırmak için çalışmalar yürütmektedir. Bu alanda sunduğu yürüyüş parkurları ve binicilik ile Maloti dağı önemli bir merkezi oluşturmaktadır. Ayrıca ülkenin doğusunda yer alan Lesotho’nun tek kayak merkezi Afri-Ski de son yıllarda ziyaret edilmektedir.

Ülkenin önemli turizm bölgeleri şu şekildedir:

  • Başkent Maseru
  • Drakensberg Sıradağı ve Sani Geçiti
  • Ülkenin güneydoğu bölümünde yer alan Sehlabathebe Ulusal Parkı
  • Maseru yakınında bulunan Basotho kalesi Thaba Bosiu
  • Katse Barajı
  • Afri-Ski kayak merkezi
Ulaşım

Lesotho’da coğrafi konumu ve olumsuz ekonomik veriler nedeniyle düzgün ve kesintisiz bir ulaşım ağı bulunmamaktadır. Ülkenin zor arazi koşulları özellikle doğu bölgelerin belli kesimlerinde ulaşıma ya hiç ya da çok kısıtlı izin vermektedir. Ülkede bulunan az sayıda asfaltlı yol ise Lesotho Highland Water Project kapsamında yapılan yollar oluşturmaktadır.

Havayolu
Ülke 1970’li yıllardan itibaren Lesotho Airways ile gerçekleştirdiği uçuşlar ile başkent Maseru’yu diğer ülke şehirleri olan Johannesburg, Gaborone, Manzini ve Maputo ile birleştirmiş, 1985 yılında yeni açılan I.Moshoeshoe Uluslararası Havaalanı (Moshoeshoe I. International Airport) ile de uluslararası uçuşların yanı sıra küçük uçaklar ile gerçekleştirilen yerel uçuşlarla da Lesotho şehirlerini birbirine bağlamıştır.

1997 yılında Lesotho Airways’in iflas etmesi ve özelleştirme girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması ile günümüzde Lesotho’nun herhangi bir ulusal havayolu firması bulunmamaktadır. O günden bu yana ülkenin tek uluslararası havaalanına Güney Afrika Cumhuriyeti havayolları olan South African Airways ve South African Airlink tarafından uçuşlar gerçekleştirilmektedir.

Demiryolu
Lesotho herhangi bir demiryolu hattına sahip olmamakla birlikte, var olan 2,6 km’lik ray hattı, Güney Afrika Cumhuriyeti şehri Johannesburg’dan başlayan ve başketn Maseru’ya mal taşımacılığında kullanmak üzere döşenen ve böylece şehri Güney Afrika Cumhuriyeti demiryollarına bağlayan bir ray hattıdır.

Karayolu
Ülkede trafik soldan akmakta olup, toplu taşıma hizmetleri tam anlamıyla karşılanamamaktadır. Genel olarak dolmuş görevi gören taksiler ile ulaşım sağlanmaktadır. Ülkede var olan 6.000 km karayolunun sadece 1.000 km’si asfaltlanmış bir konumdadır. Doğu bölgelerine göre daha alçak bir konumda bulunan ve nüfus yoğunluğunun daha çok olduğu batı bölgesinde ülkenin güneyinden kuzeyine uzanan bir otoyolu mevcuttur.

Spor

Ülkenin en sevilen spor dalı olan futbol, 1932 yılında kurulan Lesotho Futbol Federasyonu (Lesotho Football Association) tarafından yönetilmektedir. Ülke genelinde bulunan iyi futbolcular daha iyi şartlar altında oynayabilmek adına Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gittiğinden dolayı, Lesotho’da ulusal lig istenilen düzeyde bulunmamaktadır. Lesotho ulusal ligi on altı takımın katılımı ile gerçekleştirilmektedir. Taraftarlar tarafından Likuena (Sothoca (Türkçe: Timsahlar) olarak adlandırılan Lesotho millî futbol takımı Şubat 2016’da açıklanan FIFA sıralamasında 152. sırada yer almakta olup, en yüksek sıralamasını 2003 yılında 120. olarak elde etmiştir. Ülkenin millî takımı bugüne kadar FIFA Dünya Kupası veya Afrika Uluslar Kupası gibi herhangi bir uluslararası kupaya genelde elemelerde ilk turda veda ederek katılma başarısı gösterememiş olup, en büyük başarısını 2000 yılında Afrika kıtasının güneyinde yer alan ülkeler arasında düzenlenene COSAFA Kupası’na katılarak elde etmiştir.

Lesotho’da futbolun dışında judo, tekvando, boks, uzun mesafe koşuları ilgi gören diğer spor türleridir.

Kültür

Bir dağ köyü

Ülke nüfus yapısının homojen bir yapıda olması sebebiyle kültür, gelenek ve göreneklerde Basotho topluluğun kültür, gelenek ve görenekleri ağır basmaktadır. Afrika kıtasının birçok ülkesinde olmayan bir şekilde dağlık alanlarda hayatlarını sürdüren Basotholular, yaşam biçimlerini bu şartlarada uygun olarak şekillendirmişlerdir. Ülkede var olan ulusal kültür, tıpkı ulusal dil gibi SeSotho olarak adlandırılmaktadır.

SeSotho kültürünün merkezini köyler oluşturmaktadır. Her bir köyün reisi konumunda olan, Avrupa kültüründe belediye başkanı olarak tanımlanabilecek, morena olarak adlandırılan ve o bölgenin şefine bağlı olan liderleri bulunmaktadır. Her köyde var olan ve yuvarlak olduklarında rondavels olarak adlandırılan ve kullanımına göre mutfak, depo ya da uyku kabini olarak yapılan kulübeler köylerin özelliklerindendir. Bu kulübelerin etrafında Basotholuların kendi şahsi tüketimleri için mısır, buğday ve fasulye ekimini gerçekleştirdikleri tarlaları bulunmaktadır. Tarlaların aileler arasında paylaşımı köy reisi tarafından yapılmaktadır.

Geleneksel olarak kullanılan kıyafetlerden en önemlilerini mokorotlo adı verilen, koni şeklinde bir yapısı olan, samanın dokuması ile elde edilen ve tepesinde tüm şapkayı bir arada tutan düğümü bulunan şapka ile yün örtü oluşturmaktadır. Mokorotla, Lesotho’nun simgesi olarak kabul edilmekte olup, ülke bayrağında da yer almaktadır. Simgenin şekli Thaba Bosiu yakınlarında bulunan Qiloane kayalığından esinlerek oluşturulmuştur. Şapkanın yanı sıra çok sık kullanılan bir diğer geleneksek kıyafet olan yün örtü ise ilk olarak I.Moshoeshoe tarafından kullanılmıştır. O dönem İngiliz tüccarlardan aldığı yün örtüyü kullanmaya başlaması ile Basotholular arasında yaygınlaşan kullanımı, günümüzde soğuk ve yağışlı havalarda koruduğu gibi yazın da sıcaktan koruduğu için her mevsim kullanılmaktadır.

Lesotho kültürünün en önemli hayvanını ise Midilli atları oluşturmaktadır. İlk olarak 19. yüzyılda Cape Kolonisi bölgesinden getirilen midilli atları, günümüzde dağlık arazilerde yük taşımacılığında kullanılmaktadır.

Geleneksel köy kültürünün aksine şehirlerde nüfus Avrupa kültürüne göre yaşamlarını sürdürmektedir. Özellikle başkent Maseru ve üniversitede geleneksel değerlerden sapmalar gözlemlenebilmektedir.

Mutfak

Lesotho mutfağı Afrika gelenekleriyle İngiliz mutfağının birleşiminden oluşur. Ayrıca ülke, dört taraftan kendisini çevreleyen Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de mutfağından etkilenmiştir. Pek çok ortak yemek pişirme pratikleri ve tarifleri vardır. En temel malzemeler patates, deniz ürünü, pirinç ve sebzedir. Mısırlı yemekler ve lapalar da tüketilir.

Lesotho’da Bulunan Türkiye Dış Temsilcilikleri

Lesotho, Güney Afrika Cumhuriyeti‘ndeki Pretorya Büyükelçiliği‘nin görev bölgesindedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti

Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti

Başkent Vientiane
Resmî diller Laoca
Yönetim Şekli Tek Parti Rejimi
Yüzölçümü 236.800 km²
Nüfus 6.695.166
Nüfus Yoğunluğu 28,2 kişi/km²
Para birimi Kip (LAK)
Zaman dilimi (UTC +7)
Telefon kodu +856
İnternet TLD .la

Laos ya da resmi adı ile Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti, denize kıyısı olmayan bir Güneydoğu Asya ülkesidir. Başkenti Vientiane’dir. Luang Prabang, Savannakhet ve Pakse diğer büyük şehirleridir. Laos, tek partili sosyalist bir cumhuriyet olarak yönetilir. Batıda Tayland ve Myanmar, doğuda Vietnam, kuzeyde Çin, güneyde Kamboçya tarafından çevrelenmiştir. Myanmar 235 km, Çin 423 km, Vietnam 2.130 km, Kamboçya 541 km ve Tayland’a 1.754 km sınırı vardır.

Bayrak

Laos bayrağı 2 Aralık 1975 tarihinde kabul edilmiştir. Yukarıdan aşağıya sırası ile kırmızı – lacivert- kırmızı yatay şeritlerden oluşan bayrağın ortasında beyaz bir çember bulunur. Ortada bulunan lacivert renkli şerit üstünde ve altında bulunan kırmızı şeritlerden iki kat daha büyüktür. Bayrak oranı 2:3’tür. Kırmızı renk ülkenin bağımsızlığı için verilmiş mücadelede akan kanları, mavi ülkenin zenginliğini, beyaz renkli çember ise ayı ve komünist yönetimi temsil eder.

Coğrafya

Üzerinde yer aldığı Çinhindi Yarımadası’nın yüzey biçimleriyle benzer özellikler gösterir. Tibet Platosu’ndan güneydoğuya doğru uzanan dağ sıralarından en doğudaki, ülkenin kuzeyini iki ana kütle olarak engebelendirdikten sonra Vietnam-Laos sınırı boyunca Annam Dağları olarak güneye iner. Mekong Irmağı ve kollarının derin vadileriyle yarılı ve tepeleri kalkerli platolarla birbirinden ayrılan bu iki kütle arasında yer alan 1.200 – 1.500 m yükselti Tran Nınh platosu güneye ülkenin orta kesimine Vieng-Chan ovasıyla açılır. Ülkenin en yüksek noktası kuzeyde yükselen Pou Bia Dağı’dır(2 817 m). Ülkenin orta ve güney kesimlerinde görülen yer biçimleriyse, doğudan batıya doğru eğimi ve tabanları kırmızı kumtaşlı kalın bir tabakayla örtülü, orta yükseltili platolardır. Bunların en önemlisi Boloven platolarıdır. Ovalar ise Jarres dışında Mekong Irmağı kıyılarında dizilidir. Laos’ta Mekong dışında en önemli akarsular, bu ırmağın kolları olan Tu, Hou ve Seng ırmaklarıdır.

İklim ve Bitki Örtüsü

Laos’ta sıcak ve nemli tropikal iklim egemendir. Mayıs ve Ekim aylarında düşen Muson yağmurları yıllık yağış ortalamasının 2 000 mm’in üzerine çıkmasında en önemli etkendir. Ülkenin güney kesiminde yılın on iki ayı sıcaklık 25 °C’nin altına düşmez. Ülkenin %60’ı tekağaç ve türlerinin egemen olduğu herdem yeşil, seyrek ağaçlı ormanlarla kaplıdır. Kuzeydeki dağların yüksek kesimlerindeyse bu ormanlar yerlerin otsu savanlara bırakır.

Tarih

Pha That Luang, Laos'un milli sembollerinden biri

Bugün Laos’tta egemen etnik grup olan Lao’lar. Tay halklarının bir koludur. Taylar MS 8. yüzyılda Güneybatı Çin’de güçlü Nanchao krallığını kurduktan sonra güneye doğru ilerleyerek Çinhindi Yarımadası’na girdiler. Laolar, öbür Tay halklarıyla birlikte, 5. yüzyıldan beri Kamboçya’daki Khmer İmparatorluğu’nun egemenliği altında yaşayan Laos’un yerli kabilelerine üstünlüklerini kabul ettirdiler. 12. ve 13. yüzyıllar boyunca Laolar, Muong Swa (daha sonradan Luang Prabang) prensliklerini kurdular.

Laos’ta patlak veren bir iç savaş neticesinde krallık, Kraliyet Devleti ve Şampasak Prensliği olmak üzere ikiye bölündü. 19. yüzyıl başında Kraliyet Devleti, Siyam’la birleşti ve 1893 yılında imzalanan, Fransız-Siyam Antlaşması ile Siyam’la birlikte Laos da Fransa’nın bir sömürgesi haline geldi.

1942 senesinde Japonlar, Mekong Nehri ve çevresini ele geçirdi. İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya yenilince, Mayıs 1946’da Laos bağımsızlığını ilan etti. Her ne kadar Fransa buna engel olmak istediyse de başarılı olamadı.

1953 yılında Fransa ve ABD, 1962 senesinde ise Temmuz ayında yapılan Cenevre Milletlerarası Konferansı’nda bütün ülkeler Laos’un bağımsızlığını tanıdı. 1963 Nisan’ına doğru ülkede karışıklıklar baş gösterdi. Uzun koalisyon hükumetleri sonunda, komünizm yanlısı Potent-Lao, 1975’te Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurdu.

Şehir ve Eyaletler

Laos

Laos eyalet sistemini kullanmaktadır ve on yedi eyalete bölünmüştür. Bunlar;

  • Oudomxay Eyaleti
  • Sayaboury Bölgesi
  • Xieng Khouang Eyaleti
  • Houaphan Eyaleti
  • Bokeo Eyaleti
  • Phongsaly Eyaleti
  • Luang Namtha Eyaleti
  • Luang Prabang Eyaleti
  • Vientiane ili
  • Vientiane Eyaleti
  • Khammouane Eyaleti
  • Savannakhet Eyaleti
  • Xaysomboun Özel Bölgesi [2006’da çözülmüş]
  • Borikhamxay Eyaleti
  • Attapeu Eyaleti
  • Saravane Bölgesi
  • Sekong Eyaleti
  • Champassak Eyaleti
Ekonomi

Luang Prabang'daki sokak satıcıları

Uzun süreli bir savaşın yolaçtığı yıkım nedeniyle KBYUG bakımından dünyanın en geri ülkelerinden biri durumuna düşen Laos, 1981’de hazırlanan Birinci Beşyıllık Planla gıda maddeleri bakımından kendine yeterli bir ülke olmayı hedefledi. Son derece dağlık bir yüzey biçimleri ve tropikal iklim, ülke ekonomisinin ana kolunu oluşturan tarıma iki özellik vermektedir: Bir yandan son derece küçük toprak parçaları üzerinde güçlü bir etkin nüfus yoğunlaşması, öte yandan hemen hemen işlenmemiş zengin bir orman varlığı. Nitekim işlenen topraklar ülke yüzölçümünün yalnızca %4’lük bir bölümünü kaplamaktadır; bunun da % 90’ında pirinç üretilmektedir. Tarım üretimi kuraklık ve su baskınlarıyla yıldan yıla büyük değişiklik gösterdiğinden, Birinci Beşyıllık Plan çerçevesinde küçük baraj ve pompalama sitemleri kurarak su rejimini düzene koyma yolunda önemli çalışmalar yürütülmektedir. Pirinç dışında mısır, sebze, pamuk, şeker kamışı, tütün, kahve diğer önemli tarım ürünlerini oluşturmaktadır. Hayvancılık ve Mekong Irmağı ve kollarında yürütülen balıkçılık önemli bir besin kaynağıdır. Ülkede başta demir ve kurşun olmak üzere bakır, kalay vb yeraltı kaynakları var olmakla birlikte işletilmemektedir; son dönemlerde bunların yanı sıra antrasit ve petrol yatakları da bulundu. Laos’ta sanayi olarak henüz gıda ve tekstil alanları dışında anılmaya değer bir tesis yoktur.

Dil

Laos’un resmi dili Laosça’dır. Ancak Fransızca da ulusal dil olarak kabul edilmektedir. Bunlar dışında konuşulan diller arasında Hmong ve Khmu dilleri de yer alır.

Din

Laos nüfusunun yüzde 67’si Theravada Budizm’ine inanmaktadır. Kalan kısmın yüzde 1,5’i Hristiyan ve yüzde 31,5 ise farklı dinlere inanmaktadır.

Mutfak

Larb, Laos'un “gayri resmi” ulusal yemeği olarak kabul edilir

Laos’un mutfak ve yemek kültürü Tayland’ınkiyle benzerlikler gösterir. Yemeklerinde bolca sebze ve şifalı bitkiler kullanırlar. Pek çok Asya ülkesinde olduğu gibi, Laos’ta da pirincin yeri çok özeldir. Baharat çeşitlerini de sıkça kullanırlar.

Yerel yemekleri arasında öne çıkan lezzet “larb” ya da “laap” olarak adlandırılır. Baharat ile marine edilmiş kırmızı et ya da balık, yeşillik ve sebzelerle birlikte servis edilir. “Tam mak hoong” adlı baharatlı papaya salatalarının ünüyse tüm dünyaya yayılmıştır. Her ne kadar denize kıyısı olmasa da, deniz ürünlerine yemek ve salatalarda sıkça yer verirler.

Laos’ta Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

Laos, Bangkok Büyükelçiliği’nin görev bölgesindedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Küba Cumhuriyeti

Küba

Başkent Havana
Resmî diller İspanyolca
Yönetim Şekli Tek Parti Rejimi
Yüzölçümü 109.884 km²
Nüfus 11.210.064
Nüfus Yoğunluğu 210,4kişi/km²
Para birimi Küba Pezosu
Zaman dilimi (UTC-5)
Telefon kodu +53
İnternet TLD .cu

Küba, resmî olarak Küba Cumhuriyeti ( /ˈkjuːbə/; İspanyolca: República de Cuba, İspanyolca telaffuz: [reˈpuβlika ðe ˈkuβa]) Karayiplerde bir ada ülkesi. Küba, Isla de la Juventud ve birçok takımadaların yanı sıra, başlıca Küba adasından oluşur. Havana, Küba’nın en büyük şehri ve ülkenin başkentidir.

Santiago de Cuba ikinci en büyük şehirdir. Küba’nın kuzeyinde Birleşik Devletler (150 km uzaklıkta), batısında Meksika ve Bahamalar, güneyinde Cayman Adaları ve Jamaika ve güneydoğusundaki Haiti ve Dominik Cumhuriyetine kadar uzanır.

28 Ekim 1492’de, Kristof Kolomb karaya çıktı ve şu an Küba’ya ait olan adada İspanya Krallığı için hak iddia etti. Küba, 1898’de biten İspanya-Amerika Savaşına kadar İspanya’nın bir toprağı olarak kaldı, ve 1902’de Birleşik Devletler’den resmi bağımsızlık kazandı.

Küba 11 milyonu aşkın insanın yurdudur ve Karayipler’de en geniş yüzölçümüne sahip olmanın yanı sıra en kalabalık ada milletidir. Ada, etrafındaki sular tarafından ılıklaştırılmış bir tropikal iklime sahiptir.

Aynı zamanda Karayip Denizi’nin sıcak suları ve adanın Meksika Körfezi’nin karşısında olması adayı kasırgalara açık hale getirmiştir. 1232.5 km uzunluğundaki Küba Adası yeryüzündeki en büyük 13. adadır.

Bayrak

Küba Arması

Küba bayrağı ilk olarak İspanya’dan 1898 tarihinde kazanılan bağımsızlık sonrası kullanılmaya başlanmış, 20 Mayıs 1902’de de Amerika Birleşik Devletler’den özgürlüğüne kavuşan Küba devletinin bayrağı olmuştur.

Bayrak yatay olarak beş eşit şeritten ve göndere çekilen tarafta şeritlerin üzerine gelecek şekilde konumlandırılmş eşkenar üçgenden oluşmaktadır. Yatay şeritler mavi ve beyaz renklerin birbiri ardına sıralandığı şekilde meydana getirilmiştir. Kırmızı renk eşkenar üçgenin içerisinde ise tam üçgenin ortasına gelecek şekilde konumlandırılmış beyaz beş köşeli yıldız bulunmaktadır.

Tarihçe

Kolomb öncesi

Küba yerlileri; Küba’nın ilk sakinleri Güney Amerika’dan adaya gelen Guanahatabey ve Kiboni Yerlileriydi. Adaya daha sonra yerleşen Taynolar (Antil Aravakları) çömlek ve alet yapımında belirli bir düzeye ulaşmış tarımcı ve barışçıl bir halktı. İspanyolların adada ilk koloniyi kurduğu sırada çoğunluğunu Taynoların oluşturduğu Yerlilerin sayısı 80-100 bin dolayındaydı.

Sömürge dönemi

Kristof Kolomb’un birinci yolculuğunda keşfederek (28 Ekim 1492) İspanyol toprağı ilan ettiği Küba’da ilk kalıcı yerleşim 1511’de kuruldu. Sömürgecilerin baskı ve sömürüsü, salgın hastalıklar, açlık ve göçler yerli nüfusunu 5 bine kadar düşürdü. 18. yüzyıla girilirken bölgede sağlanan barış ve düzenle birlikte sömürgenin nüfusu 50 bine ulaştı. İspanya’dan düzenli gemi seferlerinin başlaması Havana’nın ticari ve stratejik önemini artırdı. Bu arada hayvancılığın, tütün ve şekerkamışı üretiminin artırılması ve işgücü için Afrika’dan çok sayıda köle getirilmesi adada köklü bir değişim yarattı. 1865’te köle ticaretinin sona ermesiyle ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için adaya sözleşmeli işçi olarak Meksika yerlileri ve Çinliler getirilmeye başladı.

Bağımsızlık ve sonrası 1901-1958

19. yüzyılın sonlarından itibaren İspanya’nın şeker üretimi ve ihracatı için gerekli işgücü, sermaye, makine, teknik beceri, ve pazarları sağlamada yetersiz kalması Küba’yla olan siyasi ve iktisadi bağlarının giderek zayıflamasına yol açtı. Bu ortamda Amerikalı işinsanları şeker üretiminde ve ticaretinde güç kazanmaya başladı. İspanyolların adada gelişen özerklik talebine ödün vermemesi ve vergileri daha da artırması, On Yıl Savaşı’nın (1868 – 1878) başlamasına neden oldu. Sonunda İspanya Zanjon Sözleşmesi’yle (1878) siyasal ve ekonomik reformlar yapmaya söz verdi.

Adada sağlanan barış ortamı ekonomik bunalımın derinleşmesi yüzünden uzun süreli olamadı. 1895’te sürgündeki Kübalı şair ve gazeteci Jose Marti’nin sürgündeki siyasi örgütleri bir araya getirmesiyle gerilla taktiklerine dayanan bir bağımsızlık savaşı başladı. Buna karşı İspanya adaya 200 bin asker çıkardı. Savaş ortamının adadaki şeker üretimini durma noktasına getirmesi üzerine ada ekonomisinde etkin durumda olan Amerika Birleşik Devletleri’nin Havana limanında demirli Maine Gemisi’nin batırılmasını bahane ederek İspanya’ya savaş açmasına neden oldu.

İspanya’nın İspanyol – Amerikan Savaşı (1898) sonunda yenilmesinin ardından imzalanan Paris Antlaşması çerçevesinde öngörülen Küba’nın bağımsızlığı 1 Ocak 1899’da Amerika Birleşik Devletleri işgali altında yürürlüğe girdi. Küba Devleti’nin siyasal ve ekonomik çerçevesini belirleyici önlemler alan Amerika Birleşik Devletleri, Küba’nın iç ve dış ilişkilerinde söz sahibi olma ve Guantanamo Koyu’nda bir deniz üssü kurma hakkını aldıktan sonra birliklerini adadan çekti. (1901) İkinci Amerika Birleşik Devletleri müdahalesinden (1909) sonra seçimleri kazanan liberallerin adayı Jose Miguel Gomez döneminde rüşvet, yolsuzluk ve sosyal adaletsizlik üzerine kurulu bir yönetim biçiminin yolunu açtı. Özellikle Afrika kökenli kübalıların siyasal haklar ve daha iyi iş olanakları için giriştiği eylemler sert biçimde bastırıldı. Gomez’le birlikte örtülü bir diktatörlüğe dönüşen cumhurbaşkanlığı çoğu kez hileli seçimler ve askeri baskı yoluyla ele geçirilen bir makam durumuna geldi. 1933’te Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğiyle Gerardo Machado’yu deviren Fulgencio Batista, en ünlü diktatör olarak uzun yıllar Küba yönetimine damgasını vurdu. Batista zamanında tarım ve hayvancılığın yanı sıra turizm ve kumarhane işletmeciliği de önemli bir gelir kaynağı haline geldi. Buna karşı işsizlik oranın yükselmesi, nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kalması ve ekonominin giderek daha da dışa bağlanması Batista yönetimine karşı etkin bir muhalefetin doğmasına yol açtı.

Devrim ve sonrası

1950’lerde komünist rejimi ele alan gruplardan birine liderlik eden Fidel Castro, Moncada Kışlası’na düzenlediği başarısız bir baskından (1953) dolayı bir süre hapis yattı. Daha sonra Meksika’ya giden Castro 1955’te 26 Temmuz Hareketi’ni başlattı. Arjantinli devrimci Che Guevara’nın da yer aldığı örgütün Aralık 1956’da Küba’da başlattığı gerilla hareketi, zamanla öteki gruplardan da destek alarak Batista’ya bağlı birliklere önemli darbeler indirdi. 1 Ocak 1959’da diktatör Fulgencio Batista’nın Küba’yı terketmesinin ardından Fidel Castro’ya bağlı bin kişilik bir kuvvetin Havana’ya girmesiyle yeni bir yönetim başladı.

Sosyalist Küba

İktidara geldikten sonra köklü toprak reformu gibi adımlarla geniş bir kesimin desteğini kazanan Fidel Castro, ittifak kurduğu Küba sosyalist Halk Partisi ile birlikte yönetime ağırlığını koydu. Toprak kamulaştırmalarından zarar gören Amerika Birleşik Devletleri şirketlerinin baskısıyla Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin uygulamaya başladığı iktisadi ambargo ve bunu izleyen Domuzlar Körfezi Çıkarması, Castro’nun SSCB ile yakın bir ilişkiye girerek sosyalist bir çizgiye yönelmesini hızlandırdı. Ertesi yıl Küba’ya yerleştirilen Sovyet füzeleri yüzünden patlak veren Ekim Füzeleri Bunalımı’nda Sovyet lideri Nikita Kruşçev’in geri adım atması Küba’nın SSCB ile olan ilişkilerini bir ölçüde bozdu.1960’larda Amerika Birleşik Devletleri baskısı yüzünden artan askeri harcamalar ekonomide sarsıntıya yol açtı. Aynı dönemde Küba, Latin Amerika’daki devrimci hareketlere verdiği destekten dolayı diplomatik yalnızlığa itildi.
1970’lerde ekonomide başlayan düzelme ile birlikte parti ve devlet istikrarlı bir yapıya kavuşturuldu. Bu arada Castro’nun yönetimdeki etkinliği de pekiştirildi. 1979 – 1982 arasında Bağlantısızlar Hareketi’nın dönem başkanlığını yürüten Küba’nın SSCB ile olan ilişkileri doğrultusunda Angola ve Etiyopya’ya asker göndermesi, bağlantısız bir ülke olan Afganistan’ın SSCB tarafından işgal edilmesine tepkisiz kalması Üçüncü Dünya’da bazı tepkilerle karşılaşmasına yol açtı. 1980’de Kübalı rejim muhaliflerine Amerika Birleşik Devletleri’ne gitme izninin verilmesinden sonra göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçluların ve akıl hastalarının bulunması ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Grenada’ya müdahalesi iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi. 1990’da Doğu Bloku’nu saran değişim dalgası siyasi olarak Küba’yı etkilemedi.

Soğuk Savaş sonrası

Soğuk Savaş sonrasında kesilen Sovyet yardımı yüzünden iktisadi bir açmaza sürüklenen Küba, turizm yatırımlarına yöneldi ve kısıtlı da olsa özel yatırımlara izin verildi. Yine bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerde kısıtlı bir iyileşme görüldü. 1990’ların sonlarından itibaren Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği’ne yakınlaşan Küba, Latin Amerika’da da (özellikle Venezuela ve Bolivya) yeni müttefikler buldu. 31 Temmuz 2006’da Fidel Castro başkanlik görevlerini kardeşi Raul Castro’ya devretti ve 19 Aralık 2007’de koltuğunu bıraktı.Küba, devrim sonrasında hızlı bir yapılanma dönemi geçirmiştir.

Küba Bağımsızlık Savaşı

USS Maine (ACR-1)

1895-1898 yılları arasında yapılmış fakat başarısız kalmış anti-emperyalist bağımsızlık savaşı.

İspanya’nın Küba kolonisine vadettiği siyasi ve ekonomik reformları yerine getirme konusundaki başarısızlığı, On Yıl Savaşı’ndan sonra daha da artan bir huzursuzluğa neden oldu. Küba’nın bağımsızlığı için başlatılan yeni faaliyetler, New York’ta bulunan Küba Devrimci Partisi tarafından dile getiriliyordu. Bu faaliyetler, sürgüne gönderilen Kübalı yazar Jose Julian Marti’nin ve aralarında Antonio Maceo, Maxiomo Gomez y Baez, Calixto Garcia İniguez gibi diğer asi liderlerinin de bulunduğu birçok kişinin Küba’ya dönmelerini sağladı. Doğu Küba’da bir cumhuriyet kurdular ve İspanyollara karşı bir gerilla savaşı başlattılar. Bire bir savaştan kaçınan asiler, savaşı batıya kaydırdılar ve İspanyol Kuvvetleri, 1896’da , daha önce Kübalılarla savaşan General Weyler komutasına verildiğinde, başarılar elde edip, Havana’ya yaklaştılar. Havana’da konuşlanan general, Küba halkına karşı bir katliam başlattı ve binlerce kişinin ölümüne neden oldu.

1896’nın sonuna kadar İspanyollar asileri uzak tutmayı başarmışlardı. ABD gibi ülkeler, Kübalıları barbar gerillalar olarak lanse ederek insanları kışkırtıyorlardı. Bu kışkırtmalara Küba’da ABD Maine Savaş Gemisi’nin batırılmasına neden olacak bir ABD nefretine neden olmuştu. Batan gemi, İspanya ile ABD’nin de arasını açmış ve İspanya-Amerikan savaşını başlatmıştır.

Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri

Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri amblemi

Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri (İspanyolca: Fuerzas Armadas Revolucionarias de Cuba; FARC), Küba Cumhuriyeti’nin anayasal ordusudur. Kökenleri Fulgencio Batista rejimine karşı savaşan İsyancı Ordudan gelir. 2 Aralık 1956 tarihinden Küba Devriminin zafere ulaştığı 1 Ocak 1959 tarihine kadar bu silahlı kuvvet başarıyla mücadele vermiş ve iktidarın alınmasından sonra düzenli orduya dönüşmüştür.

FAR, muharebe gereklerini yerine getirmesinin yanı sıra Küba toplumunun ekonomik ve sosyal yararına faaliyetlere de katkıda bulunacak şekilde örgütlenmiştir. FAR, Küba nüfusu ve yüzölçümü gözönüne alındığında Latin Amerika’daki en iyi ekipmana ve muharebe kabiliyetine sağlayan ordularındandır. Ordu özellikle Angola ve Etiyopya’daki muharebelere katılarak deneyim kazanmıştır.

İdeolojik arka plan : Küba Devrimci silahlı Kuvvetlerinin tüm kuvveti ülke topraklarının korunmasına adanmıştır. Yabancı bir ülkeden gelebilecek olası bir askeri saldırıya karşı savunmanın kapsamı bütün Kübalıların katılacağı bir Halk Savaşı olarak tanımlanan direnişle tanımlanmıştır. Küba Anayasasında sosyalist anavatanı savunmak her Kübalı için en büyük görev ve onur kaynağı olarak yer almıştır.

Doktrin : Küba’nın küçük bir ada ülkesi olması, sınırlı ekonomik kaynaklara sahip olması ve ABD’nin ülkeye karşı düşmanca ve saldırgan tutumu ülkenin Latin Amerika’daki diğer ülkelere göre kendine has bir askeri doktrin geliştirmesine sebep olmuştur.

Halk savaşı : Bu kapsamda geliştirilen Halk Savaşı tanımlaması, özellikle teknolojik ve sayısal üstünlüğe sahip düşman saldırısına karşı geliştirilmiştir. Buna göre toplumun bünyesindeki tüm varlıklar ülke savunması için kullanılır. Devrimin ve ülkenin korunması için tüm toplumun seferber edilmesi temel askeri doktrindir.

Teşkilat yapısı : FAR, dört bölüme ayrılmıştır:

  • Kara Kuvvetleri (Ejército), düzenli kara ordusu, eski İsyancı Ordu
  • Deniz Kuvvetleri (Marina de Guerra Revolucionaria) (MGR)
  • Hava Kuvvetleri (Defensa Antiaérea y Fuerza Aérea Revolucionaria) (DAAFAR)
  • Genç İşçi Ordusu (Ejército Juvenil del Trabajo) (EJT)

Düzenli ordudan ayrı olan silahlı kuvvetler örgütlenmeleri de bulunur:

  • Milisler (Milicias de Tropas Territoriales) (MTT), bölgesel olarak örgütlenen eski Ulusal Devrimci Milislerinin devamıdır.
  • Tugaylar (Brigadas de Producción y Defensa) (BPD), savaş döneminde üretimi geliştirmek için örgütlenmiştir.

FAR, bölgesel olarak üç orduya ayrılmıştır. Her ordunun komutası o bölgedeki karargâhta bulunmaktadır:

  • Batı Ordusu (Ejército Occidental) Matanzas İlinden Pinar del Rio İline kadarki bölgeyi savunmakla görevlidir.
  • Merkez Ordusu (Ejército Central) Villa Clara, Cienfuegos, Sancti Spíritus ve Ciego de Ávila illerinin savunmasından sorumludur.
  • Doğu Ordusu (İspanyolca: Ejército Oriental) Señor Ejército (Esas Ordu) olarak da bilinir. Camagüey’den Guantánamo İline kadar bölgenin savunmasını yapar. Bu bölgeye adadaki ABD’ye ait Guantanamo Kampı ile sınır bölgesi de dahildir.

Genç İşçi Ordusu birlikleri üretim de görev alsalar da askeri eğitim görürler. Bu birliklerin yanı sıra Küba Sivil Savunması da orduya bağlıdır.

Muharebe geçmişi : Küba topraklarına karşı ABD tarafından desteklenen 1961 yılındaki Domuzlar Körfezi Çıkartmasının yanı sıra 1959-1965 yılları arasındaki Haydutlara Karşı Savaş sırasında Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri deneyim kazanmıştır. Bunun yanı sıra FAR, 1963 yılında Cezayir’de, 1973 yılında Suriye’de, 1978 yılında Etiyopya’da, 1975-1989 yılları arasında Angola’da görev yapmıştır. Bu uluslararası yardım görevlerinin en büyük ölçekli olanı Angola’daki MPLA iktidarına verilen askeri destektir. Küba birlikleri ırkçı Güney Afrika rejimine Afrika kıtasındaki ilk yenilgisini Cuito Cuanavale Muharebesinde yaşatmıştır. Angola’da toplamda 300 bin Küba askeri görev yapmış, asker sayısı muharebelerin zirveye ulaştığı dönemde 50 bine ulaşmıştır. Angola’da Küba uçakları da muharebelerde yer almış, operasyonlar sırasında büyük lojistik engeller aşılmıştır.

Günümüzdeki durumu : Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve Doğu Blokunun dağılmasından sonra Küba Devrimci Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah ve ekipman kaynakları bir anda kesilmiş oldu. Bu dönemde FAR her türlü sorunu kendi kısıntılı kaynaklarıyla çözme yolunu seçmek zorunda kaldı. 2000’li yıllara gelindiğinde ise Küba özellikle Rusya ve Venezuela ile askeri anlamda işbirliğini güçlendirmiş konumdadır.

Yönetim birimleri

tb
Coğrafya

Bir ada ülkesi olan Küba'nın uydudan görünümü (NASA)

Yengeç Dönencesi’nin hemen başında ve Meksika Körfezi’nin girişinde yer alır. Aynı adı taşıyan asıl büyük adanın yanı sıra 3,715’ten fazla ada ve adacığı kapsar. Önce doğuya, daha sonra güneye yönelerek bir yay biçiminde Antil Denizi’ni çevreleyen Antiller ada zincirinin önemli bir parçasını oluşturur. En yakın komşusu olan Haiti’ye 77, Bahamalar’a 140, Jamaika’ya 146, Amerika Birleşik Devletleri’ne 180, Meksika’ya 210 ve Cayman Adaları’na 240 km uzaklıktadır. Ülkenin ikinci büyük adası Juventud adasıdır. En yüksek noktası Turquino Doruğu’dur (2005 m). Toplam kara yüzölçümü 110,861 km²’dir. Yıllık ortalama sıcaklık 26 °C’dir. İki mevsimle belirlenen yarı tropikal bir iklime sahiptir. Eylül – Ekim ayları arasında görülen kasırgalar bazen büyük yıkımlara yol açmaktadır. Kıyılarının toplam uzunluğu 3735 km olup, Guantanamo Koyu’ndaki Amerika Birleşik Devletleri deniz üssüyle 29 km’lik kara sınırı vardır.

Yönetim

Küba’nın tek parti egemenliğine dayalı sosyalist bir devlet yapısı vardır. Küba Komünist Partisi’nin (PCC) devlet yönetimindeki ağırlığı 1976 Anayasası’nda açıkça belli edilmiştir. 1965’te hazırlanmaya başlanan ve 1976’da halkoyuna sunularak yürürlüğe giren anayasaya göre yasama yetkisini Halk İktidarı Ulusal Meclisi (Asamblea Nacional de Poder Popular) kullanır. Devlet ve hükümet başkanı konumunda olan Devlet Konseyi başkanı, Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.Son değişikler ile beraber Komünizm anayasadan çıkartılmış olup Devlet Başkanının görev süresi sınırlandırılmıştır ve Devlet Başkanına yaş haddi getirilmiştir.

Din ve İnanç

Küba anayasasında devletin diniyle ilgili bir madde yer almaz. Devlet din özgürlüğünü tanır ve farklı inançlar ve dinler aynı saygıyı görür. Küba Cumhuriyeti’nde dini kurumlar devletten ayrılır. Çok fazla inanan olmasa da ülkede yüzde 60 oranında Katolik, yüzde 5 oranında Protestan vardır.Diğer bir kısım ise bölgeye özgü Santeria dinine inanır.

Diller

Resmi dili İspanyolcadır. Turistik merkezlerde ve otellerde İngilizce de konuşulur.

Demografi

Küba’nın oldukça karmaşık bir yapı gösteren nüfusu, geçmiş yüzyıllarda adaya değişik etnik toplulukların yerleşmesinin ürünüdür. Kolomb öncesi dönemde sayıları 80-100 bin arası olan ada yerlilerinden günümüzde yalnızca adanın doğu ucunda yaşayan birkaç aile kalmıştır. Küba nüfusunun % 51’i mulattolar (Avrupalı ve Afrikalıların karışımı), % 37’si beyazlar, % 11’i siyahlar ve % 1’i de Çinlilerden oluşur. Çinli nüfus 19. yüzyılda demiryolu ve maden işleri için adaya getirilen Çinlilerin torunlarıdır. Doğum oranı 11.6/1000’dir.

Ekonomi

Küba ekonomisi sosyalist ilkelere dayanan devlet kontrollü bir planlı ekonomidir. Son yıllarda özel sektör yatırımları artmakla beraber üretim araçlarının büyük bir kısmı devlet tarafından işletilir. 1992’de dış ticaretinin % 80’ini gerçekleştirdiği ve tarım üretimi için gereken sübvansiyonların sağlandığı SSCB’nin çöküşünden sonra oluşan depresif dönemden sonra tarımdan sanayiye geçmiştir. Aynı zamanda (özellikle Pinar del Rio’dan) iç göçler başlamıştır. İş gücünün % 21’inin çalıştığı tarım sektöründe şekerkamışı, tütün, turunçgil, kahve ve pirinç önemli üretim ve ihracat kalemlerindendir.

Tütün Tarlası, Pinar del Río

Puro içen bir Kübalı kadın

Sosyalist rejimde özellikle önem verilen balıkçılık ve hayvancılık yine önemli üretim kalemlerinden biridir. Turizm son yıllarda yeniden eski canlılığını kazanmıştır. Özellikle Kanada ve Avrupa Birliği’nden gelen turistler sayesinde turizm Küba ekonomisinin itici gücü haline gelmiştir. Çin, Kanada, İspanya ve Hollanda Küba’nın en büyük dış ticaret partnerleridir.Madencliliğin temelini ihracat kalemleri içinde önemli bir payı olan nikel oluşturur. (Dünya üretiminin % 6.4’ü). Kişi başına düşen GSMH yaklaşık 9.900 $’dır ve yaşam standardı hala 1990 öncesindeki seviyeye getirilememiştir. Bunun en büyük nedeni, Sovyetler Birliği tarafından yapılan hibe ve yardımların, Sovyetlerin 1991’de yıkılmasıyla birlikte kesilmesidir.Petrol konusunda en büyük destekçisi Çin’dir. Mühendis ve makina yardımı yapmaktadırlar. Ayrıca Venezuela’da Hugo Chávez’in iktidara gelmesiyle birlikte, bu ülkeyle yapılan ekonomi anlaşmaları da Küba’nın zor koşullara karşın yeni bir müttefik bulmasını ve bir ölçüde rahatlamasını sağlamıştır. Son yapılan değişiklikler ile beraber ülkede küçük işletmelere izin verilmiştir.Bununla beraber kişilere özel mülkiyet hakkı tanınmıştır.

Festivaller

Küba Festivali

Ülkenin başkentinde geçekleştirilen Uluslararası Havana Bale Festivali önemli etkinliklerdendir. Ekimin son haftasından kasımın ilk haftasına kadar süren festival, dünyadan farklı bale topluluklarını bir araya getirirken, Küba balesinden de örnekler sergiler.

Başkentte düzenlenen bir diğer festival Havana Film Festivali’dir. Aralık ayının ilk iki haftasında düzenlenen festival, İspanyolca konuşulan ülkeler için oldukça önemlidir. Havana Karnavalı her yıl ağustos ayında düzenlenen renkli yürüyüşlere, gündüz-gece düzenlenen etkinliklere ev sahipliği yapan bir etkinliktir.

Aralık ayında düzenlenen Havana Uluslararası Caz Festivali de önemli müzik festivallerindendir.

