Macaristan

Macaristan

Başkent Budapeşte
Resmî diller Macarca
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 131.957 km²
Nüfus 9.797.561
Nüfus Yoğunluğu 74,2/km²
Para birimi Forint (HUF)
Zaman dilimi OAZD (UTC+1) – OAYZD (UTC+2)
Telefon kodu +36
İnternet TLD .hu ve .eu

Macaristan (Macarca: Magyarország Macarca telaffuz: [ˈmɒɟɒrorsaːɡ]), Orta Avrupa’da Karpatlarda kurulu olan ve denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Komşuları batıda Avusturya ve Slovenya, kuzeyde Slovakya, doğuda Romanya ve Ukrayna, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan’dır. Başkenti Budapeşte olan Macaristan, OECD, NATO, AB, Visegrád Grubu ve Schengen üyesidir. Ülkedeki resmi dil, Fin-Ugor dillerinden olan ve Avrupa Birliği’nin 24 resmi dilinden biri olan Macarcadır. Bu bağlamda Macarca, Avrupa Birliği’nde Fince, Estonca ve Maltaca ile beraber Hint-Avrupa dillerinden olmayan dört dilden biridir.

Hüküm süren Kelt (MÖ 450 sonrası) ve Roma (MÖ 9 – 5. yüzyıl) dönemlerinden sonra Macaristan’ın kuruluşu 10. yüzyılda Roma tarafından 1000 yılında tahta oturtulan I. István’ın büyük büyükbabası Árpád önderliğinde Macarların Asya’dan bölgeye gelişiyle Macaristan tarihi başlar. Macar Krallığı çeşitli kesintilerle de olsa 946 yıl varlığını sürdürdü. Bu süreçte de batının kültürel merkezlerinden biri oldu. Zamanının süper güçlerinden olan Macaristan, ittifak devletleriyle girdiği I. Dünya Savaşı’nı kaybedince ülke topraklarının üçte ikisinden fazlasını 3.3 milyon etnik Macar halkıyla beraber kaybetti. Buna neden olan ve 1920 yılında imzalanan Trianon Antlaşması, Macar tarihinin en kötü olaylarından biri olarak kabul edildiği gibi, ağır şartlarıyla bilinmektedir. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile birlik olan Macaristan, bunun ardından Sovyet Rusyası tarafından ele geçirildi ve 1947 ile 1989 yılları arasında komünist yönetimi benimsedi. Bu dönemde Macaristan, 1956 Macar Devrimi gibi olaylarla uluslararası bir tanınırlık elde etti. Macaristan 1989 yılındaki devrimle Doğu Bloku’nun çökmesiyle sınırlarını Avusturya’ya açtı. Bu yıldan sonra da parlamenter cumhuriyet sıfatını elde etti. Bugün ülke geniş gelire sahip bir ekonomi barındırmaktadır. Ayrıca bölgesel bazı kaynakları da tekelinde bulundurmaktadır.

Önceki on yılda Macaristan dünyanın onuncu dinamik ekonomisi olarak gösterildiği gibi, dünyanın on beş turistik merkezinden biridir. Aynı şekilde başkent Budapeşte, dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak gösterilmektedir. Ülkedeki Hévíz Gölü, dünyanın en büyük ikinci termal gölüdür. Yine Balaton Gölü, Orta Avrupa’daki en büyük göldür. Son olarak Hortobágy, Avrupa’nın en geniş otlağıdır.

Bayrak ve Arma

Macaristan Arması

Macaristanın resmi bayrağı. Sırasıyla yukarıdan aşağıya Kırmızı-Beyaz ve Yeşil renklerden oluşur. 1957 yılında kabul edilmiştir.

Macaristan tarihi

Macaristan tarihi, Macarların ya da Avrupa’da bilinen adları ile Hungarların kökenine ilişkin genel olarak kabul edilen görüş belirsiz ve tartışmalı olmasına karşın; onların milattan sonra 9. yüzyıla kadar Avrasya’nın ovalarında yaşayan göçebe topluluklar oldukları yönündedir.

Erken Dönem

Francis Rákóczi

Macarların yurdu, Fin-Ugor kavimlerinin ana yurdu olan Ural dağları ile Volga nehri dolaylarıydı. Fin-Ugor kavimlerinin doğudaki kolu olan Ugorlar daha sonra güneye inerek Onogurlar karıştılar. Daha sonra batıya göç eden Hunlarla karıştılar. Bu üç boyun karışmasıyla Volga bölgesinde “Macar” kavmi meydana geldi. Sabirlerin baskısıyla yurtlarından ayrılarak Kuban Irmağı dolaylarına yerleştiler. Daha sonra Hazar hakimiyetini kabul ettiler (460). Daha sonra bu boylara Hazarlar’dan olan Kavar adlı üç boy katıldı. Yani günümüz Macarları üçü Türk dört kavmin birleşmesinden doğmuştur: Onogurlar, Ugorlar, Hunlar ve Kavar Hazarları.

Yaşadıkları bölgede, 7 Macar ve 3 Hazar Boyu birleşerek örgütlenmişlerdir. Macarların Avrupa’da yaygın biçimde kullanılan adlarının nereden geldiğine yönelik en güçlü olasılık o dönemin Türkçesinde "on ok" anlamına gelen "on ogur" sözcüğünün değişerek Hungar sözcüğüne dönüşmesidir. "On ogur" sözcüğü 10 boyun bir araya gelerek oluşturduğu birliği simgeler. Macarlar 896 yılında Transilvanya’ya gelerek bu bölgeye yerleştiler. Ardından bugünkü doğu Avusturya ve güney Slovakya topraklarının bir bölümünü işgal ettiler. 995 yılında yapılan Lechfeld Savaşı’nın sonucunda aldıkları büyük yenilgiden sonra daha fazla ilerleyemeyerek Karpatya Ovası’na kesin olarak yerleştiler.

Arpad, 9. yüzyılda Macar Boyları’na önderlik ederek Avrupa’da fetihler yapan ve kendi soyundan gelenler ile Árpádlar Hanedanı’nı kuran Macar hükümdardır. Árpád’dan sonra yerine gelen Prens Géza, 7 Macar Boyu’nun başkanıydı. Géza bu Macar boylarını Hristiyan Avrupa ile bütünleştirmeye çalışmış, yaşadıkları yerleri Avrupa mimarisine göre düzenletmiştir. Hristiyanlığı Macarlar arasında büyük ölçüde yaymış ve yerine kizi Viktoriya’ın geçmesini vasiyet ederek, hanedanın en yaşlı üyesinin tahta geçmesi kuralını kaldırmıştır.

Macaristan Krallığı

Orta Çağ’ın sonları (1000 – 1526)

Macaristan, tahta çıkan I. István tarafından 1000 yılının Aralık ayında Estergon merkez olmak üzere Hıristiyan bir krallık olarak ilan edildi. István, Géza’ın oğlu, yani Árpád’ın soyundandı. 1006 yılına gelene kadar István, hem eski Macar pagan dinsel inançlarını sürdürmek isteyen, hem de Bizans İmparatorluğu’nun Ortodoks Kilisesi’ne bağlanmayı savunan tüm karşıtlarını alt ederek gücünü pekiştirdi. Daha sonra Macaristan’ı bütünüyle Hristiyan inanç ve geleneklerine göre yönetilen feodal bir ülke yapmak için tüm reformları kaldırmak ile uğraştı.

István’in tüm yaptıklarının sonucunda ortaya, Alman Krallarına ve Macaristan topraklarından geçen Haçlı Orduları’na, Macar boylarını takip ederek doğudan buralara gelen yağmacı konar göçer boylara karşı tüm gücüyle ayakta duran bir krallık çıktı. Bu dönemde aralarında Hırvatistan ve doğu Slovakya topraklarında bulunan birçok küçük Slav krallığıda egemenlik altına alındı.

Miklós Horthy de Nagybánya, Macaristan Kral Naibi

1241 – 1242 yıllarında bu krallık Avrupa’yı darmadağın eden Moğol İstilası nedeni ile büyük darbeler aldı. Macar ordularının Muhi Savaşı’nda ağır bir yenilgi ile geri çekilmesinin ardından Kral IV. Béla ülkeden kaçtı ve nüfusun üçte birlik bölümü gerek daha sonraki saldırılarda, gerekse batıdan ve güneyden, komşulardan aldıkları saldırılar ile yok oldu. Yalnızca iyi ve güçlü kaleler ile korunan şehir ve manastırlar bu saldırılara karşı koyabildi. Sonuç olarak Moğollar geri çekilince Kral Béla, sınır bölgelerindeki önemli noktalara végvár denen korunaklı kaleler yapılması emrini verdi. Bu kaleler gerek o dönemde, gerek ise gelecek çağlarda, özellikle 14. yüzyıl sonlarından başlayarak Osmanlı saldırılarına karşı Macaristan için oldukça büyük öneme sahip olmuşlardır. Fakat bu yapılar kralı derebeylere karşı büyük borçlara soktuğu için merkezî otorite oldukça güç kaybetmiştir.

Árpád’ın soyundan gelenler Macaristan’ı 1301 yılına kadar yönettiler. Árpád Hanedanı’nın egemenliği süresince ülke en geniş sınırlarına ulaştıysa da, Osmanlı Türkleri’nin ülkeye olan saldırıları artmasına karşın derebeyler de etkilerini ve güçlerini bir o kadar arttırdılar.

İkinci büyük Macar kralı, I. ya da Nagy Lajos’dur. 1342 – 1382 yılları arasında Macaristan’ı yöneten kral, yaşadığı dönemde ülke topraklarını Karadeniz’den Adriyatik Denizi’ne kadar genişletti ve kardeşinin öldürüldüğü Napoli Krallığı’nın topraklarını bir süre işgal altında tuttu. 1370 yılından sonra Polonya’nın da kralı o oldu. Kasimir ve babası I. Charles’ın yapmış oldukları antlaşma tarih boyunca süregelen Macar – Leh dostluğunun başlamasını sağladı.

Lüksemburglu bir prens olan Sigismund, Louis’nin kızı Mary ile evlenerek tahta geçti. Fakat onun dönemi yoğunlukla güneyde büyük toprak kayıplarının yaşandığı bir çağ oldu. Osmanlı Türkleri ile yapılan Haçlı Savaşlarında ağır yenilgiler alındı.

Macaristan’ın son büyük kralı Rönesans Dönemi kralı Matthias Corvinus’dur. Corvinus, 1456 Nándorfehérvár Kuşatması’nda Macar ordularını yöneten derebeyi ve kumandan János Hunyadi’nin oğludur. Babasının çizdiği çizginin üzerine Osmanlı Devleti ile mücadeler üzerine yenilerini ekledi. Ülke içi reformların yanı sıra ülke topraklarını kuzeye ve güneye genişletmek için yola çıktı. Yönetmiş olduğu ordu Fekete Sereg (Kara ordu) olarak adlandırıldı. 1485 yılında aralarında Viyana’nın da bulunduğu birçok yeni yer fethtettiler.

Matthias’ın ölümünden sonra, onun yerini alan Kral II. Ladislaus döneminde ülke geçmişteki gibi yönetilemedi. Ölümünden önce birçok ayaklanma yaşandı. Merkezî otorite zayıfladığından, her dönem ülkeye saldırılar düzenleyen Osmanlı’nın eline büyük bir fırsat geçti. 1521’de Belgrad (Nándorfehérvár) elden çıktı ve 1526’da Macar ordusu Mohaç Savaşı’nda, tarihindeki en büyük yenilgilerinden birini yaşadı.

Yüzyıllar boyunca Macaristan Krallığı, soyluların bağımsızlığına, bir takım milletlerin ayrıcalıklarına ve bağımsız kent krallıklarının kurulmasına izin veren geleneksel yasalarından hiç vaz geçmedi.

Yeni Çağ’ın başları (1526 – 1718)

Macar Kralı Arpad'ın Türk usulü kalkan üstünde tahta çıkartılması

Osmanlı Devleti ile 150 yıl boyunca değişik dönemlerde, ülkenin güney bölümlerinde yapılmış birçok savaşın sonrasında Türkler, Macaristan’ın birçok bölgesini ele geçirdi ve ilerleyişlerini 1556’ya kadar devam ettirdi. Bu dönemden sonra ülke politik kaoslar içine sürüklendi. İkiye bölünmüş olan Macar soyluları eş zamanlı olarak iki kral seçtiler; John Zápolya (1526-1540) ve Ferdinand Habsburg. (1527-1540) Bu iki krala bağlı ordular da dönem dönem birbirleriyle çatışarak ülkenin içinde bulunduğu durumu daha da kötüye soktular. 1541 yılında Türklerin Buda’yı fethetmesiyle ülke üçe bölündü. Bugünkü Slovakya ve batı Hırvatistan toprakları ile Burgenland adı verilen bölge Habsburg tarafından yönetildi. Bu bölgenin kralları Macaristan Kralları olarak tahtta çıktı. Ülkenin doğu toprakları ve Erdel Beyliği Osmanlı Devleti’ne vergi vermeyi kabul ederek, Osmanlı’nın üstünlüğünü tanıdı. Başkent Buda ve geri kalan orta Macaristan toprakları Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti yapıldı.

Ülkenin büyük bir bölümü bu savaşlar süresince tahrib oldu. Küçük yerleşim birimlerinin birçoğu tümüyle yıkıldı. Aynı dönemde Macaristan üzerinde hâkimiyet kurmak için uğraş veren bir başka devlet de Avusturya’ydı. Protestan Avusturya’yı istemeyen Tökeli İmre önderliğindeki Macarlar ayaklandı ve Osmanlı Devleti’nden yardım istediler. Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Osmanlı Ordusu Avusturya üzerine sefere çıktı. Bu seferde bozguna uğrayan Osmanlı Ordusu, bu dönemden sonra bölgede hep toprak kaybetmeye başladı. Bunun üzerine Papa önderliğinde Kutsal İttifak Osmanlı’yı Avrupa’dan tümüyle çıkartmak için saldırıya geçti. Avusturya Buda’yı yeniden ele geçirdi. Gelecekteki birkaç yıl içinde Temeşvar ve çevresindeki bölgeler dışında tüm Macaristan Osmanlı Devleti’nin elinden çıktı. İngiltere ve Hollanda ara buluculuğunda, Lehistan, Venedik, Avusturya ve Osmanlı arasında imzalanan Karlofça Antlaşması ile bu toprak değişiklikleri resmen kabul edildi. 1718 yılında Pasarofça Antlaşması ile birlikte Temeşvar’da elden çıktı ve Macaristan bütünüyle Osmanlı’dan ayrıldı. Yeni başkent Pozsony, yani bugünkü Bratislava yapıldı.

1850 yılında Macaristan Krallığı'nın toprakları

İmparatorluğu'nda Macar bölgeleri, 1911

1604 ve 1711 yılları arasında Avusturya karşıtlar ile Katoliklik karşıtları arasında (Hristiyanlık’ın tek çatı altında birleşmesini savunanlar) tarafından ayaklanmalar çıkarılırdı ve bu isyanlar – sonuncusu hariç – genelde Transilvanya’dan yönetilirdi. Slovakya’da başlayan bu son ayaklanma halk tarafından başkan II. Ferenc Rákóczi’nin kral olması için çıkarıldı. Avusturya tarafından, isyan bastırıldığında Lehistan’da olan Rákócsi önce Fransa’ya sonra da Türkiye’ye kaçtı ve yaşamının sonuna kadar Tekirdağ’da yaşadı. Ayaklanmanın ardından Avusturya Macarlar’ın tüm kalelerini yıkarak gelecek olası ayaklanamalar için önlem aldı. Kalelerden çıkan taşlar köylülere ev yapmaları için dağıtıldı.

18. yüzyıl (1718 – 1780)

Bu dönem Macaristan tarihinde toparlanma dönemi olarak tanımlanır. Habsburg hanedanının hükümdarları iş başına geldiklerinde kuzeyden ve doğudan, bugünkü Avusturya, Almanya, Slovakya, Romanya ve Sırbistan’dan ülkeye yeni göçmenler getirerek, savaşlarla tahrip olmuş köy, kasaba ve kentleri yeniden bayındır hâle getirmişlerdir.

Aydınlanma Çağı (1780 – 1848)

Fransız İhtilali’nden etkilenmeyle, ülke üzerinde büyük bir Almanlaştırma çalışması yürüten II. Joseph’e karşı, Macarlar’da ve Macaristan’da yaşayan diğer azınlık topluluklar arasında büyük bir ulusal diriliş hareketi başladı.

Napolyon Savaşları süresinde ve sonrasında Macaristan kurultayı hiçbir toplantı ve işbirliğine katılmadı. 1820’lerde İmparator zorlanarak Reformlar dönemi başlatıldı. Soyluların vergi ödememe, oy kullanma gibi ayrıcalıklarından vazgeçmemek için karşı çıkmalarından dolayı bu süreç oldukça yavaş ilerledi. Tüm bu yavaş ilerlemelere karşı birçok ulusal adım atıldı. Laince resmî dil statüsünden çıkarılarak yerine Macarca getirildi.

Macaristan Krallığı’nda ilk kez nüfus tespiti -Hırvatistan da dahil olmak üzere- 18. yüzyılın sonlarında yapıldı. Hırvatistan toprakları da dahil edilirse Macarlar’ın toplam nüfusa oranı %29, edilmezse %42’ye denk geliyordu. 1850 nüfus sayımlarına göre toplumda Slovaklar (18.6%), Almanlar (11.8%), Rumenler (10.1%), Sırp ve Hırvatlar (5.6%), Ukraynalılar(4.8%) ve diğer azınlıklar (% 3.7)’lik bir dilim oluşturuyordu.

1848 İhtilali (1848 – 1849)

İhtilal 15 Mart 1848 tarihinde Peşte ve Budin’de, İmparatoru halkın tüm isteklerini kabul etmesi yönünde tüm krallıktan destek gören protestolar yapan geniş bir halk kitlesi tarafından, kansız olaylar ile başlatıldı. Tüm gösteriler Macaristan’ı Habsburg İmparatorluğu’ndan kopararak özerk hâle getirmek için yapılıyordu ve sonuçta Macar reformistler Lajos Kossuth ve Lajos Batthyány önderliğinde Macaristan’ın özerklğini ilan edildi. Ardından çıkan iç savaşta Macarların ve yabancı devrimcilerin çıkarttıkları ayaklanmalar bastırıldı. Ülkede yaşayan Macar olmayan toplulukların da isyan çıkarmasındaki neden bağımsız olma istekleridir.

Başkennte, Viyana’da da büyük bir başkaldırı ile karşı karşıya olan Avusturya ilk önce Macaristan’ın özerkliğini tanıdı. Daha sonra Avusturya’daki ayaklanma bastırılınca Franz Joseph zekâ özürlü amcasını imparator yaptı. Avusturya, Macaristan’ın özerkliğini tanımadığını belirtti ve bir iç savaş daha çıktı. İsyancıların direnişinin kırılmasında güçlükler yaşanınca Rus Çarı I. Nikolas’dan yardım istendi. Rusya’nın Macaristan’ı işgal etmesi üzerine Macarlar ve Ruslar arasına düşmanlık başladı. Daha sonra Macaristan yöneticisi olan Avusturyalı Julius Freiherr von Haynau Macar ordusundaki 13 görevli kumandanın idamına karar verdi. Lajos Kossuth sürgüne gönderildi.

Devrimin sonrası (1849 – 1867)

1849 – 1867 yılları arasında yaşanan savaşın ardından tüm ülke pasif direnişe geçti. Arşidük Albrecht von Habsburg Macaristan Krallığı’nın başına geçti ve Çek yetkililerin yardımıyla Almanlaştırma hareketleri tekrar başladı.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (1867-1913)

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Orta Avrupa’da hüküm sürmüş ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış bir imparatorluktur. Bu imparatorluğu Avrupa’nın birçok ülkesinde hüküm süren Habsburg Hanedanı yönetmiştir. Avusturya ve Macaristan aslında içişlerinde bağımsız olan iki ayrı ülkeydiler. Fakat dışişleri açısından tek bir Habsburg İmparatoru tarafından yönetilmekteydiler. Resmî para birimi Kron’du.

İmparatorluktan önce

Habsburgların Avusturya’daki egemenliği 1282 yılına kadar uzanır. 1806 yılına kadar Avusturya bölgesi Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunun bir parçasıydı ve Arşidüklük olarak kabul ediliyordu. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun etkinliği azaldıkça Avusturya arşidükleri bağımsız olarak hareket etmeye başladılar. 1806 yılında, Arşidük Franz kendini imparator (kayzer) ilan etti.

1866’da Prusya-Avusturya Savaşı yenilgisi ve Alman Konfederasyonunun dağılmasından sonra prestijini kaybeden Avusturya İmparatorluğu kesin olarak mutlakiyetçiliği terketti ve anayasal parlamenter bir hükümet kuruldu. Bununla birlikte, yıkılan monarşinin bütününü kapsayacak, içinde tüm ulusların eşitlik ve özerkliğe sahip olacağı gerçek bir federasyon kurulacağı yerde; Macarlar’ın baskısı sonucunda, bir uzlaşma olarak 1867’de bir ikili monarşi kuruldu. Yeni devletin resmi adı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu idi. İkili monarşi, her iki kanadını ayrı parlamentoları olan anayasal monarşiler olarak örgütledi. Hükümdar, ordu ve dış politika her ikisi için ortaktı. Diğer konularda her biri bağımsızdı. Monarşinin batıdaki parçası Avusturya’da çeşitli uluslar daha geniş özgürlüklerden yararlandılar Oy hakkı giderek yaygınlaştı.

Ancak uluslar sorunu sürüyordu. 1875 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerinde ve Bosna-Hersek’te ayaklanmalar oldu. Buna bağlı olarak Rusya Osmanlılara savaş açtı ve Osmanlıları yenerek onların Avrupa’daki güçlerine son verecek olan barış antlaşmasını kabul ettirdi. 1878 Berlin Kongresi Bosna-Hersek’i Avusturya-Macaristan’ın işgal etmesine ve yönetmesine karar verdi. Bundan sonra Avusturya-Macaristan’ın Balkanlar’daki istekleri Rusya ve Sırbistan’ın istekleri ile çelişkili bir durum aldı. Otuz yıl sonra 1908’de Avusturya-Macaristan, Bosna-Hersek’i resmen topraklarına kattı. Bu arada 1879’da Avusturya-Macaristan , Almanya ile bağlaşıklık antlaşması imzaladı. 1882’de İtalya’nın da katılması ile genişleyen bu antlaşma Rusya’ya karşı idi. Bu bağlaşıklık Avusturya-Macaristan monarşisindeki çeşitli uluslar üzerinde farklı bir etki yaptı. Almanlar ve Macarlar ittifakı desteklerken; Slav uluslar, özellikle Çekler ve Güney Slavlar 1908’de Bosna-Hersek’in ülkeye katılmasından da rahatsız oldular. O sıralarda Sırbistan Krallığı oldukça güçlü bir duruma gelmişti ve Avusturya-Macaristan’daki Güney Slavların üzerinde etkili oluyordu.

Kırmızılar ve Beyazlar (1918-19)

1918 yılında I. Dünya Savaşı’nda alınan yenilginin etkisiyle Avusturya-Macaristan birliği dağıldı. 31 Ekim 1918’de Mihály Károly başbakan olarak Macaristan’ın başına geçti. Yeni hükûmet savaşın ardından ülkeyi, kasım ayında resmen bağımsız bir devlet ilan etti. 22 Kasım 1918 tarihinde Romanyalılar Macar Hükûmeti’ne Erdel’in yönetiminin kendilerine ait olduğunu söylediler. 1 Aralık 1918’de düzenlenen Alba Iulia (Gyulafehérvár) toplantısında Erdel’in Romanya’ya bağlanması kararı alındı.

Yeni Macar Hükûmeti 1919 Şubatı’na kadar toplumsal hizmetlerin yetersizliği ve askerî başarısızlıklar nedeniyle halk desteğini büyük oranda yitirdi. 21 Mart’ta askerî ittifak güçleri Macaristan’dan daha fazla toprak isteyince Károlyi istifa etti. Bunun üzerine Béla Kun başkanlığında Macaristan Komünist Partisi iktidara geldi ve Macar Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan etti.

"Kırmızılar" adıyla tanınan Komünistler ülkedeki tek organize silahlı birlik olmaları nedeniyle ve (Rusya yardımıyla) Macaristan’ın geçmişte elinden çıkmış olan tüm toprakları geri alma sözü ile iş başına geçtiler. Komünistler ayrıca eşitlik ve toplumsal adaletin iyileştirilmesi üzerine vaatte bulundular. Başlangıçta Kun’un ordusu birçok etkileyici zafer kazandı: Albay Aurél Stromfeld sayesinde Çekoslovak askerler işgal edilmiş bazı topraklardan atıldı, bölgede geçici bir Slovak Sovyet Cumhuriyeti kurarark Romanya’ya bırakılmış olan Erdel’i almak için üzerine gidilmesine karar verildi. Toplumsal hizmetlerde komünist hükûmet endüstriyel ve ticari kuruluşları devletin tekeline aldı, konutlaşmayı, ulaşımı, bankacılığı, ilaç sanayiini ve ülkedeki her türlü kuruluşu kamulaştırdı.

Tüm yapılanlara karşın Komünist Hükûmet de oldukça kısa ömürlü oldu Birkaç başarılı darbenin ardından hükûmete "Kırmızı Terör" adı altında yarı askerî ve yarı düzenli gruplardan karşı ataklar gelmeye başladı. Bu dönemde toplumu ayarttıkları gerekçesiyle tutuklanan 590 kişinin tümü yargılanmadan idam edildi. Devlet tarafından toprak reformu yapılmıştı; yalnız devletin soylulardan aldığı toprakları düşük sınıftakiler arasında etkili biçimde dağıtamamıştı. Sovyet Rus Ordusu da hiçbir zaman Macar Hükûmeti’ne tardım edemedi. Hiçbir savaşı kaybetmemelerine karşın Macarlar aldıkları toprakları yavaş yavaş müttefiklerin baskısı nedeniyle bırakmak zorunda kaldılar. Romanyalı’ların ilerlemesi ve toplumun tepkileri nedeniyle Béla Kun ve adamları ülkeden kaçarak Avusturya’ya sığındılar. 6 Ağustos günü Budapeşte işgal edildi. Bunun üzerine verilen sözleri tutmadıkları gerekçesiyle Macar toplumunda Sovyet Birliği’ne ve meclisin büyük bir bölümünü oluşturan Yahudilere karşı büyük bir hoşnutsuzluk duygusu belirmeye başladı.

Macaristan’ın yeni savaş güçleri artık mufafazakâr devrim karşıtları; "Beyazlar" idi. Erdelli bir soylu olan István Bethlen ve Avusturya-Macaristan Donanması’nda eski bir komutan olan Miklós Horthy önderliğinde Viyana’da kurularak, Szeged’de ilan edildi. Ülkenin batısında başlayarak, genele yayılan Beyaz Terör, polis teşkilatı dağıldığı için ülkede kendilerine karşı koyabilecek herhangi bir güç olmadığından birçok komünist ve diğer sol görüşlüleri yargılamadan idam etti. Ülkede Macaristan’ın içinde bulunduğu durumun gerekçesi oldukları bahanesiyle Yahudilere karşı birçok saldırı yapıldı. Ülkeden çekilmeye başlayan Romanya ordusu da çıkmadan ülkedeki her yeri yağmaladı ve yakıp yıktı. Ortaya çıkan zarar öylesine büyüktü ki 1919 yılındaki Barış Konferansı’nda Macaristan’dan Romanya’ya savaş tazminatı ödemesi istenmedi. 16 Kasım günü Romanya Ordusu’nun izni ile Horthy’nin ordusu Budapeşte’ye girdi. Yeni yönetim güvenliği sağladı, terörü durdurdu, bir önceki hükûmetin destekçileri hapse atıldı ve siyasi hareketler bastırıldı.

1920-44 kral naipliği dönemi

1920 Ocak ayında Macar kadın ve erkekler ilk kez gizli usulde oy verdi. Önceki oylamalar, oylamanın gizli olmamasından dolayı demokratik ölçülerde değerlendirilmiyordu. Sağ kanat bu oylamadan birinci çıktı. 1867 Uzlaşması’nı ortadan kaldırarak, monarşiyi yeniden düzenledi.

Macaristan 4 Haziran 1920 tarihinde Trianon Antlaşması’nı izmalayarak ülkenin parçalandığını kabul etti. Antlaşmaya göre Macaristan topraklarının bir kısmı, komşu ülkeleri arasında paylaştırıldı. Yaklaşım 10 milyon Macar ülke dışında kaldı. Ülkenin etkin yapısında değişiklikler oldu. Bu değişim sonucunda Macaristan’ın etnik yapısı; %90’ı Macar, %6’sı Alman, geriye kalan kısmı ise Slovaklar, Hırvatlar, Rumenler, Yahudi ve Çingene olarak değişti.

Belirlenen yeni sınırlar, Macaristan’ı maden yatakları ve ticari yolların kazancından uzaklaştırdı. Macaristan yeni sınırları ile orman havzasının %84’ünü, ekilebilir arazisinin %43’ünü ve demir madenlerinin %83’ünü kaybetti. Macaristan 1. Dünya Savaşı öncesi savaş endüstrisinin önemli merkezlerinden birisiydi. Başken Budapeşte nüfusunun %51’i endüstride çalışmaktaydı. Endüstriyel alanda çalışanların %82’si de ağır sayaniyde çalışmaktaydı.

Haziran 1920 yılında Honthy meclise başbakan olarak atandı. Kendisinin de içinde bulunduğu sağ kanat hükümeti, numerus clausus yasasını uygulayacağını, siyasetteki ve üniversitelerdeki yozlaşmaya çözüm bulacağını, kırsal alanın sorunlarıyla ilgileneceğini vadetti. Teleki’s hükümeti, Avusturya kralı 1. Charles’in Mart, 1921’de tekrar tahta geçmesi ile devrildi. 1. Charles, Hasburgta’ki milliyetçi sağ kanadın bütün siyasi faaliyetlerini engelledi. Bu durumu değerlendiren parlamenter István Bethlen, Birlik Partisi adında yeni bir sağcı parti kuruldu.

Horthy bunun üzerine Bethlen başbakanı olarak atandı. 4. Charles ‘in tahtını güvence altına alma çabaları yine sonuçsuz kaldı.

Bethlen’in iktidarda durduğu süre istikrarlı geçti (1921-1931). Yeni bir politik anlayış ile seçmenlere yaklaştı, bürokratik konumlara kendi destekçilerini yerleştirdi, siyasi becerisini kırsal alanda hissettirdi. Bethlen devlet mekanizması üzerinde radikal devrimler yaptı. Yahudi ve sol kesim üzerindeki baskıları azalttı. 1921 yılında Sosyal Demokratlar’a ve ticari birliğe yeni haklar sağladı. Legal olarak çalışmalarını sağlayacak yasaları çıkarttı. Anti-Macar ve siyasi suçlulara af sağladı. Bethlen 1921’de Macaristan’ın Milletler Cemiyeti’ne girmesini sağladı.1927 yılında İtalya ile yeni bir dostluk antlaşması imzaladı. Trianon Antlaşması ülke gündemine geldi. Bethlen bu antlaşmanın etkilerini; ticari, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik alanda yükselirken basamak olarak kullandı.

Büyük Bunalım dönemi yaşam standardında olduğu gibi, sağ kanadın politik kariyerinde de büyük düşüşe neden oldu. 1932 yılında Horthy’nin yerine, Almanya ile sıcak ilişkiler olan Gyula Gömbös atandı. Gömbös aşırı milliyetçi kanattaydı ve Maygarizasyon politikasını güden bir politika izlemekteydi. Gömbös ekonomik krizden kurtulmak için Almanya ile yeni bir ticari anlaşma imzaladı. Bunun sonucu olarak da Macar pazarı ve madenleri Almanya kontrolüne geçmiş oldu.

Adolf Hitler’in Macarlara Trianon Antlaşması ile kaybettikleri toprakları geri verme sözü ile Macarlar Almanlara Yahudi politikasında yardımcı olmaya başladılar. 1935 yılında, Macaristan’ın faşist partisi olan Çapraz Ok partisi Ferenc Szálasi tarafından kuruldu. Gömbös’ün danışmanı Kálmán Darányi Birinci Yahudi Yasası’nın çıkmamasını sağlayarak Alman nazileri ve antisemitist Macarları memnun etti. Macar meclisi bu rahatsızlık verici gelişmeler üzerine Béla Imrédy’i Darányi’nin istifası üzerine başbakan olarak atadı (1938).

Imrédy ilk olarak İngiltere ile diplomatik ilişkileri geliştirme politikasını izledi. Bu gelişmeler, Almanya ve İtalya tarafından rahatsızlık verici olarak yorumlandı. Ancak Avusturya’nın ilhakı ile Imrédy Almanya ve İtalya’yı görmezden gelmenin mümkün olmadığını gördü. Bunun sonucu olarak 1938 sonbaharı itibarıyla dış politikada daha Alman ve İtalyan yanlısı bir çizgi izlemeye başladı.

Imrédy, sağ siyasette gücünü korumak amacıyla rakiplerini ortadan kaldırmaya başladı. Gittikçe güç kazanan Ok Haç Partisi bu politikanın sonucunda Imrédy yönetimi tarafından kapatıldı. Daha da sağ çizgi izlemeye başlayan Imrédy, devletinin totaliter bir şekilde yeniden organize edilmesini teklif etti ve ilkinden daha da sert olan İkinci Yahudi Kanunu’nun taslağını hazırlattı. Pál Teleki’nin hükümetinin yönetimindeki meclis 1939 yılında İkinci Yahudi Kanunu’nu kabul etti. Kanun, Yahudilerin ekonomik, kültürel ve sosyal hayata katılımını sınırlandırıyor ve Yahudiliği bir din değil bir ırk olarak tanımlıyordu. Bu da Musevilikten Hristiyanlığa geçenlerin durumunu belirgin bir şekilde olumsuz etkiledi.

2. Dünya Savaşı

Nazi Almanyası ve Faşist İtalya Macaristan’ın Triyanon Antlaşması ile kaybettiği toprakları barışçıl yollarla geri almasına çalıştılar. Viyana Hediyeleri ile de Macaristan’ın Çekoslovakya’nın bir kısmını ve Transilvanya’yı geri almasını sağladılar.
Pál Teleki, 20 Kasım 1940’ta Almanya’nın baskısıyla Macaristan’ı Üç Güç Paktı’na katılmasını onaylamıştır. Diğer yandan da Aralık 1940’ta Yugoslavya ile uzun ömürlü olmayan "Sonsuz Dostluk Antlaşması"’nı imzaladı. Birkaç ay sonra, Yugoslavya’daki ihtilalin Almanya’nın Sovyetler Birliği’ni işgal etme planını tehdit etmesi sebebiyle Hitler Macarların Yugoslavya’nın işgalinde destek vermelerini istedi. Bu ortaklığın sonucunda da Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybedilen Macar topraklarının geri verileceği sözünü verdi. Macaristan’ın savaşta Almanlarla birlikte olmasına engel olamayan Teleki intihar etti. Aşırı sağcı László Bárdossy de bir sonraki başbakan oldu. Sonuçta bugünkü Slovenya, Hırvatistan ve Sırbistan’da bulunan ufak topraklar Macaristan’a katıldı.

Doğu Cephesi’nde savaşın başlamasıyla, savaşa katılma konusu Macar yetkililer arasında tartışmalara sebep oldu. Sonuç olarak Macaristan 1 Haziran 1941’de Almanların yönetimi altında savaşa girdi. Macar elit askerlerinden oluşan Karpat Grubu güney Rusya’da oldukça ilerleme kaydetti. Uman Muharebesi sırasında Karpat Grubu 6. ve 12. Sovyet Orduları’nın çevrelenmesinde görev aldı. 20 Sovyet tümeni ele geçirildi veya yok edildi.

Macaristan’ın Almanya’ya olan bağlılığından endişelenen Amiral Horthy Bárdossy’yi istifaya zorladı ve yerine Miklós Kállay’ı getirdi. Miklós Kállay Bethlen hükümetinde görev almıştı ve muhafazakar bir çizgiye sahipti. Kállay Bárdossy’nin Kızıl Ordu karşısında Almanya’yı destekleme politikasına devam ederken gizlice Batılı güçlerle müzakerelere başladı.

Stalingrad Muharebesi’nde Macaristan İkinci Ordusu çok ciddi kayıplar verdi. Stalingrad’ın Ocak 1943’te düşmesinden kısa bir süre sonra İkinci Ordu varlığını devam ettiremedi.

Amerikalılar ve İngilizlerle gizli müzakereler devam etmekteydi. Ancak bunun farkında olan Hitler Nazi güçlerine Margarethe Operasyonu’na başlamaları emrini verdi ve Mart 1944’te Macaristanı işgal etti. Hırslı bir Nazi destekçisi olan Döme Sztójay, Nazi Orduları yöneticisi Edmund Veesenmayer’in desteğiyle yeni başbakan oldu.

Kötü şöhretli SS Albayı Adolf Eichmann Macaristan’a Yahudilerin işgal edilmiş Polonya’daki Alman ölüm kamplarına gönderilmesini denetlemeye gitti. 1944 yılında 15 Mayıs-9 Temmuz arasında 437,402 Yahudi Auschwitz Toplama Kampı’na gönderildi

1944 Ağustos’unda Horthy, Sztójay’ın yerine anti-faşist General Géza Lakatos’u getirdi. Lakatos yönetiminin içişleri bakanı olan Béla Horváth jandarmaya Macar vatandaşlarının sürgün edilmesini engellemeleri emrini verdi.

Eylül 1944’te Sovyet güçleri Macar sınırını geçtiler. 15 Ekim 1944’te Horthy Macaristan’ın Sovyetler Birliği ile ateşkes imzaladığını ilan etti. Ancak Macar Ordusu ateşkesi görmezden geldi. Almanlar Panzerfaust Operasyonu ile Horhy’nin oğlunu kaçırarak onu ateşkesi feshetmesine, Lakatos’un yerine Ok Haç Partisi’nin lideri olan Ferenc Szálasi’yi getirmesine zorladılar. Ferenc Szálasi Millî Birlik Devleti’nin başbakanı oldu ve Horthy politikadan çekildi.

Szálasi Nazilerin desteğiyle başta Budapeşte’dekiler olmak üzere Yahudilerin sürgününü tekrar başlattı. Binlercesi de Ok Haç Partisi üyelerince öldürüldü.

28 Aralık 1944’te Béla Miklós başbakanlığında Macaristan geçici hükümeti kuruldu. Ancak Miklós da ve Szálasi de hükümetlerinin meşruiyetini iddia etmekteydi. Ok Haç Partisi’nin yönetim alanı gittikçe daralırken Almanlar ve Szálasi destekçileri Ruslara karşı savaşmaya devam ettiler. Kızıl Ordu 29 Kasım 1944’te Budapeşte’yi kuşattı ve Şubat 1945’e kadar sürecek olan Budapeşte Muharebesi başladı. Macaristan Birinci Ordusu’ndan kalan birliklerin çoğu ise 1 Ocak ile 16 Şubat 1945 arasında Budapeşte’nin 200 km kuzeyinde imha edildi. Sonuç olarak 13 Şubat 1945’te Budapeşte koşulsuz bir şekilde teslim oldu.

20 Ocak 1945’te Macar geçici hükümetinin temsilcileri Moskova’da ateşkes imzaladılar. Szálasi hükümeti üyeleri ise ülkeyi mart sonunda terkettiler. Resmi olarak Macaristan’daki Sovyet operasyonları 4 Nisan 1945’te son Alman birlikleri de ülkeden çıkana kadar devam etti. 7 Mayıs 1945’te General Alfred Jodl, Alman kuvvetlerinin koşulsuz teslimini kabul etti.

Macar Bilimler Akademisi’nden Tamás Stark’ın değerlendirmesine göre Macaristan’ın 1941-1945 arasındaki kaybı 110-120,000’i ölü, 200,000’i kayıp ve savaş esiri olmak üzere toplam 300,000-310,000’dir. Macaristan’ın kayıpları Slovakya, Romanya ve Yugoslavya’dan katılan topraklardan askere alınan 110,000 kişi ve askere alınan 20-25,000 Yahudi’yi de içermektedir. 45,000’i 1944-1945 arasındaki hava operasyonları sonucu ve 20,000’i soykırımda öldürülen Romanlar olmak üzere 80,000 sivil kayıp verilmiştir. Holokost sebebiyle hayatını kaybeden Yahudilerin sayısı ise 600,000’dir.

Coğrafya

Macaristan Yaylası (Felföld)

Macaristan’ın kuzey kesimleri dağlık bir bölgedir. Doğu komşusu Romanya’nın kuzey sınırından içeri giren bu dağ zinciri batıya doğru uzanarak Avusturya Alpleri ile birleşir. Ama bu dağlar akarsulara sık sık geçit veren sayısız birtakım tepelere parçalanmıştır. Dağların en yüksek noktası Kekes Tepesidir (1014 m). Yer yer vadilerle yarılan dağların yamaçları sık ormanlarla kaplıdır. Tepelerden vadilere inildikçe "lös" adı verilen kil ve kum karışımı sarı renkli balçıkla kaplı araziler görülür. Bunlar çok verimli topraklardır. Bağlar, meyve bahçeleriyle dolu olan vadilerde sırtlarını yamaçlara dayamış kasabalara rastlanır. Tuna Nehri’nin batısında Bakony Ormanları bulunur.

Macar Denizi diye anılan Balaton Gölü’ne kadar uzayan bu dağlık bölge çoğunlukla kireçtaşından oluşmuş bir yayladır. En yüksek tepesi Kőröshegy Dağı’dır (713 m). Buralarda da tepeler ormanlarla kaplı olup vadiler tarıma ayrılmıştır. Vadilerde de yer yer lös toprağına rastlanır. Balaton Gölü’nden güneye doğru, Sırbistan sınırı yakınlarında Mecsek Dağları (En yüksek noktası 682 m) bulunur. "Felföld" diye anılan Macaristan Yaylası burada sona erer.

Macaristan Ovası (Alföld)

Batı Macaristan Ovası’nda ilk planda tepelerin çokluğu göze çarpar. Buralarda akarsular bulanık ve çamurludur. Bunlardan daha çok ormandan kesilen ağaç kütüklerini taşımak için faydalanılır. Tuna’ya dökülen Raba, Repce ve Marcal nehirleri arasında kalan topraklarda buğday ekimi yapılır. Tuna’yı geçip doğuya ilerlendikçe Büyük Alföld denilen karakteristik Macar Ovası ile karşılaşılır. Macar halkının yarısını barındıran baştanbaşa düz, engin bir çayırdır. Büyük Alföld’de büyük ısı farkları göze çarpar. Kuzeyde dağlarla çevrili olduğu için yazın şiddetli sıcaklar olur. Kışın ise dondurucu rüzgârlar ovayı kaplar. Karpatlar’dan inen Tisza Nehri ovayı enlemesine keserek güneyde Sırbistan’a girer (Voyvodina Özerk Bölgesi) ve orada Tuna’ya karışır. Büyük miktarda çamuru da birlikte sürükleyen bu ırmak, ilkbahar taşkınları sırasında oldukça geniş bir çevreyi sular altında bırakır. Yazın kızgın güneşle kuruyan bu çamurlar Tuna ile Tisza arasındaki bölgenin karakteristik manzarasıdır. Kuzeydoğuda Romanya sınırına yakın Debrecen dolaylarında buna benzer kumlu, balçıklı yerlere rastlanır.

Tarıma çok elverişli löslü topraklar çoğunluğu meydana getirirler. Macaristan’ın tarım yönünden zenginliğinin belli başlı kaynağı bu bereketli ovalardır.

İklim

Sıcaklık ocak ayında -1 ve 2 derece arasındadır. Yaz aylarında ise sıcaklık en fazla 29 derece’dir. Denize kıyısı olmadığı için ülkede karasal iklim hâkimdir.

Ekonomi

İhracat odaklı bir ekonomiye sahip olan Macaristan, uluslararası ekonomik konjonktürün yarattığı risklere açıktır. Dış ticaretinin büyük bir bölümünü AB ülkeleriyle yapan ülke, Avro’ya geçiş için gerekli hazırlıkları da sürdürmektedir. Temel ürün gruplarına göre dış ticaretinin dağılımında, makineler, elektronik eşyalar ve nakliye araçları ülkenin ithalat ve ihracatında ana sektörler olarak öne çıkmaktadır. İthalatın yaklaşık % 50’sini, ihracatın ise % 60’ını bu üç sektör gerçekleştirmektedir.

Bilim ve teknoloji

Macaristan çok sayıda seçkin bilim adamları yetiştirmiş olup matematik eğitimi ile ünlüdür.

Rubik Küpü, Ernő Rubik tarafından icat edilmiştir.

Ulaşım

Macaristan oldukça gelişmiş bir karayolu, demiryolu, hava ve su taşıma sistemi vardır. Ülkenin başkenti Budapeşte, toplu taşıma ağında önemli bir düğüm olarak hizmet vermektedir.

Demografi

Macaristan’daki etnik unsurlar

Macarların atalarının büyük çoğunluğu Ural-altay/Fin-Ugor kavimleri’nden olan Hun-Ugor kavimleridir. Daha sonra Hint Avrupa grubundan olmayan bu Ugor kavimlerine Hunlardan bazı boylar karışmıştır. Karışan bu üç kavim, Hazarlar’ın egemenliğini kabul etmiştir (460).

Eğitim

1276 yılında Veszprém üniversite Péter Csák birlikleri tarafından tahrip edildi ve yeniden inşa edilmedi. Pécs’te bir üniversite 1367 kurulmuştur. Sigismund 1395 yılında Óbuda’da bir üniversite kurmuştur. Universitas Istropolitana, Mattias Corvinus tarafından 1465 yılında Pozsony’de kurulmuştur. Nagyszombat Üniversitesi 1635 yılında kuruldu ve 1777 yılında Buda’ya taşındı ve bugün Eötvös Lorand Üniversitesi olarak hizmet vermektedir. Dünyanın ilk teknik üniversitesi 1735 yılında Selmecbánya’da kuruldu. Onun ardılı Macaristan’daki Miskolc Üniversitesi’dir. Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi (BME) üniversite düzeyi ve yapısı ile dünyadaki en eski teknoloji kurumu olarak kabul edilir. Yasal selefi ise İmparator II. Joseph tarafından 1782 yılında kurulan Institutum Geometrico-Hydrotechnicum’dur.

Macar mutfağı

Macar Mutfağı

Macaristan mutfağı denince akla ilk gelen şey paprikadır. Çok geniş bir coğrafyadan etkilendiği mutfağında Fransa ve Türkiye’nin yanı sıra Orta Avrupa ülkelerinin de etkisi görülür. Mutfaklarıyla gurur duyan Macarların yemeklerinin olmazsa olmazı baharatlarıdır. Macarların ulusal yemeği gulaştır. Paprika aromalı bir çeşit çorba olan gulaşın yanı sıra Macaristan mutfağında et oldukça popülerdir. Özellikle domuz eti ve bifteği yemeklerinde çokça kullanırlar. Irmak balıkçılığının yaygın olduğu ülkede sazan ve sudak en çok tüketilen balıklar arasındadır. Tavuk ve hindi etinin de oldukça yaygın olduğu ülke mutfağında ülkenin kendine has lezzetleri paprika soslu tavuk paprikás csirke ve paprikalı balık çorbası halászlé çokça tüketilir.

Kaz eti de ülkede oldukça popülerdir. Özellikle kaz ciğeri libamáj ve rosto edilmiş kaz bacağı karşınıza en çok çıkacak çeşitlerdendir. Macarlar sebze yemeklerine de düşkündür. Ayrıca düşkün oldukları bir diğer şey ise turşudur. Kahvaltılarında bile mutlaka turşu vardır. Ülke mutfağının yerel tatlılarından gundel palacsinta pankekin yanında ceviz, kuru üzüm, limon rendesi ve çikolatalı sos ile rom ikram edilir.

Vejetaryen ve vegan yemek çeşitlerinin de oldukça zengin olduğu ülkede ziyaretçiler özellikle ülkenin batı kesiminde kendilerine göre yiyecekler bulabilirler. Macaristan’da şarap oldukça ciddiye alınır. Ülkenin en meşhur şarap markaları zengin üzümlerden üretilen kırmızı şarap markası Kékfrancos ve tatlı beyaz şarabı Tokaj’dır. Ülkenin diğer lokal içkileri arasında “boğa kanı” anlamına gelen ve oldukça sert olan kırmızı şarapları Bikavér, çokça ihraç ettikleri biraları Sör, bitki likörü Unicum, ve kayısılı, vişneli, erikli, armutlu gibi çeşitleri olan Pálinka adını verdikleri konyakları gelir.

Macaristan’daki Türk Elçiliği

BUDAPEŞTE BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: ANDRASSY UT. 123 1062 BUDAPEST/HUNGARY
Telefon: 00 36-1 344 50 25 (5 hat)
Faks: 00 36-1 344 51 43 (Dahili 119 mesai saatleri içinde)

embassy.budapest@mfa.gov.tr
T.C. Dışişleri Bakanlığı Budapeşte Büyükelçiliği

Görev Bölgesi: Bütün Macaristan

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Lüksemburg Büyük Dükalığı

Lüksemburg

Başkent Lüksemburg
Resmî diller Lüksemburgca, Almanca, Fransızca
Yönetim Şekli Parlamenter Monarşi
Yüzölçümü 2.586 km²
Nüfus 602.010
Nüfus Yoğunluğu 232.7/km²
Para birimi Euro (EUR)
Zaman dilimi OAZD (UTC+1) – OAYZD (UTC+2)
Telefon kodu +352
İnternet TLD .lu

Lüksemburg ya da resmî adıyla Lüksemburg Büyük Dükalığı (Lüksemburgca: Groussherzogtum Lëtzebuerg, Fransızca: Grand-Duché de Luxembourg, Almanca: Großherzogtum Luxemburg), Batı Avrupa’da denize kıyısı olmayan küçük bir devlettir. Toprakları Belçika, Fransa ve Almanya ile çevrelenmiştir. Başkenti, ülkeyle aynı adı taşıyan Lüksemburg’tur. Lüksemburg’un nüfusu yarım milyonun biraz altında ve yüzölçümü yaklaşık olarak 2.586 kilometrekaredir.

Ülkede parlamenter temsilî demokrasi ile birlikte anayasal krallık sistemi vardır. Grandük unvanını taşıyan bir monark tarafından yönetilir. Eski dönemlerden günümüze ayakta olan en büyük dükalıktır. Ülke son derece gelişmiş bir ekonomiye sahiptir ve kişi başına düşen millî gelir ortlamasında IMF ve Dünya Bankası verilerine göre birinci sırada yer alır. Tarihî ve stratejik önemi kurulduğu Roma dönemine dek uzanır.

Lüksemburg; Avrupa Birliği’nin, NATO’nun, OECD’nin, Birleşmiş Milletler’in, Benelüks Topluluğu’nun ve Batı Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerindendir. Ülkenin başkenti ve aynı zamanda en büyük yerleşim birimi olan Lüksemburg, Avrupa Birliği ile ilgili pek çok sayıda kurum, kuruluş ve dairenin genel merkezliğine ev sahipliği yapmaktadır.

Lüksemburg, Roma ve Cermen kültürlerinin kesiştiği bir noktada yer alır ve bu iki uygarlığın da ülkenin kültürel yapılanmasında büyük payı vardır. Lüksemburgça, Almanca ve Fransızca olmak üzere üç resmî dilin bulunduğu ülke laik bir devlet yapılanmasına sahip olsa da Lüksemburg halkının büyük çoğunluğu Roma Katolik Kilisesi’ne bağlıdır.

Bayrak ve Arma

Lüksemburg arması

Kırmızı (en üstte, beyaz (ortada) ve açık mavi olmak üzere üç eşit yatay şeritten oluşur. Bayrak Hollanda bayrağına benzemektedir. Ayrıca bayrağın tasarımında Fransa bayrağından esinlenilmiştir.

Tarihçe

Bu küçük ülkenin tarihi 963’te Kont Siegfried’in Lütteburg Kalesi’ni kurdurmasıyla başlar. 15. yüzyılda 4 Kutsal Roma Cermen imparatoru Lüksemburg’dan seçilmiştir. Bunlardan I. Karl, Lüksemburg’u 1354’te dükalığa dönüştürmüştür. 1443’te Bourgogne hanedanının eline geçen ve yüzyıllarca yabancı ülkelerin egemenliğinde yaşayan dükalık Bourgogne hanedanından Marie’nin Avusturya İmparatoru I. Maximillian ile evlenmesi sonucu Habsburglara geçmiştir.

Habsburgların bölünmesi ile Lüksemburg ailenin İspanyol koluna geçti. 1684’te Fransa Kralı XIV. Louis tarafından ele geçirildi. 1697’de Habsburgların geri aldığı ülke, 1794’te yine Fransız işgaline uğradı. 1815’e kadar Fransız egemenliği altında kalan ülke Viyana Kongresi’nde bağımsız bir büyük dükalık olarak Hollanda’ya geçmiştir. 1830 Ayaklanması’ndan sonra Belçika’nın bir parçası haline gelmiştir.

Fransız İmparatoru III. Napoléon’un ele geçirme girişiminin başarısızlığa uğramasından sonra, 1827’de bağımsızlığa kavuşan Lüksemburg Büyük Dükalığı büyük devletlerin himayesi altına alınmış ve Dükalık’ta, 1868’de üstünde birçok değişiklikler yapılmasına rağmen günümüzde de geçerli olan anayasa kullanılmaktadır. O tarihten itibaren yansızlık politikası uygulamasına karşın her iki dünya savaşında da Alman işgalinde kalan Lüksemburg, 1947 Mart’ında Belçika ve Hollanda’yla iktisat ve gümrük birliği Benelüks’ü oluşturmuş, 1949’da NATO’ya, 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmuştur.

Başkenti Lüksemburg, 2007 Avrupa kültür başkenti seçildi. Ayrıca kişi başına düşen yıllık millî gelirde dünyada ilk sıradadır (81.000$ 2006 tahmini). Diğer ülkelere nazaran zengin bir toplum olması; ülke topraklarının küçük olması ve çekirdek bir ülke olarak yaşaması ile doğru orantılıdır.

Bunların dışında, Lüksemburg, dünyada halen bağımsız olarak varlığını sürdüren ve dükalık sistemiyle yönetilen tek devlettir.

Yönetim ve politika

Ülkede parlamenter temsilî demokrasi ile anayasal krallık sistemi vardır. 1868 Anayasası ışığında, yürütme gücü grandük ve çeşitli görevlere atanmış birkaç bakandan oluşan Bakanlar Kurulunun yükümlülüğündedir. Hükûmet başkanı, grandükün onayını aldığı sürece yasama konularında değişiklik yapma ya da yeni yasalar hazırlama yetkisine sahiptir.

Lüksemburg Ulusal Meclisinin temsilcileri, 5 yılda bir yenilenen seçimlerle işbaşına gelirler ve halk tarafından doğrudan seçilirler. 4 seçim bölgesinden toplam 60 milletvekili ülkenin tek meclisli parlamentosuna girer ve yasama yetkisini elinde bulundurur. Ülke Konseyi (Conseil d’État) adı verilen birim ise grandük tarafından atanan 21 sıradan vatandaştan oluşur ve bu üyeler,Temsilciler Meclisine görüş ve önerilerini sunma hakkına sahiptirler.

Ülkede, Esch-sur-Alzette, Lükemburg ve Diekirch şehirlerinde olmak üzere üç genel mahkeme; Lükemburg ve Diekirch’da iki bölge mahkemesi, temyiz ve fesih mahkemelerinden oluşan Yüksek Adalet Divanı bulunmaktadır. Ayrıca idari mahkeme ve anayasa mahkemesi de kurulmuştur ve bu mahkemeler de başkentte yer alır.

İdari yapılanma

Lüksemburg İlleri

Lüksemburg, 3 ile bölünmüştür. Bu üç il kendi içinde toplam 12 kantona ve bu kantonlar da 16 komüne ayrılmıştır. Ülkedeki komünlerden 12’si şehir statüsüne sahiptir ve bunlar içinde en büyüğü başkent Lüksemburg’dur

Ülkedeki iller

  1. Diekirch
  2. Grevenmacher
  3. Lüksemburg
Askeriye

Lüksemburg’un NATO görevlerine göndermek ve ülke içinde savunma gücünü sağlamak amacıyla oluşturduğu küçük bir ordusu vardır. Yaklaşık 900 kişiden oluşan ülke ordusuna katılım, 1967 yılından bu yana isteğe bağlıdır. Denize çıkışı olmayan Lüksemburg’un donanması da bulunmamaktadır.

Askerî havacılık kuvvetleri de olmayan Lüksemburg, buna karşın NATO’nun 17 adet savaş uçağının sahibi olarak kaydedilmiştir. Belçika ile yapılan iki taraflı antlaşmalar ışığında iki ülke ortaklaşa olarak bugün kullanımda olan bir askerî kargo uçağını finanse etti.

Coğrafya ve iklim

İklim

Lüksemburg, Avrupa’daki en küçük ülkelerden biridir ve dünyadaki 194 bağımsız devlet içinde yüzölçümü bakımından 175. sıradadır. Ülkenin toplam yüzölçümü yaklaşık 2.586 kilometrekaredir ve en geniş noktasında 82 kilometre uzunluğunda, 57 kilometre genişliğindedir. Lüksemburg doğusunda, Almanya’nın Renanya-Palatina ve Saarland eyaletleri ile güneyde Fransa’nın Lorraine bölgesiyle komşudur. Batısında ve kuzeyinde Belçika’nın Almanca konuşulan bölgeleri ve Lüksemburg ile Liège illeriyle çevirilidir.

Ülkenin kuzey ucunda Ardenler uzanır. Yoğun ormanlarla kaplı bu bölgeye Ösling (Lüksemburgca: Éislek adı verilir. Bu bölge engebeli arazi yapısına sahiptir ve ülkenin en yüksek tepesi olan 560 metrelik Kneiff da burada yer alır. Bu bölge çok seyrek nüfuslanmıştır. Burada yer alan tek kasaba olan Wiltz, nüfusu 4 bini biraz aşan bir yerleşim birimidir.

Ülkenin güney bölümü ise Gutland olarak adlandırılmaktadır ve Ösling’e göre daha yoğun nüfuslanmıştır. Bu bölge daha çeşitlidir ve coğrafi olarak 5 altbölgeye ayrılabilir. Lüksemburg platosu, ülkenin orta-güney bölümünde yer alır. Burada geniş, düz bir alanda kumtaşı oluşumları gözlenir. Küçük İsviçre bölümü, ülkenin doğusunda yer alır ve sarp kayalıklar, yoğun ormanlarla kaplıdır. Moselle Vadisi, ülkenin en alçak kesimleridir. Güneydoğu sınırına yakın bir noktadadır. Kızıl Topraklar ise ülkenin en güneyinde ve güneybatısında yer alır. Bu bölge Lüksemburg’da sanayinin en önemli merkezlerinin ve ülkenin en büyük şehirlerinin bulunduğu yerdir.

Lüksemburg-Almanya sınırı, üç akarsu ile belirlenir: Moselle Nehri, Sauer Nehri ve Our Nehri. Ülkede yer alan diğer önemli akarsular Alzette Nehri, Attert Nehri, Clerve Nehri ve Wiltz Nehri’dir. Sauer ve Attert nehirlerinin vadiler Ösling ve Gutland arasındaki sınırı oluşturur.

Lüksemburg Köppen iklim sınıflandırmasında Cfb ile saınıflandırılan Batı Avrupa deniz iklimine sahiptir. Özellikle yaz sonlarında yoğun miktarda yağış alır.

Etnik yapı

Lüksemburg’un yerli halkı Kelt kökenli, ancak Fransız-Alman ırkları ile karışıktır. 20. yüzyılda artan göç oranları ve göçmen sayısıyla Belçika, Fransa, Almanya, İtalya ve büyük çoğunluğu da Portekiz’den olmak üzere binlerce kişi ülkeye giriş yapmıştır. 2001 nüfus sayımlarında ülkede Portekiz vatandaşlığına sahip 58.657 kişi yaşadığı belirtilmiştir. Yugoslav Savaşları’nın başladığı dönemden beri Lüksemburg, Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan’dan büyük oranda göç almıştır. Her yıl ortalama 10 bin göçmen alan Lüksemburg’a son dönemde yapılan göçler büyük oranda Avrupa Birliği üyesi ülkelerden ve Doğu Avrupa ülkelerinden yapılmaktadır. 2000 yılı verilerine göre ülkede 162.000 göçmen vardır ve toplam nüfusun %37’sini oluşturmaktadırlar. Bunun yanı sıra ülkede sığınma hakkı istemiyle başvuranlar da dâhil, toplam 5 bin kayıtdışı göçmen olduğu sanılmaktadır.

Diller

Lüksemburg’da, Lüksemburgca, Fransızca ve Almanca olmak üzere üç resmî dil vardır. Lüksemburgca resmî dillerden biri olmasının yanı sıra dükalığın ulusal dili olarak kabul görmekte ve hemen hemen tüm Lüksemburglular tarafından bilinmektedir. Lüksemburgca, Almanya sınırında, Almanların konuştuğu lehçeye yakın bir dildir ancak Fransızcadan yoğun biçimde etkilenmiştir.

Ülkedeki resmî dillerin üçü de çeşitli alanlarda birinci dil olarak kullanılmaktadır. Lüksemburgca günlük hayatta konuşulan dil olma özelliğine sahiptir ancak yazılı dilde pek kullanılmamaktadır. Resmî yazışmaların büyük bölümü Fransızca yapılır ancak okullarda en çok öğretilen dil ise Almancadır. Basın-yayın organlarının büyük çoğunluğunun ve ülkedeki Katolik Kilisesi’nin de dili Almancadır.

Lüksemburg’da eğitim de üç-dillidir. İlköğretimin ilk yılları Lüksemburgca yapılır. Daha sonra kullanılan dil Almanca olarak değişir. Ortaöğretimde ise öğretim dili Fransızcaya döner. Ancak ülkede ortaöğretimden mezun olabilmek için ülkenin üç resmî dilinde de yeterlilik belgesi gerektiğinden ülkede okul bitirme diploması almadan eğitim kurumlarını terk edenlerin sayısı oldukça yüksektir. Özellikle göçmen ailelerin çocukları bu konuda büyük güçlüklerle karşılaşmaktadırlar.

Ülkenin üç resmî dilinin yanı sıra, İngilizce de eğitim süresince öğretilmektedir. Bunun dışında, Portekizce ve İtalyanca ülkedeki en büyük azınlık dilleridir.

İnançlar

Notre-Dame Katedrali, Lüksemburg.

Lüksemburg laik bir devlet olmasına karşın, devlet bazı inançları resmî olarak tanır. Böylece devlet dinî işlerde yönetimde söz sahibi olur ve din adamlarının atanmasında rol oynar. Bunun karşılığında, dinî kurumların giderleri ve din adamlarının ücretleri ödenir. Günümüzde Lüksemburg’da tanınmış inançlar Katolik Kilisesi, Rum Ortodoks Kilisesi, Rus Ortodoks Kilisesi, Yahudilik, Anglikanizm, Protestanlık ve İslam’dır.

Lüksemburg’da 1980 yılından beri devletin dinî inançlara ve eylemlere ilişkin istatistiksel bilgi toplaması yasaklanmıştır.

CIA’in 2000 yılı için yaptığı tahminlere göre Lüksemburg halkının %87’si Katolik Kilisesi’ne bağlı iken kalan %13’ü de Protestanlık, Rum Ortodoks, Yahudilik ve İslam inançlarına mensup ya da dinsizdir.

Lüksemburg’da inançlar konusunda en güncel istatistik sonuçları Avrobarometre’nin 2005 yılında yürüttüğü çalışmalar sonucu elde edilenlerdir. Buna göre, Lüksemburg vatandaşlarının %44’ü tanrının varlığına inandığını, %22’si bir özel ruh ya da yaşam kaynağının olduğunu düşündüğünü, %22’si de herhangi bir tanrı ya da kutsal varlığa inanmadığını belirtmiştir.

Ekonomi

Lüksemburg ekonomisi istikrarlı, yüksek gelirli, büyüme hızı yüksek bir ekonomidir. Ülkede enflasyon ve işsizlik oranları son derece düşüktür. 1960 yılına dek çeliğin egemen olduğu sanayi sektörü, son dönemlerde çeşitlenmiş ve kimyasallarla kauçuk işlemenin payı artmıştır. Ülke Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın en büyük ikinci yatırım fonu merkezi ve avro alanı içindeki en önemli bireysel bankacılık merkezidir. Avrupa’nın en önde gelen sigorta şirketlerinin merkezidir.

Bununla birlikte Lüksemburg hükûmeti son dönemlerde bir internet hamlesi gerçekleştirmiş ve bunun üzerine Skype, eBay ve Jajah gibi tanınmış internet şirketleri yerel ya da uluslararası genel merkezlerini Lüksemburg’a taşımışlardır.

Ülkede tarım çok küçük oranda genelde ailelerin işlettiği çiftliklerde yapılmaktadır. Lüksemburg özellikle Benelüks Birliği’nin diğer iki üyesi Belçika ve Hollanda ile sıkı ticari ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Avrupa Birliği’nin de üyesi olan ülke Avrupa Birliği’nin ortak pazar uygulamasından da yararlanmaktadır. kişibaşına düşen yıllık millî gelir ortalamasında dünyada birinci sıradadır. Ülkelere göre yaşam kalitesi sıralamasında 4. sıradadır. 2006 yılında ülkede işsizlik oranı %4.8 olarak ölçülmüştür. 2005-2006 yılları arasında ilk kez uluslararası büyüme hızlarının düşük olmasından dolayı ülke ekonomisi carî açık vermiştir.

Ulaşım

Lüksemburg’da karayolu, demiryolu ve havayolu taşımacılığı hizmetleri son derece gelişmiştir. Son yıllarda özellikle karayolu ağı önemli ölçüde yenilenmiş ve 147 kilometre uzunluğunda otoyolla başkent komşu ülkelere bağlanmıştır. Başkenti, Paris’e bağlayan yüksek hızlı tren hattının kullanıma girmesi ile şehir garı yenilenmiş ve son dönemde Lüksemburg – Findel Uluslararası Havalimanı’na yeni bir yolcu terminali eklenmiştir. Yakın gelecekte başkentte şehiriçi ulaşımda cadde tramvayı ve komşu şehirlerle bağlantı içinde hafif metro hatları yapılması düşünülmektedir.

Kültür ve sanat

Lüksemburg, tarihi boyunca kültürel bağlamda komşularının gölgesinde kalmış, uzun yıllar bir tarım ülkesi olarak anılmış ancak kendine özgü birtakım folklorik gelenekler geliştirmiştir. Ülkede büyük çoğunluğu başkent Lüksemburg’da bulunan pek çok müze vardır. Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi, Lüksemburg Şehri Tarih Müzesi, Grandük Jean Modern Sanat Müzesi ve Diekirch’deki Ulusal Askerî Tarih Müzesi ülkenin en bilinen müzelerindendir. Eski ve iyi korunmuş kaleleriyle başkent Lüksemburg UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde yer almaktadır.

Lüksemburg’dan, ressam Joseph Kutter ve Michel Majerus ile fotoğraf sanatçısı Edward Steichen gibi dünyaca tanınmış sanatçılar yetişmiştir. Steichen’ın The Family of Man adlı sergisi Clervaux’da kalıcı olarak sergilenmektedir.

Başkent Lüksemburg, 1995 ve 2007 yıllarında olmak üzere iki kez Avrupa Kültür Başkenti olma özelliğini taşıyan tek şehirdir. 2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti’nin Büyük Lüksemburg Dükalığı, Almanya’nın Renanya-Palatina ve Saarland eyaletleri ile Fransa’nın Lorraine bölgesini kapsayan sınırötesi bir alan olması kararlaştırıldı. Böylece bölgelerarası ilişkilerin artırılması, geliştirilmesi ve karşılıklı görüş alışverişi sağlanması amaçlandı.

Festivaller

Lüksemburg’un en önemli festivali olan her yıl ekim ayında başlayıp kasım ayına kadar süren Lüksemburg Festivali, bale, opera, caz, resital gibi çeşitli etkinliklerle ev sahipliği yapmaktadır. Lüksemburg’un üzüm festivalleri ağustos-kasım ayları arasındadır. Esch-sur-Alzette’de var olan Rockhal öncelikle popüler müziğin uluslararası temsilcileri ile kendini göstermektedir. Ülkede Blues’n Jazz Rallye,Rock um Knuedler ve Fête de la musique gibi çeşitli müzik stillerini içeren yerleşmiş müzik festivalleri yapılmaktadır. Ağırlıklı olarak klasik müzik ve caz performansları sergilenmekte olan Lüksemburg İlkbahar Müzik Festivali, klasik, caz ve yerel müziklerden örneklerin sergilendiği Uluslararası Echternach Festivali de müzik festivallerindendir.

Mutfak

Lüksemburg mutfağında alabalık, turna, kerevit gibi tatlı su canlıları oldukça fazla kullanılır. Yemeklerin ana malzemesi fasulye, patates, jambon, lahana, soğan ve diğer kök bitkileridir. Lüksemburg mutfağı Fransız, Belçika ve Alman mutfaklarının etkilerini taşır. Ülkede sayıları git gide artan İtalyan ve Portekizli göçmenlerin etkisiyle, bu mutfakların spesiyalleri de restoranlarda servis edilmeye başlanmıştır. Lüksemburg çok uluslu bir kent olduğundan dünyanın bütün mutfaklarına ait restoranlar ülkede bulunmaktadır. Denize kıyısı olmayan ülkede nehir sayısı oldukça fazladır. Bu yerel nehirlerden tutulan tatlı su balıkları da mutfakta önemli bir yere sahiptir. Zengin füme et ve sosis çeşitleri olan ülke çikolatalarıyla da meşhurdur.

Lüksemburg’daki Türk Elçiliği

LÜKSEMBURG BÜYÜKELÇİLİĞİ

Adres: 49, rue Siggy vu Letzebuerg L-1933 Luxembourg GRAND-DUCHE DE LUXEMBOURG

Telefon: 00 352 44 32 81
Faks: 00 352 44 32 81 134

ambassade.luxembourg@mfa.gov.tr
T.C. Dışişleri Bakanlığı Lüksemburg Büyükelçiliği

Görev Bölgesi: Lüksemburg Büyük Dukalığı

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Litvanya Cumhuriyeti

Litvanya

Başkent Vilnius
Resmî diller Litvanca
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 65.300 km²
Nüfus 2.800.667
Nüfus Yoğunluğu 42,8/km²
Para birimi Euro (EUR)
Zaman dilimi DAZD (UTC+2)-DAYZD (UTC+3)
Telefon kodu +370
İnternet TLD .lt

Litvanya (Litvanca: Lietuva), resmi olarak Litvanya Cumhuriyeti (Litvanca: Lietuvos Respublika), Kuzey Avrupa’da bulunan, üç Baltık devletinden biridir. Ülkede yerleşim daha çok Baltık Denizi boyunca yoğunlaşmıştır, kuzeyden Letonya, güneydoğudan Beyaz Rusya ve Polonya, batısındansa Rusya egemenliğindeki Kaliningrad ile sınır komşusudur. Deniz aşırı olaraksa; Baltık Denizi’nin karşısında bulunan İsveç’le komşudur. Ülkenin nüfusu yaklaşık üç buçuk milyondur. En büyük kenti ve başkenti Vilnius’tur.

14. yüzyıl sıralarında, Litvanya Avrupa’nın en geniş sınırlarına sahip devletlerinden biriydi, o dönemde: Beyaz Rusya, Ukrayna, Polonya ve Rusya’nın bir bölümü Litvanya Büyük Dükalığı’nın egemenliğindeydi. 1569’daki Lublin Birliği’yle, Polonya ve Litvanya yeni bir devlet olarak Lehistan-Litvanya Devleti’ni oluşturdu. Bu birleşmeden iki yüzyıl sonra 1772 ve 1795 yılları arasında bu ittifak bozulmaya başladı. Litvanya’nın parçaları Rus İmparatorluğu’nun eline geçti.

I. Dünya Savaşı’nın sonrasında, ülkede bağımsızlık hareketleri başladı. 16 Şubat 1918’de ulusal egemenlik bildirisi yayınlandı. 1940’tan başlayarak Litvanya; Sovyetler Birliği ve Nazi Almanyası’nın etkisine girdi. 1944’te II. Dünya Savaşı’nın sonları yaklaştıkça ülke, Nazi Almanyası’nın egemenliğinden sıyrıldı. Böylece ülkede yeniden Sovyet egemenliği başladı. 11 Mart 1990’da, yayınlanan ulusal bir deklarasyonla Litvanya Sovyetler Birliği’nden ayrıldığını açıkladı ve bağımsızlığını ilan etti.

Uluslararası finans araştırmalarına göre Litvanya Avrupa’nın en hızlı gelişen ekonomilerinden birine sahiptir. Litvanya; NATO, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’ne üyedir. Ülke, Avrupa Birliği’ne 21 Aralık 2007’deki Schengen Antlaşması’yla tam üye olmuştur. 2009’da, Vilnius Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Tarihte "Litvanya" ismine ilk rastlanılan tarih olan 1009 yılının bininci yıl dönümü, ülke genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmıştır. 1 Ocak 2015’te Euro resmi para birimi olarak benimsenmiş ve Eurozone’a dahil olan 19. ülke olmuştur.

Bayrak

Litvanya Arması

Litvanya Bayrağı Sarı (en üstte), yeşil (ortada), ve kırmızı (altta) olmak üzere üç eşit yatay şeritten oluşmaktadır. Sarı renk Litvan ırkını, yeşil renk Litvanyanın doğasını ve kırmızı renk ise kan’ı sembolize eder.

Litvanya tarihi

Litvanya tarihi bugünkü Litvanya topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan tarihini kapsar.

Orta Çağ : İnsanların Litvanya topraklarına ilk olarak yerleşmesinin son Buzul Çağı’nın sona erdiği MÖ 10000 yılı civarında olduğu sanılmaktadır. MÖ 2500 civarında bölgeye Hint-Avrupa kavimleri yerleşti ve MÖ 2000 civarında Baltık halklarının etnik bilinci oluşmaya başladı. Günümüzdeki Litvanlar ve Letonlar bu Baltık halklarından gelmektedirler. İlk Çağ ve Orta Çağ’da mevcut olan çeşitli Baltık halkları (tarih boyunca eriyerek yok olmuşlar, sadece bu iki halk günümüze kadar ulaşmışlardır.

11. yüzyılda Litvanya Kiev Knezliği’nin bir parçasıydı. Ancak 12. yüzyıla doğru Litvanlık bilinci oluşmaya başladı ve 13. yüzyıl başlarında Litvanya Grandüklüğü oluştu.

Litvanya Grandüklüğü : Litvanlar Avrupa’da Hristiyanlığı en geç kabul eden uluslardan biridir. 6 Temmuz 1253 tarihinde taç giyen Litvanya Grandükü Mindaugas Hristiyanlığı kabul etmiş ancak suikast sonucu öldürülmesinden sonra ülke tekrar pagan dinine geri dönmüştür. Litvanya 13. yüzyılda defalarca Altınordu Devleti tarafından istila edildi. Ancak 1377 yılında Litvanya Grandükü Jogaila’nın Hristiyanlığı kabul ederek Lehistan kraliçesi Jadwiga ile evlenmesi sonucu Litvanya Hristiyanlaşmaya başladı.

Lehistan-Litvanya Birliği'nin 1618 yılındaki sınırları

1867-1914 yılları arasında Litvanya

Litvanya Grandükü ile Lehistan kraliçesinin evliliği iki ülkenin kader birliği oluşturmasına yol açtı. Bu çiftin torunları Jagiellon Hanedanı olarak bilinmektedir ve hem Lehistan hem de Litvanya’yı 1377-1572 yılları arasında tek elden yönetmişlerdir. Ancak her iki ülke de aynı kral tarafından yönetilmekle birlikte 1569 yılına kadar ayrı ülkeler olarak kaldılar.

Lehistan-Litvanya Birliği : Lehistan-Litvanya Birliği, Avrupa tarihinde çeşitli adlar altında tanınmıştır. Bu adlardan bazıları Birinci Lehistan Cumhuriyeti, İki Ulus Cumhuriyeti, İki Ulus Birliği veya İki Halk Birliği şeklindedir (Lehçe: Rzeczpospolita Obojga Narodów). Lehistan ve Litvanya devletlerinin birleşmesi sonucu ortaya çıkan bu devlet 17. yüzyıl Avrupa’sının en büyük ülkelerinden biriydi.

Lehistan-Litvanya Birliği 1 Temmuz 1569 tarihinde imzalanan Lublin Antlaşması ile kuruldu. Bu antlaşmayla Lehistan Krallığı, Litvanya Grandüklüğü ve Kraliyet Prusyası tek bir devlet olarak birleştiler ve Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri haline geldiler. Aslında bu ülkeler 1569 yılından önce de işbirliği halindeydiler. Lehistan ve Litvanya 1386 yılında Litvan Jagiellon Hanedanının Lehistan’ı yönetmeye başlamasından sonra aynı krallar tarafından yönetilmekteydiler. Ancak Lublin Birliğine gelinceye kadar kral hariç iki ülkenin bütün yönetim organları ayrı tutulmaktaydı. İki ülkenin ayrı meclis (Sejm) ve senatosu vardı. Krakow ve Vilnius’ta ayrı başkentler bulunmaktaydı. Birleşmeden sonra Krakow’da tek bir meclis ve senato kaldı. Başkent 1596 yılında da Varşova’ya taşındı.

Lublin Anlaşması (1569)

Rusya dönemi (1795–1914) : Çariçe II. Katerina’nın zamanında Lehistan-Litvanya Birliği parçalanarak başta Rusya olmak üzere Avusturya ve Prusya arasında bölüşüldü. Bu bölüşmeden sonra Litvanya topraklarının çoğu başkent Vilnius dahil Rusya’da kaldı. 1812 yılında Napolyon Bonapart’ın komutasındaki Fransız ordusu Litvanlar tarafından kurtarıcı gözüyle karşılandı. Ama Fransız ordusu geri çekilince Rusya çarı I. Nikolay Litvanya’da katı bir Ruslaştırma siyaseti başlattı. 1831 ve 1863 Polonyalılar ve Litvanlar ayaklandılar ama başarılı olamadılar. 1864’te Rusya Litvan dilini ve Latin alfabesini yasakladı. Litvanya’daki Rus egemenliği I. Dünya Savaşı’na kadar devam etti.

Yakın tarih : 1915 yılında Litvanya Alman İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Savaştan sonra da 16 Şubat 1918 tarihinde Litvanya bağımsızlığını ilan etti. II. Dünya Savaşı’ndan önce Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında yapılan Molotov Ribbentrop Paktı sonucu Litvanya SSCB’nin kontrolü altına girdi. Sovyet ordusu Litvanlar tarafından kurtarıcı gözüyle karşılandı. Ancak 1941 yılında Litvanya’nın büyük bir bölümü Alman ordusu tarafından işgal edildi ve ülkenin Yahudi halkı Holokost’a (Yahudi Soykırımı) tabi tutuldu. Savaşın başlarından Litvanya’daki Yahudilerin sayısı 250.000’e yakındı. Alman işgali altında bu nüfusun % 90’ı ortadan kaldırıldı.

1945 yılında Sovyet ordusu Litvanya’ya girdi ve böylece Alman işgali sona erdi. Litvanya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi. 1941-1952 yılları arasında Litvanya Stalinizm’in en katı örneklerinden birine sahne oldu. 30.000’e yakın Litvan aile Sibirya’ya sürgüne gönderildi.

1980’lerin sonunda Sovyetler Birliği çözülmeye başladı. Baltık Ülkelerinde Sovyet baskısına karşı eylemler yapıldı. 23 Ağustos 1989 tarihinde Litvanya, Letonya ve Estonya’daki halk el ele tutuşarak Tallinn’den Riga’ya oradan da Vilnius’a kadar uzanan 600 kilometrelik bir insan zinciri oluşturarak dünyaya seslerini duyurmayı başardılar. Şarkı Devrimi adıyla anılan bu devrimi takiben 11 Mart 1990 tarihinde Litvanya SSCB’den bağımsızlığını ilan eden ilk Sovyet Cumhuriyeti oldu. 2004 yılında da Litvanya Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya üye kabul edildi.

Coğrafya

Litvanya Doğu Avrupa’da bulunur ve 53 ve 57 kuzey paralelleri ve 21-27 doğu meridyenleri arasındadır. Ülkenin sahil şeridi 61 mil uzunluğundadır. Ülkenin Baltık Denizi’nde olan sahilinin uzunluğu 24 mildir. Kuronya Uzantısı sayılmazsa, Litvanya; Baltık ülkeleri arasında, Baltık Denizi’ne en az sınırı bulunan ülkedir. Litvanya’nın en büyük sıcak su limanı, Klaipeda’dır. Kuronya Uzantısı, Kuronya Lagünü’nden başlayıp (Litvanca: Kuršiu marios), Kaliningrad’a kadar uzanan bir deniz uzantısıdır. Ülkedeki temel akarsu, Neman Irmağı’dır. Bu ırmağın bazı kolları uluslararası taşımacılıkta kullanılmaktadır.

Litvanya toprakları buzullar tarafından aşındırılmıştır. Ülkenin batısındaki yaylalarda ve doğusundaki dağlık arazilerde morenler geniş yer kaplar. Ülkenin en yüksek noktası Aukštojas Tepesi’dir, buranın yüksekliği 293 metredir. Ülke topraklarında Vištytis Gölü gibi çok sayıda göl ve sulak alan bulunur; ülke içinde karmaşık olarak yayılan ormanlıklar ülkenin yaklaşık %33’ünü kapsar. Ülkenin iklimi ılıman ve karasal iklimin etkilerinin görüldüğü karma bir iklimdir, ülkede yazlar ve kışlar ılıman geçer. Bir coğrafi hesaplama yöntemine göre, Litvanya’nın başkenti Vilnius’un birkaç km ötesinde Orta Avrupa iklimi başlar.

Litvanya Orta ve Doğu Avrupa iklimlerinin karışmasıyla oluşan Sirkum-Borel İklim Bölgesi’ne dahildir.

İklim ve Hava Durumu

Litvanya’nın iklimi, deniz (ılıman) ve oransal olarak hafif karasal iklim arasındadır. Ocak ayında kıyılardaki ortalama sıcaklık −2.5 °C, temmuzdaysa 16 °C’dir. Ocak ayında başkent Vilnius’un ortalama sıcaklık değeri -6 °C iken, temmuzda bu ortalama 16 °C’ye yükselir. Ülke genelinde yaz dönemindeki ortalama sıcaklık gündüzleri 20 °C, geceleriyse 14 °C kadardır. Litvanya klimatoloji tarihine göre bu ortalamanın 30-35 °C’ye kadar yükseldiği de görülmüştür. Ülkede bazı kışlar aşırı soğuk olur. Sıcaklık değerleri hemen hemen her kış -20 °C’ye kadar düşer. Ülkenin sahil kesimlerindeki en düşük sıcaklık değeri -34 °C, doğusundaysa −43 °C olarak ölçülmüştür.

Vilniusyakınlarındaki Pūčkoriai mostrası.

Neringa kumulları.

Ülkenin kıyı bölgelerindeki yıllık yağış ortalaması 800 mm’dir. En çok yağış alan kuzey bölgelerinde ise bu oran 900 mm’ye kadar yükselir. Ülkenin doğusu yıllık ortalama 600 mm yağış alır. Kar, ülkede her yıl ekim ve nisan arasında görülen bir durumdur. Bazı yıllar mayıs ve eylül aylarında karla karışık yağmur da görülür. Ekinlerin büyüme dönemi; ülkenin batı bölgelerinde 202 gün, doğu bölgelerinde ise 169 gündür. Ülkenin doğusunda seyrek olarak güçlü fırtınalar görülür, ancak kıyı bölgelerinde fırtınalar yaygındır.

Baltık ülkelerinde sıcaklık değerlerinin kaydı 250 yıldır tutulmaktadır. Bu veriler ışığında 18. yüzyılın ortalarının ülkede sıcaklıklık değerlerinin yüksek olduğu zamanlar olduğu söylenebilir. Yine bu verilere göre 19. yüzyıl, 18. yüzyıla göre nispeten daha serin geçmiştir. 20. yüzyıla geldiğimizde 1930’lu yıllar oldukça sıcak geçmiştir, bu dönemden başlayarak ülke iklimi, 1960’larda hafif bir ılıma eğilimi göstermiştir. Bu eğilim günümüzde de sürmektedir.

Litvanya 2002’de kuraklıkla mücadele etmiştir, bu yıl ülke turba ve orman yangınlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır.Ülke 2006 yazında Kuzey-Doğu Avrupa’yı etkisine alan bir sıcak hava dalgasından etkilenmiştir.

Aylara göre Litvanya’daki en düşük ve en yüksek sıcaklık değerleri şöyledir:

tb

Silâhlı kuvvetler

Litvanya Silâhlı Kuvvetleri 2,400 sivil personel dahil, 15 bin etkin çalışandan oluşmaktadır. Ordunun 100 bin civarında ise rezerve gücü bulunmaktadır. Litvanya’da Eylül 2008 tarihinde kaldırılan zorunlu askerlik Şubat 2015 tarihinde Doğu Avrupa’daki iç karışıklıklar ve Rusya tehdidine karşı zorunlu hale gelmiştir.

Litvanya’nın ulusal güvenlik sistemleri "toplam ve koşulsuz savunma" üzerine kurulmuştur. Litvanya savunma teşkilatının temel amacı, muhtemel tehditlere karşı toplumu hazırlamak ve Batılı savunma birlikleriyle olan entegrasyonun gerçekleşmesidir. Ülkenin güvenlik güçleri Litvanya Savunma Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Litvanya’da ordu istihbarat ve arama-kurtarma etkinliklerine de katılmakla mükelleftir.

Ülkede; 5,400 kişilik bir sınır koruma ekibi, Litvanya İçişleri Bakanlığına bağlı olmak şartıyla, sınır güvenliğini sağlamaktadır. Bunun yanında bu güvenlik görevlileri sınırdaki pasaport denetimini de yapmaktadır. Ayrıca Litvanya donanması, kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretiyle mücadelede için sınır güvenlik görevlilerine destek olmaktadır. Özel güvenlik görevlileri ise VIP alanları ve iletişim güvenliğini kontrol altında tutmaktadır.

Yönetim birimleri

Ülkedeki güncel yönetim birimleri 1994’te oluşturuldu ve ülkenin 2000’de Avrupa Birliği’ne girmesiyle birlikte bu birimler yeniden gözden geçirildi. Litvanya üç ana yönetim birimine sahiptir. Bunlar: İller, belediyeler ve bucaklardır. Ülkede 10 il (Litvanca: apskritis), 60 belediye (Litvanca: savivaldybė) ve 500 kadar bucak (Litvanca: seniūnija) bulunur.

İller merkezi hükümet tarafından atanan valiler (Litvanca: apskrities viršininkas) aracılığıyla yönetilir. Valiler ildeki hukuk kurumları ve belediyeler gibi kamu kuruluşlarının Litvanya anayasasının kurallarıyla yönetilmesiyle sorumludur. İllerde yerel hükümetler vardır ve bu yönetimler ulusal yasaların, programların ve politikaların uygulanmasını sağlar. Litvanya parlamentosuna, illerin sayısının azaltılıp, etnografik yapıya göre yeni kentlerin kurulmasını ön gören sayısız teklif sunulmuştur.Kentlerin azaltılıp nüfusu 100 binin üzerinde beş büyük şehir kurulması, bu tekliflerin en dikkat çekenidir.

Belediyeler çok önemli yönetim birimleridir. Bazı belediyelere tarihsel olarak "ilçe belediyeleri" denir, bunun için sık sık ilçe adıyla anılırlar. Bu yönetim birimleri için bazen "kent" sözcüğü de kullanılır. Her belediyenin kendi seçilmiş hükümeti vardır. Eskiden belediye seçimleri her üç senede bir yapılsa da, günümüzde seçimler dört yılda bir yapılmaktadır. Bucaklarda belediye meclis üyelerini belediye başkanı atar. Günümüzde belediye başkanı ve meclis üyelerinin doğrudan seçimle göreve gelmesi konusunda öneriler vardır, ancak bunun yapılması için anayasal değişiklikler yapılması gerekmektedir.

Ülkede 500 kadar bucak vardır, bu birimler küçük yönetim bölgeleri olup ülke yönetiminde bir rolleri yoktur. Onların görevi sınırları içindeki kamu görevlerini yerine getirmektir; örneğin, kırsal alandaki ölüm ve doğum kayıtlarını yapmak gibi. Bucakların toplumsal sektördeki etkisi büyüktür: Yardıma muhtaç aileleri tespit edip onlara yardım dağıtmak ve yardım hareketlerini organize edip; toplumsal dengeyi korumak, bucakların bu konudaki en büyük görevidir. Bucaklar yerel sorunları çözmede inisiyatife sahiptir. Ancak bu yönetim birimleri nispeten çok önemli sorunlara çözüm aramaz, bir nevi arabuluculuk rolü üstlenir.

Uluslararası ilişkiler

Litvanya 18 Eylül 1991’de Birleşmiş Milletler’e üye olmuştur. Bazı uluslararası örgütlere katılmış ve uluslararası antlaşmalara imza atmıştır. Güvenlik alanında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve NATO’ya üye olan Litvanya, siyasi olarak Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. 31 Mayıs 2001’de ise Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmaya hak kazanmıştır. Litvanya ayrıca, OECD ve batılı örgütlere üye olmak istemektedir.

Litvanya, altı kıtada 149 ülke ile diplomatik ilişkiler kurmuş ve konsolosluklar açmıştır. Ülkenin ulusal politikası "tek yol özgürlük" ilkesiyle bağdaşırken, ülke komşularıyla sorunlarını silme yoluna gitmiştir. 1991’de Polonya’da olan darbenin sonrasında, ülkede başlayan reform hareketleriyle birlikte Litvanya ile Polonya arasında yakınlaşma başlamış; ardından (1994’te) iki ülke arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştır. 1995’te ise Beyaz Rusya ile bir dostluk antlaşması imzalanmıştır. Litvanya hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Avrupa devletlerinin de katılımıyla Beyaz Rusya’yı ekonomik ve demokratik reformlar yapmaya çağırmıştır.

Ekonomi

2003’te, Avrupa Birliği’ne katılan Litvanya; aday ve üye ülkelere kıyasla yüksek bir gelişim eğrisi çizmiştir. Bunun sonucu olarak 2003’ün üçüncü çeyreğinde 8.8% büyümüştür. 2004’te – %7.4, 2005 – %7.8; 2006 – %7.8; 2007 – %8.9, 2008 Q1 – %7.0 büyüme rakamlarını yakalayan ülke, başarılı bir ekonomi yöntimi sergilemektedir. Litvanya, Avrupa Birliği ülkeleriyle önemli bir ticaret endeksine sahiptir.

Birleşmiş Milletler sınıflandırmasına göre, Litvanya kişi başına düşen millî gelir bakımından, geliri yüksek ülkeler arasında sayılmıştır. Ülke dört şeritli otoyolları, hava alanları ve demir yolları altyapısı olarak gelişmiştir. Ekim 2008 verilerine göre, ülkedeki işsizlik oranı 4.7% kadardır. Nüfusun 2%’si ise yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Kurumsal rakamlara göre, ülke AB’nin en canlı ekonomilerinden birine sahiptir, bundan dolayı ülkeye olan yabancı kaynaklı yatırımlar artmakta ve turizm sektörü de gelişmektedir. Ülkenin eski ulusal para birimi olan Litvanya litası, 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren kullanımdan kalkmış, yerine Euro kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Litvanya Eurozone’ye geçen 19. ülke olmuştur.

Yapısal olarak, ülkede enformasyonel bilgi sistemine bağlı tutarlı bir ekonomik etkinlik sisteminin kurulması planlanmaktadır. Özellikle biyoteknoloji sektörü ülkede önemli bir sanayi kalemi olarak öne çıkmaktadır. Bu özelliğiyle Litvanya Baltık ülkeleri arasında sivrilmektedir. Ülkede ayrıca lazer sistemlerinin de üretimi yapılmaktadır. Ülkede mekatronik ve bilgi teknolojileri sektörünün gelecekte önemli bir yer edineceği tahmin edilmektedir. Birleşik Krallık bankası "Barclays", 2009’da Litvanya’ya yatırımlarını genişletmeye karar vermiştir. 2010’da IBM Şirketi Litvanya hükümetiyle yaptığı anlaşma ile ülkeye bir araştırma ajansı kurulmuştur. Ayrıca ülkenin ilk güneş pili tesisi kurulmuştur. Yine 2010’da uluslararası para transfer şirketi "Western Union" ülkeye bir merkez açmıştır. Litvanya hükümet stratejisini, Katma değeri yüksek ürün ve hizmet üretmek üzerine kurmuştur.

Nüfus yapısı

Litvanya’da yerleşim Neolitik dönemde başlamıştır. Litvanya topraklarında etnik gruplar arasında büyük değişimler olmamıştır. Bundandır ki büyük olasılıkla, bugün Litvanya’da yaşayan insanların atalarının genetik özellikleri korunmuştur. Litvanya’da, alt gruplar arasında belirgin genetik farklılıklar olmaksızın, ülkede nispeten homojen bir nüfus yapısı vardır.

Litvanya’da 2004’te yapılan MtDNA araştırmasına göre, Litvanların Fin-Ugor ile Hint-Avrupa dil ailelerine mensup Kuzey Avrupa halkları ile yakınlığı tespit edilmiştir. Y kromozomu SNP haplogrup analizinin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak, Litvanlar, Estonlar ve Finler birbirine yakın üç ırktır.

2009 tahminlerine göre nüfusun yaş yapısı ortalamaları şöyledir: 0–14 yaş arasında, %14,2 (erkek 258.423/kadın 245.115); 15–64 yaş arasında: %69,6 (erkek 1.214.743/kadın 1.261.413); 65 yaş ve üstü: %16,2 (erkek 198.714/kadın 376.771). Ülkedeki ortanca yaş ortalaması 39.3 yıldır (erkeklerde: 36,8, kadınlarda: 41,9).

Etnik Kökenler

Ülkenin bugünkü nüfusu 3.349.900 kadardır; bu nüfusun %84’ü etnik olarak Litvan’dır ve ülkede resmî dil olarak Litvanca kullanılmaktadır. Ülkede oldukça büyük azınlıklar vardır: Lehler (%6,1), Ruslar (%4,9) ve Beyaz Ruslar (%1,1).

Litvanya nüfusunun bileşimi aşağıdaki gibidir (2010 İstatistik Dairesi verilerine göre):

  • Litvanlar – %83,1 (2.765.600)
  • Lehler (Polonyalılar) – %6 (201.500)
  • Ruslar – %4,8 (161.700)
  • Beyaz Ruslar – %1,1 (35.900)
  • Ukraynalılar – %0,6 (19.700)
  • Almanlar – %0,1 (3.200)
  • Yahudiler – %0,1 (3.200)
  • Tatarlar – %0,1 (2.800)
  • Letonlar – %0,1 (2.300)
  • Romanlar – %0,1 (2.400)
  • Diğer etnik topluluklar – %0,2 (8.200)
  • Belirsiz – %3,7 (122.500)

Ülkede en büyük azınlığı Lehler oluşturur ve ülkenin güneyinde yoğundurlar (Vilnius bölgesinde). Ruslar en büyük ikinci azınlıktır, ülkenin iki büyük kentinde yoğunlaşmışlardır (Vilnius’un %14’ü ve Klaipėda’nın 28%’i). Ayrıca %52 ile Visaginas kentinin çoğunluğunu oluştururlar. Yaklaşık 3.000 Roman, çoğunluğu Vilnius ve Kaunas’ta olmak üzere Litvanya’da yaşamaktadır; ayrıca Panevėžys’te de Romanlar vardır. Romanlar çeşitli fon ve azınlık örgütlerince desteklenmektedir.

Litvanya’da yaşayan Türk kökenli azınlıklar sayıları çok az olmakla beraber Karay Türkleri ve Tatarlardır. Tatarların önemli bir kısmı başkent Vilnius’a 40 km. uzaktaki "Kırk Tatarlar" (Keturiasdesimt Totoriu) isimli köyde yaşamaktadır. Köy nüfusu yaklaşık 700 kişi kadardır. Karay Türkleri ise Museviliği benimsemiş bir topluluktur. Kökenleri Hazar Kağanlığı’na dayanmaktadır. Günümüzde Karaylar daha çok ülkenin eski başkenti "Trakai" ve çevresinde yerleşmiştir.

Litvan-Tatar Türkleri, Litvanya Büyük Düklüğü’ne 14. yüzyıldan itibaren Altın Orda Devleti’nin dağılmasından sonra Kazan, Astrahan ve Kırım hanlıklarından gelip yerleşmişlerdir. Bu göç 17. yüzyıla kadar devam etmiştir. Önceleri Litvan-Tatar Türkleri, Tatar Türkçesini bilmekteyken 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın başlarından itibaren unutmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Kur’an-ı Kerim mealleri, dua ve ilmihal gibi dinî kitapların çevrilmesine ihtiyaç duymuşlar, böylece Arap harfleriyle ilkin Beyaz Rus, sonradan da Leh diliyle Litvan-Tatar Türklerine ait el yazmaları geleneğini başlatmışlardır.

Kaunas Üniversitesi Sağlık Enstitüsü, ülkenin en büyük sağlık enstitüsüdür.

Ülkede 2011’de yapılan nüfus sayımına göre bazı azınlıklar dahil ülkede yaşanların %84’ü ana dil olarak Litvanca’yı kullanmaktadır. Halkın %8,2’i Rusça, %5,8’i ise Lehçe konuşmaktadır. Ülke nüfusunun %60’tan fazlası akıcı düzeyde Rusça konuşabilirken nüfusun yalnızca %16’sı akıcı İngilizce konuşabilmektedir. Avrobarometre’nin 2005’te yaptığı bir ankete göre Litvanların %80’i Rusça konuşabilirken %32’si İngilizce konuşabilmektedir. Litvanya okullarında İngilizce birinci yabancı dildir; ama bunun yanında Almanca’da öğretilmektedir. Bazı okullardaysa Fransızca ve Rusça eğitimi verilmektedir. Lehçe ve Rusça bazı azınlıkların çokça bulunduğu bölgelerde birincil eğitim dili olarak kullanılmaktadır.

Sağlık ve intihar eğilimi

Litvanya’da yaş ortalaması erkeklerde 66, kadınlarda ise 78 yaş civarındadır. Avrupa Birliği’nde erkek yaşam süresinin en az olduğu ülke olan Litvanya, erkek ve kadın yaşam süresinin farkı açısından da ekstrem bir durum teşkil etmektedir. 2008 itibarıyla ülkedeki bebek ölüm oranı 1,000 doğumda 5.9 olarak hesaplanmıştır. Yıllık doğum oranı olaraksa 2007’de ülkedeki doğum hızı 0.3%’tür. Bu oran 100,000 kişide 30.4 doğumdan daha azdır.

Litvanya’da intihar oranlarında eski-Sovyet döneminde büyük bir artış görüldü, ülke bugünde intihar oranının en yüksek olduğu üçüncü ülkedir. 1995’ten bu yana intihar oranlarında bir azalma görülmektedir, bu tarihten önce 100,000’de 45.6 intihar oranıyla Litvanya; dünya tarihinin en yüksek intihar oranına sahipti. Bu Litvanya’nın bugünkü doğum hızından bile yüksektir. Ayrıca Litvanya, içerdiği bazı radikal (ahlaki-geleneksel) normların da etkisiyle AB’nin en yüksek cinayet oranına sahiptir.

İnanç

2005 verilerine göre, Litvanya’nın %79’u Roma Katolik Kilisesi’ne bağlıdır. 14. yüzyılın sonlarına doğru kiliseninde yönlendirmesiyle Litvanya Hristiyanlığı bir mezhep halini almıştır ve bu etki 15. yüzyılda etkisini iyice göstermeye başlamıştır. Sovyet işgali sırasında ülkeye uygulanan baskı politikalarına rağmen bazı papazlar Komünist Diyalektik Sistemi’ne karşı çıkmıştır.

Geleneksel bir ahşap kilise.

20. yüzyılın ilk yarısında, toplam nüfusun %9’una denk gelecek biçimde Litvanya Protestan Kilisesi’nin 200 bin civarında üyesi oldu, bununla birlikte Lütercilik 1945’e kadar bir gerileme dönemine girdi. Bugün ülkenin güneyinde ve batısında küçük Protestan cemaatleri vardır. Ülkede inananlar ve rahipler Sovyet dönemine katlanmak zorunda kalmış, bazıları öldürülmüş; kimileriyse Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir. 1990’da ülkede çeşitli Protestan Kiliseleri kurulmuştur. Ülkede %4,9 Ortodoks (Rus azınlığı arasında yaygındır), %1,9 Protestan, %9,5 deist (Tanrı’ya inanıp, dinlere inanmayan.) ve ateist vardır.

İslam Litvanya’da ilk olarak 14. yüzyılda görüldü. Bu zaman diliminden sonra Lipka Tatarları (diğer adıyla Litvanya Tatarları) ülkede İslami varlığı ortaya çıkardı. Bunların yanında Litvanya’da Lehistan-Litvanya Birliği’nden kalma geleneksel dinler de hala varlığını devam ettirmektedir.

  • Roma katolikleri – %79 (2.752,5 bin)
  • Ortodokslar – %4,1 (141,8 bin)
  • İlkel İnançlar – %0,8 (27,1 bin)
  • Litvanya Evanjelizmi – %0,6 (19,6 bin)
  • Reform Kiliseleri – %0,2 (7,1 bin)
  • Yahudilik – %0,1 (3,5 bin)
  • İslam sunni – %0,1 (2,9 bin)
  • Karismatikler – %0,06 (2,2 bin)
  • Pentekostalizm – %0,04 (1,3 bin)
  • Musevilik – %0,04 (1,3 bin)
  • Eski Baltık Dinleri – %0,04 (1,3 bin)
  • Diğer dinler – %0,3 (11 bin)

Avrobarometre’nin 2005’teki son sonuçlarına göre,Litvanya’da halkın %12’si "Tanrı’nın varlığına, ruh ve ruhun gücüne" inanmamaktadır. Halkıın %36’si ise bu tür bir gücün bir türlü olabileceğini düşünmektedir. Halkın %49’u ise "Tanrı’nın ve ruh gücünün varlığına tamamen" inanmaktadır.

Eğitim

Vilnius Üniversitesi Kuzey Avrupa'nın en eski üniversitesidir.

Litvanya’da varlığı belgelenmiş ilk okul, 1387’de Vilnius’ta bir katedralde kurulmuştur. Bu okul, Hristiyanlık temelinde eğitim vermiştir. Ortaçağ’da Litvanya’da birkaç tür okul vardı. Bunlar: Katedral okulları, (papaz yetiştirmek için); kilise okulları (temel eğitim vermek için) ve soyluların çocuklarına özgü ev okullarıydı. 1579’da Vilnius Üniversitesi kurulana dek, ülkede yüksek öğretim yapmak isteyenler, Krakov, Prag ve Leipzig gibi önemli yabancı kentlere eğitim amaçlı gidiyordu. 20. yüzyılın ilk yarısında ise Vytautas Magnus Üniversitesi, Kaunas’ta kuruldu.

Litvanya’da eğitim politika ve hedeflerini, Bilim ve Eğitim Bakanlığı organize eder. Daha sonra önergeler onay için parlamentoya (Seimas) gönderilir. Yasalarla belirlenmiş eğitim stratejisi, genel olarak eğitimin kalitesini yükseltmeye; mesleki eğitimi organize etmeye odaklıdır. Bunun yanında önergelerle: hukuk eğitimi, yetişkinlere dönük eğitim ve teknik eğitim… gibi eğitim bölümlerinin standartları belirlenir. Belde yöneticileri, belediye meclisleri ve okul fonları (devletin etkin olmadığı; dinsel ve gönüllü organizasyonlar da dahil olmak üzere) ülkedeki eğitime destek olur. Anayasal görev olarak, ülke vatandaşları 10 yıl formal eğitim almak zorundadır, ülkede zorunlu formal eğitim 16 yaşında biter.

1999’da Litvanya devlet bütçesinin yüzde 26’sı eğitim giderleri için tahsis edilmiştir. İlköğretim ve orta öğretim okulları, belediye veya il yönetimleri aracılığıyla devletten mali yardım alırlar. Ülkede yüksek öğretim kısmen devlet desteğiyle sağlanır; belirtilen ölçütlere göre iyi sayılan öğrencilerin masraflarını anayasa gereği devlet karşılar.

2002 verilerine göre, yüksek öğrenim öğrenciilerinin %68’ine devlet destekte bulunmuştur.

Dünya Bankası’nın verilerine göre, 15 yaş ve üstü ülke nüfusunun %100’ü okur yazardır. 2008’de yapılan bir araştırmaya göreyse, 25-64 yaş arasında olan kişilerin %30.4’ünün üçüncü derecede eğitim aldığı verilerine ulaşılmıştır, nüfusun %60.1 ise ikinci derece ve orta öğretim üstü kurumlarda eğitim görmüştür. Litvanya’da yüksek öğrenim gören birey sayısı AB ortalamalarından yaklaşık iki kat yüksektir. Ayrıca ülke, bu konuda Baltık ülkelerinden de daha iyi bir durumdadır.

Ülkede, istisna bölümler hariç normal lisans eğitimi üç yıldır. Ayrıca iki yıllık yüksek okullar da vardır.

2008 itibarıyla, ülkede 15 üniversite, 6 özel enstitü, 16 yüksek okul ve 11 özel yüksek okul bulunmaktadır. Vilnius Üniversitesi Kuzey Avrupa’nın en eski üniversitesidir. Kaunas Teknoloji Üniversitesi ise Baltık ülkelerinin ve Litvanya’nın en büyük teknik üniversitesidir. Ayrıca, başkentte bulunan Vilnius Üniversitesi ile Türkiye’deki bazı üniversiteler arasında Erasmus anlaşmaları mevcuttur.

Yabancı dil

Litvanya, yabancı dil bilme düzeyinin en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Nüfusun %90’ı en az bir yabancı dil; %50’si ise iki yabancı dil konuşabilmektedir. Ülkede en popüler yabancı diller Rusça ve İngilizce’dir.

Kültür

Litvanya’da başlıca altı kültürel bölge vardır:

  • Aukštaitija – harfi harfine, "Yüksekülke"
  • Samogitya (Litvanca: Žemaitija, Samogitçe: Žemaitėjė) – harfi harfine, "Alçakülke"
  • Cükiya (Litvanca: Dzūkija veya Dainava)
  • Suvalkiye (Litvanca: Suvalkija or Sūduva)
  • Küçük Litvanya bilinen adıyla "Prusya Litvanyası" – (Litvanca: Mažoji Lietuva veya Prūsų Lietuva). Ülke 1945’e kadar, -Orta Çağ’dan itibaren Prusya’nın bir parçasıydı. Bugün büyük bir kısmı Rusya’ya ait olan Kaliningrad’da kalmaktadır.
Sanat ve müzeler

Litvanya Sanat Müzesi 1933’te kurulmuştur. Müze ülkenin en büyük sanat konservatuvarına ve sergi alanına sahiptir. Palanga Kehribar Müzesi emsal müzeler arasında önemli bir yere sahiptir. Baltık denizinde önemli yatakları bulunan kehribarın sergilendiği bu müzede, büyük bir kehribar koleksiyonu mevcuttur.

Uluslararası bir üne sahip olan besteci Mikalojus Konstantinas Čiurlionis (1875-1911) Litvanya sanat camiasının içinde önemli bir yere sahiptir. 1975’te keşfedilen bir göktaşına, başarılarından dolayı Čiurlionis adı verilmiştir. Ülkede M. K. Čiurlionis Ulusal Sanat Müzesi’nin yanında, yalnızca Litvanya savaş tarihinin betimlendiği Vytautas Büyük Savaş Müzesi de bulunmaktadır (Kaunas’ta).

2011’de açılan Vilnius Guggenheim Uygarlık Kalıtları Müzesi, modern basın sanatı, New York filmleri seçkisi gibi yeni sayılabilecek temalarla hizmete girmiştir.

Edebiyat

Orta Çağ’da Litvanya’da bilimsel dil olarak Latince kullanılmakta ve kitaplar Latince yazılmaktaydı. Ülkedeki ilk yazılı belgeler Litvanya Kralı Mindaugas’ın fermanları olarak bilinmektedir. Gediminas Mektupları da önemli Litvanyalı Latin yazılarındandır.

Litvanya edebiyatındaki ilk Litvanca eserlere 16. yüzyılda rastlanır. 1547’de Martynas Mažvydas tarafından kaleme alınan "Basit Kelimelerle İlmihal" adlı dinî eser, Litvanca telif edilen ilk yapıttır. Bunu Mikalojus Daukša’ın "Litvanya Propriyası" adlı eseri izlemiştir. 16 ve 17. yüzyıllarda, Litvanya edebiyatı Hristiyanlık üzerine kurulmuştu. Eski Litvan edebiyatı (14.-18. yüzyıllar) Litvanya tarihinin en önemli yazarlarından biri olan Kristijonas Donelaitis’in Aydınlanma Çağı adlı kitabı ile güç kaybetmeye başladı. Donelaitis’in "Mevsimler" adlı şiiri Litvanya ulusal epik söyleyişinin ve kurgusal edebiyatının bir başlangıç noktası oldu.

Litvanya edebiyatında 19. yüzyılın ilk yarısında Klasisizm ve Coşumculuk etkili oldu. Antanas Strazdas, Dionizas Poška, Silvestras Valiūnas, Maironis, Simonas Stanevičius, Simonas Daukantas ve Antanas Baranauskas bu akımların en önemli temsilcileri haline geldi. Litvanya Rus işgali sırasında, büyük bir basın sansürüne uğradı, bu da ülkede yönetimden gizli olarak kitap basımcılığının ortaya çıkmasına neden oldu.

Litvanya edebiyatı 20. yüzyılda Juozas Tumas-Vaižgantas, Antanas Vienuolis, Bernardas Brazdžionis, Vytautas Mačernis gibi temsilciler yetiştirdi.

Spor

Ülkede en çok sevilen spor Basketbol’dur. Ülkede profesyonel ligler ve gelişim ligleri vardır. Litvanya Ulusal Basketbol Takımı’nın birçok uluslararası başarısı vardır ve FIBA verilerine göre dünyada 5. sıradadır. Ülke basketbolu geçmişte ve günümüzde pek çok NBA sporcusu çıkarmayı başarmıştır. Arvydas Sabonis, Šarūnas Marčiulionis, Linas Kleiza, Šarūnas Jasikevičius ve Žydrūnas Ilgauskas gibi ulusal takım oyuncuları, Avrupa basketbolu ve NBA’da önemli başarılar kazanmıştır. Litvanya, tarihinde ikincisi olmak üzere; EuroBasket 2011’e ev sahipliği yapmıştır.

Mutfak

Litvanya  mutfağı

Litvanya mutfağı diğer başta Polonya olmak üzere Doğu Avrupa mutfaklarına benzemektedir. Köklü tarihe sahip olan Litvanya doğu ve batı mutfaklarını sentezleyebilmiştir. Vilnius kentinde çok sayıda restoran, kafe ve bar bulunmaktadır. Yerel lezzetler konusunda Vilnius Üniversitesi yakınındaki "Forto Dvaras" adlı restoran üne sahiptir.

"Kebabai" denilen ve ülkemizdeki dönercilere benzeyen büfelerde çoğu domuz etiyle yapılmış sandviçler satılmaktadır. En fazla beğenilen yemek Cepelinai’dir. Bu yemek ülkemizdeki içli köfteye benzer. Ancak patatesin içi doldurulur. Çorba olarak ise "šaltibarščiai" tavsiye edilir. Bu çorbaya Litvanya’ya özgü Borş çobası da denebilir. İçinde salatalık ve pancar turşusu vardır. Yüzyıllar önce bölgeye yerleşen Karay Türkleri’nin yemek kültürü ülkenin mutfağını oldukça etkilemiştir. Karayların getirdiği Kıbın hala daha yaygın olarak tüketilmektedir. Vilnius’da "Old Town" bölgesindeki restoranlarda bulunabilirsiniz. Kuzu etlisini denemeniz tavsiye edilir.

Litvanya mutfağında domuz eti önemli bir besin kaynağıdır. Domuz etine karşı duyarlı olanların restoranlarda yemek yerken dikkatli olması yararına olacaktır.

Litvanya’da votka oldukça fazla tüketilmekte ve her türü bulunmaktadır. Bunun dışında ülkede ciddi bir bira kültürü bulunmaktadır. Ülkede 50’den fazla bira çeşidi var ve oldukça ucuz. Oldukça yüksek alkollü Midus’da denenebilir. İçecek olarak daha çok Doğu Avrupa ülkelerinde tüketilmekte olan Gira da yaygın olarak tüketilmektedir. Gira daha çok alkolsüz biraya benzetilmektedir.

Ülkede fırın kültürü de oldukça gelişmiş durumdadır. Birçok ekmek türü bulunabilir. En yaygın tüketilen ekmek türü ise siyah çavdar ekmeğidir.

Ülkede hamburger satan fast foodlar çok yaygın değildir. Ancak İtalyan mutfağı Litvanya’da ilgi görmektedir. Birçok yerde pizzacı görebilirsiniz.

Litvanya’daki Türk Elçiliği

Vilnius Büyükelçiliği
Adres: Didzioji g.37, LT-01128 Vilnius
Telefon:+370-5 236 42 00-01
Fax:+370-5 212 32 77

E-mail: embassy.vilnius@mfa.gov.tr
Web Sitesi: www.vilnius.be.mfa.gov.tr

Kişisel Başvuru Saatleri:9.00-12.00;
Telefon ile Başvuru Saatleri:14.00-16.00
Görev Bölgesi: Litvanya

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Lihtenştayn

Lihtenştayn

Başkent Vaduz
Resmî diller Almanca
Yönetim Şekli Anayasal Monarşi
Yüzölçümü 160 km²
Nüfus 38.111
Nüfus Yoğunluğu 238,1/km²
Para birimi İsviçre frankı (CHF)
Zaman dilimi OAZD (UTC+1)-OAYZD (UTC+2)
Telefon kodu +423
İnternet TLD .li

Lihtenştayn (Almanca: Liechtenstein) ya da tam adı ile Lihtenştayn Prensliği (Fürstentum Liechtenstein, /ˈfʏʁstəntuːm ˈliçtənʃtaɪn/), Orta Avrupa’da prenslik. 160 km²’lik yüzölçümüyle dünyanın en küçük ülkelerinden biridir. İsviçre ve Avusturya arasında yer alır.

Liechtenstein tarihi

Roma İmparatorluğu döneminde bugünkü Lihtenştayn toprakları Raetia ilinin küçük bir bölümünü oluşturuyordu. Bu topraklar, Avrupa’daki stratejik çıkar çatışmalarından uzakta yer alıyordu. Öyle ki, yüzyıllar boyunca kıtayı etkileyen büyük olaylardan pek etkilenmediler. Bugünkü hanedandan önce arazide Hohenems kontları hüküm sürüyordu.

Ülkeye adını Liechtenstein ailesi vermiştir. Aile, ülkeye oldukça uzaklarda, Aşağı Avusturya’daki Liechtenstein şatosunda oturmaktaydı. Şato, 1140’tan 13. yüzyıl ortalarına ve 1807’den günümüze kadar ailenin mülkiyetinde kaldı. Yüzyıllar boyunca aile Moravya, Aşağı Avusturya, Silezya, ve Styria’da geniş araziler edindi. Ancak tüm bu topraklar daha kıdemli derebeylerine bağlı kaldı, özellikle de Liechtenstein prenslerinin danışmanlık yaptığı Habsburg’lara. Kendine doğrudan bağlı hiç toprağı olmadığı için Liechtenstein ailesi İmparatorluk meclisi Reichstag’da bir sandalye edinemedi.

Mecliste temsil edilmek aileye büyük bir güç sağlayacağından Liechtenstein’lar bunu kendilerine hedef olarak belirlediler. Bu nedenle, arada bir derebeyi olmaksızın, doğrudan Kutsal Roma İmparatoru’na bağlı bir toprak aramaya başladılar. Bir süre sonra, sırasıyla 1699 ve 1712’de, aile minik Schellenberg Herrschaft’ını (lordluğunu) ve Vaduz kontluğunu Hohenems’lerden almayı başardı. Bu küçük derebeylikler, tam da Liechtenstein’ların aradığı gibi, kendi kontlarından sonra arada bir derebeyi olmaksızın doğrudan İmparatora bağlıydı.

Lihtenştayn Prensi I. Johann

Başkente tepeden bakan Vaduz Kalesi, hâlâ Lihtenştayn Prensi'nin ikametgâhıdır.

Böylece 23 Ocak 1719’da satın alma işlemleri tamamlandığında, Kutsal Roma İmparatoru 6. Charles, Vaduz ve Schellenberg’in birleştiğini açıkladı ve siyasi konumunu da "gerçek kulu Anton Florian Liechtenstein" onuruna Liechtenstein ismini verdiği Fürstentum (prenslik) seviyesine çıkardı. O gün, Liechtenstein Kutsal Roma İmparatorluğunun özerk bir üyesi haline gelmiş oluyordu. Ancak, bu siyasi manevranın bir fırsatçılık örneği olduğunu kanıtlarcasına, Liechtenstein prensleri daha 120 yıl boyunca yeni prensliğe adım atmayacaktı.

1806’da Kutsal Roma İmparatorluğu’nun büyük bölümü I. Napolyon tarafından işgal edildi. Lihtenştayn için bu durum ciddi sonuçlar doğurdu. İmparatorluğun siyasi ve hukuki mekanizmaları çöktü, İmparator II. Franz tahtı bıraktı. Sonuç olarak Lihtenştayn, kendi sınırları dışında herhangi bir otoriteye bağlı olmaz hale geldi. Modern yayınlar genellikle (ama hatalı olarak) Lihtenştayn’ın bağımsızlığını bu olaylara bağlarlar. Aslında hukuken Lihtenştayn prensi egemen bir derebeyi olmak dışında ayrıca hükümdar haline geliyor, ancak ülke bağımsız olmuyordu. 25 Temmuz 1806’da Ren Konfederasyonu kurulduğunda, Lihtenştayn Prensi, koruyucusu olan Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart’a bağlı bir vassal durumuna geliyordu. Bu durum, 19 Ekim 1813’te Konfederasyon’un çözülmesine kadar devam etti.

Bundan kısa süre sonra, 20 Haziran 1815’te, Lihtenştayn, başkanlığı Avusturya-Macaristan İmparatoru tarafından Alman Konfederasyonu’na katıldı ve 24 Ağustos 1866’ya kadar üyesi kaldı.

1818’de I. Johann, sınırlı haklar tanıyan bir anayasa ilan etti. 1818’de ayrıca, Liechtenstein ailesinden bir prens, Prens Alois, ilk defa ülkeyi ziyaret etti. Ancak egemen prensin ziyareti ta 1842’ye kadar gerçekleşmeyecekti.

19. yüzyılda Lihtenştayn pek çok ilerleme kaydetti: 1836’da bir seramik fabrikası olan ilk fabrikanın açılışı, 1861’de Tasarruf ve Kredi Bankası’nın kuruluşu, ilk pamuk dokuma makinesinin çalışmaya başlaması. Ren üzerindeki iki köprü, 1868 ve 1872’de inşa edildi, ülkeyi kat eden bir demiryolu hattı döşendi.

1866’da Avusturya-Prusya Savaşı patlayıp sona erdikten sonra Lihtenştayn üzerinde siyasi bir baskı oluştu: Prusya, savaşla ilgili referandumda oyların yanlış sayıldığı iddiasıyla savaşın sorumlusu olarak Lihtenştayn’ı gösteriyordu. Bu nedenle Lihtenştayn, Prusya ile barış anlaşması imzalamayı reddetti ve savaş durumunda kaldı (ancak hiçbir sıcak çatışma yaşanmadı). Bu durum, 1930’ların sonunda Lihtenştayn’ın işgalini savunanların öne sürdüğü tezlerden birini oluşturdu.

I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Lihtenştayn, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na sıkıca bağlı kaldı. Ancak savaşın neden olduğu iktisadi yıkım, ülkeyi diğer komşusu olan İsviçre ile gümrük ve para birliğine gitmeye zorladı. Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte, Lihtenştayn’ın eski bir Kutsal Roma İmparatorluğu derebeyliği olarak artık Avusturya’ya bağlı olmadığı görüşü ortaya atıldı. Zira Avusturya, o günlerde yeni kurulmakta olan bir ülkeydi ve İmparatorluğun hukuki mirasçısı olduğunu reddediyordu. Böylece Lihtenştayn, Avrupa’nın bağımsızlığını son kazanan egemen ülkesi haline geldi. Ülke, Kutsal Roma İmparatorluğu’na tarihsel bir devamlılık içinde bağlandığını da öne sürebilecek durumdadır.

Lihtenştayn bayrağı

Lihtenştayn Arması

Lihtenştayn Bayrağı Zeminde mavi(üstte) ve kırmızı olmak üzere iki adet eşit olarak uzanmış yatay şerit bulunur. Mavi şeridin üzerinde, bayrağın yukarı kısmına doğru altın sarı bir taç vardır. 1934’te kabul edildi.

1938’de, Avusturya’nın Almanya tarafından ilhak edilmesinden hemen sonra, 84 yaşındaki Prens I. Franz tahttan ayrıldı ve 31 yaşındaki üçüncü kuzeni Prens II. Franz Joseph’i halefi tayin etti. Prens I. Franz, görevden çekilme nedeni olarak yaşını öne sürse de, asıl nedenin Almanya’nın yeni komşusu Lihtenştayn’ı işgal etmesi halinde tahtta olmak istememesi olduğu düşünülmektedir. 1929’da evlendiği karısı, Viyana’lı zengin bir Yahudiydi ve yerel Naziler onu şimdiden hedef gösteriyordu. Lihtenştayn’da bir Nazi partisi olmasa da, Nazi sempatizanı hareket uzun süredir Milliyetçi Birlik Partisi’nde yer buluyordu.

II. Dünya Savaşı’nda Lihtenştayn tarafsız kaldı. Savaş bölgelerinde Liechtenstein ailesine ait hazineler korunmak üzere Lihtenştayn’a ve Londra’ya nakledildi. Savaşın sonlarında Polonya ve Çekoslovakya, "Alman malı" olarak gördükleri diğer topraklarla birlikte Liechtenstein ailesininkileri de istimlâk ettiler. Bu istimlâkler 1.600 km²’nin üzerinde tarım ve orman arazisini, sarayları ve şatoları içeriyordu. Uluslararası Mahkeme’de konuyla ilgili dava açıldı. Soğuk Savaş boyunca Lihtenştayn vatandaşlarının Çekoslovakya’ya girmeleri yasaktı. Lihtenştayn, savaşta Almanlarla işbirliği yapan Birinci Milliyetçi Rus Ordusu’ndan 500 kadar askere sığınma hakkı tanıdı. Bu olayı anmak üzere, sınır kasabası Hinterschellenberg’de bir anıt dikildi (ülkenin turizm haritalarında yer alır). Bu sığınma hakkı, ülkenin o zamanlar içinde bulunduğu fakirlik düşünülürse kayda değerdir. Bu kadar sığınmacının doyurulması, Lihtenştayn gibi küçük bir ülke için zor olmuştur. Sonunda Arjantin, sığınmacıları kalıcı olarak topraklarına yerleştirmeyi kabul etti. Buna karşılık, İngiltere, Almanya tarafında savaşan Rusları sınırdışı etmiş ve Sovyetler’in eline düşen bu kişiler Gulag’lara sürülmüştü.

Savaşın ardından gelen iktisadi zorluk döneminde Liechtenstein ailesi, ellerindeki sanat eserlerini satmak zorunda kaldı. Satılan eserler arasında bulunan Leonardo da Vinci’nin paha biçilmez portresi "Ginevra de’ Benci" de bulunuyordu. Ancak bunu izleyen onyıllarda Lihtenştayn bolluk yaşadı. İktisat, düşük kurumlar vergisi oranlarının sağladığı avantajla modernleşti, çok sayıda yabancı şirketi ülkeye çekti.

Lihtenştayn Prensi, tahminen 6 milyar $’lık servetiyle dünyanın altıncı zengin kişisidir . Ülkenin vatandaşları dünyadaki en yüksek hayat standartlarından birine sahiptir.

Coğrafya ve iklim

Uydudan Lihtenştayn

Lihtenştayn, Orta Avrupa’da, İsviçre ile Avusturya arasında yer almaktadır. 160 km²’lik yüzölçümü ile dünyanın altıncı küçük devletidir. Sınırları 76 km uzunluğundadır.

Ren Vadisi ülkenin yarısını kaplar. Diğer yarısı ise Alp bölgesinden oluşmaktadır.

Hükümet merkezi Oberland bölgesinde yer alan 5 521 nüfuslu Vaduz’dadır.

Lihtenştayn, Özbekistan ile birlikte kendisinin ve komşularının denize kıyısı bulunmayan iki ülkeden biridir.

En yüksek noktası 2.599 m yüksekliğindeki Grauspitz dağları, en alçak noktası ise 430 m irtifadaki Ruggeller Riet’dir.

Vaduz’da 2004 yılında ortalama sıcaklık 10 °C idi. Vaduz’da 2004 yılında ortalama yağış miktarı 891 mm olmuştur.

Nüfus

Lihtenştayn’ın nüfusu 2004 yılı itibarıyla yaklaşık 34.600’dür. Nüfus yoğunluğu 216 kişi, artış hızı 2004 yıl sonu itibarıyla % 0,9’dur.

Ülkede ikamet eden yabancıların oranı takriben %34’tür. Bunlardan 885’i Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Lihtenştayn’daki 1.000 kişiden 6’sı göçmendir. Lihtenştayn halkının yaş ortalaması 38,2’dir.

Siyaset

Lihtenştayn'ın bölgeleri

Lihtenştayn, demokratik parlamenter monarşiyle idare edilmektedir. Devlet başkanı Prens II. Hans Adam’dır. Prensin siyasi yetkileri hayli geniştir. Kanunları veto edebilir, referanduma sunabilir, parlamentoyu dağıtarak seçimlere gidebilir. Ancak 2003’te yapılan anayasa değişikliğiyle ülkede cumhuriyet ilan edilmesi halinde prensin bunu önleyecek veto yetkileri elinden alınmıştır.

Parlamento 25 milletvekilinden oluşmaktadır. Başbakan Adrian Hasler`e bağlı dört bakan bulunmaktadır. Kabine, parlamentonun önerisi ile dört yıllığına göreve getirilir.

Ülkenin millî bayramı 15 Ağustos’tadır.

Ekonomi

2001 yılında Lihtenştayn’ın gayri safi yurt içi hasılası 4,2 milyar İsviçre Frangı idi.

Lihtenştayn’da 250’den fazla çalışanı olan 15 işletme vardır. Ticari şirketlerin %70’inden fazlası 1 ila 9 kişi arasında kişi çalıştıran küçük işletmelerdir.

Pek çok Lihtenştayn firması araştırma ağırlıklı alanlarda uzmanlaşmış olup, küresel pazar liderleridir.

Lihtenştayn Ticaret ve Sanayi Odası’nda (LIHK) kayıtlı bulunan sanayi işletmeleri 2004 yılında araştırma ve geliştirme konularında yaklaşık 307 milyon İsviçre Frangı tutarında yatırım yapmıştır. Bu da kişi başına 8.900 İsviçre Frangından fazla bir rakama tekabül etmektedir.

Lihtenştayn’daki bankalar 2004 yıl sonu itibarıyla 107 milyar İsviçre Frangı tutarında müşteri varlığını yönetmiştir. Bu bankaların toplam bilanço değeri takriben 34 milyar İsviçre Frangıdır. Komşu ülke İsviçre’nin bankaları ise aynı dönemde yaklaşık 3‚550 milyar İsviçre Frangı yönetmiştir.

Lihtenştayn 2004 senesinde yaklaşık 104.000 turisti misafir etmiş ve bu turistlerden 50.000’i geceleme yapmıştır.

Aralık 2005 verilerine göre Lihtenştayn’da işsizlik oranı %2,4’tür.

Lihtenştayn, ağırlığını sanayi ürünleri ve imal edilmiş mamullerin oluşturduğu (gayri safi yurt içi hasılanın %40’ı) çeşitli mal ve hizmetler ihraç eden bir ülkedir.

Lihtenştayn Ticaret ve Sanayi Odası’nda (LIHK) kayıtlı bulunan 32 sanayi şirketi, 2004 yılında 5,1 milyar İsviçre Frangının üzerinde ihracat gerçekleştirmiştir. Ülkenin kişi başına ihracatı yaklaşık 14.000 İsviçre Frangıdır.

Lihtenştayn’da 2004 yıl sonu verilerine göre 29.500 kişi istihdam edilmiştir. Kişi başına 0,85 çalışan düşmektedir. Çalışanlardan yaklaşık 15.600’ü Lihtenştayn’da ikamet etmektedir. 13.900 kişi ise yurt dışından (öncelikle Avusturya ve İsviçre’den ) ülkeye girip çalışmaktadır. Ülkedeki iş gücünün üçte ikisini yabancı uyruklular oluşturmaktadır. Bunlardan 850’si Türk vatandaşıdır.

Lihtenştayn Ticaret Odası’na kayıtlı (LIHK) sanayi işletmeleri, 2004 yılında yurt dışındaki yaklaşık 187 kuruluşta 28.400 kişiyi istihdam etmiştir.

Lihtenştayn Kronu

1898 yılından 1921 yılına kadar Lihtenştayn’ında kullanılan para birimidir. Metal paralar daha az,banknotlar daha fazla kullanılmaktaydı. 1 Kron 100 hellere bölünmüştü. 1921 yılında İsviçre’nin para birimi İsviçre Frankına geçildi. Lihtenştayn kronunun değeri Avusturya-Macaristan kronu veya Avusturya kronuyla aynı değerdeydi; ancak kronun istikrarsızlaşması nedeniyle franka geçilmiştir.

Spor

Ülke nüfusunun %45’i (15.510 kişi) en az bir spor derneğine üyedir. Her 198 Lihtenştaynlıdan biri bir spor derneği başkanıdır.

Lihtenştayn Futbol Birliği, Lichtenstein’da üye sayısı en fazla olan spor kuruluşudur: 7 kulüpte toplam 2.500 üyesi vardır. Her 20 Lihtenştaynlıdan biri aktif futbol oyuncusudur.

2006 Mart FIFA dünya derece listesinde Lihtenştayn 124. sırada bulunmaktaydı.

Alp disiplini kayak

Kayak, Lihtenştayn’ın ulusal sporudur. Lihtenştayn Kayak Birliği 1936 yılında kurulmuştur. Bu birlik sekiz adet kulübü ve yaklaşık 2.500 üyesi ile Lihtenştayn’da üye sayısı en fazla spor derneklerinden biridir.

Lihtenştayn toplam 9 olimpiyat madalyası kazanmıştır, bu madalyaların hepsi de Alp disiplini kayak branşında kazanılmıştır. Böylece her 3.845 Lihtenştayn’lıya bir olimpiyat madalyası düşmektedir.

Malbun’daki Lihtenştayn Kayak Merkezi, toplam 21 km uzunluğunda kayak pistine sahiptir.

Lihtenştayn’da Konuşulan Diller

Lihtenştayn’ın resmi dili Almanca’dır. Ancak yerel halkın konuştuğu bu Almanca, Almanya’da görülmeyen, daha ziyade Avusturya ve İsviçre’de konuşulan Almanca’yı andıran bir diyalekttir. Triesenberg komününde belediyenin konuşulmasını teşvik ettiği başka bir diyalekt konuşulmaktadır. Ancak İsviçre Almancası da ülkede anlaşılmakta ve pek çok vatandaş tarafından konuşulmaktadır.

Din ve İnanç

Bu mikro ülkede resmi din Hristiyanlığın Katoliklik mezhebidir. Ancak ülke tüm farklı inanç sahiplerinin özgürlüklerini korumak konusunda sıkı bir kanun uygulamaktadır. Lihtenştayn okullarında hem Katolik hem de Protestan mezhebine yönelik dini eğitim sağlanmaktadır.

2010 yılında yapılan nüfus sayımına göre tüm toplumun yüzde 85.8’i Hristiyandır. Bunların da yüzde 75.9’u Katolik mezhebine bağlıdır. En büyük dini azınlık grubu ise toplumun yüzde 5.4’ olan Müslümanlardır.

Lihtenştayn’da ki Türk Elçiliği

Bern Büyükelçiliği’nin görev bölgesindedir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Letonya Cumhuriyeti

Letonya

Başkent Riga
Resmî diller Letonca
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 64.589 km²
Nüfus 2.291.000
Nüfus Yoğunluğu 35,4kişi/km²
Para birimi Euro (EUR)
Zaman dilimi DAZD (UTC+2)-DAYZD (UTC+3)
Telefon kodu +371
İnternet TLD .lv

Letonya (Letonca: Latvija ) ya da resmî adıyla Letonya Cumhuriyeti (Latvijas Republika), Kuzey Avrupa’da yer alan bir ülkedir. Kara sınırlarını kuzeyde Estonya, güneyde Litvanya; doğuda ise Rusya ve Beyaz Rusya ile paylaşmaktadır. Aynı zamanda Letonya, İsveç ile denizden sınırdaştır. Letonya’nın en büyük şehri ve başkenti Riga’dır. 1 Mayıs 2004’ten beri Avrupa Birliği üyesidir.

Tarih

Letonya tarihi bugünkü Letonya topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan tarihini kapsar.

Orta Çağ : İnsanların Litvanya topraklarına ilk olarak yerleşmesinin son Buzul Çağı’nın sona erdiği MÖ 10000 yılı civarında olduğu sanılmaktadır. MÖ 2500 civarında bölgeye Hint-Avrupa kavimleri yerleşti ve MÖ 2000 civarında Baltık halklarının etnik bilinci oluşmaya başladı. Günümüzdeki Letonyalılar ve Litvanyalılar bu Baltık halklarından gelmektedirler. İlk Çağ ve Orta Çağ’da mevcut olan çeşitli Baltık halkları (tarih boyunca eriyerek yok olmuşlar, sadece bu iki halk günümüze kadar ulaşmışlardır.

12. yüzyılda bölgeye ticaret amacıyla gelen Cermenler bölgede yaşayan Pagan Baltık ve Fin-Ugor halklarını Hristiyanlığa davet ettiler. İsteksiz halka Hristiyanlığı zorla kabul ettirmek amacıyla Papa tarafından asker gönderildiği bilinmektedir. Letonya’nın başkenti Riga 1201 yılında Cermenler tarafından kuruldu. 13. yüzyılda Töton şövalyeleri Estonya ve Letonya topraklarında Livonya Konfederasyonu adı verilen bir konfederasyon kurdular. 1282 yılında Riga dahil birçok Letonya kentleri Kuzey Alman Ticaret ortaklığı olan Hansa Birliği’ne katıldılar. Böylece Riga Doğu Baltık ticaret yollarında önemli bir yer kazandı.

Leh ve İsveç egemenliği: 1558–1582 yılları arasında Rusya’yla Lehistan, Litvanya ve Danimarka arasında yapılan Livonya Savaşı Rusya’nın yenilgisiyle sonuçlanınca bölge önce Litvanya Grandüklüğü, sonra da Lehistan-Litvanya Birliği’nin eline geçti. Bu dönemde yayılmaya başlayan Protestanlık Letonya’yı da etkiledi. Bazı bölgeler Luthercilik etkisi altında girerken, diğer bölgeler Katolik kaldı. 1600-1629 yılları arasındaki Lehistan-İsveç Savaşı Lehistan’ın yenilgisiyle sonuçlandı. Riga İsveç’in eline geçti. Diğer bölgeler Lehistan’ın elinde kaldı. Lehistan’ın 1793 yılında parçalanmasından sonra da Letonya Çarlık Rusyası’nın eline geçti.

Rusya egemenliği : 19. yüzyılda Letonya hızla gelişerek Rusya’nın en gelişmiş bölgelerinden biri haline geldi. Serflik kaldırıldı. Sanayi gelişti. Bağımsızlık talepleri yükseldi. Letonya’daki Rus egemenliği I. Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Savaş sırasında Letonyalılar hem Alman hem de Rus tarafında savaştılar. Savaşın sona ermesiyle 18 Kasım 1918 tarihinde Letonya bağımsızlığını ilan etti. 22 Eylül 1921’de de Milletler Cemiyeti’ne üye kabul edildi. 1930’larda Letonya Avrupa’nın en zengin bölgelerinden biri haline geldi.

Yakın tarih: II. Dünya Savaşı’ndan önce Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında yapılan Molotov Ribbentrop Paktı sonucu Letonya SSCB’nin kontrolü altına girdi. Ancak 1 Temmuz 1941 tarihinde Alman ordusu Riga’ya girdi ve Letonya’nın büyük bir bölümü Alman ordusu tarafından işgal edildi ve ülkenin Yahudi halkı holokosta tabi tutuldu. 85.000 civarında Yahudi Letonya vatandaşı öldürüldü.

1200 yılında Baltık kavimlerinin yaşadığı bölgeler

Lehistan-Litvanya Birliği döneminde Letonya

1944 yılında Sovyet ordusu Letonya’ya girdi ve böylece Alman işgali sona erdi. Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi. 1941-1952 yılları arasında Litvanya Stalinizm’in en katı örneklerinden birine sahne oldu.

Letonya Arması

1980’lerin sonunda Sovyetler Birliği çözülmeye başladı. Baltık Ülkelerinde Sovyet baskısına karşı eylemler yapıldı. 23 Ağustos 1989 tarihinde Litvanya, Letonya ve Estonya’daki halk el ele tutuşarak Tallinn’den Riga’ya oradan da Vilnius’a kadar uzanan 600 kilometrelik bir insan zinciri oluşturarak dünyaya seslerini duyurmayı başardılar. Şarkı Devrimi adıyla anılan bu devrimi takiben 21 Ağustos 1991 tarihinde Letonya SSCB’den bağımsızlığını ilan etti. 2004 yılında da Letonya Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya üye kabul edildi.

Bayrak

Letonya Bayrağı En üstte kestane rengi, ortada eni kestane renkli şeridin yarısı kadar beyaz şerit ve en altta yeniden kestane renkli şerit olmak üzere üç yatay şeritten oluşur.

İklim ve Hava durumu

Kuzey Avrupa’da bulunan Letonya konum itibari ile soğuk bir iklim kuşağı içerisinde yer almaktadır ve belirgin olarak iki sezonu bulunmaktadır; Yaz ve Kış. Nemli bir havası olan ülkede neredeyse 9 ay kış sezonu olarak geçmektedir ve sıcaklıklar -20’lere kadar düşmektedir. Yaz aylarında ise sıcaklıklar 23 dereceye kadar yükselmektedir.

Ekonomi

Letonya’nın ekonomisine büyük ölçüde özel sektör hâkimdir. Ekonomik krizden çıkış stratejisini, “dış krediyle beslenen ithalata dayalı büyüme” yerine, 2010 yılından itibaren “ihracata dayalı büyüme ”ye dayandırılmaktadır. İşsizlik oranı yüksek olan ülkede bu sıkıntıyı en aza indirmek için çalışmalar yapılmaktadır.

Din ve İnanç

Ülke nüfusu çoğunlukla Hıristiyan dinine mensuptur. Letonya nüfusunun yüzde 34,2’si kendisini Lüterci, yüzde 24,1’i i, Roma Katolik’i, yüzde 17,8’i i, Roma Katolikleri, Rus Ortodoks’u ve geriye kalan yüzdelik kesimi diğer dinlere bağlı olarak tanımlamaktadır.

Konuşulan Diller

Letonya’nın resmi dili Letoncadır. Sovyet döneminin etkisinden dolayı ülkenin çoğunluğu Rusça bilmektedir. Arnavutlar genelde ikiden fazla dil konuşmaktadırlar. İngilizce ve Almanca okullarda eğitim dili olarak öğretilmektedir. Özellikle iş ve turizm sektöründe İngilizce oldukça yaygın kullanılmaktadır.

Kültür

Letonya halkı hakkında düşünceler genellikle oldukça negatif oldukları yönünde gelişmektedir. Dostluk uzun vadede gelişen çok ciddi bir mesele olarak görülmesinden dolayıdır ki ilişki kurmak konusunda oldukça mesafelidirler.

Avrupa ülkeleri arasında en güvenilir ülkelerden biri konumundadır. Küçük bir suç oranı yine de bulunmaktadır ancak genelde kendi başına yolculuk yapmak oldukça güvenlidir. Dikkat edilmesi gerekenler bisiklet hırsızlığı ve araç içinde değerli şeyler bırakmamaktır. Orman yollarında karşınıza çıkabilecek vahşi hayvanlara zarar vermemek ve kaza yapmamak adına dikkat etmekte fayda vardır.

Bir Letonyalılara için SSCB bağlamında etnik bir konudan söz edilirken dikkatli olunmalıdır. II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet rejiminin hâkim olduğu Rusya’nın bir ili konumuna gelen Letonya’da, SSCB’yi övmek özellikle gençler tarafından hoş karşılanmamaktadır. Birçok ücretsiz kablosuz internet kafelerde, kütüphanelerde ve Riga Havaalanı mevcuttur.

Eğer bir Letonyalı tarafından evlerine davet edildiyseniz davet edinilen eve, küçük bir hediye, bir şişe şarap, bir kutu çikolata veya bir buket çiçek götürmek kibarlık olarak görülmektedir. Ancak kırmızı güller cenaze merasimlerinde kullanıldığından dolayı onları tercih etmemek iyi bir seçenek olacaktır.

Festivaller

Letonya festivali

Letonya müzik, tarih, kültür, spor, dini olaylar, film ve tiyatro, Letonya çocuk ve aile etkinlikleri dâhil olmak üzere birçok kutlamaya ev sahipliği yapmaktadır.

1873 yılında bir şarkı festivali olarak başlayan "Latvian Song and Dance Festival" Letonya’nın en önemli kültür etkinliklerinden biridir. Günümüzde çeşitli korolar, halk dansları topluluğu, mızıka vb. canlı performanslar, yarışmalar, sergiler, konserler, geçit törenleri ve ortak konserler festivaldeki kültür etkinliklerinden bazılarıdır. Beş yılda bir düzenlenen festival esnasında Riga yerel kıyafetler giymiş, bir sürü mutlu insanlar dolmaktadır.

"Saulkrasti Jazz" festivali her yıl Temmuz ayı sonunda düzenlenen yıllık caz festivali. Birçok yabancı ve Letonyalı müzisyen bu festivalde sahne almaktadır.

Skanu Mezs, birçok ülkeden gelen müzikle ve sanatla ilgilenenler için adeta bir hazinedir. Her yıl ekim ayında düzenlenen festivale deneysel müzik sanatçıları, sanatçılar ve film yapımcıları katılmaktadır.

Üç Baltık ülkesinin en büyük ve en popüler müzik festivali "Positivus" her yıl Salacgriva kıyı kasabasında Temmuz ayında 35 bin seyirciyi bir araya toplar. Önceki yıllarda önemli yıldızlarından Muse, Scissor Sisters ve Fatboy Slim festivalde sahne almıştır.

Mutfak

Soğuk pancar çorbası auksta zupa

Letonya mutfağı, komşu ülkelerden etkilenmiştir. Letonya mutfağını genellikle tarım ürünleri oluşur, çoğu ana öğünde et yer almaktadır. Ülkenin Baltık Denizi’ne olan konumundan ötürü bolca balık tüketimi söz konusudur. Çavdar, buğday, yulaf, bezelye, pancar ve patates; tütsülenmiş domuz pastırması, sosis, domuz eti ve diğer ürünleri ve çiğ balık yaygındır.

Yemeklerin birçoğu kimyon, özellikle peynir ve ekmek ile tatlandırılmaktadır.

Ülkenin geniş bir ekmek, süt ürünleri, dondurma ve tatlı yelpazesi bulunmaktadır. Siyah ekmek, Letonya’nın gıda tüketiminin son derece önemli bir parçasıdır. Siyah ekmeğin birçok türü vardır ve beyaz ekmeğe göre çok daha sağlıklı ve iyi olduğu düşünülmektedir.

Letonya’nın en egzotik yemeklerinden biri maizes zupa adı verilen, meyve ve siyah ekmek ile yapılan tatlı bir çorbadır.

Tatlı bir aperitif olan Biezpiena sieriņs mutlaka denenmesi gerekenler arasındadır. Birçok çeşidi vardır, en popüler olanları ise Karum ve Baltais’dir.

Letonya’da en sık tüketilen alkollü içecek biradır. Aldaris, Livu ve Sencu gibi bira arkaları hemen hemen her yerde satılmaktadır. Ancak yerel halkın küçük fabrikalarda ürettiği yerel biralar olan Bauskas, Tervete ve Piebalgas denenmesi gerekenler arasındır.

Letonya’daki Türk Elçiliği

Adres: A.Pumpura iela 2, Riga, LV-1010 Latvia

Telefon: 00 371 6 782 16 00
Faks: 00 371 6 732 03 34
E-posta: embassy.riga@mfa.gov.tr

İnternet sitesi: T.C. Dışişleri Bakanlığı Riga Büyükelçiliği
Çalışma Saatleri: Pazartesi – Cuma (09.30 -12.30)(14.00 -17.00)

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Kosova Cumhuriyeti

Kosova Cumhuriyeti

Başkent Priştine
Resmî diller Arnavutça, Sırpça, Romanca, Boşnakça, Türkçe, Goranca
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 10.877 km²
Nüfus 1.836.529
Nüfus Yoğunluğu 168,8 kişi/km²
Para birimi Euro (€) (EUR)
Zaman dilimi (UTC +1,+2)
Telefon kodu +383
İnternet TLD

Kosova, resmi adıyla Kosova Cumhuriyeti, Balkanlar’da yer alan ve dünyada sınırlı tanınırlığa sahip denize kıyısı olmayan bir ülke. Kuzeyde ve doğuda Sırbistan, güneyde Kuzey Makedonya ve Arnavutluk, batıda ise Karadağ ile komşudur. 1999 yılında Birleşmiş Milletler kontrolü altına alınan Kosova, 2008 yılında Sırbistan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Günümüzde ülke 102 ülke tarafından tanınmaktadır. Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan diğer devletler bölgeyi Sırbistan’a bağlı Kosova ve Metohiya Özerk Bölgesi’nin bir parçası olarak görmektedir.

Kosova’da bağımsızlık ilanının ardından, denetim, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne geçti. Kosova’daki Avrupa Birliği temsilciliği, bundan sonra Uluslararası Sivil Temsilcilik adı altında hizmet vereceğini açıkladı. Böylece Birleşmiş Milletler’in de 1999 yılından bu yana Kosova’da üstlendiği yönetim sona ermiş oldu. Kosova’da Avrupa Birliği ülkelerinden 1900 polis ve yargı mensubu görev yapacak. Kosova bu şekilde bağımsızlığını tanıyan ülkeler tarından Avrupa’nın 50. ülkesi olarak sınıflandırılmıştır.

Tarih

1881-1912 yıllarında Kosova Vilayeti

Tarih boyunca Hun, Avar, Bulgar, Peçenek ve Uz gibi pek çok medeniyete uzun ya da kısa süreli ev sahipliği yapan Kosova, Roma İmparatorluğu döneminde Dardanların yaşadığı ‘Dardania’ bölgesini kapsamaktaydı. 1444 senesinde Osmanlı’ya karşı Arnavutluk ve Karadağ ile birlik oluşturan Kosova, uzun yıllar boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kaldı. 1389’da Osmanlı Devleti topraklarına katılan ülke, 1912 I. Balkan Savaşı’nda Sırbistan’ın eline geçene dek Osmanlı toprağı idi. 2. Dünya Savaşı döneminde Yugoslavya’ya bağlı eyalet statüsüne geçen Kosova Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından dağılmaya başlayan Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde Sırp baskısı ve askeri müdahaleler sebebiyle bağımsızlığına kavuşamayan ülke 1999 senesinde NATO’nun müdahalesiyle Sırbistan idaresinden kurtarıldı. ABD, NATO ve AB’nin bağımsızlığını tanıma konusunda hemfikir olduğu Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkan devletler arasında Rusya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, İspanya ve Azerbaycan vardı. Bağımsızlığı ancak 17 Şubat 2008’de ilan eden ülke henüz çok genç bir ülke olmasının yanında pek çok siyasi mücadele atlatmış olduğu için de çok zengin değildir.

Coğrafya

Prizren

Kosova 10.887 km2’lik alana, 2 milyon civarında bir nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında Karadağ, kuzey ve doğusunda Sırbistan, güneyinde Kuzey Makedonya ve güneybatısında Arnavutluk bulunmaktadır. En büyük yerleşim merkezi başkent Priştine’dir. Koordinatları 42,6394 (42°38’21.840"K) kuzey enlemi ve 21,0961 (21°5’45.960"D) doğu boylamıdır.

Kosova’nın iklimi karasal iklimdir. Kışları soğuk ve kar yağışlıdır; yazları ise sıcak ve kurak geçer.

Kosova topraklarının büyük bir kısmı dağlık arazidir. Kuzey Makedonya sınırı boyunca Şar Dağları uzanmaktadır. Burada kış turizmi faaliyetleri yapılmaktadır. Brezoviça en önemli kış turizmi yerleşkelerinden birisidir. Kosova dağları çok yüksek ve dik yamaçlara sahiptir. 2656 m ile Ceraviça zirvesi ülkenin en yüksek doruğudur. Dreniça, Karaleva gibi kasabalar, bu bölgenin yüksek yamaçlarında kurulmuş yerleşim birimleridir.

Kosova Cumhuriyeti’nin güneybatısında Arnavutluk Alpleri uzanmaktadır. Kuzeyinde ise Kopaonik Dağları bulunmaktadır.

İklim

Nemli karasal iklime sahip olan Kosova’da Akdeniz ikliminin yanı sıra okyanus iklimi etkileri de görülür. Kuzeydoğusunun daha çok karasal iklimden etkilendiği ülkede kışlar karlı ve soğuk geçer. Yazlar ise oldukça sıcaktır. Yıllık ortalama sıcaklık değerleri kışın 9.5 civarında iken yazın 19.2 civarındadır. En soğuk ayın Ocak olduğu ülkede bu dönemde sıcaklıklar 0’ın altına düşer. Prizren ve Istok ise diğer şehirlerden farklı olarak kışı daha ılık geçirmektedirler.

Ekonomi

Priştine

Sanayi sektörü genelde metal işleme, basit makine üretimi, deri işleme, ağaç işleme, ve mobilya üretiminde faaliyet gösteren küçük ölçekli imalatçılardan oluşuyor. Kosova’nın GSYİH’sı 4.3 milyar dolar civarındadır. Yıllık ekonomik büyüme kapasitesi ise yüzde 4 düzeyindedir ve 2012 yılında bu oranı tutturmuştur. Enflasyon ortalama yüzde 3.5’tir. İşsizlik yüzde 45 gibi, çok yüksektir. Asgari ücret Kosova’da 170 dolardır, ortalama maaşlar ise 250-300 dolar seviyesindedir. Kosova’nın ekonomi gündeminde şu başlıklar durmaktadır: Altyapı yetersizliği. Enerji kaynaklarının sürdürülebilir olmaması. Ülkenin posta ve Telekom operatörlerinin henüz daha özelleştirilme sürecinde bulunması. Kosova Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri olmasına rağmen, geçmiş 10 yılda istikrarlı büyüme kaydedilmiştir. GSYİH’nın yüzde 15’ini oluşturan işçi dövizleri tüketimi yükseltmiştir. Ayrıca, yabancı hibe ve yardımlar GSYİH’nın üçte birini oluşturmaktadır. Petrol, sigara ve çimento önemli mallar olup, karaborsa yaygındır. Hükümet genişlemeci iktisat politikaları izlemektedir. 2012 yılında enerji sektörü reformları ve vergi reformları gerçekleştirilmiştir.

Kosova ekonomisi yurtiçi talep, işçi dövizleri ve yabancı yatırım (özellikle inşaat) tarafından desteklenmektedir.

Dil

Kosova Cumhuriyeti’nin resmi dilleri Arnavutça ve Sırpçadır. Ayrıca ülke sınırları içerisinde Türkçe, Boşnakça ve Romanca da konuşulmaktadır. Ayrıca bu diller de resmi olarak da kabul edilmektedir. Türkçe bugün Prizren, Mamuşa, Priştine, Mitroviça, Vıçıtırın, Gilan belediyelerince resmi olarak da kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra ülkenin Gora bölgesinde Boşnakça ile Makedonca arasında bir dil konuşulmaktadır.

Din

Ferizovik’te cami ve Ortodoks kilisesi

Kosova nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 95’lik dilimi Müslümanlardan oluşur. Resmi bir dini olmayan ülkede Sufizm ve Bektaşilik oldukça yaygındır. Bunun yanı sıra nüfusun geri kalanının yaklaşık yüzde 4’lük kısmını da Hristiyanlar oluşturur. Bunun büyük kısmı da Sırbistan Ortodoks Kilisesi’ne bağlı nüfustur. Ayrıca Roman Katolik Kilisesi’ne bağlı Hristiyan nüfus da ülkede mevcuttur.

Etnik yapı

Kosova Cumhuriyeti’nde yaşayan etnik gruplar, en geniş tanım ve tabirleri ile, Arnavutlar,, Sırplar, Boşnaklar, Romlar, Türkler, Goralılar, Torbeşler, Aşkalilerdir. Bu isimlendirmelerden bazıları büyük, bazıları da küçük bir topluluğu belirtir. Söz konusu etnik grupların nüfus oranları tam olarak bilinmemektedir. Ülkede 1999 yılı öncesinde ve özellikle 1999 ile beraber sürekli bir değişkenlik gösteren demografik durumlar, bu durumu doğurmuştur. Ülkeden ayrılanlar, ülkeye gelenler, kimlik gelgitleri gibi etkenlere, uzun süreden beri Kosova’da etnik yapı bilgisine yönelik nüfus sayımı yapılmamasını da eklemek gerekir. Şimdilik Kosova Cumhuriyeti’nde %85-90 civarı Arnavut, %3-4 Sırp, %3-4 diğer halklar şeklinde bir oran öne sürülmektedir.

Kosova Türklerinin bugünkü nüfusu dilsel açıdan incelendiğinde 20.000 kişi civarında olduğu düşünülmektedir. Yugoslavya döneminde yapılan nüfus sayımlarına göre Kosova Türklerinin sayısı 12.500 olarak kaydedilmiştir. 1999 yılındaki Kosova Operasyonundan sonra Birleşmiş Milletler denetiminde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından yapılan nüfus kayıtlarında Kosova vatandaşlarının millî mensubiyetinden ziyade konuştukları diller sorulmuştur. Bu verilere göre, Kosova’da yaklaşık 20.000 kişinin Türkçe konuştuğu kaydedilmiştir. 1989 yılına kadar resmî dil olarak kabul edilen Türkçe, 1999 yılından sonra BM önderliğindeki uluslararası güç tarafından resmiyetten kaldırılmıştır.

Şehirler

  • Priştine: 198.214
  • Prizren: 178.112
  • Ferizovik: 108.690
  • İpek: 95.723
  • Yakova: 94.158
  • Gilan: 90.015
  • Poduyeva: 87.933
  • Mitroviça: 71.601 (Güney)
  • Vıçıtırın: 69.881
Siyaset

Kosova Cumhuriyeti, parlamenter temsilî demokrasi ile yönetilir. Yürütme erki, Kosova başbakanının liderliğindeki Kosova hükümeti tarafından sağlanır.

Kosova’da Arnavut ve Sırpların siyasî arenada birden çok partileri vardır. Türkler iki (2010 itibarıyla) ve Goralılar tek parti ile siyasi düzlemde temsil edilmektedirler.

Kosova Türklerinin tek siyasî temsilcisi 2010 yılında dek Kosova Demokratik Türk Partisi olmuştur. KDTP, 1990 yılından itibaren çok partili sisteme geçişle Kosova Türklerini siyasi arenada temsil etmektedir. Savaştan sonra 3 dönem genel seçimlerde milletvekili elde eden KDTP, 2008’de de mecliste milletvekili, bakan ve de bakan yardımcılığı ile temsil edilmiştir. 2010 yılında KDTP’nin yanında Kosova Türk Birliği Partisi de siyasi arenaya katılmış ve 2010 genel seçimlerinde de yer almıştır.

Dış ilişkiler

Kosova’yı ilk tanıyan ülke Kosta Rika, ikinci ülke Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye, Arnavutluk, Birleşik Krallık ve Afganistan da Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerdendir.

Bu bağımsızlığı tanımayacağını ilan eden Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Sırbistan ve Rusya´ya göre burası hâlen Sırbistan’a bağlı özerk bir bölgedir.

Bağımsızlık ilanı sonrasında Kosova’yı tanıyan ülkeler arasına Japonya, Macaristan ve Hırvatistan da katılmıştır. En son Antigua ve Barbuda 20 Mayıs 2015 tarihinde Kosova’nın 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak ilan ettiği bağımsızlığını resmen tanıyan 111. ülke olmuştur. Bu tanıma süreci sürekli gelişerek devam edecek bir seyir izlemektedir.

10 Eylül 2012 gününe dek gözetimli bağımsızlık altında bulunan Kosova bu tarihten itibaren ise tam bağımsız olarak yoluna devam etmektedir.

Mutfak

Flia, Kosova'da geleneksel Arnavut mutfağının en çok tercih edilen yemeklerinden biridir

Sırbistan, Arnavutluk, Türkiye ve Yunan mutfağı esintilerinin görüldüğü Kosova’da karşınıza çıkacak en iyi restoranlar genelde büyük şehirlerin yakınlarındaki köylerdir. Özellikle et yemekleri ve deniz ürünlerinin ağırlıkta olduğu Kosova mutfağında alabalık, levrek ve somon oldukça yaygın ve popülerdir. Pek çok Avrupa ülkesine göre daha ucuz olduğu söylenebilecek Kosova’da pek çok börek çeşidiyle karşılaşacaksınız. Aynı zamanda ayran ve yaprak sarması gibi Türk mutfağına özgü tatlara da rastlayacağınız ülkede flia adını verdikleri hamur işi hemen her restoranda mevcuttur.

Kosova’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

Priştine Büyükelçiliği
Adres: Rruga İsmail Qemali No: 59 Arberia – Priştine – Kosova
Telefon: 00 381 38 226044
Faks: 00 381 38 226031
embassy.prishtina@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: Prizren Başkonsolosluğu görev alanı hariç tüm Kosova

Prizren Başkonsolosluğu
Adres: Hotel Classic Prizren Shuaip Spahiu PN 20.000 Prizren- Kosova
Telefon: +381 29 223 333
Görev Bölgesi: Prizren, Dragash, Rohovec, Suhareka ve Mamuşa

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İzlanda

İzlanda

Başkent Reykjavík
Resmî diller İzlandaca
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 102.775 km²
Nüfus 323.810
Nüfus Yoğunluğu 3,1 kişi/km²
Para birimi İzlanda Kronası (ISK)
Zaman dilimi (UTC +0)
Telefon kodu +354
İnternet TLD .is

İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde Grönland’ın güneydoğusu ile İskandinavya ve Büyük Britanya’nın kuzeybatısında yer alan bir ada ve Avrupa ülkesi. İzlanda, Arktik Okyanusu ile çevrilidir. Jeolojik olarak hem Avrupa hem de Kuzey Amerika kıtasındadır.

İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde volkanik bir ada üzerinde kurulmuş ve çevresindeki birçok küçük adadan meydana gelmiştir. En yakın komşusu Grönland olup, 350 km uzaktadır. Diğer komşuları Norveç 1050 km, İskoçya 800 km uzaklıktadır.

Bayrak

İzlanda Bayrağı, mavi zemin üzerine bayrağın köşelerine doğru uzanan etrafı beyaz ile çevrelenmiş kırmızı haç; haçın yatay kısmı aynı Danimarka bayrağında olduğu gibi bayrağın gönder tarafına doğru kaymıştır.

Arma

İzlanda arması, bir lav bloğu üzerinde İzlanda bayrağını çevreleyen, ülkenin dört efsanevi koruyucusundan ("landvættir") oluşur.

Dört efsanevi figür:
Boğa ("Grigungur"), güneybatı İzlanda’nın koruyucusu,
Kartal veya griffin ("Gammur"), ülkenin kuzey-batısının koruyucusu,
Ejderha ("Dreki") kuzeydoğunun koruyucusu,
Kayalık devi ("Bergrisi"), güneydoğunun koruyucusu.

Tarih

İzlanda arması

861 yılında Norveçliler tarafından keşfedilen adaya ilk kez 9 ve 10. yüzyılda Norveç’ten gelen Vikingler yerleşmişlerdir. Bu toplulukların önderleri birleşerek 930 yılında parlamentonun ilk örneği sayılabilecek Athing’i meydana getirdiler. İç anlaşmazlıklar sonucu bağımsızlığını kaybeden ada 1262 yılında Norveç’in egemenliği altına girdi. 14. yüzyılda Norveç’in Danimarka’ya bağlanmasıyla, Danimarka’nın hâkimiyeti altına girdi. Danimarka önceleri adadan ticari bakımdan faydalanmaktaydı. Daha sonra İzlanda’yı tamamen idaresi altına aldı. 1551 yılında referandum ile Protestanlığı kabul eden İzlandalılar, 1662 yılında Danimarka kralına bağlılık yemini ettiler. 17. yüzyılda adada hastalık, kıtlık ve volkan püskürmeleri ortalığı kasıp kavurdu. 1838’de Reykjavik’te on üyeli bir meclis kuruldu. 1843’te de Althing yeniden teşkil edildi. 1904’te İzlanda’ya diplomasi dışında özerklik tanındı.

19. yüzyılda ortaya çıkan milliyetçilik akımları sonucu 1918 yılında İzlanda, Danimarka’ya bağlı bir devlet hâline geldi. II. Dünya Savaşı sırasında stratejik bir değer kazanan İzlanda’yı korumak gerekçesiyle İngiltere tarafından işgal edildi. Daha sonra 1941’de Amerikalılar burayı devraldı. 1941 yılında Althing, Danimarka ile bağlarını koparma kararı aldı. 1944 yılı Mayıs ayında halk oyuna sunulan yeni anayasa oylandıktan sonra 17 Haziranda cumhuriyet ilan edildi. İzlanda 1949 yılında NATO’ya üye oldu. Ordusu olmayıp da NATO üyesi olan tek ülkedir. 17 Haziran 1944’te, Amerika Birleşik Devletleri, İzlanda’yı ilk tanıyan ülke olmuştur.

Siyaset ve yönetim

İzlanda Cumhuriyeti 17 Haziran 1944’te Danimarka’dan koparak bağımsızlığını ilan etmiştir. Anayasa 16 Haziran 1944’te yapılmıştır. Cumhurbaşkanı Ólafur Ragnar Grímsson’dur ve dört yılda bir seçilmektedir. Biri 40 üyeli, diğeri 20 üyeli iki meclisi vardır ve her ikisinin de görev süresi dört yıldır. Üyeler seçimle belirlenirler. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından yetkilendirilir ve hükümeti kurar. Ülke 23 bölge ve 14 şehir ile yönetilmektedir.

Coğrafya

Gullfoss Şelalesi

Ülkenin toplam yüzölçümü 103.000 km²’dir. İzlanda’nın büyük bir bölümü volkanik olup adadaki yanardağlar hâlâ faaldir. Bunların sayısı 200’ü bulmaktadır. En önemlisi 1490 metre yüksekliğindeki Heklâ’dır. İzlanda’nın kıyıları güneyde düz, öteki yerlerde girintili çıkıntılıdır. Kıyılarının uzunluğu 6.000 km’den fazladır. Adanın bazı bölümleri geçmişteki yanardağ püskürmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Lav ovalarıyla kaplıdır. Bu ovalarda yer yer jökül adı verilen buz kubbelerine rastlanır. Bunların en büyüğü Vatnapöhull 8.500 km²’yi bulan yüzölçümüyle Avrupa’nın en geniş buzuludur. Adada bol çağlayanlı birçok ırmak bulunmaktadır. Bunlar kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Irmaklarından en önemlisi Tjorsa (210 km)dır. İzlanda’da çok sayıda krater gölü vardır. En önemlisi olan Thingvallavat Gölü 120 km² olup, 116 metre derinliktedir.

Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği gayzerlerdir. Bu sıcak su kaynakları ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılır.

İzlanda, bugün etkin durumda olan 30 kadar volkana ve zengin termal kaynaklarına sahiptir.

Ekonomi

Jeotermal enerjiyi kullanan Nesjavellir Santrali

İzlanda bir ada devleti olduğu için ekonomisinin temelini balıkçılık ve balık mamulleri teşkil etmektedir. Para Birimi, İzlanda Kronudur. Nüfusun %3’ü turizm, %8’i tarım, %14’ü endüstri, %75’i hizmet sektörlerinde çalışmaktadır. GSMH oranı $11,4 milyardır. Enflasyon oranı %6,8’dir. Ülkenin %0,8’i işsizdir. Bu rakam Avrupa’nın en iyi oranıdır. NATO’da yer alıp, ordusu olmayan tek ülkedir. Bu yüzden orduya gider harcanmaz. Ayrıca ülkede kış turizmi ve termal kaynaklı turizm oldukça gelişmiştir. Ülkenin iç kesimlerinde ve termal kaynakların olduğu yerlerde lüks oteller bulunur.

Tarım ve hayvancılık

İzlanda'da bir koyun sürüsü

İzlanda topraklarının büyük bir kesimi tarıma elverişsizdir. Ancak %0,5’inde tarım yapılmaktadır. Nüfusun %8’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Başlıca ürünleri hayvan yemi, patates ve şalgamdır. Adanın buzullarla örtülü olmayan kesimlerindeki otlaklarda hayvancılık yapılır. Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık ülkede yaygındır. Hayvancılık, ülkedeki önemli bir geçim kaynağıdır.

Balıkçılık
İzlanda’nın en önemli gelir kaynağını meydana getiren balıkçılık, 106.487 gross tonluk 866 gemi ile yapılmaktadır. Yıllık tutulan balık yaklaşık olarak 1.500.000 tondur. Başlıca tutulan balık türleri, balina, morina ve ringadır. Tutulan balıkların büyük bir bölümü işlenerek ihraç edilmektedir.

Endüstri
Balıkçılıkta kullanılan malzemelerin ve balıktan elde edilen ürünlerin üretimi başlıca sanayi faaliyetidir. Balık konservesi ve balık unu fabrikası vardır. Küçük gemilerin yapıldığı, büyük gemilerin tamir edildiği tersaneleri; dokuma ve kumaş, çimento, ayakkabı, et ve süt ürünleri fabrikaları bulunmaktadır. Ayrıca başkent Reykjavik’in doğusunda ve adanın kuzeyinde çıkarılan alüminyum, başkent Reykjavik’ta bulunan birkaç alüminyum dökümhanesinde işlenerek ihraç edilir, ayrıca başkentte amonyum sülfat fabrikası da bulunmaktadır. Nüfusun %14’ü sanayide çalışmaktadır. Ülkedeki elektrik üretimi 8.474 milyar kWh (2004), elektrik tüketimi 7.881 milyar kWh (2004)’dır.

Ticaret
Ülke ihracatını %80’ini balık ürünleri, balık konservesi, tuzlanmış ve dondurulmuş balık, balık unu, balık yağı, alüminyum, diatomit ve gübre meydana getirir. Ayrıca hayvansal ürünlerde ihracatta önemli bir yer tutar. İhracat oranı, $3,587 milyar (2006), ihracat ortakları, Birleşik Krallık %17,9, Almanya %16,4, Hollanda %13, Norveç %11, ABD %8,1, İspanya %7,7, Danimarka %4,3 (2005)’dir. İthal ettiği ürünler, makineler, kimyevi maddeler, petrol ürünleri, ilaç ve çeşitli besin ürünleridir. İthalat oranı, $5,189 milyar (2006), ithalat ortakları Almanya %13,4, ABD %9,1, İsveç %8,6, Danimarka %7,3, Norveç %7,2, Birleşik Krallık %5,9, Çin %5,3, Hollanda %5, Japonya %4,7 (2005)’dir. Dış borç tutarı $3,073 milyar (2005)’dır.

Ulaşım ve haberleşme
İzlanda’da demir yolu yoktur. Kara yollarının uzunluğu 13 bin kilometreyi bulmaktadır. Başkent Reykjavik’te uluslararası bir deniz limanı ve havaalanı vardır. Ülkede hava yolu ulaşımı oldukca gelişmiştir. Ülkede irili ufaklı 98 adet havaalanı bulunur. Kullanılan telefon hatları: 243.900 (2005) kişidir. Televizyon sayısı: 198.000 (2005), İnternet kullanıcıları: 258.000 (2005) kişidir.

İklim

İzlanda'nın küçük buzullarından biri olan Eyjafjallajökull Buzulu

İzlanda’nın bulunduğu enlem dairesine karşı iklimi çok soğuk değildir. Ülkedeki rekor düşük sıcaklık -39 derece olarak ölçülmüşken 2009 yılında ise rekor yüksek sıcaklık 29 derece olarak ölçülmüştür. Gulf Stream akıntısının etkisinde kalan adada yazlar nemli ve serindir. Kışlar ise oldukça yumuşaktır. Isı ortalaması başkent Reykjavik çevresinde kışın -1 C°, yazın ise +11 C°’dir. Fakat kuzey bölgeleri daha soğuk olup, sıcaklık ortalaması kışın -8 °C civarındadır. Kuzey kesiminde Haziran ayında güneş 18 gün süre ile hiç batmadan ufuk hattı üzerinde durur.

Yağış ortalaması ise başkent dolaylarında 865 mm, güneydoğuda ise 1.710 mm’dir.

Bitki örtüsü

Bitki örtüsü adada çok azdır. Buzulların bulunmadığı kesimlerde otlaklar vardır. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden meydana gelmiştir. Büyük ve iri gövdeli kayın ağaçlarından meydana gelen ormanlar giderek azalmış, günümüzde yok denecek hale gelmiştir. Ormanların çok az oluşu ve iklim şartları adada yabani hayvanların bulunmamasına sebep olmaktadır.

Nüfus ve sosyal hayat

Başkent Reykjavik

İzlanda’nın nüfusu 320.000 kişidir. Nüfusun %80’i şehirlerde, diğer kısmı köylerde yaşar. Başkent Reykjavik’te nüfus 128.793 kişidir (2019 verileri). Şehirlerin çoğu kıyı kesimlerde ve güneydeki ovalarda kurulmuştur. İzlanda halkı için Theogir’in koyduğu kurallar bugün de geçerlidir. İzlanda’da bugün topluma açık yerlerde bira ve benzeri alkollü içkiler içmek yasaktır.

Dil

İzlanda halkı kendilerine özgü dillerini, kültürlerini, efsanelerini ve geleneklerini korumak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ülkede konuşulan diller İzlandaca (Resmi Dil), Danimarkaca, İngilizce, Nord lehçeleri ve Almancadır.

Din

Halkın büyük kısmı Hristiyanlığın Evangelist mezhebine (%95,6) bağlıdır. Geri kalan kısmının %3,7 Protestan, %0,7’si Katoliktir.

Eğitim

İzlanda’da eğitim düzeyi yüksektir. 7-15 yaşları arasında eğitim mecburi olup okuma-yazma bilmeyen yoktur. İzlanda’da beş üniversite ve iki kolej bulunmaktadır.

Mutfak

Hákarl

İzlanda mutfağı toprakları tarıma elverişli olmadığından sebze-meyve açısından zengin değildir. Bir ada ülkesi olan İzlanda mutfağının temelini balık oluşturur. Mutfağın en ünlü deniz ürünleri arasında okyanus levreği, morina balığı, ıstakoz ve somon gösterilebilir. Balık sarımsak, soğan ve tuzla marine edilerek geleneksel olarak fırında pişirilir. Kurutulmuş balık parçaları tereyağı ile birlikte yenir. Ayrıca kurutulmuş köpek balığı eti olan Hakarl adında popüler bir yemeği vardır. İzlanda’nın en ünlü yemeklerinden biri de ezilmiş, çırpılmış ve fırınlanmış bir balık yemeği olan plokkfiskurdur. Ülkede balina eti de oldukça ünlüdür ve pek çok restoranda yemek mümkündür. Hayvancılık gelişmiş olduğundan kuzu eti ve günlük üretilen diğer doğal yiyecekler de sık kullanılır. Balıkların kutuplardan gelmesi ve kuzuların gübresiz çayırlarda otluyor olmasından dolayı İzlanda mutfağına dünyanın en biyolojik mutfağı denilir.

İzlanda’nın geleneksel tatlılarından biri keklerin arasına kat kat böğürtlen reçeli konularak yapılan randalindir. Bir diğer tatlıysa skyr adındaki tuzsuz peynirle karıştırılmış krema ile birlikte sunulan yaban çilekleridir. Ülkenin milli içeceği alkol oranı yüksek olan Brennivin adındaki içkidir. Ayrıca İzlanda’nın Gull adında meşhur bira markası da vardır.

İzlanda’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

İzlanda’yla karşılıklı yerleşik diplomatik temsilciliğimiz mevcut değildir. Oslo Büyükelçimiz, aynı zamanda İzlanda’ya akredite olarak görev yapmaktadır. İzlanda’nın Kopenhag Büyükelçisi de ülkemize akreditedir.

Oslo Büyükelçiliği
Posta adresi:
Halvdan Svartes Gate 5,
0268 PO Box 4045AMB,
0244 Oslo Norway
Telefon: Büyükelçilik: +47 2212 8750; Konsolosluk Şubesi: +47 2212 8750
Faks: +47 22 55 62 63
embassy.oslo@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: Norveç
Akredite Ülkeler: İzlanda

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İsviçre Konfederasyonu

İsviçre Konfederasyonu

Başkent Yok (de jure), Bern (de facto)
Resmî diller Almanca, Fransızca, İtalyanca, Romanşça
Yönetim Şekli Doğrudan Demokrasi
Yüzölçümü 41.285 km²
Nüfus 8.508.898
Nüfus Yoğunluğu 206,1 kişi/km²
Para birimi İsviçre frangı (CHF)
Zaman dilimi UTC +1
Telefon kodu +41
İnternet TLD .ch

İsviçre, resmî adıyla İsviçre Konfederasyonu (Latince: Confoederatio Helvetica, CH kısaltması buradan gelir), federal otoritelerin merkezi Bern ile birlikte 26 kantondan oluşan federal cumhuriyet. Batı Avrupa’da bulunan ülkenin kuzey sınırında Almanya, batısında Fransa, güneyinde İtalya, ve doğusunda Avusturya ile Lihtenştayn yer alır.

İsviçre denize kıyısı olmayan, Alpler, İsviçre Platosu ve Jura Dağları arasında bölünen, 41.285 km² yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Alpler toprakların daha fazla bölümünü işgal ederken, yaklaşık 8,5 milyon insandan oluşan İsviçreli nüfus çoğunlukla en büyük şehirlerin bulunduğu platoda yoğunlaşmıştır. Bu şehirlerin arasında iki küresel kent ve ekonomik merkez olan Zürih ve Cenevre de vardır. İsviçre Konfederasyonunun uzun bir silahlı tarafsızlık tarihi vardır -1815 yılından bu yana uluslararası bir savaş durumu olmamıştır- ve 2002 yılına kadar Birleşmiş Milletler’e katılmamıştır. Yine de etkin bir dış politika sürdürmektedir ve sıklıkla dünya çapında barış kurma girişimlerine katılır. İsviçre aynı zamanda Kızılhaç’ın doğduğu ülkedir ve ikinci büyük BM merkezi de dahil olmak üzere çok sayıda uluslararası organizasyonun ev sahibidir. Avrupa seviyesinde, Avrupa Serbest Ticaret Birliğinin kurucu üyelerindendir ve Schengen Bölgesinin bir parçasıdır – yine de dikkate değer olarak Avrupa Birliğinin ve Avrupa Ekonomik Alanının bir üyesi değildir.

İsviçre kişi başına düşen net olmayan yerli ürün bakımından dünyadaki en zengin ülkelerden biridir ve her bir yetişkin için en yüksek malvarlığına (finansal ve finansal olmayan) sahiptir. Zürih ve Cenevre sırasıyla dünyadaki ikinci ve sekizinci yaşam kalitesine sahip şehirler olarak sıralanmaktadır. Nominal (GSYİH) bakımından dünyanın on dokuzuncu, satın alma gücü paritesine göre otuz altıncı büyük ekonomisine sahiptir. Malların ihracatında yirminci, ithalatında on sekizinci sıradadır.

İsviçre dil ve kültür açısından dört ana bölgeye ayrılabilir: Almanca, Fransızca, İtalyanca konuşulan bölgeler ile Romanşça konuşulan vadiler. Bu nedenle, çoğunluğunun Almanca konuşmasına karşın ortak etnik ya da ortak dile bağlı bir İsviçre ulusundan sözedilemez. Ülkeye duyulan güçlü bağlılık duygusunun kaynağı ortak tarihsel zemin, federalizm ve doğrudan demokrasi gibi paylaşılan değerler ve kendini Alplerde yaşayanlar olarak tanımlama üzerine kurulmuştur. İsviçre Konfederasyonu’nun kurulması geleneksel olarak 1 Ağustos 1291 olarak kabul edilir ve her yıl yıldönümünde İsviçre Ulusal Günü kutlanır.

İsviçre Tarihi

 MÖ 44 yılında kurulan ve Ren Nehri üzerindeki ilk Roma yerleşimi olma niteliği taşıyan Augusta Raurica.

İsviçre bir devlet olarak 1848 yılındaki İsviçre Federal Anayasası’nın kabulünden bu yana varlığını sürdürür. Bu devletin temelini oluşturan konfederasyonun kuruluşu ise 13. yüzyılın sonlarında gerçekleşmiştir. 1291 yılında Uri, Schwyz ve Unterwalden kantonlarının oluşturduğu üç orman kantonu temsilcileri bir Federal Beyanname’nin altına imza attı. Beyannameye imza atan taraflar, o zamanlar Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile Avusturya Dükalığını elinde tutan Habsburg Hanedanı’nın hükmüne karşı çıkabilmek için birleşmeyi taahhüt ediyorlardı. Bu federasyon kantonları imparatordan, imparatorluk içinde otonom olduklarını garantileyen bir belge de aldı. Ancak iktidar Habsburg Hanedanı’nın eline geçince bu otonomiyi kabul etmeyen Habsburglar, yeni federasyona karşı saldırıya geçti. 15 Kasım 1315 günü gerçekleşen Morgarten Muharebesi’nde Habsburg ordusunu yenen İsviçreliler, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu içinde İsviçre Konfederasyonu’nun varlığını güven altına aldılar.

1353 yılına gelindiğinde ilk birleşen üç kantona ek olarak Glarus ve Zug kantonlarıyla, Luzern, Zürih ve Bern şehir devletleri de birliğe katılarak 15. yüzyıla kadar varlığını sürdüren (Zürih bir toprak anlaşmazlığı nedeniyle 1440 yılında konfederasyondan atıldı) ve sekiz eyaletten oluşan "Eski Federasyon"u kurdular. Bu birlik sonraki yüzyıllarda yeni katılımlarla daha da büyüdü. Kutsal Roma Cermen İmparatoru I. Maximilian’a karşı İsviçrelilerin 1499 yılında kazandığı zafer sonucunda, İsviçre, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndan ayrılıp de facto olarak bağımsızlığını kazandı. 1798 yılında Fransız Devrimi kuvvetleri İsviçre’yi işgal etti. 1847 yılında ülkedeki Katolik ve Protestan kantonlar arasında bir iç savaş patlak verdi. Küçük ayaklanmalar dışında bu çarpışma, İsviçre topraklarında yaşanan son silahlı çatışmaydı. İç savaştan sonra İsviçre referandum uygulamasına geçti ve 1849 yılında federal anayasa kabul edildi.

İsviçre Coğrafyası

 Lugano Gölü

Orta-batı Avrupa arasında yer alan İsviçre, Alpler’in kuzey ve güney yamaçlarında konumlanmıştır. 41.285 kilometrekarelik yüzölçümüyle İsviçre, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ülkeler arasında yüzölçümü bakımından en büyük 135. ülkedir. 2011 sayımına göre 7.954.700’lük nüfusa sahip olan ülkede, kilometrekareye ortalama 188 kişi düşmektedir. Engebeli bir araziye sahip olan ülkenin güney kısmında, kuzey kısmına oranla daha dağınık bir yerleşim görülür. Yaklaşık 100’e yakın dağlık alanı mevcut olan ülkede tren, dişli demiryolları, teleferik ve diğer ulaşım araçları çoğunlukla kullanılmaktadır.

Güneydeki İsviçre Alpleri, ortadaki İsviçre Platosu ve kuzeydeki Jura Dağları olmak üzere ülke üç ana topografik alana ayrılabilir. Ülkeyi orta ve güneyinden kateden sıradağlar olan Alpler, ülke topraklarının yaklaşık olarak %60’ını oluşturur. Ülkede bulunan zirvelerin yaklaşık yüz tanesi 4.000 metre (13.000 ft)’ye yakın veya daha da üzerindedir. 4.634 metre (15.203 ft) ile ülkenin en yüksek noktası Dufour Zirvesi’dir. İsviçre Alpleri’nin yüksek dorukları arasında, bazılarında buzul bulunan vadiler yer alır. Buralarda doğan Ren, Rhône, İnn, Aare ve Ticino gibi başlıca nehirler; Cenevre Gölü, Zürih Gölü, Neuchâtel Gölü ve Konstanz Gölü gibi göllere dökülür.1.500’den fazla göle sahip olan İsviçre, Avrupa’daki temiz su rezervinin yaklaşık %6’sına sahiptir. Göller ve buzullar, ülke topraklarının yaklaşık olarak %6’sını oluşturur.

Yüksek dağlarla ayrılan birçok vadinin varlığı nedeniyle İsviçre’nin ekosistemleri çok hassastır ve hemen hemen her vadide kendine özgü ekolojiler oluşmuştur. Dağlık bölgelerde de diğer yükseltilerde bulunmayan zengin bir bitki örtüsü bulunur.

İsviçre’de İklim

 Joux Vadisi

İsviçre’nin yer yer farklılıklar göstermekle birlikte genelinde ılıman iklim görülür. Yaz ayları belirli bir sıklıkla yağmurlu ve mera ve otlatma için uygun olan sıcaklıkta ve nemlilikte geçer. Yaz aylarına kıyasla nem oranının düşük olduğu kış aylarında yüksek noktalarda istikrarlı hava koşulları seyrederken, alçak bölgelerde sıcaklık terselmesi gözükmekte dolayısıyla güneşsiz dönemler yaşanabilir. Alplerin güney tarafına yoğun yağmur yağdığı dönemlerde, kuzey Alplere sıcak fön rüzgârları gelir. Alp vadilerinin iç kısımlarında en kuru hava koşulları (bu bölgeye doğru hareket eden bulutların, dağların üzerinden geçerken içeriklerinin önemli bir bölümünü kaybetmelerinde dolayı) oluşur. Alplerde bulunan Graubünden gibi geniş bölgelerdeki yağış oranı Valais gibi bağcılığın yapıldığı güney batı bölgelere kıyasla az olur. En yağışlı hava koşulları Alplerin yükseklerinde ve Ticino kantonunda görülür.

Tüm yıl görülmekle birlikte en çok yağmur yaz aylarında düşer. Genel olarak sonbahar en kurak mevsim olmakla ve kışlar yazlara göre daha az yağmur almakla birlikte, yıldan yıla İsviçre ikliminde mevsimsel farklılıklar göze çarpar. Yüksek dağlarla çevrili özgün ekosistemlerden oluşan vadilerden dolayı, İsviçre’nin ekosistemi oldukça kırılgandır. İklimsel, coğrafi ve topografik özellikleri de Alpler bölgesini iklim değişikliğine hassas kılar.

İsviçre Ekonomisi

Engadine vadisi. Turizm, az sanayileşmiş alp bölgeleri için önemli bir gelir kaynağıdır.

Zengin ve kararlı bir pazar ekonomisine sahip olan İsviçre, kişibaşı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve büyük Avrupa ekonomilerinin önünde yer alırken alım gücü paritesinde onuncu sırada gelir. 20. yüzyılın çok önemli bir döneminde açık ara ile Avrupa’nın en refah ülkesi olan İsviçre 1990’lardan beri ağır bir büyüme dönemine girdi ve 2005’e gelindiğinde kişi başına GSYİH’da nüfusu bir milyondan büyük Avrupa ülkeleri arasında İrlanda, Danimarka ve Norveç’in ardından dördüncülüğe düştü ve satınalma paritesine göre de onunculuğa geriledi. Buna karşın İsviçre’de kişi başına düşen millî gelir 80.000 dolar düzeyinde olup ve 35.000 dolar civarındaki AB ortalamasının oldukça üstündedir. İşsizlik oranı 2012 Aralık rakamlarına göre % 3.2’dir. İsviçre Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) üyesidir.

İsviçre ekonomisinin en büyük sektörü % 73’lük oranı ile hizmet sektörüdür. Bankacılık, sigortacılık, turizm ve ticaret ekonominin en önemli kalemleridir. Toplam ihracatın üçte biri de banka, sigorta, turizm ve uluslararası organizasyonlar gibi alanlara aittir. Ekonominin yüzde 23’ünü ise sanayi sektörleri oluşturur. Sanayi sektörü en çok kimya endüstrisi, sağlık ve ilaç sektörü, bilimsel ve hassas ölçüm araçları ve müzik aletleri gibi alanlarda gelişmiştir. En büyük ihraç ürünleri kimyasal ürünler (ihracatının % 34’ü), makine/elektronik aletler (ihracatını % 20.9’u) ve hassas ölçüm araçları ve saatlerdir (ihracatının % 16.9’u). Tarım sektörü ise ekonomide sadece % 4 gibi bir oranı oluşturur. Buna karşın kaliteli tarım ürünleri tercih edilir.

İsviçre birçok çokuluslu şirketlere de ev sahipliği yapar. Gelirleri bakımından İsviçre’nin en büyük şirketleri; Glencore, Gunvor, Nestlé, Novartis, Hoffmann-La Roche, ABB, Mercuria Enerji Grubu ve Adecco sayılabilir.Ayrıca UBS AG, Zürih Sigorta Grubu, Credit Suisse, Barry Callebaut, Swiss Re, Tetra Pak ve Swatch Grup da diğer önemli şirketlerdendir. İsviçre ekonomisi dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri sayılır

İsviçre’de bulunan uluslararası kuruluşlar

 Renkleri ters çevrilmiş İsviçre bayrağı Kızılhaç Örgütü'nün sembolüdür. 1863 yılında Henri Dunant tarafından bulunmuştur.

Özellikle İsviçre’nin tarafsızlığı nedeniyle hatırı sayılır bir miktarda uluslararası örgütün merkezi İsviçre’de bulunur. İsviçre’nin tarafsızlık politikası uluslararası arenada 1815 yılında Viyana Kongresi ile de tanındı. 1863 yılında İsviçre’de kurulan Kızıl Haç’ın merkezi hâlâ buradadır. İsviçre Avrupa Birliği’nin bir üyesi değildir ve 1990’ların başında yapılan referandum sonucunda İsviçre halkı AB’ye katılmayı reddetti. 2002 yılında Birleşmiş Milletler’e katılan İsviçre, bu örgüte en son katılan ülkelerden biridir.

İsviçre’nin Cenevre kenti Kızılhaç ve Kızılay Hareketi ile Cenevre Sözleşmelerinin doğduğu yerdir. Ayrıca 2006 yılından bu yana Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne ev sahipliği yapar. Birleşmiş Milletlere katılan en son ülkelerden biri olmasına rağmen, New York’tan sonra Birleşmiş Milletlerin ikinci büyük merkezi olan Milletler Sarayı Cenevre’de bulunur. İsviçre Milletler Cemiyetinin kurucu üyesi ve ev sahibidir.

Birleşmiş Milletler genel merkezi burada bulunmamasına rağmen, İsviçre Konfederasyonu; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Mülteciler için Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) gibi birçok BM ajansını barındırır ve Dünya Ticaret Örgütü de dahil olmak üzere 200 kadar uluslararası örgüte ev sahipliği yapar. Dünyanın karşı karşıya olduğu önemli konuları görüşmek üzere İsviçre’nin Davos kentine yabancı ülkelerden gelen siyasi liderler ve iş çevreleri, çevre ve sağlık konuları da dahil uluslararası konuların konuşulduğu Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantılarında bir araya gelirler.

Birçok uluslararası spor organizasyonu ve federasyonu da bu ülkede bulunur. Uluslararası Basketbol Federasyonu Cenevre’de, UEFA (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği) Nyon’da, FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) ve Uluslararası Buz Hokeyi Federasyonu Zürih’te, Uluslararası Bisiklet Birliği Aigle’de ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi Lozan’da bulunur.

İsviçre Ordusu

 Alplerde İsviçre Devriye Uçakları gösterisi.

İsviçre Silahlı Kuvvetleri, İsviçre’yi dışarıdan gelebilecek askeri tehditlere karşı korumakla görevli silahlı kuvvetlerdir. İsviçre’nin denize kıyısı olmadığından dolayı Deniz kuvvetleri yoktur. Silahlı kuvvetler, Kara ve Hava kuvvetleri olmak üzere 2 ana birimden oluşur. Profesyonel askerler silahlı kuvvetlerin %5’ini teşkil eder. Normal asker askerler 19-34 yaşları arası silahlı kuvvetlerde görev yaparlar (Bazı durumlarda 50 yaşına kadar). İsviçre askeri bakımdan tarafsızdır. Bu nedenden dolayı silahlı kuvvetler, başka ülkelerdeki silahlı çatışmalarda ve BM Barış Güçleri’nde görev yapmaz. İsviçre’de bütün kadın ve erkekler zorunluk askerlik hizmetini yerine getirirler.

1989 yılından itibaren askeri faaliyetlerde önemli azaltmalara gidildi. Hatta silahlı kuvvetlerin kaldırılması için halk oylaması yapıldı. 26 Kasım 1989 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda, silahlı kuvvetlerin kaldırılması halk tarafından kabul edilmedi. Aynı oylama ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırıları’ndan kısa bir süre sonra yine tekrarlandı. Halkın %77’si bu değişikliğe yine karşı çıktı. Silahlı kuvvetler yine kaldırılamadı.

2003 yılında silahlı kuvvetlerde reformlar yapıldı. Halk oylaması ile bu reformlar kabul edildi. Bu reformlar sonucunda 200.000 olan yedek asker sayısı 80.000’e, 400.000 olan etkin asker sayısı 120.000’e düşürüldü.

İsviçre vatandaşlarının, Vatikan İsviçreli Muhafızlar ya da çifte vatandaş olanlar haricinde, başka bir ülkede askeri görev yapması yasaklanmıştır

İsviçre’de Sağlık

İsviçre’de yaşayan herkesin özel sigorta şirketlerinden ve sağlık sigortası veren kuruluşlardan bir evrensel sağlık sigortası yaptırması zorunludur. Sistemin maliyeti yüksek oranlarda olmasına rağmen, sistem sağlık çıktıları açısından diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında İsviçre en iyilerindendir. 2006 yılı araştırmalarına göre İsviçre yaşam beklentisi kadınlar için 84, erkekler için ise 79 yıldır. Dünya üzerindeki en yüksek yaşam kalitesi İsviçre’de bulunur. Ancak, GSYİH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) harcamalarının %11.5’i (2003) sağlık harcamalarına gider. 1990’dan beri sürekli bir artış sağlanan hizmetlerin yüksek fiyatlara ulaştığı görülmektedir. Yaşlanan nüfus ve yeni sağlık teknolojileri ile sağlık harcamaları muhtemelen artmaya devam edecektir.

İsviçre’de Ulaşım

 Landwasser viyadükündeki Glacier Express, Grisons.

İsviçre’de 64.855 km kara yolu bulunur. Bunun 1.057 km’si milletlerarası kara yolu şebekesine bağlıdır. Demir yollarının toplam uzunluğu 4.991 km’dir. Bunun dışında 830 km özel hatlar bulunur. Deniz ticaret filosu 30 gemiden meydana gelmiş olup, 294.304 gros ton yük kapasitelidir. En önemli limanı Basel’dir.

Demir yolları
İsviçre’de ilk demir yolu 1847 yılında Zürih ve Baden arasında toplam 30 km uzunluğunda inşa edildi. İlk önce demir yollarının merkezi planlanıp işletilmesi kararlaştırıldı (1848 Anayasası) fakat sürecin yavaş ilerlemesi üzerine 1852 yılında parlamento inşa sorumluluğunu özel firmalardan yararlanma izni ile birlikte kantonlara bıraktı. Bu gelişmeleri izleyen 30 yıl içerisinde ülkeye 2.500 km uzunluğunda tren rayı döşendi.

Günümüzde İsviçre, Monako ve Vatikan gibi küçük devletler hariç tutulduğunda Avrupa’nın en yoğun demir yolu ağına sahip ülkesidir (122 m/km²). İsviçre’de toplu ulaşım bağlantısına erişimi olmayan hemen hiçbir yerleşim yeri yoktur. Avrupa’nın en yüksek yerleşim yeri Juf’a (Graubünden kantonu) bile günde 8 kez toplu ulaşım taşıtları seferleri yapılmaktadır. Ülkedeki standart demir yolları 3.778 km. uzunluğunda olup bunun sadece 10 km’si elektrikli değildir. Buna ek olarak dar demir yollarının toplam uzunluğu 1.766 km’dir. Toplam 3.007 km. uzunluğunda demir yolu ağı ve yıllık 300 milyon yolcu kapasitesi ile İsviçre Federal Demir yolları (die Schweizerischen Bundesbahnen (SBB)) ülkenin en uzun ve önemli demir yolu ağına sahiptir. BLS AG ise 440 km’lik ağ ile ülkenin en önemli ikinci demir yolu operatörüdür. Ayrıca ülkede demir yolu işleten 47 özel firma bulunmaktadır.

Kara yolları
Nüfusun yoğun olduğu bölgelerin büyük bir bölümü en yakın otoyola en fazla 10 km uzaklıkta bulunmaktadır. Toplam motorlu taşıt yolu 71298 km’dir. Bunun 1.758 km’sini ana otoyollar oluşturur. İsviçredeki hanelerin 5’te 1’inin motorlu taşıt sahibi olmaması ülkenin gelişmiş toplu taşıma ağına bağlanmaktadır. Bu oran şehirlerde %43’e kadar yükselmektedir. İsviçre’de genel olarak otoyolların ücretsiz olmasına karşın yılda bir kez 40 İsviçre frankı ulusal otoyol vergisi ödenir. İsviçre otoyollarında 120 km/saat ana yollarda 80 km/saat ve şehir içi yollarda 50 km/saat ve bazı yerleşim yerlerinde 30 km/saat hız limiti bulunur.

Hava ulaşımı
İsviçre’nin yolcu kapasitesi bakımından ana ve en büyük havalimanı Zürih yakınlarında bulunan Zürih-Kloten havalimanıdır. Diğer önemli havalimanları Basel ve Cenevre havalimanlarıdır. Basel Havalimanı kısmen Fransa toprakları üzerine inşa edilmiş olup Almanya’nın Freiburg ve Fransa’nın Mulhouse şehirleriyle ortak kullanılır. Ayrıca Avrupa içi uluslararası uçuşların gerçekleştiği Bern ve Lugano bölgelerinde iki havalimanı daha vardır. Bunlara ek olarak İsviçre genelinde birçok sivil havaalanı da bulunur. Graubünden’de bulunan Samedan havaalanı ayrıca Avrupa’da bulunan havaalanları içerisinde en yüksek rakıma (1.707 m) inşa edilenidir. İsviçre merkezli en önemli hava yolu firması 2005 yılında Lufthansa tarafından satın alınan Swiss Air’dir.

İsviçre kültürü

 Lozan’da bir halk dansları gösterisi

İsviçre’nin kültürü komşuları tarafından çok etkilendiyse de yıllar boyunca önemli bölgesel farklılıklar gösteren kendine özgü bir kültür oluşmuştur. Özel olarak Fransızca konuşulan bölgeler Fransa’ya, Almanca konuşulan bölgeler Almanya’ya ve İtalyanca konuşulan bölgeler de İtalya’ya, ülkelerindeki diğer bölgelerden daha yakındır. İsviçre’deki kuvvetli bölgecilik nedeniyle homojen bir İsviçre kültüründen söz etmek mümkündür.

Kültürel olarak aktif olan birçok İsviçreli, ülkelerindeki kısıtlı olanaklar nedeniyle yurtdışına çıkmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda İsviçre’nin tarafsızlığı ve düşük vergi oranları da tüm dünyadan birçok yaratıcı insanı bu ülkeye çeker. Savaş zamanlarında siyasi sığınma geleneği birçok sanatçının bu ülkeye gelmesinde yardımcı olurken günümüzde bunu düşük vergi oranları sağlar.

İsviçre Mutfağı

 İsviçre fondüsü oldukça ünlüdür. Peynirden yapılır.

İsviçre mutfağı çok yönlüdür. Fondü, raklet veya rösti gibi bazı yemekler ülke genelinde kullanılsa da, her bölgenin, yörenin iklimine ve kültürel farklılıklarına göre değişik türleri gelişmiştir. Geleneksel İsviçre mutfağı diğer Avrupa ülkelerinin mutfaklarına da benzer, Gruyeres ve Emmental vadilerinde tamamen yöresel olan süt ürünleri peynirler bulunur. Bu tür mutfak ürünleri İsviçre’nin batısında oldukça fazla türde bulunur.

Çikolata, 18. yüzyıldan beri İsviçre’de üretilir. 19. yüzyılın sonlarında temperleme gibi birçok teknolojik tekniğin gelişmesi ile İsviçre çikolatasının kalitesi arttı ve dünya çapında oldukça büyük bir ün kazandı. Ayrıca Daniel Peter tarafından 1875 yılında çok büyük bir atılım yapılarak sütlü çikolata icat edildi. Dünya çapında İsviçre en çok çikolata tüketen ülkedir.

İsviçre’de en ünlü alkollü içecek şaraptır.[kaynak belirtilmeli] İsviçre toprak, hava, rakım ve ışık zenginliği sebebi ile üzüm çeşitliliğinde oldukça zengindir. İsviçre şarabı, beyaz şaraplar özellikle Valais ve Vaud şarapları, Cenevre ve Ticino’da üretilmektedir. İsviçre üzüm bağları, Roma döneminden beri dünya çapında ünlüdür. En yaygın çeşitleri Chasselas (Valais Fendant olarak da adlandırılır) ve Pinot Noir’dir. Merlot, Ticino’da üretilen en ünlü çeşitlerdendir.

İsviçre’de Bulunan Türkiye Dış Temsilcilikleri

Bern Büyükelçiliği
Adres: Lombachweg 33, 3006 Bern-İsviçre
Telefon: 00 41-31 359 70 70 (Büyükelçilik-Konsolosluk)
Faks: 00 41 31 352 88 19
botschaft.bern@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: İsviçre ve Lihtenştayn

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İsveç Krallığı

İsveç Krallığı

Başkent Stockholm
Resmî diller İsveççe
Yönetim Şekli Parlamenter Monarşi
Yüzölçümü 450.295 km²
Nüfus 10.196.177
Nüfus Yoğunluğu 22,6 kişi/km²
Para birimi İsveç Kronu (SEK)
Zaman dilimi UTC +1
Telefon kodu +46
İnternet TLD .se

İsveç veya resmî olarak İsveç Krallığı, Kuzey Avrupa’daki İskandinavya yarımadasında yer alan bir ülkedir. Ülkenin sınır komşuları batı ve kuzeyden Norveç, doğudan ise Finlandiya’dır. İsveç bunun dışında güneyinde yer alan Öresund Köprüsü ile Danimarka’ya bağlıdır.

İsveç ismi Eski İngilizce’de yer alan Sweoðeod sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük de Sweon/Sweonas sözcüklerinden türemiştir. İsveç isminin İsveççe karşılığı olan Sverige aslen Götaland’daki Gotlar dışında "İsveçlilerin Ülkesi" anlamını taşımaktadır.

Yaklaşık 450.295 km² olan yüzölçümüyle İsveç, Avrupa Birliği ülkeleri arasında en büyük üçüncü ülkedir. Ülkenin toplam nüfusu 10,2 milyon olup yoğunluk bakımından 23 insan yaşamaktadır. Ancak nüfus yoğunluğu güneye doğru gidildikçe ivmeli şekilde artar. Ülkedeki halkın %85’i kentlerde yaşar. İsveç’in başkenti aynı zamanda ülkedeki en büyük kent olan Stokholm’dür. Başkentte 1,3 milyonu merkezde olmak üzere 2 milyon insan yaşar. Ülkenin diğer büyük kentleri sırasıyla Göteborg ve Malmö’dür.

İsveç, meclis sistemine sahip, meşruti monarşi ile yönetilen bir ülkedir. Ekonomi bakımından gelişmiş bir ülke olan İsveç, The Economist’in Demokrasi İndeksi’ne göre birinci sırada olup, Birleşmiş Milletler’in İnsani Gelişme Endeksi’ne göre de yedinci sıradadır. Ülke bunun yanında 1 Ocak 1995 tarihinden beri bir Avrupa Birliği ülkesidir.

İsveç, Ortaçağ’dan beri bağımsız ve tek bir ülkedir. Modern merkezi yönetim ise ilk defa 16. yüzyılda Gustav Vasa’nın kral oluşuyla başladı. 17. yüzyılda ülke İsveç İmparatorluğu’nu kurmak adına genişletildi. Ancak İskandinavya dışında fethedilen yerlerin büyük bir kısmı 18. ve 19. yüzyıllarda kaybedildi. İsveç’in bugün Finlandiya’da kalan doğu yarısı 1809’da Rusya tarafından ele geçirildi. İsveç’in yer aldığı son savaş ise 1814 yılında gerçekleşti. Bu savaş, İsveç’in, komşusu Norveç’i tek bir ülke altında birleştirmeye zorlamasıyla baş gösterdi. Kurulan birlik 1905 yılına kadar sürdü. 1814’ten beri İsveç, barış politikası izlemekte ve savaşa dayanmayan bir dış ilişkiler siyaseti gözetmekte, çıkan çoğu savaşta tarafsız kalmaktadır.

Tarih

 İsveç'in güneyindeki Skåne bölgesindeki Ale Dikilitaşı. Bu yapılar Vendel Dönemi'nden kalma mezar anıtlarıdır. Bunların birçoğu 7. yüzyıldan kalmadır.

İsveç, tarihi M.Ö. 12000’li yıllara dayanan ve Taş Çağı, Tunç Çağı, Demir Çağı gibi dönemleri yaşamış bir ülkedir. Ülke 8. ve 11. yüzyıllar arası Viking’lerin hakimiyeti altındaydı. Kurulan gemi tersaneleri ve el sanatları pazarlarıyla Baltık kentleri arasında ticaret merkezi olma özelliği kazanmıştı. 17. yüzyılda askeri ve siyasi başarılarıyla ön plana çıkan İsveç, Protestanlık mezhebinin ana merkezi konumuna gelmişti. 18. ve 19. yüzyıllarda kıtlık ve isyanlarla mücadele eden ülke, sanayileşen Batı Avrupa’nın gerisinde kalmış bir tarım ülkesiydi. Yavaş sanayileşmenin devam ettiği yıllarda tarıma verilen önem ülke kalkınmasında önemli rol oynamıştı. 1917 yılında parlamenter sistemin kabul edildiği ülke dünya savaşlarında tarafsızlığını ilan etmiş olmasıyla bilinmektedir. 1995 yılından beri üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin para birimi Euro’yu kullanmamaktadır.

Ekonomi

 İsveç, Göteborg merkezli Volvo Cars'a ev sahipliği yapıyor

İsveç ihracata dayalı karma ekonomi sistemine sahiptir. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla sıralamasında dünyanın en zengin 7. ülkesi olarak yerini almaktadır. Telekominikasyon, otomotiv ve ilaç endüstrilerinin önemli bir yer kapladığı ülke ekonomisinin yüzde 50’lik kısmını ise mühendislik alanları kapsamaktadır. Ayrıca ülke dünyanın 9. büyük silah ihracatçısı konumundadır. İsveç sosyal refah seviyesinde üst sıralarda yer alır. 2012 yılı OECD rakamlarına göre Fransa’nın ardından sosyal politikalara en çok yatırım yapan 2. ülke konumundadır. Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın yüzde 6,3’ünü eşit eğitim imkânları sağlamak, yüzde 10’unu ise sağlık hizmetleri için kullanmıştır.

İsveç ekonomisi, kereste, hidroelektrik ve demir cevheri ile desteklenen gelişmiş bir ihracat yönlü ekonomidir. Bunlar dış ticarete yönelik bir ekonominin kaynak tabanını oluşturmaktadır. Başlıca endüstri kolları arasında motorlu taşıt üretimi, telekomünikasyon, ilaç sanayisi, endüstriyel makine üretimi, hassas aygıtlar, kimyasal ürünler, ev eşyaları ve aletleri, ormancılık ve demir ve çelik üretimi bulunmaktadır. Alışılagelmiş bir şekilde, yerel işgücünün yarısından fazlasını kullanan çağdaş bir tarım ekonomisi iken, bugün İsveç, Ericsson, ASEA/ABB, SKF, Alfa Laval, AGA, and Dyno Nobel gibi kuruluşların da gösterdiği gibi, uluslararası alanda rekabet gücü yüksek olan mühendislik, maden, çelik, kâğıt ve kâğıt hamuru endüstrilerini daha da geliştirmektedir.

İsveç, tarafsız bir ülke olarak II. Dünya Savaşı’na etkin olarak katılmadığı için, diğer birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, ekonomi temelini, bankacılık sistemini ve bir bütün olarak ülkeyi yeniden yapılandırmak zorunda kalmadı. İsveç, ileri teknoloji kapitalizminin ve kapsamlı refah haklarının karışık bir sistemi içinde yüksek bir yaşam düzeyi elde etmiştir. İsveç, Danimarka’nın ardından ikinci en yüksek toplam vergi gelirine sahip bir ülke konumundadır.

Coğrafya

 Stora Sjöfallet Milli Parkı

İsveç, Kuzey Avrupa’da, Baltık Denizi ile Botni Körfezi’nin batı kıyılarında yer alır. Bu nedenle İsveç oldukça uzun kıyılara sahiptir. Bu özellikleriyle İsveç, İskandinavya yarımadasının doğu yakasını oluşturur. Ülkenin batısında ülkeyi Norveç’ten ayıran İskandinavya dağ sırası (Skanderna) yer alır.

Ülkenin batısında Norveç, kuzeydoğusunda Finlandiya, güneybatısında Skagerrak, Kattegat ve Öresund boğazları, doğusunda Baltık Denizi yer alır. Ülkenin ayrıca Danimarka, Almanya, Polonya, Rusya, Litvanya, Letonya, ve Estonya ile deniz sınırları yer almaktadır. Bununla beraber Danimarka ile İsveç arasında yer alan Öresund Köprüsü, ülkeleri birbirine bağlar. Sahip olduğu 449.964 km²’lik toprak ile İsveç, dünyanın elli beşinci, Avrupa’nın beşinci, Kuzey Avrupa’nın en büyük ülkesidir. Ülke ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinden biraz daha büyük, Özbekistan ile yaklaşık aynı yüzölçümüne sahiptir. İsveç, 2008 itibarıyla 9.5 milyonluk bir nüfusa sahiptir.

İsveç’te rakımı en düşük nokta, Kristianstad kenti yakınındaki Hammarsjön Gölü’nde bulunan körfezde olup -2.41 m kadardır. Aynı şekilde ülkenin en yüksek noktası 2.111 metre ile Kebnekaise’dir.

İsveç yirmi beş adet bölge (landskap) barındırır. Bunlar; Bohuslän, Blekinge, Dalarna, Dalsland, Gotland, Gästrikland, Halland, Hälsingland, Härjedalen, Jämtland, Laponya, Medelpad, Norrbotten, Närke, Skåne, Småland, Södermanland, Uppland, Värmland, Västmanland, Västerbotten, Västergötland, Ångermanland, Öland ve Östergötland şeklindedir. Bu bölgeler herhangi bir yönetimsel durum teşkil etmezken, halkın kendilerini tanımlamakta kullandıkları birer isimden ibarettir. Bu bölgeler, üç ana bölümü (land) oluşturur. Bunlar kuzeydeki Norrland, ortadaki Svealand ve güneydeki Götaland topraklarıdır. Norrland, oldukça seyrek bir nüfusa sahipken, ülkenin yüzölçümü bakımından yüzde altmışını kapsar.

İsveç’in topraklarının yüzde on beşi, Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alır. Yine güney İsveç tarımsal olarak ileriyken, kuzey bölgeler ise yoğun ormanları sayesinde ormancılığa el verişlidir. Ülkedeki en fazla nüfus yoğunluğu, günebatıdaki Öresund bölgesi ile başkent Stokholm yakınlarındaki Mälaren Gölü çevresinde yer alır. Gotland ve Öland adaları İsveç’in en büyük iki adası olup, her ikisi de güneydoğu kıyılarda bulunur. Aynı şekilde Vänern ve Vättern gölleri İsveç’in en büyük iki gölüdür. Vänern Gölü, Kuzey Avrupa’nın en büyük, Avrupa’nın ise Ladoga ve Onega göllerinden sonra üçüncü büyük gölü olmasıyla da bilinmektedir.

İklim

İsveç, Sibirya ile aynı enlemde yer almasına karşın ılıman bir iklime sahiptir. Ülkede yıl boyunca dört mevsim ve yumuşak hava olayları belirgin bir biçimde görülebilmektedir. Ülke üç farklı iklim kuşağına ayrılmaktadır. En güneydeki bölgede okyanus iklimi, orta bölgede nemli karasal iklim, kuzeydeki bölgede ise subarktik iklim görülmektedir. İsveç, kendiyle aynı, hatta kendinden alçak enleme sahip birçok yerden daha ılık ve sıcaktır. Bunun nedeni Gulf Stream okyanus akıntılarıdır. Örnekle; orta ve güney İsveç, Rusya’nın ve Kanada’nın birçok bölümünden daha sıcaktır. Yine yüksek enlemlerde bulunması, ülkenin gündüz uzunluklarını oldukça çeşitli kılmaktadır. Ülkenin Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan bölgesinde yaz boyunca güneş batmazken, kışları da hiç güneş doğmaz. Yine güneydoğuda yer alan başkent Stokholm’de haziran ayında on sekiz saat gündüz görülür. Ancak yine bu kentte aralık ayında sadece altı saat gündüz yaşanır. Ülkenin büyük bölümü yıllık 1,600 ila 2,000 saat arasında gün ışığı alır.

tb

Ülkedeki sıcaklıklar kuzeyden güneye oldukça farklılık gösterir. Güney ve orta bölgeler ılık yazlara ve soğuk kışlara sahiptir. Bu bölgelerde yazın hava sıcaklığı ortalama 20 ila 25 °C’ye kara çıkar, 12 ila 15 °C’ye kadar düşer. Aynı şekilde bu bölgelerde kışın sıcaklıklar ortalama -4 ila 2 °C’ye kadar iner. Daha serin yazlar ile uzun, sert kışların görüldüğü ülkenin kuzey bölgelerinde hava genelde eylülden mayısa kadar donma noktasının altındadır. Tüm İsveç’te nadiren görülen sıcak hava dalgaları nedeniyle yıl içinde kuzey de dahil olmak üzere yazın hava sıcaklıkları 25 °C’nin üzerine çıkar. Ülkede görülmüş en yüksek sıcaklık 1947 yılında Målilla’da ölçülmüş olup 38 °C kadardır. Aynı şekilde en ölçülmüş en düşük sıcaklık ise 1966’da Vuoggatjålme’de ölçülmüş olup -52.6 °C kadardır.

Ortalama olarak İsveç’in büyük kısmı yıllık 500 ila 800 mm kadar yağış alır. Bu da ülkeyi küresel ortalamanın altında bırakır. Ancak ülkenin güneyindeki bazı kesimlerde yıllık 1000 ila 1200 mm yağış düşer. Bunun dışında ülkenin kuzeyindeki dağlık alanlarda yağış yıllık 2000 mm’ye kadar yükselir. Kar yağışı görülen günler Güney İsveç’te aralık ve mart arasında, Orta İsveç’te kasım ve nisan arasında, Kuzey İsveç’te ekim ve mayıs arasında görülür. Ancak yine de ülkenin güney ve orta kesimlerinde kar yağışı görülen gün sayısı azdır.

Yönetim ve siyaset

 Şu anki İsveç Kralı Carl XVI Gustaf ve İsveç Kraliçesi Silvia

İsveç, parlamenter monarşi ile yönetilen bir ülkedir. Kral XVI. Karl Gustaf ülkenin başında olmasına rağmen, resmi olarak fazla yetkiye sahip değildir. Araştırma kuruluşu olan the Economist Intelligence Unit, ülkenin monarşik yönetimi nedeniyle demokratik olarak sınıflandırmanın zor olmasını belirterek buna rağmen ülkeyi 167 ülke içinde en demokratik ülke olarak tanımladı. Ülkenin yasama merkezi Riksdag (İsveç Meclisi) 349 üyeye sahip olup, başbakanı seçme yetkisine de sahiptir. Meclis seçimleri her dört yılda bir, eylül ayının üçüncü pazar günü yapılır.

İller ve belediyeler

İsveç, üniter bir devlet olup yirmi bir ile (län) ayrılmıştır. Her ilin, merkezi devlet tarafından belirlenen kendi yönetim sınırları (länsstyrelse) vardır. Her bir ilde ayrıca birer il meclisi (landsting) bulunmakta olup üyeleri doğrudan seçimler ile belirlenmektedir.

 Stokholm, İsveç'in başkenti ve en büyük kentidir.

Her bir ilin içinde birden fazla belediye (kommuner) bulunur. 2004 itibarıyla bu belediyelerin sayısı 290’dır. İsveç’teki belediye yönetimi, kent komisyon hükümeti veya kabine tarzı meclise benzer bir şekilde yapılır. Belediyelerdeki yasama topluluğu (kommunfullmäktige) 31 ve 101 arasında üyeye sahip olup kesin bir sayı bulunmamaktadır. Bu üyeler, dört yılda bir ülke çapında düzenlenen ve bir belediye içinde oy verilen partilerin ağırlığı kadar üyeye dağılır.

İsveç’te, belediyelerin daha alt birimleri olan mahalleler bulunmaktadır. 2000 yılı itibarıyla ülkede toplam 2,512 mahalle (församlingar) bulunmaktadır. Her ne kadar bu birimler eskiden İsveç Kilisesi tarafından ayrılmış olsa da, günümüzde nüfus sayımı ve seçimlerde halen bir öneme sahiptir.

Dil

İsveç’te en çok konuşulan dil, bir Kuzey Cermen dili olan ve Danca, Norveççe gibi dillerle yakın akraba olan İsveççedir. Ancak İsveççe, bu diğer Kuzey Cermen dillerinden biçimce ve okunuşça farklıdır. Norveççe bilen bir kişi zorlanarak da olsa İsveççe bir konuşmayı anlayabilir. Yine Danca bilen bir kişi, Norveççe bilenden biraz daha fazla zorlanarak konuşmaları anlayabilir. İsveççe İsveç’te en çok konuşulan dil olmasına karşın ülkede resmi dil konumunda değildir. İsveç Finleri de İsveç’te ikinci büyük dil grubunu oluşturur. Ülkedeki nüfusun yüzde üçü tarafından konuşulan Fince, azınlık dili olarak kabul edilmektedir. Ülkedeki diğer azınlık dilleri Meänkieli, Sami, Romanca ve Yidiş şeklindedir. İsveççenin devlet dili olması konusunda mecliste yapılan bir 2005 önerisi, sınırda bir oyla reddedildi.

Halkın büyük bir kısmı, Anglo-Amerikan kültürüyle olan yakınlıklarına bağlı olarak yabancı dil olarak İngilizce gibi kimi yabancı dilleri bilmektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında doğan İsveçliler, ticari bağlantılar, denizaşırı yolculukların popülerliği, Anglo-Amerikan etkiler ve filmlerde altyazı kültürünün baskın olması gibi nedenlerle İngilizceyi oldukça rahat öğrenebilmektedirler. İsveç’te İngilizce, liselerde öğretimi zorunlu olan yabancı dildir. Bölgesel öğretim kurumlarının kararlarına bağlı olarak, İngilizce birinci sınıf ile dokuzuncu sınıf arasında zorunlu olarak işlenmektedir. Bunların dışında Fransızca, Almanca ve İspanyolca gibi diller de bir ikinci yabancı dil olarak öğretilmektedir. Yine İsveççe kurslarında Danca ve Norveççeden örnekler işlenmektedir.

Din

 İsveç'teki en eski ikinci cami Malmö Camii'dir

11. yüzyıldan önce İsveçliler, İskandinav putperestliğine inanıp, Aesir tanrılarına taparlardı. Uppsala, tapınakların merkeziydi. 11. yüzyılda yaşanan Hıristiyanlaşma ile, ülkenin yasaları değiştirildi. 19. yüzyıla kadar başka tanrılara tapmak yasaklandı. 1530’larda Protestanlık’ın gelişmesinden sonra Martin Luther’in İsveç kurumu Olaus Petri ülkede önemli etkiler yarattı. Bu dönemde kilise ile devletin bağı ve ülkenin Roma Katolik piskoposluğu ile olan bağları koparıldı. Bu sayede ülkede Luteranizm egemen olmaya başladı. Bu süreç 1593’te gerçekleşen Uppsala Kilise Meclisi’nin kurulmasıyla tamamlandı. Reform’u izleyen ve çoğu zaman Luteran Ortodokluğu adı verilen dönem boyunca Kalvinistler, Hollandalılar, Valonyalılar ve Moravya Kilisesi üyeleri gibi küçük Luteran-olmayan gruplar ticaret ve sanayide etkin rol oynadıkları gibi, dinî görünümlerini düşük tuttukları sürece oldukça hoşgörüyle karşılandılar. Kuzeydeki Sami toplulukları aslen şaman inançlarına sahipken, 17 ve 18. yüzyıl itibarıyla İsveçli Luteran misyonerlerin etkisiyle yavaş yavaş Protestanlık mezhebini benimsemeye başladı.

Ülke 18. yüzyıl sonuna kadar liberalleşemese de, Musevilik, Katoliklik gibi diğer inançlara sahip insanlar rahatça yaşama ve çalışma hakkı elde ettiler. Yine de 1860 yılına kadar İsveç’te Luteranların başka bir dine geçmesi yasadışıydı. 19. yüzyılda laik kiliselerin ülkeye gelişiyle beraber yüzyılın sonunda laiklik, halk ile kilise törenlerinin arasının açılmasıyla son buldu. İsveç Kilisesi’nin terk edilmesi o dönemde 1860 muhalefet yasası olarak anılan uygulamayla, kişinin başka bir mezhebe geçmesi zorunlu kılınarak yasallaştı. Tam anlamıyla dinî mezhepleri terk etme hakkı, 1951’deki Din Özgürlüğü yasası ile gerçekleşti.

Günümüzde İsveç halkının %61,2’i Luteran olan İsveç Kilisesi’ne bağlıdır. Ancak bu sayı her sene yaklaşık %1 oranında azalmaktadır. Ayrıca kilise hizmetleri de yalnızca nüfusun tek rakamlı yüzdesi tarafından kullanılmaktadır. Bu büyük etkin olmayan grubun varlığının sebebi 1996 yılına kadar, anne ya da babasından en az birinin İsveç Kilisesi’ne bağlı olması durumunda her çocuğun otomatik olarak bu kiliseye üye yapılmasıydı. Ancak 1996’dan sonra sadece vaftiz edilen kimseler bu kiliseye üye olmaya başladı. Bunun yanında yaklaşık 275.000 İsveçli, çeşitli laik kiliselere üyedir. Bu laik kiliselere katılım yüzdesi çok daha yüksektir. Bunun dışında ülkeye gerçekleşen göç nedeniyle ülkede 92.000 Katolik ve 100.000 Ortodoks yaşamaktadır. Yine aynı nedenden dolayı ülkede önemli bir Müslüman kesim de bulunmaktadır. Ülkedeki yarım milyona yakın Müslümanın sadece %5’i (25.000 kişi) düzenli olarak namaz ibadetini yerine getirmekte ve Cuma namazlarına katılmaktadır.

Sağlık

İsveç’teki sağlık hizmetleri kalitesi, diğer gelişmiş ülkelerle benzerlik gösterir. İsveç, bebek ölüm oranı dünyadaki en düşük beş ülkeden biridir. Ülkedeki ortalama yaşam süresi ve güvenilir içme suyu oranı yüksektir. Tedavi arayan herhangi bir İsveç vatandaşı, kısa sürede özel doktorlara erişebilmektedir. Yine birçok farklı tedavi şekli de talep edilebilmektedir. Ülkede sağlık hizmetleri, 21 il meclisi tarafından üstlenildiği gibi, hükümet tarafından verilen bütçelerle karşılanmaktadır. Ülkede vatandaşlar çok düşük miktarlarda tüm sağlık hizmetlerinden sıra beklemeksizin yararlanabilmektedir.

Kültür

 Yaz ortasını kutlayan İsveçliler (İsveççe: Midsommar)

İ sveç’in dünya çapında üne sahip çok sayıda sanatçısı bulunmaktadır. Bunlar arasında August Strindberg, Astrid Lindgren ve Nobel Ödülü sahipleri Selma Lagerlöf ve Harry Martinson yer almaktadır. Ülkenin toplamda yedi Nobel Edebiyat Ödülü bulunmaktadır (2010 itibarıyla). Yine ülkede doğmuş dünya çapında tanınan ressamlar arasında Carl Larsson ve Anders Zorn yer almaktadır. Ayrıca Tobias Sergel ve Carl Milles adlı heykeltıraşlar da heykel sanatında tanınırlığa sahiptir.

Ülkenin 20. yüzyıl kültür tarihinde, ilk verilen sinema eserleri arasında yer alan filmler önemli bir yer tutmaktadır. Bu ilk sinema örnekleri arasında Mauritz Stiller ve Victor Sjöström gibi ünlü İsveçli oyuncuların eserleri yer almaktadır. 1920’lerden 1980’lere kadarki dönemde film yapımcısı Ingmar Bergman; oyuncu Greta Garbo ve Ingrid Bergman uluslararası olarak geniş tanınırlık elde etti. Son yıllarda Lukas Moodysson ve Lasse Hallström gibi isimlerin filmleri de geniş bir izleyici kitlesine sahiptir.

Mutfak

Diğer İskandinav ülkeleri gibi geleneksel ve basit olan İsveç mutfağı, balık, et, patates ve süt ürünlerine dayalı bir mutfaktır. Baharat kültürü olmayan ülke, et suyu ve haşlanmış patatesle sunulan İsveç köftesiyle ünlüdür. Köfte dışında en tanınanlar kuru, sert, peksimete benzeyen çıtır ekmek Knäckebröd ve yabani kızılcık reçeli ingonddur. Kuzey İsveç’e ait bir balık yemeği olan Surströmming ve Güney İsveç’te tüketilen yılan balığı yöresel tatlara örnek olarak sıralanabilir. Patatesin damıtılıp otlarla zenginleştirilerek elde edilen İskandinavya’nın milli içkisi Aquavit ise ülkedeki en yaygın alkollü içkidir.

İsveç’de Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

Stockholm Büyükelçiliği
Posta adresi: Dag Hammarskjölds Vag 20 115 27 Stockholm – Sweden
P.O.Box: 24105 10451 Stockholm – Sweden
Telefon:
Büyükelçilik: +46 8 23 0840-41
Konsolosluk Şubesi: +46 8 667 29 60
Telefonla başvuru: 16.00-17.30
Faks: +46 8 663 55 14

embassy.stockholm@mfa.gov.tr

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İrlanda Cumhuriyeti

İrlanda Cumhuriyeti

Başkent Dublin
Resmî diller İrlandaca (Gaelik), İngilizce
Yönetim Şekli Parlamenter Cumhuriyet
Yüzölçümü 70.273 km²
Nüfus 4.757.976
Nüfus Yoğunluğu 67,7 kişi/km²
Para birimi Euro (€) (EUR)
Zaman dilimi UTC 0
Telefon kodu +353
İnternet TLD .ie

İrlanda ya da resmî adıyla İrlanda Cumhuriyeti, kuzeybatı Avrupa’da bulunan ülke. Büyük Britanya’nın batısındaki İrlanda Adası’nın yaklaşık altıda beşini kaplamaktadır. Kuzey doğusunda, Birleşik Krallık’a bağlı olan Kuzey İrlanda ile komşu olan İrlanda’nın batısı Atlas Okyanusu, doğusu İrlanda Denizi, güneydoğusu St George Kanalı, güneyi ise Kelt Denizi ile çevrilidir. Ülke, parlamenter demokrasi ve anayasal cumhuriyet ile yönetilmektedir.

6 Aralık 1921’de İngiliz-İrlanda Antlaşması gereğince, Serbest İrlanda Devleti adıyla İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı bir dominyon olarak kuruldu. Antlaşmanın yürürlük tarihinden 1 yıl sonra (6 Aralık 1922) tam bağımsızlığa kavuşmuştur.

Ülke, 1 Ocak 1973’ten beri Avrupa Birliği üyesidir.

Bayrak

İrlanda Bayrağı Yeşil (gönder tarafı), beyaz ve turuncu olmak üzere üç eşit dikey şeritten oluşur; Bayrak daha kısa ve renkleri yer değiştirilmiş şekli olan (turuncu [gönder tarafındadır], beyaz ve yeşil) Fil Dişi Sahilleri bayrağına benzemektedir; Bayrak ayrıca yeşil (gönder tarafında), beyaz ve kırmızı renkli İtalya bayrağına da benzemektedir. Bayrağın yeşil kısmı katolikleri temsil eder. Turuncu kısmı ise protestanları. Beyaz ise ortada buluştukları barışı simgeler.

Arma

İrlanda arması

İrlanda arması, mavi üstünde altın sarısı arp resmedilmesiyle oluşturulmuştur. 1945 yılından bu yana kullanılmaktadır.

Tarih

1916 Nisan’ındaki Paskalya Başkaldırısı’nın ardından gelen baskı döneminde, İrlandalı gönüllüler IRA (Irish Republician Army, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) çatısı altında örgütlenerek Britanyalılar’a karşı bir gerilla savaşına giriştiler. İngiliz başbakanı David Lloyd George biri Kuzey İrlanda, diğeri Güney İrlanda için olmak üzere iki parlamento kurarak kontrolü elinde tutmaya çalıştı. Gerçekten, protestan Kuzey İrlanda’da (Ulster) parlamento toplandı. Ancak katolik Güney İrlanda, İngilizlere ödün vermeyi reddetti. Bunun üzerine İngiliz başbakanı Lloyd George İrlandalı yurtseverler ile görüşme masasında barış yaptı.

Antlaşma sonucunda Güney İrlanda uygulamada Serbest İrlanda Devleti adıyla bağımsızlığını kazandı (6 Aralık 1921 tarihli, İngiliz-İrlanda Antlaşması). Kuzey İrlanda ise Birleşik Krallık’a bağlı kaldı. Antlaşma sırasında statüsü, İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı bir dominyon olarak geçen İrlanda antlaşmanın yürürlük tarihinden 1 yıl sonra (6 Aralık 1922) tam bağımsızlığa kavuşmuş ve yüzyıllar süren işgalden sonra İngiliz güçleri İrlanda’nın büyük bir kısmından çekilmiştir.

Fakat IRA’nın aşırı kanadı, Eamon de Valera’nın öncülüğünde, İrlanda’nın bir bölümünü bağımsız, bir bölümünü de yeniden İngiltere’ye bağlı kılan anlaşmayı kabul etmedi. Bunu, bu anlaşmayı destekleyenlerin ve anlaşmaya karşı olanların savaştıkları bir iç savaş izledi. Sonunda IRA, İrlanda’nın bölünmesine razı oldu. 1925’te gerçekleşen Bağımsız İrlanda ile Kuzey İrlanda arasındaki sınır belirleme görüşmelerinden sonuç çıkmadı.

De Valera’nın Fianna Fáil partisi, 1927’de başbakan William Cosgrave’in hükümetine katıldı. 1932’de De Valera başbakan oldu ve Birleşik Krallık karşıtı birtakım ekonomik önlemler aldı. II. Dünya Savaşı’nda İrlanda tarafsız kaldı. 1948’de De Valera seçimleri kaybetti ve 1949’da İrlanda Cumhuriyeti ilan edildi. 1951’de De Valera yeniden başbakan, 1959’da ise cumhurbaşkanı oldu. 1972’de bir referandum ile Roma Katolik Kilisesi’nin devlet üzerindeki etkisi ortadan kaldırıldı. 1973’te protestan Erskine Childers cumhurbaşkanı oldu. Onu Cearbhall Ó Dálaigh (1974-1976), Patrick Hillary (1976-1990), Mary Robinson (1990-1997) izledi.

Siyaset

İrlanda Cumhuriyeti, egemen, bağımsız ve demokratik bir devlettir. Parlamento, başkan ve iki meclisten meydana gelir. Bunlar Temsilciler Meclisi ve Senatodur. Cumhurbaşkanı 7 yıl süreyle 18 yaşından büyük seçmenler tarafından seçilir. Senato 60 üyeli olup, 11 üyesi başbakan tarafından tayin edilir. Meclis ise 166 üyelidir. Mahallî idâre için ülke 27 bölge konseyine ve 4 ilçe konseyine ayrılmıştır.

Coğrafya

İrlanda

İrlanda’nın orta bölümü, doğuda Dublin’den batıda Galway’e kadar uzanan bir düzlüktür. Bu düzlük otlaklardan ve ormanlardan meydana gelir ve Büyük Allen bataklığı da bu ovadadır. Ovanın çevresinde 900 metreyi geçmeyen dağlar vardır. Başlıca sıradağlar arasında Wicklow Dağları yer alır. 926 m yüksekliğindeki Lugnaquilla bu dağların en yüksek yeridir. Güneybatıda Kerry Dağlarında Macgillycudys Reeks Dağı(1040 ) Carrantuohill de zirveyi meydana getirir. Burası İrlanda’nın en yüksek dağıdır. Connemare Dağları, Mayo Dağları ve kuzeybatıdaki Donegal Dağları başlıca sıradağlarıdır.

Bataklıklar ülkenin 1/6’ini kaplar. Bunlar genellikle Shannon Irmağının batısında yer alır. Britanya Adalarının en uzun ırmağı olan Shannon 385 km uzunluğundadır. Ülkenin diğer önemli ırmağı Liffey’dir. Önemli gölleri arasında yine İngiliz adalarının en büyük gölü olan Logh Neagh bulunur. Ayrıca göller bölgesinde Ree, Derg ve Killarney de önemli göller arasındadır.

İklim

Atlantik Kıyısında Moher Kayalıkları

İrlanda ılıman bir deniz iklimine sahiptir. Temmuz ayında elde edilen sıcaklıklar güneyde 16° ile kuzeyde 14° arasında değişir. Kışlar nispeten sıcak geçer ve sıcaklık Ocak ayında 4° ile 7° arasında değişir. Ülkeye hakim olan Atlas Okyanusu’ndan gelen nemli rüzgarlar ülkenin yıl boyunca yağış almasına neden olur. Ülkenin yaklaşık yüzde sekseni yılda ortalama 762 ile 1270 mm arasında yağış alır. Yağışlar nedeniyle ülke oldukça ıslaktır. Çoğu günler sis tabakasıyla kaplıdır.

Bitki örtüsü ve hayvanlar: İrlanda topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayır ve meralardan meydana gelmektedir. Orman yok denecek kadar azdır. En çok rastlanan ağaçlar meşe, dişbudak ve akağaçtır. İrlanda tamamıyla bir kır ülkesidir.

Ekonomi

İrlanda, 1973'ten beri Avrupa Birliği'ne üye bir ülkedir

İrlanda ekonomisi tarıma ve endüstriye aynı derecede bağlıdır. Refah seviyesi yüksek olup, dünya devletleri arasında ilk on arasındadır. Ayrıca ülke düşük vergi oranları nedeniyle Google, Facebook, Apple ve Twitter gibi teknoloji şirketleri tarafından Avrupa üssü olarak kullanılmaktadır.

Ovalardaki toprakları genellikle verimlidir. Tarımda yulaf ve patates yetiştiriciliği başta gelmektedir. Çalışan nüfusun üçte biri tarımla uğraşmaktadır. Diğer yetiştirdiği ürünler buğday, arpa ve şeker pancarıdır..

Topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayırlık ve meralardan meydana geldiği için hayvancılık çok gelişmiştir. Yılın on ayında hayvanlar otlaklarda otlayabilir. Sığır yetiştiriciliği hayvancılıkta başta gelir. Dağlık bölgelerde ve cılız otlaklarda koyun yetiştiriciliği yapılır. Koşum hayvanı olarak at beslenir. Dört tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen İrlanda’da balıkçılık çok gelişmemiştir. 1977’de Balıkçılık Bakanlığının kurulmasıyla bir sanâyi hâlini almıştır.

Ülkede çalışanların yaklaşık üçte biri imalat, madencilik ve inşaat sektörlerinde istihdam olmaktadır. Ağır sanayi ise gelişmemiştir. İmalat sanayinin büyük bölümü ise Dublin’de toplanmıştır. Başlıca endüstri, gıda, yapı malzemeleri, dokuma, giyim, kimya, metalurji, elektrik malzemeleri ve tütün sektörleridir. İrlanda, sanayideki kömür ve petrolden doğan enerji açığını hidrolik santrallerle kapatmaya çalışmaktadır. Yabancı sermâye sanâyinin gelişmesini de teşvik etmektedir. Halihazırda petrol ve yer altı gazı çıkarılmamak ile birlikte bu yöndeki araştırmalar devam etmektedir.

Besin ürünleri ihrâcâtın yarısından fazlasını meydana getirir. Sığır eti ihrâcât toplamının dörtte birini teşkil eder. Canlı hayvan satışı da ihrâcatta önemli yer tutar. Diğer ihraç ürünleri kimyasal maddeler, makineler, süt ürünleri, yumurta ve dokuma malzemeleridir. İhrâcatın onda dokuzunu İngiltere ile yapmaktadır. İrlanda dışarıdan ağır makine, nakliyat malzemeleri, petrol ve petrol ürünleri, tahıl ve hammaddeler satın alır. İthâlatın yarısını İngiltere’den sağlar. İrlanda 1973 yılında AET’ye katılmıştır.

İrlanda’nın maden kaynakları sınırlıdır. Adanın muhtelif yerlerine dağılmış durumda küçük bakır, gümüş, kurşun, çinko, altın ve demir yatakları vardır. Az miktarda taş kömürü bulunur. Adanın geleneksel yakıtı peat denilen yarı karbonlaşmış nebati toprak örtüsüdür.

Ulaşım

Dublin Havaalanı

İrlanda’nın toplam kara yolu uzunluğu 9722 km’dir. Demir yollarının uzunluğu ise 1988 km’dir. Hava ulaşımı, İrlanda Hava Yolları ile sağlanır. Ada olduğu için birçok limanı vardır. İrlanda’nın 100 gross tonluk 80 büyük gemisi bulunmaktadır.

Demografi

İrlanda’nın nüfûsu 4.757.976’dır. Kilometre kareye 53 kişi düşer. Nüfus yoğunluğu doğu ve kuzeyde yüksek, batıda ise düşüktür. Nüfus artışı % 0.5’tir. Nüfus azlığına göçler sebep olmaktadır. Göçlere özellikle kadınlar katılmaktadır.

Dil

Başkent Dublin

İrlanda Gaelcesi ve İngilizce olmak üzere iki resmî dili vardır. İngilizceyi konuşanlar daha çoktur. İrlanda dili bütün okullarda mecburidir. İngilizce seviyeleri de İrlanda Gaelcesine nazaran oldukça İyidir. İrlanda dilinin resmi adı Gaelik’dir.

Din

Nüfusun % 95’i Katolik, % 5’i Protestandır.

Eğitim

6-14 yaş arasında öğrenim mecburî olup, ücretsizdir. Ülkede 3415 ilkokul vardır. Orta öğretim kurumları özel olup, çoğunlukla dinsel kurumlar tarafından yönetilir. Devlet tarafından yardım görür. Yüksek öğrenim 1908 yılında kurulan Millî İrlanda Üniversitesi ile Dublin Üniversitesi tarafından sağlanır.

Mutfak

Bir bardak guinness

İrlanda mutfağı çiftlikte yetiştirilen hayvanlardan, bitkilerden ve adanın ılıman iklimden, İrlanda’nın tarihinden, sosyal ve siyasi koşullarından etkilenmektedir. Ortaçağ’dan 16. yüzyılda patates gelişene kadar İrlanda ekonomisinin baskın kaynağı sığır gütmekti. Bu nedenle, domuz eti, beyaz sığır eti ve tuzlanmış domuz pastırması daha yaygındı.

Bu nedenle İrlanda mutfağı doyurucu olarak tarif edilebilir: hemen hemen tüm geleneksel yemekler (özellikle kuzu ve domuz eti) et, patates ve lahana içermektedir. Uzun pişirme süreleri bir normdur ve baharatlar tuz ve biber ile sınırlıdır.

İrlanda’ya gidildiğinde denenmesi gereken yemeklerin arasında; Boxty (patates pancakeleri), Champ (soğanlarla pişilmiş patetes püresi), Coddle (domuz sosisi ve domuz pastırması ile yapılan patates güveci), Colcannon (patates püresi ve lahana), İrlanda Kahvaltısı (pastırma, yumurta, sosis ve beyaz ve/veya siyah pudding) ve Deniz ürünleri turtası (balık parçaları, patates püresi ve eritilmiş peynir) bulunmaktadır.

Yağlı süt ile yapılan ve soda ile mayalanan soda ekmeği ile denenmesi gerekenler arasında yer almaktadır.

Alkol ülkede oldukça pahalıdır. İrlanda, dünyanın en büyük viski üreticilerinden bir tanesidir ve bu zengin geleneği binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Elli popüler marka bugün İrlanda tarafından dünya çapında ihraç edilmektedir.

İrlanda’nın bir diğer ünlü ihraç ürünü ise cesur, karanlık, kuru birasıdır. En ünlü markası ise Dublin’de üretilmekte olan Guinness’tir.

İrlanda’da Bulunan Türkiye Dış Temsilcilikleri

Dublin Büyükelçiliği
Adres: 8 Raglan Road Ballsbridge Dublin 4. Ireland
Telefon: +353 1 614 45 90
Faks: +353 1 668 50 14
embassy.dublin@mfa.gov.tr

Konsolosluk e-mail: consulate.dub@mfa.gov.tr
Konsolosluk Şubesi 09:00-12:00 saatleri arasında açıktır.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

İngiltere

İngiltere

Başkent Londra
Resmî diller İngilizce
Yönetim Şekli Parlamenter Monarşi
Yüzölçümü 130,279 km²
Nüfus 55.619.400
Nüfus Yoğunluğu 426,9 kişi/km²
Para birimi Pound sterling (GBP)
Zaman dilimi UTC 0
Telefon kodu +44
İnternet TLD .uk

İngiltere, Avrupa’nın batısında, Büyük Britanya adasında bulunan ve Birleşik Krallık’ı meydana getiren dört ülkeden en büyük ve merkezi olanıdır.

İngiltere (England) adı, 5. yüzyılda Saksonlarla birlikte adayı istila eden Cermen halkı Angluslardan kaynaklanır. Angleland (Anglus diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla günümüzdeki şekline dönüşmüştür. Ülkeyi tanımlamak için Türkçede kullanılan İngiltere sözcüğü ise İtalyancadaki Inghilterra ve Fransızcadaki Angleterre adlandırmalarına dayanmaktadır. Terra; toprak, arazi anlamlarına gelmektedir.

İngiltere adı günümüzde yaygın olarak uluslararası medyada ve zaman zaman da resmî düzeyde Birleşik Krallık veya Büyük Britanya anlamında kullanılır. İngiltere kavramının siyasi, ekonomik ve kültürel efsanesi yaşamakla birlikte; kendi yerel hükümetleri olan İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’nın aksine günümüzde İngiltere isimli bir siyasî oluşum veya hükümet yoktur.

Bayrak ve arma

İngiltere bayrağı, İngiltere’nin kullandığı, beyaz zemin üzerine kırmızı haç işaretinden oluşan bayraktır.

İngiltere, uluslararası arenada Birleşik Krallık’ın bir parçasıdır. Ancak bazı sportif ve kültürel faaliyetlerde bağımsız hareket etmekte ve bu bayrağı kullanmaktadır.

Ulusal bayrak renklerini taşıyan İngiltere armanın üzerinde Aslan figürü bulunmaktadır.

Tarih

Stonehenge, Neolitik bir anıt

İngiltere’nin bilinen ilk yerlileri Keltlerdir. Romalılar, Batı Avrupa’yı istila ederken İngiltere’yi de fethedip (MS 1. yüzyıl) adaya "Britania" adını verdiler. Roma egemenliğinin dört yüzyıl sürmesine karşın ülke bu durumdan fazla etkilenmedi. 5. yüzyıldan itibaren Anglus ve Sakson halklarının karışımından oluşmuş Anglosakson akınları, Keltleri kuzeydeki (İskoçya) ve batıdaki (Galler) dağlık yörelere göç etmek zorunda bıraktı. Bu göçler sonrasında İngiltere büyük ölçüde Anglosakson kültürü etkisine girdi.

Anglosaksonlar 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. 8. yüzyılda Roma İmparatorluğu ve İrlanda’nın etkisiyle Hristiyanlığı kabul ettiler. 795’te başlayan İskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Danimarkalı Büyük Knud, Büyük Britanya adasını tamamen fethetti. Anglosakson hanedanından Edward (1042-1066) Ingıltere’nin bağımsızlığını sağladı.

Onun ölümü üzerine tahta geçen Harold’u tanımayan Normandiya Dükü I. William (Fatih William diye de bilinir), taht üzerinde hak iddia etti ve ülkeye beş yıl süren savaşlar sonucunda egemen oldu. Normandiya kralları ve özellikle ilk Anjou’lu hükümdarlar Fransa’da geniş ve zengin topraklara sahiptiler. İngiltere Krallığı bir süre Avrupa’da Somme Vadisinden Pirene Dağları’na kadar uzanan büyük bir mülkün uzantısı gibi yaşadı. Norman işgalinin önemli bir sonucu, Anglosakson kültürüyle Fransa’dan gelen Norman kültürünün birbirine karışması oldu. İngiliz dili de bu kültür karışımından önemli ölçüde etkilendi.

Avrupa ile ilişkiler İngiltere Krallığı ile Fransa Krallığı’nı uzun savaşlara sürükledi. Bunların başlıcası 1337-1453 seneleri arasında süren Yüzyıl Savaşlarıdır.

Üçüncü Henry, Galler ülkesinde uç beyliklerinin gelişmesini destekledi ve 1170 yılında İrlanda’da "Pale" sömürgeleri kuruldu. Birinci Edward, Galler ülkesini fethetti. Etkisini İskoçya’ya kabul ettirmeyi denedi. 1215’te İngiltere Kralı John’a karşı ayaklanan asiller bu krala zorla Magna Carta adlı bir belge imzalatıp ilk defa o zamana kadar ancak tanrıya karşı yetkileri olduğu kabul edilen kralın halka karşı yetkileri de olduğunu kabul ettirmişlerdir. Bu belgenin insan haklarıyla ilgili ilk yazılı antlaşma olduğu kabul edilir.

Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda İngiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu. 1349’da İngiltere’ye gelen "Kara Ölüm" adı verilen Büyük Veba Salgını İngiltere nüfusunun çok büyük bir oranının ölmesine, şehirsel ve kırsal nüfusunun önemli kısımlarının kaybolup ülkenin sosyal ve ekonomik hayatının yeniden değişik kurumlarla yenileşmesine neden olmuştur. 1455-1487 döneminde York Hanedanı taraftarları ile Lancaster Hanedanı taraftarları arasında çıkan iki tarafın amblemi Yorkluların "beyaz gülü" ve Lancasterlıların "kırmızı gülü" dolayısıyla Güller Savaşı adını alan iç savaş İngiltere’yi çok etkilemiştir. Bu savaş sonunda Lancasterlılar galibiyet elde etmiş ve Tudor Hanedanı İngiltere Krallığı’nı eline geçirmiştir.

Tudor Hanedanı Döneminde İngiltere Krallığı güçlenerek İskoçya’yı geride bıraktı. Tudor Hanedanı’ndan VII. Henry ve VIII. Henry (1458-1541), parlamentoyu kullanarak ülkede düzen ve birliği sağlamlaştırdılar, krallık otoritesinin halkın kabullenmesini sağladılar. VIII. Henry kilisede de reform yaptı ve İngiliz deniz gücünü kurdu.

I. Elizabeth

I. Elizabeth (1558-1603) Anglikanizmi İngiltere’nin resmi dini olarak kabul edip Katolik direnişini kırdı. I. Elizabeth 1588 yılında Avrupa’nın en güçlü donanması olan yenilmez İspanyol Armada’sını bozguna uğratarak Britanya İmparatorluğunun temellerini attı. İrlanda’yı İngiltere topraklarına kattı. Saltanatı döneminde edebiyat ve sanatta önemli gelişmeler yaşandı. İ. Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında İskoçya’da İngiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. İngiltere’deki "Tudor hanedanı"yla, İskoçya’daki "Stuart hanedanı" arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı.

17. yüzyılda giderek güçlenen İngiltere Krallığı 1607’de kurulan Jamestown kolonisi ile başlayarak Kuzey Amerika’da koloniler kurdu. Birçok İngiliz ya yeni bir hayat yaşamak üzere ya da "Resmi Senetli Hizmetkar" olarak Kuzey Amerika’ya yerleştiler.

1603’te İskoçya Kralı Vİ. James, I. James adı ile İngiltere kralı oldu ve İngiltere Krallığı için "Stuart Hanedanı"’nı başlattı. 1603’ten 1707’ye kadar hem İskoçya Kralı ve hem de İngiltere Kralı olan aynı kişi, uluslararası hukuka göre iki ayrı devleti idareye başladı.

I. James’in oğlu olan I. Charles döneminde krallığın mali masraflarını karşılama yüzünden 1642-1651’de parlamento ile krallık taraftarları arasında İngiliz İç Savaşı adı verilen bir savaş ortaya çıktı. Parlamento güçleri bir seri savaştan sonra Krallık taraftarlarına hakim geldi. Önce parlamento idaresinde (1649–1653) bir devlet kuruldu. Ocak 1649’da eski kral I. Charles Londra’da idam edildi ve İngiltere bir cumhuriyet haline geçti. Sonra da Oliver Cromwell iktidarında (1653–1659) kısa süren "Commonwealth" adı verilen bir cumhuriyet kuruldu.

Cromwell’in ölümünün ardından parlamento iç karışıklıkları önlemek için 1658’de sürgündeki kral II. Charles’i krallığı yeniden kurmak üzere İngiltere’ye davet etti. 1658’den 1685e kadar Stuart Hanedanı hükümet dönemine "Restorasyon Dönemi" denilmektedir.

Stuart hanedanından II. Charles’in kardeşi olan ve onun yerine 1685’te İngiltere Kralı olan II. James’in katoliklere karşı yakın tutumu dolayısıyla kızı II. Mary ve onun kocası Hollanda Cumhuriyeti Hükümdarı olan III. William "Muhteşem Devrim" adı verilen bir devrimle İngiltere Krallığı’nı ellerine geçirdiler.

İİİ. William’ın krallık döneminden sonra 1702’de kızı Anne (Büyük Britanya) hem İngiltere Kraliçesi hem de İskoçya Kraliçesi olarak tahta geçti. Ayrıca İrlanda Kraliçesi unvanın da taşımaktaydı. 1707 yılında İngiltere Krallığı ve İskoçya Krallığı parlamentoları "1707 Birlik Kanunları" adlı kanunlar kabul edip iki krallığı birleştirdiler. Bu yıla kadar ayrı ayrı İngiltere Kraliçesi ve İskoçaya kraliçesi olan Kraliçe Anne yeni kurulan Büyük Britanya devleti kraliçesi oldu. Hukuken Kraliçe Anne ayrı olarak "İrlanda Kraliçesi" unvanını taşımaktaydı. 1800’de çıkarılan "1800 Birlik Kanunu" ile "Büyük Britanya Krallığı" ile "İrlanda Krallığı" birleştirilip "Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı" yani tek bir Birleşik Krallık kurulması bu devlet hukuken ortaya çıkmış oldu.

Birçok tarihçi için Birleşik Krallık tarihi 1707’de kurulan "Büyük Britanya" ile başlar.

Coğrafya

Birleşik Krallık - İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda

İngiltere, Büyük Britanya adasının merkezi ve güney üçte ikisini kaplar. Kuzeyde İskoçya, Batıda Galler ile komşudur. Britanya takımadalarında Avrupa’ya en yakın olan ülkedir: Fransa’dan en dar kısmı 52 km genişliğinde olan Manş Denizi ile ayrılır. Manş Tüneli, ülkeyi Avrupa Kıtası’na bağlar. Fransa-İngiltere sınırı, kanalın tam ortasından geçer.

İngiltere’nin iklimi değişken bir yapıya sahiptir ve kışlar yumuşak yazlar serin geçer. "Gulf Stream" sıcak su akıntısı iklim üzerinde etkilidir.

İngiltere’nin büyük kısmı alçak tepelerle kaplıdır. Ancak kuzeye doğru biraz daha dağlık bir görünüm alır, Pennine Dağları ülkeyi kuzeyden güneye doğru ikiye ayırır. Buna karşın dağlar fazla yükselmez. En yüksek nokta, 978 m. irtifadaki Scafell Pike zirvesidir. Tepelik bölgeyle dağlık bölge arasındaki sınırı Tees-Exe hattının oluşturduğu kabul edilir. Doğuda düz bir bataklık bölge olan the Fens yer alır. Bataklığın büyük kısmı tarım amacıyla kurutulmuştur.

İngiltere’nin en büyük kentlerinin hangileri olduğu tartışmalı bir konudur. Sıralama "kent" kelimesinin farklı tanımlanmasıyla değişmektedir, oturdukları şehrin önemini yüksek göstermek isteyenler kendilerine uygun tanımı seçmektedir. Ancak hangi tanım esas alınırsa alınsın, Londra İngiltere’nin en büyük kenti olduğu gibi dünyanın da önemli kentleri arasındadır. Özellikle merkezi ve kuzey İngiltere’deki bazı kentler nüfus ve faaliyetler açısından önem taşır: Manchester, Birmingham, Leeds, Liverpool, Newcastle, Sheffield, Bristol, Coventry, Leicester, Nottingham ve Hull gibi.

İngiltere’nin en büyük doğal limanı merkezi güney kıyıda yer alan Poole’dür. Bu limanın, Avustralya’daki Sidney’den sonra, dünyanın en büyük ikinci doğal limanı olduğu iddia edilir.

İklim

İngiltere’de ılıman okyanus iklimi görülür. Sıcaklığın sıfırın altına çok nadir düştüğü kışlar, 32’derecenin üzerine çok nadir çıktığı yazlar yaşanır. Nem oranı yıl boyunca yüksektir ve genellikle yıl boyu yağış görülür. Hava sıcaklığı ve durumu gün içinde değişkenlik gösterir. En soğuk aylar ocak ve şubat, en sıcak ay ise temmuzdur. Mayıs, haziran, eylül ve ekim ayları da oldukça ılıman geçer. İngiltere’nin iklimsel özelliklerini belirleyen en önemli etmen enlemsel konumu ve Amerika kıtasından kıyılarına vuran Gulf Stream akıntısıdır.

Nüfus

Londra

İngiltere, Birleşik Krallığı oluşturan 4 ülkeden en geniş ve en kalabalık olandır. 60 milyondan fazla olan Birleşik Krallık nüfusunun %85’i (yaklaşık 50 milyon kişi) İngiltere’de yaşamaktadır.

Sosyal hayat

İngiltere’nin nüfusu 57.411.000’dir. Nüfusun % 80’i şehirlerde yaşar. Kilometre kareye 235 kişi ile dünyanın en büyük nüfus yoğunluğuna sahip ülkelerinden biridir. Geri kalan nüfusun yaklaşık 3 milyonu Galler’de, 5,5 milyonu İskoçya’da, 2 milyonu Kuzey İrlanda’da yaşamaktadır.

Halk, geleneklerine çok bağlı bir millet olarak tanınır. Atalarından kalan kraliyet, cumhuriyet olsa bile bugün hâlâ devam etmektedir. Halkın kanunlara ve polise gösterdikleri saygıdan dolayı, İngiliz polisi silah taşımaz, yalnızca tahta bir jop bulundurur. Önemli şehirleri arasında Cambridge, Birmingham, Derby, Ipswich, Liverpool, Nottingham, Northampton, Oxford, Cardiff, Newpord, Tozfaen, Belfast, Down ve Iyrone’dir. Manchester şehri ise kuzeyin başkenti olarak adlandırılmaktadır.

Ekonomi

Dünyanın "ilk sanayi kenti" olan Manchester'daki pamuk fabrikaları - 1820'ler

Çalışan nüfusun %40’ını sanayi kollarındakiler oluşturur. İngiltere sanayi devrimini Avrupa’da ilk gerçekleştiren ülkedir. Sanayi 18. yüzyıl’ın ikinci yarısında zengin taş kömürü yataklarının işletilmesiyle başlamıştır. Günümüzde taşkömürü üretimi azalmıştır (yılda 122 Mt [megaton] ) ve hepsi iç tüketimde kullanılmaktadır. Enerjinin ancak üçte biri kömürden sağlanmaktadır. Buna karşılık hidrokarbon tüketimi artmıştır. Bunun önemli bir bölümü (53 Mt petrol, 40 milyar doğalgaz) Kuzey Denizi’nden çıkartılmaktadır. Yine de yılda 20 Mt petrol dışalımı yapılmaktadır. Elektrik üretimi 288 milyar KWh’yi bulur ve bunun 37 milyar KWh’si nükleer santrallardan sağlanır. Çelik üretimi, çoğu dışarıdan satın alınan demir cevherinden olmak üzere yılda 20 Mt kadardır. Gemi yapımı ve motorlu taşıt endüstrileri çok gelişmiştir (2 milyona yakın taşıt, bunun %80’i binek otosu). Uçak sanayi ile birlikte daha birçok sanayi dalını bunlara eklemek gerekir (takım tezgâhları, tarım ve demiryolu makineleri, elektrikli makineler vb.)

En eski endüstri kolu tekstildir. Ancak eski önemini yitirmiş durumdadır. Bununla birlikte dışarıdan alınan pamuk ve hem yerli hem ithal yünle yılda 90.000 ton pamuklu, 185.000 ton yünlü üretilmektedir. Sentetik tekstil üretimi ise 400.000 ton dolayındadır. Kimya endüstrisi tekstile göre daha yeni olmasına karşın büyük bir hızla gelişmiştir. Petrokimya sanayinin (plastik madde, sentetik iplik, kauçuk, vb.) önemi de diğer kimya dallarına (gübre, boya, sabun, vb. üretimi) göre daha fazladır.

Endüstrinin yanında tarım ikinci plandadır. Çalışan nüfusun ancak %5’i tarım alanındadır. Gerçekte doğal koşullar da tarıma pek elverişli değildir. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday (5-10 Mt), patates, şeker pancarı, sebze ve meyvedir. Hayvancılık, tarıma göre daha geniş bir yer tutar: 15 milyon baş sığır, 30 milyon baş koyun. Yılda 1 Mt balık tutulmaktadır. Yoğun gübre kullanımına karşın tarım üretimi nüfusu beslemeye yetmemektedir.

İngiltere’nin önemli gelir kaynağı eskiden bu yana ticaretti. Sömürgelerden ve geri kalmış ülkelerden alınan hammaddeler işlenerek yine bu ülkelere satıldığından ekonomik zenginlik büyük boyutlara ulaşmıştı. Sömürgeler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu durum değişmiştir. Bununla birlikte çok uluslu İngiliz şirketleri (British Petroleum, Imperial Chemical Ins. ve Shell gibi) ve büyük bir ticaret filosu ticaret dengesini ülke lehine destekleyici etmenlerdir. Ancak gene de ülke ekonomisi zaman zaman bunalıma düşmekte, bu da toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Dolayısıyla İngiltere giderek eski ekonomik gücünü yitirmektedir.

Din

Canterbury Katedrali - Kent

Halkın büyük bir kısmı üzerinde Anglikan kilisesi hâkimdir. İskoçya kilisesinin 1,3 milyon taraftarı vardır. 6 milyon civarında Katolik, Metodist ve Baptist mezhepleri de mevcuttur. Ayrıca Müslüman, Musevi ve Budist dinlerine mensup halk da vardır.

Eğitim

Birleşik Krallık’ta 5 ila 16 yaş arasında eğitim zorunludur. Öğrencilerin %95’i devlet okullarında ücretsiz eğitim görürler. Ayrıca özel okullar da bulunur. Okulların sayısı 38.000’i bulur. Devlet okullarında ortalama 20 kişiye bir öğretmen düşer. Birleşik Krallık’ta 91 Üniversite,115 yüksek okul, ayrıca 700’ü aşkın teknik ve ticari kolej, sanat ve öğretmen okulları gibi çeşitli yüksek eğitim kurumları vardır.

İngiltere’nin en eski üniversitelerinden biri olan Cambridge Üniversitesi çok uzun yıllar önce eğitime açılmıştır. Üniversite kitaplığında iki milyon civarında kitap bulunmaktadır. Diğer eski üniversitesi ise Oxford Üniversitesidir. Ayrıca 1440 yılında kurulan Eton Koleji eski okullardandır. İngiltere’de130 civarında üniversite bulunmaktadır ve bu üniversitelerin birçoğu dünya sıralamasında ilk 100’de yer alır.

İngilizlerin eğitime önem vermeleri, ülkede birçok ilim insanının yetişmesine sebep olmuştur. Ünlü fizikçi Newton, Harvey ve Boyle,Halley, Watson, Dalton, Faraday, Boule, Hawking gibi bilim insanları bu ülkede yetişmişlerdir.

Sağlık

İngiliz sosyal refah sistemi; sağlık hizmetini, personel sosyal hizmetlerini ve sosyal güvenliği ihtiva eder.

Sağlık hizmeti, gelire bakılmaksızın İngiltere’de ikamet eden herkese verilir. Sosyal güvenlik sistemi, muhtaç durumda olan kimselere ve ailelere yardım sağlar. Hükûmet, sağlık hizmetinden doğrudan doğruya sorumludur. Sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik faaliyetleri mahalli sağlık kurulları ve sağlık yetkilileri tarafından yürütülür.

Personel sosyal hizmetlerinden mahalli idareler sorumlu olmakla beraber, bu husustaki prensip ve talimatların tespit edilmesi hükûmetin vazifesidir. Personel sosyal hizmetleri, mahalli idareler ve sosyal yardım kuruluşları tarafından yerine getirilir. Bu hizmetler; yaşlılara, güçsüzlere, özürlülere, özürlü çocuklarla bakıma muhtaç çocuklara verilen hizmetlerdir.

Spor

Wimbledon merkez kortu

Birleşik Krallık, futbolun vatanı olarak gösterilir. Ülkede 25.520 spor kulübüne üye 70.000 dolayında futbol takımı ve bu takımlarda yer alan yaklaşık 750.000 lisanslı futbolcu vardır. İngilizlere mahsus olan polo, rugby, hokey, kriket, golf, badmington, squash bu ülkede doğmuştur ve bazıları sadece bu adalar devletlerinde oynanır. Ayrıca İngilizler birçok spor branşlarında başarı göstererek adlarını dünyaya duyurmuşlardır. Birleşik Krallık’ı meydana getiren her ülkenin birer millî takımı vardır.

İngiltere futbolun merkezi olarak adlandırılır.Dünya çapında ün yapan futbol ligi FA Premier League’in anavatanıdır. İngiltere’nin Avrupa kupalarında başarılı olmuş bazı takımları, Liverpool FC, Nottingham Forest, Manchester United FC, Aston Villa FC, Chelsea FC, Arsenal FC, Tottenham Hotspur FC, Everton FC, Newcastle United FC, Leeds United’tır.

İngiltere, FIFA Dünya Kupası’nı kazanan (1966) ülkeler arasındadır.

İngiltere’de her yıl haziran ayında tenis sporunun en eski turnuvası olan Wimbledon Tenis Turnuvası düzenlenmektedir. Ülke ragbi ve kriket sporlarının da beşiği olarak bilinir.

İngiltere Türkiye Dış Temsilcilikleri

Londra Büyükelçiliği
Adres: 43 BELGRAVE SQUARE LONDON SW1X 8PA UNITED KINGDOM
Telefon: (00 44) 20 73 93 02 02
Faks: (00 44) 20 73 93 00 66 – (00 44 )20 73 93 92 13
embassy.london@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: İngiltere

Londra Başkonsolosluğu
Adres: RUTLAND LODGE, RUTLAND GARDENS, KNGHTSBRIDGE, LONDON SW7 1BW, UNITED KINGDOM
Telefon: 00 44 20 7591 69 00 Güvenlik birimi:00 44 20 7591 69 01 -02
Faks: 00 44 20 75 91 69 11
consulate.london@mfa.gov.tr

Görev Bölgesi: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı, Isle of Man, Bbailiwick of Jersey ve Bailiwick of Guernsey.

Edingurg Başkonsolosluğu
Adres: T.C. Edinburgh Başkonsolosluğu Forsyth House, 93 George St Edinburgh, EH2 3ES United Kingdom
Telefon: +44 131 240 1267
consulate.edinburgh@mfa.gov.tr

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Hırvatistan Cumhuriyeti

Hırvatistan Cumhuriyeti

Başkent Zagreb
Resmî diller Hırvatça
Yönetim Şekli Yarı Başkanlık Sistemi
Yüzölçümü 56.594 km²
Nüfus 4.267.558
Nüfus Yoğunluğu 76 kişi/km²
Para birimi Kuna (kn) (HRK)
Zaman dilimi (UTC +1)
Telefon kodu +385
İnternet TLD .hr

Hırvatistan, resmî adıyla Hırvatistan Cumhuriyeti, Avrupa’da Orta Avrupa, Balkanlar ve Akdeniz’in kesişme noktasında bulunan üniter demokratik bir parlamenter cumhuriyettir. Başkenti aynı zamanda en büyük kenti Zagreb olan devlet, başkentin dışında 20 idari bölgeye bölünmüştür. Hırvatistan kıtasal alanı ve binden fazla adasıyla 56.594 km²’lik bir yüzölçümüne sahiptir. Ülkenin 4,29 milyonluk nüfusunun büyük çoğunluğu Hırvat’tır ve en büyük din Katolikliktir.

Hırvatistan bugün oldukça yüksek hayat standartları, ortalama ömür, okur-yazarlık oranları ve homojen gelir dağılımı oranlarıyla Orta Avrupa ülkeleri arasında yüksek eğitim, sağlık, yaşam kalitesi ve ekonomik dinamizm standartlarına sahiptir. Uluslararası Para Fonu tarafından gelişmekte olan ülke olarak sınıflandırılan ülke, Dünya Bankası tarafından yüksek gelirli ekonomi olarak tanımlanmaktadır. Hırvatistan Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, NATO, Dünya Ticaret Örgütü ve CEFTA üyesi olup Akdeniz Birliği’nin kurucu üyelerindendir. 1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren ise Avrupa Birliği üyesi olmuştur.

Bayrak

Hırvatistan Cumhuriyeti’nin resmi bayrağıdır. Hırvatistan Bayrağı üç eşit yatay alandan oluşmaktadır. Bu yatay alanlar Pan-Slav renkleri olan Kırmızı-Beyaz-Mavi renkleriyle bezenmiştir. Hırvatistan Bayrağı 21 Kasım 1990 yılında tasarlanmıştır. Bayrağın ortasında kırmızı-beyaz ağırlıklı askeri arma vardır. Armada 25’e bölünmüş kırmızı-beyaz kareler vardır. Armanın üst kısmında ise beş tane sembol vardır. Soldan sağa sırayla;

  1. Yukarı bakan ay – altı köşeli yıldız motifi
  2. Şeritli motif
  3. Üç figürlü motif
  4. Keçi motifi
  5. Pars ve altı köşeli yıldız motifi
Arma

Hırvatistan arması

Hırvatistan arması, Hırvatistan devletince günümüzde kullanılan arma. Arma Hırvatça chequy (Türkçe: Dama tahtası) ya da šahovnica (Türkçe: Satranç tahtası) olarak anılan bir kalkan motifinin üzerine Hırvat bayrağında da bulunan sembollerin eklenmesiyle oluşmuştur. Chequy 13 kırmızı ve 12 beyaz kareden oluşur.

Tarih

Hırvatlar ilk olarak 7. yüzyılın başlarında bugün Hırvatistan olarak bilinen bölgeye gelmişler ve 9. yüzyıla doğru iki düklükten oluşan bir devlet kurmuşlardır. Tomislav’ın 925 yılında ilk kral olmasıyla birlikte Hırvatistan bir krallığa dönüşmüştür. Hırvatistan Krallığı 2 yüzyıla yakın bir süre boyunca bölgede egemen olmayı sürdürmüş, Kral IV. Petar Krešimir ve Dmitar Zvonimir dönemlerinde altın çağını yaşamıştır. 1102 yılında Macaristan Krallığı ile birlik olmuş, 1527’deki Osmanlı fethinden sonra Hırvatistan Parlamentosu Habsburg Hanedanı’ndan I. Ferdinand’ı Hırvatistan tahtına çıkarmıştır. 1918 yılında I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını ilan eden Sloven, Hırvat ve Sırp Devleti’nin içinde yer alarak Yugoslavya Krallığı’nın kurucuları arasında yer aldı. II. Dünya Savaşı boyunca kısa dönem faşist bir kukla devlet olan Hırvatistan Bağımsız Devleti adı altında yönetilen ülke savaştan sonra Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin kurucu ve bileşenleri arasında yer aldı. Haziran 1991’de bağımsızlığını ilan eden 8 Ekim 1991’de bağımsız olan Hırvatistan, bağımsızlığın üzerine 4 yıl boyunca süren bir savaş geçirdi.

Ekonomi

Ülke ekonomisinin büyük bölümü hizmet sektörüne dayalıyken sanayi ve tarım diğer büyük sektörlerdir. Dünya’nın en çok tercih edilen 18. turistik ülkesi olan Hırvatistan, özellikle yaz ayları boyunca turizm sektöründen büyük gelir elde eder. Devlet, kayda değer hükümet harcamalarıyla ekonomiyi bir ölçüde kontrol eder. Avrupa Birliği ülkenin en önemli ticaret ortağıdır. 2000 yılından beri özellikle Pan-Avrupa koridorları üzerindeki ulaştırma rotaları ve tesisler üzerinde altyapı çalışmaları gerçekleştirmektedir. İç kaynaklar Hırvatistan enerjisinin kayda değer bir bölümünü oluşturmaktadır. Hırvatistan medya ve yayıncılık alanında çok sayıda kamu kurumunu ve kurumsal yatırımlar yoluyla kültürü desteklerken, evrensel bir sağlık sistemi ve ücretsiz ilköğretim ve ortaöğretim sağlar.

Coğrafya

Biokovo, Dalmaçya'daki en yüksek dağ tepesidir.

Doğuda Sırbistan, güneydoğuda Bosna-Hersek, kuzeybatıda Slovenya, kuzeydoğuda Macaristan ve güneyde Karadağ ve Adriyatik Denizi ile çevrili olan Hırvatistan Orta ve Güneydoğu Avrupa’nın kesişim bölgesinde bulunur. 42°-47° kuzey paralelleri ile 13°-20° doğu meridyenleri arasında bulunan ülkenin en güneyde kalan bölümü Bosna-Hersek’in Neum kentinin araya girmesi nedeniyle ülkenin geri kalanıyla kara bağlantısına sahip değildir.

Ülke 56.594 km²’lik bir alana yayılır ve bunun 56.414 km²’si kara, 128 km²’si ise iç sulardır. Bu yüzölçümüyle dünyanın en büyük 127. ülkesidir. Rakım Dinar Alplerine doğru yükselir ve güneyde Bosna-Hersek sınırına yakın bir noktada bulunan Dinara’da 1831 metre ile en yüksek noktaya ulaşır, ülkenin güneybatı sınırının tamamını kaplayan Adriyatik Denizi’nde 0’a iner. Ülke bin kadar ada ve adacığa sahipken bunların ancak 48’i yerleşime açıktır. En büyük adalar 405 km² kararlık yüzölçümleriyle Cres ve Krk adalarıdır.

Büyük nehirler Sava, Drava, Kupa ve Tuna, Hrvatsko Zagorje’nin dağlık kuzey partları ve Slavonya’nın ovalık kuzey bölgelerinden geçer. Ülkenin en doğusundaki Vukovar boyunca akan ve ülkenin Sırbistan’la olan sınırının bir bölümünü çizen Tuna, Avrupa’nın en uzun ikinci nehridir. Adriyatik kıyısı ve adalara yakın orta ve güney bölgeler, alçak dağ ve ormanlık arazilerden oluşur. Ülkede işletmeye değer oranda petrol, kömür, boksit, düşük kalite demir cevheri, kalsiyum, alçıtaşı, doğal asfalt, silis, mika, kil, tuz ve hidroelektrik bulunur.

Karst topografya ülkenin Dinar Alpleri başta olmak üzere yaklaşık yarısını meydana getirir. Ülkede birçok mağara bulunur ve bunların 49’u 250, 14’ü 500, 3’ü ise 1000 metreden daha derindir. Ülkenin en ünlü gölleri birbirine dolomit ve kireç taşı dizileri üstünden birbirine bağlanan 16 göl ve şelalelerinden oluşan Plitvice Gölleri’dir. Göllerin ünü birbirlerinden turkuaz, nane yeşili, gri ve mavi gibi değişik renkleriyle ayrılmalarıdır.

İklim

Hvar adasının güneybatı kıyısında yer alan Paklinski Adaları

Hırvatistan’ın çoğu Köppen iklim sınıflandırması tarafından tanımlanan ılık ve yağmurlu bir karasal iklimin etkisi altındadır. Aylık ortalama sıcaklık -3 °C (ocak) ile 18 °C (temmuz) arasında değişir. Ülkenin en soğuk bölgeleri 1200 metre yükseklikten sonra karlı orman ikliminin görüldüğü Lika ve Gorski Kotar iken en ılık bölgeler ise Akdeniz ikliminin görüldüğü Adriyatik kıyısı, özellikle de sıcaklığın deniz tarafından yönlendirildiği kıyının hemen iç kesimidir. Sonuç olarak sıcaklık farkları karasal bölgelerde daha belirgindir. Ülkede en düşük sıcaklık -35.5 °C ile 3 Şubat 1919’da Čakovec’de görülmüşken en yüksek sıcaklık 42.4 °C ile 5 Temmuz 1950’de Karlovac’da görülmüştür.

Yıllık ortalama yağış miktarı coğrafi bölge ve egemen olan iklim türüne göre 600 mm ile 3500 mm arasında değişir. En düşük yağış miktarı Vis, Lastovo, Biševo, Svetac gibi dışta kalan adalarda ve Slavonya’nın doğu bölgeleriyken en yüksek yağış miktarı görülen yerler Dinar Alpleri ve Gorski kotar’dır. Egemen rüzgarlar kuzeydoğu ve güneydoğudaki bölgeleri hafif ılımanlaştırırken kıtasal alandaki egemen rüzgarlar kıtasal etkenler tarafından belirlenir. En hızlı rüzgarlar en soğuk aylarda kıyı boyunca genellikle bora ve kimi zaman sirokko şeklinde görülür. Ülkenin en güneşli bölgesi yıllık 2700 saatten fazla güneş gören Hvar ve Korčula iken onları yıllık 2000 saatten fazla güneşlenme süreleriyle Güney Adriyatik bölgesi, kuzey Adriyatik kıyısı ve Slavonya izler.

İdari birimler

İdari birimler

Hırvatistan ilk kez Orta Çağ’da ilçelere bölünmüştür. İdari bölümler zaman içinde Osmanlı fetihlerinde kaybedilen topraklar, bu toprakların özgürlüğünü kazanması, Dalmaçya, Dubrovnik ve Istria bölgelerindeki politik statünün değişmesine bağlı olarak zaman içinde değişmiştir. Bu geleneksel bölünme 1920’lerde Sloven, Hırvat ve Sırp Krallığı, ardından Yugoslavya Krallığı’nın oluşturduğu oblastlar ve banovinalar nedeniyle tamamen ortadan kalkmıştır. Komünist yönetimindeki Hırvatistan, II. Dünya Savaşı’nda etken bir güç olan Yugoslavya’yı meydana getiren öğelerden biriydi ve bu dönemde idari yapılanma tümden değiştirilerek ülke 100 kadar belediyeye bölündü. 1992’de çıkarılan bir yasayla birlikte tekrar 1920’den önceki idari birimlere, ilçelere bölündü ancak 1918’de Translithanya’da oluşturulan 8 ilçe ve merkezleri Bjelovar, Gospić, Ogulin, Požega, Vukovar, Varaždin, Osijek ve Zagreb’in yanında 7 ilçe daha oluşturarak bölgeyi 15 ilçeye böldü.

Ülke 1992’de tekrar ilçelere bölündüğünden beri 20 ilçe ve Zagreb Başkent Bölgesi’ne bölünmüştür. Zagreb bir ilçenin ve bir kentin sahip olduğu yetkilere sahiptir. İlçelerin sınırları birkaç kez değişikliğe uğradı; bu değişikliklerin en önemlisi 2006 yılında meydana gelmiştir. İlçeler toplam 127 kente ve 429 belediyeye bölünmüştür.

Demografi

Brač adasındaki Zlatni Rat Hırvatistan turizmi için önemli yerlerden biridir.

2011’deki nüfus sayımına göre 4.29 milyonluk nüfusuyla dünyanın 125. kalabalık ülkesi olan Hırvatistan’da kilometrekareye 75.9 kişi düşer ve ortalama yaşam süresi 75.7 yıldır. Kadın başına 1.5 çocuk düşer ve bu dünyanın en düşük oranlarından biridir. 1991 yılından beri ülkedeki ölüm oranı sürekli olarak doğum oranını geçmektedir. 1990’lı yıllardan beri ülke çok sayıda göçmen almaktadır ve bu sayı 2006 yılında 7000den fazla olmuştur. Hırvatistan İstatistik Bürosu’na göre ülkenin nüfusu 2051 yılına gelindiğinde doğum oranlardaki azalmalar ve göç oranlarında bağlı olarak 3.1 milyona kadar düşecektir. Hırvatistan’ın nüfusu 1857’de 2.1 milyondan, 1991’de 4.7 milyona yükselerek tavan yapmıştır. 1921 ve 1948’de iki dünya savaşı nedeniyle nüfus sayımı yapılmamıştır. Demografik geçiş sürecini 1970lerde tamamlayan ülkenin son zamanlarda nüfus artış hızı negatiftir. Yine son zamanlarda Hırvatistan hükümeti yabancı işçilere koyduğu kotayı %40 artırmak için baskı görmektedir. Göçmen politikasıyla uyumlu olarak Hırvatistan göçmenleri ülkeye geri dönmeleri için ikna etmeye çalışmaktadır.

Ülkedeki nüfusun azalması problemi ayrıca Hırvatistan Bağımsızlık Savaşı’nın sonuçlarından biridir. Savaş boyunca birçok kişi yerinden olmuş ya da göç etmiştir. 1991’de Sırpların çoğunlukta olduğu bölgelerdeki 400.000’den fazla Hırvat ve diğer Sırp olmayan etnisiteler ya bulundukları yerlerden Hırvatistanlı Sırp güçleri tarafından uzaklaştırılmış ya da şiddetten kaçmak zorunda kalmıştır. 1995’te savaşın son günleri boyunca 120.000 binden fazla hatta belki 200.000 kadar Sırp Fırtına Harekâtı’yla yaklaşan Hırvat güçlerinin gelmesinden önce bölgeden kaçmıştır. Savaştan sonraki on yılda savaş boyunca yerlerinden olan 300.000 kadar Sırp’ın ancak 117.000’i ülkeye geri dönmüştür. Hırvatistan’da yaşayan Sırpların çoğu Hırvatistan Bağımsızlık Savaşı’nda işgal edilen alanlarda asla yaşamamıştır. Sırplar sadece daha önce yerleşik oldukları alanın bir kısmına Bosna-Hersek, özellikle de Sırp Cumhuriyeti’nden gelen Hırvat mültecilerin yerleştirilmesinin ardından kalan diğer alanlara yeniden yerleşmişlerdir. Hırvatistan nüfusunun %89.6’sı gibi bir rakamla büyük çoğunluğu Hırvattır. Geriye kalan nüfus %4.5 ile Sırplar ve %5.9 ile Boşnaklar, Macarlar, İtalyanlar, Slovenler, Almanlar, Çekler, Romanlar ve diğerleridir. En büyük dinler nüfusun %88’inin inandığı Katoliklik, %4.4’ünün inandığı Ortodoksluk, %0.4’ünün inandığı diğer Hristiyan mezhepleri ve %1.3’ünün inandığı İslam’dır. Geriye kalan nüfusun %5.2’si inançsızken %0.9’unun inancı bilinmemektedir.

Dil

Başkent Zagreb

Hırvatistan’ın resmi dili Hırvatçadır ve Hırvatça 2013 temmuzunda Avrupa Birliği’nin de 24. resmi dili olmuştur..Azınlık dilleri yerel yönetimlerde serbesttir. Bulundukları bölgelerde nüfusun 3’te birinden fazlasını oluşturan Çekçe, Macarca, İtalyanca, Rutence, Sırpça ve Slovakça yerel hükümetlerin tanıdığı yerlerde bölgesel dil statüsüne sahiptir. 2001 nüfus sayımlarına göre Hırvatistan vatandaşlarının %96’sı anadilini Hırvatça olarak beyan etmişken %1’i Sırpça’yı beyan etmiştir. Hırvatça ve Sırpça dışında hiçbir dil nüfusun %0.5’inden fazlasının anadili değildir. Hırvatça Güney Slav dilleri’nden bir dildir. Sözcüklerin çoğunun kökeni Hint-Avrupa dil ailesinin Slav koludur. Latin alfabesi ile yazılan Hırvatçanın sözcük dağarcığı, sesbilim ve söz dizimi yönlerinden birbirinden ayrılan 3 ana lehçesi vardır, bunlar: standartlaşan lehçe olan Štokavian lehçesi, Čakavian ve Kajkavian lehçeleridir.

1961-1991 yılları arasında resmi dil Sırp-Hırvatça idi. Ancak sosyalist dönemde bile Hırvatlar dillerini Hırvat-Sırpça ya da Hırvatça olarak tanımlamışlardır. Dilin Hırvatça ve Sırpça biçimleri o zamanlar ayrı diller olarak tanımlanmamış, bunun yerine dilin batı ve doğu versiyonları olarak belirtilmiş ve farklı alfabelerle yazılmışlardır, bunlar Latin ve Kiril alfabeleridir. Hırvatlar dilleri Hırvatçayı yabancı dillerin etkisinden korumak konusunda yapıcı olmuşlardır. Dile yerleşen yabancı dillerden gelen sözcükler; örneğin Almancadan, Macarcadan, İtaltancada ve Türkçeden tarihi nedenlerle gelen sözcükler değiştirilerek Slav görünüme ve söyleyişe sahip olmuşlardır. Hırvatça, yönetimdeki resmi dil statüsünü 19. yüzyılda Latinceden almıştır ve Hırvatçayı "Sırp-Hırvatça" ya da "Güney Slav dili"ne çevirme çabaları, Hırvatlar tarafından dil sadeleştirilerek boşa çıkarılmıştır.

Din

Hristiyanlık inancının yaygın olduğu Hırvatistan’da resmi olarak kabul edilen bir din yoktur. Anayasalarında buna dair bir madde de bulunan ülkede yine Roman Katolik Kilisesi’ne bağlı nüfus yoğunluktadır. Yüzde 80 oranında Katolik’in yaşadığı Hırvatistan’da yüzde 4 oranında Ortodoks bulunmaktadır.

Eğitim

Zagreb Üniversitesi

Hırvatistan’da okuryazarlık oranı %98.1’dir. Ağustos 2010’da Newsweek tarafından yayınlanan farklı ülkelerde yaşam kalitesi adlı araştırmaya göre, Hırvatistan’ın eğitim sistemi araştırmaya dahil ülkeler arasında 22.dir. Hırvatistan’da ilkokul eğitimi 6-7 yaşlarında başlar ve 8 yıl devam eder. 2007 yılında çıkarılan bir yasayla parasız, zorunlu olmayan eğitim süresi 18 yaşına kadar yükseltilmiştir. Zorunlu eğitim 8 yıldan oluşur. İlkokuldan sonra öğrenciler gymnasium ya da meslek eğitimi veren liselere giderler. 2010 yılı istatistiklerine göre ülkede 2131 ilkokul ve 713 lise vardır. İlkokul ve lise eğitimini tanınmış azınlık dilleri olan Sırpça, Macarca, İtalyanca, Çekçe ve Almanca alma imkanı vardır.

Ülkede 84’ü ilkokul seviyesinde, 47’si lise seviyesinde olmak üzere 131 müzik ve sanat okulu varken engelli çocuk ve gençler için 92, yetişkinler için 74 okul vardır. Hırvatça, matematik ve yabancı dil olarak üç zorunlu bölüm ve bir seçmeli başlıktan oluşan lise bitirme sınavları (Hırvatça: državna matura) 2009-2010 yılından beri uygulanmaktadır ve bu sınav üniversiteye yerleşmek için önkoşuldur.

Ülkede 8 üniversite vardır. Bunlar: Zagreb Üniversitesi, Split Üniversitesi, Rijeka Üniversitesi, Osijek Üniversitesi, Zadar Üniversitesi, Dubrovnik Üniversitesi, Uluslararası Dubrovnik Üniversitesi ve Pula Üniversitesi’dir. Ülkenin ilk üniversitesi 1396’da kurulan Zadar Üniversitesidir. 1807 yılına kadar eğitim veren üniversitenin 2002’de yeniden açılmasına kadar diğer eğitim kurumları en eski üniversite statüsünü Zadar’dan aldı. 1669’da kurulan Zagreb Üniversitesi, Güneydoğu Avrupa’da eğitimine ara vermeden devam eden en eski üniversitedir. Bunlar dışında ülkede 11 politeknik ve 19’u özel olan 23 yüksekokul vardır. Ülkede 145 bin öğrencinin eğitim gördüğü toplam 132 yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır.

Hırvatistan bilimsel araştırma yapan ve teknoloji geliştiren 205 şirket, devlet ya da eğitim kurumu ve kar amacı gütmeyen kuruluşa sahiptir. Bu kuruluşlar 2008 verilerine göre 3 milyon kuna (400 milyon €) dolayında harcama yapar ve 10.191 tam zamanlı araştırma görevlisine iş imkanı sağlar. Bu şekilde ülke, mucitler ve Nobel Ödülü sahipleri yetiştirmiştir.

Mutfak

Fritule, Dalmaçya'ya özgü bir hamur işidir.

Hırvatistan mutfağı bir bölgeden diğerine değişiklik gösterir. Kıyı bölgeleri Yunan, Roma ve diğer Akdeniz mutfaklarından özellikle de deniz mahsülleri, pişmiş sebze ve kek yapımı yönünden ve ayrıca yemeğe tat veren zeytin yağı ve sarımsak kullanımı anlamında etkilenmiştir. İç kısımlarda kalan alan ise Macar, Avusturya ve Türk mutfaklarından etkilenmiştir. Bu bölgede etli yemekler, tatlısu balıkları ve sebze yemekleri en sık tüketilenlerdir.

Hırvatistan’da iki farklı şarap üretim bölgesi bulunur. Kuzeydoğudaki kıtasal alanda, özellikle de Slavonya’da beyaz şarap başta olmaz üzere şarap üretimi yaygındır. Diğer önemli şarap üretim bölgesi ise kuzeydeki kıyı şeridi boyunca İstria ve Krk bölgeleridir ve bu bölgelerdeki şaraplar İtalya şaraplarına benzerken güneydeki Dalmaçya’da Akdeniz usulü şarap üretimi neredeyse standarttır. Ülkede yıllık şarap üretimi 140 milyon litreyi aşar. Bira ise ülkeye 18. yüzyılın sonlarında gelmesine rağmen yıllık tüketim 2007 yılına göre 83.3 litredir ve bu oranla Hırvatistan, dünyanın en çok bira tüketen ilk 15 ülkesi arasındadır.

Hırvatistan’da Bulunan Türkiye Dış Temsicilikleri

Zagreb Büyükelçiliği
Adres: Masarykova 3/2 10000 Zagreb Croatia
Telefon: 00 385 1 486 46 60 (Santral) /46 80 /46 81 (Konsolosluk)
Faks: 00 385 1 486 46 70
embassy.zagreb@mfa.gov.tr

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın