Cihangir Şah (1569 – 1627) – Babür İmparatoru

Cihangir (Ebü’l-Muzaffer Nûreddîn Muhammed Cihângîr b. Ekber, 31 Ağustos 1569, Fetihpur Sikri -ö. 28 Ekim 1627, Keşmir, Babür İmparatorluğu’nun 4. Hükümdârı (1605-1627).

Cihangir Şah (1569 - 1627)

Ekber Şah’ın oğlu olup, asıl adı Selim’di. Küçük yaşta babası Ekber tarafından tahtın varisi ilan edildi. Ama 1599’da, Ekber Dekkan’dayken, bir an önce tahta çıkma isteğiyle ayaklandı. Kendisini doğru yola getirmek isteyen Ebülfazl’ı öldürttü. Babası Ekber ölüm yatağında onun ardılı olacağını doğruladı. Babasının 1605’te ölümü üzerine Selim, “Cihangir” (Farsça: Dünyaya hükmeden) adıyla tahta çıktı.

1569’da doğan Selim, babasının ölümü üzerine 1605’te “Nûreddîn Cihangir” unvanı ile tahta çıktı. Ancak oğlu Hüsrev, Sihleri etrafında toplayarak Pencab’da isyan etti. Cihangir Şah, âsî kuvvetleri Cullandar Nehri kenarında bozguna uğrattı. Yakalanan oğlu Hüsrev’i Burhanpur’a sürgüne gönderdi. Hüsrev orada 1622 yılında öldü.

Cihangir Şahın saltanatının son yılları, huzursuzluk içerisinde geçti. Eşi Nurcihân ve veziri Mehabet Hanın sık sık devlet işlerine karışmaları sağlığını bozdu. Tabiplerin isteği üzerine iklimi daha müsait olan Lahor’a giderken, yolda 28 Ekim 1627 günü vefat etti. Cesedi Ravi Nehri kıyısındaki, Şah Dârâ denilen yerde toprağa verildi. Daha sonra mezarının üstüne büyük bir türbe yapıldı.

Âdil bir hükümdar olan Cihangir, alimleri sever, onlara izzet ve ikramda bulunurdu. Babasının Müslümanlara karşı uyguladığı ağır baskıyı kaldırdı. Ancak devrinin büyük âlimi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî’ yi Gwalyar şehrinde hapsettirdi. İki yıl sonra hatasını anlayıp bu büyük âlimi hapisten çıkaran Sultan, 1000 rupye ihsân edip bağışlanmasını diledi. İmâm-ı Rabbânî’nin Cihangir Şâh’a yazdığı mektuplar, Mektûbât isimli eserinde mevcuttur.

Cihangir Şah, bayındırlık işlerine de önem vermiştir. Agra’dan Etek’e ve Bengâl’e giden ağaçlıklı yollar ve Agra ile Lahor arasında her üç kilometrede bir işaret kuleleri ve sulu gölgelikler yaptırmıştır. Tüzük-i Cihângîrî ismi ile yazdığı hatıratı, kıymetli bir eserdir.

Kendisinden sonra oğlu Şihâbuddîn Muhammed, Şah Cihan unvanı ile tahta geçmiştir.

Cihangir Şah ve Nur Cihan
Hükümdarlığı

Miras aldığı imparatorluk o dönemde dünyanın en güçlü imparatorluklarından biriydi. Ülke o kadar güçlüydü ki, içki ve afyon düşkünü ve bahçe tutkunu olan imparator, savaşmak yerine, kendini zevk ve eğlenceye verebiliyordu.

Babasının başlattığı askeri siyaseti sürdürdü. Ancak hemen hemen hiçbir askerî başarı elde edemedi ve Kandahar şehrini İranlılara kaptırdı. Mevar’daki Racput Prensliği ile girişilen savaş 1614’te büyük kazanımlarla sona erdirildi. Ekber’in Ahmednagar’a karşı başlattığı seferler, ordunun ve diplomasinin de desteğiyle zaman zaman şiddetlenerek sürdü; ama saldırıların çoğu güçlü Habeşi Melik Amber tarafından savuşturuldu. 1613’ten itibaren savaşmayı, bu konuda çok usta olan oğlu Şehzade Hürrem’e (sonradan Şah Cihan) bıraktı. 1617 ve 1621’de Hürrem zafer kazanarak barış anlaşmaları yaptı.

Zayıf iradeli bir hükümdar olan Cihangir zamanında saray ve entrikalarına kadınlar da karışmaya başladılar. Gevşek yönetimi yüzünden oğulları ile arası açıldı. 1611’den sonra Cihangir, İranlı karısı Mihrü’n-Nisa (Nur Cihan, Farsça: dünyanın ışığı) ile kayınpederi İtimadü’d-Devle ve kayınpederi Asaf Han’ın etkisi altına girdi. Nur Cihan kızı Mümtaz Mahal’i Hürrem ile, kız kardeşini ise Hürrem’in küçük kardeşi Şehriyar ile evlendirdi.

Şehzade Hürrem’in de aralarında olduğu bu hizip 1622’ye değin siyasal yaşama egemen oldu. Daha sonra, Cihangir’in gücünün azaldığı yıllarda Nur Cihan ile Şehzade Hürrem arasında çatışma başladı. Hürrem 1622’de ve 1625’te açıkça ayaklandı. 1621’den 1627’ye değin süren taht kavgalarından Şehzade Hürrem (Şah Cihan) galip çıktı ve tüm rakiplerini öldürttü. Şah Cihan’ın kardeşi Şehriyar’ı destekleyen Nur Cihan ise, 1645’te Lahor’da sürgündeyken öldü. 1626’da Cihangir, Nur Cihan grubunun başka bir rakibi olan Mehabet Han tarafından baskı altına alındı. Keşmir ve çevresine duyduğu sempati nedeniyle zamanının büyük bir bölümünü bu bölgeye ayırdı. Cihangir, Keşmir’den Lahor’a giderken yolda öldü. Türbesi Lahor’dadır.

Yönetiminin ilk yıllarında ünlü 12 hükmünü çıkararak taşradaki tımar sahiplerinin vergi toplamasını önledi. Issız yerlerde kervansaray ve mescitler, kentlerde de hastaneler yaptırdı. Kendi doğum gününde hayvan kesimini yasakladı. Miras konusunda yeni bir düzenleme getirdi. Konutlara zorla girilmesini önledi; suçluların kulak ve burunlarının kesilmesi gibi cezaları kaldırdı. Halkın elindeki topraklara beyler ve devlet yöneticileri tarafından el konmasını önledi.

Babası Ekber Şah’ın İslâm ve Hindu dinleri arasındaki ayrılıkları giderip birlik oluşturmayı ve böylece ortak bir dinî yol bulmayı ve Müslümanlarla Hinduları kaynaştırmayı hedeflediği “Dîn-i İlâhî” projesini devam ettirdi. Cihangir, Cizvitlerin halkın önünde Müslüman ulema ile tartışmaya girişmelerine ve kendi dinlerini yaymalarına izin verdi.

Cihangir Türbesi - Lahor
Cihangir ve sanat

Ülkesindeki Fars kültürünün gelişmesini destekledi. Cihangir’in saltanatı sırasında Farsça devlet ve kültür dili olmuştu. Pers şair, sanatçı, heykelci ve müzisyenler Agra’yı İsfahan’ın kültürel düzeyine yükseltmişlerdi. Sultan Cihangir’in mimarlık alanındaki çalışmaları, diğer Babür imparatorlarına göre azdır. Onun döneminde yapılan eserler arasında Lahor’da Motî Mescid (İnci Cami) ile tamamına yakını beyaz mermerden inşa edilmiş olan, kayınpederi İtimadü’d-Devle için Agra’da yaptırdığı türbesidir. Doğaya yakınlığı olan, insan kişiliği konusunda keskin bir sezgiye ve sanatçı duyarlığına sahip bir insandı. Bu nitelikleriyle minyatür sanatının korunmasını sağladı. Tüzük-i Cihangiri (Cihangirname, ös 1683, yay. haz. S. Ahmed) adlı anılarında yönetiminin ilk 17 yılını anlatır. Bundan sonraki iki yıllık bölüm katibi Mutemed Han tarafından yazılmıştır. Ölümünü ve şehzade kavgalarını içeren bölümü ise yapıta Mirza Muhammed Han eklemiştir.

Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Jahangir

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Nur Cihan (1577 – 1645) – Babür İmparatoru Cihangir’in Eşi

Nur Cihan (31 Mayıs 1577, Kandehar – 17 Aralık 1645, Lahor), Babür İmparatoru Cihangir’in eşi. Babası Babür İmparatorluğu veziri İran asıllı Mirza Gıyas Bey’dir. Doğum adı Mihrünnisa’dır. İlk eşi Şir Afgan Han’dır.

Cihangir tahta çıktıktan sonra Nur Cihan’ın babasını vezir tayin etti. Bir süre sonra Nevruz kutlamaları sırasında gördüğü Nur Cihan’a aşık oldu ve evlendiler. Güzelliği ve zekasıyla kocası üzerinde etkili oldu ve yakınlarını çeşitli görevlere getirtti. Kardeşinin kızı Mümtaz Mahal Şah Cihan adını alacak olan Şehzade Hürrem ile evlendi. Devlet içinde ailesinin giderek güçlenmesi rahatsızlıklara sebep oldu. Nur Cihan vezir olan babasının ölümünün ardından yönetimde gücünü daha da arttırdı. Fermanlar çıkartmaya, kendi adına para bastırmaya başladı. Veliahtlık sorunu sebebiyle Şehzade Hürrem ile arası açıldı.