Çeşitli festival ve etkinliklere ev sahipliği yapan Küba’nın önemli etkinliklerinden biri diğeri de mart ayında gerçekleştirilen Havana Bienali’dir.

Haziran ayında gerçekleştirilen Varadero Müzik Festivali, yerli ve yabancı müzisyenleri ağırlarken 10 farklı sahnede konserler gerçekleştirilir.

Ünlü şeflerin yemek yaptığı ve yerli-yabancı mutfaklardan lezzetlerin sunulduğu mart ayında gerçekleştirilen Uluslararası Mutfak Festivali, komünist devrimin başlangıç günü olarak kabul edilen 26 Temmuz’da düzenlenen Moncada Day gibi etkinliklerin yanı sıra ülke genelinde sayısız festival ve etkinlik gerçekleştirilir.

Kültür

Küba’nın başkenti Havana’da kolonyal dönemden kalma birçok eser bulunmaktadır. Bu sebeple 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir. Küba kültürü köken bakımından İspanyol ve Afrika etkisinin belirgin izlerini taşır. Amerika Birleşik Devletleri ile olan tarihi bağları nedeniyle Kuzey Amerika sporları halk arasında yoğun ilgi görmektedir. Başta beyzbol olmak üzere basketbol, voleybol, atletizm ve boks; Küba’da yaygın olarak oynanan ve uluslararası müsabakalarda başarılı olunan sporlardandır.

Devrim sonrasında hızla gelişen ve refah düzeyinin yükseldiği Küba’da halkın tamamına yakını okur yazardır.
Her köşe başında amatör müzik grupları boy gösterir. Uzun bir geçmişe sahip olan Küba müziği, coşkulu ve hareketli eserlerden oluşup geniş bir yelpazeye sahiptir.

Küba mutfağı, genel olarak İspanyol-Karayip karışımıdır. Domuz eti, deniz mahsulleri, mısır ve siyah fasulye çok tüketilir. Küba edebiyatının özellikle şiir alanında zengin ve nitelikli bir mirası vardır. 19. yüzyılda yaşamış şair Jose Marti ile 20. yüzyılda yaşamış olan Nicolás Guillén önemli Kübalı edebiyatçılardandır. Ünlü şarkı Guantanamera, Küba’nın devrimci kahramanı Jose Marti’nin eseridir. Aynı zamanda Bolivya ordusuna ve Che’ye yazılan ünlü Soldadito Boliviano (Bolivyalı Küçük asker) şarkısı da Nicholas Guillen’indir.

Mutfak

küba  Mutfağı

Küba mutfağında ızgarada pişmiş et yoğun olarak tüketilmektedir. Izgara et, yanında lahana, siyah fasulyeli pilav, haşlanmış patates ve avokado veya kızarmış muz ile birlikte servis edilir. Karayip mutfağının en önemli besinlerden olan pirinç, Küba yeme-içme kültürünün vazgeçilmez parçasıdır. Genelde yemeklerin yanında servis edilen pirinç; sade, etli, deniz ürünleri ve sebzeli olmak üzere farklı şekillerde hazırlanır. Küba’nın meşhur içkisi Mojito her yemeğe eşlik ettiği gibi rom ve bira da ülkenin vazgeçilmez içkileri arasındadır.

Geleneksel Küba mutfağı Karayip, İspanyol ve Afrika karışımı bir mutfaktır. Ülkenin en bilinen yemeği siyah barbunyalı beyaz pirinç pilavı olan Congriadındaki yemektir. Congri aynı zamanda yöresel malzemelerle yapılmasından dolayı milli yemek olarak da adlandırılır. Yeşil muz kızartması da Küba mutfağının en meşhur yiyeceklerindendir. Küba mutfağında en fazla tüketilen malzemeler domuz eti, mısır ve siyah fasulyedir. Yemeklerde çok çeşitli baharatlar kullanan Kübalılar üretimde önemli bir yere sahip olan şeker kamışı ve baklagilleri de çok kullanırlar.

Küba mutfağının Güzel Ada Sosu anlamına gelen Salsa de Isla Bella ve Salsa Flamingo gibi sosları vardır. Ülkenin diğer bir milli yemeği ise siyah fasulye ve pirincin karıştırılarak soğan, sarımsak, kekik, biber, defne yaprağıyla sotelendikten sonra haşlanmasıyla hazırlanan Moros y Cristianos’tur. Bu yemeğin yılbaşı gecesi yenildiğinde iyi şans getireceğine inanılır. Ülkede agujai pargo ve cherna adlı balık yemekleri meşhurdur. Deniz ürünü olarak en çok ıstakoz tüketilir. Küba restoranlarında en sık rastlanan yiyeceklerin başında ızgarada pişmiş etler gelir. Her yemeğin yanında mutlaka Congri, haşlanmıs patates ya da kızarmış muz servis edilir.

Tropikal iklim özelliğinden dolayı nanas, avokado, muz, papaya, guava gibi meyveler bakımından zengin olan ülkede bu meyvelerin taze sıkılmış sularına da hemen hemen her yerde rastlamak mümkündür. En ünlü içkileri şeker kamışından üretilen Rom’dur. Rom çok çeşitli kokteyllerde kullanılır. Bunların en meşhur olanlarıysa Mojito, Daiquiri ve Cuba Libre’dir. Önemli bir kahve üreticisi olan ülkede kahve kültürü de oldukça gelişmiştir. Küba Espressosu ya da Café Cubano denilen kahve çeşidi espressonun şekerli versiyonudur.

Küba’daki Türk Elçiliği

HAVANA BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: 5 Ta Avenida No: 3805 Entre 36 Y 40, Miramar, Ciudad Havana, CUBA

Telefon: +53 (7) 204 22 37
+53 (7) 204 12 04
+53 (7) 204 12 05
+1-613 902 5711 (Kanada VoIP)

Faks: + 53 (7) 204 28 99

embajada.habana@mfa.gov.tr
T.C. Dışişleri Bakanlığı Havana Büyükelçiliği

Görev Bölgesi: Bahamalar ve Jamaika

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti

Kuzey Kore

Başkent Pyongyang
Resmî diller Korece
Yönetim Şekli Tek Parti Rejimi
Yüzölçümü 120.540 km²
Nüfus 25.368.520
Nüfus Yoğunluğu 210,4kişi/km²
Para birimi Kuzey Kore wonu(₩)(KPW)
Zaman dilimi Pyongyang Zamanı (UTC+9)
Telefon kodu +850
İnternet TLD .kp

Kuzey Kore, resmî adıyla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Korece: 조선민주주의인민공화국; hanja: 朝鮮民主主義人民共和國; Chosŏn Minjujuŭi Inmin Konghwaguk), Doğu Asya’da Kore Yarımadası’nda bir devlet. Yüzölçümü 120.540 km²’dir.

Kuzeyinde Rusya ve Çin, güneyinde Kore Cumhuriyeti, doğusunda Japon Denizi ve batısında Sarı Deniz ile çevrilidir. Başkenti Pyongyang’dır. Kore İşçi Partisi tarafından yönetilen devletin resmi ideolojisi Marksist-Leninist ve Juche temellerine dayalı sosyalizmdir.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti adıyla 9 Eylül 1948’de kuruldu. 1910-1945 yılları arasında yaşanan Japon işgalinin (Kore Kurtuluş Günü) ve II.Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Kore Yarımadası’nın kuzeyi Sovyetler Birliği’nin güneyi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin denetimine girdi ve 38.Kuzey Paraleli’nde ayrılan iki toprak parçasının birleşmesi konusunda anlaşma sağlanamadı. 1948’de Sovyetlerin denetimindeki bölgede sosyalist bir rejim kuruldu. Ancak bu gelişmeler üzerine ABD’nin Güney Kore’ye çıkarma yapması savaş tehlikesi yarattı. 1950 yılında Kore Savaşı başladı. Kuzey Kore Sovyetler Birliği ve Çin’den destek alırken, Güney Kore Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve diğer bazı NATO devletlerinden silah ve para desteği aldı. 1 milyon 300 bin kişinin ölümüne sebep olan savaş 1953 yılında sona erdi.

1994 yılında Kuzey Kore’nin ilk lideri olan Kim İl-sung’un ölümünden sonra, ülkeyi oğlu Kim Jong-il yönetmeye başladı. 17 Aralık 2011 tarihinde ülkenin 70 yaşındaki lideri Kim Jong-il de öldüğünde Kore İşçi Partisi halka ölen liderin oğlu ve varisi Kim Jong-un etrafında toplanma çağrısı yaptı.

Planlı ekonomik sisteme sahip olan ülkede topraklar kolektif olarak işlenmekte, sanayi işletmeleri ile iç ve dış ticaret de devlet kontrolünde bulunmaktadır.

Kuzey Kore bayrağı

Kuzey Kore’nin bayrağı 8 Eylül 1948 yılında çıkarılan yasa ile ülkenin resmî bayrak ve simgesi ilân edilmiştir. Beyaz çember içindeki kırmızı yıldız komünizmin sembolüdür. Bayrağın zeminindeki kırmızı renk devrimci vatanseverliği, mavi renkli şeritler bağımsızlık,barış ve kardeşlik idealleri için mücadele eden dünya halklarını, beyaz şeritler ise Kore ulusunun uzun tarihe yayılan kültürel bütünlüğünü simgeler.

Kuzey Kore Arması

Tarihçe

Antik Kore

Eski Koreliler, büyük bir olasılıkla Mançurya’dan (Kuzey Çin) ve Moğolistan’dan göç eden göçebe kavimlerden oluşmaktadırlar.

Üç Kore Krallığı

M.S. 1. yüzyılda yerli Kore krallıkları bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlar ve IV. Yüzyılın sonlarında üç adet yerli krallık Çinli kolonilerinin yerini almıştır. Goguryeo Krallığı dağlık kuzeyi işgal etmiştir. Bu dönemde Baekche ve Silla Krallıkları da güneydeki kıyısal düzlükleri bölüşmüşlerdir. İlave olarak, Gaya adındaki 6 kabile güney bölgesini ele geçirerek Yamato adlı Japon devleti ile gevşek bir birlik kurmuşlardır. Bu üç krallık birbirleri karşısında avantaja ulaşmak amacıyla yarımadada Çin’e imkânlar oluşturmak pahasına Çin’le yakın bağlar kurdular.

Birlekendi sınırları içerisine çekmeye çalışınca, Silla Krallığı desteğini Baekche ve Goguryeo krallıları lehine kullandı ve üç devlet Çinlileri yarımadadan dışarı attılar. 668 yılında Silla Krallığı altında birleşen Kore, tek ulus haline geldi ve böylelikle kendi kültürünü ve dilini oluşturdu. Çin’den ise Siyaset Enstitülerini ödünç aldı. Sanat ve bilim büyük gelişme kaydetti, devletin dini ise Budizm oldu.

Birleşik hanedanlar

889 yılında ülkede patlak veren ayaklanmalar yüzünden parçalanmalar meydana gelmişti. Bu parçalanmalar 935 yılında Wang Kon adında bir subayın kontrolü yeniden sağlayıp iki Kore’yi tekrar birleştirmesine kadar sürdü. Devletin yeni ismi Goryeo olmuştu. Kore isminin kaynağı ise Goguryeo’nun kısaltmasından meydana gelmektedir. Sanat ve derin bilginlik merkezileşmiş Çin modeli bir hükümet altında gelişse de Kore’ye özgü sınıfsal yapı, aristokratlar, halk tabakasından olan insanları ve alt kısım (genelde kölelerin) devam etti. Soylular arası düşmanlık ve Moğollar’ın saldırıları devleti zayıflattı. Nihayet Moğollar yarım adanın kuzeyini işgal ederek Koryo Hanedanını desteklediler.

1392 yılında Goryeo Generali Yi Song-gye güç kazanarak Çin’le birlik oluşturdu. Meydana gelen Chosun Hanedanlığı beş asırdan fazla devam etti ve Konfiçyuzmu o kadar çok benimsedi ki Çin’den daha fazla Konfüçyen bir toplum haline geldi. Entelektüel alandaki gelişmeler ve başarılar devam etti. 1592 yılındaki Japon ve 1627 ila 1636 yılları arasındaki Mançurya saldırıları püskürtülse de savaş ülkenin dar görüşlü güç merkezi, Kore’nin ekonomisini epeyce yaraladı.

Japon işgali (1910-1945)

Japonya’nın 1894-1895 savaşı sonunda Çin’i ve 1905 Rus-Japon Savaşı sonunda da Rusya’yı yenilgiye uğratması, 1910 yılında Kore’yi ele geçirerek sömürgesi haline getirmesini sağladı. Sömürge yönetimi, Korelilere Japonca isimler alma ve Korece’nin yasaklanması gibi konularda baskılar yapmaya başlayarak Kore dilini, isimlerini ve ulusal kimliğini de yok etmeye çalışmaktaydı. Bu arada 1919 yılında 1 Mart Eylemleri olarak bilinen geniş çaplı gösteriler gerçekleşti. 2 milyon Korelinin katıldığı eylemde Japon askerleri tarafından binlerce insan öldürüldü. Koreliler bir kez daha II. Dünya savaşı sıralarında Japonlar tarafından askeri amaçlı çalışmakta kullanılarak yeniden suistimal edilmişlerdi.

Kim Ilsung

Kuzey Kore

Savaşın bitiminde ülke 38. paralel’de ikiye bölünmüş, Amerika Birleşik Devletleri güneyi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği de kuzeyi işgal etmişti. Soğuk Savaşın birleşmeyi önlediği sıralarda güneyde kapitalist bir cumhuriyet ve kuzeyde de Komünist bir cumhuriyet yerleşmişti.

Kore’nin bölünmesi (1945-1950)

Kore Yarımadası, 1945’te II. Dünya Savaşı’nın Müttefikler tarafından kazanılmasıyla Kore’de Japonya’nın 35 yıllık yönetiminin 1 Numaralı Genel Karar sonucunda sona ermesinin ardından ikiye bölündü. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği 38. paralel boyunca bir kontrol bölgesi ile ülkeyi geçici olarak işgal etmeye karar verdiler.

Soğuk Savaş’ın başlangıcı ile Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki bağımsız ve birleşik bir Kore’nin kurulması konusundaki müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. 1948 yılında BM gözetiminde seçimler yalnızca ABD işgali altındaki güneyde yapıldı. Bunun sonucunda güneyde Güney Kore kurulmuş olup bunu kuzeyde Kuzey Kore’nin kurulması izlemiştir. ABD Güney Kore’yi desteklerken Sovyetler Birliği ise Kuzey Kore’yi desteklemiştir ve iki hükûmet tüm Kore Yarımadası üzerinde egemenlik iddia etti.

Kore Savaşı (1950-1953)

Zaten 1948 yılında tüm Kore Yarımadasını kapsayan ülkenin kuruluş ilanından sonra 1950’li yılların başında ABD ve NATO’nun müdahalesiyle ülke kuzeye ve güneye ayrılmıştır. Ardından başarısız bir birleşme ajitasyonundan sonra, 25 Haziran 1950 yılında Kore Savaşının patlak vermesine neden olan sürpriz Güney Kore saldırısını düzenledi. Saldırıyı geri püskürtmeleri için Birleşmiş Milletler; Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Avustralya, Filipinler ve Türkiye gibi ülkeler aracılığıyla Güney Kore’ye destek sağladı ve Kuzey Kore’yi Çin Halk Cumhuriyeti sınırına kadar sürükledi. Kuzey Kore’nin destekçisi ise Çinliler idi. Öyle ki, Seul üç yıl içerisinde dört kez el değiştirmek mecburiyetinde bırakıldı. Temmuz 1953’te yaklaşık üç milyon insanın ölümünün ardından savaş sona erdi. Böylelikle dünyanın en sıkı denetlenen sınırı ile Kore ikiye ayrıldı.

Savaş sonrası gelişmeler

Eski gerilla lideri ve SSCB askeri olan Kuzey Kore’nin efsanevi lideri Kim Il Sung, Koreli rakiplerini saf dışı bıraktıktan sonra, katı bir yönetime sahip, askeri ve sıkı bir rejimle korunan Kuzey Kore toplumunu yarattı. Kendine bağımlılığı ile iddiada bulunan Kuzey Kore diğer taraftan Ekonomik ve Askeri yardımlar için SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne bel bağladı. GNP’nin yüzde 25’lik bir oranını Askeri Kuvvetlerine harcayan Kuzey Kore, dünyanın en büyük ordularından biri haline geldi.

1983 yılında, Myanmar’da aralarında dört kabine bakanının da bulunduğu 17 kişilik delegasyonu yerleştirmiş oldukları bombanın patlaması sonucunda öldürdüler. Dört yıl sonra Kore Hava Yollarında patlayan bombanın ve 115 kişinin öldüğü olayın suçlularının da Kuzey Koreliler olduğu bildirildi. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ve komünist bloğun çözülmesiyle birlikte, Kuzey Kore en büyük ticaret ve yardım kaynaklarından birini yitirmiş oldu. Buna rağmen komşularını alarma sürükleyen ve kaynaklarını askeri programa yönelik yatırımlar yapmaya devam etti. İzole edilmiş ve hızla küçülen ekonomisi ile Kuzey Kore ekonomik bataklığın içine girdi.

Soğuk Savaş sonrası

1994 yılında Kim Il Sung’un ölümünden sonra hiçbir kuvvet sarf etmeden iktidara oğlu Kim Jong Il geldi. Kuzey Kore’de toplumsal durum hızlı bir biçimde çöküş yaşamakta idi ve buna da toprağın verimsizliği ve kötü hava şartları da eklenince ekin yetersizliği ve dolayısıyla kıtlık meydana geldi. Diğer taraftan askeriyeye yapılan harcamalar ve balistik füzelere harcanan paralar da ülke kaynaklarını tüketmeye devam etti. Ardından, 1994 Ekim ayında Kuzey Kore; ABD’den gelecek olan yakıt ve gıda yardımı karşılığında nükleer programını dondurma kararı aldı

Eski muhalif Kim Dae-Jung 1998 yılında ekonomik reformlar, daha geniş demokrasi ve Kuzey Kore ile gönül alıcı siyaset izleyeceği sözlerinden sonra Güney Kore’nin Başkanı olarak seçildi. İzlediği "Güneş ışığı" politikası, Kuzey Kore’nin Japonya adası Honshu üzerine fırlattığı füze ve Haziran 1999 yılında Kuzey ile Güney Kore savaş gemileri arasındaki çatışmaya rağmen yaşamını sürdürdü. Kuzey Kore lideri Kim Jong İl ile Güney Kore lideri Kim Dae-Jung arasında 2000 yılında düzenlenen zirvede yeni Kore siyaset ilişkilerinin sinyallerini verdi. Ağustos ayında, savaş zamanlarında dağılan yüz binlerce ailelerin birbirlerini yeniden görebilmeleri için geçici birleşme meydana gerçekleştirildi. Eylül ayında ise iki ülke lideri, Seul ve Pyongyang arası yeni trenyolu bağlantısını kurulması için anlaşmaya vardılar. Savunma bakanlarının da katıldığı, Bakanlar- arası görüşmeler de gerçekleştirildi.

21. yüzyıl

Amerikalı bir ziyaret delegesinin açıklamalarına göre Kuzey Koreli yetkililere, ülkelerinin iki adet örtülü nükleer silah programının var olduğunu ortaya çıkararak 1994 yılı zenginleştirilmiş uranyum antlaşmasının çiğnendiğini açıkladılar. Bu açıklamalardan sonra Kuzey Kore yetkilileri bu suçlamaları reddettiler. Kuzey Kore nükleer santrallerinin bulunduğu bölgelerde konuşlandırılmış bulunan gözlemci kameraları ve mühürleri çıkararak, bir aydan da kısa bir zaman zarfından sonra da Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’ndan çekildi.

Washington’un bildirisine göre Altı Ulus Görüşmeleri’nin nükleer krizin sona erdirilmesi için Pekin’de düzenleneceğini duyurdu. Görüşmelere ABD, Kuzey Kore, Çin HC, Japonya ve Rusya katılmaktadır. Kuzey Kore yetkilisi ise verdiği demeçte Washington’un Karşılıklı Saldırmazlık Antlaşması’nı imzaladığını hatırlatarak, Kuzey Kore’nin nükleer programını, ABD’nin Pyongyang’a yönelik "düşmanca politikalarının" sona ermemesi takdirinde parçalamayacağını da sözlerine ekledi.

2008 yılında ABD ile anlaşması sonucu nükleer reaktörünü kapatan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, ABD’nin yaptırımları kaldırmaması ve verdiği sözleri gerçekleştirmemesi sebebiyle nükleer çalışmalarına tekrar başladı ve 2009 Mayıs ayında yer altında başarılı bir nükleer deneme yaptığını açıkladı. Nükleer deneyi doğrulayan Rus Savunma Bakanlığı, denemenin 10 ila 20 kilotonluk bir güçte olduğunu ifade etti. Nükleer silah sahibi ülkeler başta ABD, AB, Rusya, Fransa, Birleşik Krallık ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin komşuları Japonya ve Güney Kore olayın ardından ayağa kalktı.

tb

Kasım 2010’da Wikileaks tarafından kamuoyuna açıklanan belgelerde, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin en büyük destekçisi konumunda olan Çin yönetiminin Kuzey Kore rejiminin dağılmasını ve Kore Yarımadasının Güney Kore rejiminin yönetiminde birleşmesinden yana olduğu açıklanmıştır.

Kuzey  kore  idari bölümler

Siyaset

İnsan hakları

Kuzey Kore’de insan hakları durumunu değerlendirmek ülkenin dışa kapalı doğası nedeniyle zordur. Hükûmet yabancıların ülkeye girişini sınırlandırmıştır. Buna rağmen Kuzey Kore her yıl, bin beş yüz kadarı batılı ülkelerden olmak üzere üç yüz bin turist tarafından ziyaret edilmektedir. Turistlerin büyük çoğunluğu Kŭmgangsan Dağları’nda bulunur ve çok küçük bir bölümü Pyongyang’ı ziyaret eder. Stratejik açıdan önemli olan Kuzey Kore otoritelerinin resmî bildirilerine göre yabancılara sadece ülkenin belli bölgeleri için izin verilir. Kuzey Kore hükumetinin resmî konumuna göre ülkede insan hakkı ihlali yaşanmamaktadır ve Kuzey Kore’deki sosyalist sistem dolayısı ile insanlar özgürce seçimlerini yapıp maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

İnançlara göre dağılım

Kuzey Kore’de İnternet erişimi de oldukça sınırlıdır. Yalnızca elit kesimden ve bilim adamları tarafından kullanılıyor. Onun yerine, "Kwangmyong" adında korunaklı ve "Kore Bilgi İşlem Merkezi" tarafından izlenen internet ağına sahip bir yerden, sadece izin verilen internet sitelerine erişim sağlanabiliyor.

Ordu

Kore Halk Ordusu; Kara kuvvetleri, Deniz kuvvetleri ve Hava kuvvetleri ile çevrelenmekle beraber 1,08 milyon aktif ve 4,7 milyon yedek askerî gücüne sahiptir. Askerî giderler GSMH’nin giderlerinden %31,3 gibi bir miktar mal olmakta ve bu da Kuzey Kore’yi dünyanın en askerîleşmiş devleti yapmaktadır. Hemen hemen her dört Kore vatandaşından biri herhangi bir askerî mevkide hizmet vermektedir. Kuzey Kore’nin geniş ve kapsamlı kimyasal silah programına sahip olduğu söylenmektedir. Amerikan Bilim Adamları Birliği’nin bir raporuna göre Kuzey Kore kimyasal silah programına yarayacak olan en azından 180-250 ton yedek silahlanma etmeni bulundurmaktadır. Aynı zamanda raporlara göre Kuzey Kore, Ulusal Savunma Araştırmaları ve Tıbbi Akademi esasına dayanarak Biyolojik Silah Programına sahip; fakat bu program Kimyasal Silah programı kadar derin ve kapsamlı değildir. Kuzey Kore ayrıca nükleer silah programına sahiptir.

Coğrafya

Ülke topraklarının yaklaşık yüzde 80’i dağ sıralarından ve platolardan oluşur. Ülkenin kuzeydoğusunun ortalama yüksekliği 1,000 m’yi bulan Kema Platosu kaplar. Platonun kuzey kenarında ülkenin en yüksek noktası Pektu Dağı (2,774 m) yükselir. Volkanik bir doruk olan bu dağın tepesinde büyük bir krater gölü bulunur. Ülkenin orta kesiminden kuzey-güney doğrulutusunu izleyen Nangim Dağları geçer. Bu dağlardan çıkarak güneybatıya doğru yönelen Kangnam, Myohyang, Ancin ve Myarak dağları birbirine koşul sıralar oluşturur. Bu dağlar arasındaki geniş ırmak vadileri, girintili çıkıntılı kıyıları çevreleyen Pyongyang ve Çeryang ovalarıyla birleşir.

Ülke mineral yönden çok zengindir. Endüstrisi için önemli olan kömür, kurşun, tungsten, çinko uranyum, grafit, magnezit, demir cevheri, bakır, altın, tuz madenleri bulunur.

İklimi genellikle ılıktır. Yaz mevsimi sırasında kısa bir süre nemli bir sezon geçirir. Baharda ise ağır bir yağış sürecinin arkasından ağır bir kuraklık olur. Bu ağır yağış sürecinde 2007 yılında binlerce insanın öldüğü son 40 yılın en kötü sel felaketi oldu.

Ülkenin %80’ini ormanlar oluşturur. Bu yüzden ormancılık yaygındır. Ülkenin diğer kısmını ise bozkırlar oluşturur.

Ekonomi

Kuzey Kore, halihazırda dünyanın sayılı kapalı ekonomilerinden birine sahiptir. Önemli kömür madenleri ve zengin mineral yatakları bulunmasına rağmen, ülke başlıca temel ihtiyaçlardan çoğunu karşılayamamakta ve uluslararası yardıma olan ihtiyacını sürdürmektedir.

Son yıllarda ülkede, gübre yetersizliği ve soğuk havalar yüzünden tarımsal üretimde ciddi bir düşüş yaşanmış ve kıtlık baş göstermiştir. Uluslararası yardım kuruluşları Kuzey Kore’nin 24 milyonluk nüfusunun doyurulması için uluslararası toplumdan 1-1.5 milyon tonluk yardım alması gerektiğini belirtmektedir.

2009 yılında ülke ekonomisi %0.9, 2010 yılında %0.5 küçülmüş, 2011 yılında ise %0.5 büyümüştür. BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları ve azalan üretimin bu durgunlukta etkili olduğu düşünülmektedir. Kuzey Kore’nin Satınalma Gücü Paritesi’ne göre millî geliri yaklaşık 40 milyar dolar, kişi başına düşen millî geliri ise 1800 dolardır.

SSCB’nin çöküşü ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla birlikte Kuzey Kore en önemli ticaret ortaklarını kaybetti. Özellikle, 1998-1999 yılları arasında yaşanan kıtlık sırasında dış ticaret 1990 yılına göre %40 azalma göstermiştir. Sovyetler Birliği ile Kuzey Kore arasındaki ticaret 1988 ile 1992 yılları arasında yarı yarıya düşmüş, 1991 yılında ise deniz yoluyla yürütülen petrol nakliyatında kesintiye gidilmiştir. 2000 yılından itibaren ise dış ticarette canlanma yaşanmıştır.

Kuzey Kore’nin 2011 yılındaki ihracatı 4.7 milyar$, ithalatı ise 4 milyar$ olarak gerçekleşmiştir.

festivaller

Kuzey Kore Festivalleri

Kültürel ve uluslararası etkinliğin pek düzenlenmediği Kuzey Kore’de en coşkulu kutlama devlet başkanlarının doğumları ve ulusal bayramlardır. Kutlamalar askeri bir tören edasında geçer. Bunların dışında üç adet etkinlik vardır. Birincisi baharda düzenlenen Dragon Bot Yarışları, diğeri de Ekim ayı boyunca süren Mass Games adlı spor etkinliğidir. İki yılda bir de Pyongyang Uluslararası Film Festivali düzenlenir.

Turizm

Kuzey Kore Hükümeti tarafından akredite edilmiş tur operatörleri aracılığıyla yılın belirli ayları ülkeye 2000 kişi kadar yabancı ziyaretçi kabul edilmektedir. Seyahat öncesinde ülkeyi ziyaret edecek yabancılara Kuzey Kore’deki yasaklar ve kurallarla ilgili bir brifing verilip kuralların dışına çıkılmayacağına dair bir belge imzalatılmaktadır. Gelen ziyaretçiler genellikle Pekin üzerinden Air Koryo ile başkent Pyongyang’a ulaşmaktadır.

Kuzey Kore hükümeti tarafından görevlendirilen yetkililer eşliğinde kafileler belirli kurallar dahilinde daha önceden belirlenmiş yerleri gezip görebilmektedirler. 150.000 seyirci kapasitesiyle dünyanın en büyük stadyumu olan Rungrado 1 Mayıs Stadyumu ve Kuzey Kore-Güney Kore Sınırı başlıca turistik yerler olarak sınıflandırılmaktadır.

Nüfus

Etnik açıdan son derece homojen bir yapı gösteren Kuzey Kore nüfusunun yüzde 99,8’ini Koreliler, geri kalanını Çinli, Japon, Vietnamlı ve Avrupalı azınlıklar oluşturur. 2009 sayımlarına göre ülkenin nüfusu 23.923.118 olduğu beӀirtiӀmiştir.

Kuzey Kore nüfusunun yaşlara göre ayrımı:

  • 0-14 yaş : %21,3 (Erkek — 2.440.439/Kadın — 2.376.557)
  • 15-64 yaş : %69,4 (Erkek — 7.776.889/Kadın — 7.945.399)
  • 65 yaş üstü : %9,4 (Erkek — 820.504/Kadın — 1.305.557)
Dil

Kuzey Kore’de resmî dil olan Korece konuşulur. Kore dili tam kesin olmamakla birlikte Altay dil grubuna girer. Çin ve Japonca yazısının aksine Korecede 1446’da kabul edilmiş 14 ünsüz ve 10 ünlüden oluşan Hangul alfabesi kabul edildi. Şu an Korece’de tam 2 tane lehçe bulunur. Bunlar Seul ve Pyongyang lehçeleridir. Kuzey Kore’de konuşulan lehçe ise Pyongyang lehçesidir.

Din

Kuzey Kore, resmî olarak ateist bir devlettir ve halkın çoğu ateisttir; öte yandan toplumda Budizm inancı da yaygındır. Ayrıca çoğunluğunu Protestanların oluşturduğu Hristiyanlar da vardır.

mutfak

Kuzey Kore Mutfağı

Kuzey Kore mutfağı Güney Kore mutfağından çok farklı değildir. Ülkede pek çok dünya mutfağından seçenek bulabileceğiniz restoran da mevcuttur. Ancak restoran fiyatları oldukça pahalıdır ve ülke halkı alım gücü itibariyle buralarda yemek yiyememektedir. Kıtlık yaşanmasından dolayı halk düzgün beslenememektedir bile. Kuzey Kore’ye ait özel bir tarif olan zencefil, karabiber, sarımsak, yeşil soğan ve balık içeren şeffaf bir çorba olan Sungeoguk çorbasını deneyebilirsiniz. Kuzey Kore’de köpek eti yendiğine dair rivayetler vardır.

Kültür

Mimari

Kore mimarisi tarzı, özellikle başkent Pyongyang’taki binalarda bulunmaktadır. 1950-1953 yıllarındaki Kore Savaşı’nda büyük zarar gören ve neredeyse tamamen yok olan şehir, 1960’lar ve 1970’lerde çoğunluğu Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş yerel mimar ve tasarımcıların projeleriyle yeniden inşa edildi. Konstrüktivist, modernist, brütalist ve fütürist eserlerlerin oluşturulduğu bu dönem, ülkenin mimarisine büyük katkıda bulundu. Kuzey Kore’nin batı dünyası ile izole yapısı da Pyongyang’daki bu yapıların günümüze kadar sapasağlam gelmesini sağladı.

Songun

Songun veya Sŏn’gun (Korece: 선군정치, Hanja: 先軍政治, 2000 sistemi: Seongun jeongchi / McCune-Reischauer: Sŏn’gun chŏngch’i, Önce ordu anlamına gelir), Kuzey Kore’nin önce ordu siyasetinin ismidir. Buna göre Kore Halk Ordusu’nun devlet işlerinde ve ülke kaynaklarının kullanımında önceliği bulunmaktadır. Bu siyasetin birçok alanda farklı yansımaları olup siyasi ve ekonomik alanda ordunun önceliği mevcuttur. Bu siyasetin Kuzey Kore yeni devlet ideolojisinde önemli bir yeri vardır.

Tanımı : Songun, Kore Halk Ordusu’nu Kuzey Kore içerisinde kurum ve devlet organı olarak yükselterek ülkedeki sistem ve toplum nezdinde en önemli konuma yükseltmektedir. Ordu, iç siyasette ve uluslararası ilişkilerde belirleyicidir. Hükümetin yapısını tayin etmekte ve iktidarın şekillendiği yer olarak orduya vurgu yapılmaktadır. Kuzey Kore hükümeti orduya ekonomik alanda en yüksek önemi vermekte, kaynak kullanımında öncelik tanımakta ve topluma örnek bir hiyerarşi olarak gösterilmektedir. Songun, 1994 yılından itibaren askeri yapılanmaya kamusal ve toplumsal alanda verilen önemin ideolojik olarak teorileştirilmiş halidir.

Tarihi : Songun, 1994 yılında Kim Il-sung’un ölümünden sonra resmi devlet ideolojisi olarak ortaya çıkmaya başlayacaktır. 1995 yılında songun politikaları, “orduya büyük önem atfeden devrimci bir fikir” olarak tanıtılmış ve “parti, ordu ve halk arasındaki tek yürek halindeki birlikteliğin öncüsü” olarak gösterilmiştir. Bu siyaset Kim Il-sung’un juche yani kendi kendine yetebilme siyasetinden belirli bir oranda sapma anlamına gelmektedir. Kore İşçi Partisi Merkez Komitesinin yayın organı olan Rodong Sinmun’un (İşçilerin Gazetesi) 1997 yılında yayınladığı bir başyazıda; Halkın Ordusunun yeri ve görevinin hiç olmadığı kadar önemli olduğu ve yoldaş başkomutanın önderliğinde enerjik bir şekilde yönetildiğinden bahsedilmiştir. Yazıya göre bu aşamada artık ordu; halk, devlet ve partiyle özdeş olmaktadır. 1998 yılından itibaren bu terim önce ordu devrimci fikri, önce ordu devrimci liderlik ve önce ordu siyaseti gibi tanımlamalarla kullanılmaya başlanmıştır. 1999 Ocak ayında ise songun ile birçok Kuzey Kore gazetesinde yazılara çıkmış ve yazılarda Kim Jong-il tarafından uygulanan önce ordu siyaseti sayesinde Halkın Ordusunun halkla iç içe devrimin öncü gücü olarak görev yapmakta olduğu, sosyalizmin ise bu sayede hem korunmakta hem de geliştirilmekte olduğu belirtilmiştir. 2003 yılında ise songun, artık askeri doktrinin değişmez bir unsuru olmuştur. Aynı yıl yayınlanan yazılarda ise devrimin itici esas gücünün Kore Halk Ordusu olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu vurgu Kuzey Kore’ye has bir vurgudur ve klasik marksizmden ayrılmaktadır. Komünist öğretide ve sosyalist ülkelerde devrimci öncü olarak işçi sınıfı gösterilmektedir. Bu değişikliğin gerekçesi olarak ise Kuzey Kore’de sadece Ordunun bazı kriterleri yerine getirdiğinden bahsedilmektedir; bu kriterler sadakat, devrimci ruh, dayanışma ve birlik ruhudur. Songun zaman içinde giderek önemini artırmış ve iki Kore’nin birleşme gündeminde bile adından söz edilir olmuştur. Ayrıca Kuzey Kore yönetimi ABD’nin ülkeye saldırmasını engelleyen tek engelin bu siyaset olduğunu da belirtmiştir. Songun, ülkede juche ideolojisinin bir parçası olmuş ve rejimin devamı için vazgeçilmez bir yere oturmuştur.

Gerekçeleri : Kim Il-sung’un ölümünden sonra neden Kuzey Kore’nin songun siyasetinin ön plana taşıdığına dair kimi nedenler sıralanabilir. Bunlardan bir tanesi belirsiz uluslararası durumunu sağlama almak isteyen ülkenin askeri gücünü artırma isteğidir. Bir bakıma saldırgan bir yanı olan bu siyasetin topluma kimi olumsuz etkileri de olabilmektedir. Topluma ayrılması gereken imkânların orduya yönlendirilmesi özellikle sosyalist bloğun ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ülkeyi zor duruma sokmuştur. Ardı ardına yaşanan doğal felaketler ise durumu ağırlaştıran etkenler olmuştur. Songun siyasetinin ön plana çıkmasının bir diğer nedeni ise iç siyasi dengelerdir. Kim Il-sung öldükten sonra Kuzey Kore önderliği oğlu Kim Jong-il’e geçmiştir. Babası öldüğü sırada Kim Jong-il’in hükümetteki görevi orduydu ve kendisi ordu yönetiminde ikinci adam konumundaydı. Bu verili durumda iktidarını güçlendirmek isteyen yeni liderin ordudaki desteğini sağlamlaştırmaktan başka çaresi bulunmamaktaydı. Bu bakış açısına göre hükümette temsil edilen diğer alanların aleyhine olarak Kim Jong-il’in orduya yaptığı vurgu gözlemlenebilir. Lağvedilen Merkezi Halk komitesi, Devlet Başkanlığı gibi kurumlar, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Yönetim Konseyinin rolünün azaltılması bu kapsamda düşünülebilir.

Siyasi yansımaları : Songun siyaseti hem kendi kendine yetebilme idelojisi olan juche ile uyumludur hem de onu aşarak Kim jong-il’in iktidarını sağlaştıran bir devlet siyaseti haline gelmiştir. Bazılarına göre ise bu dönüşüm çökmekte olan rejimin son çırpınışlarıdır. Kuzey ve Güney Kore devletlerinin birleşmesine yönelik görüşmelerde songun siyaseti tartışılsa da Güney Kore tarafından reddedilmiştir. Güney Kore hükümeti, bu konudaki hassasiyetini ülke dahilinde songun siyasetini irdeleyen internet sitelerini yasaklayarak göstermiştir. Songun siyaseti sürmekte olan nükleer kriz başlığında da gündemdedir. ABD’nin Kore yarımadasını nükleer silahlardan arındırmak amacıyla uyguladığı politika songun siyaseti tarafından zora girmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde songun siyaseti bir ülkenin nükleer silahlanması için uygun bir ideolojik zemin sunmaktadır. Bu yüzden Kuzey Kore’nin nükleer programını askıya alması ve durdurmasını isteyen ülkeler songun siyasetini benimsemiş bir önderliği buna ikna etmesi zor görünmektedir. Diğer taraftan bakıldığında ise ABD’nin kendi nükleer programına bu kadar müdahale ettiğini gören Kuzey Kore yönetiminin bu müdahaleleri songun ideolojisine bir müdahale olarak değerlendirip nükleer programını askıya alma görüşmelerinden çekilmesi sonucuna da yol açabilecektir.

Ekonomik yansımaları : Songun siyasetine göre ekonomik krize önlem olarak ordudan her alanda olduğu gibi bu alanda da en önde olması beklenmektedir. Kim Jong-il tarafından slogan haline getirilen “Güçlü ve Zengin Ülke” (kangseong taeguk) ülküsüne ulaşmak için songun siyaseti önemli yer arzetmektedir.

Bilimsel etkileri : Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti uzaya kendi teknolojisi sayesinde uydu gönderebilen az sayıda ülkelerden birisidir. Ancak uydu gönderilmesi için kullanılan füze sistemlerinin kıtalararası savaş başlığı taşıyabilecek olan balistik füzelerde de kullanılabileceği kaygısı özellikle ABD ve Japonya tarafından dile getirilmektedi

Kuzey Kore’deki ilginç yasaklar

Kuzey Kore, çocuk ruhlu psikopat bir liderin oyuncağı olmuş bir ülke. Baktığımızda, Lider Kim Jong-un, yanındaki soytarılar ve sefil bir hayat yaşamaya mahkum bir halk olarak üçe ayrılmış vaziyette Kuzey Kore. O kadar dışa kapalı bir ülke ki dünya yıkılsın, fırtınalar kopsun, yer yerinden oynasın ne bizim onlardan ne de onların bizden haberi olacakmış gibi duruyor desek yalan söylememiş oluruz. Orada olup bitenlerle ilgili elimize geçen 10 haber varsa bunların bir yarısı kendi fantezileri uğruna kıydığı canlar ve koyduğu yasaklar.

1. Radyo ve televizon : Kuzey Kore’de devletin kısacası ülkenin lideri Kim Jong-Un’un sözcülüğünü, propagandasını yapan sadece devlet kanalları serbest. Ülkedeki televizyonlar da sadece devlet kanallarının frekansını çekecek şekilde üretiliyor ve yapılan programlar da bir parti bülteni tadında. Güney Kore kanallarını izledikleri gerekçesiyle idam edilen insanlar da var.

2. Yabancı sigara içmek : Yabancı sigara içiminin ülke çıkarlarına ters düşeceği düşünülerek ülkede ithal sigara içimi şu anda yasak. Bununla beraber yerli sigaralara da yüksek oranda zam uygulanıyor. Unutmadan lider Kim Jong-un’un hastane açarken bile sigara içen bir lider olduğunu da söylemek gerek.

3. İnternet erişimi : İnternetin yasak olması da bizleri şaşırtmıyor tabi. Halkın kullanamadığı, sadece devlet yetkililerinin kullanabildiği Kwangmyong adındaki ülke içi ağa bağlantı gerçekleştirilebiliyor. Sebebi ise diğer ülkelerde olan kötü şeyleri görüp halkın onlara karşı olumsuz bir tavır içine girmesi ihtimali. Kulağa mantıklı geliyor!

.

.

4. Dini özgürlük : Halkının %70’inin ateist olduğu Kuzey Kore’de sayıca çok olmasa da Protestanlık mezhebinden Hristiyanlar da var. Güney Kore’de hızla yayılan Hristiyanlığa karşın Kuzey Kore bu konudaki katı ve olumsuz tutumuyla dünyadaki Hristiyanların en fazla baskı gördüğü ülkeler sıralamasında ilk sırada yer almakta.

5. Saç modeli : Kadınların ve erkeklerin saçının teline bile karışılıyor Kuzey Kore’de. Devlet, kadınlar için 18, erkekler içinse 10 farklı saç modeli belirlemiş. Yani düşününce kadınlar erkeklere göre biraz daha şanslı bu konuda.

6. Yurtdışı seyahat yapma hakkı : Kuzey Kore’de yaşayan biri, Kore İşçi Partisi üyesi değil ya da iyi bir nüfuza veya konuma sahip değilse ülke dışına seyahat etme şansı da yok denecek kadar azdır. Güç bela bir pasaport çıkarttıran bir kişi, seyahat bitiminde pasaportunu yetkililere teslim etmek zorundadır.

7. Müzik : Kuzey Kore’de, yapılan parçaların devlet kontrolünde olması ve şarkı sözlerinin de ülkedeki rejimi övmesi isteniyordu. Yakın zamana kadar ülkede yabancı müzik dinlemek de yasaktı. Bu konudaki tutumda ise bir kırılma söz konusu. Faşizme destek vermekle itham edilen ve konserlerine askeri üniformalarla çıkan Slovenyalı metal grubu Laiback, Ağustos ayında başkent Pyongyang’da konser vererek, ülkede ilk defa sahne alan yabancı grup olacak.

8. Siyasal faaliyetler :
Ülkede şu anda tek başına iktidarlığını sürdüren Kore İşçi Partisi dışında bir başka siyasi oluşum veya örgütlenmeye gidilmesi yasak. Oldu da böyle bir girişimde bulunuldu, sonuçları da idama kadar gidecek ağırlıkta.

9. Araç kullanımı : Seyahat özgürlüğü kısıtlı olan bir ülkede araç sayısının da ne kadar olacağını az çok kestirebiliyor insan. Başkent Pyongyang dışında ülkedeki diğer şehirlerde askeri araçlar ve kamyonlar dışında çok az şahsi araç görebiliyorsunuz. Halk genel olarak şehir içi ulaşımda bisiklet kullanmayı tercih ediyor.

Kuzey Kore Türk Elçiliği

Güney Kore’deki Seul Büyükelçiliği’nin görev bölgesindedir.

SEUL BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: Vivien Bldg. 4th floor 52, Seobinggoro 51gil Yongsan-gu Seoul-Korea
Telefon: +82 2 3780 1600
Faks: +82 2 797 8546

embassy.seoul@mfa.gov.tr
T.C. Dışişleri Bakanlığı Seul Büyükelçiliği

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Başkent Lefkoşa
Resmî diller Türkçe
Yönetim Şekli Yarı Başkanlık Sistemi
Yüzölçümü 3.355 km²
Nüfus 313.626
Nüfus Yoğunluğu 93,4 kişi/km²
Para birimi Türk lirası (₺) (TRY)
Zaman dilimi AST (UTC+2)- (UTC+3)
Telefon kodu +90-392
İnternet TLD .ct.tr ve .tr

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Akdeniz’de bulunan en büyük üçüncü ada ve Anadolu yarımadasının 65 km güneyindeki Kıbrıs adasının kuzey kısmında yer alan de facto bağımsız devlettir. Bağımsızlığı Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmaz. Pakistan ve Bangladeş de KKTC’yi tanıdığını ilan etse de uluslararası baskılar sonucunda bundan vazgeçmişlerdir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni temsil eden, beyaz fon üzerine üstte ve altta olmak üzere iki, kırmızı, boydan boya şerit ile, ortada kırmızı renkli ay yıldızdan oluşan bayraktır. Bugünkü hali 7 Mart 1984 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi tarafından onaylanmıştır.

KKTC bayrağının simgelediklerine ilişkin resmi bir açıklama yoktur. Bazı kaynaklara göre ay yıldız Türklüğü, kırmızı renk Kıbrıslı Rumlarla meydana gelen çatışmalarda dökülen Kıbrıslı Türk kanını, beyaz barışı, üstteki kırmızı şerit Türkiye’yi, alttaki kırmızı şerit Kuzey Kıbrıs’ı ve şeritlerin düz ve paralel olması "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar süreceğini" simgelemektedir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arması

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arması

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arması, 2005 yılında Cumhuriyet Meclisi’nde yasalaşan yeni amblem, Kıbrıs Türk tarafının duruşunun göstergesi olarak da niteleniyor.

2005 yılında Resmi Amblem Yasası ile resmi statüye kavuşmuştur. Bu yasa ile güvercinin duruşunda değişiklik yapılırken; ağzındaki zeytin dalı da belirginleştirildi. Zeytin dalının üzerine de KKTC’nin ilçelerini temsilen beş adet zeytin yerleştirildi.

Amblemde kanatlatı açık, uçuş pozisyonunda ve başı yukarı bakan bir güvercin bulunmaktadır. Bu güvercin Kıbrıs Türk halkının dünyaya açık olduğunu ve amacının ilerleme ve yükselme olduğunu belirtmektedir.

Bakır rengi (cengari) kalkan, Kıbrıs’ın tarih boyunca bakır zengini bir ülke olduğunun simgesidir. Zeytin dalı, “Kıbrıslı Türklerin tarih boyunca barış yönündeki çabalarının göstergesi” olarak niteleniyor.

Taç veya çelenk biçiminde, defne yapraklarının diziniyle biçimlendirilmiş olan defne demeti ise, geleneksel ritüellerinde kullanıla gelmiş ve efsanelerinde yer almış defne yaprakları yerleşik kültürünün simgesi olarak niteleniyor.

Tarih

Tarihi boyunca birçok ulusun egemenliği altına giren Kıbrıs MÖ 1500 yılı civarında Antik Mısırın, MÖ 1320 yılı civarında Hititin ve MÖ 1200’li yıllarında tekrar Mısırın, MÖ 1000 yılı civarından Fenikelilerin ve MÖ 709’da Asurluların egemenliği altına girdi.

MÖ 669’da bağımsızlığını kazandıysa da tekrar Mısır firavunu Amasis tarafından alındı. MÖ 545’te Pers Ahameniş İmparatorluğu’na geçti ve MÖ 333’te İssus Muharebesinde Persleri yenen Büyük İskender’in egemenliği altında özerklik tanındı.

Bu tarihten sonra adada Yunan kültürü önem kazandı. MÖ 58 yılında ada Roma İmparatorluğunun bir vilayeti haline geldi ve 350 sene boyunca Roma İmparatorluğu kontrolünde kaldı. 395’te, Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olan adada halk Putperestlikten yavaş yavaş Ortodoksluk mezhebine geçti.

1191 yılında Aslan Yürekli Richard Üçüncü Haçlı Seferi sırasında adaya yerleşti ve daha sonra adayı Tapınak Şövalyeleri’ne sattı. 1192 yılında adayı satın alan Guy de Lusignan ve soyu 1489’da Venediklilerin adayı alışına kadar Kıbrıs’ı kontrol ettiler.

Venedikliler
Kıbrıs’ta Venedik Cumhuriyeti hakimiyeti, 26 Şubat 1489’da başladı. O dönemde adanın hakimi olan Lüzinyan kralı, Katerina Kornaro adlı bir Venedik soylusuyla evlendi. Kral ölünce, ada Venediklilere kaldı.

Adayı yöneten Venedikli, Mağusa’da ikamet etmekteydi. Venedikliler döneminde askeriyeye önem verilmiş, Mağusa’nınki başta olmak üzere kaleler sağlamlaştırılmıştı. Lefkoşa Surları ise 8 milden 3 mile indirilerek yeniden yapılmıştır.

Osmanlı dönemi

Piri Reis tarafından oluşturulmuş Kıbrıs haritası

Fetihden önce Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki Osmanlı Devleti’ne ait gemilerine akın yapan Hristiyan korsanlarının sığınağı haline gelmiştir. Bu korsanlar genellikle deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolculara saldırarak buradaki yol güvenliğini yok etmektedir. Bu gibi nedenlerden dolayı Kıbrıs’ın alınması gerekli görülmüştür.

Kıbrıs, II. Selim’in hükümdarlığı esnasında, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından, 1 Temmuz 1570’te başlayıp, 1 Ağustos 1571’de Mağusa’nın fethedilmesiyle Osmanlı idaresine girdi. Kıbrıs’ın fethiyle Osmanlı Devleti, Doğu Akdeniz’e tamamen hâkim olmuştur.

15 Eylül 1570 tarihinde Lala Mustafa Paşa, tören ile Lefkoşa şehrine girmiştir. Kıbrıs fethedildiği tarihte adada çok az sayıda Ortodoks Rum vardı. Çünkü Venedikliler Katolik idi ve Ortodoks Kilisesi’ne yaşama hakkı tanımıyordu. Osmanlı Devleti Ortodokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme imkânı sağladı. Böylece adada Ortodoks Kilisesi gelişti ve Katolik Kilisesi etkinliğini kaybetti.

1571 yılında Kıbrıs’ta yapılmış bulunan nüfus sayımında yerli halkın nüfusu 150.000’dir. Burada bulunan Türk askeri ise 30.000 kadardır. Fethin ardından Karaman’dan adaya göç ettirilen Türkler, adanın ilk Türk sakinleridir. Bugün adada yaşayan Kıbrıs Türkleri’nin (Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nden gelenler hariç) soyu bu Osmanlı idaresinde adaya gönderilen Türklerden gelmektedir.

Birleşik Krallık dönemi

1928 yılında adanın İngiliz egemenliğindeki 50. yılını kutlamak için basılan bir pul

93 Harbi’nde Rus İmparatorluğu karşısında yenilen Osmanlı, Ruslara karşı fazla ödün vermemek amacıyla, Birleşik Krallık’ın isteği üzerine ada 92.799 sterline kiralanmıştır. Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen Birleşik Krallık’a geçti.Birleşik Krallık adayı "Komiser" diye tabir ettiği yüksek rütbeli yöneticilerle idare etmiştir. 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Birleşik Krallık karşısındaki Almanya’nın yanında savaşa girmesi üzerine Birleşik Krallık adayı ilhak edip adaya vali tayin etti. 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 21. Maddesi gereğince, Birleşik Krallık’a ilhakı tanındı. 1925 yılında Kıbrıs kraliyet kolonisi olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.

Ekim 1931’de itibaren Rumlar Enosis isteğiyle ayaklandı, Rumlar’ın Birleşik Krallık yönetimine karşı ayaklanması sonucu Birleşik Krallık’ın politikası sertleşti. Yunan ve Türk tarihinin okutuması, iki ülkenin bayraklarının kullanılması ve Yunan ya da Türk ulusal kahramanlarının resimlerinin sergilenmesi yasaklandı.[35] Türk topluluğu Enosis’e karşı olduğunu açıkladı. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Fakat KATAK’ın faaliyetini yetersiz bulan Fazıl Küçük KATAK’tan ayrılmış ve 23 Nisan 1944’te Kıbrıs Millî Türk Halk Partisi (KMTHP)’ni kurmuştur.

II. Dünya Savaşı’nın ardından kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, 18 Ekim 1950’de Kıbrıs Rum Ortodoks liderliğine III. Makarios seçilmiştir. Yunanistan Hükûmeti 1954’te Birleşmiş Milletler’e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının (Self-determinasyon) Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu. Türkiye’nin karşı çıktığı bu istek Birleşmiş Milletler’ce reddedildi.

EOKA 1 Nisan 1955’te adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos’ta Londra’da Birleşik Krallık ve Yunanistan’ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. 15 Kasım 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. 1958 yılında gündeme gelen MacMillan Planı’na göre Kıbrıs’ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan’la da bağlara sahip olmasına karar verildi.

1960’tan 1974’e
1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki toplum da nüfuslarına göre her kurumda yeterli temsil hakkına sahipti. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios 30 Kasım 1963’te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk’ü olan Başkan Yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.

ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri’nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerine karşı ada çapında katliam başlattı. 21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan Akritas Planına göre Türk halkı sindirilerek ada Yunanistan’a bağlanacaktı.

1967’de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunanistan Ordusu’nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.

TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu. Yunanistan’ın askerleri üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin itirazı üzerine iade edildi.

1970’li yılların başlarında Yunanistan’ı kontrol eden askerî cunta yönetimi, II. Makarios’un tutumları ve enosisin yolunda ilerleme olmamasından dolayı memnun değildi. Cunta, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği’ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa’daki Başkanlık Sarayı’nı bastı ve II. Makarios görevden alındı. Nikos Sampson yeni hükûmetin devlet başkanı olduğu dünyaya ilan edildi. Her ne kadar milliyetçi Rumlar tarafından darbe yapılsa da Yunanistan ile birleşmedi, Kıbrıs’ın bağımsızlığı devam etti ve bağımlı bir yönetim olmadı. Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirilen darbe nedeniyle Zürih ve Londra Antlaşması’nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’a karadan ve havadan harekât başlattı. Türk birlikleri, adaya indikten kısa bir süre sonra adanın büyük şehirlerinden bir olan Girne’ye girdi. Başkent Lefkoşa’ya doğru ilerlemeye başladı. 22 Temmuz’da taarruz sonucunda Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da başkent Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.

Geçici ateşkes ilan edildiyse de Rum birliklerinin bu ateşkes kurallarına uymaması sonucu 13 Ağustos’ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos’ta başkent Lefkoşa’ya, 15 Ağustos’ta Lefke ve Mağusa’ya girdi. Uluslararası baskılar sonucunda ateşkes ilan edildi ve adanın %37’si Türkler’in kontrolüne geçti. 170.000 civarındaki Kıbrıslı Rum kuzeyde bulunan evlerinden göç ettirildi, 50.000 Kıbrıslı Türk ve daha sonra da Türkiye’nin teşviki ile Türkiye’den gelen göçmenler ise bu evlere yerleştirildi.

Kıbrıs Türk Federe Devleti

Kıbrıs Türk Federe Devleti 1975–1983

Kıbrıs Türk Federe Devleti (kısaca KTFD), 1975-1983 yılları arasında Kıbrıs Türkleri tarafından kuruldu.

1974 tarihinde kurulan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’nin meclisi 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin oy birliği ile kurulduğunu ilan etti. Meclis’te kuruluş bildirisini Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi’nde yönetim başkanı ve federe devletin ilk cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş okudu.

Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, 8 Haziran 1975 tarihinde halk oylamasına sunuldu ve kabul edildi.

Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983’te oy birliği ile aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan ederek KTFD son buldu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı

Rauf Denktaş, 1924-2012

15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi Self-determinasyon hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. KKTC’nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan’ın ve pek çok devletlerin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.

Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.

Görüşmeler ve Çözüm Arayışları
Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri başta Birleşmiş Milletler bünyesindeki çalışmalar olmak üzere adanın birleştirilmesi gayesi ile birçok faaliyet yürütülmüştür. Fakat bunlardan bir sonuç alınmamıştır. Bunlardan biri olan 2004 Annan Planı referandumu da Kıbrıslı Türklerin "kabulü" ve Rumların "hayırı" ile gerçekleşmemiştir. 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen Avrupa Birliği’ne girmişlerdir.

Coğrafya

Girne Dağları'nda 12 futbol sahası büyüklüğündeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı

Toprakları kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar’a doğru yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları arasında Birleşmiş Milletler’in kontrolünde tampon bölge bulunmaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin önemli yerleşim yerleri, başkent Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt ve İskele’dir. KKTC, etkisinde bulunduğu Akdeniz ikliminden dolayı fazla yağış almaz. Genellikle sıcak ve kuraktır.

Kıbrıs’ın sahil kıyıları, aşağı yukarı yüz milyon senedir Chelonia mydas ve Caretta caretta kaplumbağaları tarafından ziyeret edilmektedir. Bu canlılar yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kumsallarına gelmektedirler. Adanın kuzeyinde doğal mağaralar da bulunmaktadır. Sarkıt ve dikitleri ile İncirli Mağarası, İnönü’deki Sütünlu Mağara, olmak üzere 85 adet civarındaki doğal mağara bulunmaktadır.

İklim

Kuzey Kıbrıs makro iklim sınıflandırılmasına göre yarı kurak olarak adlandırılan iklim kuşağı arasında yer alır. Aynı zamanda bir Akdeniz adasında yer almasından dolayı yaz mevsiminin sıcak ve kuru; kış mevsiminin ılık ve az yağışlı geçtiği Akdeniz İklimi görülür. Kuzey Kıbrıs’ın yıllık ortalama hava sıcaklığı 19.0 derecedir. Yıl boyunca en sıcak ay genellikle Temmuz’dur. Gündüz saatlerinde (gölgede) 37.0-40 derece sıcaklık görülür. Yılın en soğuk ayı genellikle Ocak ayı olup gündüz saatleri hava sıcaklığı 9-12 derece arasındadır. Yağışlar genellikle Ekim – Mart ayları arasında görülür. Yıllık toplam yağış normali 402.8 mm’dir. En yağışlı ay Aralık, en kurak aylar ise Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Kuzey Kıbrıs’ta deniz suyu sıcaklığı ortalama 21 derecedir. Temmuz ve Ağustos aylarında bu durum 28 derece olur.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ekonomisi

Girne Limanı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası camiada tanınmamasından dolayı ekonomik olarak Türkiye’den yardım almaktadır. Tedavüldeki para birimi Türk lirası’dır. KKTC’nin neredeyse tüm ithalat ve ihracatı Türkiye üzerinden gerçekleştirilir.

KKTC’nin 2010 yılı Gayri safi millî hasılası (GSMH) 5567.1 milyon TL’dir (3686 milyon dolar). Ülkenin 2010 yılı itibarı ile bütçesi 2.66 milyar TL olup bunun %32.6’sını Türkiye’den gelen ekonomik yardımlar oluşturmaktadır. Bu yardımların 2010 itibarı ile toplam miktarı 867,062,467 TL’dir. İşsizlik oranı 2009 yılı itibarı ile %12.40’tır. 2009 yılında 71.1 milyon Amerikan doları ihracata karşılık 1326.2 milyon dolar ithalat yapılmıştır.

2011 itibarıyla yılda yaklaşık 400 milyon dolar turizmden, 400 milyon dolar da eğitim sektöründen elde edilmektedir.

İletişim ve ulaşım

Kıbrıs Türk Hava Yolları Boeing 737-800

Uluslararası telefon kodu olan +90 392’dir. İnternet alan adı .ct.tr’dir. Dünya Posta Birliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni müstakil bir devlet olarak tanımadığından postalarda "Mersin 10 Turkey" posta kodu ile gönderilir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Türkiye hariç direkt uçak seferi düzenlenmemekte, Ercan Uluslararası Havalimanı ve Geçitkale Havaalanı sadece Türkiye tarafından yasal havaalanı olarak tanınmaktadır.

1974 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin limanlarının, tüm dünya gemilerine kapatıldığını ilan etmiştir. Türkiye bu ilanı tanımamış ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti limanlarını serbest ulaşıma açmıştır.

Havaalanları ve limanlar

  • Ercan Uluslararası Havalimanı (Lefkoşa – Ana Havaalanı)
  • Geçitkale Havaalanı (Gazimağusa)
  • Pınarbaşı Havaalanı (Girne)
  • Girne Limanı (Girne)
  • Gazimağusa Limanı (Gazimağusa)
Ordu

Cumhuriyet Bayramı geçit töreni

KKTC’nin Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (G.K.K.) adında tümen seviyesinde bir askeri birliği vardır. G.K.K.’nda 18 ile 40 yaşları arasında zorunlu askerliğe alınmış 4000 kadar personel bulunmaktadır. Bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 11. Kolordu’su Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (K.T.B.K.) yerleşmiş durumdadır.

KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni karadan denizden ve havadan gelebilecek her türlü saldırıya karşı korumakla görevli olan askerî kuvvet. KKTC Polis Örgütü ve KKTC Sahil Güvenlik Komutanlığı’da Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına bağlıdır.

Tümen seviyesinde olup bir ordu değildir. Askeri birlikler yanında KKTC Polis Örgütünüde bünyesinde bulundurur. Bağımsız bir teşkilat olmayıp Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri (KTBK) emir komuta zincirine bağlıdır.

Komuta kademesindeki bazı istisnalar dışında tüm personeli KKTC vatandaşıdır ve KKTC Askerlik Yasası uyarınca birliğe dahil edilirler. G.K.K. personeline Türk Silahlı Kuvvetleri’nden farklı olarak Mehmetçik değil, Mücahit denir.

Demografi

Lefkoşa

1745-1814 döneminde, Müslüman Türk Kıbrıslılar, Kıbrıs adasında Hristiyan Rum Kıbrıslılara karşı çoğunluğu oluşturmaktaydı (bu dönemde, Türk Kıbrıslıların sayısı ada nüfusunun %75’ine kadar çıktı) (Drummond, 1745: 150.000’e 50.000; Kyprianos, 1777: 47.000’e 37.000; De Vezin, 1788-1792: 60.000’e 20.000; John M. Kinneir 1814: 35.000’e 35,000)

Nüfusu 2013 genel nüfus sayımına göre 286.257 olup yerli Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’den gelen göçmenler olmak üzere iki esas zümreden oluşur. Bu zümreler dışında Türkiye’den ve kısmen diğer ülkelerden işçi statüsünde çalışmak üzere gelenler yaşamaktadır. Az sayıda Rum ve Maruni (Kıbrıs ağzında Maronit) doğuda Dipkarpaz, köyünde, kuzeyde Koruçam (Kormacit) ve Karpaşa köylerinde yaşamaktadır. Adadaki Latin kökenli Müslümanlara "Linobamvaki" denir.

Kıbrıs Türkleri’nin bir kısmı 1955 yılından itibaren siyasi ve ekonomik sebeplerle ülke dışına göç etmişlerdir. Özellikle Birleşik Krallık, Avustralya ve Türkiye Kıbrıs’tan büyük oranda göç almıştır. Ülkeye uygulanan ekonomik ambargolar nedeniyle üçüncü ülkelere yapılan ticarette büyük zorluklar çekilmesi ülke dışına yapılan göçlerin zaman içerisinde devamlılık kazanmasına yol açmıştır.

Yaz döneminde Türkiye ve diğer ülkelerden gelen turistler günlük nüfusun artmasına yol açmaktadır.

Dil

Resmî dili Türkçedir. Bununla beraber halkın konuştuğu dil Türkiye Türkçesinin Kıbrıs ağzıdır. Yazı dilinde 1940’lardan itibaren Latin harfleri kullanılmaktadır. Kıbrıs ağzında Türkiye Türkçesinde kullanılmayan veya farklı anlam taşıyan bazı kelimeler bulunmaktadır.

Kıbrıs Türkçesi – Kıbrıs ağzı
Kıbrıs Türkçesi veya Kıbrıs ağzı, Kıbrıs’ta, daha ziyade yerli Kıbrıs Türklerinin konuştuğu, Türkiye Türkçesi ağzıdır. Türkiye’nin Taşeli yöresi ağzıyla (Alanya – Anamur – Aydıncık) benzerlik gösterir.

Kıbrıs Türkçesi, bir yazı dili değildir. Bu ağız bölgesinin konuşurları olan Kıbrıs Türkleri, Türkiye Türkçesi yazı dilini, her türlü yazışmada standart dil olarak kullanırlar. Bir ağız olarak sistematik yapısı olmadığı için kişiden kişiye ve bölgeden bölgeye değişiklikler gösterebilmektedir. Bu durum, ağız olması ile ilgilidir. Örneğin Baf yöresi, Karpaz yöresi gibi bölgesel söyleyişlerde farklılıklar olabilmektedir.

Dilbilgisi yapısında ve kelimelerin telaffuzunda sanıldığı gibi İngilizceden değil, Rumcadan etkilendiği belirgin olarak görülmektedir. Birçok Türkiye Türkçesi ağzında olduğu gibi, Kıbrıs ağızlarında da uzun sesler taşıyan Arapça kökenli sözlerdeki bu sesler kısa olarak telaffuz edilir.

Kıbrıs ağızlarıyla ilgili ilk bilimsel çalışma Hasan Eren’in 1963 yılındaki bildirisidir.Eren 1959 yılında adada yapmış olduğu üç aylık bir araştırma gezisi sırasında bazı köylerden derlediği malzeme yardımıyla Kıbrıs ağzının kökeni meselesini ele almıştır. Eren’in görüşüne göre Kıbrıs ağzının oluşumunda önce Konya ve yöresi, sonra da Antalya, İçel, Alanya gibi yerlerden yapılan göçler rol oynamıştır. Bu durum, adanın fethinden sonra Kıbrıs’a gönderilen Türk nüfus hakkındaki tarihi belgelerle de örtüşür.

Din

Lefkoşa Selimiye Camii, eski Ayasofya Katedrali, Osmanlı yönetimi sırasında camiye çevrildi.

Çeşitli kaynaklarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Müslüman nüfus oranının %98,71 ile %99 oranında yer aldığı belirtilmektedir. %0,5 oranındaki halkın Ortodoks Hristiyan, %0,2 oranında halkın Maruni Hristiyan, geriye kalanların ise diğer dini inançlarının bulunduğu belirtilmiştir.

Müslüman nüfus geleneğe bağlı olarak Sünni inancın Hanefi mezhebine bağlıdır. Din İşleri Dairesi Müslümanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Din hizmeti veren personelin bir kısmı Türkiye’den sağlanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir Alevi azınlığı bulunmaktadır.

Nüfusunun çok az kısmını oluşturan Ortodoks Rumlar ve Katolik Maruniler de bulunmaktadır.

Frenk (1192-1489) ve Venedikler (1489-1571) Rum Ortodoks Kilisesinin dinsel özgürlüğünü ortadan kaldırıp yerine Latin kilisesinin kurallarını uyguladılar. Osmanlılar, adada varolan tüm dinlere karşı saygı ve hoşgörü göstermiştir.Birçok Rum Ortodoks Kilisesi Frenk ve Venedik döneminde yıkılmaya yüz tutmuştu. Osmanlı yetkilileri bunların kullanım için tamirine ve düzeltilmesine yardımcı oldu. Rum Ortodoks Kilisesine ayrıca dinî binalara ek olarak toprak ve bağımsızlığını sürdürebileceği tam bir özgürlük verildi.

Eğitim

Girne Amerikan Üniversitesi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eğitim sistemi genel olarak üç bölüm olarak değerlendirilir; bunlar temel eğitim, orta eğitim ve yüksek öğretimdir. Ülkede 5 yaşından 15 yaşına kadar süren zorunlu temel eğitim, ücretsizdir. Temel eğitim anaokulu, ilkokul ve ortaokul eğitimini kapsamaktadır. 5 yaş öncesi okul öncesi eğitim ise temel eğitime dahil olmasına rağmen zorunlu değildir.

Zorunlu temel eğitimi orta öğretim dönemi takip eder. Bu dönem zorunlu olmayıp süresi değişebilmektedir. Lise, lise kolej, meslek lisesi, fen lisesi ve pratik sanat okulunda eğitim üç yıldır. Güzel sanatlar lisesi, anadolu lisesi, teknik lise ve turizm otelcilik okullarında eğitim dört yıllıktır.

Orta eğitimden sonra yüksek öğrenim dönemi gelmektedir. Bu dönemde ise önlisans, lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi verilir. 18 veya 19 yaşında orta eğitimi bitiren öğrenciler, isteğe bağlı olarak yüksek öğrenime devam edebilirler.

Ülkede 2017-2018 öğretim yılı itibarı ile ilkokul ve ortaokul düzeyinde okullaşma oranı %100, lise düzeyinde okullaşma oranı %65’tir.

Basın

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde basın özgürlüğü, Anayasa’nın 26. maddesince[ garanti altına alınmıştır. Bu maddeye göre basın ve duyuru hakkı tüm vatandaşlar için serbesttir ve sansür uygulanamaz.

Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRT) kamu yayıncılığı yapmakta olup Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk televizyon kanalıdır. BRT 1 ve BRT 2 adında iki televizyon kanalının yanında beş adet de radyo ile kamusal yayıncılık yapmaktadır. Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) bir devlet kurumu olarak haber ajansı faaliyeti yürütmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde altısı yerli üçü yabancı toplam dokuz haber ajansı, on üç günlük gazete, dört haftalık dergi, dört aylık dergi, altı televizyon kanalı ve yirmi bir radyo kanalı faaliyetlerine devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde TRT de izlenebilmektedir.

Turizm

Salamis Tiyatrosu

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük gelirlerinden biri olan turizmin ülkede büyük bir yeri vardır. Ülke iklimi tüm yıl boyunca tatil için olanaklar sağlar. Yağışlar Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşıp ortalama deniz sıcaklığı altı ayı aşkın bir süre 20 °C dir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bahar aylarında saran yabani çiçekleriyle ve havayı dolduran portakal, limon ve greyfurt çiçeği kokularıyla ünlüdür.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sahilleri yüzmek için Akdeniz’in elverişli ve güvenli, mekânlarındandır. Çoğu tatil tesislerinin modern yüzme havuzları yanında, doğu Akdeniz’in serin suları için güzel sahilleri bulunur.

Adanın iç kesiminde, Beşparmak Dağları güneyinde, geniş Mesarya ovası, Ercan Havalimanı ve ülkenin başkenti Lefkoşa bulunmaktadır. Lefkoşa şehrinin tarihi merkezi etrafı 5.5 km uzunluğunda şehir duvarı ile çevrilidir ve bu duvar hâlâ sağlamdır. Girişteki kapı Osmanlılar tarafından yapılmıştır. Doğu sahili boyunca tarihî, gelişmiş Gazimağusa kenti ve onun yanında Salamis antik kenti yer alır. Adanın en büyük yarımadası olan Karpaz yarımadası yeşil kaplumbağaların yumurtlama mekânıdır. Burada özel alanlar vardır ve giriş çıkış yasaktır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gezilecek yerler arasında Lefkoşa, Venedik Sütunu, Girne Kapısı, Selimiye Cami, Yeşil Hat, Girne Eski Liman, Girne Kalesi, Bellapais Manastırı, St. Hilarion Kalesi, Gazimağusa şehri ve tarihi Gazimağusa Limanı, St. Barnabas Manastırı, Kertikli Hamamı, Namık Kemal Müzesi, Salamis Harabeleri, Othello Kalesi, Lala Mustafa Paşa Camii, Karpaz yer alır.

Egzotik Kıbrıs mutfağı, kendi tarihî ve deniz kültürünü yansıtması yanında, doğu ve batı kültürünün de ortak bir sentezidir.

Ülkede 2009 yılı itibarı ile 119 turistik konaklama tesisi, 15 diğer konaklama tesisi, 144 turizm ve seyahat acentesi, 25 casino ve 250 turistik restoran bulunmaktadır. Ülkedeki rehber sayısı 1192’dir. Toplam 9224 kişi turizm sektöründe çalışmaktadır.

Müzik

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde zamanla birçok müzik grubu ve sanatçı yetişmiştir. Bunlar genelde klasik müzik, opera, pop, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, rap gibi müzik türlerini icra ederler.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’de faaliyet gösteren birçok Kıbrıslı Türk sanatçı vardır. Bunlardan önde gelenleri şunlardır: Rüya Taner, Ziynet Sali, Işın Karaca, Babutsa, Koray Çapanoğlu, Kıbrıs Müzik Yolcuları, Grup SOS, Fikri Karayel, Buray Hoşsöz.

Spor

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendisine uygulanan ambargolar yüzünden spor alanında uluslararası organizasyonlara üye olamamaktadır. Ülkede kurulmuş olan Millî Olimpiyat Komitesi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından tanınmamaktadır. Başta futbol olmak üzere tüm dallarda KKTC takımlarının uluslararası arenada mücadele etmesi Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti tarafından engellenmektedir. Bazı Kıbrıs Türk sporcular bu nedenle Türkiye ve Rum takımlarında forma giymektedir. Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, NF-Board’un kurucu üyelerindendir.

Kuzey Kıbrıs mutfağı

Şeftali kebabı, Kıbrıs'a özgü bir yemektir. Koyun veya keçinin gömlek de denilen yağlı iç zarının kıyma, soğan ve maydanoz ile doldurulup, dolma biçiminde sarılmak suretiyle, şişte veya ızgarada pişirilmesi şeklinde yapılır

Tarih boyunca pek çok kültürün etkisi altında kalan Kuzey Kıbrıs’ın mutfağı da bu kültürlerden etkilenmiştir. Ayrıca Türk mutfağı ve Kıbrıs Rum mutfağı ile benzerlikler göstermektedir. Şeftali kebabı ve pilavuna gibi yemekler, keçi peyniri hellim kızartması, reçeller ve meyve şekerlemesi olarak adlandırılabilecek macunları ünlüdür.

En ünlü meze çeşitlerinin başında cacık, humus, fava, turşu, salata, zeytin çeşitleri (çakıstes) ve hellim peyniri gelir. Kıbrıs kökenli hellim peyniri, genelde ızgarada ya da yağsız tavada kızartılarak tüketilir. Ayrıca önemli bir ihraç ürünüdür.

Bir başka Kıbrıs spesiyalitesi de molehiyadır. Sadece Kıbrıs’ta ve Nil kıyılarında yetişen, nane kokusunda, reyhan otu görüntüsünde ve biraz da bamya tadındaki bu ot, kuzu eti ya da tavuk ile sulu bir yemek olarak hazırlanır.

İlginç bir başka sebze de, Kıbrıs’ın dışında bilinmeyen kolokastır.

Geleneksel bir kış yemeği olan kolokas, patates türünde bir bitkidir, patatesten daha tatlıdır ve görüntüsü kerevize benzer. Bu bitkinin kökü gelişir ve kolokası oluşturur. Kolokas, bol limon ve kereviz sapıyla pişirilir.

Kıbrıs’a özgü bir güveç türü olan Küp Kebap, kuzu etinin birçok sebzeyle birlikte bir toprak küpte kısmen yere gömülü olarak uzun süre pişirilmesiyle yapılır. Bu nedenle kuyu kebabı olarak da anılır.

Lalangi, Kıbrıs’ın bir başka geleneksel yemeği. Sıcak ya da soğuk yenebilen yemek, tavşan suyunda hazırlanmış mayalı hamurun içine konulan tavşan etinden oluşur.

Nor böreği de Kıbrıs’ta çok sevilen bir yiyecektir. Aslında bir tür tatlı olan nor böreği, nor peyniri, çiçek suyu denilen ve portakal yağından yapılan çiçek kokulu hoş bir sıvı ve şekerle karıştırıldıktan sonra hamurdan koparılan küçük parçalar arasına konulup yağda kızartılarak hazırlanır.

Kıbrıs’ta ayrıca pek çok meyveden macun yapılmaktadır. Bunlar arasında Kabak Macunu, Karpuz Macunu, Ceviz Macunu, Patlıcan Macunu, Hurma Macunu ve Turunç Macunu öne çıkar.

Kuzey Kıbrıs’ta Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

Lefkoşa Büyükelçiliği
Posta adresi: Bedrettin Demirel Caddesi, Lefkoşa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Telefon: +90 (392) 600 3100 (10 hat)
Faks: +90 (392) 228 2209
lefkosa.konsolosluk@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kuveyt Devleti

Kuveyt

Başkent Kuveyt
Resmî diller Arapca
Yönetim Şekli YAnayasal Monarşi
Yüzölçümü 17.820 km²
Nüfus 2.692.526
Nüfus Yoğunluğu 151 kişi/km²
Para birimi Kuveyt Dinarı(KWD)
Zaman dilimi AST (UTC+3)- (UTC+3)
Telefon kodu +965
İnternet TLD .kw

Kuveyt ya da resmî adıyla Kuveyt Devleti (Arapça: دولة الكويت, Devletü’l-Kuveyt), Arap Yarımadası’nın kuzeydoğusunda, Basra Körfezi kıyısında yer alan ülkedir. Kuzeyde Irak ve güneyde Suudi Arabistan ile komşudur. Ülkenin ismi, Arapçada "su kenarındaki kale" anlamına gelen akwat kelimesinden gelmektedir. Yüzölçümü 17.818 km² olan ülkenin nüfusu 2010 tahminiyle yaklaşık 2,7 milyondur.

Bölgeye ilk yerleşimler MÖ 4. yüzyılda Antik Yunanlar tarafından yapıldı. MÖ 123 yılında Partların yönetimine girdi. 123’te ise Sasani İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve Hacer olarak anılmaya başlandı. 18. yüzyıl başlarında bölgeye Arap kabilelerin yerleşmesiyle Kuveyt Şeyhliği kurularak günümüzdeki Kuveyt’in temelleri atıldı. 19. yüzyılda, Arap Yarımadası’ndaki yerleşim yerleriyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu yönetimine giren Kuveyt, 1899’da Britanya İmparatorluğu’yla yaptığı anlaşmayla, Britanyalıların güvencesi ve denetimi altında yarı bağımsızlık kazanıldı. 1930’ların sonlarına doğru ülkedeki zengin petrol yatakları keşfedilmeye başlandı.

1961’de Birleşik Krallık’tan ayrılarak tam bağımsızlık kazandı. Bu tarihten sonra ülkedeki petrol üretimi büyük bir artış gösterdi. 1990’da, sınır komşusu Irak tarafından işgal edildi. 7 ay süren işgal, ABD’nin başı çektiği koalisyon güçlerinin müdahalesiyle sonlandı. Irak güçleri Kuveyt’ten çekilirken, 773 kadar petrol kuyusunu yakarak büyük bir çevre felaketine sebep olurken, ülke ekonomisine de darbe indirmiş oldu. Savaşın ardından harap olan ülkede yeniden yapılanmaya gidildi.

Parlamenter monarşi ile yönetilen Kuveyt’in başkenti, ülkeyle aynı adı taşıyan Kuveyt’tir. Petrol rezervleri bakımından dünyada beşinci konumda bulunan ülkede ihracatın %95’ini oluşturan petrol, ülke gelirlerinin ise yaklaşık olarak %80’ini oluşturmaktadır. Gayrı safi yurt içi hasılaya göre dünyanın en zengin yedinci ülkesi olan Kuveyt, en yüksek İnsani Gelişme Endeksi’ne sahip 31. ülkedir. Kuveyt, Dünya Bankası tarafından yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkelerden birisi konumundadır.

Bayrak

Kuveyt bayrağı 7 Eylül 1961 tarihinde tasarlanmış ve 24 Kasım 1961’de ilk kez göndere çekilmiştir. Eşit büyüklükte üç yatay şeritten oluşan bayrağın en üstünde yeşil, ortada beyaz, altta kırmızı şerit bulunur. Bayrağın uçkurunun olduğu tarafta siyah renkli köşeli bir bölüm vardır. Safie Al-Deen Al-Hali adlı Kuvetli bir şairin dizelerinde bayrağın sahip olduğu renkler şöyle açıklanır;

Beyaz yaptıklarımız Siyah savaşlarımız Yeşil topraklarımız Kırmızı klıçlarımız
Bayrağı asım kuralları;

  • Yatay olarak = Yeşil şerit üste gelecek biçimde asılmalıdır.
  • Dikey olarak = Yeşil şerit bayrağın sağında kalmalıdır.
Arma

Kuveyt Arması

Kuveyt arması, Kuveyt’in resmi armasıdır. Armanın üstünde (Arapça:شعار الكويت‎) Kuveyt yazmaktadır. Deniz üstündeki taşıt Dhov adlı geleneksel Arap yelkenlisi olup armada bir de kartal ve göğsünde Kuveyt bayrağı resmedilmiştir.

Tarihçe

MÖ 4. yüzyılda, Kuveyt açıklarında bulunan ve Failaka olarak bilinen adada koloniler kuran Antik Yunanlar, buraya "Ikaros" adını verdi. MÖ 123 yılında bölge, Partlar’ın kontrolüne girdi. MS 224’te Sasaniler tarafından ele geçirildi ve Hacer olarak anılmaya başlandı. 7. yüzyıla gelindiğinde ise günümüzdeki Kuveyt’in de dahil olduğu topraklar, Arap Yarımadası’nın tamamıyla birlikte Dört Halife döneminde fethedildi.

17. yüzyılda bölgede sürekli yerleşim yapan ilk insanlar olan Arap Bani Halit kabilesi, 1756’da emirlik kurarak günümüz Kuveyt’inin temellerini attı. 1756’da halk tarafından seçilen Sabah I Bin Cabir, ülkenin ilk emiri oldu. Kuveyt’in şu anki hanedanı El-Sabah’ın soyu da I. Sabah’a kadar dayanmaktadır. El-Sabah’ın yönetiminde Kuveyt, önemli bir ticaret merkezi oldu. Özellikle inci ticaretinde büyük gelişmeler gösteren Kuveyt, günümüzde petrolün de etkisiyle bölgenin büyük ekonomilerinden biri olup; Hindistan, Afrika Boynuzu, Necd, Mezopotamya ve Levant arasındaki ticaret ağının bir parçası konumundadır.

19. yüzyıllarının sonlarında Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmı ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne girdi. Kuveyt, Osmanlılar döneminde El-Sabah hanedanlığının yönetiminde özerklik elde etti.

Osmanlı’ya bağlı emirlik üzerindeki Birleşik Krallık etkisi, 19. yüzyılın başlarından itibaren artış gösterdi. Ocak 1899’da Kuveyt, Birleşik Krallık ile imzaladığı anlaşma gereğince, dış ilişkilerin kontrolü Britanyalıların elinde olacak, karşılığında ise her yıl belli bir miktar para alacaktı. Böyle bir anlaşma yapılmasının asıl sebebi ise Berlin ile Bağdat arasında yapılması planlanan demiryolunun, Alman İmparatorluğu’nun Basra Körfezi üzerinde güç sahibi olmasından Britanya’nın duyduğu rahatsızlıktı. 1913’te Birleşik Krallık ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan anlaşmayla Kuveyt emiri Mübarek el-Sabah, Kuveyt şehrinde oluşturulan özerk yönetimin yöneticisi olarak her iki devlet tarafından da tanındı. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Britanyalılar anlaşmayı iptal ederek Kuveyt topraklarının Britanya İmparatorluğu himayesine girdiğini duyurdu. 1922’deki El Akir Konferansı’yla birlikte Kuveyt ile Suudi Arabistan arasındaki sınırlar belirlendi ve her iki ülke arasında yaklaşık 5.770 km²’lik tarafsız bölge oluşturuldu.

Çöl Kalkanı Operasyonu sırasında bir Kuveyt M-84 tankı.

Körfez Savaşı esnasında ,Kuveyt'teki yanan petrol sahasının üzerinde uçan ABD Hava Kuvvetleri uçakları (F-16, F-15C ve F-15E)

1934’te, BP ve Gulf Oil petrol şirketleri; Kuveyt Petrol Şirketi adı altında birleşerek bölgedeki petrol arama ve işletme haklarını ellerinde aldı. İlk petrolü 1938’de bulan şirket, işletimine 1946’da başladı.

Abdullah III Al-Salim Al-Sabah tarafından yönetilen Kuveyt, 19 Haziran 1961’de Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazandı. Hindistan Merkez Bankası tarafından basılan Körfez rupisi, Kuveyt dinarının yerine kullanılmaya başlandı. 20 Temmuz 1961’de Arap Birliği üyesi olması ve geniş petrol yataklarının keşfiyle birlikte birçok yabancı girişimci ülkeye yerleşti ve ülke ekonomisi büyük bir yükselişin içine girdi. Petrol endüstrisindeki büyüme sayesinde Arap Yarımadası’nın en zengin ülkelerinden biri konumuna gelen Kuveyt, Basra Körfezi’nde en çok petrol ithalatı yapan ülke oldu. Ekonomideki bu büyümenin ardından, başta Mısır ve Hindistan olmak üzere çeşitli ülkelerden birçok işçi, çalışmak için Kuveyt’e akın etti.

Tarafsız bölgedeki petrol hakları konusunda Suudi Arabistan ile anlaşmazlıklar yaşansa da bölgedeki tüm petroller eşit olarak paylaşılarak sorun çözüldü. Sınırlar konusunda tartışmalar yaşanmasına karşın Ekim 1963’te Irak, Kuveyt’i ve sınırlarını resmî olarak tanıdı.

1967’de patlak veren Altı Gün Savaşı’nın başlamasından bir gün sonra, 6 Haziran 1967’de, Arap devletleri ortaklaşa uyguladığı politika gereğince İsrail’e destek veren devletlere yaptığı petrol ithalatını durdurdu. Uygulanan bu ambargo, 1 Eylül’de, Hartum Önergesi’nin yayımlanmasıyla kaldırıldı.

1973 Arap-İsrail Savaşı’nda ABD’nin İsrail’e destek vermesi üzerine Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü üyesi devletlerle birlikte, İsrail’e destek veren ülkelere karşı 15 Ekim 1973’ten başlayarak ikinci kez petrol ambargosu koydu. Bununla beraber OPEC üyesi ülkelerle birlikte dünya petrol fiyatlarını yükselterek ülkeye giren kaynakların arttırılmasına karar verildi. Ambargoyla birlikte dünya ekonomisinde büyük bir kriz yaşandı. Birkaç ay sonra, 17 Mart 1974’te Washington’da yapılan petrol zirvesiyle ambargo kaldırıldı. 1970’lerde kamulaştırılmaya başlanan Kuveyt Petrol Şirketi’ndeki hükûmet iştiraki 1974’te %60’a çıkarılırken, kalan %40’lık kesim BP ve Gulf Oil arasında eşit olarak paylaştırıldı.

1982’de, Souk Al-Manakh borsasının çöküşünün ardından ülkede ekonomik kriz yaşandı ve petrol fiyatlarında artış görüldü. Fakat kriz kısa sürede aşıldı ve Kuveyt’teki petrol üretimi gittikçe artarak, İran-Irak Savaşı sebebiyle İran ile Irak’ta düşen petrol üretiminden kaynaklanan boşluğun doldurulması sağlandı. 1980’de başlayan savaşta önceleri tarafsız kalan Kuveyt, sonraları maddi yönden Irak’ı destekledi. Bunun yanında Irak’a gönderilen savaş malzemelerinin de kendi üzerinden geçmesine olanak sağladı. 1983’te, ülkede seri halinde yaşanan altı bombalı saldırı sonucunda beş kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı üstlenen Şii Dava Partisi, İran ile yaşanan savaş sırasında Kuveyt’in Irak’a verdiği destekten dolayı saldırıyı gerçekleştirdiğini açıkladı. Eylül 1987’de İran, Kuveyt’e İpekböceği füzeleri ile saldırılar düzenledi. 5 Nisan 1988’de, Bangkok’dan Kuveyt’e sefer yapan ve Kuveyt Kraliyet Ailesi’nin üç üyesinin de aralarında bulunduğu 112 yolculu, 422 sefer sayılı Kuveyt Havayolları’na ait Boeing 747 tipi uçak, bir grup Lübnanlı tarafından kaçırıldı. Silahlı ve el bombalı teröristler pilotu, İran’ın Meşhed şehrine iniş yapması için zorlarken, aynı zamanda Kuveyt’te tutulan 17 Şii gerillanın serbest bırakılmasını talep ettiler. Meşhed’e inildikten sonra Ürdünlü bir yolcuyu serbest bırakan teröristler, Sırasıyla Larnaka ve Cezayir’e iniş yapan hava korsanları iki Kuveytli yolcuyu da öldürdü. Kuveyt’in 17 esiri serbest bırakmayacağını açıklamasının ardından teröristlerin Cezayir’i terketmelerine izin verildi ve 16 gün süren eylem sona erdi.

Savaşta, sekiz yıl boyunca maddi yönden Irak’ı destekleyen Kuveyt, savaşın sona ermesiyle birlikte Irak’ın 65 milyon $’lık borcunun silinmesi yönündeki teklifini reddetti. Kuveyt’in petrol fiyatlarını %40 oranında arttırmasıyla birlikte her iki ülke arasında ekonomik bir savaş başlamış oldu. Irak’ın; Kuveyt’in eğimli sondaj yaparak kendisine ait Rumeyla petrol sahasından petrol çıkardığı iddiasıyla iki ülke arasındaki tansiyon daha da yükseldi.

2 Ağustos 1990’da, Irak kuvvetleri Kuveyt’i işgal ederek kendi topraklarına kattı. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, emir Cabir Al-Sabah’ı görevden alarak Ali Hasan el Mecid’i Kuveyt valisi olarak atadı. Irak işgali sırasında, yaklaşık 1.000 Kuveytli sivil öldürülürken 300.000’den fazla kişi ülkeyi terketti. Diplomatik görüşmelerin sonuç vermemesi sonunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından ABD’nin başı çektiği 34 ülkeden meydana gelen koalisyon güçleri oluşturuldu. Koalisyon güçleri; 17 Ocak 1991’de, Irak kuvvetlerini Kuveyt topraklarından çıkarmak amacıyla düzenledikleri Çöl Fırtınası Operasyonu ile Körfez Savaşı’na dahil oldu. 6 hafta sonra, 26 Şubat 1991’de, koalisyon güçleri başarıya ulaştı ve Irak güçlerinin ülkeden çekilmesiyle birlikte emir, yetkilerine yeniden kavuştu. Sonrasında ise Kuveyt, koalisyon güçlerine hizmetleri karşılığında 17 milyar $ ödeme yaptı.

Irak kuvvetleri Kuveyt’ten çekilirken 737 petrol kuyusuna zarar verip, bunların 600 kadarını ateşe verdi. Irak işgalinin ardından yapılan tahminler sonucu yaklaşık 5-6 milyon galon (950.000 m³) petrolün yandığı belirlendi.

Petrol ve kurum tabakası Basra Körfezi’nin tamamını etkiledi ve 25 ila 50 milyon galon (7.900.000 m³) petrolden meydana gelen "petrol gölleri" oluştu. Bu petrol tabakası, ülke yüzölçümünün %5’lik kısmını kapladı. Toplamda 11 milyon galon (1.700.000 m³) petrol Basra Körfezi’ne dökülürken, Kuveyt’in ham petrol rezervinin %2’lik kısmına tekabül eden 96 milyon galon (1.53×1010 m³) petrol yakıldı. Yangınları söndürmek dokuz aydan uzun bir süre alırken, hükûmetin harcadığı 50 milyar $ sayesinde kuyuların tamiratı ve altyapı düzenlemeleri 2 yıl gibi bir sürede eski haline getirilebildi. Körfez Savaşı’nın ardından Kuveyt, sosyo-ekonomik, çevresel ve halk sağlığı açısından büyük bir gelişim gösterdi.

Siyaset

Kuveyt Basra Körfezi ülkeleri içinde en eski seçilmiş meclise ev sahipliği yapmaktadır. Devletin başı Emir’dir. Emir başbakanı atar ki, başbakan da genellikle kraliyet ailesine mensuptur. Bakanlar Kurulu, hükümet işlerini yürütür ve bakanların sayısı meclis üyelerinin sayısının 1/3’ünden fazla olamaz. Meclis başbakanı veya kabinedeki bakanları görevden alma yetkisine sahiptir. Anayasaya göre yeni bir veliahtın tahta çıkması için meclis tarafından onaylanması gerekmektedir. Meclis 50 üyelidir ve 4 yılda bir yenilenir. Son reformlarla birlikte kadınlar da oy kullanma hakkına sahip olmuş ve seçmen sayısı 139.000’den 339.000’e çıkmıştır. Yakın bir zamanda Başbakan Şeyh Sabah el-Ahmet el-Sabah kabinede bir kadın bakanın yer alacağını duyurmuştur.

11 Kasım 1962’de kabul edilen ve günümüzde de yürürlükte olan anayasayla birlikte emirin yetkileri kısıtlandı. Dört yıllığına seçilen 50 üyeden meydana gelen bir meclis oluşturuldu ve hükûmetin yalnız aile üyelerinden oluşmasının önüne geçildi. Ocak 1965’te yeni hükûmet seçim yerine veliaht prens tarafından kuruldu. Abdullah III Al-Salim Al-Sabah’ın 24 Kasım 1965’teki ölümü üzerine ülke yönetimi, kardeşi Sabah III Al-Salim Al-Sabah’a geçti. Al-Sabah, başbakanlık görevini Cabir III Al-Ahmet Al-Cabir Al-Sabah’a bıraktı.

29 Ağustos 1976’da emir Al-Salim Al-Sabah tarafından meclis dağıtılarak basın üzerinde sıkı bir denetim kuruldu. 31 Aralık 1977’de Al-Salim Al-Sabah’ın ölümü üzerine ülkenin yeni emiri Cabir III Al-Ahmet Al-Cabir Al-Sabah oldu. Yeni emir, veliaht prens Saad I Al-Abdullah Al-Salim Al-Sabah’ı, 8 Şubat 1978’de başbakan olarak atadı.

Ağustos 1980’de emir Cabir, yeni bir parlamento kurma çalışmalarına başladı. Yeni bir seçim yasası kabul edildi. 23 Şubat 1981’de yapılan seçimler, rejim yandaşlarının zaferiyle sonuçlandı.

Coğrafya

Kuveyt toprakları genelde düz veya hafif dalgalıdır. Bu monoton yapıyı tek tük tepeler veya hafif çukurluklar biraz değiştirir. Deniz seviyesinden itibaren yükseklik, güneyde 305 m’ye ulaşır. Jal az-Zawr arazi bloku, Kuveyt Körfezinin kuzeybatı kıyılarını meydana getirir ve deniz seviyesinden en fazla 145 m yüksekliktedir.Kıyı kesiminde geriye kalan arazi, büyük, tuzlu bataklıklarla kaplıdır. Kuveyt’in kuzey, batı ve merkez bölgelerinde “playas” denen çöl havzaları vardır. Bunlar kış yağmurlarıyla dolar. Böylece Bedevilerin önemli su kaynaklarını meydana getirirler.

Arap Yarımadası’nın kuzey doğusunda yer alan Kuveyt, dünyadaki en küçük kıta ülkeleri arasındadır. Engebesiz bir yapı gösteren ülke topraklarının çoğunı Arap Çölü kaplamaktadır. Ülkenin en yüksek noktası ile ortalama yüksekliği arasında 306 m gibi küçük bir fark bulunmaktadır. Dokuz adaya sahip olan Kuveyt’te, Failaka Adası dışındaki adalarda yerleşim yapılmazken, kapladığı 860 km² alanla Bubiyan, ülkedeki en büyük ada konumunda olup anakaraya 2.380 m. uzunluğundaki bir köprüyle bağlanmaktadır. Topraklarının çoğu tarıma elverişli olan ülkenin 449 km uzunluğundaki kıyı şeridi boyunca yer yer yeşil arazilere rastlanmaktadır.

İçerdiği petrol sahaları bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Kuveyt’teki Burgan sahasında ülkede çıkarılan toplam petrolün 70 milyon galonluk (1,1×1010 m³) kısmı elde edilmektedir. 1991’deki Kuveyt petrol yangınları sırasında ülke genelinde 500’ün üzerinde petrol gölü oluşmuş ve yaklaşık 35,7 km² alana yayıldı. Meydana gelen kirlilik yüzünden ülkenin doğu ve güneydoğu kısımlar yaşanamaz hale geldi. Körfez Savaşı sonucunda oluşan petrol sızıntıları ülkenin deniz kaynaklarını da şiddetli biçimde etkiledi.

Din ve İnanç

Kuveyt’ın yüzde 99’luk büyük çoğunluğu Müslümandır. Sünniliğin yaygın olduğu Müslüman nüfus içinde Şiilik farklı İslami mezhepler de anlayışla karşılanmaktadır.

İklim

Mart’ta başlayan ilkbahar, nadir olarak gerçekleşen sağanak yağışlara rağmen ılık geçmektedir. Kuzeybatıdan esen rüzgarlar sonbahar ve kış aylarında soğuk; ilkbahar ve yaz aylarında ise sıcak hava getirir. Güneydoğudan esen rüzgarlar genellikle sıcak ve nemli olup, Temmuz ile Ekim arasında etkisini gösterirken; aynı yönden esen sıcak ve kuru rüzgarlar ise ilkbahar ile yaz mevsiminin başlarında etkisini gösterir. Kuzeybatıdan esen ve şimal adı verilen rüzgarlar ise Haziran ve Temmuz aylarında etkili olup, kum fırtınalarına yol açmaktadır.

tb

Demografi

Kuveyt’te her 100 kadına 143 erkek düşer, 25-54 arasında bu oran 175’e kadar çıkar. Bu oranlar Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den sonra erkeklerin aleyhine olan dünyanın en yüksek dördüncü cinsiyet oranlarıdır.

Tabii Kaynaklar

Bitki örtüsü ve hayvanlar: Bitki örtüsünü son senelerde cadde başlarında ve parklarda yetiştirilen ve devamlı sulanan akasya ve hurma ağaçları ve Kuveyt şehrinin yeşil kuşağı hariç fundalık, küçük çalılık ve ilkbaharda çabuk gelip geçen otlar meydana getirir. Tuzlu bölge bitkileri kıyıdaki bataklıklar boyunca büyür. Yabani hayvan olarak çöl ceylanı ve faresine rastlanır.

Madenler: Ülkede petrol hariç, herhangi bir maden yoktur. Geniş bölgeleri kaplayan kumluklar ekonomik maksatlarla kullanılabilecek halde değildir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülke nüfusu 1.190.000’dir. Yerli halk Arap’tır. Yerli halkı, topyekun bir aile gibidir. Çalışmak için gelen yabancı işçi, teknisyen, işletmeciler, yerli halktan daha çoktur. İşgücünün % 80’ini yabancı işçiler meydana getirmektedirler. Bunlar Filistinliler, Suudi Arabistanlılar, Mısır, Irak, Hind ve Pakistanlılardır. Yabancılar, mülk sahibi olamadıkları gibi, siyasi hakları da yoktur.

Önemli şehirleri arasında Havalli, Salimiya yer alır. Başşehir Kuveyt, dünyanın en modern şehridir. Fakat 1991’de Irak’ın işgaliyle şehir büyük tahribat görmüştür. Petrolden sağlanan gelir yüzünden, ülkede hayat seviyesi çok yükselmiştir. Eğitim ve sağlık hizmetleri parasızdır.

Eğitimi: Kuveyt’te, son zamanda gelişen eğitim imkanlarından faydalanılmış, yetişkinlere sadece okuma yazma öğretilmekle kalmayıp, faydalı bir ihtisasın da kazandırıldığı eğitim ve öğretim merkezleri kurulmuştur.

Öğretim tamamıyla ücretsizdir. Öğrencilere, yemek, kitap, okul elbisesi, okula gidip gelmek için araç ve sıhhi bakım da karşılıksız olarak sağlanır. Devletin eğitim sistemi, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite olarak 5 seviyede düzenlenmiştir. Ülkede 1962’de kurulan bir üniversite ve bir teknik okul vardır. Halkın % 36’sı okuma yazma bilmemektedir.

Dini: Kuveyt halkının büyük bir çoğunluğu Müslümandır. Fakat bunun yanında Hindu ve Hıristiyanlar da vardır. Anayasayla tam bir inanç hürriyeti sağlanmıştır.

Dili: Halkın kullandığı dil ve resmi dil aynı olup, Arapçadır. Devlet okullarında ikinci temel lisan olarak İngilizce öğretilir. Hindu, Urdu ve Farisi dilleri de yaygındır.

Festivaller

Kuveyt Festivali

Müslüman bir ülke olan Kuveyt’te Kurban ve Ramazan Bayramları aynen ülkemizde kutlandığı coşkuyla kutlanmaktadır. Bunların dışında Kandiller ve Hz Muhammed’in doğum günü de kutlanan dini günler arasındadır.

Ulusal bağımsızlığın kazanıldığı 25 ve 26 Şubat da tıpkı milli bayramlarımız gibi kutlanmaktadır. Bunların dışında şubat ayında baharın gelişini Hala Şubat adlı etkinlikle kutlarlar. Haziran ayında Kuveyt Jazz Festivali başkentte gerçekleşir, aralık ayında ise ulusal kısa filmlerin sergilendiği bir film festivali düzenlenir.

Ekonomi

Kuveyt’in ekonomisine petrol hakimdir.

Tarım: Ülkede tatlı su kaynağının az olması yüzünden tarım gelişmemiştir. Toprakların ancak % 3’ü tarıma elverişlidir. Halkın % 2’si tarımla uğraşmaktadır. Devlet tarafından desteklenen hayvancılık, ancak küçük çiftliklerde yapılmaktadır. Koyun, keçi ve kümes hayvanları yetiştirilmektedir.

Balıkçılık: Petrol bulunmadan önce balıkçılık başta gelen ve gelişen bir sanayi kolu idi. Basra Körfezinde bol miktarda balık avlanır. Halkın beslenmesinde balık önemli bir yer tutar. Yakalanan karidesler, Avrupa ve Amerika’ya satılır.

Sanayi: Ülkede, petrol üretimi sanayie hakimdir. Kuveyt, ABD, Rusya Federasyonu ve Venezuella’dan sonra dördüncü en büyük petrol üreticisidir ve ihracatta Venezuela’dan sonra ikinci sırayı alır. Petrol rezervleri bakımından dünyada başta gelir. Sanayi tesislerinin büyük kısmını petrol rafineleri meydana getirir. Kuveyt’te yeni kurulan diğer sanayi dalları ise çimento, pil, elektrik kabloları, plastik tüpler, şekerleme, boya, sıvı, gaz ve tuğla sanayiidir. Bunların çoğu küçük çaptadır. Mevcut yol, liman, santral ve su tesislerinin bulunduğu ash-Shuaybah sanayi bölgesi inşa halindedir.

Deniz mahsulleri pazarlama fabrikaları, amonyak-üre fabrikaları, Petro-kimya tesisleri ve çimento fabrikaları gibi büyük kuruluşları da vardır. Irak’ın 1991 işgalinden sonra bütün sanayi kuruluşları harap oldu.

Ticaret: Elde edilen petrolün büyük kısmı dışarıya satılır. Dışarıdan en çok besin ürünleri ve su ithal eder. Ülkede su petrolden daha pahalıdır. Kuveyt dış ticaretini ABD, Japonya ve Batı Avrupa ülkeleri ile yapmaktadır.

Ulaşım: Ülke ulaşım bakımından düzenli bir karayolu şebekesine sahiptir. 3871 km’lik karayolunun tamamı asfalttır. Ülkede her beş kişiye bir otomobil düşmektedir. Demiryolu yoktur. Hava ulaşımı devlete bağlı Kuveyt Havayolları ile sağlanmaktadır. Deniz ulaşımı çok gelişmiş olup, büyük tonajlı tankerlerin yük alıp boşaltmak için yanaşacakları büyük limanlar vardır.

Mutfak

Kuveyt Mutfağı

Kuveyt mutfağı Arap, İran, Hint ve Akdeniz mutfaklarının birleşiminden oluşur. En popüler yemeklerinden olan “machboos”, basmati pirinciyle hazırlanır, et ya da tavukla servis edilir, baharatla zenginleştirilir. Deniz ürünleri özellikle de balık Kuveyt mutfağının önemli gir parçasıdır. Khubz adı verilen pideleri çok meşhurdur. Genelde mahyawa denilen balık sosuyla servis edilir.

Kuveyt’teki Türk Elçiliği

KUVEYT BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: AL DAIYAH, EMBASSIES AREA PLOT NO: 16 YEMEN STREET KUWAIT POSTA ADRESİ: TURKISH EMBASSY, P.O.BOX: 20627, SAFAT 13067 KUWAIT

Telefon: 00 965 2253 1466 – 00 965 2253 1785 – 00 965 2256 4029

Faks: 00 965 2256 0653 – 00 965 2256 0403

embassy.kuwait@mfa.gov.tr
T.C. Dışişleri Bakanlığı Kuveyt Büyükelçiliği

Kuveyt

Kuveyt

.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Avustralya Yerel Türleri Yok Eden 2 Milyon Vahşi Kediyi Öldürecek

Avustralya Yerel Türleri Yok Eden 2 Milyon Vahşi Kediyi Öldürecek

Avustralya hükümetinin ülkedeki yerel türleri yok eden vahşi kedileri öldürmek için zehirli sosis kullanacağı açıklandı. Ülke 2020’ye kadar 2 milyon kediyi öldürme sözü verdi.

New York Times gazetesinde yer alan habere göre Avustralya hükümeti, ülkede çok sayıda türün ortadan kalkmasına neden olan vahşi kedi türlerinin sayısını azaltmak için yeni bir proje başlattı.

Projeye göre tavuk yağı, kanguru eti, otlar ve baharatların bir karışımını içeren zehirli sosisler kullanılarak kediler öldürülecek ve popülasyonları azalacak.

Zehirli sosisler Batı Avustralya eyaletindeki bilim insanı Dr. Dave Algar tarafından oluşturuldu. Algar, hangi lezzetlerin kedigiller için en çekici olduğunu belirlemek için kedi maması markaları ile çalıştı.

Kilometrekareye yaklaşık 100 kedi

Zehirli sosis projesi, ülkede 2015 yılında başlatılan yerli vahşi yaşamı koruma girişiminin bir parçası. New York Times’ın yaban hayatı koruma yetkililerine dayandırdığı verilere göre, kediler ülkenin yaklaşık yüzde 99.8’inde yer alıyor. Bazı bölgelerde kilometrekareye yaklaşık 100 adet kedi düşüyor.

Uzmanlar, Avustralya’ya özgü olmayan bu kedilerin nereden geldiğini bilmiyor.

Avustralya 2015 yılında çok sayıda kemirgen ve keseli türü yok ettiği için kedilerin sayısını azaltmak için çalışmalara başlamış, kısırlaştırma, avlama ve zehirleme yoluyla çok sayıda kedinin ölümüne neden olmuştu.

Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsü’nün tahminlerine göre, programın yürürlüğe girmesinin ilk yılında yaklaşık 211 bin 560 kedi öldürüldü.

Kaynak: Avustralya 2 milyon kediyi öldürmek istiyor

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarihin Bilinen En Büyük İkinci Elması Bulundu

Güney Afrika ülkesi Botsvana‘daki bir madende, tarihin bilinen en büyük ikinci elması bulundu. Tenis topundan büyük olan elmas, 352 gram ağırlığında.

Tarihin bilinen en büyük ikinci elması

Kanada merkezli Lucara Elmas Şirketi’nden yapılan açıklamaya göre, Karowe Madeni’nde işlenmemiş 1758 karatlık bir elmas keşfedildi.

Değeri ve kalitesi için incelemelerin sürdüğü elmas, Botsvana’da şu ana kadar çıkarılan en büyük, dünyada yakın tarihte keşfedilen 2’nci büyük elmas olma özelliğini taşıyor.

İşlenmemiş tenis topundan büyük elmas, 352 gram ağırlığında bulunuyor.

Ülkedeki Orapa Madeni’nde, yakın zamanda nadir rastlanan bir mavi elmas da çıkarılmıştı.

Dünyanın bilinen en büyük elması, 1905’te Güney Afrika’da keşfedilen 3 bin 106 karatlık Cullinan Elması’ydı.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Düşünceleri Sese Çeviren Cihaz Geliştirildi

Düşünceleri Sese Çeviren Cihaz Geliştirildi

Bilim insanları devrim niteliğinde bir buluşa imza atarak düşünceleri sese çeviren bir alet geliştirdiler.

Dünyanın en prestijli dergilerinden Anayurt’ dergisinde yayınlanan makaleye göre söz konusu teknoloji, konuşma yetisini kaybeden insanların düşüncelerini ses olarak aktarmasına da olanak sağlayacak.

Düşünce okuma teknolojisi iki adımda gerçekleşen bir tasarıma sahip. Buna göre ilk adım, beynin; dudakları, dili, gırtlağı ve çeneyi hareket ettiren bölümüne mini bir elektrot yerleştirmek. Bu sayede beynin bu bölgesinde elektrik sinyalleri algılanıyor.

İkinci adımda ise bilgisayar aracılığıyla ağzın ve gırtlağın hareketlerinden ses dalgaları çıkarılıyor ve düşünce sese çeviriliyor.

Sonunda ise sanal ses cihazından yapay zekalı bir algoritma, sentetik ses çıkarmayı başarıyor.

Cihaz henüz yüzde yüz doğrulukla çalışmıyor. Konuşmalar yüzde yüz ve çok net bir şekilde duyulamıyor, aktarılamıyor. Beş kişinin katıldığı testlerde yüzde 70 doğruluğa ulaşıldı. Ancak bunun ileride daha da iyi bir seviyeye geleceği belirtiliyor.

Söz konusu teknolojinin, konuşma kaybına yol açan motor nöron hastalığı, beyin hasarları, gırtlak kanseri, felçler, Parkinson hastalığı gibi hastalıklarda kullanılabileceği belirtiliyor.

Ayrıca düşünceleri sese çeviren cihaz, kolluk kuvvetleri için sorgulama esnasında da kullanılabilecek. Ancak bunun etikliği ayrı bir tartışma konusu olabilecek nitelikte.

Kaynak: Düşünceleri sese çeviren cihaz yapıldı! – ShiftDelete.Net

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Uluru ve Kata Tjuta

Uluru

Uluru, Ayers Rock olarak da bilinir, Avustralya çöl bölgesinde kumtaşından oluşan bir kaya formasyonudur. Uluru-Kata Tjuta Milli Parkı‘nın içinde bulunur. Alice Springs’in yaklaşık 340 km güneybatısında Northern Territory’dedir.

Uluru adı, Ananguların (lokal yerleşmiş Aborjinler) Pitjantjatjara dilinden gelir. Bu, derinlemesine bir anlamı olmayan yer tanımlamasıdır.

Coğrafya

Uluru yaklaşık 2 km uzunlukta, 1,7 km’yi bulan genişliktedir ve çevresi 10 kilometredir. Zirve deniz seviyesinden 869 metre yüksekte olup, Orta Avustralya’nın zemini üzerinde 350 metre yükselir. Bir kenarı oval üçgen şeklindedir.

Uluru, Uluru-Kata Tjuta Milli Parkı içinde, Alice Springs’in yaklaşık 390 km güneybatısındaki Yulara yerleşim merkezinin yakınındadır. 1336 km² büyüklüğündeki milli park, Uluru’nun yanında, buraya komşu Kata Tjuta’yı da kapsar ve UNESCO tarafından, Dünya Kültür ve Dünya Doğa Mirası olarak ilan edilmiştir.

tb
Jeoloji ve oluşum

Uluru havadan resmi

Uluru komşusu Kata Tjuta ile beraber yaklaşık 600 Milyon yıl önce oluşmuştur. Çakıl birikinti ve çamur, bir arazi çöküntüsünde toplanmış ve yüksek basınçta yoğurulmuştur. Bu yoğrultunun bir kısmı depremlerlerin akabinde tekrar yüzeye çıkmıştır. Uluru’nun arka tarafında, Aborjinler tarafından kutsal olarak kabul edilen su havzaları bulunur. Uluru, o zamandan beri sürekli bir şekilde havanın bozucu etkisine maruz kalan, paslı kırmızı renkte arkoz-kumtaşından (arkoz: kırmızı bir kayaç) oluşmuştur. Rengi, yüksek oranda demir içermesinden ileri gelir.

Uluru, yaygın görüşün aksine, aslında monolit olmayıp, ayrıca Kata Tjuta’yı da kapsayan ve büyük kısmı yer altındaki bir kaya formasyonunun sadece bir parçasıdır. Formasyonun 5 km kalınlığa ve 100 km genişliğe sahip olduğu tahmin edilir. Buna karşın, bu bünye içinde hesap edilen Mount Conner ise artık bu oluşuma dahil değildir. Uluru’nun dünyanın en büyük monoliti olması iddiası böylece her iki bağlamda yanlıştır. Birincisi Uluru monolit değilidir, diğer yandan aynı şekilde Avustralya’da bulunan Mt. Augustus, Uluru’dan büyük olup, bu iddiayi kendi adına taşır.

Tarihçe

Uluru, 1873’te Avrupalı kaşif William Gosse tarafından "Ayers Rock" olarak (Güney Avustralya’nın o zamanki başbakanı Sir Henry Ayers adıyla) adlandırır. Uluru bölgesinde Anangular yaşar.

İngiliz sömürgecilerin keşfinden evvel, Avustralya yerlileri Aborjinler tarafından, kutsal kabul edilen ve törensel ritüeller yapılarak, tarihsel birikimlerinin korunduğu bir KUTSAL ALAN olduğu bilinmektedir. Ayrıca Avustrulya yerlilerine ait, bölgede bulunan, kutsi ve tarihi eşyalar; bir kısmı Sömürgeciler tarafından yağmalanarak Müzelere götürülmüş, bir kısmı ise yerli Aborjin kabileleri tarafından boşaltılmıştır.

Hali hazırda Dünya Mirası (World Heritage) Listesinde ulusal park kabul edilerek korunmakta olan bölge, günümüzde "Uluru-Kata Tjuta Ulusal Park"ı olarak isimlendirilmiştir

Kata Tjuṯa

Kata Tjuṯa

Kata Tjuṯa, Merkezi Avustralya’da 36 ada dağından oluşan kaya formasyonu grubu. Yerleşim merkezi Yulara’ya 51 km mesafededir. 25 km uzaklıktaki Uluru (Ayers Rock) ile beraber Uluru–Kata-Tjuta Milli Parkı’nı oluştururlar. En yüksek kaya, çevreden 546 metre yükselir. Rakımı 1066 metredir. Kata Tjuta anangu dilinde Çok kafa anlamına gelir.

Kata Tjuta, onun Avrupalı kaşifi Ernest Giles tarafından, kraliçe Olga von Württemberg’in adıyla Olgas olarak adlandırılmıştır. 1995 yılında resmi olarak ismi, tekrar Kata Tjuta olarak değiştirilmiştir.

Jeoloji

Kata Tjuta yaklaşık 600 milyon yıl önce, Uluru ile beraber oluşmuş olup yer altından onunla bağlantılıdır. Kompakt olan Uluru’nun aksine, konglomerat (çakıl yığın), granit, gnays ve hava koşullarıyla tek tek kubbeleşmiş diğer volkanik kayaçtan oluşur.

tb

Kata Tjutalar, anangu kültüründe kutsaldır ve anangu erkekleri tarafından ayinlerde kullanılır. Bu yüzden turistlerin girişi son derece kısıtlanmıştır. Tek bir yürüyüş yolu olan Valley of the Winds kamuya açıktır (etrafında dolaşmak yürüyüş temposuna bağlı olarak, üç ila beş saat arasında sürer). Diğer bir daha kısa yürüyüş yolu, ziyaretçi otopark noktasından iki "baş" boyunca, ara sokak olarak ilerler (gidiş-dönüş 30 dakika ile 1 saat sürer.)

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kosta Rika

Kosta Rika

Başkent San Jose
Resmî diller İspanyolca
Yönetim Şekli Anayasal Cumhuriyet
Yüzölçümü 51.100 km²
Nüfus 4.301.712
Nüfus Yoğunluğu 84,1 kişi/km²
Para birimi Colón (CRK)
Zaman dilimi (UTC -6)
Telefon kodu +506
İnternet TLD .cr

Kosta Rika, bir Orta Amerika ülkesidir. Kosta Rika adı İspanyolcada zengin sahil anlamına gelmektedir. Kuzeyde Nikaragua, güneydoğuda Panama ile komşudur. Batısında Büyük Okyanus, doğusunda ise Karayip Denizi vardır. Büyük Okyanus’taki toprağı Cocos Adası Ulusal Parkı dolayısı ile Güney Amerika ülkesi Ekvador’a komşu sayılmaktadır. Ayrıca Kosta Rika, ordusu olmayan az sayıdaki ülkelerden biridir.

16. yüzyılda İspanyol kolonisi olmadan önce bu topraklarda oldukça seyrek bir yerli nüfus bulunuyordu. 19. yüzyılda İspanya’dan bağımsızlığını kazandığında dış dünyaya kapalı ve fakir bir ülke olan Kosta Rika, aradan geçen yıllarda Latin Amerika’nın en istikrarlı, müreffeh ve gelişmiş ülkelerinden biri haline geldi. 1949 yılında kabul edilen bir yasa ile ülkede ordu tamamen kaldırılmıştır. Egemen devletler arasında bunu gerçekleştiren pek az devlet vardır. Kendisiyle aynı gelir seviyesindeki ülkelere göre çok daha fazla insani kalkınma gerçekleştirdiği için 2010 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından örnek ülke seçilmiştir. 2011 yılında ise yine aynı kuruluş tarafından insani kalkınma ve eşitsizlikle mücadele yanı sıra, sürdürülebilir cevre politikaları konularında UNDP’nin örnek gösterdiği bir ülke olmuştur.

Kosta Rika, idari açıdan 7 ile ve 81 kantona ayrılmıştır. Başkenti San Jose’dir. Alajuela, Limon, Cartago, Puntarenas, Guanacaste ve Heredia diğer şehirleridir.

Kosta Rika bayrağı

Kosta Rika bayrağı günümüzde kullanılan hali ile ilk olarak 12 Kasım 1848 tarihinde kullanılmaya başlanmış, bugünkü son halini ise 27 Kasım 1906 tarihinde yapılan son güncelleme ile almıştır. Ülkenin resmi bayrağında bulunan devlet arması ise 21 Ekim 1964 tarihinde yapılan son değişiklik ile bugünkü halini almıştır.

Bayrak, yatay olarak konumlandırılmış beş şeritten oluşmaktadır. Şeritler 1:1:2:1:1 oranı ile bayrakta yer alırkan, yine sırasıyla bu şeritler mavi-beyaz-kırmızı-beyaz-mavi renklerindedir. Kosta Rika bayrağının oluşumunda, Kosta Rika’nın da 1838 yılına kadar üyesi olduğu Orta Amerika Konfederasyonu bayrağının etkisi mevcuttur. Mavi-beyaz-mavi renklerdeki yatay şeritlerden esinlenerek oluşturulan bayrağa ilavaten kırmızı şerit eklenmiştir. Bayrakta bulunan beyaz şeritler Orta Amerika’nın ve böylelikle Kosta Rika’nın kıtanın kuzey ve güney bölümünü birbirine bağlayıcılığını sembolize etmektedir. Her iki mavi şerit ise bölgeyi çevreleyen Karayip Denizi’ni ve Pasifik Okyanusu’nu ifade etmektedir. Kırmızı ise Kosta Rika halkının sıcaklığının, yaşama sevincini ve aynı zamanda ülkenin özgürlüğü için cömertçe akıttığı kanını sembolize etmektedir.

Ülkede armasız bayrağın yanı sıra devlet kurumlarının kullandığı ve kırmızı şeritin üzerinde göndere çekilen tarafa yakın bölümünde devletin armasının bulunduğu resmi bayrak bulunmaktadır.

Tarih

Ulusal Kosta Rika Müzesi'nde bir taş küre. Küre, ülkenin kültürel kimliğinin simgesidir.

Kosta Rika’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan en eski insan izleri Turrialba Vadisi’ndeki taştan yapılan aletlerdir. Bunlar MÖ 10.000 – 7.000 yıllarında yaşamış çeşitli avcı-toplayıcı ziyaretçilere aittir. Buluntular arasında Kuzey’deki kültürlere ait mızrak uçları ve Güney Amerika’daki kültürlere ait oklar bulunmuştur. Bu buluntulardan dolayı aynı anda iki kültürün bir arada yaşadığını varsayabiliriz.

Bundan 5.000 yıl önce yaygın şekilde tarım yapıldığının izlerine ulaşılmıştır. Yetiştirilen tarım ürünleri yumrular ile havuç ve diğer köklerdi. MÖ 2. ve 1. bin yıllarda yaşamış dağınık ve çok küçük ölçekli yerleşik tarım toplulukları tespit edilmişse de, avcı-toplayıcı toplumun tarım toplumuna evrilmesinin kesin tarihleri bilinmemektedir.

Bulunan en eski tarihli çömlekler MÖ 3.000 ve 2.000 yılları arasına aittir. Modern Kosta Rika kültürüne yerli halkın etkisi diğer ülkelere göre oldukça sınırlıdır, çünkü Kolomb öncesi dönemde bu topraklarda kayda değer bir yerli nüfusu bulunmuyordu. İspanyol egemenliğinden önce bu bölgede yaşayan nüfus, büyük ölçüde evlilikler yolu ile, İspanyolca konuşan topluluk ile kaynaştı. Kosta Rika’nın güneyinde Panama sınırına yakın Talamanca Sıradağlarında halen yerli kültürünü yaşayan Bribri ve Boruca Kabileleri çok özel istisnalardır.

"Zengin Sahil" anlamına gelen Kosta Rica isminin ilk olarak kim tarafından kullanıldığı ile ilgili rivayetler çeşitlidir. 1502’de yaptığı son seferde Kristof Kolomb’un Kosta Rika’nın doğu kıyılarına uğradığı ve yerlilerin çok miktarda altın mücevher kullandığını görünce bu bölgeyi "Zengin Sahil" olarak tanımladığı mı yoksa 1522’de batı kıyılarına ulaşan ve burada karşılaştığı yerlilerin altın mücevherlerine el koyan konkistador Gil Gonzalez Davila’nın mı bu tanımlamayı ilk olarak yaptığı tartışmalıdır.

Ekonomi

Kosta Rika

Kosta Rika’nın ekonomisi tarıma dayalıdır. Nüfusun yüzde 55’i tarımla uğraşır. Örneğin Central’de kahve, süt ürünleri, şeker, fasulye ve patates elde edilir. Ülkede en çok üretilen kahve ve muz ürünleri ihraç edilir. Hayvancılık da gelişmiştir. Guanaceste bölgesinde sığır sürülerine rastlanır. Kosta Rika, Orta Amerika’nın en çok süt, kakao ve muz ürünleri ihraç eden ülkesidir.

Sanayi açısından gelişmemiş olan ülkede küçük çaplı işletmeler çoğunluktadır.. Şeker rafineri, gübre fabrikaları yer alır, tarım ilaçları ve tüketim maddeleri üretilir. Doğal güzellikleri sayesinde turizm de başlıca gelir kaynaklarından biridir.

Dil

Kosta Rika’nın resmi dili İspanyolca’dır. Ancak bazı devlet işlerinde İngilizce de kullanılmaktadır.

Din

Kosta Rika’da yaşayan 4.301.712 kişilik nüfusun yüzde 75’i Katolik, yüzde15 oranında Protestan mevcuttur. Bunun dışında Yahudiler de mevcuttur.

İklim

Başkent  San Jose

Doğu Alize rüzgârlarının hüküm sürdüğü kıyı ovalarında nemli ekvator iklimi, orta kısımlarda ılık, yüksek yerlerde ise soğuk iklim hüküm sürer. Fakat soğuklar şiddetli değildir. Kıyılarda sıcaklık ortalama 25 ile 32 derece, orta kısımlarda ise 21 ile 27 derece arasındadır. Bu durum, yüksek bölgelerde ise 10 dereceyi geçmez. Ülkede kar yağışı görülmez. Yıllık yağış ortalaması ise 3100 ile 6350 mm arasında değişmektedir.

Kültür

Kosta Rika’da aile kavramı çok önemlidir. Aile bağlarının önemi her zaman dikkat çeker. Katolik dinine inananların ülkede çoğunluğu oluşturması, halkın davranışlarındaki muhafazakârlığın en büyük sebeplerinden biridir. Ancak yine de pek çok Orta Amerika ülkesine göre turistlere yaklaşımları daha sıcakkanlıdır.

Eğitim

Ülkede eğitim parasızdır. İlköğretim, 6-12 yaş arasında mecburi olup, okuma-yazma bilmeyenlerin sayısı azdır.

Ulaşım

Ulaşım, yaklaşık 35.357 km uzunluğundaki karayolları, iki sahili birbirine bağlayan 1.500 km’lik demiryolları ile sağlanır. Karayolları yetersiz ve bakımsızdır. Puertolimon, Puontarenas, Golfito başlıca limanlardır. San José yakınlarındaki Juan Santa Maria ülkenin tek milletlerarası havaalanıdır.

Kosta Rika Mutfağı

Arroz con pollo

Öğle yemeklerinde et ya da balığın yanında Casados (fasulye, pirinç), salata, kızartılmış muz (plantains), beyaz peynir ve mısır tortillası yenir. Gallo Pinto ile Casado arasındaki fark Casado’da, pirinç ve fasulyenin karışık olmamasıdır.

Kosta Rika’nın akşam saatleri için tipik ana yemeği Arroz con pollodur. Tavuk ve pirinçle hazırlanan bu yemeğin yanında genellikle tatlı mor patates (camote) ya da yer elması ve patates benzeri olan yuca tüketilir. Aynı sebzeler deniz ürünleriyle hazırlanan yemeklerin yanında da tercih edilir.

Kosta Rika halkı kimi zaman yemek öncesinde ya da yemek aralarında küçük atıştırmalıklar tüketir. Buna kendi dillerinde bocas derler. Tortilla cips ya da siyah fasulye yenir.

Kosta Rika’da Bulunan Türkiye Dış Temsilcilikleri

San Jose Büyükelçiliği
Adres: Edificio Torre Sabana 4.Piso Costado Norte del Estadio Nacional, Mata Redonda, San Jose, Costa Rica
Telefon: (506) 4700-2104
embajada.sanjose@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: Kosta Rika, Nikaragua

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mavi Zakkumlar Diyarı Kadıralak Yaylası – Trabzon

Doğal güzellikleri, kültürel yapısı ve mesire yerleriyle ilgi çeken Trabzon’un Tonya ilçesine bağlı bin 300 metre yüksekliğindeki Kadıralak Yaylası, her yıl nisan ayında "mavi zakkum" olarak da isimlendirilen "mavi yıldız" çiçeklerinin açmasıyla ziyaretçilerine eşsiz manzaralar sunuyor. Son yıllarda adından da sıkça söz ettiren yayla, bir ay süreyle kendisini adeta maviye boyayan çiçeği görmek isteyenlerin yanı sıra fotoğraf tutkunlarının da bu tarihlerdeki ilk adresi haline geldi.

Kaynak: https://www.trtturk.com.tr/fotogaleri/mavi-zakkumlar-diyari-kadiralak-yaylasi_407/12469

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın