Cennet ve cehennem yaratılmış mıdır? Yaratıldıysa yeri nerededir?

[KBASLIK] Cennet ve cehennem yaratılmış mıdır? Yaratıldıysa yeri nerededir? [/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Cennet-ve-cehennemi-dünyada-yaşatmak.jpg] Cennet ve cehennem yaratılmış mıdır? Yaratıldıysa yeri nerededir? [/KRSAG]Ehl-i sünnet inancına göre cennet ve cehennem yaratılmışlardır ve şu an mevcuddurlar.[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)](1)[/COLOR][/B]

Kur’an’ın ifadesine göre, [B]cennetln genişliği yer ve gök arası kadardır.[COLOR=rgb(184, 49, 47)](2)[/COLOR][/B] Yine Kur’an’ın ifadesine göre [B]cennet müttekılere[/B],[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)](3)[/COLOR][/B] [B]cehennemse kâfirlere[COLOR=rgb(184, 49, 47)](4) [/COLOR][/B]hazırlanmıştır. Her ikisi de Miraç gecesi Peygamberimize (s.a.v.) gösterilmiştir.[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)](5)[/COLOR][/B] Olmayan bir şey sakinleri için hazırlanabilir ve gösterilebilir miydi?

Ayrıca [B]cennetin varlığı Âdem kıssasıyla[/B] da sabit olmakta, [B]cehennemin halen mevcudiyeti de onunla kıyaslanmaktadır.[COLOR=rgb(184, 49, 47)](6)[/COLOR][/B]

Cennetin yukarıda arşın altında, cehennemin aşağıda yerin altında[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)](7)[/COLOR][/B] olduğunu söyleyenler olmuş ise de kesin şuradadır, demek mümkün olmamıştır. Her ne kadar Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)[B] “Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.”[COLOR=rgb(184, 49, 47)](8) [/COLOR][/B]buyurmuş ise de bunu, her şeyden önce Kendisini ve kabr-i şeriflerini ziyaretin önemi ve fazileti noktasında söylenmiş bir hadis olduğu şeklinde anlamamız lazım geldiğine inanmaktayız.

Bununla beraber kıyametin kopup, yerin başka bir mahiyet almasından sonra cennetin, hadiste işaret edilen yerde veya o yerin doğrultusunda a’la-i ılliyyinde olabileceği de ihtimalden uzak görülmemelidir.

[B]Bediüzzaman’a Göre Cehennemin Yeri[/B]

Bediüzzaman, [B]“De ki: her şeyin bilgisi Allah katındadır.”[COLOR=rgb(184, 49, 47)](10) [/COLOR]“Gaybı Allah’dan başka kimse bilmez.”[COLOR=rgb(184, 49, 47)](9)[/COLOR][/B] mealindeki âyetleri dersinin başına koyduktan sonra [B]“Cehennem nerededir?” [/B]diye bi soru sorar.

Cehennemin yeri bazı rivayetlerde “yerin altı”denilmiştir. Yer küresi, yıllık hareketiyle ileride haşir meydanının etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ikidir. Biri küçük cehennem, diğeri de büyük cehennemdir. Küçük cehennem büyük cehennemin çekirdeğidir. İleride küçük cehennem büyük cehenneme inkılab edecek ve büyük cehennemden bir menzil olacaktır.

Küçük cehennem yerin altında, yani merkezindedir. Çünkü kürenin altı merkezidir. Coğrafya alimlerince bilinmektedir ki, her otuz üç metre kazıda bir derece sıcaklık artar. Yerin yarı çapı altı bin küsur kilometre olduğuna göre, merkeze kadar bu sıcaklık iki yüz bin dereceyi bulur… Bu ateş, dünya ateşinden iki yüz defa daha şiddetlidir. Küçük cehennem, büyük cehenneme ait bir çok görevleri dünyada ve berzah âleminde yapmıştır. Âhiret âleminde ise yer küre, sakinlerini yıllık hareketiyle etrafında daire çizdiği haşir meydanına döker. Tabii ki içindeki küçük cehennemi de büyük cehenneme teslim eder. Mu’tezilenin bazı imamları[B]: “Cehennem sonradan yaratılacaktır.”[/B] demiş olsalar da onların bu sözleri yanlıştır. Cehennem yaratılmıştır. Fakat hal-i hazırda tamamiyle inbisat ve sakinlerine tam münasip bir tarzda henüz inkişaf etmemiştir.

Kaldı ki gayb perdesinin içindeki ahiret âlemine ait menzilleri bu dünya gözümüzle görmek ve göstermek için ya kâinatı küçültüp iki vilayet şekline getirmeli, ya da gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalıdır. İkisi de şu an mümkün olmadığına göre öyleyse âhiret âlemine ait menzilleri de, bu dünya gözümüzle görmek mümkün olmayacaktır. Fakat bazı rivayetlerin işaretiyle ahiretteki cehennemin bu dünyamızla münasebeti vardır. Mesela, yazın şiddetli sıcaklığına [B]“min feyhi cehennem” [/B]yani [B]“cehennemin kaynamasındandır” [/B]denilmiştir.

[B]Sözün özü: [/B]Cehennemin yerini tesbit noktasında Bediüzzaman’ın görüşlerni şu şekilde özetleyebiliriz:

[B]1. [/B]Kadîr- i Zülcelâl’in mülkü çok geniştir. Allah’ın hikmeti nereyi uygun görmüş ve göstermişse büyük cehennem oraya yerleşir.

[B]2. [/B]Büyük cehennem, yerin yıllık dönüşünün çizdiği dairenin altındadır. Bu cehennem, kimi zaman yerin merkezindeki küçük cehenneme görevlerini yaptırmıştır.

[B]3. [/B]Yerin merkezindeki küçük cehennem, büyük cehennemin çekirdeğidir. Hikmetli Yaratıcı, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte sakladığı ve vakti geldiğinde de çekirdekten ağacı çıkardığı gibi; yer kürenin kalbindeki küçük cehennem çekirdeğinde de büyük cehennemi saklar ve vakti geldiğinde de ondan büyük cehennemi çıkarır.

[B]4. [/B]Cennet ve cehennem hilkat ağacından ebediyyet tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise dalın en uç noktasıdır. Hem kâinat silsilesinin iki neticesidir. Neticelerin yerleri silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, ağırı aşağı tarafında; nurlusu ve ulvisi de yukarı tarafındadır. Hem şu işler selinin ve yerin manevî ürünlerinin iki ambarıdır. Ambarın yeri ise ürünün çeşidine göre, fenası altında, iyisi üstündedir. Hem ebede akan seyyal mevcudatın iki havuzudur. Havuzun yeri ise, selin durduğu ve biriktiği yerdir. Yani pislikleri ve zirzibili aşağıda, temizleri ve güzelleri ise yukarıdadır. Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır. Tecelligâh is her yerde olabilir. Rahman-i Zülcemal ve Kahhar-i Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını orada açar.[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)](11)[/COLOR][/B]

[COLOR=rgb(226, 80, 65)][U][I][B]Dipnotlar:[/B][/I][/U][/COLOR]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]1. [/COLOR][/B]Ömer en-Nesefî, Akaidü’n-nesefi, s. 8; Ebü’l- Münteha, Şerhu fıkhi’l- ekber, s.26.
[COLOR=rgb(184, 49, 47)][B]2.[/B][/COLOR] Al-i İmran, 3/133.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]3.[/COLOR][/B] Al-i İmran, 3/133.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]4.[/COLOR][/B] Bakara,2/24; Al-i İmran, 3/131.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]5.[/COLOR][/B] Buharî, Nikâh, 88; Rikak, 16; Tirmizî, Cehennem,11; Ahmed b. Hanbel, IV/429.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]6.[/COLOR][/B] TDV İslâm Ansiklopedisi, VII/185.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]7.[/COLOR][/B] age., VII/229.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]8. [/COLOR][/B]Buharî, fî mescid-i Mekke, 5.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]9.[/COLOR][/B] Mülk, 67/26.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]10.[/COLOR][/B] Neml, 27/65.
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]11. [/COLOR][/B]Daha geniş bilgi ve orijinali için bk.Nursî, Said, Mektubat, s.8-10.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Cennet’in tabakaları

[B][SIZE=5][COLOR=rgb(41, 105, 176)]Cennet’in tabakaları[/COLOR][/SIZE][/B]

İbn Abbâs (r.a.)’dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bunlar, [I]Firdevs, Adn Cennet’i, Nâim Cennet’i, Daru’l-Huld, Me’va Cennet’i, Daru’s-Selâm ve İlliyyûn[/I]’dur. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır.

[B]İslâm literatüründe cenneti ifade etmek üzere kullanılan isimleri ve cennet tabakalarını şu şekilde sıralamak mümkündür:[/B]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cennet2.jpg[/TBR]
[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]1. Cennet: [/COLOR][/B]Ebedî saadet yurdunu ifade etmek üzere Kur’an’da, çeşitli hadislerde ve diğer İslamî eserlerde yer alan isimler içinde en çok kullanılan, içindeki bütün mekân ve imkânları kapsayacak şekilde muhtevası geniş olan bir terimdir. [I]Kur’an’da [B]yüz kırk yedi [/B]yerde geçmektedir.[/I] İslam literatüründe ebedî saadetle ilgili vaadler, özendirici anlatım ve tasvirler genellikle cennet ismi etrafında yoğunlaşmıştır. Diğer isimler tekil olarak kullanıldığı halde, cennetin çok sayıdaki ayette çoğul şekliyle de [B](cennât)[/B] yer alması, saadet yurdunun belli bir bölgesinin değil; tamamının adı olduğunu gösterir.

[COLOR=rgb(184, 49, 47)][B]2. Cennetü’n-Naîm: [/B][/COLOR]On üç ayette geçmektedir. Arapça’da[I] “refah, huzur, mutlu hayat”[/I] anlamına gelen nimet kelimesinden daha kapsamlı bir muhtevaya sahip olan [B]naîm,[/B] insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade etmektedir. Buna göre [I][B]cennâtü’n-naîm; [/B]mutluluklarla dolu cennetler [/I]manasına gelir.

[QUOTE][B]”Beni cennetü’n-naîmin vârislerinden kıl.”[/B] [I](Şuarâ, 26/85) [/I][/QUOTE]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]3. Adn cenneti:[/COLOR][/B] En belirgin anlamı ile [I]ikamet etme, ikamet edilen yer [/I]demek olan adn, on bir ayette kullanılmıştır. Adn’in, cennetin belli bir bölümünün adı olduğu veya çoğul şeklinde kullanılışına bakarak, onun tamamını ifade eden bir isim olduğu anlaşılır.

[QUOTE][B]”Şüphesiz ki, iman edenler ve güzel amel işleyenler yok mu, işte onlar mahlukatın en hayırlısıdır. Onların Rableri katındaki mükâfatı, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan O’na saygı gösterenler içindir.”[/B][I] (Beyyine, 98/7-8)[/I] [/QUOTE]

[COLOR=rgb(184, 49, 47)][B]4. Firdevs:[/B] [/COLOR]Özellikle, içinde [I]üzüm bulunan bağ bahçe[/I] anlamına gelir. İki ayette geçer. Firdevs, cennetin tamamını ifade eden bir isim olabileceği gibi, onun ortası, en yüksek ve en değerli bölgesinin özel adı da olabilir.

[QUOTE][B]”Şüphesiz, iman edip güzel amel işleyenler için barınak olarak Firdevs cennetleri vardır.”[/B] [I](Kehf, 18/107) [/I][/QUOTE]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]5. Hüsnâ: [/COLOR][/B]İyilik yapanlara Allah tarafından daha büyük bir iyilikle karşılık verileceğini, ayrıca buna bir de ilave (ziyade) yapılacağını ifade eden Yunus 26. ayetindeki hüsnâ (daha güzel, daha iyi, en güzel, en iyi) kelimesinin cennet anlamına geldiği müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Ayetteki “ziyade”den maksat da, cennetten Allah’ı görme şerefine nail olmaktır.

[QUOTE][B]”Güzel davrananlara hüsnâ [I](daha güzel karşılık)[/I], bir de ziyade/fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz [I](kara leke) [/I]bulaşır ne de bir horluk [I](gelir)[/I]. İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.” [/B][I](Yûnus, 10/26)[/I][/QUOTE]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]6. Dârüs’s-Selâm:[/COLOR][/B] [I]Maddî ve manevî âfetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş olma[/I] manasındaki selâm ile dâr/yurt kelimesinden oluşan bu terkip, iki ayette cennetin adı veya tabakası olarak zikredilmiştir. Cennetin esenlik yurdu olduğu şüphesizdir. Gerçek esenliğin ancak cennette bulunabileceği, sonsuz hayatın, ihtiyaç bırakmayan zenginliğin, zillete yer vermeyen şeref ve üstünlüğün, eksiksiz bir sıhhatin sadece orada mevcut olduğu anlaşılır.

[QUOTE][B]”Halbuki Allah, Dârü’s-Selâm’a çağırıyor ve O, dilediği kimseleri dosdoğru bir yola hidayet buyurur.” [/B][I](Yûnus, 10/25) [/I][/QUOTE]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]7. Dârü’l-Mukame:[/COLOR] [/B] [I]Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt [/I]manasındaki bu terkip de cennete girenlerin Allah’a hamd ve şükür sırasında bulundukları mekân için kullanacakları bir tabir olmalıdır.

[QUOTE][B]”O (Rab) ki lütfuyla bizi Dârü’l-Mukameye / asıl oturulacak yurda [I](cennete) [/I]yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de orada bize bir usanç gelecektir.” [/B][I](Fâtır, 35/35)[/I][/QUOTE]

[B][COLOR=rgb(184, 49, 47)]8. Cennetü’l-Me’vâ: [/COLOR][/B]

[QUOTE][B]”İman edip güzel amel işleyenlere gelince, onlar için Me’vâ cennetleri vardır.”[/B] [I](Secde, 32/19) [/I][/QUOTE]

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cennet.png]Cennet’in tabakaları[/KRSAG]Bu isimlerin dışında, [I]”ev, konak, şehir, ülke” [/I]anlamlarına gelen[B] “dâr” [/B]kelimesi, Kur’an’da [B]dâru’l-huld [/B] (ebediyet / sonsuzluk yurdu), [B]dâru’l-âhire [/B] (âhiret yurdu), [B]âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr [/B](dünya yurdunun sonu) terkipleriyle cennet anlamında kullanılmıştır.

Her ne kadar İbn Abbâs Cennet’in tabakalarını yedi ile sınırlandırmışsa da, ayetlerden anlaşıldığına göre, Cennet’in bir çok tabakası vardır. Burada İbn Abbâs’ın haber verdiği ve ayetlerde adları geçen Cennet tabakaları, Cennet’in en yüksek tabakalarıdır. Çünkü bu tabakalarda da bir çok tabaka vardır. Nitekim Allah Teâlâ’nın [B]”Nâim Cennetleri”[/B] veya [B]”Firdevs Cennetleri”[/B] şeklindeki çoğul ifade eden ayetleri buna delildir. Ayrıca Ümmü Hârise Hadisinde bu gerçek Hz. Peygamber (asm)’in dilinden ifade olunmuştur. Ümmü Harise Bedir’de şehit olan çocuğu hakkında Hz. Peygamber (asm)’den bilgi almak üzere gelmiş ve ona Rasûlullah bir çok Cennet olduğunu belirterek, çocuğunun da [B]”Firdevs-i Â’lâ’da” [/B]olduğunu söylemek suretiyle teselli etmiştir[I] [Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü’ el-Câmi’ li’l-Usul, fi Ahadisi’r-Rasûl, İstanbul (t.y.), V/4033].[/I]

Nitekim Müslim’in Ebû Sâid el-Hudrî’den rivayet ettiği hadiste de, Allah yolunda cihat edenlerin, cihatları sebebiyle Cennet’te yüz derece yükselecekleri, her derecenin arasının ise, yer ile gök arasındaki mesâfe kadar olduğu, Hz. Peygamber (asm) tarafından haber verilmektedir [I](Müslim, İmâre, 116).[/I] Hadiste sözü edilen dereceler konusunda ise şu ihtimaller öne sürülmüştür. Bu dereceleri zahiriyle anlamak mümkündür. Gerçekten söz konusu derecelerin, zahirinden anlaşıldığı üzere, birbirinden daha yüksek menziller (tabakalar) olması muhtemeldir. Buna karşılık, yükseklikten kasdın, Cennet’teki nimetlerin çokluğu, insanın veya bir başka yaratığın hiç aklına bile gelmemiş, gönlünden dahi geçmemiş iyiliklerin büyüklüğü veya çokluğu anlamında olması muhtemeldir. Zira Allah Teâlâ’nın mücâhide lutfettiği iyilik veya cömertlik türleri birbirinden çok farklıdır, birbirinden üstündür. Buna göre, nimetlerin fazilet (üstünlük) konusundaki farklılıkları uzaklık açısından yer ile gök arasındaki mesafe gibidir. Fakat el-Kadî Iyad (544/1149) birinci görüşü tercih etmiştir [I][en-Nevevi, Şerhu Müslim, Kahire (t.y.), XIII/28].[/I]

Yine Buhârî’nin bir rivayetinde Hz. Peygamber (asm), Allah yolunda savaşan mücâhidler için Cennet’te yüz derece (tabaka) hazırlandığını ve iki derecenin arasının yerle gök arası gibi olduğunu haber vermekte ve sözlerine devamla “Allah’dan istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin… Çünkü Firdevs, Cennet’in ortası ve Cennet’in en yükseğidir (…). [B]Firdevs’ten Cennet nehirleri doğar” [/B]buyurmaktadır. [I](Buhârî, Cihad 4)[/I]

Aynî,[B] “Firdevs, Cennetin ortasıdır (vasatıdır).”[/B] cümlesini, Cennet’in en iyi yeri veya üstünü (efdali) olarak yorumlar ve bu görüşüne,

[QUOTE][B]”Böylece sizi en hayırlı bir ümmet kıldık.”[/B] [I](Bakara, 2/143)[/I][/QUOTE]

ayetinde geçen [B]”vesetan”[/B] kelimesini delil getirir[I] (el-Aynî, Umdetü’l-Kârî fî Şerhi Sahihi’l-Buhârî, İstanbul 1309, VI/539).[/I] Çeşitli rivayetlerde Firdevs Cenneti’nin güzellikleri dile getirilmiştir.

Diğer taraftan hadiste söz konusu edilen Cennet dereceleri arasındaki mesafelerin çeşitli rivayetlere göre[B] “yüz senelik mesafe”,[/B] [B]”beş yüz senelik mesafe”[/B] şeklinde değiştiğine işaret edelim [I](el-Aynî, aynı yer).[/I]

Bütün bu ayet, hadis ve âlimlerin yorumlarından Cennet’in birçok tabakası olduğu anlaşılmaktadır. Bu tabakalardan bazılarının daha yüce ve nimetlerinin daha güzel veya daha efdal olması sebebiyle isimleri bize bildirilmiştir. Firdevs Cenneti mertebece en yüksek olan Cennet tabakasıdır. [I](Ayrıca bk. et-Taberi, Tefsir, Mısır 1954, XVI/37-38)[/I]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Malta Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Malta ,avrupa,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/malta.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Valletta[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Maltaca, İngilizce[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Cumhuriyet[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]316 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]413.609[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]1308.8/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Euro (€) (EUR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]OAZD (UTC+1) – OAYZD (UTC+2)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+356[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].mt[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Malta ya da resmî adıyla Malta Cumhuriyeti (Maltaca: Repubblika ta’ Malta), Güney Avrupa’da, Orta Akdeniz’de yer alan, Sicilya’nın güneyindeki adalar devleti. Malta takımadaları 3 büyük, 2 küçük adadan oluşur. Büyükleri: Malta, Gozo ve Comino. Takımadalar arasında en büyüğü olan Malta 237 km², Gozo 68 km² ve Comino 2 km² yüzölçümüne sahiptir.

[KBASLIK]Malta Bayrağı[/KBASLIK]
Malta Bayrağı Zemin beyaz (gönder tarafı) ve kırmızı olmak üzere iki eşit dikey şeritten oluşur. Bayrağın gönder kısmının üst tarafında Aziz George’u temsil eden haç kırmızı renk ile çevrelenmiştir.1964’ten beri yürürlükte.

[KBASLIK]Malta Armasi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-armasi.png]Malta Armasi[/KRSAG]Malta arması Malta devletince günümüzde kullanılan arma. Arma 1988 yılında kabul edilmiş olup armada bir kalkan içine Malta bayrağı yerleştirilmiş olup kalkanın üstünde taştan bir kale , sol köşede zeytin sağ köşede palmiye yaprağıyla çevrelenmiştir.Armadaki zeytin yaprağı barışı , palmiye yaprağı ise geleneksel Malta kültürünü simgeler.Armanın alt köşesinde Maltaca Malta Cumhuriyeti yazmaktadır.
[B][SIZE=5][COLOR=rgb(184, 49, 47)]Tarih[/COLOR][/SIZE][/B]

[KBASLIK]Tarih öncesi[/KBASLIK]
Malta’da ilk yaşayan insan belirtileri 1. Neolitik Döneme dayanmaktadır. Yeni Taş Devri insanlarının varoluş kanıtlarına Malta’nın güneyinde, Birzebbuga’nın yakınındaki Ghar Dalam mağarasında rastlanmaktadır. Arkeologlar bu bölgede önceki dönemlerden kalma geyik, hipopotam ve bodur fillerin kalıntılarını da keşfetmişlerdir. Bu kalıntılar, Malta’nın günümüz Avrupa ve Afrika kıtalarına bağlı olduğu dönemlere aittir. Takip eden koloniler, büyük ihtimalle Sicilya’dan geldikleri tahmin edilen, tapınak inşa eden ırklar (topluluklar) getirmişlerdir. O dönem yaşamış olan Maltalılar, binlerce yıldan sonra bile bugün hala ayakta kalabilmeyi başarmış, hayat tarzları ve medeniyet düzeyleri hakkında bizleri hayrete düşüren yapılar bırakmışlardır.

Araştırmacılar Ggantija’da (Gozo) bulunan tapınakların yeryüzünün en eski, tek başına ayakta durabilen abideleri olarak nitelendirmektedirler. Restorasyon çalışmaları nedeniyle geçici olarak kapalı olan Paola’daki Hypogeum, tarih öncesi dönem mühendisliğinin olağanüstü başarısının bir göstergesi olarak, kayalardan oyulmuş odalar ve labirent geçişleriyle türünün tek yeraltı tapınağıdır. Diğer tapınaklar Mnajdra, Hagar Qim, Tarxien görülmeye değer pek çok yer gibi Malta’nın “Kutsal Ada” oluşu teorisini doğrulamaktadır.

[KBASLIK]Eski Medeniyetler[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/megalitler-donemi.jpg]Megalitler, Ggantija [/KRSAG]MÖ 800 ile MS 870 yılları arasında Malta, adadaki varlıklarına dair belirgin izler bırakan ve art arda gelen medeniyetlerin beşiği olmuştur.

MÖ 8. yüzyılda Fenikelilerin adaya gelmesi tarih öncesi çağların sona ermesi ve Malta’nın tarih sayfalarına girmesinin müjdecisi olmuştur. Yeni hükümdarlarının ticari becerileri sayesinde Akdeniz komşularıyla artan ilişkiler ve ticaretin getirdiği yararlarla Malta Adaları’nın yalnızlığı da sona ermiştir. Fenikelilerin bölgedeki hakimiyeti MÖ 5. yüzyılda yavaş yavaş sönmeye başlamış ve yerini onları takip eden Kartacalılara bırakmıştır. Kartacalılar MÖ 480 dolaylarında Malta’yı devralmış ve yaklaşık iki yüzyıl hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir.

MÖ 218 yılında Malta Adaları, bölgeye baştan başa yayılarak büyük bir imparatorluk olan Romalıların bir parçası olmuştur. Romalılar döneminde meydana gelen en önemli olay ise hiç şüphesiz MS 60’daki St.Paul gemi kazası ve akabinde de yerel nüfusun yeni bir din olan Hristiyanlığa geçmesidir. MS 4. yüzyılın sonlarına doğru Malta Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmiştir.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-fil-iskeleti.jpg]Malta’da bulunmuş, ilkel fil iskeleti [/KRSAG]Arap hakimiyetinin 1090 yılında Normanların istilası ve adayı fethetmesiyle sona ermesine rağmen etkileri 13. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. “Norman” dönemi nispeten kısa sürmüştür ve bu dönemden sonra Malta art arda gelen hükümdarlar dönemine girmiştir.

[KBASLIK]Şövalyeler[/KBASLIK]
Neolitik dönemden yüzlerce yıl sonra 1530 yılında adaya gelen St.John’un emrindeki şövalyeler beraberlerinde bambaşka, zengin bir kültür getirdiler. St. John şövalyelerinin tarihi, 11. yüzyılın ortalarında başlar. Şövalyelerin gerçek görevi, savunma yapmak, Hristiyan hacılara kutsal topraklara kadar refakat etmek ve zor durumda olan insanlara yardımda bulunmaktı. Fakat daha sonraları amaçları değişti. Hristiyan olmayanlara saldırmak en büyük görevleri haline geldi. Şövalyeler Hristiyanlık dininin askerleri durumuna geldiler. Kutsal topraklardaki bütün kaleleri, büyük arazileri, her şeyi ele geçirdiler ve bir donanma kurdular.

1291’de Müslümanların gelişiyle, şövalyelerin durumu değişti.Rodos’u geri alarak Türklere karşı iki yüzyıl mücadele ettiler ama 1522’de Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u ele geçirerek, şövalyeleri adanın dışına sürdü. Yeni bir vatana ihtiyaç duyan şövalyeler 1530’da imparator V.Charles’in verdiği imtiyazlarla Malta’ya yerleştiler. Gelir gelmez ticareti ve sosyal ilişkileri geliştirmeye başladılar, yeni hastaneler yaptılar, en önemlisi de adada güçlü bir kalkınma hareketi başlattılar. Fakat Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa’nın geçiş yolları üzerinde bulunan Malta’yı da imparatorluk sınırlarına katmak istiyordu. 1565’te güçlü bir donanma ile Malta’ya geldi ve kuşatma başlattı.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Osmanlilar-tarafindan-yapilan-Malta-Kusatmasi-1565.jpg]Osmanlılar tarafından yapılan Malta Kuşatması, 1565 [/KRSAG]Kuşatma 4 ay kadar sürdü. Sonunda Sicilya’dan gelen yardımla şövalyeler galip geldiler. Şövalyeler bu savunmayla Güney Avrupa’nın ve Hristiyanlık aleminin güvenini kazandılar. Türklere karşı kazanılan bu zaferden sonra, Malta ve Gozo’yu büyük bir şevkle geliştirmeye başladılar. Adalar, bu dönemde mimarlık, sanat ve kültür açısından altın devrini yaşadı. Malta’daki pek çok görkemli yapı bu dönemin eserlerindendir.Valletta şehri, ismini şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Vallette’den almıştır. Valletta en erken dönem raylı sistemin kullanıldığı şehirlerden biridir.

[KBASLIK]Fransızlar[/KBASLIK]
Malta’daki Fransız hakimiyeti kısa ve inişli çıkışlı olmuştur.1798’de adaya gelen Napolyon ve kuvvetleri adalılar tarafından başta iyi karşılanmışlardı. Buna rağmen St. John şövalyeleri tarafından,Fransa’dan gelen devrimci fikirler nedeniyle hiç sevilmediler.

Yeni hakimlerin getirdiği radikal değişiklikler hala kilise ve soylular tarafından yönetilen ve her iki kuruma da sadık yerlilerin gözüne fazla göründü. İlkokulların kurulması ve bunun gibi olumlu yasalar bunu kiliseye karşı bir hareket olarak nitelendiren halkta dengesizlikler yarattı.

Eylül 1800’de Malta’nın özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı olmaya gelen Britanya kuvvetlerinin kuşatmasına kadar Fransızlar gelişlerinden 3 ay sonra ayaklanan halk tarafından Valletta ve Three Cities’in gerilerine sürülmüş ve orada kalmışlardır. Böylece Britanya filosu Grand Harbour’a girmiş ve 1,5 yüzyıl oradan ayrılmamıştır.

[KBASLIK]Britanyalılar[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/2.dunya-savasi-malta.jpg]II. Dünya Savaşı sırasında, Britanya egemenliğinde olan Malta, ağır bombardımana maruz kalmıştır. [/KRSAG]Britanya hakimiyetinin Malta tarihinde önemi büyüktür. Fransızların kovulması için Maltalılara yardım eden İngilizler kendilerini adanın hakimi olarak buldular fakat başta toprakları ellerinde tutup tutmamakta tereddütlüydüler.

1802’de yapılan bir anlaşmayla Malta’nın St. John düzenine geri dönmesine karar verilmiş ancak halk eski hükümdarlarına geri dönme taraftarı olmamış ve İngiliz himayesi altında kalmak istemiştir. 1814’te imzalanan Paris Anlaşması’yla İngiliz İmparatorluğu’na katılan Malta, İngiltere için Doğu’ya bir atlama taşı olarak stratejik önemini korumuştur.

21 Eylül 1964 yılında bağımsızlığını ilan eden Malta’da İngiliz kuvvetleri 31 Mart 1979 tarihine kadar varlıklarını korumuşlardır.

[KBASLIK]Günümüz Tarihi[/KBASLIK]
Malta, 1964’te bağımsızlığını kazanmasının ardından Milliyetçi Parti yönetimine geçmiş, aynı yıl İngiliz’lerle yapılan bir anlaşmayla,İngiltere’nin askerlerini beş yıl içinde geri çekmesi kararlaştırılmış, 1965’te de Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur.

1971 seçimlerinde İşçi Partisi iktidara gelmiş ve hükümeti İngiliz egemenliğine karşı mücadele eden Dominic Mintoff kurmuştur. Yeni hükümet dış politikada köklü değişikliklere gitmiş, Amerikan savaş gemilerinin Malta’ya uğraması yasaklanmış, Libya ile iyi ilişkiler kurulurken, Sovyetler Birliği ve Çin’e yaklaşılmış, bu durum NATO’nun yapmayı vadettiği yardımın üçte ikisini, İngiltere’nin de geri kalanını ödemesini sağlamıştır. İç politikada 18 yaşındaki gençlere oy hakkı verilmiş, eşit işe eşit ücret ilkesi benimsenmiş ve 1974’te İngiltere adına bir vali tarafından yönetilen Malta’da cumhuriyet ilan edilmiş devlet başkanlığına Antony Joseph Mamo seçilmiştir.

1976 seçimlerinde devlet başkanlığına Anton Buttigie getirilmiş, genel seçimlerde İşçi Partisi iktidarını korumuştur. Başbakanlık görevini sürdüren Dominic (Dom) Mintoff, Arap ülkelerine daha yakın bir politika izleyerek, Avrupa ile Arap ülkeleri arasında bir köprü olmaya çalışmış, Arap ülkelerinden Libya ve Cezayir, Batı ülkelerinden İtalya ve Fransa’nın Malta’nın tarafsızlığını garanti etmelerini sağlamak istemiştir.

1979’da, İngiliz askeri üsleri boşaltılmış, NATO’dan alınmış borçların ödenebilmesi için Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne başvurulmuş ve Çin HC’den alınan yardım giderek artmıştır. 1980’de Libyalı danışmanlar ülkeden sınır dışı edilmiş, ardından, İtalya ile Malta’nın tarafsızlığını gerekirse askerle korumayı güvenceye alan bir savunma antlaşması imzalanmıştır. 1981’de de eski NATO sarnıçlarından Sovyetler Birliği’ne yararlanma hakkı verilmiştir. Aynı yıl yapılan seçimlerde İşçi Partisi, Milliyetçi Parti’den daha az oy almasına karşın, seçim sisteminin sonucu iktidarını sürdürmüş, ancak 1987 Mayıs’ında yapılan seçimleri kazanan Milliyetçi Parti 14 yıllık İşçi Partisi iktidarına son vermiştir.

1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne üye, 1 Ocak 2008’den itibaren de Avro Alanı’na dahil olmuştur.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Malta’da hiç dağ ya da akarsu bulunmamaktadır ve adanın karakteristik özelliğini teraslanmış alanları ve bir dizi alçak tepeleri teşkil eder. 137 kilometre uzunluğundaki kıyılarında ise güzel kumsallara sahip pek çok koyları ve limanları vardır.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
Malta Adaları, yumuşak geçen kışları ve sıcak yaz sezonuyla sağlıklı bir iklime sahiptir. Soğuk rüzgarlar, kar, don ve sis Malta’da bilinmeyen terimlerdir. Nisandan sonra seyrek olmakla birlikte yazın neredeyse hiç rastlanmayan yağışlar en çok Eylül ile Nisan ayları arasında görülür.

Sıcaklık kış aylarında (Kasım – Nisan) ortalama 14.3 °C, yaz aylarında (Mayıs- Ekim) ise ortalama olarak 32.6 °C civarındadır. Malta adaları, sıcak yaz günleri ve gecelerinde denizden esen serin meltemlerle, Temmuz ayı ortalarından Eylül ayı ortalarına kadar devam eden sıcaklığın yüksek olduğu dönemlerde bile, nadiren aşırı sıcaklara maruz kalır.

Tarlaların çoğunluğu küçük ve az eğimlidir. Fakat yağış eksikliği ve ters arazi koşullarına rağmen tarım gelişmiştir.

Akdeniz ikliminin hakim olduğu Malta’da kışlar serin ve yağmurlu geçerken yazlar sıcak ve kuru geçer. Ülkede en sıcak aylar temmuz-eylül ayları arasındaki dönemdir. Yağmur özellikle kış aylarında çok kısa süreli olarak görülür. Nisan başından itibaren ekim ayının ortalarına kadar sıcaklık çok yüksek olsa da deniz meltemi sayesinde sıcaklığın etkisi hafifler. Sıcaklık kış aylarında ortalama 9,5 derece, yaz aylarında ise 30,6 derecededir. Ülkede yıllık yağış miktarı çok düşüktür.

[KBASLIK]Ekonomi ve gelirler[/KBASLIK]
Malta ekonomi olarak sıkıntı çekmeyen bir ülkedir. Ülkede evsiz bulunmamaktadır. Nüfusun yoğun olmaması sebebiyle halkın refah düzeyi normaldir.

Ülkenin gelirlerinin yaklaşık %97 sini turizm oluşturmaktadır. Özellikle dil okullarının bunda etkisi vardır. Ülkede 50 den fazla dil okulu bulunmaktadır.

Gelirlerin geri kalan kısmı ise ufak çaplı ihracattır. İngiltere, Çin Halk Cumhuriyeti, Libya ve Suudî Arabistan ile ekonomik açıdan iyi ilişkiler içerisindedir.

[KBASLIK]Malta Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-mutfagi-1.jpg]Malta Mutfağı[/KRSAG]Malta’nın geleneksel mutfağı balık ve sebzeden oluşur. Ülke mutfağı birçok kültürün etkisinden dolayı zengin ve çeşitlidir. Sicilya mutfağına çok benzemekle birlikte, Arap, İtalyan, İspanyol ve İngiliz mutfaklarından etkilenmiştir. Salata, sebzeler ve kırmızı şarap, yemeklerde önemli yer tutmaktadır. Ayrıca tavşan etiyle yapılan yemekler çok meşhurdur. Ada ülkesi olmasından dolayı çok sayıda deniz ürünü yemeğine sahiptir. Sezona göre farklı balık çeşitleri bulunan ülkede mürekkep balığı türlü gibi yapılır. En çok yenen balık, bir tür istavrit çeşidi olan Lampuka’dır.

Ayrıca Malta’da çorba çeşitleri de meşhurdur. Sebze çorbaları Minestra, kabaktan yapılan Quarabaghli, biber, sarımsak, domates ve pirinçten oluşan balık çorbası Aljotta, içinde domuz eti, sirkeye yatırılmış baharat, yumurta ve ekmek bulunan sığır etinin yuvarlatılmış şekli Bragioliçorba türlerinden birkaçıdır. Kapunata ise bir çeşit vejetaryen yemek çeşididir. Ravjul da Malta’ya uyarlanmış haliyle karşımıza çıkar ve etsiz haliyle servise sunulur.

Ayrıca Malta’da çorba çeşitleri de meşhurdur. Sebze çorbaları Minestra, kabaktan yapılan Quarabaghli, biber, sarımsak, domates ve pirinçten oluşan balık çorbası Aljotta, içinde domuz eti, sirkeye yatırılmış baharat, yumurta ve ekmek bulunan sığır etinin yuvarlatılmış şekli Bragioliçorba türlerinden birkaçıdır. Kapunata ise bir çeşit vejetaryen yemek çeşididir. Ravjul da Malta’ya uyarlanmış haliyle karşımıza çıkar ve etsiz haliyle servise sunulur.

Ross Fil-Fornoi fırınlanmış domuz yağlı pirinç, soğan, kıyma ve domatesten oluşur. Keçi sütünden imal edilen küçük peynir Gbejnietönemli atıştırmalık çeşitlerindendir. Pastizzi ve Qassatatda çok sevilen atıştırmalık çeşitlerindendir. En çok bilinen Malta tatlısı bademden yapılan Helwa tat Tork’tur. Imqaret hamur çantasıdır ve içi hurma ile doldurulur. Paskalya döneminde özellikle yapılan tatlı çeşidi bademli macun olan Figolli’dir.

Malta şarapları kaliteli ve ucuz olmalarıyla ünlüdür. En değerli şarap bugün hala adada üretilen La Vallette Vin Rouge adındaki kırmızı şaraptır. Diğer ünlü şarap çeşitleri beyaz şarap Verdala Bianco Secco, Verdala Moscato ve meyve tadında pembe renkli Verdala Rose’dir. Malta’da Hop Leaf, Blue Label ve Cisk adında üç çeşit bira üretilir. Alkolsüz içecek olarak Kinnie önerilir.

[KBASLIK]Festivaller[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malta-festivali.jpg]Malta Festivali[/KRSAG]Malta’da her şehrin kendisine özel festivali var. Festa adı verilen bu festivaller mayıs ayında başlayıp eylül ayının sonlarına kadar hemen hemen her hafta sonu devam eder. İlkbahar mevsimi Malta’da karnaval zamanıdır. Festivallerin merkezi Valetta olsa da küçük kasabalarda da benzer partiler gerçekleştirilir. Paskalya, mart ayında Malta’da gerçekleşen büyük bir kutlamadır.

Grand Harbour mevkinde gerçekleştirilen Uluslararası Havai Fişek Festivali nisan ayında gerçekleştirilir. Havai fişek festivali tüm Malta genelinde birçok köy partileri için de bir başlangıç sinyalidir.

Ortaçağ Mdina Festivali bütün şehri, Ortaçağ’dan kalma bir atmosferin içine sokar ve ziyaretçilerin kendilerini şövalyelik zamanlarındaymış gibi hissetmelerini sağlar. Malta Müzik Haftası haziran ayında gerçekleştirilir.

Her yıl, tiyatro, dans, müzik ve resim gibi birçok sanat dalını içine alarak gerçekleştirilen Malta Sanat Festivali temmuz-ağustos aylarında yapılır. Açıkhava sahnesinde yerel müzisyenler ve gruplar tarafından sunulan canlı performanslar eşliğinde gerçekleştirilen Farsons Büyük Bira Festivali temmuz ayında, Malta Uluslararası Havacılık Fuarı eylül ayında, Malta Rock ve Jazz Festivali temmuz ayında, Rolex Orta Deniz Yarışı ekim ayında gerçekleştirilir.

[KBASLIK]Malta Türk Elçiliği[/KBASLIK]
[B]VALETTA BÜYÜKELÇİLİĞİ[/B]

Adres: 35, Sir Luigi Preziosi Square, Floriana-MALTA
Telefon: +356 21 22 34 24
Faks: +356 21 22 43 08

[EMAIL]embassy.valletta@mfa.gov.tr[/EMAIL]
[URL=”http://valetta.be.mfa.gov.tr”]T.C. Dışişleri Bakanlığı Valetta Büyükelçiliği[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Türkiye’deki Damlataş mağaraları

Türkiye bulunduğu coğrafi konum ve toprak yapısı ile birçok doğal oluşumlu mağaraya sahiptir. Sahip olduğu bu mağara tiplerinden biri de karstik oluşumlu damlataş mağaralarıdır. Toroslarda, Orta Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da, Trakya ve kuzeybatı Anadolu’da arazi yapısının da etkisiyle binlerce mağara oluşumlarına rastlanmaktadır. Bu mağaralardan bir kısmı günümüzde gezilebilirken bir kısmı da halen kapalıdır. Türkiye’de gezilebilen, görülmeye değer, hatta dünya literatürüne geçmiş en güzel mağaralardan bazıları…

[KBASLIK]1 – Astım Mağarası / Mersin[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/astim_magarasi.jpg[/TBR]
Akdeniz’in incisi Mersin’inin Silifke ilçesi sınırları içerisinde yer alan karstik oluşum bu mağara oldukça ünlüdür. Cennet – Cehennem çöküğünün yaklaşık 300 metre ilerisinde yer alan bu mağaraya demirden yapılma bir merdivenle inilmektedir. Mağara içindeki tüm galeriler birbirleri ile bağlantılıdır. Galeriler çok ilginç şekilli, parlak, dev sarkıt ve dikitlerle süslüdür. Hatta sarkıtların uçlarından halen sular damlamaktadır. Akan bu damlalarından dolayı mağara zemini oldukça kaygandır. Bu sebeple dikkatli olmanızı öneririz. İyi bir ışıklandırma sistemi olan mağaranın içindeki nemli havanın astım hastalarına iyi geldiğine inanıldığı ve içinde dilek tutulduğundan dolayı buraya Astım – Dilek Mağarası adı verilmiştir. Mağara MüzeKart ile gezilebilmektedir.

[KBASLIK]2 – Ballıca Mağarası / Tokat[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/ballica_magarasi.jpg[/TBR]
Yaklaşık 3,5 milyon yıl önce oluşmaya başlayan Ballıca Mağarası ya da İndere Mağarası, Tokat’ın Pazar ilçesine bağlı Ballıca’da yer almaktadır. Dünyanın en büyük mağaraları arasında gösterilmekte olup 1995’ten bu yana ziyaret edilmektedir. Tıpkı Astım Mağarası gibi buranın da astım ve nefes darlığı çeken hastalara iyi geldiği bilinmektedir. Sarkıt ve dikitlerden oluşan bu doğa harikası mağaranın değişik yerlerinde bulunan cüce yarasalar da görülmeye değer canlılar arasında gösterilmektedir. Birbirine bağlı beş kat ve sekiz galeriden oluşan Ballıca Mağarası’nın yıl içindeki ortalama sıcaklığı 18 derecedir. Bu mağarada MüzeKart geçmemektedir. Sadece nakit para ile içeriye giriş vardır.

[KBASLIK]3 – Dupnisa Mağarası / Kırklareli[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/dupnisa_magarasi.jpg[/TBR]
Kırklareli’nin Demirköy ilçesinin Sarpdere Köyü sınırları içerisindeki bu kireçtaşı mağara, iki kattan ve üç girişten oluşmaktadır. Üst bölümde bulunan bu kuru mağaralardan biri Kız Mağarası diğeri ise Kuru Mağara’dır. Bu mağaralar gelişimini tamamlamıştır. Bu mağaraların 50-60 m aşağısında ise Sulu Mağara yer almaktadır. Kuru Mağara’nın 200 metresi, Sulu Mağara’nın da 250 metresi gezilebilmektedir. Kız Mağarası ise 15 Kasım – 15 Mayıs tarihleri arasında ev sahipliği yaptığı yarasaların üreme mevsimi olması nedeniyle ziyarete kapatılmaktadır. MüzeKart geçemeyen mağaraya nakit para ile girebilirsiniz.

[KBASLIK]4 – Oylat Mağarası / Bursa[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/oylat_magara.jpg[/TBR]
Yeşil Bursa’nın İnegöl ilçesi sınırı içinde bulunan mağarada iri bloklar halinde dev sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Bağlantılı iki kattan oluşan mağaranın girişinden büyük salona kadar dar galerilerden geçilmektedir. Geçilen bu bölümde damlataş havuzları, dev kazanları dikkat çekmektedir. Mağaranın kalan kısmında büyük çöküntü salonu vardır. %90 nem oranına sahip mağaranın astım ve bronşit hastalarına iyi geldiği bilinmektedir. MüzeKart ‘ın geçersiz olduğu bu mağaraya nakit para ile giriş vardır.

[KBASLIK]5 – Cüceler Mağarası / Antalya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cuceler_magarasi.jpg[/TBR]
Antalya’nın turistlik ilçesi Alanya’ya bağlı Demirtaş sınırları içinde yer alan mağara, doğal oluşumundan çok hikayesi ile dikkat çekmektedir. Rivayete göre; Osmanlı döneminde burada yaşayanlar, sahip oldukları küçükbaş hayvan başına toplanan vergiyi vermemek için yetkililer köye geldiğinde keçilerini ve koyunlarını bu mağaraya saklarlarmış. Mağaranın girişi seyir terasından izlenebilen muhteşem vadi manzarası ile başlamaktadır. 2012 yılında ziyarete açılan ve 6 galeriden oluşan mağaradaki toplam yürüyüş mesafesi 155 metre kadardır. Gezilebilen her noktasında doğanın gücünü hissedeceğiniz sarkıt ve dikitler vardır. Nakit para ile giriş vardır. MüzeKart geçersizdir.

[KBASLIK]6 – Aynalıgöl Mağarası / Mersin[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/aynaligol_magarasi.jpg[/TBR]
Aynalıgöl Mağarası diğer adıyla Gilindire, bölgede yaşayan bir çoban tarafından tesadüfen bulunmuştur. Mersin’in Aydıncık ilçesinin Sancak Burnu ile Kurtini Deresi arasında yer alan mağarada bir de göl vardır. Yapılan analize göre göl sularının ilk 10 metresi tatlı su olup 10 metreden aşağısı tuzlu sudan oluşmaktadır. Gölde profesyonel dalgıçlar özel ekipmanlarla dalış yapabilmektedir. Mağaradaki, bu harika gölün bir diğer özelliği de sarkıt ve dikitlerin gölün içerisinde de devam etmesidir. Girişi denize bakan mağaraya denizden ve karadan giriş mümkündür. Nakit para ile mağara gezilebilmektedir. MüzeKart geçersizdir.

[KBASLIK]7 – Karain Mağarası / Antalya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/karain_magarasi.jpg[/TBR]
Yurdumuzun en büyük doğal oluşum mağaralarından biri olan Karain, Antalya’da yer almaktadır. Mağarada yapılan kazılarda, bölgenin günümüzden 500.000 yıl kadar önce yerleşim merkezi olarak kullanıldığı saptanmış ve Türkiye’nin içinde insan yaşamış en büyük mağarası olarak da kayıtlara geçmiştir. Mağara kazısından çıkarılan buluntular mağaranın hemen yakınındaki Karain Müzesi’nde ve Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir.

[KBASLIK] 8 – Karaca Mağarası / Gümüşhane[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/karaca_magarasi.jpg[/TBR]
Karaca Mağarası, Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Cebeli Köyü sınırları içerisinde, denizden 1550 metre yükseklikteki doğal oluşumlu bir mağaradır. Mağarada; damlataşı şekilleri, sarkıtlar, dikitler, sütunlar, org desenli duvarlar, mağara çiçekleri, mağara incileri ve traverten basamakları gibi birçok doğa harikası bir arada yer almaktadır. Mağara içindeki havanın astım ve birçok solunum hastalığına iyi geldiği de söylenmektedir.

[KBASLIK]9 – Yalan Dünya Mağarası / Antalya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/yalan_dunya_magarasi.jpg[/TBR]
Antalya’nın Gazipaşa ilçesi Beyrebucak Köyü’nün ev sahipliği yaptığı mağaranın efsaneleşmiş bir de aşk hikayesi bulunmaktadır. Mağara girişi biraz dardır. Ancak aşağıya doğru inildikçe büyük bir koridor ziyaretçileri karşılar. Muhteşem bir oluşuma sahip sarkıtlar, dikitler ve sütunlar ise mağaranın girişinden itibaren başlamaktadır. Mağaranın en ilginç yapısı ise milyonlarca yıl boyunca su damlacıklarından oluşan 10 metre çapındaki sütundur.

[KBASLIK]10 – Damlataş Mağarası / Antalya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/damlatas_magarasi.jpg[/TBR]
Ülkemizdeki en ünlü ve en çok bilinenidir, Antalya’nın Alanya ilçesindeki Damlataş Mağarası. Deniz kıyısında bulunan mağara, Türkiye’de turizme açılan ilk mağara olma özelliğini de taşımaktadır. Mağara içerisinde dış havadan 8-10 kat daha fazla karbondioksit ve yüksek oranda nem vardır. Bunun da astım hastalığına iyi geldiği tespit edilmiştir. Tespitin ardından sadece turistlik amaçla değil tedavi amacıyla da yıl boyunca yüz binlerce kişi mağaraya gelerek vakit geçirmektedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Türkiye’nin Mimari güzellikteki Köyleri

Türkiye’mizin her köşesi yemyeşil bir dünya. Her köşesi ayrı güzel. Şehirleşmeyle birlikte hepimiz en doğal olanı bulma çabası içine girdik. Bu nedenle kafa dinlemek isteyenlerin son dönemlerde ilk tercihi popüler tatil beldelerinin aksine o sevimli köyler oluyor. Köy deyince hepimizin aklına ilk gelen şey doğal yaşam, organik meyve ve sebzeler, el emeği ürünler olsa da bazı köylerimiz mimari açıdan kesinlikle görülesi bir güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Kaçını ziyaret etme şansınız oldu bilmiyoruz ama işte günün birinde mutlaka görülmesi gereken köylerimiz.

[KBASLIK] 1 – Yeşilyurt Köyü[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/yesilyurt-koyu.jpg[/TBR]
Her detayı büyüleyici bir güzelliğe sahip olan Kaz Dağı’nın en özel köylerinden biridir Yeşilyurt Köyü. Zaten zeytin ve çam ağaçlarıyla çevrilmiş doğası dillere destan olan bu köyü özel kılan bir diğer ayrıntı ise sokak aralarındaki o huzurlu görünümdür. Öyle ki yıllanmış taş evleri ve bu evlerin bahçesinden sarkan yeşillikleri ile Yeşilyurt’un tüm sokaklar sanki bir türlü fırsat bulup da gidemediğimiz köyünüze gelmişisiniz hissiyatını uyandırıyor. Siz siz olun Ege’nin saklı cennetlerinden biri ola bu köyü ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin.

[KBASLIK]2 – Atça[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/atca.jpg[/TBR]
Mimari açıdan en güzel yerlerden bahsederken Atça’yı unutmak olmaz. Aydın’ın Sultanhisar ilçe sınırları içerisinde yer alan Atça, ülkemizin ilk modern imarlı yerleşim birimi olmasıyla ünlü. Ona ülkemizin küçük Paris’i denmesinin bir sebebi var. O da Paris’te 12 caddenin birleştiği Charles de Gaulle Meydanı’ndan esinlenerek yapılmış olması. Yani kuş bakışı bakıldığında belde tamamen Paris’i andırıyor. Kendi halinde huzur dolu bir yer olan Atça’da her yıl yapılan Çilek Festivali ise, ziyaretçilerin bir hayli ilgisini çekiyor.

[KBASLIK]3 – Şirince[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/sirince.jpg[/TBR]
İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı eski bir Rum köyü olan Şirince, tahmin ediyoruz ki tüm şirinliğiyle hepimizin severek gittiği ya da mutlaka gitmek istediği yerlerin başında geliyor. Meyvenin her çeşidinden yapılmış meyve şarapları ve her köşe başında karşınıza çıkacak el emeği ürünler satan teyzeleri ile köy, cıvıl cıvıl tatil beldelerinin aksine her daim yalnızca kafa dinlemek isteyenlere kapısını açıyor. Dört bir yanı Rum evleriyle donatılmış olan Şirince’de aslına sadık kalınarak yapılan minik restorasyonlarla konaklama birimi haline gelmiş onlarca butik otel yer alıyor. Yerel halkın yaşadığı evlerin yanı sıra otel ve kafelerin mimarisi de henüz köye adım atar atmaz dikkatinizi çekmeyi başarıyor.

[KBASLIK]4 – Göynük[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/goynuk.jpg[/TBR]
Mimarinin ön planda olduğu Osmanlı kasabalarından biri olan Göynük, Bolu il sınırları içerisinde yer alıyor ve ziyaretçilerine keyifli bir seyahat rotası sunuyor. Osmanlı sivil mimari örneğini yansıtan bu durak, Zafer Kulesi, evleri, Gazi Süleyman Paşa Camisi ve açık hava müzesiyle mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Göynük’ü günübirlik ziyaret edebileceğiniz gibi dilerseniz Osmanlı mimarisinin korunarak butik otel haline dönüştürülmüş tarihi yapılardan birinde konaklama imkanı da bulabilirsiniz.

[KBASLIK]5 – Adatepe Köyü[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/adatepe-1.jpg[/TBR]
Kaz Dağı’nın yamacında, Ayvacık’ın Küçükkuyu ilçesinde yer alan Adatepe Köyü, eski bir Rum köyü olmasının etkisiyle tahmin edebileceğiniz gibi dört bir yanı Rum evleriyle donatılmış. Doğal ve tarihi SİT alanı olması sebebiyle ise bugün hala tüm köy özenle korunmaya devam ediyor. Taş evleri ve dar köy sokakları ile gelen tüm ziyaretçilerin ilgisini çeken Adatepe Köyü, yalnızca bu değerleri değil, görülesi doğal güzellikleriyle de ön plana çıkıyor.

[KBASLIK]6 – Cumalıkızık Köyü[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cumalikizik.jpg[/TBR]
Bursa’da yer alan ve adımınızı atar atmaz tarihi havasının sizi ele geçireceği nadir değerlerden biri de Cumalıkızık Köyü’dür. Genelinin oldukça ilgi çekici bir güzelliğe sahip olduğu köy, yalnızca gelen konukların değil, 2014 yılında UNESCO’nun da ilgisini çekerek Dünya Miras Listesi’nde yer almayı başarmış. Özellikle mimariye, tarihe hatta fotoğrafçılığa ilgisi olan herkesin mutlaka günün birinde bu köyün havasını solumasını şiddetle tavsiye ettiğimizi belirtmek isteriz.

[KBASLIK]7 – Yörük Köyü[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/oruk-koyu.jpg[/TBR]
Safranbolu ilçe merkezine 11 km mesafede yer alan Yörük Köyü, koruma altına alınan köylerimizden bir diğeri. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1997 yılından bu yana korunan köyde, Osmanlı döneminin mimari yapısı açıkça görülebiliyor. Bu köyü turistler tarafından bir hayli ilgisini çekici kılıyor. Bitişik şekilde sıralanmış bahçeli evleri ve sokakları ile mutlak görmenizi tavsiye ettiğimiz Yörük Köyü’nü Safranbolu’nun minik bir maketi gibi düşünebilirsiniz.

[KBASLIK]8- Sığacık[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/sigacik.jpg[/TBR]
İzmir- Seferihisar’a bağlı olan Sığacık, özellikle İzmirliler ve civar ilçelerde yaşayanların kaçış duraklarının başında geliyor. Denizin yanı başında kurulmuş olan köyün yerel üreticilere fırsat veren meşhur pazarında, ev yapımı yemeklerden tutun, sebzeye, zeytine, bala kadar her şeyin en doğal hali bulunabiliyor. Sığacık’ın en dikkat çeken özelliklerinden bir diğeri de hiç şüphesiz içinizi ısıtan müstakil evleri oluyor. Hatta insanın adeta ahşap panjurlu, çiçeklerle bezenen evlerin bulunduğu daracık sokaklarında kaybolası geliyor. Bu evlerin bir kısmı bugün konaklama birimi olarak hizmet vermeye devam ediyor.

[KBASLIK]9 – Behramkale Köyü[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/behramkale-koyu.jpg[/TBR]
Yaz aylarının sık sık ziyaret edilen duraklarından biri haline gelen Behramkale Köyü, tarihi dokusu, denize açılan ara sokakları, taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan evleri ile listemizde yer almayı fazlasıyla hak ediyor. Assos Antik Kenti, limanı ve denize nazır taş konaklama birimleriyle ön plana çıkan köyde, yazın yaşanan ziyaretçi akınıyla birlikte nüfusunda bir hayli artışı olsa da kış aylarında yalnızca 150 haneli bir köy olmasıyla biliniyor.

[KBASLIK]10 – Harran[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/harran.jpg[/TBR]
Şanlıurfa’ya 44 km uzaklıkta yer alan Harran, hem tarihi hem de mimari açıdan oldukça dikkat çekiyor. Yalnızca ülkemizden değil dünyanın dört bir yanından turist ağırlayan bu yerleşim yeri, dünyanın ilk bilim merkezlerinden biri olarak biliniyor. Dünyada kurulan ilk üniversitenin burada yer almasından tutun kerpiçten yapılmış konik kubbeli evlerine kadar her detayı ilgi çekici olan köy, 1979 yılından bu yana SİT alanı ilan edilerek koruma altın alınmış.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kazdağlarında gizli kalmış 12 köy

Tarihi dokunun ve doğal güzelliklerin eşsiz bir şekilde bütünleştiği yerlerden biri Kazdağları. Ege Bölgesi’nin insanoğluna bahşettiği bu görkemli diyarlar, günlük hayatımızda görmeye pek alışkın olmadığımız manzaralarla süslü. Doğal su kaynakları, bol oksijenli havası ve flora zenginliği ile Kazdağları, ülkemizin en önemli hazinelerinden biri bizce. Çanakkale’den Balıkesir’e dek uzanan bu cennet diyarın içerisinde yaşamak ise olağanüstü bir duygu olmalı.

Hani hep uzun yaşamın sırrını merak edip duruyoruz ya, bize kalırsa cevap Kazdağları’nın ardında gizli. İşte Kazdağları’nın görkemli diyarında saklı kalmış 12 köy.

[KBASLIK]1 – Yeşilyurt[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/yesilyurt.jpg[/TBR]
Edremit Körfezi’nin sonunda, İzmir – Çanakkale yolu üzerinde, Küçükkuyu’ya 3 km mesafede bulunuyor Yeşilyurt Köyü. Kazdağları’nın batı ucundaki bu şahane köy, son zamanlarda saklı olmaktan çıktı, turistik bir hal aldı aslında. Köyün taş evleri ve sokakları gerçekten de çok güzel bir görüntü sergiliyorlar. Şimdilerde Yeşilyurt’ta pek çok lüks pansiyon ve butik otel yer alıyor.

[KBASLIK]2 – Adatepe[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/adatepe.jpg[/TBR]
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı, taş evleriyle tarihi dokuyu yaşatan eski ve şirin bir köy Adatepe. Zeytin ağaçlarının gölgelediği sokaklarda soluklanmak, köy meydanında yaşlı çınar ağaçlarıyla selamlaşmak ve Kazdağları’nın ihtişamlı atmosferini yaşamak, Adatepe’nin bizlere sunduğu güzelliklerden bazıları. Adatepe’nin hemen yanında yer alan Zeus Altarı ise, Edremit Körfezi’ni ayaklar altına alan harika bir seyir noktası.

[KBASLIK]3 – Nusratlı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/nusratli.jpg[/TBR]
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı köylerden biri de Nusratlı. Kazdağları’nın güney yamaçlarında bulunuyor. Yeşilyurt ve Adatepe gibi turistik değil ama potansiyeli oldukça yüksek. Köyün içerisinde zeytin, zeytinyağı, şifalı bitkiler ve organik ürünler satılan küçük bir dükkan bulunuyor. Bir de 4-5 tane ev pansiyonu var. Tüm bunlar köy ekonomisine katkı sağlamak amacıyla işletiliyor.

[KBASLIK]4 – Zeytinli[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/zeytinli.jpg[/TBR]
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı bir sahil beldesi ile bir dağ köyü Zeytinli. Sahil kısmı Edremit ve Akçay’a nazaran daha sakin. Ancak bizim bahsettiğimiz asıl köy ise Kazdağları’nın yamaçlarında yer alıyor. Akçay’ı geçtikten sonra karşınıza çıkacak olan Zeytinli tabelasını takip ettiğinizde sizi Sütüven ve Hasanboğuldu Şelaleleri karşılayacak. Zeytinli’ye geldiğinizde, bu iki doğa harikasını mutlaka görmelisiniz.
[KBASLIK]
5 – Tahtakuşlar[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/tahtakuslar.jpg[/TBR]
Edremit’e 17 km mesafede bulunan bir alevi köyü Tahtakuşlar. Köyü en ilginç kılan özellik ise, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor oluşu. Ülkemizde ilk özel etnografya müzesi olan müzede, yörük kültürüne ait objeler ve Kazdağları bitkileri sergileniyor. Tahtakuşlar Köyü’nde, sadece Kazdağları’nda yetişen Kazdağları köknarının kozalaklarını toplayabilir ve bu kozalakları çayınıza katabilirsiniz. Evet, böyle ilginç şeylerle karşılaşmak her zaman mümkün Tahtakuşlar’da.

[KBASLIK]6 – Mehmetalan[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mehmetalan.jpg[/TBR]
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı, 200 yıllık köklü bir tarihe sahip olan bir köy Mehmetalan. Kazdağları’nın en eski köylerinden biri olan Mehmetalan, Yeşilyurt ve Adatepe kadar olmasa da, turizm potansiyeli yüksek köylerden. Köyün içerisinde modern standartlara sahip 3-4 tane butik otel bulunuyor. Yürüyüş ve bisiklet parkurları, gözlem ve kültür noktaları ile ekoturizme kazandırılmaya çalışılan köylerden biri Mehmetalan.

[KBASLIK]7 – Küçükçetmi[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kucukcetmi.jpg[/TBR]
Küçükçetmi, Ayvacık ilçesine 25 km mesafede yer alıyor. Taşın ve ahşabın birlikte kullanıldığı taş evler yine harika bir görsel şölen yaşatıyor bizlere. Tarihi Afrodit Kaplıcası’na ev sahipliği yapan Küçükçetmi, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten biraz uzak olduğu için, Kazdağları’nın turizm açısından gelişememiş köylerinden biri. Taş evleri ve otantik güzelliklerini koruyabilmiş nadir köylerden biri Küçükçetmi aynı zamanda.

[KBASLIK]8 – Beyoba[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/beyoba.png[/TBR]
Beyoba Köyü, Edremit ilçesine bağlı. Geçmişi 1500 – 1600 yıllarına uzanan tarihi bir köy. Kazdağları’nın zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş köylerinden biri Beyoba. Turistik açıdan gelişememiş, tipik köy hayatının sürdüğü köylerden biri. Maalesef ağır bir göç yaşadığından ötürü nüfusu bir hayli az. Köy halkının büyük çoğunluğu, geçim derdi yüzünden Zeytinli’ye göç etmiş.

[KBASLIK]9 – Eski Güre[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/eski_gure.jpg[/TBR]
Edremit’in Güre beldesinde bulunuyor Eski Güre. Neden ‘eski’ deniyor, çünkü neredeyse terk edilmiş bir köy Eski Güre Köyü. Kazdağları’nın diğer köylerinde olduğu gibi buradaki evler de taştan yapılmış. Ancak yalnızca birkaç tanesi restore edilmiş. Tamamı yıkık vaziyette. Bu nedenle midir bilinmez, oldukça etkileyici bir havası var Eski Güre’nin. Sokaklarda keçilerin sesi ve rüzgarın uğultusu yankılanıyor sadece.

[KBASLIK]10 – Kıraçoba[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kiracoba_koyu.jpg[/TBR]
Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı terk edilmiş bir köy Kıraçoba. Köy halkı tasını tarağını toplayıp gidince, köyün nüfusu 3’e düşmüş. Bu nedenle de haritadan silinmiş bu talihsiz köy. Kıraçoba’nın eski halkının bir kısmı Edremit’te, bir kısmı da Yenice’de yaşıyor şimdi. Kazdağları’nın en ıssız köşelerinden biri olan Kıraçoba Köyü, kendisine sadık kalan 3 kişilik halkıyla, yalnızlığa bürünmüş.

[KBASLIK]11 – Çamlıbel[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/camlibel.jpg[/TBR]
Kazdağları’nın bize göre en kahraman köylerinden biri Çamlıbel. Edremit ilçesine bağlı olan bu tarihi köy, kısmen turistik sayılabilir. Kazdağları’nın yamaçlarında yer alan diğer köylerin aksine, Çamlıbel Köyü’nün evleri tahtadan barakalar şeklinde yapılmış. Bu nedenle de köyün bundan önceki ismi ‘Taktaköy’ imiş. Kurtuluş Savaşı sırasında Çamlıbel halkının büyük bir kısmı Kuvayi Milliye’ye katılmış ve Ayvalık cephesinde çarpışarak işgale karşı direniş göstermişler. Çamlıbel’e kahraman dememiz işte bu yüzden.

[KBASLIK]12 – Arıklı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/arikli.jpg[/TBR]
Arıklı, Çanakkele’nin Ayvacık ilçesine bağlı. Kazdağları’nın eşsiz doğal güzelliklerini barındırıyor bu güzide köy. Turizm potansiyeli yüksek ancak köy halkının ekonomik durumu maalesef buna izin vermiyor şimdilik. Arıklı’nın bakımsız halinin de en büyük nedenlerinden biri bu. Köy muhtarı, köyün girişine bir konak yaptırmış. Amacı, köydeki çirkin yapıların yıkılmasına ön ayak olmakmış ama işte dediğimiz gibi, ekonomik sebeplerden dolayı yarım kalmış bu proje.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mali Cumhuriyeti

[BIYOTABLO=Mali ,afrika,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/mali.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Bamako[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Fransızca[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Yarı Başkanlık Sistemi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]1.240.192 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]14.517.176[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]11,7/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Batı Afrika CFA frangı (XOF)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]MGMT (UTC+0)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+223[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].ml[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Mali ya da resmî adıyla Mali Cumhuriyeti (Fransızca: République du Mali), Batı Afrika’da bulunan denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Afrika kıtasının en büyük yedinci ülkesi konumunda olan ülkenin komşuları (kuzeyden saat yönünde ilerlendiğinde) Cezayir, Nijer, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gine, Senegal ve Moritanya oluşturmaktadır. Ülkenin başkenti Bamako’dur.

[KBASLIK]Ülke ismi[/KBASLIK]
Ülkenin ismi tarihte yer alan Mali İmparatorluğu ile bu imparatorlukta yaşanan Malinkeliler’den esinlenerek konulmuştur. Ayrıca ülkede konuşulan dillerden biri olan Bambaraca’da mali kelimesi su aygırı anlamında kullanılmaktadır.

[KBASLIK]Tarih[/KBASLIK]
Mali’ye insanlar çok erken bir tarihte yerleşti.[kaynak belirtilmeli]Her yerde yok olmuş uygarlıkların izlerine rastlanır: Özellikle Nijer’in taşma alanında dikili taşlar, ölü odaları, tümülüs, tellemlerin yerleştiği Bandiagara yarlarındaki mağaralar (aşağı yukarı bin yılı). Tarım ve göçebe hayvancılıkla uğraşan bu toplulukların Sahra’yı geçerek Akdeniz dünyasıyla ilişki kurmaları çok eski tarihlere uzanır.

Sahil sınırında, Soninke kavminin (sarakole) bulunduğu yerde, Orta Senegal’den Nijer’in taşma alanına ve Tişit Dahar’ından (Moritanya) 14 derece enlemine dek uzanan Gana İmparatorluğu bu şekilde gelişti. Kumbi Saleh sitinde olduğu sanılan başkent, Müslümanlığı yayan kuzey Afrikalı tüccarların sık sık uğradığı bir ticaret merkeziydi; İslamlığı Gana’ya Murabıt istilacılar yerleştirdi (1076). Murabıtlar’ın tutunamaması üzerine imparatorluk sarsıldı ve parçalanmaya başladı. Sosso kralı Sumanguru Kante 1203’te Gana’ya saldırdı; 1235-1240’ta Mali İmparatorluğu’nun kurucusu Sundiata Keita başkenti yıktı ve toprakları ilhak etti.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Mali-İmparatorlugunun-en-genis-donemindeki-sinirlari.png]Mali imparatorluğunun tairhteki en geniş sınırları[/KRSAG]7. yüzyılda Koukya’da, 9. yüzyılda Gao’da tarımcı ve balıkçı bir halk olan Songhaylar (Sorkolar) arasında Nijer menderesinin aşağısında şekillenmeye başlayan Mali İmparatorluğu, 15. yüzyılda Mosiler’in saldırısına uğradıysa da aynı yüzyılda yeni bir hegemonya kurdu, Songhay etkisi yavaş yavaş Nijer’in yukarı kesimine doğru, Segu’ya dek yayıldı; ama en parlak döneminde Mali’ye boyun eğdi. Songhaylar yavaş yavaş özgürlüklerini kazandılar ve 1464-1492 arasında hüküm süren önderleri Sonni Ali, Gao Krallığı’nın temellerini attı. Sahra ticaretinin merkezleri olan Timbuktu ve Cenne’yi ele geçirdi ve Mosiller’e, Tuaregler ve Pöller’e karşı silahlı mücadeleye girişti. Sonni Ali’nin valilerinden biri olan Askia Muhammet (1492-1528), kuvvete başvurarak imparatorluğun devamını sağladı. Mali’den Ayr’a dek fethedilen toprakları sağlam bir şekilde örgütledi. Timbuktu ikinci başkent oldu ve aydın müslümanların öncülüğünde büyük bir düşünsel gelişme içine girdi. Birbirini izleyen karışıklık ve huzur dönemlerinin ortasında, Teghaza tuzlaları (Timbuktu’nun 800 km kuzeyinde) konusunda Fas sultanıyla bir çatışma meydana geldi; bu çatışma, 12 Nisan 1591’de Tondibi (Gao’nun kuzeyinde) bozgunundan sonra imparatorluğun çöküşüne yol açtı. Faslılar da Tuaregler karşısında bir varlık gösteremediler ve Tuaregler 1737’de Timbuktu’ya yerleştiler.

17. yüzyılda gücünü ortaya koyan Bambaralar’ın kurduğu Segu Krallığı’na sırasıyla, kuruluş tarihinden 1770’e dek Kullibali ve özellikle Ngolo (1770-1790), Manson (ya da Monzon) [1790-1808] ve Daa (1808-1827) adlı krallarla Diaralar egemen oldu. Krallık, Kaarta’da Cenne ve Timbuktu’yla Yatenga’ya (Mosiler) dek yayıldı. 18. yüzyıl sonundan itibaren Manson, isyancı vasallarla (özellikle Kaarta ve Timbuktu) uğraştı; krallık, 19. yüzyılda gerilemeye başladı.

19. yüzyıl başında Ahmedu Şeyhu’nun (1818-1844) kurduğu Masina pöl İmparatorluğu, müslümanlık adına animist Bambaralar ve Bobolar’ın yanı sıra Mağribliler ve Tuaregler’le çatıştı, hatta Timbuktu’yu işgal etti. Oğlu Ahmedu Şeyhu (1844-1853), babasının savaşçı ve örgütçü niteliklerine sahip çıktı. Bununla birlikte, 1857’de, Fransızlar’ın Senegal ırmağı kıyılarından attığı Takruri murabıt Elhac Ömer, Nioro’ya yerleşti, Bambaralar’ı Segu’dan çıkarınca oğlu Ahmedu burada 1861’den 1890’a dek hüküm sürdü ve 1862’de Masina’ya egemen oldu. Yeğeni Tidiani kral oldu ve Bandiagara’ya yerleşerek ülkeyi 1893’e dek yönetti.

Gine ve Mali arasındaki çatışmalar 1874’ten sonra diula Samori Ture’nin öncülüğünde yeni bir devletin hareket noktası oldu. Samori Ture, önce, bir diula hanedanına boyun eğmiş bir senufo ülkesi olan Kenedugu’la çatıştı. Bu ülkenin kralı Tieba, Sikasso kalesinden başarılı bir şekilde direnince (1887) Samori Ture Dabakala’ya (Fildişi Kıyısı) yerleşerek Buguni ve Sikasso bölgesinde operasyona devam etti; tek gerçek engel olarak karşısına çıkan Fransızlar tarafından Gine’ye püskürtüldü ve 1898’de esir düştü.

Senegal vadisinden başlayan Fransız askeri müdahalesinin ilk işi Medine kalesinin yapımı oldu (1857). Bunu çeşitli misyonlar izledi:Mage (1863), Soleillet (1878), Gallieni (1880). Nijer’de Kayes demiryolunun yapımına girişildi (1881-1904), 1883’te Bamako işgal edildi; kademeli olan işgal harekatı, 1893’te albay Archinard’ın yönetiminde topyekün bir nitelik kazandı ve 1898’de, Tieba’nın kardeşi Ba Bemba’nın hüküm sürdüğü Sikasso’nun alınmasıyla tamamlandı.

İşgal edilen topraklar 1904’te, başkenti önce Kayes, sonra 1908’de Bamako olmak üzere Haut-Senegal-Niger sömürgesini oluşturdu.Sömürgenin adı 1920’de Fransız Sudanı olarak değiştirilirken doğu topraklarının 1919’da ayrılmasıyla Yukarı Volta (Burkina Faso) kuruldu. Göçebe Mağribliler’in yaşadığı 15. paralelin kuzeyindeki topraklar 1945’te Moritanya’ya bırakıldı.Fransız Sudanı 1899’dan 1959’a dek Fransız Batı Afrikası Federayonu’na, yani Dakar genel valiliğine bağlı kaldı.

24 Kasım 1958’de, referandum sonunda doğan Sudan Cumhuriyeti önce Mali federasyonu içinde Senegal’e bağlıyken, bu federayonun parçalanması üzerine 20 Ağustos 1960’ta tam bağımsızlığına kavuştu ve 22 Eylül 1960’ta da Mali Cumhuriyeti adını aldı. Yeni devlet, Afrika Demokratik topluluğu Sudan birliği (ADTSB) ve önderi, Cumhurbaşkanı Modibo Keita’nın girişimiyle, Batı’dan kopmaksızın sosyalizmi seçti. Ama ekonomisi gelişmedi ve hoşnutsuzluk arttı. Ağustos 1967’de iktidar bütünüyle Modibo Keita’nın başkanlığındaki Devrimi Savunma Ulusal Konseyi’ne devredildi; M.Keita kemerleri sıkma politikası uygulamaya çalıştı.

19 Kasım 1968 hükümet darbesi sonunda ordu iktidarı ele geçirdi ve oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Askeri Komitesi, teğmen, sonra albay Musa Traore’yi Devlet başkanlığına getirdi. Eylül 1969’dan itibaren Musa Traore hem Devlet hem de Hükümet başkanlığı görevlerini birden üstlendi. Haziran 1974’te kabul edilen yeni anayasa; ancak bir kez yenilenebilmek üzere beş yıl süreyle Cumhurbaşkanı ve Başbakanın seçilmesini, dört yılda bir yenilenen bir Millet meclisi seçimini ve bir tek partinin kurulmasını öngörüyordu. 1972-1975 arasındaki kuraklığın ağırlaştığı iktisadi güçlüklere çözüm bulunamadı. Fransa, 1980 yılı içinde, bütçeyi dengelemek için yaptığı desteği kesti. Ocak 1981’de general Musa Traore, Mali’nin Batı Afrika Para birliği’ne (ancak 1983’te müdahale etti) yeniden kabul edilmesi talebinde bulundu; tek parti olan Mali Halkı Demokratik Birliği (MHDB,Mart 1979’da kurulmuştu), Şubat 1981’de ekonominin liberalleşmesini kararlaştırdı. General Traore, Burkina Faso ve Mali arasında 1974’ten beri devam eden sınır ihtilafını çözemediği gibi sürüp giden iç bunalımı da kontrol altına alamadı. Mart 1991’de 23 yıllık iktidardan ve dört gün süren şiddetli gösterilerden sonra (Bamako’da askerlerin ateş açması sonucu 100’den fazla ölü) askeri bir darbe ile devrildi. Geçici Halk Selamet Komitesi (GHSK) yarbay Amadou Toumany Toure’nin başkanlığında bir ulusal konferans topladı. Temmuz-ağustos’ta Bamako’da toplanan 1800 delege yeni bir anayasa, yeni bir seçim ve siyasi partiler yasası hazırladı.Anayasa Ocak 1992’de yapılan referandumda onaylandı. Nisan 1992’de yapılan başkanlık, milletvekili ve yerel yönetim seçimlerini Mali’de Demokrasi için İttifak Partisi (ADEMA) kazandı. Partinin adayı Alpha Oumar Konare cumhurbaşkanı seçildi. Eski başkan Traore, 1991 ayaklanması sırasında meydana gelen ölümlerden dolayı yargılanarak Şubat 1993’te ölüm cezasına çarptırıldı.

22 Mart 2012’de, ordudan isyancı askerler devlet televizyonundan ülkenin kontrolünü ele geçirdiklerini açıkladılar. Küçük bir grup asker, cumhurbaşkanlığı sarayının kontrolünü ele geçirdi ve hükûmetin lav edildiğini ve anayasanın askıya alındığını ilan etti. Askerlerin sözcüsü, Devlet Başkanı Amadou Toumani Toure’nin rejiminin ülkenin kuzeyindeki krizi yönetmekteki yetersizliği üzerine harekete geçtiklerini belirtmiştir.

İsyancı kuvvetlerin Ocak 2013 tarihinde ülkenin güney bölgelerini de kontrol altına alma çabaları karşısında dönemin geçici olarak makamda bulunan devlet başkanı Dioncounda Traoré eski sömürge ülkesi Fransa’dan askerî yardım talep etmiştir. Bu talep neticesinde gerçekleştirilen Serval Harekâtı kapsamında bölge isyancılardan kurtarılmış ve yeniden Mali ordusunun denetimine verilmiştir.

[KBASLIK]Mali Bayrağı[/KBASLIK]
Mali bayrağı günümüzde kullanılan hali ile 1 Mart 1961 tarihinde göndere çekilerek kullanılmaya başlanmıştır.

Bayrak, uzun yıllar sömürgesi olduğu Fransa’nın dikey üç şeritli bayrağından esinlenerek oluşturulmuştur. Birçok Afrika ülkesinin bayrağında da görmenin mümkün olduğu Pan-Afrikan renkleri olan yeşil, sarı ve kırmızıdan meydana gelmektedir. Bayrağı üç eşit parçaya bölen renklerden göndere çekilen tarafta bulunan yeşil ülkenin doğasını sembolize ederken, sarı ülkede var olan zengin yeraltı madenlerini ve saflığı, kırmızı ise bağımsızlık mücadelesi sırasında akıtılan kanı ifade etmektedir.

Mali’de 1959 ile 1960 yılları arasında kendisi gibi eski Fransa sömürgesi bölgesi olan Senegal ile birlikte oluşturduğu Mali Federasyonu döneminde, günümüzdeki bayrağa benzer bir bayrak kullanılmış, sarı şeritin ortasında siyah çizgi adam gösterilmiştir.

Mali yine aynı şekilde 1961-1962 yılları arasında kısa bir süre için Gana ve Gine ile birlikte oluşturulan Afrika Devletler Birliği’nin bir üyesi olarak bu birliğin bayrağını kullanmıştır. Kısa ömürlü olan bu birliğin dağılması sonrasında Mali tekrar kendi bayrağını kullanmıştır.

Mali bayrağı ile Gine bayrağı birbirine benzerlik göstermekte olup, her iki bayrak arasındaki fark yeşil ile kırmızının yer değiştirmesidir.

[KBASLIK]Mali Arması[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-armasi.png]Mali Arması[/KRSAG]Mali arması, Afrika ülkesi Mali tarafından kullanılan resmi devlet armasıdır.

Arma açık mavi bir daireden oluşmaktadır. Dairenin üst kenarında siyah ile ülkenin Fransızca resmi adı olan Republique du Mali (Türkçe:Mali Cumhuriyeti) yazarken, dairenin alt kenarında da yine Fransızca ülkenin ulusal sloganı olan Un peuple, un but, une foi (Türkçe:Tek Millet, Tek Amaç, Tek İnanç) yer almaktadır. Dairenin orta kısmında yer alan ve eski Mali İmparatorluğu’nu simgelemek üzere konumlandırılan Jenne Büyük Camii görseli üzerinde de barışı simgeleyen kanatları açık sola bakan güvercin yer almaktadır. Dairenin alt kısmında ise yazının üzerine konumlandırılan altın sarısı doğan güneş görseli ise umudu simgelemektedir. Dairenin orta bölümünde ise camii görselinin sağında ve solunda yer almak üzere beyaz ok ve yay görseli konumlandırılmıştır.

Ülke güncel kullanımda olan armanın benzerini ilk olarak 1961 yılında kullanmaya başlamış, 1973 yılından itibaren de resmi devlet arması olarak kabul etmiştir. Söz konusu arma üzerinde 1982 yılında yapılan renk değişikliği ile birlikte küçük güncellemeler ile günümüzdeki arma oluşturulmuştur.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-cografyasi.jpg]Mali coğrafyası[/KRSAG]Ülkenin deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 343 m düzeyindedir. Ülkenin en yüksek noktasını Hombori Toldo Dağı oluşturmakta olup, dağın zirvesi 1.155 m yüksekliktedir. Ülkenin en alçak noktasını ise 23 m ile Sénégal Nehri oluşturmaktadır.

Ülkenin toplamda sahip olduğu 7.908 km sınırın 1.359 km’si Cezayir, 1.325 km’si Burkina Faso, 599 km’si Fildişi Sahili, 1.062 km’si Gine, 2.236 km’si Moritanya, 838 km’si Nijer ve 489 km’si ise Senegal ile oluşmaktadır. Ülke, kıta içerisinde kara ülkesi konumunda olduğu için herhangi bir denize kıyısı bulunmamaktadır.

Sekiz ayrı bölgeden oluşan Mali’nin kuzeydeki sınırları Sahra Çölü’nün tam ortasına ulaşır. Ülke nüfusun çoğunun yaşadığı yeri olan güneydeki bölgede ise Nijer ve Senegal nehirlerini içermektedir.

Günümüzün Mali Cumhuriyeti, bir zamanlar üç tane Batı Afrika imparatorluğunun bir parçasıydı: Gana İmparatorluğu, Mali İmparatorluğu (ülkenin ismi bu imparatorluktan türetilmiştir) ve Songhay İmparatorluğu. 19. yüzyılın sonuna doğru Mali, Fransız idaresinin altına alınarak Fransız Sudanı’nın bir parçası oldu. 1959’da Mali, Senegal ile Mali Federasyonu olarak bağımsızlığını kazandı. Bir yıl sonra Mali Federasyonu bağımsız Mali devleti oldu. Uzun bir tek-partili dönemden sonraki 1991 darbesinin ardından yeni bir anayasa yazıldı ve Mali demokratik, çok-partili bir devlet oldu.

[KBASLIK]İklim ve Hava[/KBASLIK]
Ülkede üç farklı iklim çeşidi hâkimiyetini korur. Öncelikli olarak ülkenin yarısından fazlasının bulunduğu kuzey kesimleri Sahara Çölü’nün devamı olarak kabul edilebilir ve çöl ikliminin her özelliğini gösterir; oldukça kurak, güneşli ve sıcak bir hava etkilidir. Orta kesimlerde yarı kurak bir iklim etkili olurken, güneyde tropikal iklim kendini hissettirir. Nüfusun büyük bölümünün yerleşmiş olduğu güney bölümünün iklimi olan tropik bölgede oldukça yağışlı yaz ayları dönemini normal bir kış sezonu ve ardından baharda oldukça kuru bir hava hâkim olur.

[KBASLIK]Nüfus[/KBASLIK]
Temmuz 2007’de Mali’nin tahminî nüfusu 12 milyondu ve nüfusun büyüme oranı %2,96’dır. Mali nüfusu ağırlıkla kırsalda yaşamakta olup, şehirde yaşayanların oranı %39,9 düzeyindedir. Malililerin %5 ila %10 arasındaki bir oran göçebedir. Nüfusun %90’undan fazlası ülkenin güney kısmında, özellikle 1 milyon kişilik nüfusu olan Bamako’da yaşamaktadır.

2007’de Malililer’in %48’i on beş yaşından daha genç, %49’ü 15 ve 64 yaşları arasında, %3’ü ise 65’ten daha yaşlıydı. Medyan yaş 15,9 idi. 2007’deki doğum oranı her 1.000 kişi için 49,6 tane doğum, doğurganlık oranı ise her kadın için 7,4 tane çocuk. 2007’deki ölüm oranı, her 1.000 kişi için 16,5 tane ölüm. Doğumda beklenen yaşam süresi toplam 49,5 sene (erkekler için 47,6 ve kadınlar için 51,5). 2007’de her 1.000 tane doğum için 106 tane ölüm ile Mali, dünyanın en yüksek bebek ölüm oranlarına sahiptir.

Mali genç bir nüfusa sahip olup, 2017 tahmini verilerine göre %67,01’i 0-24 yaş aralığındadır. Ülkenin sadece %3,03’ü 65 yaş ve üzerindedir.

0-14 yaş: %48.17 (erkek 4,330,370/kadın 4,285,171)
15-24 yaş: %18.84 (erkek 1,604,914/kadın 1,765,479)
25-54 yaş: %26.26 (erkek 2,171,171/kadın 2,525,109)
55-64 yaş: %3.7 (erkek 335,023/kadın 326,910)
65 yaş ve üzeri: %3.03 (erkek 270,856/kadın 270,242)

Şehirde yaşayanların oranı 2017 verilerine göre %41,4 olan ülkede, nüfusun yıllık artış oranı 2017 tahmini verilerine göre %3,02 düzeyindedir.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[IMG]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-din-oranları.png[/IMG]
İslam 11. yüzyılda Batı Afrika’ya gelmiştir. 13. yüzyılda Jenne’de kendine has mimarisi ile tanılan, 1907’de yenilenen Jenne Büyük Camii inşa edildi. Jenne kasabası, Camii ve civar köyleri 1988’de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne eklendi. Ülkenin %95’e yakını Müslüman (çoğunlukla Sünni ve Şii), yaklaşık %2,5’i Hristiyan (yaklaşık üçte ikisi olan Roma Katolik ve üçte biri Protestan) ve kalan %3’ü de yerli veya geleneksel animist inançlar olmak üzere diğer dinlere inanmaktadır.

[KBASLIK]Dil[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Kerpicten-yapılan-ozgun-Jenne-Buyuk-Camiinin-yandan-gorunuşu.jpg]KERPİÇTEN YAPILMIŞ BÜYÜK CAMİİ[/KRSAG]Sömürge dönemi sonrası Fransa’nın miras olarak bıraktığı Fransızca ülkenin resmi dilli konumundadır. Resmî dile Fransızca’nın dışında on üç adet ulusal dil bulunmaktadır. Bu diller Bambaraca, Bomuca, Bozoca, Dogonca, Maasinankoorence, Hasaniye Arapçası, Minyankaca, Kita Maninkaca, Soninkece, Koyrabori Sennice, Senaraca, Tamaşekce ve Kassonkece olup, birçok kişi tarafından konuşulmaktadır. Bu diller içerisinde en yaygın dil konumunda olan Bambaraca dili nüfusun %46’sı tarafından konuşulmaktadır.

[KBASLIK]Sosyal hayat[/KBASLIK]
[B]Eğitim :[/B] Ülke genelinde okula gitme zorunluluğu bulunmaktadır ve yedi yaş ile on altı yaş arasında çocukların dokuz yıl okula gitme zorunluluğu vardır. Ülkede okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %65’in üzerindedir. Ülkede 15 yaş ve üzeri erkeklerde okuma-yazma oranı %45,1 iken, aynı kategoride kadınlarda %22,2 düzeyindedir. Eğitimin ücretsiz olarak verilmesine rağmen, bu olanaklardan faydalanabilen nüfus çok az sayıdadır. Ülkenin en büyük üniversitesini başkentte bulunan Bamako Üniversitesi oluşturmaktadır.

[B]Sağlık :[/B] Ülkede var olan sağlık hizmetleri yaşanan tifo, sıtma, cüzzam, AIDS, uyku hastalığı ve diğer hastalıkların üstesinden gelme konusunda yeterlilik arz edememektedir. Ülke nüfusunun %24,7’si tam teçhizatlı sağlık hizmeti alabilmektedir. Nüfus içerisinde HIV virüsünen yakalanan 15 ile 49 yaşları arasındaki yetişkin topluluğun oranı %1 düzeyindedir.
[B]
Ekonomi :[/B] Ülkenin ekonomik altyapısını başlıca tarım ve balıkçılık oluşturmaktadır. Mali’nin bazı doğal kaynakları altın, uranyum ve tuzdur.

[KBASLIK]Festivaller[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/festivaller.jpg]Mali Festivalleri[/KRSAG][B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Segou Festivali :[/COLOR][/B] Şubat ayı Mali’de oldukça hareketli ve eğlenceli geçer. Şubat ayını güzelleştiren etkinliklerden en önemlisi Segou Şubat Festivalidir. Müzik, dans, kukla gösterileri, Nijer nehri boyunca pirogue denilen bot yarışları festivalin güzelliklerindendir. Bunun dışında heykeller, resimler, fotoğraflar ve ülkenin birçok sanatçısının bu festivalde buluşması bu etkinliğin Mali’nin kültürel değerlerini yansıttığının en önemli göstergesidir.
[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]
Çöl Festivali : [/COLOR][/B]Diğer Şubat ayı etkinliklerinden olan Çöl Festivali’nde eğlenceli müzik etkinlikleri düzenlenir. Mali’nin kuzey şehirlerinden en önemlisi olan Timbuktu’dadüzenlenen bu festival geçmişten gelen bir geleneğin devamıdır. Çölde düzenlenen müzik etkinliklerini devam ettiren günümüz Mali halkı sessiz çöl gecelerinde müziğe doyarlar.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Büyük Camii Sıvaması :[/COLOR][/B] Enteresan fakat oldukça etkileyici diğer bir etkinlik ise Djenne’deki çamurdan yapılmış büyük caminin her sene Nisan ile Mayıs ayları arasında bir tarihte halk tarafından çamurla sıvanmasıdır. Kadını, erkeği ve çocuğuyla şehirdeki herkes bu etkinliğe katılır, bazıları su getirirken çocuklar camiye sıva yapmak için yükseklere çıkartılır. Sonrasında dans ve yerli çalgıların çalınması gibi eğlenceli aktivitelerle bu bayram kutlanır.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]Dogon Maskesi Festivali :[/COLOR][/B] Nisan ayında düzenlenen bu maske festivali Mali’nin tamamı tarafından kutlanan büyük bir organizasyondur. Dogon maskesi sadece bu festivalde kullanılmaz, diğer önemli etkinliklerden olan Diamwari Festivali’nde de önemli bir yer teşkil eder. Dogon Maskesi Festivali boyunca erkekler bu maskeyi takar ve ölüleri ruhlarını korurken kötü ruhları da uzaklaştırmaya çalışırlar. Dogon eski dinlerden gelen bir isim olarak yaratıcı tanrıçanın adıdır. Bunun dışında bufalo ve sırtlan maskeleri de kabilelerin simgesi olarak bu festivalin sonlarına doğru giyilir.

[KBASLIK]Mali Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mali-yemegi.jpg]Mali mutfağından[/KRSAG]Mali mutfağında dünya çapında bilinen en önemli yemek soslu pirinç pilavıdır. Bu pilavı yer fıstığı, domates, yağ ya da bulunabilirse balık veya et ile sunmaktadırlar. Ülkenin kuzey kısmında öğünlerin önemli bir kısmını kuskus karşılar. Şehirlerde daha modern yemek imkânı bulunabilirken, başta Fransız olmak üzere Çin, İtalyan, Lübnan ve başka birçok mutfağın Mali’de görülebilmesi mümkündür.

Fakat Afrika ülkelerinde görülen hastalıkların başında olan diare (ishal) hastalığı suyun kirli olmasından kaynaklandığı için az pişirilen batı mutfağı ve doğu mutfağı yemeklerinde hastalık riski artmaktadır. Bunun yerine Mali mutfağının yemekleri saatlerce pişerek hazırlanır. Dışarıdan su içilmemesi gerekirken, salata ve pişmemiş sebze yemeklerini tercih etmemek en doğrusu olacaktır. Tropik iklimin güzelliklerini görebileceğiniz Mali’de sağlık sorunlarına dikkat ettiğiniz sürece oldukça güzel lezzetler tadacağınıza emin olabilirsiniz. Son olarak alkolün pek fazla görülmediğini, Müslüman bir ülke olarak Mali’nin alkole karşı resmi olmasa bile tavır aldığını söylemek mümkündür.

[KBASLIK]Mali’deki Türk Elçiliği[/KBASLIK]
[B]BAMAKO BÜYÜKELÇİLİĞİ[/B]

Adres: L’Ambassade de Turquie, Chancellerie, Cité du Niger, M-105, Niarela – Bamako / République du Mali
Telefon: + 223 77 70 00 07, + 223 70 07 10 08, + 223 77 70 88 88
Faks: 00 223- 44 29 00 01

[email]ambassade.bamako@mfa.gov.tr[/email]
[URL unfurl=”true”]http://bamako.be.mfa.gov.tr[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Malezya

[BIYOTABLO=Malezya ,asya,https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/flags-b/malezya.png][BIYOTABLOIC=Başkent]Kuala Lumpur[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Resmî diller]Malayca, İngilizce, Arapça[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yönetim Şekli]Parlamenter Monarşi[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Yüzölçümü]330.803 km² [/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus]32.049.700[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Nüfus Yoğunluğu]96,8/km²[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Para birimi]Ringgit (RM) (MYR)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Zaman dilimi]MST (UTC+8)[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=Telefon kodu]+60[/BIYOTABLOIC]
[BIYOTABLOIC=İnternet TLD].my[/BIYOTABLOIC]
[/BIYOTABLO] Malezya, Güneydoğu Asya’da yer alan, doğu ve batı olarak iki kara parçasına ayrılmış, 13 eyaletten oluşan, “parlamenter monarşi” ile yönetilen federal bir devlettir. Malezya 18.000’den fazla adanın birleşmesiyle oluşmuştur.

2017 sayımına göre 32.049.700 nüfusa sahip Malezya’da halkın % 55’i Malay, % 25’i Çinli, % 10’u Hint ve geriye kalan % 10’luk kesimse diğer etnik kökene sahiptir. Bunların 5.440.000’i Doğu Malezya ve 21.200.000’u Batı Malezya’da yaşamaktadır. Resmî dil Malayca olmasına rağmen halkın hemen hemen hepsi kusursuz İngilizce konuşabilmekte, bunun yanı sıra Arapça da geçerli diller arasında yer almaktadır. Ülkede resmî din İslam’dır ve Müslüman olan halkın çoğu Malay kökene sahip, az bir kısmı ise Hint’tir. Budizm, Çinli halk tarafından benimsenen din iken Hindu dini de Müslüman olmayan Hintlerin inancıdır.

Hristiyanlık da yaygın olan dinler arasındadır. Malezya federal anayasal monarşiye dayalı parlamenter demokrasi sistemiyle yönetilmektedir. 11’i Batı Malezya, 2’si Doğu Malezya’da olmak üzere toplam 13 eyaleti vardır (Johor, Kedah, Kelantan, Labuan, Melaka, Negeri Sembilan, Pahang, Perak, Perlis, Pulau Pinang, Sabah, Sarawak, Selangor, Terengganu, Persekutuan) bu eyaletlerden 9’u Sultanlar, 4’ü valiler tarafından yönetilir ve her beş yılda bir dönüşümlü olarak 9 eyaletin sultanından biri Kral olarak seçilir.

Devlet başkanı, Kraldır. Her eyaletin kendi anayasası, kendi meclisi ve senatosu vardır. Meclisi oluşturan üyeler halk tarafından seçim yoluyla belirlenir. Senatoyu ise sultanlar belirler. Bunların dışında ülkede üç federal bölge vardır ve bu bölgelerin anayasası eyalet yasalarının üstündedir. Federal bölgeleri yöneten ise kraldır.

[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Portekizlilerin-15.-yüzyılda-Malezyaya-bıraktığı-eserlerden-biri-2.jpg]Portekizlilerin 15. yüzyılda Malezya’ya bıraktığı eserlerden biri. [/KRSAG]Her ne kadar devletin başı “sultan” olsa da, siyasî partiler Malezya’da sultandan daha önemli kuruluşlardır. En önemli siyasî parti, Malezya’nın bağımsızlığından bile önce kurulan, halkın geneline hitap edip desteğini alan, İslam’ın önemini vurgulayan fakat yine de Batı etkisinden kurtulamayan Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’dur.

Muhalefette ise 1980 yılında kurulan, İslam’ın siyasetin dar bir çerçevesine sığdırılamayacağını, bütün hayata homojen bir şekilde yayılması gerektiğini savunan, kamusal ve toplumsal her alanda İslamîleştirme çalışmaları başlatan ve azımsanamayacak kadar çok destekçisi olan parti, Malezya İslam Partisi’dir. Bu partinin galip geldiği eyaletler ise şeriat yasalarıyla yönetilir.

[KBASLIK]Tarihi[/KBASLIK]
Malezya, 13’üncü yüzyıla kadar 500 yıl süreyle Srivicala Hindû ve Budist Krallığı’nın bir parçası olarak Sumatra’dan idâre edildi. Malezya daha sonra Cavalılar ve Malakka’nın Malezyalı hükümdarlarının egemenliği altına girdi. 15. yüzyılda Malakka’da İslam yayıldı ve bütün yarımadayı kapladı. Portekizliler 1511’de Malakka’yı ele geçirdiler. Ancak Hollandalılar ile Portekizliler arasında sürekli bir mücadele başladı. 1641’de Portekizliler Malakka’dan çekildi. Hollandalılar 1795 yılına kadar buraya egemen oldular. Penang’da 1786’da ve Singapur’da 1824’te yerleşmeye başlayan İngilizler giderek ticari ve siyasi etkinliklerini artırdılar. Bu arada çeşitli Malezya devletleri üzerinde hak iddia eden Tayland’la mücadeleler yapıldı. Malakka’yı Hollandalılar 1826’da tekrar işgal ettiler. Ancak 1826’da İngilizler Boğazlar Hükümeti’ni kurdu ve 1914’te son Malezya eyaleti olan Johore İngilizlere boyun eğdi.

II. Dünya Savaşı sırasında Malezya, Japonya tarafından işgal edildi. 1948’de Malezya Federasyonu hükümetine karşı gerillalar bir ayaklanma başlattılar. 1956’da yapılan İngiltere-Malezya konferansından sonra 1957’de Malezya’nın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalması şartı ile bağımsızlığı kabul edildi.

[KBASLIK]Bağımsızlık ve sonrası[/KBASLIK]
1961’de Malezya başbakanı Abdurrahman, Güneydoğu Asya’daki İngiliz kolonilerinin bir federasyon halinde birleşmesi fikrini ortaya attı. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve Brunei sultanlıkları katılacaktı. Çin, Endonezya ve Filipinler’in federasyon fikrini engellemeye çalışmalarına rağmen, İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri’nin desteği ile 16 Eylül 1963’te yeni federasyon kuruldu. Federal devlete Brunei sultanlığı hariç adı geçen bütün devletler katıldı. Yeni federasyon Malezya (Büyük Malezya) diye adlandırıldı. Ülke topraklarından büyük çıkarı olan İngiltere, Federasyon’un savunma görevini üstlendi. Fakat Çin ile barış isteyen akımların ülke içinde güçlenmesinin yanı sıra, Endonezya’nın gerillacıları fiilen destekleyen tutumu yüzünden federasyon güçlüklerle karşılaştı. Federasyon kurulurken Malezya Federasyonu’nun anayasası bazı değişiklikler ile kabul edilmiştir.

Singapur 1965 yılında federasyondan ayrılmıştır.

[KBASLIK]Malezya Bayrağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malezya-armasi.png]Malezya Arması[/KRSAG]Malezya Bayrağı Zemin kırmızılı(üstte) beyazlı 14 eşit şeritten oluşmaktadır. Bayrağın gönder tarafının üst kısmında içerisinde sarı bir hilal ve on dört köşeli sarı bir yıldız bulunan mavi bir dikdörtgen vardır. Hilal ve yıldız İslamiyet’in sembolüdür. Ayrıca bayrağın tasarımında ABD Bayrağı temel alınmıştır.

[KBASLIK]Arma[/KBASLIK]
Malezya’nın devlet armasıdır. Üzerinde Birlik Güçtür yazmakta ve Malezyalılara ait kültürel semboller bulunmaktadır.

[KBASLIK]Coğrafya[/KBASLIK]
Güneydoğu Asya ülkelerinden biri olan Malezya, kuzeyden Tayland, Güney Çin Denizi ve Brunei, doğudan Celebes Denizi, güneyden Endonezya, Singapur ve Malakka Boğazı, batıdan ise Hint Okyanusu’na kavuşan Andaman Denizi ile çevrilidir. Akarsu bakımından oldukça zengindir. En önemli akarsuları Rejang, Kelantan, Sai Perak ve Sai Rompın ırmaklarıdır. Malezya toprakları iki büyük kara parçasıyla bunların arasındaki Güney Çin Denizi içinde yer alan adalardan meydana gelir. İki büyük kara parçası Batı Malezya ve Doğu Malezya’dır. Batı Malezya bir yarımada şeklindedir ve ince bir kara bağlantısıyla şimdiki adı Tayland olan Siyam’a bağlıdır. Doğu Malezya, büyük bir kısmı Endonezya hakimiyetinde olan Borneo adasının içindedir. Malezya topraklarının % 30’u tarım alanı, % 61’i ormandır.

[KBASLIK]Etnik yapı[/KBASLIK]
2006 sayımlarına göre Malezya’nın nüfusu 26.640.000’dir. Bunların 5.440.000’i Doğu Malezya ve 21.200.000’i Batı Malezya’da yaşamaktadır . Malezya’da yıllık nüfus artış hızı % 2,4’dür.15 yaşın altındaki insan sayısı toplam halkın % 34’üdür. Halkın % 50,4’ü Malay, % 23,7’si Çinli, % 11’i yerli, % 7,1’i Hint ve % 7,8’i diğer etnik gruplardır.

[KBASLIK]Din[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/George-Town-Penangdaki-Penang-Eyaleti-Camii.jpg]George Town (Penang)’daki Penang Eyaleti Camii. [/KRSAG]Malezya sahip olduğu etnik gruplar ve kültürler kadar din bakımından da bütün bir ülke değildir. Malezya’da en önemli din halkın yarıdan fazlasının inandığı Müslümanlık olmakla birlikte ikinci büyük din Budizm’dir.
[LIST]
[*]İslam: %61.3
[*]Budizm: %19.8
[*]Hristiyanlık: %9.2
[*]Hinduizm: %6.3
[*]Çin geleneksel dini: %1.3
[*]Bilinmiyor: %1.0
[*]Diğer (Sihizm, Şamanizm, Bahailik, Animizm vb.): %0.4
[*]Yok (Ateizm, agnostisizm, deizm vb.): %0.7
[/LIST]
Malezya, resmi dini İslam olan çok kültürlü ve çok dinli bir ülke. 2010 Nüfus ve Konaklama Sayımı’na göre nüfusun %61,3’ü İslam’a; %19,8’i Budizm’e; %9,2’si Hıristiyanlığa; %6,3’ü Hinduizm’e; ve %1,3’ü Çin geleneksel dinine mensuptur. Geri kalanları diğer dinler oluşturmaktadır, ör. Animizm, halk inançları, Sihizm, Bahailik ve diğer inanç sistemleri.Kendini ateist olarak tanımlayanların sayısı az; insan hakları örgütleri, devletin ateistlere karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirmektedir.

Malezya’da İslam, Sünni teolojisi ve fıkhının Şafii sürümüyle temsil edilir. Malezya; Arabistan, Çin ve Hindistan’dan gelen tüccarlarla ilk kez İslam diniyle tanıştı. 15. yüzyılda Müslümanlar, Malezya halkının çoğunu oluşturdu. Yüce Hukuk olarak Federal Anayasa, İslam’ı “federasyonun dinini” olarak tanımlar. Kral, ülkede İslam’ın koruyucusudur ve kraliyet ailesi üyeleri, İslam’ı bırakıp başka bir dine geçtikleri durumda bazı önceliklerini kaybedebilirler.

Malezya Çinlileri çeşitli dinlere mensup: Mahayana Budizmi ve Çin geleneksel dinleri (Taoizm dahil). Malezya Hintleri’nin çoğu ise Hinduizm’e mensup. Hristiyanlık, özellikle Doğu Malezya’daki bazı toplulukların arasındaki en yaygın din haline gelmiştir ve herhangi spesifik bir etnik grupla bağdaşlaştırılmamaktadır. Bahailik ve Sihizm dinlerine üye olan bireyler de Malezya’da bulunmaktadır.

Farklı dini grupların arasındaki ilişkiler genellikle hoşgörülüdür. Doğuş Bayramı (Noel), Çin Yeni Yılı ve Divali; Mevlid Kandili gibi İslam bayramlarıyla beraber hepsi millî bayramlar olarak ilan edilmiştir. Dinler arası uyumunun Malezya siyasetçiler tarafından önemli bir öncelik olarak algılanmasıyla farklı gruplar arasındaki karşılıklı anlayışı artırmayı amaçlayan çeşitli gruplar kurulmuştur. Ancak Anayasa’nın 11. maddesinde din özgürlüğünün ilan edilmesine rağmen Müslümanların başka dinlere geçmesi kanunen yasaktır. Din özgürlüğü kısıtlamaları mevcuttur, ve başka dinlere geçmeye çalışan Müslümanlar rehabilitasyon kamplarına götürülmüştür.

[KBASLIK]Bumiputralar[/KBASLIK]
Malezya’da birinci sınıf vatandaş anlamına gelen Bumiputra’lar vergi ödemez, Üniversite’ye sınava girmeden alınır. Bumiputralar sadece Malaylar arasından çıkar.

[KBASLIK]İklim[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Kinbalu-daglari.jpg]Kinbalu dağları [/KRSAG]Malezya’nın iklimi ekvatoral iklimdir. Muson rüzgarlarının etkisiyle de özellikle Ocak ve Mayıs ayları arasındaki sürekli yağışlar, ülkenin nem miktarının % 80 civarına kadar yükselmesine neden olur. Yıllık yağış ortalaması bölgelere göre büyük farklılık gösterir. Genelde 2000–2540 mm olan bu oran, Sabah’da 1500–4500 mm, Saravak’da ise 300–400 mm arasında değişir. Günlük sıcaklık, alçak yerlerde 21 °C ilâ 32 °C arasında iken, yüksek bölgelerde daha düşüktür. Başlıca özellikleri sıcaklık, rutubet ve nem olan iklimi sebebiyle, ülkenin % 70’ini kaplayan tropikal ormanları vardır. Ormanlardaki mevcut 15.000 tür bitkinin 6000 türünü çeşitli ağaç cinsleri meydana getirir. Bu ağaçlardan bazıları 45 m yüksekliğe kadar büyüyebilir. Bambu gibi kerestesi makbul ağaçlar ve kauçuk ağaçları ve daha 800’ü aşkın tür orkide yetişir.

[KBASLIK]İdari Yönetim[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/idari-yapilanma.png[/TBR]
Federal yönetimin yetkisine giren konular dış ilişkiler, savunma, iç güvenlik, adalet (İslam ve yerel hukuk sistemlerinin yürürlükte olduğu yerler dışında), federal yurttaşlık, maliye, ticaret, sanayi, iletişim ve ulaşımdır. Eyalet yönetimleri ise sivil idare, kamu hizmetleri, göçler ve yerel sorunlar gibi konulardan sorumludur. Her eyaletin kendi yasama meclisi ve bu meclise karşı sorumlu olan bir yürütme konseyi vardır. Yasama meclisi seçimleri beş yılda bir yapılır. Johor, Kedah, Kelantan, Pahang, Perak, Selangor ve Terengganu eyaletlerinin hükümdarları sultan unvanıyla anılır. Perlis hükümdarına raca, Negeri Sembilan hükümdarına ise yang di-pertuan besar (baş hükümdar) denir. Öteki dört eyaletin başında merkezi yönetimce atanmış valiler bulunur. Hükümdar ve valiler yürütme konseyinin tavsiyelerine göre hareket eder. Başkent Kuala Lumpur ile Labuan ve Putrajaya federal toprak statüsü taşır ve Federal Topraklar Bakanlığı tarafından denetlenirler.

[KBASLIK]Ekonomi[/KBASLIK]
[KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kaucuk.jpg]Ülkenin önemli bir geçim kaynağı olan Kauçuk[/KRSOL][KRSOL=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cay-tarlalari.jpg]Malezya’da çay tarlaları [/KRSOL]Malezya Güneydoğu Asya ülkeleri içerisinde yıllık kalkınma oranı en fazla olan ülkelerden biridir. Malezya, ekonomik açıdan kendi kendine yeterlidir. Enflasyonu düşük, güçlü bir sermaye yatırımına sahip ekonomisi, sürekli gelişme içerisindedir. İşsizlik oranı % 7 civarındadır. Önceleri kauçuk ve kalaya bağlı kalan ekonomisi, 1980 yılından sonra daha başka alanlara da sarkmıştır.Serbest dış alım ve hür teşebbüsün tesirindeki ekonomi 1980 yılında % 8,5’luk artış hızı göstermiştir.Kişi başına düşen millî gelir 8617 dolardır. Yıllık millî hasılanın % 18’ini imalatçılık, % 23’ünü tarım, % 4’ünü de madencilik teşkil eder.

En önemli ürünleri kauçuk, Hindistan cevizi, pirinç, muz, patates, ananas, hurma, mısır, çay, tütün’dür. Orman ürünleri bakımından oldukça zengin olup, özellikle kerestesi çok makbuldür.

Maden bakımından da zengin bir ülke olan Malezya, kalay üretiminde dünya birincisi olup, dünya kalay üretiminin % 70’ini karşılar. Diğer önemli madenleri demir, boksit, petrol, manganez, altın, tungsten ve titandır. Sanayide Güneydoğu Asya ülkeleri arasında ileri bir seviyededir. Başlıca ihracatı kalay, kauçuk, demir filizi, boksit, kereste, teneke kutu ve palmiye yağıdır. Dışarıdan makine, kimyevi maddeler, teknik araç ve gereçler almaktadır. Balıkçılık ve turizm önemli gelir kaynaklarıdır.

[KBASLIK]Sanayi[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/petronas-kuleleri.jpg]Dünyaca ünlü Petronas Kuleleri [/KRSAG]Malezya sanayi bakımından gelişmiştir. Petrol arıtma tesislerinin yanı sıra otomobil, dayanıklı tüketim malları, tekstil ürünleri, çeşitli gıda maddeleri, çimento ve diğer inşaat malzemeleri, mobilya ve ağaç ürünleri, kâğıt ve kırtasiye malzemeleri, kimyasal maddeler, gübre, kauçuk, plastik eşya, toprak ve madeni eşya, mekanik araçlar, elektrik gereçleri, ilaç, palmiye yağı vs. üreten çok sayıda fabrika kurulmuştur. İmalat sanayisinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 27’dir. Çalışan nüfusun yaklaşık % 18’i sanayi sektöründe iş görmektedir.

[KBASLIK]Eğitim[/KBASLIK]
Malezya’da eğitim federal hükümetin Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilir.

Çoğu Malezyalı eğitime üç ilâ altı yaşları arasında anaokulunda başlar. Anaokulları genel olarak özel olarak çalıştırılsa da, devlet tarafından yönetilen okullar da mevcuttur.

[KBASLIK]İlkokul[/KBASLIK]
Malezya’da İlkokul yedi yaşında başlar ve altı senedir. Eğitim dili okullara göre değişmektedir. Malayca, Çince, Tamilce ve İngilizce eğitim veren okullar vardır.

Genel olarak devlet tarafından yönetilen ve denetlenen olarak iki türlü ilk öğretim okulu mevcuttur. Ulusal okullar (Sekolah Kebangsaan) Malayca ağırlıklı olarak eğitim verirken, Ulusal-tip okullar (Sekolah Jenis Kebangsaan) Çince ve Tamilce ağırlıklı eğitim vermektedir. Ortaokula başlamadan önce, 6. sınıfta, öğrenciler “Ujian Pencapaian Sekolah Rendah” (UPSR) veya “İlköğretim Takdir Sınavı” adı verilen sınava girerler.

Ayrıca önceleri “Penilaian Tahap Satu (PTS – İlk seviye takdir) sınavı verilen başka bir sınavda yapılmaktaydı. Bu sınavla başarılı öğrenciler anlaşılması ve 4. sınıf atlanarak 3. sınıftan 5. sınıfa atlamaları sağlanmaktaydı.Bu sınav 2001 yılında kaldırıldı.

[KBASLIK]Ortaokul ve Lise[/KBASLIK]
Ortaokul Toplam 5 sene olup, özel okulda okumak isteyen öğrenciler ilkokul sonrası yapılan (UPSR) sınavı sonuçlarına göre çeşitli özel liselere kayıt yapabilmektedirler. Devlet liselerine kayıt yapmak için sınava girmeye gerek yoktur. Bu okullardaki başlıca diller Malayca, Çince, Tamilce ve İngilizce’dir. Lise 4’ten Lise 5’e geçmek için PMR sınavı vardır.

[KBASLIK]Üniversite[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Malezya-Nottingham-universitesi.jpg]Malezya Nottingham Üniversitesi [/KRSAG]Üniversite harç parası ve üniversitedeki bütün masraflar projeden sorumlu hoca tarafından karşılanır. Eğitim süresi lisans için üç ilâ sekiz sene, mastır için iki ilâ üç sene ve Doktora için üç veya daha fazla senedir. Eğitim dili mühendisliklerde % 80 İngilizce, % 20 Malayca, sosyal bilimlerde % 50 İngilizce, % 50 Malayca. Yüksek lisans ve doktora eğitiminin tamamı İngilizce yapılmaktadır.

[KBASLIK]Yabancı öğrenciler[/KBASLIK]
Malezya’daki yabancı öğrencilerin çoğunluğunu Arap ülkelerinden gelenler oluşturur. Öğrenciler genellikle yaşlı ve eğitim seviyeleri düşüktür. Arap öğrencilerin çoğunluğunu Sudan ve Libyalılar oluşturur. Sudanlıların büyük bir kısmı Malezya’dan burslu, yani üniversitedeki projelerde çalışır. Türkiye için şu anda danışmanlık adı altında birçok sahte ve yetersiz siteye rastlanmaktadır. Malezya’da öğrenim görmek isteyen öğrencilerin, danışmanlık şirketlerinin yetki belgelerini istemesi ve dikkatli olmaları tavsiye edilir.

[KBASLIK]Yönetim[/KBASLIK]
Malezya krallıkla yönetilen ve çok partili demokratik sisteme dayalı bir konfederasyondur. Konfederasyonu oluşturan federal eyaletler de krallıkla yönetilir. Batı Malezya’da bulunan eyaletlerin krallarından biri dört yıllığına genel kral, yani “yüce başkan” seçilir. Ülke 31 Ağustos 1957’de yürürlüğe konan anayasayla yönetilmektedir. İki meclisli bir parlamenter sistem uygulanmaktadır. Birinci meclis 69, ikinci meclis 180 üyeden oluşur. Bu meclislerin üyeleri serbest genel seçimlerle belirlenir. Malezya Birleşmiş Milletler, D-8, İslam Konferansı Örgütü, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği, İngiliz Milletler Topluluğu ve Uluslararası Para Fonu gibi birçok uluslararası örgüte üyedir.

[KBASLIK]Ulaşım[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/Malezyadaki-bir-havaray.jpg]Malezya’daki bir havaray [/KRSAG]Malezya’da ulaşım gelişmiştir. Ülkede 64672 km Karayoluna karşılık 1801 km Demiryolu vardır. Su yolları da ülkede önemli yer tutar.7,296 km su yolu vardır. 115 Havaalanına karşılık 1 Helikopter alanı vardır. Başlıca limanları: Bintulu, Kota Kinabalu, Kuantan, Kuching, Kudat’tır. Malezya’nın hayatında su yolları önemli bir yer alır. Halkın çoğu, su yollarına veya deniz kıyısına yakın yerlerde oturur. Bazı yerler sık ormanlarla kaplıdır. Bu bölgelerde ilerlemek çok zordur. Bu sebeple su yolları, en kullanışlı ve en pratik ulaşım şeklidir.

[KBASLIK]Malezya Mutfağı[/KBASLIK]
[KRSAG=https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/malezya-mutfagi.jpg]Malezya Mutfağı[/KRSAG]Malezya mutfağı, ülke halkının çok sayıda etnik gruptan oluşması nedeniyle çeşitliliği fazla bir mutfaktır. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Malaylar, Çinliler ve Hintliler Malezya’da ayrı ayrı kendi mutfak kültürlerini yaşatsalar da ortak bir yemek kültüründe buluşmalarını sağlayan çok sayıda ulusal yemek de vardır. İçine şeker atılmadan pişirilen yemek veya içecekler yok denecek kadar azdır. Bu nedenle şeker hastalarının beslenme konusunda dikkatli olmaları gerekir.

Malezya’da sadece iki mevsim yaşandığından sebze ve meyveler yıl boyunca taze olarak bulunur. Aynı şekilde çok sayıda balık çeşidi de her zaman taze olarak tüketilebilir. Resmi dini İslam olan ülkede domuz eti tüketimi yaygın değildir.

Malezya mutfağında pirinç önemli bir yer tutar. Malayların ana yemeği pilavdır. Ülkenin en yaygın ve meşhur yemeği mangalda pişirilen tavuk, sığır ya da koyun şişe verilen ismiyle Satay’dır. Char Kway Teow, Malezya yemekleri arasında en popüler olanıdır. Hafif veya yoğun soya sosu ve kırmızıbiber ile yüksek ateşte kızartılan noodle’ın içine karides, midye, soya filizi, çin soğanı ve yumurta eklenmesiyle yapılan yemek, küp küp doğranmış kıtır ekmek parçalarıyla birlikte muz yaprağı ile süslenmiş tabakta servis edilir. Bir tür çorba çeşidi olan laksa, balık dilimleri, midye, karides, diğer deniz ürünleri ve köriyle hazırlanır. Bir kaşık biber salçasıyla sunulan çorba, geleneksel olarak Vietnam kişnişi veya Sarawak Laksa, Johor Laksa, Kelantan Laksa, Penang Laksa gibi Laksa yaprağı çeşitlerinden biriyle servis edilir. Diğer popüler yemekler arasında nasi briyani ve tavuklu pirinç sayılabilir.

Egzotik meyveler açısından zengin olan ülkede en çok tercih edilen içecek bu meyvelerden yapılan taze meyve sularıdır. En yaygın olanlarıysa mango, misket limonu, karambola, karpuz ve ananastır. Ülkede tüketilen diğer bir içecek çeşidiyse pirinç şarabıdır.

Modern restoranların çoğunluğunun Kuala Lumpur’da ya da civardaki otellerde bulunan Malezya’da mamaklarda, seyyar büfelerde veya ufak lokantalarda da çeşitli yemekler denemek mümkündür. En çok tercih edilen sokak restoranlarıysa Jalan Alor, Damansar, The Central Market, Petaling Street Pasar ve Malam’dır.

[KBASLIK]Malezya Türk Elçiliği[/KBASLIK]
KUALA LUMPUR BÜYÜKELÇİLİĞİ
Adres: 118,JLAN U-THANT 55000 KUALA LUMPUR MALAYSIA POSTA ADRESİ: P.O.BOX:6238 55000 KUALA LUMPUR MALAYSIA
Telefon: 00 60-3 42 57 22 25 42 57 22 26 42 57 21 19
Faks: 00 60-3 42 57 22 27
[email]embassy.kualalumpur@mfa.gov.tr[/email]
[URL unfurl=”true”]http://kualalumpur.be.mfa.gov.tr[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İstanbulun Koruları

[KBASLIK]İstanbulun Koruları[/KBASLIK]
İstanbul yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan kadim bir şehir ve bu kadim şehir kalbinde birçok tarihi değere ev sahipliği yapıyor. Bu değerler arasında şehrin nefes alan mekanları ve koruları da oldukça önemli. İstanbul’daki korular çoğu zaman korunmuş orman parçalarından oluşmaktadırlar. Aslında ‘Korumak’ sözcüğünden türeyerek meydana gelen ‘Koru’ kelimesi av yasağının ve ağaç kesiminin yasak ya da sınırlı olduğu, özel olarak bakımı ve kontrolü yapılan alanları belirtmek için kullanılıyor. Sonradan ağaçlandırılmış geniş ağaçlık alanları da koru ve koruluk olarak nitelendirebiliriz.

İstanbul’daki korular kentin gürültü ve karmaşasından uzaklaşmak isteyenlerin kendilerini attığı yerler. İstanbul Boğazı’nın iki yakasında sıralanan bu korularda denizin kokusunu içinize çekip, yüzyıllık ağaçların gölgesinde kuş sesleri eşliğinde hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlenebilirsiniz. Sonra uzun uzun yürüyüş yapabilirsiniz veya tarihi köşklerde bir fincan Türk kahvesi yudumlarken yeşille mavinin buluşmasından doğan bu eşsiz güzelliği seyredebilirsiniz.

[KBASLIK]1 – Fethi Paşa Korusu / Üsküdar[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/fethi_pasa_korusu-1.jpg[/TBR]
Üsküdar’da bulunan bu koru 26 hektarlık bir alanı kaplıyor. Boğazın hemen yanı başından başlayan Fethi Paşa Korusu, 1960-1980 arasında mülkiyet sorunu nedeniyle uzun süre bakımsız kalmış. Özel mülkiyet olduğu için de girilmeyen bu koru İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin istimlak işlerini tamamlamasının ardından 1985-1987 yılları arasında bakıma alındı.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/fethi_pasa_korusu-2.jpg[/TBR]
Ağaçları bakım yapıldığı kadar koruya gezinti yolları, koşu parkurları, seyir yerleri, kafeterya ve spor alanları da eklenerek halka açıldı. Korunun içinde gezinirken size; çam, meşe, sakız ağacı, akçakesme, atkestanesi, Trabzon hurması, yalancı akasya, dişbudak, porsuk ve nadide bir ağaç olan Japon kadife çamı size eşlik eder. Koru günümüzde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün sorumluluğunda olup restoran ve kafeteryası halka açıktır.

[KBASLIK]2 – Hidiv İsmail Paşa Korusu / Beykoz[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/hidiv_korusu.jpg[/TBR]
İstanbul’da şehrin ortasında yer alan konumuna rağmen içine girdiğiniz anda sanki şehirden çok uzaktaymışsınız gibi hissettiren bu yer Hidiv Kasrı ya da Çubuklu Korusu olarak da biliniyor. Beykoz’a bağlı Çubuklu’da olmasından dolayı da Çubuklu korusu olarak anılan Hidiv İsmail Paşa Korusu, Çubuklu’nun sahilinden başlayarak yamaç boyunca uzanarak yükseliyor. Koru yaklaşık 17 hektarlık alan üzerinde kurulu.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/hidiv_korusu-2.jpg[/TBR]
Korunun ortasında paşanın İtalyan mimarisinin hakim olduğu ve 1907’de yapılan kasrı halen ayaktadır. ‘Hidiv Kasrı’ olarak bilinen bu görkemli yapı koruda; gümüşi ıhlamur, at kestanesi, porsuk ve fıstık çamları, ehrami serviler, saplı meşe, yaz ıhlamuru, dişbudak, yalancı akasya, Akdeniz defnesi, Trabzon hurması, kuş üvezi, erguvan, çitlembik ve Londra çınarı gibi ağaçların ortasında yer alıyor.

[KBASLIK]3 – Küçük Çamlıca Korusu / Üsküdar[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kucuk_camlica_korusu.jpg[/TBR]
Korular konusunda oldukça şanslı olan Üsküdar’daki bu koru, Küçük Çamlıca tepesi üzerinde yer alıyor. 227 rakımlı Küçük Çamlıca tepesi üzerindeki koruluğun yamaçlarındaki Tomruk suları, dönemin padişahı 2. Mahmut yıllarında sosyal yaşama açılmasıyla biliniyor. Ancak 1970’li yıllardan sonra yaşanan yapılaşma sonucu büyük bir kısmı tahrip edilen koru, fıstık çamları, karaçam, kızılçam, servi, çınar, gürgen ve ıhlamur ağaçlarından oluşuyor.

[KBASLIK]4 – Emirgan Korusu / Sarıyer[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/emirgan_korusu-1.jpg[/TBR]
İstanbul’un Avrupa Yakasında yer alan ilçesi Sarıyer’deki Emirgan Korusu, 43 bin hektar alanı kaplamaktadır. Koru aynı zamanda sayısız türde çiçek, asırlık erguvan, meşe, çınar gibi birçok ağaç türüne ev sahipliği yapıyor ve İstanbul’daki en geniş ağaç çeşitliliğine sahip olmasıyla biliniyor. Koruya girer girmez göletlerin ferahlığı, şelalelerin sesleri ve kuşların şarkıları ile doğanın bin bir rengini yansıtan renkleri sizi alır götürür. Emirgan Korusu; 1943 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine geçmiş ve gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra halka açmış.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/emirgan-korusu-2.jpg[/TBR]
Emirgan Korusu, içerisinde birçok mekana ev sahipliği yaptığı gibi etkinlikler yönünden de oldukça aktif bir yer. Koruluk alan içerisinde gölet, şelaleli havuz, mesire alanları, çocuk oyun parkları, seyir terasları, Meydan İstanbul, mescit, lale müzesi bölümleri, kafe ve restoranlar ile adlarını renklerinden alan Sarı, Pembe ve Beyaz Köşk olmak üzere üç tarihi köşk yer alıyor. Sarı Köşk’te misafirler için hafta içi sabah serpme ve hafta sonu sabahları da 70 çeşitten oluşan açık büfe kahvaltı servis edilmektedir. Sarı Köşk, 1871-1978 tarihlerinde Hidiv sülalesinden İsmail Paşa tarafından yaptırılmış. Sarı ve beyaz renklerle boyanmış zarif yapısı var.

[KBASLIK]5 – Mihrabat Korusu / Beykoz[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mihrabat_korusu-1.jpg[/TBR]
Tıpkı Üsküdar gibi Beykoz’da yeşil alan ve korular yönünden İstanbul’daki en şanslı ilçelerden biri. Beykoz’un Kanlıca semtinde bulunan koru, Boğaziçi’ne hakim bir manzaraya sahip ve boğazı bir kolye gibi süsleyen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne bakıyor. Toplamda 210 bin metrekarelik bir alanı kaplayan Mihrabat Korusu, etkinlik ve hizmet veren mekanlar yönünden de diğer korulara oranla biraz küçük kalıyor. Bu kadar küçük olması da korunun daha sakin olmasına yarıyor. Koşu ve yürüme parkurları, mesire yeri, oturma alanları, çocuk parkları ve seyir terasları bulunan Mihrabat Korusu’nu sizler kadar çocuklarınızın da çok seveceğine eminiz.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mihrabat-korusu-2.jpg[/TBR]
Korunun Osmanlı’nın son döneminde Mısırlı Abbas Halim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım’a yüz görümlüğü olarak hediye edilmesinden mi kaynaklanıyor bilinmez, burası düğün, nişan törenleri ve davetler için sıkça tercih edilen bir yer. Koru içerisinde hem çeşitli organizasyonlar yapılabilen hem de sabah kahvaltısından akşam yemeğine kadar Türk mutfağından leziz örneklerinden sunan iki kafe-restoran var.

[KBASLIK]6 – Gözdağı Korusu / Pendik[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/gozdagi_korusu-1.jpg[/TBR]
İstanbul’un adı belki de en az duyulan saklı bahçesi Gözdağı Korusu. Pendik ilçesine hakim 206 metre rakımlı tepesinde yer alan Gözdağı Korusu; Marmara Denizi, Yalova ve Adalar’ı ayaklarınızın altına seren bir manzaraya hakim. İstanbul’un güzelliklerini kuşbakışı seyrederken çam kokuları ve rengarenk çiçeklerle bezenmiş tabii güzelliklere de tanıklık edilen koru, şehir hayatının karmaşasından ve keşmekeşinden kurtularak nefes almak ve dinlenmek isteyenleri kendine çekmeye devam ediyor.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/gozdagi-korusu-2.jpg[/TBR]
Koruda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait kafeterya ve restoran olarak hizmet veren Gözdağı Sosyal Tesisleri bulunmaktadır. Korunun etrafındaki piknik alanları, seyir çardakları, çocuk parkı ve gezi alanları da bulunuyor. Sosyal tesise gelenler isterlerse doğanın içinde hem kahvaltı yapabilir hem de öğlen ve akşam yemeklerini yiyebilirler.

[KBASLIK]7 – Fatih Korusu / Beykoz[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/fatih-korusu-1.jpg[/TBR]
Eski adı Otağtepe olan bu korunun yeni adı; Fatih Korusu Tema Vehbi Koç Doğa Kültür Merkezi’dir. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve birinci köprüye hakim bir manzaraya sahip olan koru huzur ve sakinlik arayanların kolayca kaçabileceği bir konumda yer alıyor. Boğaz manzarasının en güzel görüldüğü yerlerden bir olan bu yeşil alanda betonarme yapılardan olan kafeterya gibi yerler yok.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/fatih-korusu-2.jpg[/TBR]
Koruma altında olan bu yer akşam saat 17.30’dan sonra kapılarını kapatmakta. Buraya Kavacık otobüsleriyle ve de Üsküdar’dan kalkan 15M ile ulaşabilirsiniz. Ayrıca TEMA Vakfı burada mevsimlik bitkilerinin üretip yetiştiriyor. Sizler de bu ürünlerden ya da seradaki bitkiler satın alarak vakfa katkıda bulunabilirsiniz.

[KBASLIK]8 – Abraham Korusu / Beykoz[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/abraham_korusu-1.jpg[/TBR]
Abraham Korusu ya da halk tarafından daha çok bilinen adıyla Beykoz Korusu. Adından da anlaşılacağı gibi korunun sınırı Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Riva’ya kadar uzanıyor. Koru, 150 dönümlük alanıyla Boğaziçi korularının en büyüklerindendir. Koru içinde iki büyük mağara, beş havuz ve bir saray kalıntısı bulunuyor. Osmanlıdan günümüze kadar gelen asırlık ağaçları, Boğaz manzarası ve yemyeşil dokusuyla koruda bir de sosyal tesis var.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/abraham_korusu-2.jpg[/TBR]
2 bin 783 metrekarelik açık alan ve 711 metrekarelik restoran bölümüyle hizmet veriyor. Koru zaman zaman çeşitli davet ve organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda her Pazar -60 çeşit- zengin bir açık büfe kahvaltı servisi de sunuluyor.

[KBASLIK] 9 – Validebağ Korusu / Üsküdar[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/validebag_korusu-1.jpg[/TBR]
Anadolu yakasının en büyük ikinci yeşil alanı olan Validebağ Korusu; Üsküdar’da Altunizade, Acıbadem ve Koşuyolu semtlerinin arasında kalıyor. Burası sadece bir koru alanı değil. Aynı zamanda tarihe de tanıklık eden bir yer olmasıyla özel bir dokuya da sahip. Yıllara meydan okuyan, yaşları 100 ile 400 arasında değişen ve 40’ı aşan türdeki anıt ağaçlarıyla, 100’ün üzerinde hayvan ve böcek çeşidiyle şehrin içinde adeta ekolojik bir barınak görevi üstleniyor.
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/validebag_korusu-2.jpg[/TBR]
Validebağ Korusu, Osmanlı dönemi olan 1850’de Bezmialem Valide Sultan’ın yurt içinden ve yurt dışından getirttiği ağaç ve bitki türleriyle araziyi modern bir botanik bahçesine çevirmeye başlıyor. Sonrasında ise koru alanını Sultan Abdülaziz, kız kardeşi için devralıyor. Korunun içinde günümüze kadar gelmeyi başaran bir yapılar da mevcut. Bu yapılardan biri efsane ‘Hababam Sınıfı’ filminin de çekildiği yer olan meşhur Adile Sultan Kasrı. Diğer bir yapı ise yıllanmış görüntüsüyle günümüzde ‘İzci Müzesi’ olarak kullanılan Abdülaziz Av Köşkü. Ayrıca, Öğretmenler Evi Oteli ve Huzurevi arazi içerisinde yer alan diğer sayılı yapılardan.

[KBASLIK]10 – Cemile Sultan Korusu / Üsküdar[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cemile_sultan_korusu-1.jpg[/TBR]
Koru adını, 31. Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülmecid’in kızı olan Cemile Sultan’dan alıyor. Eşsiz ve harika bir boğaz manzarasına sahip olan Cemile Sultan Korusu, günümüzde İstanbul Ticaret Odası yönetiminde. Cemile Sultan Korusu, çevre düzenlemeleri ve 2000 yeni ağaç dikimi ile adına yakışır bir çehreye dönüştürülürken, koruda yer alan yüzlerce ağaç da İstanbul Ticaret Odası’nın çaba ve çalışmaları sayesinde kurtarılmış olup hepsi halen yaşamaktadır.

Koru alanı içerisinde çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapan davet mekanlarının yanı sıra kafe, restoran, yüzme havuzu, basketbol sahası ve tenis kortu gibi sosyal alanlar da var. Ancak tüm bu sosyal alanları ve tesisleri kullanabilmek için tesis üyeliği yaptırmanız gerekiyor.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarihi İstanbul Hanları

Geçmişin izlerini günümüzde de yakalayabileceğiniz yerlerden biridir tarihi hanlar. Her biri tıpkı ilk kullanılmaya başlandığı günkü gibi hep dolup taşmaya devam eder satıcıları ve alıcılarıyla. Alışveriş burada daha bir heyecanlı daha bir egzotiktir. Pazarlıkların havalarda uçuştuğu bu tarihi çarşılar hep cıvıl cıvıl hep rengarenk olmuştur. Bizans’tan Osmanlı’ya Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar süre gelen, zamanın değişimine direnen bu yapılar ve bu alışveriş kültürünün yaşandığı İstanbul’un tarihi hanları ve çarşılarını keşfetmek için konuyu okuyabilirsiniz.

[KBASLIK]1 – Kuru Kahveci Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kuru_kahvesi_han.jpg[/TBR]
İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki simgelerinden biri olan Eminönü’nde Mısır Çarşısı’na ya gezmek için ya da alışveriş için herkesin yolu mutlaka bir şekilde düşer. Kuru Kahveci Han’a ulaşmak için tarihi Mısır Çarşı’sına geliyorsunuz ve biraz ilerliyorsunuz. İster istemez bir anda etrafınızı mis gibi kahve kokusu sarmaya başlar. Artık kendinizi tutamazsınız ve kahvenin kokusuna kapılırsınız. İşte bu kokunun kaynağı size Kuru Kahveci Han’a ayak bastığınızın işaretidir. Kısaca tarif etmek gerekirse bu han, Eminönü’nde Tahmis Caddesi ile Çiçek Pazarı Sokağı arasında konumlanıyor. Kırık hatlı olarak yapılmış cephenin tam ortasında bulunan han kapısının üstündeki mermer üzerinde ‘Kourou Kahvedji Han’ yazısı ve 1912 tarihi göze çarpar. Aynı mermerin sağ tarafında ise hanın ismi Arap harfleriyle yazılmış.

[KBASLIK]2 – Giritli Mustafa Paşa Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/giritli_mustafa_pasa_han.jpg[/TBR]
Teknolojiye yenilen bir el sanatının mekanı Giritli Mustafa Paşa Han ve sakinleri perde terzileri. Gün geçtikçe gelişen ev tekstili karşısında ayakta kalmaya çalışan, Eminönü’nde Osmanlı ve Avrupa etkisini taşıyan Giritli Mustafa Paşa Han, mekanın bilinmeyen tarihi ve kaybolmaya yüz tutan perde terzilerinin anılarına karışmış durumda. Eminönü’nün, Mercan Mahallesi’nde, Fincancılar Sokak ile Çakmakçılar Yokuşu’nun kesiştiği noktada yer alan han, unutulmaya yüz tutmuş perde terzilerinin yalnızlıklarını paylaşmaya devam ediyor.

[KBASLIK]3 – Büyük Yeni Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/buyuk_yeni_han.jpg[/TBR]
Yedi tepeli mega kent İstanbul’un değişmeyen yüzü Büyük Yeni Han geçmişten günümüze halen kullanılmaya devam ediyor. Konum olarak han, Avrupa Yakası’nda İstanbul Suriçi’nde Mahmutpaşa Çakmakçılar Yokuşu, Sandalyeciler ve Çarkçılar sokakları arasında kalıyor. Yapının kitabesi günümüze kadar gelmemiştir. Ancak eski kaynaklar tarandığı zaman kayıp kitabede yapının inşa tarihi 1764, yaptıranını padişah III. Mustafa ve mimarının da Mehmet Tahir Ağa olduğu belirtilmiştir. Hanın mimari planına bakılınca düzgün olmayan bir dikdörtgen olduğu görülür. Fotoğraf: Ayşe Baranok Köse

[KBASLIK]4 – Kapalı Çarşı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kapali_carsi.jpg[/TBR]
Dünyanın en büyük tarihi çarşısı olarak literatüre geçmiş olan Kapalı Çarşı yaklaşık 31 bin metrekarelik bir alana yayılmış durumda. Konum olarak Nuruosmaniye ve Beyazid Camileri ile Mahmutpaşa Çarşısı arasında kalıyor. Çarşının üstü dam ve kubbelerle kaplı. İçinde çeşit çeşit ürünlerin satıldığı çarşıda yüzlerce dükkan var. Üzeri kurşun kaplı ve pencereli yüzlerce kubbesi olan Kapalı Çarşı’nın ilk yapısı günümüzdeki Eski Bedesten adı verilen yerdir. Bu ilk yapı Bizans çağından kalma bir yapıdır. Kapalı Çarşı’da günümüzde değerli eşya ve mücevherlerin satıldığı bölümler Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmıştır. Asıl büyük çarşı ise, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ahşap olarak yapılmıştır. Kapalı Çarşı, yapıldığı yıldan günümüze 7 büyük yangın ve her depremde aldığı hasarlarla onarılarak yeniden işler hale getirildi ve günümüzdeki son haline ancak 250 yılda ulaşabildi. Kapalı Çarşı’nın bölümlerinden söz edecek olursak da İç Bedesten, Sandal Bedesten ve diğer bölümler diyebiliriz.

[KBASLIK]5 – Mısır Çarşısı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/misir_carsisi.jpg[/TBR]
Tarihi Baharat Yolu’nun İstanbul Durağıdır Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı. Burası dönemin padişahı 4. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Cami’ye gelir kapısı olsun diye vakıf olarak yaptırılmış. Son şeklini 1943 yılındaki restorasyonuyla alan çarşının yapımına Mimar Kasım Ağa başlamış, 1660 yılında Mimar Mustafa Ağa tamamlayarak bitirmiştir. Kapalı çarşıdan daha küçük olan Mısır Çarşısı yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği yer olup çarşının 6 tane kapısı ve 86 tane dükkanı vardır.

[KBASLIK]6 – Balkapanı Hanı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/balkapani_han.jpg[/TBR]
Osmanlı dönemi çarşılarından olan Balkapanı, inşa edildiği dönemde deniz gümrüğünün bulunduğu bölgeye yakın olmasına dikkat edilmiştir. Han, adından da anlaşılacağı üzere inşa edilip kullanılmaya başlandığı andan itibaren gümrükten gelen balın istiflendiği ve halka dağıtıldığı bir ticaret merkezi görevini görmüştür. Not: Osmanlıdaki ‘Kapan’ kelimesinin ‘kantar’ anlamına geldiğini de hemen belirtelim. Balkapanı dışında İstanbul’da iki tane daha tarihi kapan bulunmaktadır. Bunlardan biri günümüzde de herkesin semt olarak bildiğimiz Unkapanı, diğer ise Yağkapanı. (Günümüzdeki Galata-Karaköy bölgesi.)

[KBASLIK]7 – Valide Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/valide_han.jpg[/TBR]
Aslında Kösem Sultan Hanı olan 16. yüzyıla ait bu hanın adı söylene söylene Valide Han olmuş. Bu han Büyük Valide Hanı ya da Küçük Valide Hanı olarak ikiye ayrılmaktadır. Konum olarak burası; Çakmakçılar Yokuşu ile Fırıncılar Yokuşu arasında bulunuyor. Diğer hanlara oranla basık bir girişe sahip ve çatısındaki tarihi bacalar halen görünüyor. Yıllardır anlatılagelen bir efsaneye göre, Kösem Sultan’ın herkesten gizlediği bir hazinesi varmış. Bu gizli hazinenin de bu hanın bir köşesine saklandığı rivayet ediliyor. Tarihi kaynaklara göre 366 adet odası bulunan handa bugün kaç odanın kullanıldığı bilinmemektedir.

[KBASLIK]8 – Vezir Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/vezir_hani.jpg[/TBR]
Dönemin ünlü vezir-i azamı Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu büyük ve görkemli hanın günümüze kadar gelmesinde 1894-1895 yıllarında Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’nın verdiği talimatla hanın ciddi bir tadilattan geçirilmiş olmasıdır. Ortasında avlusu olan bu iki katlı yapı taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiştir. Avlu ortasında bir de fevkani bir mescit yer alıyor.

[KBASLIK]9 – Tahtakale[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/tahtakale.jpg[/TBR]
Eminönü’nün simgesi Mısır Çarşısı’nın güneybatısında yer alan Tahtakale, tıpkı geçmişte olduğu gibi şimdide de tüm hareketliliği ve canlılığıyla yaşamaya devam ediyor. Yapıldığı dönem önemli bir ticaret merkezi olan Tahtakale halen bu önemini de korumaya devam ediyor.

[KBASLIK]10 – Sahaflar Çarşısı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/sahaflar_carsisi.jpg[/TBR]
Osmanlı’dan günümüze gelen bir diğer önemli çarşı da Sahaflar Çarşısı’dır. Çarşı aynı zamanda Osmanlı döneminden günümüze kadar gelebilmeyi başarmış İstanbul’un en eski kitap çarşısı. Eski ve antika niteliğindeki kitapları da bulabileceğiniz Sahaflar Çarşısı konum olarak Kapalı Çarşı’nın Fesçiler Kapısı ile Beyazıt Cami arasında kalıyor. Çarşının ortasında bir büst sizi karşılar. Bu büst bu topraklara matbaayı ilk getiren kişi olan İbrahim Müteferrika’ya aittir.

[KBASLIK]11- Beyazıd Kalpakçılar Münhedin Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/beyazid-münhedin-han.jpg[/TBR]
Baltacı Münhedim Hanı; İstanbul Suriçi Beyazıt Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı Sokakları arasındaki dar bir yapı adası üzerinde inşa edilmiştir. Yaptıranını ve mimarını bilmediğimiz bu han inşaat tekniğinden anlaşılacağı gibi 18. inci yüzyıla aittir. Yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Plan şeması cephede İskender Boğazı sokağının konumuna uydurulmuş olup diğer cepheler sağındaki Kebapçı ile solundaki Sorguçlu han ile bitişik nizamdadır. Taş ve tuğla karışımı ile inşa edilmiş olan cephe bulunduğu arsaya uymak zorunda olduğundan yukarıya doğru kırılarak devam eder. Giriş kapısı bindirmeliksiz yuvarlak taş kemerli ve gösterişsiz bir mimariye sahiptir. Sağ ve sol tarafında pencereler açılmış olan giriş dar bir geçitle 6 x 12 metrekarelik ortadaki küçük avluya bağlanır. İki katlı olan bu handa avlunun etrafını çevirmesi gereken revaklar tamamen ortadan kalkmıştır. Avludaki merdiven ise orijinal değildir. Cephe ve avluya bakan pencereleri dikdörtgen söveli ve yuvarlak kemerlidir. Yapının üst örtü sistemi de tamamen değiştiğinden orijinaline ait hiçbir iz de kalmamıştır.

[KBASLIK]12- Beyazıt Tığcılar Zincirli Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/zincirli-han.jpg[/TBR]
Zincirli Han; İstanbul Suriçi Kapalıçarşı kuzeyinde bulunan Tığcılar Sokağındadır. İnşaat tekniği ve civarındaki hanlara bakarak 18.yüzyıl sonlarına doğru yapıldığını anlamaktayız. Tek avlulu ve iki katlı bir ticaret hanıdır. Tığcılar Sokağındaki çok sade yuvarlak taş kemerli girişi avluya beşik tonozlu bir geçitle bağlanır. İki kata çıkan merdivenler bu geçittedir. Avluyu çevreleyen revaklar tuğladan yuvarlak kemerlidir. Kemerleri taşıyan kare payeler ise taştandır. Her iki katta da revaklara açılan odaların yuvarlak taş kemerli birer kapı ve penceresi bulunmaktadır. Odalardaki izlerden burada ocaklar olduğu anlaşılmakta ise de bu ocakların hiçbiri günümüze gelmemiştir. Her iki katın da üstü çapraz tonoz ile örtülüdür. Zemin katı çok değişikliğe uğramış ve orijinal yapısını tamamen kaybederek günümüze gelmiştir.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]HAN MİMARİSİ:[/COLOR][/B]

Osmanlı Ticaret Hanlarının geleneksel bir plan tipi bulunmaktadır. Bu gelenek bu Han yapısında da uygulanmıştır. Arazinin şartlarına göre kare, dörtgen ve yamuk bir avlu etrafında revaklar bulunur. Bu revaklarla dükkanlar arasında koridorlar oluşmaktadır. Başka bir şekilde izah etmek istenirsen koridorun bir yanı dükkan diğer yanı ise avluya bakan balkonlardır. Dükkan denilen hücreler ise 25- 36 metrekarelik mahallerdir. Hanın çevresinde sokaklar bulunursa bu hücrelerden dışarı pencere açılmaktadır. Hanlar genelde arazi ve çevre şartlarına uyularak iki veya üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bu revaklar genelde sivri kemer veya yuvarlak kemerlerdir. Son katta ise revakların üstü küçük kubbeler veya tonozlarla örtülmüştür. Çatı örtüsü ise kurşundur. Bugün hanlar büyük çapta harap durumda olduğu için bu özelliklerin büyük bir kısmı görülmez.

[KBASLIK]13 – Beyazıt Yağlıkçılar Cebeci Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/yaglıkcılar-cebeci-han.jpg[/TBR]
Cebeci Hanı; İstanbul Suriçi Kapalıçarşının kuzeyinde Yağlıkçılar Caddesi üzerinde olup Astarcı ve Sarraf hanları ile çevrelenmiştir. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Yapı inşa tekniği bakımından 18.yüzyıla ait olarak tarihlendirilir. İstanbul’a gelen tüccarların konaklaması için yapıldığı ileri sürülen bu hanın avlusunda hayvanları sulamak için bir havuz ve küçük bir de namazgah varmış. Muntazam bir dikdörtgen plâna sahip olan hanın girişi Yağlıkçılar Caddesi üzerindedir. Ardarda iki avlulu ve iki katlı bir binadır. Günümüzde özgün mimarisinden çok kaybetmiş olan bu hanın girişi yuvarlak bir kemer halinde olduğu kalan inşaat parçalarından anlaşılmaktadır. Bu giriş beşik tonozlu bir geçitle 17 x 37 m.lik birinci avluya bağlanır. Buradaki ikinci bir geçitle de hanın esas avlusu olan 37 x 37 m. lik ikinci avluya girilir. Her iki avlunu çevresi klasik han şemasında olduğu gibi tuğla kemerli revaklarla çevrilidir. 72 x47 m. ölçüsünde bir alana inşa edilmiş bu han 1894 depreminde neredeyse tamamen yıkılmış ve uzun müddet harabe halinde kaldıktan sonra onarılarak tekrar kullanıma açılmıştır. Bu onarımlarda ilk plân şemasına olduğunca sadık kalınmaya çalışılmıştır.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]HAN MİMARİSİ:[/COLOR][/B]

Osmanlı Ticaret Hanlarının geleneksel bir plan tipi bulunmaktadır. Bu gelenek bu Han yapısında da uygulanmıştır. Arazinin şartlarına göre kare, dörtgen ve yamuk bir avlu etrafında revaklar bulunur. Bu revaklarla dükkanlar arasında koridorlar oluşmaktadır. Başka bir şekilde izah etmek istenirsen koridorun bir yanı dükkan diğer yanı ise avluya bakan balkonlardır. Dükkan denilen hücreler ise 25- 36 metrekarelik mahallerdir. Hanın çevresinde sokaklar bulunursa bu hücrelerden dışarı pencere açılmaktadır. Hanlar genelde arazi ve çevre şartlarına uyularak iki veya üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bu revaklar genelde sivri kemer veya yuvarlak kemerlerdir. Son katta ise revakların üstü küçük kubbeler veya tonozlarla örtülmüştür. Çatı örtüsü ise kurşundur. Bugün hanlar büyük çapta harap durumda olduğu için bu özelliklerin büyük bir kısmı görülmez.

[KBASLIK]14- Çakmakçılar Büyük Valide Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cakmakcilar.buyuk_.valide.han_.jpg[/TBR] Büyük Valide Han; İstanbul Suriçi Mahmutpaşa Çakmakçılar yokuşu ile Fincancılar yokuşu arasında olan han Kösem Sultan tarafından inşa edilmiştir. Hanın kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Büyük Yeni Han ile karşılıklı olan İstanbul’un en büyük hanlarından olan bu yapıyı Sultan I. Ahmet (1603-1617) in eşi, Sultan IV. Murat (1623- 1640) ve Sultan İbrahim (1640-1648) in annesi Kösem Mahpeyker Sultan, yine kendisinin yaptırttığı Üsküdar’daki Çinili Külliyesine akar olması için inşa ettirmiştir.

Evliya Çelebi Seyyahatnamesin de bu görkemli yapıdan şöyle bahseder: “Bu hanın yerinde evvelce Cerrah Mehmet Paşanın sarayı vardı, zamanla yıkılmış olduğundan Kösem Valide altlı üstlü üçyüz hücreli şeddadi bir han bina ettirmiştir ki İstanbul’da Mahmut Paşa Hanı ile bundan büyük han yoktur. Bir tarafında dört köşe bir cihannüma kulesi vardır ki eflâke ser çekmiştir. Develiği ve bin aded at ve katır alır ahırı vardır. Ortasında camii şerifi vardır.” Hanın 1926 da çöken Han-ı sağır denen küçük han bölümünün avlusunun kuzey-doğusunda 12 x 12 m. ölçüsünde bir kule bulunmaktadır. Cihannüma kulesi denilen içi dilimli bir kubbesi olan bu kulenin Cerrah Paşa Sarayına aittir. Bizans yapı karakteri taşıyan bu kulenin Evliya Çelebi’nin bildirdiği Cerrah Paşa Sarayının da üzerinde yapıldığı bir Bizans eserinden kalmış olduğu düşünülebilir.

İstanbul Camileri hakkında önemli bir kaynak olan Hüseyin Ayvansarayi’nin “Hadikatü’l-Cevami isimli eserinde ise avludaki küçük camiden şöyle söz edilmektedir:

“ İstanbul’da vaki Valide Hanı denmek şehir han-ı kebir bu camiin vakfından olup han derununda olan mescit dahi sultanı müşarünileyhanın eser-i hayrıdır.” İstanbul’da Valide Hanı olarak tanınmış olan bu hanın içinde yine Sultanın yaptırttığı bir cami vardır. Kösem Sultan’ın servetini bu hanın bir odasında sakladığı ve gelini Sultan IV. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultan tarafından Başlala Uzun Süleyman Ağa ile birkaç has odalı tarafından 2-3 Eylül 1651 de gecesi odasında bir perde ipi ile boğulup öldürtülmesinden sonra bu servetin yağmalandığı da bir söylencedir. Naima tarihinde Valde Sultanın servetinden şöyle bahsetmektedir: “…ol handa yirmi sandık Florin altını bulundu, anı dahi miriye aldılar.”

Üç avlusu olan bu han 98 x 168 m.lik bir alana sahiptir. Büyük ve Küçük Han olarak iki kısımdan yapılmış olan bu hanın planı bulunduğu araziye uydurulmuş olduğundan geometrik bir düzen göstermez. “Han-ı kebir” denilen büyük hanın esas girişi oldukça meyilli bir yol olan Çakmakçılar Yokuşu tarafındadır. Muntazam kesme taştan yapılmış bu girişin üzerinde konsollara oturmuş yedi tane üç kademeli çıkmalar vardır. Bu cepheyi üstten bir taş saçak silmesi dolaşır. Girişten basık kemerli, beşik tonozlu bir geçitle üçgen şeklindeki küçük bir avluya ve kare planlı bir mekâna oradan da revakların çevrelediği 63 x 66 m. boyutundaki büyük avluya geçilir. Avlunun etrafını çevreleyen yuvarlak kemerli revakların gerisindeki odalar yuvarlak taş kemerli kapılar ile avluya açılmaktadır. İkinci kattakilerin kapılarının yanında bir de dikdörtgen ve taş söveli pencereleri vardır. Dış cephede de pencere dizisi görülmekle beraber bunlar günümüze gelene kadar çok bozulmuş ve adeta karakterini kaybetmiştir. Avlunun her iki tarafından evvelce taş merdivenlerle yukarı katlara çıkılıyorsa da günümüzde bu merdivenler tamamen değişmiştir. Revakların arkasında yola bakan cephede ise bir sıra sivri kemerli dükkanlar bulunmaktadır. Fincancılar yokuşu tarafına bakan ve Han-ı sağir olarak adlandırılan küçük han, muntazam bir dikdörtgen plana sahiptir. 21 Mart 1926’da yıkılan bu bölüm 15 x 56 m. ebadında dikdörtgen bir avluyu çevreleyen revaklar ve onların gerisinde ise sivri kemerli kapılarla revaklara açılan odalar vardır. Evliya Çelebinin bahsettiği ahırların buradaki avlunun bodrumunda olması muhtemeldir. Hayvanların barındığı bölüm ile oturma mekanlarının bu handa görüldüğü gibi çok kesin bir şekilde birbirinden ayrılması Türk Han mimarisinde ilk defa denenmiş bir plandır.

Çakmakçılar caddesine bakan ve üçgen avlusu bulunan üçüncü bölüm ise oldukça küçüktür. Bu avludan Büyük han’a ve avlusuna açılar bir geçit bulunmaktadır. Yola bakan taraftaki girişin solundaki revakın altındaki bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Bu üçgen şeklindeki avlunun zemin ve üst kat mekanları yolun eğim ve kenarına uymak zorunluluğundan kare veya dikdörtgen şeklinde yapılmışlardır. Zemin kattaki mekanların yola bakan tarafında ise bir sıra dükkan sıralanmıştır.

Büyük Valide Hanının birinci ve ikinci avluda toplam 153, üçüncü avluda da 57 olmak üzere toplam 210 odası bulunmakta idi. Kösem Sultan’ın ölümünden sonra hanın büyük kısmı hazineye kalmış ve Cumhuriyetten sonra da bir kısım odalar Vakıflara geçmiştir. Vakıflar Başmüdürlüğü 1940’lı yıllarda bu odaların bir kısmını satmıştır. Hanın bakımsızlığı maliklerinin çokluğu ve veraset yoluyla uzun yıllar boyu veraset yoluyla elden ele geçmesi nedeniyle 126 kadar hissedarı olmuştur. Yüzyılın başında buradaki bekar odalarında çoğunlukla İranlılar oturuyorlardı. İstanbul’da Kuranı Kerimin ilk basıldığı yerde bu handaki İranlıların matbaasıdır. Hatta bu Kuranın basılışı için Şeyhülislâmdan fetva alınamayınca 1870’li yıllarda gizlice burada basılmıştır. 19 Ağustos 1906’da bir kısmı çökmüş 1931’de hanın ikametgah olarak kullanılamayacağına karar veren Valilikçe odalar boşaltılmıştır.

[KBASLIK]15- Çakmakçılar Büyük Yeni Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cakmakcilar-buyuk-yeni-han.jpg[/TBR]
Büyük Yeni Han; İstanbul Suriçi Mahmutpaşa Çakmakçılar Yokuşu, Sandalyeciler ve Çarkçılar sokakları arasındadır. 1764’de Sultan III. Mustafa tarafından Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya inşa ettirilmiştir. Avlu duvarında bugün sadece bulunduğu çerçeve kalmış olan kitabesinin ne olduğu bilinmemektedir. Eski kaynaklar bu kitabede inşa tarihi olan 1764 ile III. Mustafa ve mimarının adının yazılı olduğunu kaydederler. Hanın planı düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindedir. Üç katlı olan bu yapının biri 42 m. diğeri ise 25 m. uzunluğunda iki avlusu olup bu avlulara üç ayrı yerden girilmektedir. Avlular birbirlerine kemerli ve beşik tonozlu geçitlerle bağlanırlar ve her katta üç taraftan yuvarlak kemerli revaklarla çevrilidir. Zemin ve birinci katlarda 58’er, ikinci katta ise 57 odası bulunmaktadır.

Dış tarafta ise 40 dükkan vardır. Çakmakçılar Yokuşundaki cephedeki giriş ana giriştir. Çok hareketli olan bu cephede yokuşun eğiminden dolayı zemin kat üzerinden başlayan ve cephe boyunca devam eden beş çıkma yapılmıştır. İkinci katta bu çıkmalar konsollarla biraz daha genişletilerek cephede daha bir hareketlilik sağlanmıştır. Cephedeki pencereler dikdörtgen taş sövelerin üzerinde sağır sivri kemerlerle dekore edilmiştir. Sandalyeciler sokağına bakan uzun cephenin üst tarafında bir kuş evi ve maşallah yazısı bulunur. Çakmakçılar tarafındaki köşesinde bir çıkma bulunur buradan itibaren bütün sokak boyunca cephe düzdür. Buradaki odalar dükkanların gerisinde kaldığı için pencereleri avluya açılmaktadır. Daha sonraları bu dükkanlar arkadaki odalarla aradaki duvar yıkılarak birleştirilmiştir. Çarkçılar sokağındaki cephe yolda eğim olmamasından dolayı düzdür.

Yalnız bu cephe Çakmakçılar ile birleşirken kot farkı meydana geldiğinden dolayı iki kata iner. Hanın bütün cephe mimarisinde kefeki taşı arasında iki sıra tuğla hatıllar kullanılmıştır. Hanın her iki avlusundaki revakların üzerleri beşik ve çapraz tonoz ile örtülüdür. Odaların üst örtüleri ise çapraz tonozdur. Büyük Yeni Han yapıldığında içeride sarraf dükkanlarının bulunduğu bilinmektedir. Hatta ticaret sicil kayıtlarına göre Emekli Sandığına bağlı olan günümüzde bulunmayan memurlara borç veren bir kuruluş olan “Emniyet Sandığı” da burada açılmıştır. Bankalar Caddesindeki hanların yapılmasından sonra sarraflar buradan ayrılmışlardır. I. Dünya Savaşından sonraki işgal yıllarında bir müddet işgal kuvvetlerinin karargahı olarak da kullanılmıştır.

[KBASLIK]16- Divan yolu Vezir Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/vezir.han_.jpg[/TBR]
Vezir Han; İstanbul Suriçi Çemberlitaş Divanyolu Caddesi ile Vezirhan Caddesi’nin kesiştiği yapı adasında 1660 tarihinde Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa tarafından Köprülü Mehmet Paşa Külliyesi’nin bir yapısı olarak inşa edilmiştir. Bugünkü tramvay yolu külliye’nin ortasından geçmektedir. Yapının kitabesine göre inşa tarihi 1660 yılıdır. Sokak ve arsa durumuna uymak mecburiyetinden dolayı muntazam bir planı yoktur. Han 3200 metrekarelik bir yapı alanına sahiptir. Taş ve tuğla karışımı olarak inşa edilmiş olan bu han iki avlulu ve iki katlıdır. Hanın taç kapılı girişi cadde üzerinde olup arazinin meyilinden dolayı bu kısım üç katlıdır. Cephede yuvarlak taş kemerli 8 adet dükkan kapının iki tarafında sıralanmıştır. Giriş kapısının üzerinde talik hatla yazılmış 1894-95 tarihli beş satırlık bir tamir kitabesi vardır. Buradan beşik tonozlu bir geçitle revaklı, üçgen biçiminde birinci avluya geçilir. İkinci avlusu 70 x 45 m. ebadında yamuk biçiminde olup sivri kemerli revaklıdır. Üst kata revak altında karşılıklı iki yöndeki merdivenlerle çıkılır. Kapı ve pencereleri dikdörtgen ve taş hatıllıdır. İkinci avluda bugün fonksiyonunu kaybetmiş küçük bir mescit bulunmaktadır.

[KBASLIK]17- Eminönü Rüstem Paşa Büyük Çukur Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/küçük.çukur.han_.jpg[/TBR]
Büyük Çukur Han; İstanbul Suriçi Eminönü Rüstempaşa Mahallesi Mahkeme sokak ile Kızılhan sokağın kesiştiği yapı adasında Sadrazam Rüstempaşa tarafından 1558 tarihlerinde inşa ettirilmiştir. Hanın Mimar Sinan tarafından Rüstem Paşa külliyesi içinde bir yapı olarak tek avlulu iki katlı olarak inşa edilmiştir. İstanbul’un en eski hanlarından biridir. Han yapısının yeri ve ticaret dünyası olarak bakıldığında yapı o dönemde de ticaretin merkezi olduğu bilinmektedir. Han dışarıdan iki katlı olup iç avludan üç katlıdır. Zira binanın dışarıdan görülmeyen bir de bodrum katı vardır. Han 33 X 29 metrelik bir alana inşa edilen hanın avlusu 11 X 8 metre ebadındadır. Hanın iki farklı cephesinden iki ayrı girişi bulunmaktadır. Rüstem Paşa Hanı, yer yer özgün dokusunu kaybetmiş olsa da özgün yapısına dair fikir verebilecek kadar korunmuştur. Rüstem Paşa Camii’nin de içinde bulunduğu Rüstem Paşa Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilen han, tek avlulu ve iki katlı hanlar grubuna girmektedir.
[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]
HANLAR MİMARİSİ:[/COLOR][/B]

Osmanlı Ticaret Hanlarının geleneksel bir plan tipi bulunmaktadır. Bu gelenek bu Han yapısında da uygulanmıştır. Arazinin şartlarına göre kare, dörtgen ve yamuk bir avlu etrafında revaklar bulunur. Bu revaklarla dükkanlar arasında koridorlar oluşmaktadır. Başka bir şekilde izah etmek istenirsen koridorun bir yanı dükkan diğer yanı ise avluya bakan balkonlardır. Dükkan denilen hücreler ise 25- 36 metrekarelik mahallerdir. Hanın çevresinde sokaklar bulunursa bu hücrelerden dışarı pencere açılmaktadır. Hanlar genelde arazi ve çevre şartlarına uyularak iki veya üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bu revaklar genelde sivri kemer veya yuvarlak kemerlerdir. Son katta ise revakların üstü küçük kubbeler veya tonozlarla örtülmüştür. Çatı örtüsü ise kurşundur. Bugün hanlar büyük çapta harap durumda olduğu için bu özelliklerin büyük bir kısmı görülmez.

[KBASLIK]18- Laleli Çukur çeşme Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/laleli-cukur-cesme-han.jpg[/TBR]
Taş Han veya Sipahiler Hanı veya Çukurçeşme Hanı; İstanbul Suri Laleli Fethi Bey Caddesine cepheli olarak Sultan III. Mustafa tarafından inşa edilmiştir. Kitabesi olmamakla birlikte Sultan III. Mustafa’nın yaptırtmış olduğu Laleli Camiinin Vakıf kayıtlarında bu hanın camiin vakfından olduğu ve ulufelerini almak için İstanbul’a gelen Sipahilerin kalmaları için yaptırıldığı yazılıdır. Bu yüzden ilk yapıldığında “Sipahi Hanı” adı ile tanınmaktadır. Üç avlulu olan bu hanın giriş cephesi çağdaşlarından farklı olarak tuğla hatıllı olmayıp kesme taştan inşa edildiğinden dolayı Taş Han adı ile anılmıştır. Diğer cephelerde ve iç avluya bakan duvar örgüsünde ise taş sıraların arasında tuğla hatıllar ile klasik dokuya dönülmüştür. Giriş 27 x 14 m. lik birinci avluya alışılmışın dışında bir plan şemasıyla uzun bir bina koluyla bağlanır. Avluya geçişi de içine alan bu kısım tek başına bir bölüm meydana getirmekte olup üzerinde iki katlı dar odalar bulunmaktadır.

Bu geçit ayrıca uzun bir koridor ile ana avluya da bağlanmakta olup iki yanında üst kata çıkışı sağlayan merdivenler vardır. Girişin üzerinde biri büyük diğer ikisi küçük olmak üzere üç taş kemer hafif bir çıkıntı yapan taş payelere oturur. Bu kemerlerin üzerinde zemin kat ile üst katı ayıran taş bir silme devam edere. Esas avlu bodrumlu olup diğerlerinden oldukça büyüktür. Bir rampa inilen avludaki bu bodrum atların barınması için yapılmıştır. Yuvarlak revak kemerleri tuğladandır. Bu revakların arkasında kalan odaların bazıları yuvarlak taş kemerli kapı ve dikdörtgen taş hatıllı pencerelerle bazıları da sadece sadece kapı ile revaklara açılmaktadır. Günümüzde bakımsız ve bazı yerleri harap olmakla beraber eski karakterini muhafaza edebilmiş olan bu yapı İstanbul’daki askeri hüviyetli tek handır.

[KBASLIK]19- Mahmut Paşa Kürkçü Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kürkçü.han_.jpg[/TBR]
Mahmutpaşa Kürkçühan; İstanbul Suriçi Mahmutpaşa yokuşunda, Çakmakçılar ve Çarkçılar Sokaklarının arasındaki yapı adasında Sadrazam Mahmut Paşa tarafından 1480 tarihlerinde inşa edilmiştir. Kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Fetihten sonra yapılan ilk hanlardan olup günümüze gelen en eski İstanbul hanıdır. Fatih Sultan Mehmet döneminin sadrazamı Mahmut Paşa tarafından kendisinin yaptırdığı camiye akar olmak üzere yaptırılmıştır. Mimarı Atik Sinan’dır. 128 x 68 m. lik bir alanı kaplayan bu han iki avlulu ve bunların etrafını çevreleyen iki katlı bir yapıdır. Toplam 8.700 metrekarelik bir alana inşa edilmiştir.

Kare biçimindeki büyük avluda duvarlara çapraz olarak inşa edilmiş “Hacı Küçük” adıyla anılan birinin vakfettiği küçük bir mescit yer alır. Daha küçük olan ikinci avlu ise kapladığı sahanın çarpık olmasından dolayı yamuk şeklindedir. Mahmutpaşa yokuşuna açılan giriş kapısı üzeri tonoz örtülü ve eyvan şeklindedir. Buradaki koridor kemerli bir revakın çevrelediği avluya açılır. Bu revaklı avlunun iki tarafındaki taş merdivenlerle üzeri beşik tonoz ile örtülü üst kata çıkılmaktadır. Bu kattaki odalar revak’a birer kapı ve pencere ile açılmaktadır. Cephede üst örtünün altında tuğladan yapılmış bir kirpi saçak bütün binayı dolaşır. Binanın yapımında aralarda tuğla derz doku kullanılarak taş kullanılmıştır. 16-19 yy. arasında bu bölgede sıkça çıkan yangınlardan bu han çok zarar görmüş olmasına rağmen her seferinde onarılmıştır.

[B][COLOR=rgb(85, 57, 130)]HANLAR MİMARİSİ:[/COLOR][/B]

Osmanlı Ticaret Hanlarının geleneksel bir plan tipi bulunmaktadır. Bu gelenek bu Han yapısında da uygulanmıştır. Arazinin şartlarına göre kare, dörtgen ve yamuk bir avlu etrafında revaklar bulunur. Bu revaklarla dükkanlar arasında koridorlar oluşmaktadır. Başka bir şekilde izah etmek istenirsen koridorun bir yanı dükkan diğer yanı ise avluya bakan balkonlardır. Dükkan denilen hücreler ise 25- 36 metrekarelik mahallerdir. Hanın çevresinde sokaklar bulunursa bu hücrelerden dışarı pencere açılmaktadır. Hanlar genelde arazi ve çevre şartlarına uyularak iki veya üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bu revaklar genelde sivri kemer veya yuvarlak kemerlerdir. Son katta ise revakların üstü küçük kubbeler veya tonozlarla örtülmüştür. Çatı örtüsü ise kurşundur. Bugün hanlar büyük çapta harap durumda olduğu için bu özelliklerin büyük bir kısmı görülmez.

[KBASLIK]20- Mahmut Paşa Sabuncu Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/sabuncu.han_.jpg[/TBR]
Sabuncu Hanı; İstanbul Suriçi Mahmutpaşa Sabuncuhanı Sokağındadır. Kitabesi olmadığından yaptıran ve mimarı bilinmemektedir. İnşaat tarzından 1890 tarihlerinin sonu olarak tarihlendirebiliriz. Bulunduğu arsanın durumundan dolayı muntazam bir planı yoktur. Birbiri ardında iki yapı bloğu şeklinde inşa edilmiş olan bu han iki katlı ve iki küçük avluludur. Sabuncu hanı sokağına bakan blok 29 x 26 m. arkadaki ise 28 x 30 m. bir alanı kaplamaktadır. Sokağa bakan cephesindeki kapı taş kemerli bir açıklık halindedir. Buradan tonozlu bir geçitle avluya geçilir. Giriş koridorunun solundaki merdiven birinci bloğun birinci katına sağdaki merdiven ise ikinci bloğun ikinci katına çıkar. Avlunun etrafındaki revaklar ve avlu günümüzde yapılan ilavelerle bütün orijinalliğini kaybetmiştir. Arkadaki ikinci avlu biraz daha az tahrip olarak günümüze geldiğinden mimarisini anlayabiliyoruz. Binanın ön cephesinde zemin katta penceresiz üst katta ise her mekana bir adet olmak üzere taş söveli dikdörtgen pencereler açılmıştır. Diğer üç cephe etrafındaki binalarla bitişik nizam olduğundan penceresizdir.

[COLOR=rgb(85, 57, 130)][B]HAN MİMARİSİ:[/B][/COLOR]

Osmanlı Ticaret Hanlarının geleneksel bir plan tipi bulunmaktadır. Bu gelenek bu Han yapısında da uygulanmıştır. Arazinin şartlarına göre kare, dörtgen ve yamuk bir avlu etrafında revaklar bulunur. Bu revaklarla dükkanlar arasında koridorlar oluşmaktadır. Başka bir şekilde izah etmek istenirsen koridorun bir yanı dükkan diğer yanı ise avluya bakan balkonlardır. Dükkan denilen hücreler ise 25- 36 metrekarelik mahallerdir. Hanın çevresinde sokaklar bulunursa bu hücrelerden dışarı pencere açılmaktadır. Hanlar genelde arazi ve çevre şartlarına uyularak iki veya üç katlı olarak inşa edilmiştir. Bu revaklar genelde sivri kemer veya yuvarlak kemerlerdir. Son katta ise revakların üstü küçük kubbeler veya tonozlarla örtülmüştür. Çatı örtüsü ise kurşundur. Bugün hanlar büyük çapta harap durumda olduğu için bu özelliklerin büyük bir kısmı görülmez.

[KBASLIK]21- Nuru Osmaniye Çuhacı Han[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/çuhacı-han.jpg[/TBR]
Çuhacı Han; İstanbul Suriçi Nurusosmaniye Kılıççılar Sokak ile Çuhacı Han Sokak’ları arasındaki yapı adasında 1725 tarihlerinde inşa edilmiştir. Hanın kesin inşa tarihi ve mimarı belli değildir. Mahmutpaşa Yokuşunun başında Kılıççılarsokağı ile Çuhacı Han Sokağı arasındadır. Çuhacı Hanın kitabesi yoktur. Vakıf kayıtlarına göre Lale devrinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1718-1730) tarafından bir tür yünlü kumaş olan Çuhacıların ticaretleri için yaptırılmıştır. Hatta Çuhacılar loncası Kethüdasının da bu hanın içinde oturduğu ve bu esnaftan dolayı da adının Çuhacılar Hanı olduğu bilinir. Hanı daha sonra Çuhacı esnafı terk etmiş ve onların yerini kuyumcu ve gümüşçüler almıştır. Han yapılmadan önce yerinde İğneci El-hac Hasan Ağa’nın mescidi olduğunu Hüseyin Ayvansarayi Hadikatü’l-Cevâmi isimli eserinde yazmaktadır. Muhtemelen Nevşehirli, hanı yaptırırken bu mescidi de hanın kapısı üzerindeki mekanda yeniden yaptırmış olmalıdır. Çuhacı Han 29 Eylül 1755’deki büyük Hocapaşa yangınında yanmış, günümüzdeki bina ise bu yangından sonra kısmen yenilenerek yapılmıştır.

Tuğla ve taş karışımı olarak inşa edilmiş olan bu yapı iki katlı ve dikdörtgen avluludur. Çuhacı Hanı sokağındaki girişi sade, yuvarlak taş kemerli bir açıklık şeklindedir. Bu girişin üzerinde yedi adet ve üç sıralı taş konsollar üzerine oturan taş ve tuğla karışımı bir bindirmeliği vardır. Han inşa edildiği sırada yeniden yapılmış olan mescit bu mekanda idi ve 1914 yılına kadar kullanılmış olup bu tarihten sonra atölye haline getirilmiştir. Bu bindirmeliğin sivri kemerli, sağır alınlıklı iki büyük dikdörtgen pencerenin alt ve üstünde daha küçük pencere bulunur. Giriş 21 x 28 m. ölçüsündeki dikdörtgen avluya uzun ve çapraz tonozlu bir geçit ile bağlanır. Avlunun etrafında payelere oturan sivri kemerli üzerleri manastır tonozu ile örtülü iki katlı revak bulunur. Revakların iki yanındaki taş merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Köşelerdeki iki merdiven ise depo olarak kullanılan bodruma inmektedir. Günümüzde yapılan ilavelerle orijinal özelliklerini tamamen kaybetmiş olan bu hanın 1964 de 1/4 hissesi Vakıflar’a geri kalanı ise şahıslara aittir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Türkiye’deki Peribacaları

[KBASLIK]1 – Kuladokya / Kula – Manisa[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kuladokya.jpg[/TBR]
KuladokyaSanki Kapadokya der gibi ama değil. Çünkü burası Kuladokya. Toprak yapısından kaynaklı tıpkı Kapadokya gibi peribacası oluşumlarına sahip olan bu bölgeye halk Kuladokya demiş ve burası artık Kuladokya olarak anılmaya başlamış. Amasyalı Anadolu tarihçisi Strabon ise buradan ‘Yanık Ülke’ diye bahseder ve 2000 yıl önce bu topraklara gelerek buraya ‘Yanık Ülke’ anlamına gelen ‘Katakekaumene’ demiş. Hatta bu bölgeyi; ‘Burada hiç ağaç yok, toprağın yüzü dağlık ve kayalık olan ülke sanki yangından olmuş siyah renkte…’ diye anlatmış. Kuladokya 2012 yılında hak ettiği değeri görerek ‘Tabiat Anıtı’ olarak tescil edilmiş, SİT alanı olarak ilan edilip koruma altına alınmış. Bir de Avrupa’nın 58., dünyanın ise 100. jeoparkı ilan edilen bölgesi olmuş.

[KBASLIK]2 – Vanadokya / Başkale – Van[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/vanadokya.jpg[/TBR]
VanadokyaVan turizmine kazandırılmayı bekleyen, jeolojik bir doğa harikası olan peribacaları Başkale ilçesine bağlı Yavuzlar Köyü’nde yer alıyor. Bu bölgede turizme kazandırılmayı bekleyen sadece peribacası oluşumlarının olduğu yer değil aynı alanda bulunan çok sayıda tünel ve mağara da turizme kazandırılmayı bekliyor. Vanadokya, Başkale ilçe merkezine yaklaşık 33 kilometre mesafede olup araçla 30 dakikalık bir yolculukla ulaşabilirsiniz. Yavuzlar Köyü’nde volkanik Yiğit Dağı’nın püskürttüğü kayaçların, yağmur sularının ve rüzgarın aşındırmasıyla ortaya çıkardığı peribacaları tıpkı Kapadokya’daki oluşumlar gibi. Burada yaşayan yöre halkı da tıpkı Kula’da olduğu gibi Kapadokya’dan esinlenerek buraya ‘Vanadokya’ demiş.

[KBASLIK]3 – Narman Peribacaları / Narman – Erzurum[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/narman_peribacalari.jpg[/TBR]
Bölgedeki oluşumların renginden dolayı buraya; Kırmızı Periler Diyarı da denilmektedir. Burada bulunan ve birer doğal birer anıt niteliği taşıyan peribacaları renginden ve oluşum şeklinden dolayı sıra dışı bir özelliğe sahip. Bu özelliklerden biri, Colorado kanyonundaki benzerleri gibi kırmızı bir görünüme sahip olması. Diğeri ise buradaki peribacalarının oluşum şekliyle alakalı. Bu şekiller, kırmızı kum taşları ve benzer renkteki çakıl taşlarının kaynaşması ve sıkışma tektoniğinin ürünüdür. Narman Peribacaları, Yanıktaş Köyü’ne yakın bir mesafede konumlanmakta ve yaklaşık 6300 hektarlık geniş bir alanı kaplamaktadır. Kapadokya’daki peribacalarından farkı ise oluşumların tortul biçimlerden meydana gelişidir. Kapadokya Peribacaları ve volkanik bir yapıya sahipken Narman Peri Bacaları sedimanter bir yapıya sahiptir.

[KBASLIK]4 – Simav Peri Vadi / Simav – Kütahya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/simav_peribacalari.jpg[/TBR]
Simav peribacalarıEge’de peribacalarıyla donatılmış bir vadi burası. Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Yeniköy’ün Sarıyer mevkide yer alıyor. Bölgeye yöre halkının bir kısmı ‘Peri Vadi’, bir kısmı ‘Yeniköy Peribacaları’ bir kısmı da ‘Simav Peribacaları’ diyor. Siz hangisini söylemek isterseniz söyleyin ama buraya mutlaka gidin. Gidin demişken de burası; İstanbul’a 415 km, İzmir’e 213 km, Balıkesir’e 119 km, Kütahya’ya 170 km mesafede yer alır. Bölgenin turizme kazandırılması içinse çalışmalar daha yeni yeni başlamış durumda. Fotoğraf: Ethem Çakır

[KBASLIK]5 – Frig Vadisi Peribacaları / İscehisar – Afyon[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/frig_peribacalari.jpg[/TBR]
Frig peribacalarıJeolojik yapısı gereği, volkanik bir arazi üzerinde bulunan Afyon’un; İhsaniye, İscehisar, Bayat ve Bolvadin ilçelerinde peribacası oluşumlarına rastlamanız mümkün. Frig Vadisi içinde yer alan ve Afyonkarahisar Valiliği tarafından yaptırılan ‘Turizm Kuşağı Yolu’ ile birbirine bağlanan peribacalarının güzergahını takip ederek tüm bu oluşumları gezebilir, keşfedebilirsiniz.

[KBASLIK]6 – Seben / Bolu[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/seben_vadisi.jpg[/TBR]
Seben peribacalarıBolu’nun güneyindeki Aladağ Çayı Vadisi’ndeki Seben geçmişten günümüze, Friglerden kalma esrarengiz yerleşim alanlarını bünyesinde saklamaya devam ediyor. Meraklıların sadece hafta sonları için bile gelip keşfettiği bu topraklar, ilçeye üç kilometrelik mesafede olan Solaklar Köyü’nde yer alıyor. Volkanik bir arazide oluşmuş kayaların yüzlerce yılda aşınmasıyla oluşmuş buradaki peribacaları, mağaralar, ilginç kanyonlar ve koni biçimindeki kayaçlarla kaplı coğrafya; adeta gelenlere burası minyatür bir Kapadokya dedirtiyor.

[KBASLIK]7 – Selime Peribacaları / Aksaray[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/aksaray_peribacalari.jpg[/TBR]
Aksaray PeribacalarıSelime, Nevşehir’e yakınlığı ve toprak yapısının benzerliğiyle peribacalarına rastlanılan bir yer. Özellikle Kapadokya’nın giriş kapısı olarak kabul edilen Aksaray’ın Selime beldesi yakınlarındaki irili ufaklı yüzlerce peribacasına ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisi çekiyor. Günümüzden yaklaşık bin 700 yıl önce bölgede Hristiyanlar tarafından ilk yüksek sesli ayinin yapıldığı Selime Katedrali’nin de bulunduğu alanda, Kapadokya’nın diğer bölgelerinde de benzerleri görülen yüzlerce peri bacası bulunuyor.

[KBASLIK]8 – Meşeli Köyü Peribacaları / Şavşat – Artvin[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/artvin_peribacalari.jpg[/TBR]
Artvin PeribacalarıArtvin’i hep yemyeşil doğası, saklı kalmış doğa harika Karagöl’ü ile hatırlarsınız. Ama burada bir doğa harikası yer daha var. Şavşat ilçesine bağlı Meşeli Köyü’ne yer alan peribacaları. Buradaki peribacası oluşumlarına yukarıdan, Kapadokya’dakilere aşağıdan bakıyorsunuz. Burada peribacaları çam ağaçlarının içinden fırlayarak enfes bir görsel şölen sunuyor. Karagöl Sahara Milli Parkı sınırları içinde yer alan peribacaların yanında bir de Çil Gölü var. Gelmişken bu gölü görmeden gitmemenizi de tavsiye ederiz.

[KBASLIK]9 – Sakaeli Gelincik Kayası Peribacaları / Orta – Çankırı[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/cankiri_peribacalari.jpg[/TBR]
Çankırı PeribacalarıÇankırı’nın Orta ilçesine bağlı Sakaeli Köyü’nde, tıpkı Kapadokya’daki oluşumlar gibi peribacalarını anımsatan tarihi kaya yerleşimleri meraklıların fırsat buldukça keşfe geldiği yerlerden. Roma ve Bizans döneminden kalma kaya yerleşmelerinin olduğu alanı yöre halkı ‘Çankırı’nın Peribacaları’ olarak adlandırıyor. Sakaeli Köyü sınırları içinde kalan kaya yerleşimlerinin olduğu alan 1990 yılında 1. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiş. Çakıl taşlı tortul kayaç özelliğini taşıyan ve yüzeyinde yaklaşık 130 adet kaya oyuğunun bulunduğu kaya yerleşkeleri adeta zamana meydan okuyor.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Maddi ve Manevi değeri yüksek Dini mekanlarımız

Anadolu öyle zengin bir coğrafya ki uğruna en kanlı savaşlar yapıldı, yıllarca üzerinde birçok uygarlık yaşayıp kendinden izler bıraktı. Antik dönem, Roma ve Bizans derken Anadolu’nun tamamı Osmanlıların hakimiyetine girerek bir Tük yurdu oldu. Selçuklulardan, beylikler döneminden ve Osmanlıdan günümüze kadar bu topraklar, üzerinde yaşamış yüzlerce medeniyetten bir parçayı günümüze kadar getirmeyi başardı. Günümüze kadar gelmeyi başarabilen bu kalıntıların her biri hem manevi hem de maddi olarak oldukça değerli. Özellikle Müslümanlar için ayrı bir yere sahip aşağıda listelediğimiz yerler gibi. İşte her biri görülmeye değer, her biri birbirinden özel 8 yer.

[KBASLIK]1 – Kasimiye Medresesi / Mardin[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/kasimiye_medresesi.jpg[/TBR]
Mezopotamya uygarlıklarının kadim şehri Mardin’de yer alan medrese anıt niteliğindeki yapılarımızdan biridir. Kasimiye Medresesi’nin yapımına Artuklu Dönemi’nde başlanmış olup Akkoyunlu döneminde, dönemin hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah (1457-1502) zamanında bitirilmiştir. Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen iki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taşlar kullanılarak tamamlanmıştır. Medrese plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleriyle günümüzde bile gelenlerin ilgisini çekmeye devam etmektedir. Medrese; cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer almaktadır.

[KBASLIK]2 – Ashab-ı Kehf / Kahramanmaraş[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/afsin_eshabi_keyf.jpg[/TBR]
Ashab-Kehf yani ‘Yedi Uyurlar’ ya da ‘Yedi Uyuyanlar’ olarak adlandırılan bu mağaralara birçok yerde rastlayabilirsiniz. Hatta ülkemizde dört, dünya da ise toplam 33 tanedir. Aslına bu durum da bize birçok inanışta bu mağaraların görülebileceğini göstermektedir. Hikayeler, birçok dinde ve toplumda farklı farklı anlatılsa da genel hatlarıyla anlatılanlar aynı yere çıkmaktadır. Bu hikaye kısaca: İçinde bulunduğu toplumdan kaçan ya da kendi toplumuna sırt çeviren 7 kişiden oluşan grubun yüzyıllarca uyuması, şeklindedir. Hikayenin en eski kaynağı bazı kişilerce Hindistan’daki Mahabharata Destanı olarak gösterilse de birçok bilim insanı bu hikayenin temelinin Hristiyanlığa dayandığında hem fikirdir. Hikayenin bir başka ayrıntısı da bu kişilerin peşine takılan köpeğin (İslam’daki adı Kıtmir’dir.) cennete gittiği yönünde belirtilir.

[KBASLIK]3 – Balıklıgöl / Şanlıurfa[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/balikligol_urfa.jpg[/TBR]
Efsanelere konu olan Balıklıgöl, sazan türü balıklara ev sahipliği yapmaktadır. Buradaki balıklar kutsal sayıldığı için asla avlanma ve yenilmez. Şimdi buradaki balıkların neden kutsal sayıldığına sair efsanelerden bahsedelim. Dönemin hükümdarı Hz. İbrahim’i ateşe atıldıktan sonra, bir mucize gerçekleşir ve etraf güllük gülistanlık olur. Bu mucizenin gerçekleştiği yerin Balıklıgöl olduğuna, Hz. İbrahim’i yakan odunların da balık olup buradaki havuza dolduğuna inanılır. Bu kutsal mekan yıl boyunca ziyarete açıktır. Özellikle dini bayramlarda ve kandillerde en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşmaktadır.

[KBASLIK]4 – Mevlana Türbesi / Konya[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/mevlana_muzesi_turbesi.jpg[/TBR]
Konya’nın merkezinde bulunan ve günümüze Mevlana Müzesi olarak da anılan yapı kompleksi, eskiden Mevlana’nın dergahı olarak kullanılmıştır. 1926 yılından bu yana da faaliyet gösteren müzedir. Dergahın olduğu yer Selçuklu Sarayı’nın o dönemdeki gül bahçesiymiş. Bahçe, Sultan Alaeddin Keykubad tarafından Mevlana’nın babası Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled’e hediye edilmiştir. 12 Ocak 1231 tarihinde Mevlana’nın babası vefat edince buradaki türbeye defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.

[KBASLIK]5 – Selimiye Cami / Edirne[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/selimiye_cami.jpg[/TBR]
Dönemin Osmanlı padişahı 2. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı ünlü camidir. Sinan’ın 80 yaşında (Bazı kaynaklarda 90 yaşında olarak belirtiliyor.) yaptığı ve ‘Ustalık eserim’ dediği bu kadim yapı, Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biri olarak kabul görmektedir. Caminin kapısındaki kitabeye göre yapının inşasına 1568 yılında başlanmıştır. Bu heybetli caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmış. Ancak padişah II. Selim’in ölümünün ardından cami, 14 Mart 1575’te ibadete açılabilmiş. Selimiye Cami, 2000’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edildi. Daha sonra Selimiye Cami ve Külliyesi, 2011’de ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.

[KBASLIK]6 – Ulu Cami / Bursa[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/ulucami_bursa.jpg[/TBR]
Camilerin en ulusu olarak adlandırılır halk arasında Bursa Ulucami. Ülkemizde birçok yerde adı Ulucami olan yapı vardır. Ancak Bursa Ulucami’nin yeri hepsinin içinde ayrıdır. Dönemin padişahı 1. Bayezid tarafından yaptırılan cami, Bursa’nın dini ve tarihi sembollerinden biri halini almıştır. Yapı çok ayaklı cami şemasının en klasik ve anıtsal örneklerinden olup yirmi kubbelidir. Caminin duvarlarına farklı hattatlar tarafından yazılmış 192 adet hat levhası ve duvar yazısı vardır ve bu yazılar, hat sanatının özgün örnekleri arasında gösterilir. Ayrıca hakkında bir hikaye anlatılan caminin içinde yer alan ve tepesi açık bir kubbenin altında bulunan şadırvan, Ulu Cami’nin dikkat çekici yeridir.

[KBASLIK]7 – Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi ve Kutsal Emanetler/ İstanbul[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/topkapi_sarayi_kutsal_emanetler.jpg[/TBR]
Topkapı Sarayı’nın Emanetler Dairesi’nde Yavuz Sultan Selim’in Halife olduğu 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı padişahlarına çeşitli tarihlerde gönderilen dini eserler oluşmaktadır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle hilafet, Abbasilerden Osmanlıya geçmiştir. Bunun üzerine son Abbasi Halifesi 3. Mütevekkil, Hz. Muhammed’in Hırkası (Hırka-i Saadet) da dahil olmak üzere halifelik alameti sayılan kutsal emanetlerin hepsini Yavuz Sultan Selim’e vermiştir. Halifeliği devir alan Osmanlı padişahları Kabe’nin bakım ve onarımını da üstlenmiş olmaktadır. Osmanlı padişahları, Kabe’nin içindeki altın şamdanlar, buhurdanlıklar, güladbanlar, lambalar, askılar ve Kur’an-ı Kerim kopyalarının yenilenmesinden de sorumluydular. Zaman içinde yenileriyle değiştirilen bu değerli nesneler Topkapı Sarayı’na getirilirdi. Mukaddes Emanetler koleksiyonunda bu nesnelerin örnekleri sergilenmektedir. Ayrıca, Osmanlı padişahlarının Kabe’ye yaptırmış oldukları anahtar, oluk, kapı ve Hacerü’l-esved (Kabe’nin duvarında bulunan, meşhur kara taş) mahfazası, Hırka-i Saadet ve Sakal-ı Şerif mahfazaları da koleksiyonun bir diğer bölümünü oluşturmaktadır.

[KBASLIK]8 – Göbeklitepe / Şanlıurfa[/KBASLIK]
[TBR]https://www.topragizbiz.com/blog/wp-content/uploads/2019/06/gobeklitepe.jpg[/TBR]
Dünya tarihini kökten değiştiren bir keşif, Göbeklitepe. Buluntuların olduğu yerde yapılan çalışmalar buranın Dünya çapında bilinen en eski tapınak yeri olduğuna işaret ediyor. İl merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda kalan, Örencik Köyünün yakınlarında gün yüzüne çıkarılmaya ve araştırılmaya devam ediliyor. Bilim insanları tarafından Göbeklitepe’nin bir kült merkezi olarak kullanımının M.Ö. 8000’li yıllara kadar devam ettiği ve bu tarihlerden sonra yavaş yavaş insanlık tarafından terk edildiği tespit edilmiştir. Elde edilen tüm bilgiler ve kazılarla gün yüzüne çıkarılan anıtsal mimari eserler, Göbeklitepe’yi dünya çapında eşsiz ve özel kılmaktadır. Bu bağlamda UNESCO tarafından 2011’de Dünya Mirası geçici listesine alındı ve 2018’de kalıcı listeye girdi.

[URL unfurl=”true”]https://www.topragizbiz.com/konular/gobeklitepe-unesco-dunya-mirasi.9667/[/URL]

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın