Toprak Askerler ve Qin Shi Huang

Toprak Askerler veya Terrakotta Ordusu, ilk Çin imparatoru Qin Shi Huang’ın (Çin Şı Huang) mezarında bulunan terrakotta# heykellerdir. MÖ 210 tarihinde yapılmış olan heykeller, 1974’te Çin Halk Cumhuriyeti’nin Shaanxi eyaletine bağlı Xi’an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulunmuştur.

Ordunun "İlklerin imparatoru" olarak bilinen Çin Şı Huang’ın mezarını koruduğuna inanılır. Çin’deki tüm beylikleri yenip Savaşan Devletler dönemine son veren Qin Shi Huang, Qin Hanedanı’nı kurarak kendini imparator ilan etmiştir. Tarihçi Si Maqian’in kaydettiğine göre, Qin Shi Huang henüz hayattayken MÖ 246 yılında başlanan mezarının inşası 30 küsür yıl sürmüş, inşaatta 700 bin kişi çalıştırılmıştır.

Çin’in Shaanxi eyaletinin Xi’an kenti civarındaki Lishan bölgesinde bulunan mezarın temeli dörtgen şeklinde, güneyden kuzeye 350 metre uzunluğunda, doğudan batıya 345 metre genişliğindedir; 76 metre yüksekliğinde toprak bir piramit şeklindedir.

Boyları 183-195 santimetre arasında değişen bu heykel askerlerin her birinin yüz ifadesi farklıdır. Kazı alanında çoğu hala toprak altında 8000 asker, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası, 150 süvari atı bulunduğu tahmin edilmektedir.

Qin Shi Huang Mezarı ve Terra Cotta Ordusu, 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne alınmıştır.

Qin Shi Huang Kimdir?
.

Qin Shi Huang (Çin Şı Huang), (MÖ 247 – MÖ 210), ilk Çin imparatoru ve Qin Hanedanlığı’nın kurucusudur.

Hunlara ve diğer bâzı kavimlere karşı Çin Seddi’ni inşa ettirmiştir. Çin’de ilk merkezî bürokratik devlet düzenini kurdu. Ülkeye herkes için geçerli olan bir yasa, para birimi, karayolu sistemi, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile yazı karakterlerinin standartlaşmış yazılış şekliyle yazı dilini kazandırmıştır. Halka eski gelenekleri unutturabilmek için, Konfüçyüsçü bilim adamlarınca yazılan bütün kitapların yok edilmesini buyurdu. Bu zararlı eylem, tarihe "kitapların yakılması" olarak geçti. Konfüçyüsçülük yerine legalizmi getirdi.

Kurduğu sistem, sülâlelerin değişmesine rağmen günümüze kadar gelmiştir.

Terra Kotta askerleri, "ilklerin imparatoru" olarak bilinen Çin Şi Huang’ın mezarını koruyor.Bu derece güçlü bir imparator olmasına rağmen ölümden çok korktuğu bilinirdi.

# Terrakotta (Terra cotta) Nedir?

Latince kökenli bu terim diğer Batılı dillere 18. yy’da İtalyanca’dan geçmiştir. İtalyanca terra cotta, ‘pişmiş toprak’ anlamına gelir

Terrakotta pişmiş kil bazlı, kahverengimsi kızıl renkli, mat seramiktir. Bununla birlikte bazı su geçirgen ve parlak seramiklere de terrakotta denir. Saksı ve çömleklerden, su ve kanalizasyon borularına; yüzey süslemelerinden, inşaat malzemelerine kadar çok çeşitli bir kullanım alanı vardır. Geçmişte yaygın olarak süs eşyası ve heykel yapımında kullanılmıştır. Çin’deki Terrakotta Ordusu (Toprak Askerler) bunun en çok bilinen örneklerindendir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarihi savaşlarda komutanların başarılarının sırrı: Askere verilen yiyecek

OSmanlıdan bir sefer

Tarihte pek çok komutan başarıları ve fethettikleri topraklarda dünya tarihine damga vurmuş ve isimleri yıllarca süregelmiştir. Pekçok komutan ve İmparatorun, Savaşları kazanmasında, ülkeleri Feth etmesinde ve büyük Birer Fatih olmasında yardımcı olan pek çok kişisel özellik, kabiliyet ve şans yardımcı olsa da göz ardı edilmesine rağmen bu fetihler de çok büyük önem sahibi olan bir başka olgu vardır ki orduların Savaş kazanmasında baş rol oynar; askerlere verilen yemekler…

Ordunun yiyeceği konusunda en özlü sözlerden biri Napolyon’un "Ordular midelerinin üstünde yürür" sözü olup , Napolyon sözleri arasında yer almıştır. Yani Napolyon burada askerlerin yiyecek ve ihmal koşullarının gerekli unsurlarla sağlanması halinde orduların başarılı olacağını anlatmak istemiştir.

Osmanlı devrinde de yeniçerilerin yağlı hoşaf isteriz isyanı da akıllara gelince (Tabii bu isyanın bahanesidir asıl İsyan edilen nokta başkadır) Orduya verilen yiyeceklerin ve askerlerin yemek durumunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

İnsanlar yaşamlarının gereği olarak her gün ortalama 3 öğün yemek yemektedirler. Tabii bu durum savaşan askerler ve büyük ordular için zamanında sıkıntılar oluşturmuştur. Hatta o derece ki tarihte yaşanan Amerikan iç savaşında, Kuzeylilerin askere adam toplamak için vadettikleri unsur para değil, üç öğün sıcak yemek olmuştur.

Gelin ünlü bazı komutanların onlara savaşları kazanmada ki başarılarının yardımcı olan ve zeka dolu yiyeceklere bir göz atalım…

Büyük İskender Askerlerine Bol Soğan Yedirirdi

Büyük İskender bilindiği gibi Makedonya kralı olup büyük bir sefere çıkarak Ortadoğu’yu, Mısır ve Hindistan’a kadar uzanan toprakları fethetmiş, tarihe damga Vurmuş Bir komutandır. Büyük İskender’in askerlerine formda kalmaları için çoğunlukla soğan yedirdiği bilinmektedir.

Tarihte Büyük İskender ile ilgili oldukça fazla kaynak bulunmaktadır. Bunun nedeni Büyük İskender Çıktığı bu sefer de yanına sırf başarılarını ve hareketlerini not alması için özel tarihçi getirilmiş ve Tüm hareketlerini nota dönüştür.

Soğanın vitamin deposu ve doğal bir antibiyotik olduğu için hastalıklardan korunması sebebiyle Büyük İskender’in bu sebzeyi askerleri yedirmesi askeri açıdan önemli unsurlardan biri olmuştur.

Cengiz Han’ın Başarısının Sırlarından biri Bulgur

Bulgur doğal bir folik asit kaynağıdır. Özellikle hamileler için tavsiye edilmektedir. Bulgur oldukça faydalı bir besin olduğu için çoğu uzman tarafından önerilmektedir. Cengiz Han da devasa Moğol ordusuna sürekli bulgur takviyesinde bulunmuş ve Ordu’nun güçlü kalmasına yardımcı olmuştur.

Şehirleri kasıp kavuran, geçtiği yerleri yağmalayan ve Avrupalıların şeytanın ordusu olarak isimlendirdiği Moğol ordusu, İkmal ve yiyecek sıkıntısı çekmeden uzun seferlere çıkmasının bir başkası önemli unsuru pastırma olmuştur.

Hayvan bağırsağı ya da derilerin içerisine yerleştirilen et, Moğol askerleri tarafından atların Eğerlerine yerleştirilip, Etin üstüne oturularak bu şekilde yolculuk yapılmaktaydı. Zaman içerisinde kuruyan ve üstüne oturulmasıyla suyu çekilen kuruyan et , parçalar halinde koparılarak ufak ufak askerler tarafından yemekteydi. Yani bir nevi asker yiyeceğine altında taşıyor ve bu sayede yiyecek sıkıntısı çekmiyordu.

Aynı yöntemi Orta Asya’dan göç eden Türklerde uygulamış ve Türk akıncılarının Anadolu’ya yerleşmesinde pastırma oldukça etkili olmuştur. Pastırmanın geleneksel yiyeceklerimiz arasına girmesinin sebeplerinden biri olmuştur.

Yeni Kıtaların Keşiflerinde Önemli Bir Unsur olan C Vitamini

Avrupalar Osmanlı’nın sıkıştırması ve hammadde kaynaklarının azalması sebebiyle Yeni ticaret yolları aramak için uzun denizlere , okyanuslara açılmış ve Yeni kıtalar keşfederek dünya tarihini değiştiren adımlar atmışlardır. Tabii başarılı olan keşifleri tarihte görmekteyiz. Bu aşamalara gelmeden önce pek çok başarısız gemi yolculuğu, geri Dönmeyen seferler ve batan gemiler ile son bulan keşif serüvenleri de yaşanmıştır. Başarısız gemi yolculuklarına sebep olan en önemli unsurlardan biri ise açık denizlerde gemide başlayan salgın hastalıklar olmuştur. Uzun seferlerde ve okyanuslarda en tehlikeli hastalıklardan birisi İskorbüt hastalığıdır.

Öyleki İskorbüt, 1500-1800 yılları arasında yaklaşık 2 milyon denizcinin ölümüne neden olmuştur. İlk olarak tarihte Hipokrat tarafından tanımlanan İskorbüt denizciler için en korkunç hastalıklardan biriydi ve büyük çoğunlukla ölümle sonuçlanıyordu.
Sürekli kuru gıda,konserve tüketen ve uzun gemi yolculuklarında taze gıda tüketmeyen Gemiciler , kolaylıklar İskorbüt hastalığına yakalanabiliyordu.

Bu hastalık dişlerin kendiliğinden düşmesi şeklinde başlangıç gösteren ve sonrasında halsizlikle ilerleyen, ölümle sonuçlanan tehlikeli bir rahatsızlıktır.
Kristof Kolomb Amerika’yı keşfinde tuttuğu günlükte İskorbüt hastalığından bahsetmiştir.

James Cook, Avustralyalı keşfeden İngiliz kaşiftir. James Cook bu hastalığın çaresi olarak C vitamini eksikliğinin olduğu kanısına vararak Doğru bir tespit ve gözlem de bulunup gemilere yüklü miktarda C vitamini içeren gıdalar yerleştirmesini emretmiştir. Bu sayede uzun Avustralya Seferi’ne çıktıktan sonra askerlerin ve gemi personelinin ağlıklı bir şekilde Avustralya Seferi’nin tamamlayıp Avustralya kıtasını İngiltere topraklarına katılmasını sağlamış ve dünya tarihine geçmiştir.

Görüldüğü gibi tarihte askerlere verilen yiyecekler başarılar kazanılmasında önemli bir faktör olmuştur. Savaşı kaybeden taraf sayısı genellikle yiyecek sıkıntısı, salgın hastalıklar ve hava şartları nedeniyle başarısız örneklerle ve tarih sayfalarına geçmiştir.

Napolyon’un "Ordular midelerinin üzerinde yürür" sözünü Rusya seferinde söylemesinin sebeplerinden biri de bu olmuştur. Devasa Fransız ordusu bir milyona yakın asker ile Rusya seferine çıkmış, İkmal yollarında yaşanan sıkıntılar, General Kış adıyla bilinen Rusya’nın dondurucu soğuğu ve diğer olumsuzlukların, isyanların devreye girmesiyle devasa Fransız ordusu, sadece 65.000 kadara askerle geri dönebilmiş, bu başarısız sefer Napolyon’un başarılı dönemini Rusya seferi ile sona erdirmiştir.

Ordunun beslenmesi ve yiyecek faktörü önemli bir etken olsa da Orduya verilen yiyeceklerden kasıt aslında tam anlamıyla verilen besin değil, ikmal fiziki şartlar ve özellikle askerlerin sağlıklı durumda kalmasını sağlayacak unsurlardır. Bu açıdan yine Napolyon’un tarihte önemli bir komutan olmasını sağlayan bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Napolyon özellikle askerlerin İkmal yollarını seri bir şekilde sağlanması konusunda uzmanlaşmış , Ancak bunu Rusya cephesinde sağlayamadığı için başarısız bir sefer düzenlemiştir.

Osmanlı ordusu da özellikle İkmal yollarını düzgün tutması ve askerlerinin sağlık, Yiyecek gibi unsurlarına önem vermesiyle, uzun ve başarılı fetihler gerçekleştirmiş, bu başarısını Ordu içerisindeki diğer kademelerin desteğiyle sürdürmüştür.

Ordunun ikmal ve yiyecek sıkıntısının giderilmesi konusunda Yavuz Sultan Selim önemli padişahları arasında yer almaktadır.Osmanlı Devleti Öyle ki uzun süren Kale kuşatmalarında ve ortadoğu’dan Balkanlar’a uzanan geniş coğrafyada yaptığı başarılı seferleri, yiyecek ve ikmal sıkıntısını ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmiş ve bu sayede tarihe geçen bir imparatorluk kurulmuştur.

İnsanların temel ihtiyacı olan su ve besin yine savaşlarda en önemli faktörler arasında olduğunu tarih bize tekrar kanıtlamaktadır. Öyle ki Cengiz Han Çin fethinde Pekin’e yaptığı seferde şehri tamamen kuşatmış ve kuşatma süresini bilerek uzun tutmuştur. Şehrin etrafını komple kuşatmış, hiç kimsenin geçmesine izin vermemiştir. Böylelikle Kale dışarıdan İkmal alamamış 3 ay sonra şehrin içerisinde yamyamlık vakaları dahi görünmeye başlamış ve Şehrin direnme gücü düşmüştür. Çinliler kendileri kuşatıldığında Kale duvarlarının oldukça sağlam olduğuna ve Moğolların onları geçemeyeceğini inanmıştır.

Cengiz Han ise şehrin direncini açlık ile kırmış ve çok zorlanmadan feth ederek Pekin’de inanılmaz katliam yapmıştır.

tarihkomplo.com

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1

Osmanlı Ordusundaki İlginç Uygulamalar

Osmanlı Devleti Murat Hüdâvendigar döneminde tam teşkilatlı olan devlet hüviyetine kavuştu. Sürekli ordunun oluşumu için “Devşirme” sistemiyle, Yeniçeri Ocağı’nı kurdu. 1600 yıllarına kadar ilkesi; “Ocak devlet içindir,” güdülmüş ise de daha sonra devlet yönetimindeki aksaklıklar ve bu aksaklıkların oluşumunda Yeniçerilerin de olumsuz roller alması ile “Devlet ocak içindir,” ilkesi güdüleye başlandı. Bununla yetinmeyen “Ocak” mensupları olur olmaz isyan edip “ocak” devleti için tehdit olma haline gelince nihayet 1826 yılında Yeniçeri Ocağı topa tutularak ortadan kaldırıldı

Bu olaydan sonra Sultan II. Mahmut zamanında mecburi askerlik hizmeti getirildi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra Harbiye Nezareti kuruldu (1834).

Askerlik hizmeti 6 yıldı ve ekseriya 10 yıla kadar uzanabiliyordu. Daha sonra 5 yıla düşürüldü. Ordu için yalnız Anadolu ve Rumeli’nin Türk halkından asker alınmaktaydı.

Kimler askere alınmazdı?

Osmanlı ailesi erkekleri askere alınmazdı.

Müslüman olmayanlardan askere alınmazdı.

Bosna-Hersek, Arnavutluk, Doğu Anadolu, Dersim ve havalisi, Doğu Karadeniz sahilleri, Arabistan yarımadası memleketleri ve Trablusgarp gibi Müslüman bölge halkından asker alınamıyordu.

Doğu Anadolu’da Gavurdağ, Akçadağ ve Dersim bölgeleri, Halep ve Güney Anadolu’nun bazı bölgeleri askere alınma çabalarına karşılık devamlı isyan halindeydi.

İstanbul halkı askerlikten muaftı. Başka yerde otursa bile İstanbul’da doğmuş olanlar askerlikten muaftı.

Hicaz’da doğanlar da askerlikten muaftı.

Arap Bedevileri, Girit ahalisi ve Arnavutlar, Suriye’nin bir kısmı, Doğu Anadolu’nun bazı vilayetleri bir kısmı askerlikten muaftı.

Ülkenin birçok yöresinde nüfusa kayıtlı olmayan aşiretler ve özellikle de Irak topraklarında nüfusa kayıtlı olmayan aşiretlerin çoğu askere gitmiyordu.

Osmanlı da bedelli askerlik sadece Müslüman olmayanlar için değil, Müslüman olanlar için de geçerliydi.

1846’da zengin Müslüman ya yerine birini buluyor ya da 50 altın vererek muaf oluyordu. Eğer yine kura yani çağrılıma olursa en yakın istediği askeri birlikte 5 ay eğitim görmek şartıyla 50 altın yine vererek muaf oluyordu.

Gayrimüslimler 65 altın verip Müslümanlar gibi 5 yıl değil de 60 yıl askerlikten muaf oluyordu.

Medrese âlimleri ve öğrencileri de askerlikte muaftı. Sadece II. Meşrutiyet öncesinde İstanbul medreselerinde yaklaşık 25 bin öğrenci vardı.

Trabzon’un Of ilçesinde de 70 medrese vardı ve askerlik çağında hemen herkes bu medreselere kayıtlıydı.

Kayseri merkezde 1910’da 30 medresede 2000 öğrenci eğitime devam ediyordu. Anadolu’daki medreselerin çoğalmasının temel nedeni askere gitmeme isteğiydi.

Oysa büyük illerde bulunan idadilere (liselere) bakınca bu okulların öğrencileri hemen tümü vatan savunmasında yer aldığını görüyoruz.

Öte yandan askere gitmek istemeyenlerin bir kısmı medreselere kaydoluyor, sekiz yıllık medreseyi on sekiz yıla çıkaranlar oluyordu. Medrese idaresinden bir şekilde aldığı tasdikli öğrenci belgesini askerlik şubesine ibraz etmek suretiyle askerlikten muaf oluyordu.

Sahil halkından gençler bahriye ihtiyacı karşılanmadıkça kara ordusuna alınmazdı.

Yine Osmanlı’da kadılar, müderrisler, imamlar, müezzinler, tekke şeyhleri, muayyen derslerini vermek şartıyla medrese talebesi, Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa hademesi, Peygamber kabirlerinin türbedarları, bizzat padişah hizmetinde on dört sene bulunanlar, mızıka-ı hümayun üyeleri ve hademesi askerlikten muaftı.

Devlet memurları da askerlik hizmetinden muaftı.

Bir ailenin tek oğlu askerlikten muaftı.

Yetim bir kızla evlenen askerlikten muaftı. (Bundan dolayı da öksüz kızlar hali- vakti yerinde olanlar tarafından hemen nikâh altına alınıyordu).

Hanımının ailesi uzakta olan askerlikten muaftı.

Dul kadınların tek oğulları askerlik hizmetine alınmıyordu.

Çok uzak yerden evlenenler de askerlikte muaftı.

Sonradan Müslüman olanlar askerlikte muaftı.

Beş seneden çok pranga cezası alan cinayet suçluları, askerlikte muaftı.

Yetmiş yaşını geçen veya sakat birinin başka kimsesi yoksa askerlik çağına gelmiş ve işe yarar tek oğlu askere alınmayıp tecil edilirdi.

Evinde veya köyünde kendisine bakacak 15 ile 70 yaş arası, iki gözü görür, sağlam oğul, torun, peder, kardeş, damat gibi kimsesi olmayan erkek veya dul kadının tek oğlunun askerliği ertesi seneye tecil edilirdi.

Başka yakını bulunsa bile, iki oğlu olup, biri askerde bulunan kimsenin ikinci oğlu, ağabeyi terhis olmadan askere alınmazdı.

Müstakil evi olup, köyü içinde evinin işini görecek baba, kayınpeder, 25 yaşını geçmiş kayınbirader gibi yakını bulunmayan veya yakını olsa bile evinde bakmakla mükellef olduğu küçük çocuk ve yetimler bulunan gence “muinsiz” denirdi ve askerliği tecil olunurdu. Yerine bir başkasını göndermek (bedel-i şahsî) veya askeriyeye iki hayvan beslemeyi taahhüt etmekle de askerlik mükellefiyeti yerine getirilmiş sayılırdı.

Askere kendi atıyla gelenlerin askerlik hizmetleri 4 yıldan 2 yıla düşürülüyordu.

1909’dan sonra devlet, İstanbul doğumlu olup Galata, Eyüp ve Üsküdar’da yaşayan ve Müslüman olmayanların askere alınmalarını zorunlu hale getirdi.

1909’da rediflik kaldırıldı; Müslüman-Gayrimüslim herkes için mecburî askerlik getirildi. Askerlik müddeti 3, bahriyede 5 sene oldu. Liseden yukarı tahsili bulunanlar ihtiyat zâbiti (yedek subay) edildi. Ancak uzun süren savaşlar halkı bezdirmiş; son asırda askere gitmek kaçınılması gereken bir eziyet olarak görüldüğünden asker kaçaklarının sayısı artmıştı.

Osmanlı ordusundaki enteresan uygulamalar orduyu zayıflatmış ve kaçınılmaz olarak yenilgilerde peş peşe gelmeye başlamıştır. I. Balkan Savaşı öncesi 65 bin asker yorgundur isyan etmesinler diye terhis edilmişti. Savaşta Osmanlı ordusu zor durumda olduğu için Padişah Mehmet Reşat’ın savaşta olması istendiğinde. Padişah: “Ben savaşa gitmekten çekinmem, ama iş bu hale geldikten sonra, bozulan askerin önüne düşüp de İstanbul’a ne yüzle dönerim! ” Diye cevap vermiştir. Harbiye Nazırı Nazım Paşa söze karışarak: “ Bu mevsim kış gidip de ne yapacaksınız Şevketlim? Çamur deryasından çıkılmaz. Hayvanların ayağı, arabanın tekerlekleri hep çamura gömülür” demiştir. Padişaha yaranmak için söylenen bu söze Aka Gündüz karşı çıkarak: “Paşam, düşman buraya kadar asfalt yollardan mı geldi” demiştir. Maalesef padişah cepheye gitmemiş yenilgi de kaçınılmaz olmuştur.

Özetle; Osmanlı’nın baş belası nedir? Diye sorarsanız; bence sadece ve sadece sistemsizliktir. Yani “ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz,” olunca sistemde allak bullak olmuştur.

Sonuç; Osmanlı’nın son dönemlerinde savaşlarda yenilgi üstüne yenilgi almasına elbette yukarıda saydığımız sebepleri de saymak gerekir. Halk ümitsiz bir şekilde ve çaresizce devlet erkânında ümit bekler durumda kalmıştır. Artık kendini tevekkül ile avundurmaktadır. Yani bu ümitsizlik sonucu, halkın arasında dolaşan dünya anlayışına neden şu zihniyetti: “Dünyasını seven Ahiretten olur. Allah sevdiği kuluna dünyalık vermez. Cennet yolu viranelikten geçer. Dünya Hıristiyanlar’ın, Ahiret Müslümanlar’ın. Medeniyet dediğin bina ile zinadır. Müslüman ya illetten, ya kılletten (kıtlık, azlık), ya zilletten hali olmaz.” Halk, bu kadar umutsuzluğa rağmen sonra da kurtuluş için sorumluluğu ve geleceği başkasına ait kılarak kurtarıcı ve önder beklerdi!

Özetle; Osmanlı’nın ordusunun son dönemlerdeki tek sıkıntısı; sadece ve sadece sistemsizlik olmuştur. Yani “ilgililer bilgisiz bilgililer ilgisiz” kalınca sistemde allak bullak olmuştur. İşte Türk Milleti’nin beklediği önderlerden olan Mustafa Kemal, bu olumsuz zihniyete rağmen Anadolu’nun yurt edinilmesi durumunu şöyle izah eder: “Milletimiz çok büyük acılar, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şunlardır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.”

Kısacası; yukarıda gördüğümüz hazin tablo sonucu için tek bir şey söyleyebiliriz; Osmanlı’yı düşmanlardan ziyade kendi hataları zayıflatmıştır. Düşman ise bu zayıf devletin- yaralı aslanın üstüne giderek öldürülmesine- yıkılmasına sebep olmuştur. Dileğim şudur ki; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olsun. Nice bin yıllara Türkiyem!

Kaynak:
Necati AYDIN, 29 Kasım 2016 – Önce Vatan Gazetesi
http://www.oncevatan.com.tr/osmanli-ordusunda-entresan-uygulamalar-makale,37305.html

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1