Kabil Valisi Mehabet Han’ın sadakatini ölçmek için isyan eden Şehzade Hürrem’in üzerine gönderdi. İsyan bastırıldıktan sonra Mehabet Han’ı başkentten uzaklaştırdı ve ağır vergiler istedi. Bunun üzerine Mehabet Han Cihangir ile görüşmek için yola çıktı ve Kâbil’de karşılaştılar. Görüşmede Nur Cihan’ın Mehabet Han’a hakaret etmesi üzerine Mehabet Han çevrelerini kuşatıp Nur Cihan’ı teslim aldı ancak bir süre sonra serbest bırakıp kaçtı.

Kocası Cihangir’in 1627’de ölümü üzerine kardeşi Asaf Han ile Nur Cihan arasında tahta kimin çıkacağı konusunda ihtilaf çıktı. Asaf Han kardeşi Nur Cihan’ı etkisiz hale getirip kumandanların desteğini alarak Şehzade Şehriyâr’ı öldürtüp damadı Şah Cihan’ı tahta çıkarttı. Bundan sonra gözetim altında tutulan Nur Cihan 1645 yılında ölünce kendisi için yaptırdığı Lahor’daki türbesine gömüldü. Sanatkârlara destek olan ve sanata düşkün olan Nur Cihan babası ve kendisi için mimarî açıdan seçkin türbeler yaptırmıştır.

Nur Cihan’ın silah tutarken tasvir edildiği bir resim
Feminizm İkonuna Dönüşen Babür Kraliçesi Nur Cihan

İmparatoriçe Nur Cihan, 17. yüzyıl Hindistan’ındaki en güçlü kadındı. Kendisi, büyük Babür imparatorluğununun yönetiminde eşi görülmemiş bir rol oynamıştı.

Doğduğunda adı Mihr un Nisa koyuldu ancak daha sonra kocası Babür imparatoru Cihangir tarafından Nur Cihan (dünyanın ışığı) olarak değiştirildi. Nur Cihan, Kraliçe I. Elizabeth’den sadece birkaç on yıl sonra doğdu, ancak İngiliz meslektaşınınkinden çok daha geniş bir bölgeyi yönetti.

Babürler, 16. yüzyılın başlarında iktidara geldikten sonra 300 yıldan fazla bir süre boyunca Hint Yarımadası’nın çoğuna hükmetti. Bu hanedanlık, Hindistan’ın en büyük ve en güçlü hanedanlıklarından biriydi. Nur Cihan’ın da dahil olduğu imparatorları ve kraliyet kadınlarının birçoğu, sanat, müzik ve mimarlığın patronlarıydı. Büyük şehirler, görkemli kaleler, camiler ve mezarlar inşa ettiler.

Ve hanedanın tek kadın hükümdarı olan Nur Cihan, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’in folklorunda her yerde bulunuyordu. Babür İmparatorluğu döneminde iki büyük şehir olan Kuzey Pakistan’daki Lahor’da ve Kuzey Hindistan’daki Agra şehrindeki evlerde ve anıtların yakınında, özellikle de kendi hüküm döneminde birçok hikayesi anlatılıyordu. Yaşlı erkekler ve kadınlar, tur rehberleri ve tarih meraklıları, Nur ve Cihangir’in nasıl bir araya geldiğini ve aşık olduklarını, insan yiyen kaplan tarafından işkence edilen bir köyü nasıl kurtardığını anlatıyor.

Nur Cihan’ın diğer kadınlarla polo oynarken tasvir edildiği bir resim.

İnsanlar onun romantikliği ve cesareti hakkında hikayeler duysa da, onun dinamik dünyası, politik zekası ve güçlü hırsları hakkında çok az şey biliniyor. Nur Cihan, olağanüstü şartlara karşı bir imparatorluğu yönetmeye gelen büyüleyici bir kadındı.

Şair, uzman bir avcı ve yenilikçi bir mimardı. Agra’daki ailesinin mezarı için yaptığı tasarım, daha sonra Tac Mahal’in yapımına ilham verdi.

Erkek egemen bir dünyada kayda değer bir lider olan Nur Cihan, kraliyet soyundan gelmemişti. Ancak, imparatorun hareminden, büyük bir politikacı ve Cihangir’in en sevdiği karısı olarak büyük yerlere yükseldi ve büyük Babür imparatorluğunu ortak bir hükümdar olarak yönetmeye başladı.

Fakat kadınların nadiren kamusal alanlarda görülebildiği bir dönemde nasıl bu kadar güçlü oldu?

Onun yetiştirilmesi, onun yanında yer alan erkek ve kadınların destekleyici ağı, Cihangir’le yaşadığı özel ilişki, tutkusu, toprakları ve insanları hakkında söylenecek çok şey var.

Al-Hind’in (İndus nehrinin ötesindeki arazi) çoğul, zengin ve hoşgörülü kültürü, farklı hassasiyetlerin, dinlerin ve geleneklerin bir arada var olmasına izin verdi.

Nur Cihan, 1577’de Kandehar (Günümüzde Afganistan’da) yakınında, daha liberal Babür imparatorluğuna sığınmak için Safevi hanedanlığı altında artan hoşgörüsüzlük yüzünden İran’da evlerini terk eden saygın Pers soyluları arasında dünyaya geldi.

Hayranlık veren bir portre

Ailesinin doğum yeri ve kabul edilen vatanlarından gelen geleneklerin bir karışımıyla yetiştirilen Nur, 1594’te bir Marakal hükümet yetkilisi ve eski bir subayla evlendi. Doğu Hindistan’da zengin bir il olan Bengal’e taşındı ve tek çocuğunu doğurdu.

Kocasının Cihangir aleyhine bir komplo kurduğundan şüphelenildiğinde, imparator, Bengal valisini Agra’daki kraliyet mahkemesine getirilmesini emretti. Fakat Nur’un kocası, valinin adamları ile girdiği bir savaşta öldürüldü.

Dul kalan Nur, Jahangir’in haremine sığındı, diğer kadınlar yavaş yavaş ona güvenmeye ve hayran olmaya başladı. 1611’de Cihangir ile evlendi, Cihangir’in 20. ve son eşi oldu.

O zamanlar resmi mahkeme kayıtlarında az sayıda kadından söz edilmesine rağmen, Cihangir’in 1614’ten sonraki anıları Nur ile olan özel ilişkisini teyit ediyor. Ve Cihangir, onun için hayranlık verici bir portre çizdi; hassas bir arkadaş, mükemmel bir bakıcı, başarılı bir danışman, yetenekli bir avcı, bir diplomat ve bir sanatsever.

Pek çok tarihçi, Cihangir’in artık direnişe ya da yönetime odaklanmayan bir sarhoş olduğuna ve bu yüzden krallığının kontrolünü Nur’a bıraktığına inanıyor. Ancak bu tam olarak doğru değil.

Cihangir ve Nur Cihan’ın isimlerinin geçtiği gümüş bir sikke.

Evet, imparator bir sarhoştu ve afyon içiyordu. Evet, karısına çok aşıktı. Ama Nur’un bir yönetici olarak seçilmesinin nedeni bu değildi. Aslında, Nur ve Cihangir birbirlerini tamamlıyorlardı ve imparator hiçbir zaman eşinin gelişmekte olan etkisinden rahatsız hissetmedi.

Nur Cihan, evlenmelerinden kısa bir süre sonra, bir çalışanın toprak haklarını korumak için ilk kraliyet emrini çıkardı. Emirdeki imzada, Nur Cihan Padshah Begum, yani Nur Cihan Leydi padişah yazıyordu. Bu imza, Nur Cihan’ın egemenliğinin bir işareti ve gücünün büyüdüğünün göstergesiydi.

1617’de, Cihangir’in karşısında Nur Cihan’ın ismini taşıyan altın ve gümüş sikkeler dolaşmaya başladı. Mahkeme tarihçileri, yabancı diplomatlar, esnaf ve ziyaretçiler kısa süre sonra Nur Cihan’ın kendi özgün statüsüne dikkat çekmeye başladı.

Bir mahkeme, Nur Cihan’ın sadece erkekler için ayrılmış olan imparatorluk balkonunda görünerek birçok kişiyi şaşırttığı bir olayı kayıt altına almıştı. Ancak bu olay, Nur Cihan’ın tek başkaldırışı değildi.

Avlanma, emperyal emirler ve madeni paralar çıkarma, kamu binalarını tasarlama, fakir kadınları destekleme veya dezavantajlıları destekleme amaçlı tedbirler almak gibi, kadınlar arasında sıra dışı bir hayat yaşadı.

Aynı zamanda esir alınan imparatoru kurtarmak için bir orduyu yönetti. Bu, isminin kamusal hayal gücünde ve tarihte silinmez bir şekilde kazınmış olmasını sağlayan cesur bir eylemdi.

Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nur_Cihan
http://arkeofili.com/feminizm-ikonuna-donusen-babur-kralicesi-nur-cihan/

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın