Fransa – Fransız Cumhuriyeti

Fransız Cumhuriyeti

Başkent Paris
Resmî diller Fransızca
Yönetim Şekli Yarı Başkanlık Sistemi
Yüzölçümü 640.679 km²
Nüfus 67.348.000
Nüfus Yoğunluğu 105 kişi/km²
Para birimi Euro (€) (EUR)
Zaman dilimi GMT (UTC +1)
Telefon kodu +33
İnternet TLD .fr

Fransa, ya da resmî adıyla Fransız Cumhuriyeti, ana kara toprakları Batı Avrupa’da bulunan ve dünyanın pek çok bölgesinde denizaşırı toprakları olan bir ülkedir.

Kıta Fransası, güneyde Akdeniz’den kuzeyde Manş Denizi ve Kuzey Denizi’ne, doğuda Ren Nehri’nden batıda Atlas Okyanusu’na kadar yayılan topraklarda yer alır. Fransızlar, ülkelerini topraklarının biçiminden ötürü Altıgen olarak adlandırırlar.

Fransa, yönetimde yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı üniter bir devlettir. Ülkenin başlıca ilke ve ülküleri İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde açıklanmıştır.

Fransa’nın Avrupa kıtasındaki komşuları Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, İspanya, Monako ve Andorra’dır. Akdeniz’de İtalya’ya ait Sardinya adası’ndan sadece 12 km uzaktaki Korsika adası da Fransa’ya aittir. Sahip olduğu denizaşırı illerde de, Fransız Guyanası aracılığıyla Brezilya ve Surinam’a, Saint Martin Adası aracılığıyla da Hollanda Antilleri’ne sınırı vardır. Fransa, Manş Denizi’nde deniz yüzeyinin altından geçen Manş Tüneli’yle Birleşik Krallık’a bağlanmaktadır.

Fransa, 17. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünya genelinde uluslararası ilişkiler alanında önde gelen ülkelerden olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar arasında, Fransa dönemin en büyük sömürge imparatorluklarından birini kurmuştur. Bu dönemlerde Fransa’nın sınırları batı Afrika’dan, güneydoğu Asya’ya kadar uzanmış, etki ettiği bölgelerdeki toplumların kültür ve siyasetlerinde belirgin izler bırakmıştır.

Dünya sıralamasında 6. sırada bulunan nominal gayrisafi yurtiçi hasılası ve 8. sırada yer alan satın alma gücü paritesi ile ileri bir ekonomiye sahiptir ve gelişmiş ülkeler sınıfında yer almaktadır.

İş gezileri için gelenler dâhil, ülkede yirmi dört saatten az kalanlar hariç tutulmak üzere, yıllık olarak ağırladığı yaklaşık 82 milyon turistle Fransa, dünyada en çok ziyaret edilen ülkedir.

Fransa, Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden biridir ve birlik üyesi ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olanıdır. Ülke, bunun yanında Birleşmiş Milletler’in de kurucu üyelerinden, Frankofon’un, G8 Zirveleri’nin, Latin Birliği’nin ve NATO’nun da katılımcılarındandır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biridir. 360 etkin savaş başlığı ve 59 nükleer santraliyle önemli bir nükleer güçtür.

Köken

"Fransa" adı, Frankların yurdu anlamına gelen Francia sözcüğüne dayanır. Ancak frank sözcüğünün kökeniyle ilgili pek çok farklı iddia vardır. Bunlardan biri, bu sözcüğün kökeninin ön Germen dillerinde cirit, kargı, mızrak gibi anlamlara gelen frankona dayandığı yönündedir.

Bir başka köken varsayımı da frank teriminin eski Cermen dillerinde özgür anlamına gelen frei sözcüğünden geldiğidir. Frank sözcüğü çağdaş Fransızcada franc biçiminde hâlâ yaşamaktadır ve 2000 yılında Euro Fransa’nın resmî para birimi olana dek Fransa’da kullanılan parayı adlandırmak için de kullanılmıştır. Çağdaş Almancada Fransa bugün bile Frankreich (Türkçe: Frank İmparatorluğu) olarak adlandırılır. Ancak bunu Charlemagne yani Şarlman’ın Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndan ayırt edebilmek için eski olan krallığa Frankenreich (Türkçe: Frankların İmparatorluğu) denir.

Frank sözcüğü Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden Orta Çağa kadar daha az yaygın biçimde kullanılagelmiş ancak Hugh Capet’in Fransa Kralı olarak taç giymesinin ardından yaygın biçimde, gelecekte Fransa olarak anılacak Fransa Krallığı’nı anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır.

Bayrak

Fransa bayrağı, Fransa Cumhuriyeti tarafından kullanılmış ve hâlen kullanılmakta olan ulusal bayraktır. Soldan sağa doğru sıralanmış farklı renkte üç dikey banttan oluşmuştur. Bu renkler soldan sağa sırasıyla şunlardır: Mavi (koyu mavi veya lacivert), Beyaz ve Kırmızı. Bayrağın kökeni Fransız Devrimi’ne kadar dayanmaktadır. Fransız Devrimi ve onun dünyaya yaydığı eşitlik, özgürlük, milliyetçilik ve demokrasi gibi fikirler nedeniyle birçok başka ülkenin de bayraklarının yapımında etkili olmuştur.

Bayrakta kullanılmış olan üç renk birçok farklı anlama göre yorumlanmıştır. Bunlardan en önde geleni Fransız Devrimi’nin resmi sloganı olan Eşitlik, Kardeşlik, Hürriyet sözünün bayrakta temsil edildiği görüşüdür.

Mavi: Devrimin Hürriyet sloganını temsil eder. Bunun yanı sıra adalet, bireycilik ve liberalizm (serbest teşebbüs) de bağdaştırıldığı anlamlar arasındadır. Bazı tarihçiler arasında Aristokrasi’yi temsil ettiği görüşü hakimdir. Fransa bayrağındaki üç renkten biri olan mavi, bayrağın ortaya çıktığı Fransız Devrimi sırasında saltanat süren Bourbon Hanedanının rengidir.

Beyaz: Devrimin Eşitlik sloganını temsil eder. Bunun yanı sıra barış, ılımlılık ve halkçılık da bağdaştırıldığı anlamlar arasındadır. Bazı tarihçiler arasında krallık dönemi Fransa bayrağını temsil ettiği görüşü hakimdir.

Kırmızı: Devrimin Kardeşlik sloganını temsil eder. Bunun yanı sıra milliyetçilik, cesaret, kan ve kollektif bilinç de bağdaştırıldığı anlamlar arasındadır. Kırmızı Paris kentini simgeler.

Arma

Fransa arması

Fransa arması, 1953 yılından bu yana Fransa’nın ulusal amblemi olarak kullanılmaktadır. Yasal olarak herhangi bir resmî statüsü olmayan amblem Fransız pasaportlarında ve bazı uluslararası alanlarda kullanılır. İlk olarak 1912 yılında Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından diplomatik görevlerde kullanılmak üzere heykeltıraş Jules Chaplain’e yaptırılmıştır.

1953 yılında Birleşmiş Milletler Fransa’dan, diğer ülkelerin armalarının yanında sergilemek için bir arma vermesini istedi. Bunun üzerine Fransız Bakanlar Kurulu toplandı ve heraldik sanatçısı Robert Louis’den, Chaplain’in tasarımını kullanarak Fransa’ya bir arma tasarlamasını istedi. Armanın oluşturulması süreci devlet eliyle yürütülmüş olsa da arma cumhuriyetin resmî simgesi olarak tanınmamıştır.

Bunun yanı sıra, Eylül 1999’da Fransız hükûmeti, kendisini simgeleyen bir amblem seçmek için işe koyuldu. Sonuç olarak Fransız bayrağının renk ve biçimini taşıyan ve beyaz bölümü Marienne figürü olarak tasarlanmış, altında devletin sloganı olan Liberté, égalité, fraternité (Türkçe: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik) ve République française (Fransa Cumhuriyeti) yazılı bayrak kabul edildi.

Tarih

Günümüz Fransa’sının sınırları hemen hemen eskiden Kelt Galyalıları (Fransızca: Celte Gaulois, okunuşu: selt golwa) tarafından yurt edinilen Antik Galya’nın (Fransızca: Gaule, okunuşu: gol) sınırlarıyla aynıdır. Galya, MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatoru Julius Caesar tarafından ele geçirilince Galya halkları yavaş yavaş Roma kültürünü ve Roma dilini benimsediler. Daha sonra zamanla bu dil kendi içinde değişerek çağdaş Fransızcanın temellerini oluşurdu. Fransa topraklarında Hristiyanlık ilk olarak MS 2. ve 3. yüzyıllarda görüldü ve sonraki iki yüzyıl içinde öylesine hızlı yayılma olanağı buldu ki, Aziz Jerome yazılarında Galya’nın "sapkınlıktan kurtulmuş" olan tek bölge olduğunu yazdı.

MS 4. yüzyılda, Galya’nın Ren Nehri kıyısındaki doğu sınırları Germen boyları tarafından yönetiliyordu. Bu topluluklar içinde en etkili olanı, Fransa’ya antik Francie adını da veren Franklardı. Günümüzde kullanılan Fransa adıysa Paris dolaylarında bulunan Capet krallarının yönettiği derebeyliğin bulunduğu bölgenin adından gelir. Roma İmparatorluğu’nun düşüşünden sonra, Avrupa topraklarında yayılan Germen boyları içinde Franklar, Aryanizm’e değil de, Katolikliğe giren ilk topluluklardı. Bu nedenle Fransa’ya “Kilisenin en büyük kızı” (La fille ainée de l’Église) sıfatı verilmiş, Franklar da buna dayanarak kendilerini “Fransa’nın en iyi Hristiyanları” olarak adlandırmışlardır.

Ayrı bir ülke olarak Fransa tarihinin başlamasıysa 843 tarihli Verdun Antlaşması uyarınca Karolenj İmparatorluğu’nun Doğu Frank Krallığı, Batı Frank Krallığı ve Orta Frank Krallığı olarak üçe ayrılmasıyla başladı. Batı Frank Krallığı hemen hemen bugünkü Fransa topraklarını kaplıyordu ve nitekim çağdaş Fransa’nın temelleri bu krallık üzerine kuruldu.

Karolenj Hanedanı Fransa’yı 987 yılında Fransa Dükü ve Paris Kontu Hugh Capet’nin, Fransa kralı olarak taç giymesine kadar yönetti. Onun soyundan gelenler ile Valois ve Bourbon hanedanları da aşamalı bir dizi savaşla ülkede birliği sağladılar. Krallık yönetimi 17. yüzyılda ve kral XIV. Louis’nin döneminde doruğa ulaştı. Bu süreçte Fransa, Avrupa kıtasının en kalabalık ülkesi hâline geldi ve Avrupa kültürü, politikaları ve ekonomisi üzerinde en etkili güçlerden biri oldu. Fransızca dönemin diplomasi dili oldu ve uzun süre bu niteliği koruyarak kaldı. Aydınlanma çağı da büyük ölçüde Fransız entelektüel çevrelerinde gerçekleşti. Fransız bilim insanları 18. yüzyılda büyük bilimsel buluşların altına imzalarını attılar. Ayrıca Fransa bu dönemlerde Afrika, Amerika ve Asya kıtaların da birçok denizaşırı toprak edindi.

Krallıktan cumhuriyete

Napolyon Bonaparte

Fransa’da krallık sistemi 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’ne dek hüküm sürdü. Fransız Devrimi sırasında dönemin Fransa kralı XVI. Louis ve eşi Marie Antoinette ile onlara yakınlığı olduğu düşünülen yüzlerce Fransız vatandaşı öldürüldü. Kısa süreli bir dizi yönetim denemesinden sonra Napolyon Bonapart 1799’da cumhuriyetin kontrolünü ele aldı ve kendini önce Birinci Konsül, daha sonra, günümüzde Birinci İmparatorluk (1804–1814) adıyla anılan devletin imparatoru ilan etti. Napolyon Savaşları olarak bilinen bir dizi savaşın ardından, Bonaparte ailesinin yardımıyla Napolyon kıta Avrupasının büyük bölümünü ele geçirdi. Yeni elde edilen bu topraklara daha sonra Bonaparte ailesinin üyeleri Fransa’ya bağlı kral olarak atandı.

1815 yılında yapılan Waterloo Savaşı’nda Napolyon’un son yenilgisinden sonra Fransa’da krallık yönetimine geri dönüldü. Ancak bu kez kralın yetkilerine anayasal kısıtlamalar getirildi. 1830 yılında çıkan bir sivil ayaklama olan Temmuz Devrimi’yle Bourbon Hanedanı tümüyle kaldırılarak anayasal krallığa dayanan Temmuz Monarşisi getirildi. Bu yönetim biçimi 1848 yılına dek sürdü. Bu arada kurulan İkinci Cumhuriyet oldukça kısa süreli oldu ve 1852 yılında III. Napolyon İkinci İmparatorluğu kurunca yıkıldı. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı’nda yenilen III. Napolyon bunun üzerine tahttan indirildi ve bu yönetim rejimi de Üçüncü Cumhuriyet’in kurulmasıyla fesholundu.

Fransa 17. yüzyıldan başlayarak 1960’lara dek bir sömürge devleti kimliğiyle var oldu. 19. ve 20. yüzyıllarda dünyanın dört bir yanında edindiği sömürge toprakları Fransa’yı İngiltere’den sonra ikinci büyük sömürge imparatorluğu haline getirdi. 1919 ve 1939 yılları arasında gücünün doruklarındayken Fransız Sömürge İmparatorluğu’nun yüz ölçümü 12.347.000 kilometrekareye erişti. Fransa’nın Avrupa’daki toprakları da işin içine katılınca 12.898.000 kilometrekareye ulaşan Fransız egemenlik sahası dünya topraklarının %8.6’sını kaplar durumdaydı.

I. Dünya Savaşı’ndan da, II. Dünya Savaşı’ndan da galip taraf olarak çıkmasına karşın Fransa büyük bir insan kaybına ve maddi zarara uğramış, Avrupa’daki toprakları her iki savaşta da yer yer ya da tümüyle Alman güçlerince işgal edilmiştir. 1930’lu yıllara Halk Cephesi Hükümeti’nin yaptığı toplumsal yenilikler Fransa’ya damgasını vurmuştur. II. Dünya Savaşının sonrasında Dördüncü Cumhuriyet kurulmuş ve Fransa’nın dünya siyasi ve ekonomik politikalarında etkili bir güç olarak kalabilmesi için ülkenin mevcut durumunun korunmasına çalışılmıştır. Fransa o zamana dek elinde bulundurduğu sömürge topraklarını korumaya çalışmışsa da daha sonra bu konuda sorunlar yaşamıştır. 1946’da Çinhindi’nin yönetimini yeniden ele geçirmek için yapılan harekât Birinci Çinhindi Savaşı’nın çıkmasına neden olmuş ve 1954 yılında Dien Bien Phu Çarpışması’nda Fransız güçleri bölgesel güçlere karşı yenilerek bölgeden çekilmişlerdir. Bundan yalnızca birkaç ay sonra, Fransa Cezayir halkının başlattığı bağımsızlık savaşında yine, hatta daha sert bir direnişle karşı karşıya kalmıştır.

O dönemde Pied-noir adı verilen milyonlarca Avrupa kökenli sakini olan Cezayir’in kontrolünü bırakıp bırakmamak konusunda Fransa’da büyük tartışmalar yaşanmış ve ülke bir iç savaşın eşiğine gelmiştir. 1958 yılında istikrarsız ve zayıf durumda bulunan cumhuriyetin yerine, yeni bir anayasa oluşturulması öngörülerek cumhurbaşkanının yetkilerini artıran ve günümüzde de hâlâ süren Beşinci Cumhuriyet’in kurulması kararına varılmıştır. Kurulan bu son cumhuriyetin başkanlığına Charles de Gaulle gelmiş ve Gaulle Cezayir’deki savaşı bitirecek önlemleri alırken ülkeyi de birlik içinde tutmayı başarmıştır. Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Cezayir’in başkenti Cezayir’de yapılan barış görüşmeleriyle 1962’de çözümlenmiş ve bu olay Cezayir’in bağımsız bir ülke olmasıyla son bulmuştur.

Son yarım yüzyıl içinde Fransa’nın Almanya’ya karşı yürüttüğü barışçıl tutum ve iş birliği ilişkileri Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşmesinde esas teşkil etmiştir. Bu olumlu havanın en önemli sonucu ocak 1999’da Euronun birlik üyesi ülkeler arasında ortak para birimi olarak kabul edilmesi olmuştur. Avrupa Birliği’nin önde gelen güçlerinden olan Fransa’da seçmenler Avrupa Birliği Anayasası oluşturmak için hazırlanan antlaşmayı halkoylamasında reddetmişse de, bu anayasa taslağının kapsadığı hükümleri bir antlaşma içinde uygulamaya sokmayı öngören Lizbon Antlaşması, Şubat 2008’de Fransız Parlamentosu’nda kabul edilmiştir.

Coğrafya

Bouches-du-Rhône'deki Calanques Ulusal Parkı, Fransa'nın en iyi bilinen koruma alanlarından biridir

Metropolitan Fransa olarak adlandırılan, ülkenin Avrupa sınırları içinde bulunan bölümü, kıtanın batı bölümünde yer almaktadır. Ancak Fransa; Kuzey Amerika, Karayipler, Güney Amerika, Hint Okyanusu, Büyük Okyanus ve Antarktika’ya yayılan geniş bir coğrafyada çok sayıda il ve özel bölgeye de sahiptir. Bunlardan doğrudan Fransa’ya ait olanlar denizaşırı iller; kendi içlerinde bağımsız, savunma konusunda Fransa ile anlaşmalı olan ortak ülkeler ise collectivités d’outre-mer kısaca COM (Türkçe: Denizaşırı Topluluklar) olarak adlandırılır.

Fransa’nın Avrupa kıtasındaki toprakları 547.030 kilometrekarelik bir alan kaplar. Bu alanla Fransa, Avrupa Birliği içinde İspanya’dan biraz farkla toprak bakımından en büyük ülke sıfatını taşır. Fransa toprakları, batıda ve kuzeyde kıyı ovalarından, güneydoğuda Alp dağ zincirine, iç Fransa’da Massif Central olarak anılan yüksek bölgelere ve güneybatıda Pirenelere kadar uzanan değişik bölgelerde, farklı yer şekillerine sahiptir. Alplerde yer alan ve Batı Avrupa’yla Avrupa Birliği’nin en yüksek noktası olan 4807 metre yüksekliğindeki Mont Blanc, Fransa ile İtalya sınırında yer almaktadır. Kıta Fransası ayrıca Loire Nehri, Garonne Nehri, Seine Nehri ve Rhône Nehri gibi büyük ve karmaşık bir akarsu ağıyla örülmüştür. En alçak noktası deniz yüzeyinin iki metre altında bulunan Camargue deltası içinde yer almaktadır. Yüzölçümü 8.680 kilometrekare olan Korsika adası ise Akdeniz kıyısındaki Nice kentine 128 deniz mili uzaklıktadır.

Denizaşırı iller ve ortak topraklar da işin içine katıldığında Fransa’nın toplam yüzölçümü 674.843 kilometrekaredir. (Antarktika, Adélie Bölgesi hariç) Bu hâliyle Fransa yeryüzünün %0.45’ini kaplar. 11 milyon kilometrekareyle Fransa, Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından dünyanın en büyük ikinci münhasır ekonomik bölgesine de sahiptir.

Kıta Fransası, Avrupa ana karasının batısında, 41 ile 51 kuzey paralelleri arasında yer alır. Kuzey ve kuzeybatı kesimlerinde ılıman iklim egemendir ve denizelliğin etkisi iç bölgelerin de iklimlerini biçimlendirmektedir. Güneydoğuda ise Akdeniz iklimi egemendir. Batı kesimler okyanusal iklim etkisi altındadır ve yüksek miktarda yağış alır. Bu bölgelerde kışlar ılık ve yazlar serin geçer. İç kesimlerde sıcak, fırtınalı yazlar ve soğuk ama kurak kışlar görülür. Alplerde ve ülkenin diğer yüksek kesimlerinde Alp iklimi yaşanır. Bu soğuk bölgelerde yılın belirli dönemlerinde sıcaklıklar sıfırın altında seyreder ve yağan kar altı ay yerde kalır.

Yönetim

Versailles Sarayı

Fransa Cumhuriyeti, yarı başkanlık sistemiyle yönetilen, köklü bir demokrasi geçmişine sahip üniter bir devlettir. Beşinci Fransa Cumhuriyeti olan günümüz Fransasının anayasası 28 Eylül 1958 yılında yürütülen bir halkoylaması sonucu onaylanmıştır. Bu anayasa parlamentoya oranla devletbaşkanının yetkilerini arttıran yasalar içerir. Fransa’da devlet yönetiminin iki kanadı vardır: Fransa Cumhurbaşkanı ve Hükûmet. Ülkenin cumhurbaşkanı ülke çapında 18 yaşını doldurmuş ve oy kullanma hakkı olan tüm seçmenler tarafından beş yıllık dönem için (eskiden yedi yıl) seçilir. Hükûmet ise cumhurbaşkanı tarafından atanan bir başbakan tarafından yönetilir.

Fransız Parlamentosu iki meclisli bir yasama organıdır: Fransa Ulusal Meclisi (Assemblée Nationale) ve Senato (Sénat). Ulusal meclisteki milletvekilleri geldikleri yerel seçim bölgesini temsil ederler ulusal seçimlerde 5 yıllık süre için seçilirler. Seçilen 577 milletvekili Bourbon Sarayı’nda toplanır. Ulusal meclisin bakanlar kurulunu düşürme yetkisi vardır. Bu nedenle partilerarası koltuk dağılımı hükûmetin kararına doğrudan etki eder. 343 senatör ise tüm Fransa çapında halk tarafından seçilmiş olan belediye meclisi üyelerinden, il (département) yerel meclis üyelerinden, Bölge (Région) yerel meclis üyelerinden oluşan seçmenler tarafından dokuz yıllık bir süre için seçilir. Senato seçimleri her 3 yılda bir yapılır ve her seçimde senatonun üçte biri yenilenir. 2010’dan itibaren senatörler 6 yıllık bir süre için seçilecektir ve yine her üç yılda bir yapılan seçimlerde yarısı yenilenecektir. Senato Lüksemburg Sarayı’nda (Palais du Luxembourg) toplanır. Senato’nun yasama gücü sınırlıdır: Senato ile ulusal meclis arasında anlaşmazlık olması durumunda son söz Ulusal Meclis’e aittir. Meclisin gündemini belirlemede hükûmetin büyük etkisi vardır. Ulusal meclis ve senato birlikte, Versay şatosunda toplanıp Fransa Parlamentosu’nu oluştururlar. Yalnızca anayasa değişikliğiyle ilgili olarak ve uluslararası bazı anlaşmaları onaylamak amacıyla toplanırlar.

Fransa politikaları iki ana politik görüş çevresinde şekillenir: sol görüşlü politikacılar Sosyalist Parti etrafında, sağ görüşlü politikacılar Cumhuriyetçiler etrafında örgütlenmişlerdir. Meclisin yürütme kanadında Sosyalist Parti’ye mensup vekiller çoğunluktadır.

Hukuk

Fransa, çoğunluğu yazılı hükümlerden oluşan bir yazılı (mevzu) hukuk sistemi kullanır. Hukukun üstünlüğü olgusunun temel ilkeleri, I. Napoléon tarafından oluşturulan 1804 tarihli Fransız Medenî Kanunu’nda bulunur. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi hükümlerince yasalar yalnızca topluma dokuncası bulunan eylemleri yasaklayabilir. Fransız hukukuna göre yasaklara yalnızca gereksinim duyulması hâlinde başvurulur.

Fransız hukuku; özel hukuk ve kamu hukuku olmak üzere iki temel doktrinsel ayrımda incelenir. Özel hukuk, özellikle medenî hukuk ve ticaret hukukunu kapsar. Kamu hukuku ise idare hukuku,ceza hukuku ve anayasa hukuku konularıyla ilgilenir.

Fransa, dinî hukuk kurallarının devlet yönetiminde referans alınmamasını gerektiren laik bir devlet yapılanmasına sahiptir. Bu bağlamda Fransız yasaları hazırlanırken herhangi bir dinî inanç ya da değere göre hareket edilmez. Fransa’da tanrıya ya da dinlere sövmenin ve 1791’de de cinsel eylemleri kısıtlayan yasaların kaldırılmasıyla Fransa hukukunda dinle ilintili herhangi bir yasa kalmamıştır. Ancak genel ahlâk kurallarına aykırı eylemler ve kamu düzenini bozacak eylemler zaman zaman yaptırımlara tâbi tutulmaktadır.

Fransa’da makabline şamil yasalar yasaktır ve hazırlanan yasaların yürürlüğe girmesi için Fransa Resmî Gazetesi’nde yayınlanmış olması gerekmektedir.

Dış ilişkiler

Strazburg'daki Avrupa Parlamentosu - Fransa, tüm AB kurumlarının kurucu üyesidir.

Fransa, Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerindendir ve elinde bulundurduğu koşulsuz veto hakkıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de daimi üyelerinden biri konumundadır. Dünya Ticaret Örgütü, Pasifik Topluluğu ve Hint Okyanusu Komisyonu’nun da üyesidir. Karayip Ülkeleri Birliği’nin işbirlikçi üyesi ve tümüyle ya da kısmen Fransızca konuşan ülkelerin oluşturduğu Uluslararası Frankofoni Örgütü’nün başta gelen katılımcılarındandır.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), UNESCO’nun, Interpol’ün, Uluslararası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu’nun genel merkezlerine ev sahipliği yapar. Fransa 1953 yılında Birleşmiş Milletler’den ülkeyi uluslararası düzeyde simgeleyecek bir arma seçmesi için bir talep almış bunun üzerine günümüzde de Fransız pasaportlarının üstünde kullanılmakta olan simge kabul edilmiştir.

Fransa’nın dış ilişkileri büyük ölçüde kurucu üyesi olduğu Avrupa Birliği politikalarınca şekillenmektedir. Avrupa’da her zaman etkili bir güç olan Fransa, 1960’larda Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’ne girmemesi için politika gütmüş, 1990’larda ise yeniden birleşen Almanya’yla yakın ilişkiler geliştirme yoluna gitmiştir. NATO üyesi de olan Fransa, cumhurbaşkanı Charles de Gaulle döneminde alınan kararla NATO’nun askerî kanadından çıkmıştır. NATO’nun askeri kanadına Nicolas Sarkozy döneminde yeniden katılmıştır. Yine 1990’larda Fransız Polinezyası’nda yaptığı yeraltı nükleer denemelerden ötürü uluslararası alanda büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Ülke, 2003 yılında Irak’ın Amerika Birleşik Devletleri’nce işgâl edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Geçmiş dönemde Afrika’da bulunan sömürgeleri üzerinde günümüzde de çok büyük etkisi bulunmaktadır ve Fildişi Sahili ile Çad’a barışgücü askerleri de göndermiştir.

Askeriye

Fransa'nın ordusuna örnekler. Soldan saat yönünde: nükleer uçak gemisi Charles de Gaulle - Dassault Rafale avcı uçağı - Afsistan'daki Kapisa eyaleti vadilerinde devriye gezen Fransız Alp avcıları - bir Leclerc tankı.

Fransa, askeri alanda halen dünyanın ve Avrupa’nın en güçlü ülkelerindendir. Yüzyıllara uzanan bir dönem boyunca yerkürenin dört bir yayındaki askeri mevcudiyetiyle dünyanın en güçlü ülkelerinden biri gözüyle bakılan Fransa’nın II. Dünya Savaşı’nda Alman ordusu karşısında yalnızca altı haftalık bir direnişten sonra teslim olması, sadece bu gücün sürekliliğini sekteye uğratmakla kalmamış aynı zamanda Fransa’nın müttefiklerini de korkutmuş ve Fransa’yı işgalden kurtarma seferberliği başlatmalarına önayak olmuştur. Günümüzde Fransa; ABD, Rusya ve Çin’den sonra dünyanın en büyük dördüncü nükleer gücünü elinde bulundurmaktadır. Fransa, 350 bin kişilik askeri personele sahiptir.

31 Temmuz 2007’de Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Danıştay üyelerinden Jean-Claude Mallet’e Fransa’nın savunmasına yönelik geniş kapsamlı bir gözden geçirme planı üzerinde çalışacak 35 üyeli bir komisyon kurulması direktifini vermiştir. Komisyon ilk çalışma taslağını 2008 başlarında yayınlamıştır. Komisyonun tavsiyeleri doğrultusunda Cumhurbaşkanı Sarkozy, 2008’in yaz aylarından itibaren Fransız savunma siyaseti ve yapılanmasında kökten değişiklikleri başlatmıştır. Avrupa siyasetinde ve güç dengelerinde Soğuk Savaş sonrası meydana gelen değişimlere ayak uydurmak amacıyla, Fransız ordusunun geleneksel odağındaki bölgesel toprakların savunulması doktrini küresel tehdit ortamındaki sorunların üstesinden gelme gayretlerine yöneltilmiştir. Yeniden yapılanma kapsamında, gerek Fransa’nın kent merkezlerinde gerekse Afrika’nın Fransızca konuşulan bölgelerinde tedhiş ağlarının tanımlanması ve imhası Fransız ordusunun birincil görevi haline getirilmiştir. Aynı kapsamda, Fransız güçlerinin yeniden yapılanması ve küresel müdahale kabiliyetine sahip olması için gerekli mali kaynakların sağlanması amacıyla ihtiyaç fazlası üslerin kapatılması ve yeni silah sistemlerine ilişkin projelerin askıya alınması da gündeme gelmiştir. Ayrıca, Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle’ün Mart 1966 tarihinde ülkeyi NATO’nun komuta yapısından çıkarması ve ABD askerlerinin Fransa topraklarından çekilmesini istemesinden 43 yıl sonra, yürürlüğe konan bu tarihi değişim planı çerçevesinde, Sarkozy Mart 2009’da Fransa’nın ittifakın askeri kanadına tam üye sıfatıyla dönme niyetini de açıklamıştır.

Ulaşım

Cize-Bolozon viyadükünü geçen bir TGV

31.840 kilometrelik uzunluğuyla Fransa demiryolu ağı, Batı Avrupa’nın en gelişmişidir. Fransa’da demiryolları Fransa Ulusal Demiryolları Kurumu (Fransızca: Société Nationale des Chemins de fer français, SNCF) tarafından işletilir. Fransız yüksek hızlı trenleri Thalys, Eurostar ve 320 kilometre hıza çıkabilen TGV‘dir. Eurotunnel Shuttle ile birlikte Eurostar, Manş Tüneli’nde işleyerek Fransa ile Birleşik Krallık’ı birbirine bağlar. Bunun yanı sıra Fransa, Andorra dışındaki tüm komşularına demiryolu ağıyla bağlıdır. Şehiriçi ve şehirlerarası ulaşımda da yeraltı demiryolu sistemleri ve otobüs hatlarını tamamlayan tramvay hatları oldukça gelişmiştir. Demiryollarının bu denli gelişmiş olmasının başlıca nedeni şehirlerarası yolcu taşımacılığının SNCF’in tekelinde olması, yani özel otobüs firmalarının olmamasıdır.

Fransa’da ayrıca uzunluğu toplamda 893.300 kilometreyi bulan bir karayolu ağı da bulunmaktadır. Başkent Paris ve çevresi en yoğun yol ve otoyol ağıyla örülmüş durumdadır ve ülkenin hemen her köşesiyle doğrudan bağlantısı bulunmaktadır. Fransa’daki yollarda ayrıca komşu ülkeler Belçika, İspanya, Andorra, Monako, İsviçre, Almanya ve İtalya’daki kentlerden gelen yoğun bir de uluslararası trafik vardır. Araçlar için yıllık ruhsat kayıt ücreti ya da yol vergisi alınmamaktadır ancak otoyollara girişlerde gişeler aracılığıyla ücret toplanmaktadır. Yeni araba pazarı büyük ölçüde yerli markaların egemenliğindedir: Renault %23 (Fransa’da 2003 yılında satılan arabalara oranı), Peugeot (%20.1) ve Citroën (%13.5). Fransa dünyanın en uzun köprüsü olan Millau Viyadüğü’ne ev sahipliği yapmaktadır ve ülkede Normandiya Köprüsü gibi pek çok önemli köprü daha bulunur.

Fransa’da yaklaşık olarak 478 adet havaalanı bulunmaktadır. Paris dolaylarındaki Charles de Gaulle Uluslararası Havalimanı ülkedeki en işlek ve en önemli hava ulaşım merkezidir. Bu havalimanı ülkenin emtia ve yolcu ulaşımında en yoğun trafiği üstlenen merkezidir ve Paris’i dünyanın hemen hemen tüm büyük kentlerine bağlar. Air France, ülkenin ulusal ve resmî havayolu kurumu olmasına karşın ülkede pek çok sayıda yerli ve yabancı ulaşım firması da faaliyet gösterir. 10 adet büyük ölçekli limana sahip olan Fransa’nın en büyük limanı Marsilya’da bulunur ve bu liman aynı zamanda Akdeniz’deki en büyük liman olma özelliğini taşır. 14.932 kilometre uzunluğundaki suyolu ağı Fransa’da ulaşımın bir başka türüdür. Midi Kanalı aracılığıyla Akdeniz ve Atlas Okyanusu, Garonne Nehri’nden birbirine bağlanır.

Yönetimsel birimler

Paris

Fransa, toplamda 26 yönetimsel bölgeye ayrılmıştır. Bunlardan 22’si metropolitan Fransa olarak anılan, Fransa’nın Avrupa’da kalan toprakları içinde yer alır. 22 bölgeden ana kara dışında kalan tek bölge Korsika Adası’dır. Geri kalan 4 bölge Fransa’nın denizaşırı topraklarındadır. Fransa’da yer alan tüm bu bölgeler ayrıca illere ayrılmıştır. Bu iller genelde alfabetik sıraya göre numaralandırılmıştır. Bu numaralar posta kodlarında ve araç plakalarında kullanılır. Fransa’da département adı verilen 100 il vardır ve bu illerde toplam sayıları 342’yi bulan ilçelere (arrondissement), bunlar da sayıları 4.032 olan kantonlara ayrılmıştır. Fransa’nın en küçük ölçekteki yönetimsel birimi seçilmiş birer başkanca yönetilen ve köy olarak adlandırılabilecek olan komünlerdir. Komünler hiyerarşide kantonların ardından gelirler. Fransa’da yer alan komünlerin sayısı 36.680’dir.

Bu bölgeler, iller ve komünler birer yerel meclise sahiplerdir ve bir yönetici tarafından yönetilirler. Arrondissement adı verilen ilçeler ve kantonlar ise yalnızca belediye çapında yönetilmektedir. Ancak durum geçmişte böyle değildi. 1940’a dek ilçelerin de bir meclisi oluyordu ancak bu uygulama Vichy rejiminde askıya alındı ve Dördüncü Cumhuriyet’in kurulmasıyla 1946 yılında tümüyle ortadan kaldırıldı.

Bölgeler ve iller

tb
Denizaşırı topraklar

Fransa’nın 100 ili arasından 4’ü; Fransız Guyanası, Guadeloupe, Martinique ve Réunion denizaşırı topraklardır ve hepsi birlikte Fransa Cumhuriyeti’nin ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin birer parçasıdır. Kıta Fransasında yer alan iller ile eşit durumdadırlar.

26 bölge ve 100 ilin yanı sıra, Fransa Cumhuriyeti’nin 6 adet daha denizaşırı aidiyeti vardır. Bunlar, Fransız Polinezyası, Mayotte, Saint Barthélemy, Saint Martin, Saint Pierre ve Miquelon ile Wallis ve Futuna’dır. Bağımsız bir ülke ile Fransa toprağı arası bir durumda bulunan ve dünyada örneği bulunmayan (sui generis) Yeni Kaledonya, Fransa Güney ve Antarktika Toprakları ve Büyük Okyanus’taki Clipperton Adası da büyük Fransa’yı oluşturan topraklardır. Bu yerler Fransa’nın toprakları olmasına karşın, Fransa’nın üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin dışında yer alırlar. Fransa’nın Büyük Okyanus’taki topraklarında para birimi olarak frank kullanımı sürmektedir ve değeri avronunkine göre ayarlanmaktadır. Ancak Avrupa Birliği içine dâhil olan 4 denizaşırı il, frank yerine avro kullanmaya geçmiştir.

Ekonomi

Fransa, elektriğinin çoğunu (dünyanın en yüksek yüzdesi) nükleer enerjiden alıyor.

Fransa, Avrupa’nın iktisadi açıdan güçlü ülkelerinden olmakla birlikte, yakın dönemde uygulanmaya başlanan iktisadi dünya pazarına uygulama siyasetinde güçlüklerle karşılaştığını 1971-1976 dönemi arasında ticaret bilançosunun 1986 yılı dışında sürekli açık vermiş olması da kanıtlamaktadır. Bu olumsuz nokta bir yana bırakılırsa Fransa, tarım ürünleri bolluğu ve çeşitliliği ile Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde birinci sırada, süt ürünleri açısından da dünyada dördüncü sırada (nitekim Fransa tarım- besin sanayi ürünleri dışsatımında dünya ikincisidir) yer almasının yanı sıra, sanayisi de çok güçlü bir ülkedir.

Endüstri, ülke gelirinin çeyreğini ve ticaret kazancının %80’inden fazlasını karşılar. Devlet 1990ların başından beri Fransa Telecom, Fransız Havayolları ve bankalar gibi diğer endüstrilerdeki hisselerini elden çıkarmaya başlamıştır. Yüksek orandaki işsizlik hala Fransa için sorun işgal etmektedir. Fransa, geniş refah imkânlarını ve muazzam devlet bürokrasisini kesmekten kaçınmış ve bütçe açığını kapatmak için savunma harcamalarını kesmeyi ve vergileri yükseltmeyi tercih etmiştir. Fransa, 1 Ocak 1999`daki Euro sistemi referandumuna diğer on Avrupa ülkesi ile birlikte katılmıştır.

Ülkedeki satın alma gücü paritesi 1.871- trilyon $ olup, reel büyüme oranı %3.1’dir. Ülkenin %3.3’ü tarım, %26.1’i sanayi, %70.6’sı hizmet sektöründe çalışmaktadır. Enflasyon oranının tüketici fiyatlarında %2.3 olduğu ülkede iş gücü 27.88 milyon civarındadır. Ülkedeki işsizlik oranı %9.1’dir. Bununla beraber sanayi, makine, kimyasal ürünler, otomobil, metalürji, uçak, elektronik, tekstil, gıda ürünleri, turizm üzerine dayalıdır. Sanayinin büyüme oranı yaklaşık %1.5’tir. Ülkedeki tarım ürünleri buğday, tahıl, şeker pancarı, patates, üzüm, sığır, süt ürünleri, balık gibi alt bölümlere ayrılmaktadır.

Ülkede ihracat miktarı 490 milyar $ olup, ülke; makine ve taşımacılık araçları, uçak, plastik ürünler, kimyasallar, eczacılık ürünleri, demir-çelik ve meşrubat gibi ürünler satmaktadır. Ülkenin en çok ihracat yaptığı ortakları, Almanya %14.7, İspanya %9.7, İtalya %8.7, Birleşik Krallık %8.3, Belçika %7.1, ABD %7.1 şeklindedir. Aynı şekilde ülkedeki ithalat miktarı 529.1 milyar $ olup, ülke; makine ve parçaları, araçlar, ham petrol, uçak, plastik ürünler, kimyasal ürünler almaktadır. Ülkenin ithalat ortakları Almanya %18.9, Belçika %10.7, İtalya %8.3, İspanya %7, Hollanda %6.6, Birleşik Krallık %5.9, ABD %5.1 şeklindedir. Ülkenin dış borç tutarı 3.461 trilyon $ kadardır. Para birimi Euro olan ülkenin mali yılı takvim yılına göre hesaplanmaktadır.

Turizm

Marsilya

Birleşmiş Milletler Turizm Örgütü’nün verilerine göre 2012 yılında kaydedilen 83 milyon turistle Fransa, dünyada en çok ziyaret edilen ülke durumundadır. Fransa’dan sonra gelen ülkeler 67 milyon ile Amerika Birleşik Devletleri ve 57.7 milyonla Çin’dir. Fransa’ya giriş yapan 83 milyon kişi hesaplanırken ülkede yirmi dört saatten az kalan ya da Kuzey Avrupa’dan İtalya, İspanya gibi ülkelere gitmek isteyenlerin otoyollar aracılığıyla yaptıkları kısa süreli yolculuklar sayılmaz. Fransa, tarihî yapıtlarla dolu şehirlere, kumsallara, tatil merkezlerine, kayak alanlarına ve kırsal bölgelere ev sahipliği yapar. Bunların yanı sıra Fransa ayrıca inanç turizmi ile de ön plana çıkar. Hautes-Pyrénées ilinde yer alan Lourdes kenti her yıl milyonlarca turist ağırlar. 2003 yılı verilerine göre Fransa’da en çok turist çeken yapı ve yerler: Eyfel Kulesi (6.2 milyon), Louvre Müzesi (5.7 milyon), Versay Sarayı (2.8 milyon), Musée d’Orsay (2.1 milyon), Arc de Triomphe (1.2 million), Pompidou Merkezi (1.2 milyon), Mont-Saint-Michel (1 milyon), Chambord Şatosu (711,000), Sainte-Chapelle (683,000), Haut-Kœnigsbourg Şatosu (549,000), Puy de Dôme (500,000), Musée Picasso (441,000), Carcassonne (362,000)’dur.

Nüfus

Başkent Paris'in Ticaret bölgesi La Défense

Tahminî 65.1 milyonluk nüfusuyla Fransa, dünyada en yüksek nüfusa sahip on dokuzuncu ülke ve Avrupa Birliği içinde Almanya’dan sonra ikinci kalabalık ülkedir. Ülkenin en büyük kentleri, Paris, Marsilya, Lyon, Lille, Toulouse, Nice ve Nantes’dır.

2004 yılında Fransa’nın yıllık nüfus artış hızı %0.68 olarak belirlenmiş ve doğum ve kadın başına düşen çocuk sayısı oranları 2005 yılında da artmayı sürdürmüştür. 2006 yılında, toplam ölümlere karşın 300 bin yeni doğum olmuştur. 2002 yılında kadın başına düşen çocuk sayısı 1.88 iken, 2008 yılında bu sayı 2.02’ye yükselmiştir.

2004 yılında, toplamda 140.033 kişi dış ülkelerden Fransa’ya göç etmiştir. Bunlardan 90.250’si Afrika ülkelerinden, 13.710’u ise Avrupa ülkelerinden gelmiştir. Daha sonraki yıl, 2005’te, dışarıdan alınan göç 135.890’a gerileyerek ufak bir azalma göstermiştir.

Fransa, etnik açıdan geniş çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Ülkede yaklaşık 6 milyon Mağripli ve tahminî 2.5 milyon kadar da siyahî yaşamaktadır. Günümüzde, Fransa nüfusunun yaklaşık olarak %40’ının tarihin çeşitli dönemlerinde yaşanan göç dalgalarıyla ülkeye gelenlerden oluştuğu düşünülmektedir. Fransa Ulusal Ekonomik Çalışmalar ve İstatistik Enstitüsü (kısaca) INSEE’nin yaptığı anketlere göre Fransa’da 4.9 milyon yabancı ülkelerde doğmuş göçmen vardır ve bunların 2 milyonu Fransız vatandaşlığı hakkı almışlardır. Fransa ayrıca Batı Avrupa’da en çok sığınma hakkı veren ülkedir. 2005 yılında Fransa’ya yaklaşık 50 bin sığınma isteminde bulunulmuştur. Fransa’nın üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin serbest dolaşım özgürlüğü, diğer üye ülkeler arasında olduğu gibi Fransa’yı da kapsamaktadır ancak Fransa birlik üyesi Doğu Avrupa ülkelerden gelecek göçü frenlemek için birtakım girişimlerde bulunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün resmî verilere göre 31 Aralık 2006 tarihi itibarıyla çifte uyruklu vatandaş sayısı dahil olmak üzere 423.471, Fransa’nın 2006 sayımlarına göre ülkede 400.000 civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır.

Fransa’da uzun yıllardan beri tartışılagelen bir konu da ülke içinde kırsal bölgelerden büyük kentlere yönelik göçtür. 1960-1999 yılları arasındaki süreçte kırsal kesim illerinden on beşi nüfus kaybı yaşamıştır. Bunun en çarpıcı örneği nüfusunun %24’ünü iç göçle yitiren Creuse ili olmuştur.

1992 yılında alınan kararla, Fransa Cumhuriyeti anayasasının 2. maddesi uyarınca, Fransızca Fransa’nın tek resmî dilidir. Bu durumda Fransa Batı Avrupa’da yalnızca bir resmî dili olan tek ülkedir. (Mikrodevletler hariç) Ancak toplam sayıları 77’yi bulan pek çok yöresel dil, lehçe ve azınlık dili Kıta Fransası’nda ve denizaşırı illerde konuşulmaktadır. Yakın zamana dek Fransız hükûmeti ve ulusal eğitim sistemi bu dillerin öğrenimine olanak vermemekteydi ancak günümüzde bu diller kimi okullarda çeşitli düzeylerde öğretilmektedir. Portekizce, İtalyanca, Mağrip Arapçası ve Berber dilleri en çok konuşulan azınlık dillerindendir.

Din

Marsilya'daki Notre-Dame-de-la-Garde Bazilikası

Fransa, inanç özgürlüğünün anayasal olarak güvence altına alındığı laik bir ülkedir. Ocak 2007’de yürütülen bir anket çalışmasının sonuçlarına göre Fransızların %51’i kendilerini Hristiyanlığın Katolik mezhebi ile ilişkilendirmiş, %31’i agnostik ya da Ateist olduğunu belirtmiş, %10 başka dinlere inandığını dile getirmiş, %4’ü İslam inancına mensup olduğunu, %3’ü Protestan mezhebinden geldiğini, %1’i Yahudi, %1’i de Budist olduğunu söylemiştir.

Avrupa ülkelerinde istatistiksel araştırmalar Avrobarometre adlı kuruluşun yürüttüğü daha günel bir çalışmaya göre, Fransız halkının %34’ü bir tanrının varlığına inandığını,%27’si bir tür yaşam gücü ya da kutsal varlığa inandığını, %33’ü ise herhangi bir tanrının varlığına inanmadığını ortaya koymuştur.

Fransa’da yaşayan Müslümanların sayısı konusundaki varsayımlar oldukça değişkendir. 1999 yılında yapılan nüfus sayımı verilerine göre Fransa’da yaşayan ve Müslüman olması olası kişilerin sayısı 3.7 milyon olarak hesaplanmıştır. (O dönemki nüfusun %6.3’ü) Ancak 2003 yılında Fransa İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı ülkedeki tahminî Müslüman sayısı 5-6 milyon olarak açıklanmıştır. Müslüman nüfusu çoğunlukla Arap, Magrib, Siyahî kökenliler ve Türkler oluşturmaktadır. (Nüfusun %8 ilâ 10’u) Fransa’da yaşayan Yahudilerin toplam sayısı ise 600 bindir ve Avrupa’daki en büyük Yahudi diasporasıdır.

Fransa’daki laiklik olgusu 1905 yılından bu yana Fransız hükûmetinin herhangi bir dini tanımasına engel olmaktadır. Bunun yerine Fransız hükûmeti yalnızca dinî kurum, dernek ve örgütlenmeleri tanır ve mevcut yasalar uyarınca bu oluşumların politikaya müdahale etmesine engel olur.

Scientology, Tanrı’nın Çocuğu, Moon tarikatı ve Güneş Tapınağı gibi dinî akımlar Fransa’da tarikat olarak görülür ve diğer dinler ile aynı eşit statüye sahip değillerdir. Tarikatlar ise Fransa’da hoş karşılanmayan oluşumlardır.

Dil

Fransa’nın tek resmî dili Fransızcadır ancak ülkede pek çok yerel dil, lehçe ve azınlık dili de yaygın olarak konuşulur. Bu dilleri konuşanlar çoğunlukla Fransızcayı da akıcı biçimde konuşan iki-dilli kimselerdir. Fransızca Avrupa Birliği’nin, Afrika Birliği’nin ve Birleşmiş Milletler’in de resmî dillerinden biridir.

Fransızca Hint-Avrupa dil ailesinin Romen dilleri koluna bağlıdır. Latin harfleriyle yazılır ancak özel işaret almış pek çok ekleme harf barındırır. Zengin bir sözcük dağarcığına sahiptir. Académie française adıyla anılan Fransız Akademisi tarafından düzenlenir.

Fransa’da Fransızca dışında yetmişin üzerinde dil ve lehçe konuşulur. Bunlardan pek çoğu Franszıca ile yakın akrabadır. Ancak Baskça ve azınlık dilleri tümüyle Fransızcadan farklı olup geniş ölçüde ülkede konuşulmaktadır.

Kültür

Fransa kültürü, ülkenin bulunduğu coğrafi konum, komşu uluslarla geliştirilen yoğun ilişkiler ve tarihin çeşitli dönemlerinde yaşanan göç dalgalarıyla şekillenmiştir. Özellikle başkent Paris, ülkenin kültür ve sanat merkezi olma görevini üstlenmiş ve gerek Avrupa’nın gerekse dünyanın en önde gelen kültür merkezlerinden biri olmuştur. Fransız sanatçılar, edebiyatçılar, modacılar günümüzde pek çok alanda önemli yapıtlar vermektedirler. Fransa’nın dışarıdan aldığı yoğun göç ve göçmenlerin ülkelerinden taşıdığı kültür ile Fransa’da günlük yaşamda önemli değişiklikler göze çarpmaktadır. Mutfak ve edebiyat alanlarında öne çıkan bu değişikliklerle Fransa her geçen gün daha çeşitli gelenekler doğmaktadır.

Mimari

Teknik olarak Fransız mimarisi olarak adlandırılabilecek özgün bir mimari türü bulunmasa da tam olarak doğru değildir. Gotik mimari ilk ortaya çıktığında bu şekilde adlandırılmış ancak Gotik teriminin ortaya atılmasıyla bu kullanım daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Genel olarak Fransa’da mimari eserler Roma döneminden başlar ve Romanesk (10. yüzyıl), Gotik (Orta Çağ), Barok (18. yüzyıl), Neoklasik (19. yüzyıl) ve çağdaş mimari olarak farklı kategorilerde incelenir.

Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi, Notre Dame Katedrali, Chartres Katedrali, Sacré-Cœur Bazilikası, Zafer Takı, Panthéon gibi binalar Fransa’nın en tanınmış mimari yapıtlarıdır.

Edebiyat

Fransız edebiyatı, dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere yazın türlerinin tümüne katkıda bulunmuşlardır.

Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600´larda, Klasisizm denilen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatından önemli etki bırakmıştır. 1700´lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800´ler boyunca, Gerçekçilik (Realizm) ve Sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştur. 1900´lerde ise, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düşünürlerin çalışmalarını geniş ölçüde etkilemiştir.

Fransız yazarların birçoğu, biçim, dil, tarz ve geleneğe önem vermiştir ve diğer dillerin yazarlarından daha fazla kurallar ve modellere bağlı kalmıştır. Genelde, Akılcılık (rasyonalizm) Fransız yazınını elinde tutmuştur. Akılcılık, insan eylemlerinde nedenselliği temel alır. Akılcılık; temiz, kendi kendini kontrol edebilen ve sanatsal ustalığa ulaşmış bir yazın yaratmıştır.

Her ne kadar akılcılık Fransız edebiyatında hayatî bir rol oynadıysa da güçlü bir deneysel nitelik zamanla Fransız yazınında öne çıkmıştır. Örneğin 1800´lerin başındaki Romantizm hareketi gibi dönemlerde, bu deneysellik duygu dolu ve bazen de tutkulu bir sanat yaratabilmiştir.

Eğitim

Paris Üniversitesi

Fransız eğitim sistemi üç ana okul çağına ayrılmıştır: ilköğretim (enseignement primaire), ortaöğretim (enseignement secondaire) ve yükseköğrenim (enseignement supérieur). İlk ve orta derecede öğrenim büyük ölçüde parasızdır ancak ülkede özel okullar da bulunmaktadır. Özellikle ülkenin dört bir yanına yayılmış durumda olan Katolik okulları bu özel okulların başını çekmektedir.

Cumhuriyetçi geleneğin etkisi sonucu eğitim sistemi Fransız Devrimi ile ilan edilen dört temel ilke üzerine kuruludur:

  • Özgürlük, bazı koşullarda (sözleşmeler) özel kuruluşlara faaliyet olanağı tanır.
  • Kamu kuruluşlarında eğitim ücretsizdir.
  • Laik eğitim sistemi kamu eğitiminin yansızlığını güvence altına alır.
  • 6-16 yaş arası kız ve erkek çocuklarının eğitimi zorunludur.

Eğitim örgütü, hiyerarşik ve merkezi bir yapıdadır. Eğitim kurumlarının örgütlenişi, ders saatleri, sistem ve programları Fransa Millî Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenir. Fransa’da okuryazarlık oranı %99’dur. Kıta Fransası’nda bu oran %100’e yakın seyretmektedir. 6.7 milyonu ilköğretimde ve 4.8 milyonu ortaöğretimde olmak üzere Fransa’da toplam 15 milyon öğrenci bulunmaktadır. Fransa’da her yıl eğitime genel bütçeden 64.6 milyon avro ayrılmaktadır.

Spor

Stade de France, 1998 FIFA Dünya Kupası için inşa edildi

Fransa’da spor ilgi odağındadır. Özellikle futbol, ülkede en çok tercih edilen spor dalıdır. FIFA yüzyılın oyuncuları listesinde, Fransa, ülke olarak Brezilya’nın hemen ardında, ikinci sırada yer almaktadır.

Ülke bu sporun dışında hemen hemen her türlü sporda gelişmiştir. Örneğin ragbi, özellikle Paris ve Fransa’nın güneyinde futbolunkine yakın bir popülerliğe sahiptir. Millî ragbi takımı her Ragbi Dünya Kupası’na katılmış ve Altı Ulus Şampiyonası’na katılmaktadır. Fransa millî takımı on altı kez Altı Ulus Şampiyonası’nı kazanmış ve Ragbi Dünya Kupası’nda bir kez finale ulaşmıştır. Ekim 2007’de 2007 Ragbi Dünya Kupası Paris’te sunulmuştur.

Fransa’da düzenlenen ve dünyanın en önemli bisiklet yarışlarından biri olan Tour de France (Fransa Bisiklet Turu) da ülkenin en çok izlenen spor olaylarından biridir.

Mutfak

Fransız peynirleri

Fransız mutfağının kökeni Orta Çağlara uzanır. Fransa mutfağı Fransız Devrimi sonrasında Kolonileşme döneminde dünya sahnesindeki kazandığı gücüyle orantılı olarak gelişmiştir. Napolyon Bonapart döneminde ün kazanmış Marie-Antoine Carême (1784-1833) gibi aşçılar haute cuisine (yüksek aşçılık sanatı) denilen özenli bir yemek tarzını geliştirerek Fransız mutfağına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Fransız mutfağı Fransa’nın bölgelerine göre büyük farklılıklar gösterir. Kırmızı etten, deniz ürünlerine ve süt ürünlerine kadar çok değişik türlerde besin Fransız mutfağını biçimlendirir. Fransız mutfağının öne çıkan ögeleri şarap ve peynirdir. Fransa her yıl dünyaca ünlü şaraplarını ihraç ederek ekonomisine katkıda bulunduğu gibi tescillenmiş 1000’i aşkın peynir türüyle de dünyanın en önde gelen peynir üreticilerindendir. Fransa’da bağcılık ve şaraplarıyla ön plana çıkan bölgeler Alsace, Bordeaux, Burgonya, Champagne, Korsika, Jura, Languedoc-Roussillon, Loire, Provence, Rhône ve Savoy’dur. Fransa’nın en ünlü peynirleriyse Brie, Camembert ve Rokfor’dur. Fransız mutfağının dünyaya mâlolmuş ya da dünyaca tanınan diğer yemekleri arasında kruvasan, salyangoz yemeği, baget ekmeği, kaz ciğeri ve crème brûlée (krem brule) sayılabilir.

Fransa’da ki Türk Temsilcilikleri

Paris Büyükelçiliği
Adres: 16 Avenue de Lamballe 75016 Paris/France
Telefon: 00–33–153 92 71 11 (3 hat)
Faks: 00 33 1 45 20 41 91
ambassade.paris@mfa.gov.tr

Lyon Başkonsolosluğu
Adres: 87, Rue De Seze 69006 Lyon – France
Telefon: +33 4 72 83 98 40
Faks: +33 4 78 24 86 75
consulat.lyon@mfa.gov.tr

Lyon Başkonsolosluğu
Adres: 44 rue de Sevres 92100 Boulogne – Billancourt.
Telefon: Santral: (014712) 3030; Noter: 3058-3056; Vefat/Tereke: 3613; Vatandaşlık: 3611; Nüfus: 3609-3604; Askerlik: 3608-3601-3059; Evlenme: 3606; Pasaport: 3605-3034-3039
Faks: + 33 1 47 12 30 50
consulat.paris@mfa.gov.tr

Strazburg Başkonsolosluğu
Adres: 10, rue Auguste Lamey 67000 Strasbourg/ France
Telefon: +33 03 88 36 69 10 — +33 03 88 36 68 14
Faks: +33 03 88 37 97 39
consulat.strasbourg@mfa.gov.tr

T.C OECD Daimi Temsilciliği
Adres: 9 Rue Alfred Dehodencq 75116 Paris France
Telefon: +33 1 42 88 50 02
Faks: +33 1 45 27 28 24
tr-delegation.oecd@mfa.gov.tr

Marsilya Başkonsolosluğu
Adres: 363, Avenue du Prado 13008 Marseille- France
Telefon: +33 491 290 020
Faks: +33 491 227 821
consulat.marseille@mfa.gov.tr

T.C UNESCO Daimi Temsilciliği
Adres: 1, Rue Miollis 75732 Paris Cedex 15 France
Telefon: 00 33-1 45 68 27 15 (4 hat) 00 33-1 45 68 27 33-37-55
Faks: 00 33-1 40 56 04 13
tr-delegation.unesco@mfa.gov.tr

Nant Başkonsolosluğu
Adres: 20 Quai François Mitterand 44200 Nantes France
Telefon: 00 33 2 40 75 73 87
Faks: 00 33 982 63 77 98
consulatturque@bbox.fr

Bordo Başkonsolosluğu
Adres: 29, Allée de Chartres, 33000 Bordeaux
Telefon: + 33 (0) 5 57 99 77 20
Faks: + 33 (0) 5 56 48 27 34
consulat.bordeaux@mfa.gov.tr

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Fransa’nın Afrika’daki Can Simidi: Fransız Afrika Sömürgeleri (CFA) Frangı

Sömürgeci devletler 20. yüzyılın ortalarında yakın bir gelecekte işgal altında tuttukları ülke ve bölgelerin çoğundan çekileceklerini bildikleri için buralarda daha uzun süre kalmanın yollarını aradılar.

tb

Bunlar arasında yaklaşık 12 milyon kilometrekare ile başka kıtalarda kendi topraklarının neredeyse 20 katına yakın sömürgesi bulunan Fransa’nın 25 Aralık 1945 tarihinde Charles de Gaulles’ün imzasıyla çıkardığı ve bir gün sonra da yayınladığı kararname ile Afrika’daki Fransız Sömürgeleri Frankı (Franc des colonies françaises d’Afrique – F CFA) adıyla bir para tedavüle sokuldu. Kendi para birimi Fransız Frankı’nı (Franc français-FF) sahiplendiği farklı coğrafyalarda kullanmamasının sebebi her bir ülkenin kendisinden kopmasının ardından Paris’e en hassas noktada bağımlı kalmasını sağlamaktı. Aslında bunun hazırlıkları 1939’da başlamışsa da savaş yüzünden ertelenmiş, Almanya’nın Paris dahil birçok şehri işgali döneminde kendilerine uyguladığı para politikasından da etkilenerek piyasadan kaldırılması kolay olmayacak bir süreç başlatıldı.

1885’te Berlin Konferansı ile kağıt üzerinde sahiplenilip sömürgele ilan edilen bölgelerde yaşayan yerel idareler ve vatandaşlar, haberleri daha olmadan Fransa’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, İtalya’nın, Portekiz’in, İspanya’nın ve Belçika’nın idaresinde olduklarını öğrendiler. Sömürgeci devletler, tamamına yakınını Afrika’da silah altına aldıkları gençlerden oluşturdukları sömürge orduları ile kıtanın içlerine ilerleyip tarihlerinde hiçbir yabancı güçle savaşmamamış devletleri kolayca yönetimlerine dahil etmişlerdi. Sömürgeci devletler, bazı basit konulardaki uygulama farkları dışında kıtanın 20. yüzyılının ilk yarısına damgalarını vurdular. Dillerini ve dinlerini buralarda özellikle özel eğitim usulleri ile yayarlarken kendilerine sadık yöneticileri yetiştirmeleri zor olmadı. Bilhassa Fransa bu girişimine “ahlakî fetih/conquête morale” adını vermekteydi. Zaman çok çabuk geçiyor ve dünyaya duyurdukları insan hakları, demokrasi, cumhuriyet konusundaki derslerle Afrika’da ve diğer kıtalarındaki uygulamaları birbirine zıt bir çizgide seyrediyordu. Haliyle uluslararası alanda ülkeler müstakil olacaklar, ama perdenin arkasında ekonomilerine en büyük desteği buralardaki uygulamaları ile elde edeceklerdi. Bunun şüphesiz en acımasızı Fransa’nın CFA dediği Frankı oldu. Fransa, 74 yıldır tedavülde tuttuğu bu para birimi ile adeta ülkelerin damarlarındaki kanları Paris’teki hazinenin depolarına pompalamaktadır. 1946’nın başında FF’nın değerinin düşük olduğu günlerde 1 CFA 1,70 FF ederken, 1948’de geçirdiği devalüasyon sırasında 2 FF oldu. Ama ilerleyen yıllarda bu denge bozuldu ve 1960’da 1 CFA 0,02 FF, 1994’te ise 0,01 FF olarak iyice kıymeti azaltıldı. 1999 yılında ise Avrupa’da avro para biriminin kabulüyle 1 avro 655,957 CFA karşılığında sabit işlem görmeye başladı. Öncelikle CFA kullanan ülkelerin üzerlerindeki siyasi baskıların Sovyetlerin de 1990’ların başında parçalanmasıyla hafiflemesi ve dışarıdan tahrik edilen iç savaşların azalmasıyla yeryüzünde kalkınmaları en kolay olan ülkeler atağa geçtiler ve tüm kıta ortalama yüzde 10 seviyelerini yakaladı. Avro bir anda bu gelişmeye en büyük engeli oluşturdu ve CFA ona bağımlı hale getirildi. Böylece kıymetli para ile değeri artırılınca da kıtada ihracat zorlaştırılırken ithalatın kapıları arkasına kadar açıldı. Bazı ülkeler neredeyse hiç kalkınamaz hale geldi. Bu para birimi her ne kadar 14 ülkede kullanılsa bile etki alanı tüm kıtada doğrudan, ya da dolaylı hissedilmektedir. Zira bu para birimine komşu olmayan çok az ülke var ve sınırın diğer tarafında hiçbir geçerliliği olmayan bir kağıt parçası hükmünde kalıyor.

CFA’ya karşı çıkmanın maliyeti

CFA frangının kullanıldığı ülkeler: Yeşil: Batı Afrika CFA frangı, mavi:  Orta Afrika CFA frangı

Fransız devlet adamları bunları hiç işitmek istemedikleri gibi, telaffuz edildiğinde de sanki son derece alakasız bir konuyla muhataplarmışçasına dikkatleri başka alanlara çekerek bugünlere geldiler. İtalya’da farklı iki siyasi hareketin liderleri olan başbakan yardımcılarının CFA hakkında 20 Ocak 2019 günü ve devamındaki açıklamaları iki ülke ilişkilerini iyice kızıştırdı. Zira İtalyan yetkililere göre son yıllarda Akdeniz’deki ölümcül göç yolculuğunun ve bu yolculuğu göze alarak İtalya sahillerine ulaşan göçmenlerin arkasında Fransa’nın Afrika’da tedavülde tuttuğu para birimi CFA vardı. Kıta ülkeleri bu uygulama yüzünden fakirleşiyorlar, sanayilerini geliştiremiyorlar, en kıymetli hammadde kaynaklarını değeri düşük satışlarla başka kıtalara gönderiyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu açıklamaları duyar duymaz başta Afrika olmak üzere dünyada birinci gündem maddesi halinde gelen bu açıklamaları yapan iki siyasetçiyi değil, İtalya başbakanının muhatabı olduğunu söyledi. Zira İtalyan başbakanı da Fransa’nın Avrupa İşleri Bakanı gibi iki ülkenin tarihi bağları olduğunu, bu tartışmaların İtalyan toplumuna fayda getirmeyeceğini belirttiler. Ancak İtalya’daki siyasetçiler Fransa’yı en hassas tarafından sarsmayı kameralar önünde de sürdürüp 10 bin CFA değerindeki kağıt parayı yırttılar ve çöpe attılar.

Afrika’da ilgili devletlerin başındaki yöneticiler CFA’ya karşı ağızlarını açsalar ya bir iç savaşa sürükleniyorlar ya hapishaneye atılıyorlar, yolsuzluklarla suçlanıyorlar ya da kendi halklarına öldürtülüyorlar. Muammer Kaddafi 42 yıllık iktidarının en büyük hamlesini avro benzeri bir Afrika para birimi kurmak ve bunu idare edecek Afrika Bankasını kurma sürecinde sona yaklaştığında öldürüldü ve bunu bir skandala kurban edilen Dünya Bankasının o dönemki başkanı Dominique Strauss Kahn’a yaptırmaktaydı. Libya’nın öncülüğünde ülkeler yeni sürece hazırlanıyorlardı. Fransa elindeki en büyük gücün kesin olarak çıkacağını net olarak anlayınca önce Kaddafi’yi ve kendi vatandaşı olduğu halde Dünya Bankası Başkanını devre dışı bıraktı. Afrika’da demokrasinin olabildiği kadar en iyilerinden Fildişi Sahili ve Mali Cumhuriyeti iç savaşa sürüklendiler. Boko Haram ile Çad Gölü havzası onlarca yıl, CFA bir yana başka konularla bile ilgilenecek zaman bulamayacak hale sokuldu.

ABD ve Avrupa Birliği bu gelişmeleri yakından takip etmekte ve Çin ile Rusya gibi ülkelerin de önünü açan bu süreçleri onaylamaktadır. Kıtanın gelecekte yerel yöneticileri ve vatandaşları eliyle değil de 20. yüzyılda olduğundan daha ağır bir sömürme faaliyetinin içine çekilmesinin yollarını birlikte inşa ediyorlar. Aralarında bu para birimi bölgesine 1985’te giren İspanyol sömürgesi Ekvator Ginesi ve 1997’de giren Portekiz sömürgesi Gine Bissau’nun dışında Batı Afrika’da Benin, Burkina Faso, Mali, Nijer, Senegal ve Togo ile Orta Afrika bölgesinde Çad, Gabon, Kamerun, Kongo ve Orta Afrika Cumhuriyeti dahil 14 Afrika ülkesi uluslararası alanda kendilerine sınırsız güven verdiği iddia edilen CFA’yı kullanma karşılığında tüm döviz rezervlerinin yüzde 50’sini Fransız Hazinesinde tutmaktalar. Bu oran aslında 1960’ta yüzde 80’in biraz üzerinde, 2012’de yüzde 65 civarındaydı ve en son yarı yarıya çekildi. Her yıl milyarlarca avro tutan 14 ülkenin döviz rezervleri yüzde 0,72 sabit kâr oranıyla Fransa tarafından Paris Borsası’nda günlük işlem görüp büyük bir gelir sağlanmaktadır. Haliyle bu en zahmetsiz kaynak da Fransızların eğitim, sağlık, güvenlik, hatta Afrika’da birçok ülkede barış gücü altındaki askeri faaliyetleri dahil pek çok alanda kullanıldığı için İtalyan siyasetçiler bu paralarla Fransa’nın kamu borçlarının ödendiğini iddia etmektedirler. Bu paraların sahibi ülkeler ise kalkınma için gerekli pek çok yatırım için CFA’yı kıtada yöneten Batı Afrika Merkez Bankası ve Orta Afrika Merkez Bankasından, uluslararası kuruluşlardan yüzde 3 ile yüzde 7 arasında faizle kredi alarak borçlanmaktadır. Hatta memurlarının ve emeklilerin maaşlarını bile borç alarak ödemektedirler.

Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby 2015 yılı ağustos ayında bağımsızlığının 50. yılı törenlerinde CFA’ya karşı adeta ültimatom kabul edilen bir konuşma yaptı. Adı ne olursa olsun ama Fransa’nın denetimi dışında bir para birimlerinin olmasını, hatta tedavüldekinin kendi paraları olması gerektiğini açıkça ifade etti. Paris’in bu para biriminden elini çekmesini, zira bu uygulama yüzünden hiçbir hamle yapamadıklarını söyledi. Bu şimdiye kadar 14 ülke içinde en yetkili ağızlardan duyulan itiraz oldu. Ekvator Ginesi geçmişte Gine, Madagaskar ve Moritanya gibi ülkelerin denediği istikamette, bugünlerde CFA yerine MAL adını verdiği kendi parasını tedavüle sürmeye hazırlanıyor. Afrikalı ekonomistler başta olmak üzere kıtanın bu para birimi yüzünden sadece Akdeniz’deki mülteciler değil tüm iktisadi hayatlarının boğulduğu yönünde her tarafından yükselen sesler ve karşı duruşlar CFA’nın yakın gelecekte tarihe gömülmesi gerektiği yönünde. Ülkesindeki asgari ücretlerle çalışanların ve emeklilerin “Sarı Yelekliler” gösterilerini yatıştıramayan Fransa bugünlerde CFA karşıtı kıtada giderek yayılacak tepkileri İtalyan siyasetçilerinki kadar basite alınamayacak.
—-
Osmanlı-Afrika ilişkileri alanında eserler veren, Afrika konusunda Başbakanlık Müşavirliği ve Çad Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Prof. Dr. Ahmet Kavas, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı ve Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) kurucu başkanıdır

Kaynak: Fransa’nın Afrika’daki can simidi: Sömürge Frankı

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

TGV – Fransa’nın Yüksek Hızlı Treni

TGV (Fransızca Train à Grande Vitesse, “hızlı tren”) Alstom ve SNCF tarafından geliştirilen ve SNCF tarafından işletilen hızlı tren servisidir. 1981 yılında Paris ile Lyon arasında ilk defa seferlere baslamiştır. Şu anda Paris merkez olmak üzere çeşitli şehirlere ve komşu ülkelere seferler duzenlemektedir. 3 Nisan 2007’de 574.8 km/s ile dunya tekerlekli tren hız rekorunu kırmıştır. Ortalama hızı 200 km/s maksimum hızı ise saatte 320 km’dir.

TGV fikri ilk kez 1960’larda önerilmiş, sonra Japonya 1959 yılında Shinkansen yapımına başlamıştı. Fransız hükümeti yeni teknolojiler keşfetmekten yanaydı, Aérotrain gibi Hovercraft ve maglev gibi hava destekli tren üretimini desteklemekteydi, aynı anda SNCF şirketi geleneksel tarzda faaliyet gösterecek yüksek hızlı trenler tasarımlarını araştırmaya başladı.

Özgün bir TGV, gaz türbini-elektrikli lokomotifler tarafından tahrikli olacağı planlandı. Küçük boyutlu Gaz türbinleri, iyi bir güç-ağırlık oranı ve yeteneği ile uzun süreli yüksek güç sağlamak için seçilmişti. İlk prototip, TGV 001’ dir, 1973 yılındaki enerji krizini petrol fiyatındaki artış takip etti, gaz türbinleri elverişsiz kabul edildi ve proje elektrikli havai hatlara döndü. Bu elektrik ise Fransa’nın o dönemde yapmış olduğu yeni nükleer santralleri tarafından üretilecekti.

Fransa TGV hatları

TGV 001 boştan bir prototip değildi, doğal gaz türbinli motor, yüksek hızlı tren yolculuğu için olabilecek teknolojilerden sadece biri oldu. Ayrıca, yüksek hızlı aerodinamik bir trenin sahip olduğu kinetik enerjiyi büyük miktarda dağılımı için gerekli olan yüksek hız frenleri test edilmiş ve sinyalizasyon sistemlerinde gelişmeler yapılmıştır. Böylece 318 km / s (198 mph) hıza ulaşıldı, bir ilkti ve elektrikli tren dünyasında bu hız rekoruna hala ulaşabilen olmadı. İç ve dış tasarımlar İngiliz tasarımcısı Jack Cooper tarafından tarz edildi, burun şekli dahil olmak üzere erken TGV tasarımlarının temelini kurdu.

Elektrikli çekiş değişimi için TGV ye önemli bir tasarım revizyonu gerekli oldu. 1974 yılında ilk elektrik prototip olan “Zebulon” , yenilikçi vücut motorlar, dış tasarım, süspansiyon ve fren montajı gibi özellikleri güvenlik testlerini tamamlandı. 1976 yılında Fransız hükümeti finanse edilen, TGV projesini ve LGV Sud-Est adı verilen ilk yüksek hızlı hat inşaatı kısa bir süre içinde başladı. Ve ilk yapılan hatta “LN1, Ligne Nouvelle 1” adı verildi

“Patrick” ve “Sophie” adı verilen iki adet ilk üretim test edilerek 25 Nisan 1980 tarihinde teslim edildi. Ve TGV 27 Eylül 1981 de Paris ve Lyon arasında hizmete açıldı.

SNCF şirketi, TGV iş seyahati için başka bir lüks hizmet olacağını yönündeki önyargılara önlem olarak, büyük bir tanıtım kampanyası hazırlayarak hız, rezervasyon politikası, normal fiyat prensiplerine odaklanarak her çeşit yolcuya eşit fiyat politikası oluşturmuştur.

TGV normal trenlerden, arabalardan veya uçaklardan daha hızlıdır. Trenler, halk nezdinde hızlı ve pratik bir seyahat aracı olarak kabul edilerek yaygın olarak popüler oldu.

İlk olarak 1 Ekim 1964 tarihinde Tokyo ve Osaka bağlayan Japon Shinkansen’den ve İngiltere’nin ana hatları için hazırlanan ve 1976 yılında hizmete giren İngiliz İntercity 125’ den sonra TGV dünyanın üçüncü ticari yüksek hızlı tren servisi oldu. TGV için şu anda dünya hız rekorunu konvansiyonel, tekerlekli ve raylı trenler arasında elde tutuyor. 1990’da 515.3 km/h (320.2 mph) olan dünya rekorunu kırdı. Ve TGV, 2007 yılında dünyanın en hızlı konvansiyonel tarifeli tren seferi olan Champagne-Ardenne seferini saatte ortalama 279,3 km / h (173,6 mph) ile yaptı.

TGV Kazaları

TGV hizmete girdiği 1980 yılından bu yana yüksek hızda seyir halindeyken herhangi bir kaza yapmadı. Ancak 270 km/h (168 mph) hız ve üstünde üç raydan çıkma olayı kayıtlara geçmiştir. Ama bu raydan çıkma olaylarının hiç birinde devrilme söz konusu olmamıştır.

14 Aralık 1992: TGV 920, Annecy-Paris paris seferinde 270 km/h (168 mph) hız ile raydan çıkma olayda 27 kişi yaralandı.

21 Aralık 1993: TGV 7150, Valenciennes-Paris seferinde 300 km/h (186 mph) hız ile seyir halindeyken yağmurun 1.Dünya Savaşından kalma bir çukurda çöküntüye sebep olmasıyla raydan çıktı.

5 Haziran 2000: Eurostar 9073, Paris-Londra seferinde 250 km/h (155 mph) hızla seyir halindeyken raylardaki bağlantı hatası sebebiyle raydan çıktı.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Bir Pasaporta Sahip İlk ve Tek Firavun Olan Büyük Ramses’in Fransa Yolculuğu

1974 yılında, Firavun’un II. Ramses’in (MÖ 1302 – MÖ 1212) mumyası için geçerli bir Mısır pasaportu (ölümünden yaklaşık üç bin yıl sonra) çıkarıldı ve böylece Paris’e uçabildi.

Mısırlılar ruhlarının öteki dünyada dirilip yeniden bedenlerine döneceklerine inanırlardı. Bu sebeple de mumyalanırlardı. Tabii Antik Mısır’ın en büyük imparatorlarından, Filistin’den başlayıp Sudan’a dek hüküm süren 2. Ramses, namıdiğer Büyük Ramses de şanına yakışır bir şekilde mumyalanmıştı.

Üç bin yılın ardından Büyük Ramses’in mumyası bozulmaya başlamıştı. Uzmanlar mumyayı kaplayan bakterilerin kritik seviyede zarar vermesini önlemek için bir çözüm aramaya başladılar.

1974 yılında mumyayı kurtarabilecek bir uzman grubu bulundu fakat bu grup Fransa’daydı. Bu da Ramses’in taşınması anlamına geliyordu. Başlı başına zorlu bir görev olan bu taşıma işlemi başlamadan önce ilginç bir engelle karşılaşıldı, Fransa topraklarına ayak basan herkesin ölü ya da diri fark etmeksizin bir pasaporta sahip olmasını şart koşuyordu ve bu bir şaka değildi.

Fransız yetkililer pasaportu olmadan Ramses’in mumyasını ülkeye almayacaklarını bildirdiler. Bir orta yol bulunamayınca Mısır hükümeti alınan özel kararla Ramses için bir pasaport hazırladı.

Üç bin yaşında biri için hazırlanan ilk pasaportta haliyle mumyanın fotoğrafı kullanıldı, tüm bilgiler bu pasaporta iliştirildikten sonra meslek kutucuğu şöyle dolduruldu: Kral (Merhum)

Ramses, Fransız damgalı pasaporta sahip ilk ve tek mumya olduktan sonra Fransa’ya yolculuğu başladı.

Fakat ilginçlikler pasaportla son bulmayacak, pasaporta iliştirilen ‘kral‘ ibaresi protokol kurallarının uygulanmasına yol açacaktı. Fransız yasalarına göre ülkeyi ziyaret eden krallar için özel bir karşılama yapılmalıydı.

Ramses’in mumyası da Paris’e giriş yaparken bu yasa gereği havaalanında askeri bando ve saygı duruşu eşliğinde karşılandı.

İncelemeler sırasında Mısırbilimciler, mumyanın farkedilir derecede ince boynuyla ilgilendi. Yapılan X-ışını taramaları, başını yerinde tutmak için, boyundan üst göğsün içine doğru yerleştirilmiş bir parça odun olduğunu ortaya çıkardı. Mumyalama sürecinde, mumyalanmayı gerçekleştiren kişiler tarafından başın yanlışlıkla düşürülmüş olduğuna inanılıyor.

Mısır kültüründe, vücudun herhangi bir parçası çıkacak olursa, bedenin ruhu, sonraki yaşamda var olmaya devam etmeyecekti. Bu yüzden mumyalama işlemini gerçekleştirenler, firavun II. Ramses’in başını dikkatlice yerleştirdiler ve başını yerinde tutmak için boynuna tahta bir çubuk yerleştirdiler.

Fransız uzmanlar tarafından bakımı yapılan mumyaya dair bilgiler de ortaya çıkacaktı. Yaşayan en uzun firavun olarak anılan Ramses 1 metre 70 santimetre boylarında, kızıl saçlı olarak kayıtlara geçti. Ayrıca onlarca savaşın fatihi, uçsuz bucaksız bir coğrafyanın hakimi olarak böyle tuhaf prosedürlerle karşılaşan ilk hükümdar olarak da anılacaktı.

Kaynak: onedio.com, arkeofili.com

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın