Baraj Sularına yenik düşen 12 Antik Şehir

Tarihe tanıklık etmiş birbirinden güzel antik şehirler sular altında kalıyor. Bu yok oluş kader değil, bu yok oluş insan eliyledir. 60 yıllık barajlar uğruna, tarih sular altında kaldı.

Fırat Nehri Üzerindeki Atatürk Barajı ile Batan Şehirler

Fırat ve Dicle Nehri, Mezopotamya üzerinde akar; Türkiye topraklarını terk ettikten sonra bir sevdalı gibi birleşir; Şatt-ül Arab adını alır ve Basra Körfezine boşalır.

1- Lidar Höyüğü: Şanlıurfa
tb

Bu höyükte Kalkolatik Çağ olan milattan önce 5500-3200 yılları arasında yerleşimin başlandığı düşünülüyor. Höyük, 1979 yılında keşfedilmiş, keşfedilmesiyle birlikte çalışmalar başlatılmıştır ta ki 1987 yılına, Atatürk Baraj Gölünün altında kalana kadar devam edilmiştir. Yapılan çalışmalar sonrasında Asur Oturan Keçi Heykeli, bronz küvet, çeşitli sikkeler ve takılar Şanlıurfa Müzesi’nde sergilemektedir.

 

2- Samsat Kenti: Adıyaman
tb

Samsat, Adıyaman’ın bir ilçesidir. Adıyaman Bölgesi Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Dönemi’ni işaret eden yerleşim yerlerinden biridir. Samsata Antik Kenti, Samsat Kommegene Krallığı’na başkentlik yapmış bir antik kenttir. Tarihin her evresine tanıklık etmiş bu şehir de maalesef Atatürk Barajının yapımıyla birlikte sular altına gömülmüştür.

 

3- Tille Höyük: Adıyaman
tb

Mezopotamya, dünyanın en eski yerleşim yeridir. Çoğu bilim insanına göre Adem buraya indirilmiş, insanlar bu coğrafyada çoğalmıştır. Tille Höyük, Karakaya Barajı su toplama alanında kalacak arkeolojik değerleri bulmak amacıyla yapılan yüzey çalışmaları sırasında 1977 yılında bulunmuştur. Bu höyük ile ilgili çalışmalar 1979 yılında başlamıştır. Tille Höyük’te Roma dönemine ait kaya mezarlıklarda bulunmaktadır. Adıyaman Kahta ilçesi Eskitoz Köyü’nün doğusundaki Fırat Nehri vadisinin yamaçları boyunca kayalara oyulmuş pek çok mezar bulunmuştur. Bu kaya mezarlıkları artık Atatürk Barajının altında kalmış durumdadır.

Fırat Nehri Üzerinde Bulunan Birecik Barajı ile Batan Şehirler

4- Zeugma Antik Kenti/ Belkıs: Gaziantep
tb

İnsanlığın doğuşu, akarsuların yanı başında var olmuştur. İnsan su olmadan yaşayamaz, su olmadan hayat bulamaz. Acaba gün gelir de kendilerine hayat veren bu bereketli nehirlerin sularında yok olacaklarını düşündüler mi. Belkıs ya da Zeugma Antik Kent, Gaziantep’in Nizip ilçesine bağlı Belkıs Köyü sınırları içerisinde olup Fırat nehrinin yanı başında bulunur. Bu antik kente bulunan, çarşılar, villalar Birecik Barajı Gölü’nün suları altında dır. Gaziantep’e gittiğiniz zaman şehrin batı girişinde Zeugma Mozaik Müzesi bulunmaktadır. Bu antik kentte bulunan yapıların hepsi bu müzede sergilenmektedir.

 

5- Horum ya da Urima Antik Kenti: Gaziantep
tb

Birecik Barajı ve Karakamış Barajı altında kalacak olan bu tarihi yerleşim 1989 yılında bulunmuştur.Höyüğün Birecik Barajı Gölü suları altında kalacağının anlaşılmasıyla 4 yıl boyunca kurtarma çalışmaları yapılmıştır.

 

6- Rumkale: Gaziantep
tb

Rumkale, Gaziantep’in Nizip ilçesinde bulunuyor. Biricik Baraj Gölü ile bir yarımada halini alan tepede bulunan kale için antik çağlardan günümüze kadar pek çok farklı isim kullanılmış en son Rumkale olarak günümüze gelmiştir. Fırat suları altında kalan Saklı Cennet ya da Kayıp Kent adıyla anılan bölge, Rum Kale’nin ve Savaşan Köyü’nün olduğu Halfeti bölgesidir. 2000’li yıllarda tamamlanan Birecik Barajı’nın devreye girmesiyle bir çok yerleşim yeri ve antik kent sular altında kalmıştır. Halfeti, bu durumu iyi yöne çekerek günümüzde Güneydoğu’nun merkezi haline gelmiştir. Özellikle Karagül dizisiyle birlikte, milyonlar Halfeti’ye bu güzide kente kilitlenmiştir.

 

7- Savaşan Köyü: Şanlıurfa
tb

Şanlıurfa’ya bağlı olan Halfeti’de bulunan Savaşan Köyü, Birecik Barajı suları altında kalan bir yerdir. Çoğumuz bu muhteşem yeri son yıllarda reyting rekorları kıran Karagül dizisinde görmüş olduk. Sular altında kalmadan önce Fırat Nehri karşısında kurulmuş olan bu köyün, taş işlemeli evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları insanlarda hayranlık uyandıracak cinstendi. Şimdilerde Savaşan Köy’ün en etkileyici manzarası da, ana binası sular altında kalmış olan caminin minaresidir.

Dicle Üzerinde Bulunan Ilısu Barajı ile Batan Şehirler;

8- Hasankeyf: Batman
tb

Hasankeyf’i uzun uzun “Hasankeyf Üzerine Ağıt” adlı yazımda anlatmaya çalıştım. Bu yazıyı okuyarak sular altında kalan her bir şehrin, yapının ne denli iç yakıcı olduğunu anlayabilirsiniz. Dicle mi daha çok can yaktı, yoksa Fırat mı? Günah keçisi aramaya gerek yok. Dicle ve Fırat bir ana sütü kadar masumdur. Onlar, çağlardır komşuluk etmiş olduğu komşularını sular altında bırakmak ister miydi? Onlar değil, biz insanlar kendi ellerimizle yok ettik. Bakın bakalım Hasankeyf’te neler oluyor. Sadece tarihi kalıntılar, yaşanmışlıklar değil bazı canlı türlerinin nesilleri de yok olacaktır. Hasankeyf bir dünya mirasıdır. Hasankeyf, yok edilmeye mahkum edilmemelidir.

 

9- Botan Vadisi; Türbe Höyük- Başur Höyük- Çattepe Höyük: Siirt

Ilısu Barajı’nın suları altında kalacak olan Botan Vadisi höyüklerinde çalışmalar halen devam etmektedir. Vadide; Türbe Höyük, Başur Höyük, Çattepe Höyüğü, Motit Kalesi de yer almaktadır. 2002 yılında başlanılan kurtarma çalışmaları neredeyse tamamlanmış durumdadır. Burada 13 yıl süren kazılarda milattan önce 3000 yıllarına ait çok sayıda tarihi esere rastlanmıştır. Ayrıca Başur Höyük’te, Bronz Çağı’nda kalma mezarlardaki 5000 yıllık oyun taşları bulunmuştur.

Dicle Nehri Üzerinde Yer Alan Dicle Barajı ile Batan Şehir;

10- Eğil Antik Kenti: Diyarbakır
tb

Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde Dicle Barajı altında kalan ve Asurlulara ait olan bu batık şehir içerisinde, mağara evleri, hamam, kral mezarları, ve yaşam alanları sadece öncede çekilmiş fotoğraflarda görülüyor. Haydi o zaman fotoğraflara sığınalım, kağıt parçaları üzerinde tarihimize sahip çıkalım. Eğer bir topraklar üzerinde yaşıyorsak o topraklar üzerinde yaşanılan yaşamlara, anılara da sahip çıkmamız gerekiyor. Tabi barajlar önemlidir. Barajlar olmazsa su imkanlarımızı nasıl karşılayacağız değil mi? ama bu durumda hassas davranılması gerekiyor. Baraj yaparken bunun sonucu oluşacak tahribatların, yok edilişlerin de gözler önüne sermek gerekecek. Ona göre baraj gerekli durumlarda başka bir alana inşa edilmesi sağlanacaktır. Artık Eğil Antik kente ait her şey sular altında.

Seyhan Nehri Üzerinde Yer Alan Seyhan Barajı ile Batan Şehir;

11- Augusta Antik Kenti: Adana
tb

Augusto, 1955 yılında Seyhan Baraj Gölü’nün altında kalmış olan, Roma İmparatoru Augustos’un karısı Livia Augusta adına Adana’da kurulan antik kenttir. Gaziantep’teki Zeugma Antik Kenti’nde hiç olmazsa bir kısım önemli eserler kurtarılmış ve bugün Gaziantep Zeugma Müzesi’nde sergilenmektedir. Ancak Augusta Antik Kenti için hiçbir çalışma yapılmadan Seyhan Baraj gölünün suları altında bırakılmış, terk edilmiştir.

Bergama Yontalı Deresi Üzerinde Yer Alan Yontalı Barajı ile Batan Şehir;

12- Allianoi Antik Kenti: İzmir
tb

Allianoi İzmir’in Bergama ilçesinin sınırları içerisinde, Yontalı Baraj Gölü alanının tam ortasında, Paşa Ilıcası civarında yer alan bir antik kenttir. 1998 yılından bu yana Paşa Ilıcası başta olmak üzere baraj gölü alanı içinde kalan yerde kurtarma çalışmaları devam etmektedir. Her daim yapılan bu kurtarma çalışmaları sekteye uğraması halinde Allianoi Antik Kenti tamamen sular altında kalacaktır.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tenea Antik Kenti – Truva Savaşı Esirlerinin Kurduğu Kayıp Antik Kent

Yunanistan’da Truva Savaşı’ndan kurtulanların kurduğu düşünülen antik kent bulundu. Yıllardır süren kazılardan sonra, arkeologlar daha önce sadece antik metinlerden bilinen kentin somut kanıtlarını topladı.

Kayıp Tenea Antik Kenti’ne ait duvarlar ve ev tabanları

Antik metinlerden, Tenea Antik Kenti’nin, MÖ 12 ya da 13. yüzyılda Truva Savaşı sırasında esir alınan Truvalılar tarafından kurulduğu biliniyor. Şimdiye kadar, bu kentten sadece antik metinlerde bahsediliyordu ve var olup olmadığı bilinmiyordu.

Tenea, MÖ 146 yılında komşu Corinth’in Roma yıkımından kurtuldu ve Roma yönetimi altında gelişti. Goth işgali sırasında MS 4. yüzyılın sonlarında hasar görmüş gibi görünüyor ve iki yüzyıl sonra Slav saldırıları sırasında terk edilmiş olabilir.

Yunanistan Kültür Bakanlığı, Peloponez’deki Tenea Antik kenti olarak belirlenen bir bölgede yerleşim alanları keşfedildiğini açıkladı. Yapılan açıklamaya göre, bir konut yerleşiminin kalıntıları ve onlarca nadir sikke, Tenea Antik Kenti’nin yerini doğruladı. Bakanlık yaptığı açıklamada, güney Yunan Peloponez bölgesindeki bir alanda yapılan kazıların, “antik kentin varlığının kanıtı” olduğunu söyledi.

Yerleşimin ilk sakinlerinin, Agamemnon’un kendi kasabalarını inşa etmesine izin verdiği Truva savaşı esirleri olduğuna inanılıyor. Tenea ismi, bu esirlerin memleketi olan Tenedos’a (Bozcaada) benziyor.

Tenea Antik Kentinden buluntular
Tenea Varlıklı bir kentti

Arkeolog Elena Korka ve ekibi, MÖ 4. yüzyıldan Roma dönemine kadar uzanan duvarlar, kapı açıklıkları, tabanlar ve çömlekler ortaya çıkardı.

Kazılarda, binaların mermer ve taş zeminleri ve özenle inşa edilmiş duvarları ortaya çıktı. Tenea kentinin çok varlıklı olduğunu gösteren MÖ 4. yüzyıla ait 200 adet sikkenin de bulgular arasında.

“Vatandaşlar son derece varlıklı görünüyorlar. Kent muhtemelen kuzeydoğu Peloponez’deki Corinth ve Argos kentleri arasında önemli bir rota üzerinde duran ticaretten oldukça iyi faydalanmıştı.”

“Şehrin doğu etkileriyle kendine özgü çömlek şekilleri vardı, hem doğu hem de batı ile temaslar devam ediyordu… Kendi politikalarını şekillendirdiği ölçüde kendi düşünce tarzına da sahipti.”

Kazıda bulunan ilginç bir bulgu da, bir binanın temelinde iki insan fetüsünün kalıntılarını içeren bir kap idi. Antik Yunanlar genellikle ölülerini şehir surlarının dışındaki planlanmış mezarlıklara gömüyordu.

Korka, “Yaşam ve ölüm kanıtı bulduk… ve tüm bunlar mekanın tarihinin sadece küçük bir parçası. Gelecek yıllar, şu anda hangi noktada olduğumuzu değerlendirmemize izin verecek.” diyor.

Buluntular arasında duvarlar ve binaların kil, mermer veya taş zeminleri, ev çanak çömlekleri, bir kemik oyun zarı var.
Zengin mezarlar

2013 yılından bu yana bölgede kazıları yürüten arkeolog Elena Korka, ekibinin bu yıla kadar sadece Tenea’yı çevreleyen zengin mezarlıklarda kazı yaptığını söyledi.

Korka, “Bu yıl bu antik kentin bir bölümünü kazdık. Kentin kalıntılarının, taş döşeli yolların, mimari yapıların gün ışığına çıkması çok önemliydi.” diyor.

Atina’nın 100 kilometre güneybatısında bulunan modern Hiliomodi köyünün yakınında bulunan mezarlıklar üzerinde kazı çalışmaları devam ediyor.

Arkeologlar 2017 yılında mezarları kazarken nadir mücevherler, sikkeler ve diğer birçok eseri ortaya çıkardıklarını açıklamıştı. MS 1. ve 4. yüzyıllar arasına tarihlenen bu eserler, Yunanistan’ın Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu zaman inşa edilmiş olan iki farklı oda ile bir mezar kazılarak açığa çıkarılmıştı.

Kaynak: Truva Savaşı Esirlerinin Kurduğu Kayıp Antik Kent Bulundu | Arkeofili

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Mısır’da 1700 Yıllık Çizgili Çocuk Çorabı Bulundu

Deri ve post kullanılarak yapılmış çorapların, Paleolitik dönemden beri var olduğu, ancak Antik Mısırlıların ilk örme çorapları yaptıkları düşünülüyor. Bu çoraplar, ayak baş parmağı için bir bölüm ve diğer dört parmak için ayrı bir bölümden oluşuyordu ve kullandıkları sandaletlerle birlikte giyilebiliyordu. Yeni geliştirilen bir teknik sayesinde bu çoraplardaki örme ve renk detayları açığa çıktı.

British Museum’dan bilim insanları, Mısır’daki antik Antinoupolis kentinin çöplüğünde bulunan ve MS 300’lü yıllardan kalma bir çocuğun çoraplarında boyaların nasıl kullanıldığını keşfetmek için öncü bir görüntüleme tekniği geliştirdi.

Yeni multispektral görüntüleme tekniği, hangi boyaların kullanıldığını belirleyebiliyor. Fakat aynı zamanda geç antik dönemdeki insanların çift ve ardışık boyama ve dokuma işlemlerini nasıl kullandıklarını ve kıt kaynaklarından sayısız renk yaratmak için büküm liflerini nasıl kullandıklarını ortaya koyabiliyor.

En önemlisi ise bu teknik, analiz edilen esere hiçbir zarar vermiyor. Eskiden antik tekstil ürünleri üzerinde çalışılabilmesi için, radyokarbon tarihlendirme yöntemi ve boya analizleri için, fiziksel numunelerin alınması gerekiyordu.

Müzenin bilimsel araştırma bölümünde bir bilim insanı olan ve aynı zamanda bu tekniği geliştiren Dr Joanne Dyer şunları söylüyor: “Çocuğun çorapında bulunan farklı renklerdeki çizgilerin, sadece üç doğal boyadan oluşan bir kombinasyon kullanılarak yaratıldığını görmek heyecan vericiydi.”

Görüntüleme süreci, eski tekstilleri incelemek için çok daha ucuz, daha az zaman alıcı ve daha az zarar veren bir yöntem.

“Önceden, inceleyeceğiniz malzemenin farklı bölgelerinden küçük parçalarını almanız gerekiyordu. Ve bu çorap MS 300 yılından kalma. Bu çok küçük ve kırılgan nesnenin bir kısmını fiziksel olarak yok etmeliydiniz. Multispektral görüntüleme ve diğer tekniklerle birlikte, bunların ne olabileceğine dair çok iyi bir ön göstergeye sahip olunabiliyor.”

Ayrıntıları PLOS ONE dergisinde yayınlayan bu teknik, farklı boyaların lüminesansına bakıyor ve lifleri incelemek için dijital mikroskobi kullanıyor. Daha fazla tekstilin incelenmesine izin veriyor ve bu süreçteki olayların insanları nasıl etkilediğinin anlaşılmasına zengin bir keşif katmanı ekliyor.

Dyer, “Teknik, daha fazla ve daha çeşitli nesnelere bakabileceğimiz anlamına geliyor. Daha fazla nesnenin incelenmesi ile farklı zaman dilimleri arasındaki ilişkiyi görebiliriz. Geç antik çağ, MS 200 ila 800 yılları arası çok uzun bir süre. O dönemde Mısır’da çok şey oluyor. Mısır’da Arap fethi var ve Romalılar Mısır’ı terk ediyor. Bu olaylar ekonominin, ticaretin, malzemelere erişimin etkilendiğini, ki bu da insanların ne giydiğini ve bu nesneleri nasıl yapıyor olduklarını teknik olarak yansıtıyor.”

Kaynak: arkeofili.com

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1

Gladyatörler Şehri Kibyra Antik Kenti – Burdur

Kibyra, Burdur’un Gölhisar ilçesinin hemen batı yamacındaki birbirinden derin yarlarla ayrılan hâkim üç tepelik üzerinde yer almaktadır. Yerleşim alanı oldukça büyüktür. Yapılar, simetrik düzenlenmiş, tepelik teraslanarak göl ve ova manzarasına hakim konumda ve hiçbir yapı bir diğerinin manzarasını kesmeyecek biçimde yerleştirilmiştir.

Şehre girerken solda muhteşem bir anıtsal kapı ile Antik Çağ Anadolu’sunun en görkemli 12-13 bin kişilik kapasiteli stadyum bulunmaktadır. İlerledikçe Bazilika yukarı ve aşağı agora, hamam, Gymnasion, tiyatro ve meclis binası ile planlı anıt mezar, hamam, yuvarlak kuleli tak ve suyolları bulunmaktadır.

Meclis binası/müzik evi 3600 kişilik kapasitesiyle Antik Çağ Anadolusu’nun en görkemli eserlerindendir. Meclis binası/orkestranın tam merkezinde kırmızı, yeşil ve beyaz mermerlerden yapılmış, yılanlardan oluşan saçları ve insanları taşa çeviren bakışlarıyla Medusa Anadolu’da tektir. 2011 yılında meclis binası önünde Anadolu’nun en sağlam ve büyük mozaik alanı olma özelliği taşıyan 540 m² alanı kapsayan mozaik ortaya çıkarılmıştır. Yine meclis binası önünde Geç Roma dönemine ait (M.S. 6-7 yy) Roma hamamı ve seramik atölyesi bulunmuştur.

Kentin bugün görülebilen tüm mimari kalıntıları Roma İmparatorluk Dönemi’ne aittir.

Tarihi

Kibyra, II. Eumenes (İ.Ö. 197-159) zamanında Bergama Krallığı egemenliğinde görünmektedir. Hemen sonrasında Kibyra ve yakın çevresinde konumlanmış antik kentlerden Boubon, Balboura ve Oinoanda’dan teşekkül dörtlü ortak meclis (M.Ö. 2. – 1. yy.da) oluşturulmuştur. Söz konusu birlik İ.Ö. 82 yılında Romalı general Murena tarafından dağıtılarak ortadan kaldırılmış Asia Eyaleti’ne ve diğer kentler Likya Birliği’ne dahil edilmiştir. Roma İmparatorluk döneminde ise, Asia Eyalet Valisi’nin yargı merkezi ve Roma İmparatorluk Dönemi kent meclisi ve yargı binası olmuştur. M.S. 23 yılında meydana gelen büyük bir deprem sonucunda yerle bir olan kent, Roma İmparatoru Tiberius tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kibyra özellikle M.S. 1. – 3. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. Kibyra demircilik, dericilik, çömlekçilik ve at yetiştiriciliğinde ünlüdür. Şehir halkı son derece savaşçı kimliğe sahiptir. Meclis binası, içindeki medusa başı ve önündeki Türkiye’nin en sağlam ve büyük mozaik alanı dikkat çekicidir.

Kibyra’dan çıkarılan eserler Burdur Müzesinde sergilenmektedir.

Ardıç ve sedir ormanlarıyla kaplı bin 350 metre yüksekliğe kurulmuş, Gölhisar ovasının batı yamacına hakim 2 bin 300 yıllık Kibyra Antik Kenti, 2006 yılında başlatılan arkeolojik kazılarla tarihe ışık tutuyor.

Arkeoloji kaynaklarında 30 bini aşkın piyade ve 2 binin üzerinde atlı askeri birliği ile Türkiye’deki antik döneme ilişkin en uzun gladyatör frizlerinin bulunduğu militarist karakteri öne çıkan Kibyra, devasa anıtsal yapıları arasında gezinenleri kendisine hayran bırakıyor.

UNESCO Dünya Mirası

Roma ve Bizans mimari geleneği ile yapılmış 10 bin kişilik stadyumu, orkestra bölümü dünyada bir benzerinin daha olmadığı Medusa mozaiği ile kaplı odeionu (müzik evi), Geç Roma hamamı, agoraları, ana caddesi, 9 bin kişilik devasa tiyatrosu, yer altı oda mezarları ile 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası geçici listesine giren Kibyra’nın kalıcı listede yerini alması hedefleniyor.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Aizanoi Antik Kenti (Kütahya)

Aizanoi, Kütahya şehir merkezine 58 kilometre uzaklıkta, Çavdarhisar ilçesinde bulunan antik kenttir .Etimolojik verilere göre kentin ismi Zeus’un kızı su perisi Erato ile Arkadya ulularından Kral Arkas’ın oğlundan gelmektedir.

Aizanoi kültürel yapısıyla sanat çevreleri tarafından ikinci Efes olarak bahsedilmektedir.

Kütahya bürokrasisi son yıllarda az da olsa gelişen Aizanoi tanıtımıyla umutludur. Kentte dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınağı, dünyanın ilk örneklerinden Stadyum-Tiyatro kompleksi, dünyanın ilk borsa yapısı vardır. Bu borsa yapısı 1970 Gediz Depreminde caminin yıkılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bunun dışında nekropoller, olimpiyat şeref tribün abidesi, 4 köprü de vardır ki bunların çok kötü şekilde restore edilmiş ikisi hala kullanılmaktadır. Bunun dışında Meter Steunne alanı ve tüneli önemli bir eserdir.

Roma dönemine ait tapınağın çevresinde yürütülen kazılar İlk Tunç Çağı’na ait yerleşme tabakalarını da açığa çıkarmıştır. Buradaki ilk kazılar 1926 yılında, ikinci dönem kazıları ise 1970 yılında başlatılmıştır. Aizanoi antik kenti, eski adı Penkalas olan Koca Çay’ın iki yakasında kurulmuştur. Roma döneminde yün, şarap ve tahıl üretimi ile zenginleşen bu şehir, Erken Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olmuştur. Milattan sonra yedinci yüzyılda şehrin önemi giderek azalmıştır. Tapınağın bulunduğu alan, Orta Çağ’da bir hisara dönüştürülmüştür. Selçuklular zamanında buraya yerleşen Çavdar Tatarları, günümüzde buranın “Çavdarhisar” olarak adlandırılmasının nedeni olmuştur.

Zeus tapınağı
Zeus tapınağı, şehrin ana kutsal alanıdır. Bu tapınağın yapımına M.S. II. yüzyılın ikinci çeyreğinde, İmparator Hadrian döneminde başlanmıştır. Bu tapınağın en önemli özelliği, altında tonozlarla örtülü bir başka mekanın olmasıdır. Bu, Anadolu’da Roma döneminde pek alışılmamış bir uygulamadır ve bir benzerine henüz rastlanmamıştır. Tapınağın önünde bulunan kadın büstü biçimli akroter, tapınağın yalnızca Zeus’a adanmış olmayabileceğini göstermektedir. Son dönem araştırmaları ise bu tapınağın hem Zeus’a hem de Kybele’ye adanmış olamayacağını ortaya koymuştur. Tapınağın güney kısmında, büyük bölümü Bizans döneminde tahrip edilmiş bir odeon bulunmaktadır.

Köprüler
Koca Çay’ın üzerine kurulmuş dört Roma köprüsünden ikisi, Karayolları’nın onarımıyla bugün hala kullanılmaktadır. Şehrin iki kilometre güneybatısında Karabulut nekropol alanı bulunmaktadır. Koca Çay’ın kuzey yakasında bulunan mezar yapıları, şehrin Roma dönemindeki nüfusuyla ilgili bilgi vermektedir. Buna göre, Aizanoi’un Roma dönemindeki nüfusunun 30 bin olduğu düşünülmektedir. 2000 yılındaki sayıma göre, Çavdarhisar’ın nüfusu ise 4600’dür.

Borsa
Aizanoi’da M.S. II. yüzyılın ikinci yarısında, bugün dünyanın en eski borsası olduğu söylenen, olasılıkla bir gıda pazarı (macellum) da vardı. Yuvarlak biçimli bu yapının duvarlarındaki hem Latince hem Grekçe yazıtlar burada satılan malların fiyatlarına ilişkin açıklamalar içermekteydi. Örneğin, 8 numaralı blok yazıtta, 16-40 yaşlarında bir erkek kölenin iki eşeğin ücretine, aynı şekilde üç erkek kölenin bir atın fiyatına eşdeğer olduğu belirtilmiştir. Borsa binası, 1970 yılındaki Gediz depremi sonrası üzerinde bulunan caminin yıkılması sonucu ortaya çıkmıştır. Borsa yapısının kuzeydoğusunda ise M.S. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde bulunmaktadır. Caddedeki sütunların daha önceki dönemlere ait antik yapılardan sökülerek buraya getirilmiştir. Bu caddenin VI. yüzyıla kadar varlığını koruduğu ve olasılıkla bir depremle yıkıldığı düşünülmektedir.

Tiyatro ve stadyum
Tapınağın kuzeyinde tiyatro ile stadyum bulunur. Bunların yapımına M.S. II. yüzyılda başlandığı ve bunların çeşitli aralıklarla üçüncü yüzyıla kadar inşa edildiği bilinmektedir. Birbirine bitişik olarak yapılmış tiyatro ve stadyumun bugün için bilinen bir başka benzeri yoktur. Bugün, tapınaktan tiyatro ve stadyuma gitmek için kullanılan yolun üzerinde ise bir hamam yer almaktadır. Bu hamamın su ve ısıtma kanallarıyla [mermer] kaplamaları bulundukları yerdedir.

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Miras Geçici Listesi’ne 2012 yılında dahil edilen, Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı’na ev sahipliği yapan ve “İkinci Efes” olarak adlandırılan Aizanoi Antik Kenti’nin listede kalıcı olması için çabalar sürüyor.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın