Sismik İzolatör nedir? Nasıl çalışır?

Sismik izolasyon uygulaması; yapı mühendislerince kullanılan geleneksel yaklaşımlara kıyasla, depreme dayanıklı yapıtasarlamak üzere köklü ve radikal bir yaklaşımdır. Geleneksel yöntem olan ankastre temelli yapı tasarımında, yapıya üstün nitelikli bir sismik performans kazandırmak üzere yapı sistemini sağlamlaştırmak; yapının daha rijit olmasına yol açmakta, bu durum yapının ve ona bağlı diğer taşıyıcı elemanların daha fazla kuvvet karşılamasına neden olmaktadır. Sismik izolasyon, yapının depreme dayanma kapasitesini arttırmaktan daha ziyade, yapının depreme karşı tepkisini azaltma esasına dayanan bir tür depreme dayanıklı yapı tasarımı yaklaşımıdır. Bu teknolojinin düzgün ve doğru bir şekilde uygulanması, yapıların şiddetli depremler sırasında rijit davranış göstermesine ve zorlanmanın elastik sınırlar içinde kalmasına yol açmaktadır. (Naeim ve diğ., 1999) Sismik izolasyon sistemlerini uygulamak, mühendisin düşük fiyatlı yapı sistemleri kullanarak orta ve büyük şiddetli depremlerde, hem binanın taşıyıcı sisteminde hem de bina içindeki eşyalarda meydana gelebilecek hasarı sınırlandırmasını sağlar.

Bir binaya depreme karşı üstün bir dayanım kazandırmakla sorumlu olan yapı mühendisinin karşılaşacağı temel ikilem, göreli kat ötelemesini ve kat ivmelerini minimize etmektir. Büyük göreli kat ötelemeleri, yapısal olmayan elemanlarda hasara neden olmaktadır. Yapıyı daha rijit hale getirerek, göreli kat ötelemeleri sınırlandırılabilir. Ancak bu yöntem, yer hareketi etkisinin büyümesine ve hassas eşyalara zarar gelmesine neden olabilecek yüksek kat ivmelerinin meydana gelmesine yol açacaktır. Kat ivmeleri ise, yapı sistemini daha esnek hale getirerek azaltılabilir. Fakat bu kez de büyük göreli kat ötelemeleri meydana gelecektir. Göreli kat ötelemesini ve kat ivmelerini eş zamanlı olarak azaltmanın tek uygulanabilir yolu, sismik izolasyon yöntemini kullanmaktır. Sismik izolasyon sistemi gerekli esnekliği, izolasyon seviyesinde toplanan yer değiştirmeler vasıtası ile sağlamaktadır. (Naeim ve diğ., 1999) Sismik izolasyon kavramı oldukça basittir. Sismik izolasyon sistemi yapı ile temeli arasına düşük yatay rijitliği olan izolatörleri monte ederek yapıyı, deprem hareketinin yatay bileşenlerinden ayırmaktadır. Bu yöntem, uygulandığıyapıya; hem ankastre mesnetli sistemin frekansından hem de yer hareketinin hakim frekanslarından çok daha küçük olan bir asal frekans vermektedir. Sismik izolasyonlu yapının birinci dinamik modu sırasında yer değiştirme sadece izolasyon sisteminde olur. Üstyapı nerede ise tamamen rijit davranış gösterir. Sismik izolasyon sistemi, deprem enerjisini absorbe etmemekte ancak ondan ziyade sistemin dinamikleri vasıtası ile yönünü değiştirmektedir. Bu etki sönüme bağlı değildir. Bununla birlikte belirli düzeydeki bir sönüm, izolasyonlu yapının titreşim frekansında meydana gelebilecek olası bir rezonans durumu ile karşılaşmamak için faydalı olacaktır. (Naeim ve diğ., 1999) Bahsedilen tüm bu özelliklerinden ötürü sismik izolasyon sistemlerinin, özellikle içerisinde hassas cihazları barındıran ve bir ülkenin siyasal ya da ekonomik yapısı için kritik öneme sahip binalarda; deprem sonrasında işlevini sürdürmesi gereken ve kullanılabilir durumda kalması gereken binalarda (hastane, iletişim merkezleri gibi) kullanılmasıkaçınılmazdır. Sismik izolasyon sistemlerinin elemanı olarak kullanılan başlıca sismik izolatör tipleri; kurşun çekirdekli izolatör, çapraz doğrusal hareket sistemi, kayıcı tabakalı kauçuk izolatör ve çelik bilyalı izolatördür. Bu izolatör tiplerine ait açıklamalar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Kurşun Çekirdekli İzolatör (Lead Rubber Isolator)

Kurşun çekirdekli izolatör, tabakalar halinde bulunan yuvarlak şekildeki kauçuk ve çelik plakalardan imal edilmişizolatördür. İnce kauçuk tabakalar ile çelik plakaların bir sıcak preslemeden sonra yapıştırılması sureti ile imal edilmektedirler. Bu izolatörlerin ortasına, ayrıca bir enerji sönümleme kapasitesi sağlamak üzere, kurşun çekirdek yerleştirilmektedir (Şekil 1).

Çapraz Doğrusal Hareket Sistemi (Cross Linear Bearing)

Şekil 1. Kurşun Çekirdekli İzolatör Kesiti (LRI)

Şekil 2. Çapraz Doğrusal Hareket Sistemi (CLB)

Çapraz doğrusal hareket sistemi (CLB), birbirine dik olarak konumlandırılmış iki adet doğrusal raya monte edilen yine iki adet düşük sürtünmeli doğrusal hareket eden bloktan oluşmaktadır (Şekil 2). CLB ünitesi üzerinde yer alan tampon bloklar çok düşük bir sürtünme katsayısına sahip olup, çok az bir kesme kuvveti karşılamaktadır. Bir başka deyişle çok düşük büyüklüğe sahip yanal etkilerde dahi sistem aktive olabilmektedir. CLB’lerin bir başka avantajlı özelliği de; basınç kuvvetlerinin yanı sıra çekme kuvvetlerine karşı da çalışabilmesidir. CLB tipi izolatörler, kurşun çekirdekli izolatörler ve diğer sönümleyicilerle birlikte kullanılabilmektedir.

Kayıcı Tabakalı Kauçuk İzolatör (Sliding Laminated Reubber Isolator)Kayıcı tabakalı kauçuk izolatör (Şekil 3), diğer izolatörlerle (LRI, CLB tipi) birlikte kullanılır. Küçük genlikli yatay sarsıntılarda SLR, kauçuk tabakaların şekil değiştirmesi ile uygulandığı sisteme sönüm kapasitesi sağlar. Daha büyük sarsıntılarda ise, plakanın kayması ile üzerindeki yapıda meydana gelen salınım hareketi kontrol altına alınır.

Çelik Bilyalıİzolatör (Steel Ball Bearings)

Şekil 3. Kayıcı Tabakalı Kauçuk İzolatör (SLR)

Şekil 4. Çelik Bilyalıİzolatör (SBB)

Çelik bilyalı izolatör, düşük bir sürtünme katsayısı vermek üzere iki adet çelik levha arasında sıkıştırılmış çok sayıdaki bilyalardan oluşur (Şekil 4). Bilyaların sayısı, binanın düşey yüklerini yeterli düzeyde karşılayacak şekilde, sismik izolasyon sisteminin tasarımı esnasında kolayca ayarlanabilmektedir. Bu izolatörler genellikle kurşun çekirdekli izolatörler (LRI) ve diğer sönümleyicilerle kombine edilecek şekilde bir arada kullanılmaktadır.

Kullanılan Yöntem

Bu çalışmada birbirinden farklı yapısal sistemleri olan eş oturum alanına sahip iki yapı analiz edilecektir. Bunlardan ilki ankastre olarak modellenen perdeli bir yapıdır. Söz konusu perdeli binanın açıklıkları, analizi yapılan diğer binaya kıyasla göreli olarak daha küçüktür. Analizi yapılan ikinci bina ise sadece kolon-kirişten teşkil edilmiş taşıyıcı sisteme sahip çerçeve tipi bir yapı olup, bu yapı aynı zamanda sismik izolasyonlu olarak tasarlanmıştır. Her iki yapı aynıdeprem ivme kayıtlarına maruz bırakılarak, zaman tanım alanında bir dinamik analiz yapılmıştır. Yapılan dinamik analiz neticesinde; perdeli yapı ile sismik izolasyonlu ve perdesiz olarak modellenen yapının kesit tesirlerinde meydana gelen değişim gözler önüne serilecektir. Dinamik analiz sonuçları irdelenirken sismik izolasyonlu yapı için Japonya’da uygulanan yönetmelik şartları göz önüne alınacaktır. Buna göre meydana gelmesi gereken göreli kat ötelemesi oranı1/200 ve altında olacak şekilde tasarım yapılacaktır. Yine Japon Yönetmeliği uyarınca, izolatörler üzerine etkiyen eksenel yükler için 1.0 G (Sabit) + 1.0 Q (Hareketli) yükleme kombinezonuna ait değerler göz önüne alınacak ve sismik izolatörlere ait boyutlar buna göre tasarlanacaktır. Binanın ağırlık merkezi ile sismik izolasyon sisteminin rijitlik merkezi plan düzleminde mümkün olduğunca üst üste düşecek şekilde tasarım yapılmalıdır. Böylelikle sismik izolatörlerin burulması ya da burkulması gibi işlevlerini kesintiye uğratacak muhtemel olumsuz sonuçlara karşı bir emniyet tedbiri alınmaktadır. Bu adımlardan sonra, dizaynıyapılan sismik izolasyonlu yapı için belirlenmiş olan sismik izolatörlerin toplam fiyatı da dikkate alınarak yapının kaba ve toplam inşaat maliyetleri karşılaştırılacaktır. Binaların kaba inşaat maliyetine ait kalemlerin metrajları için STA 4 yazılımının vereceği sonuçlar esas alınacaktır. Ancak ince inşaat maliyeti için sadece basitleştirilmiş ampirik bir orantıkatsayısı ile söz konusu binanın kaba inşaat maliyeti üzerinden basit bir çarpan kabulü yapılarak hareket edilecektir.

Kullanılan Veriler

Bu çalışmada 8 katlı iki bina incelenecektir. Modellenecek olan; eş oturum alanına ve birbirinden farklı yapısal sistemlere sahip iki binanın, zaman tanım alanındaki dinamik analizi için Kocaeli ve Düzce depremlerine ait ivme kayıtları kullanılacaktır. Modellenen yapıların kaba inşaat kalemlerine ait metraj sonuçlarını elde etmek üzere STA 4 yazılımının verdiği sonuçlar dikkate alınacaktır.

Dizayn edilen binaların taşıyıcı sistem elemanlarının boyutları, modellemede kolaylık sağlaması bakımından her bir bina için tek tip olacak şekilde seçilmişlerdir. Aşağıda taşıyıcı sistem elemanlarının boyutları tablolaştırılmıştır (Tablo 1,2).

Sismik izolasyon sistemi 50 cm. yanal deplasman yapma kabiliyetine sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Sismik izolasyon sisteminin tasarımı sonucu belirlenen kurşun çekirdekli izolatör boyutları ve adetleri aşağıdaki tabloda belirtilmektedir (Tablo3):

Sonuç

İki bina için, zaman tanım alanında yapılan dinamik analiz sonucu elde edilen sonuç çıktıları aşağıdaki tablolarla ortaya konulmaktadır (Tablo 5, 6, 7).

Görüldüğü üzere sismik izolasyonlu binada (Şekil 6) aynı deprem etkisi altında meydana gelen göreli kat ötelemesi oranı ve taban kesme kuvveti değerleri nerede ise 1/20 oranında küçülmektedir. Sismik izolasyonlu binada meydana gelen yer değiştirme, sismik izolasyon seviyesinde yoğunlaşmış ve üstyapı adeta rijit bir cisim gibi hareket etmiştir. Perdeli ankastre binanın (Şekil 7), 1. doğal titreşim periyodu T = 0,4376 sn olarak belirlenmiştir. Buna karşın kurşun çekirdekli izolatör kullanılarak yeniden tasarlanan binanın 1. doğal titreşim periyodu T = 3,0443 sn olarak belirlenmiştir. Bu durumun doğal sonucu olarak depremlerin ivme spektrumunlarında çok düşük ordinatlarla yani ivme değerleri ile karşılaşılacağından yapılar depremi çok az hissedeceklerdir.

Şekil 5. Perdeli Ankastre Binanın 3 Boyutlu Görünümü

Şekil 6. Sismik İzolasyonlu Binanın 3 Boyutlu Görünümü

Sismik izolasyonlu yapıda meydana gelen kat deplasmanları tablolardan da anlaşıldığı üzere, perdeli ankastre binaya kıyasla çok daha büyüktür. Örneğin İzmit depreminin Y doğrultusundaki bileşeni etkisi altında perdeli ankastre binanın en üst katında oluşan kat deplasman değeri 10 cm’nin altında kalırken; aynı etki altında, açıklıkları arttırılmış sismik izolasyonlu yapıda, yine en üst katta oluşan kat deplasman değeri 46 cm’nin üzerinde (Şekil 7) ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte göreli kat ötelemesi oranları karşılaştırıldığında; sismik izolasyonlu yapıda meydana gelen değerler, perdeli ankastre yapıda oluşan değerlerin 1/15’i ila 1/20’si gibi çok küçük bir oranda kalmıştır. Buradan çıkan sonuç odur ki, yapıyı sismik izolasyonlu hale getirmek, gereken esnekliği sağlamakla birlikte deplasmanları yapının sismik izolasyon seviyesinde tutmakta ve izolatörler üzerinde imal edilen üstyapı adeta rijit bir cisim gibi hareket etmektedir.

Şekil 7. Sismik İzolasyonlu Binada En Alt ve En Üst Katlarda Meydana Gelen Kat Deplasmanları

İki farklı yapısal sisteme sahip binaların dinamik analizleri sonucunda karşılaştırması yapılan bir başka parametre de aynı deprem itkileri altında binalarda oluşan taban kesme kuvveti değerleridir. Açıkça görülmektedir ki sismik izolasyonlu binada oluşan tepkiler, perdeli ankastre yapıda oluşanlara kıyasla 1/10 ila 1/25 gibi çok küçük oranlarda meydana gelmektedir. Dolayısı ile sismik izolasyonlu yapıda, taşıyıcı elemanlar ile bina içinde yer alan yapısal olmayan elemanlar yani eşyalar bu tür şiddetli depremler etkisi altında pratik olarak depremleri çok az hissedecek ve hiçbir hasar oluşmayacaktır. Ancak şu nokta da dikkatlerden kaçmamalıdır ki sismik izolasyonlu inşa edilecek yapıların, üzerine oturacaklarızeminlerin nispeten sıkı olmalarında mutlak yarar bulunmaktadır. Aksi taktirde sismik izolasyon uygulayarak suni olarak arttırılmış yapı titreşim periyodu ile zayıf zeminin sahip olduğu nispeten büyük zemin hakim periyodu değerleri birbirine yakınsayacağından kuazi-rezonans durumu ile karşılaşmak riski ortaya çıkacaktır. İki binayı mimari açıdan karşılaştıracak olursak, sismik izolasyonlu yapıda, taşıyıcı sistemin perdeden arındırılması için imkan doğmuş, açıklıklar plan düzleminde bir doğrultuda da olsa arttırılabilmiş ve sonuçta binadan hizmet görenler için daha geniş ve ferah bir kullanım alanı ortaya çıkmıştır. Böylelikle ileriki başlıklarda değinileceği üzere, binanın kaba inşaat kalemlerinde maliyet açısından daha ucuz bir çözüm üretmek mümkün olmuştur. Sonuç olarak yapıyı sismik izolasyonlu olarak inşa etmek ona ekstra bir güvenlik temin etmekle birlikte, ülkemizde en küçük şiddetli olanlarında bile can almaya devam eden deprem afetlerinden sonra oluşabilecek muhtemel hasar riskini ortadan kaldırmaktadır. Bu avantaj; deprem sonrası hasara uğrayan yapıların güçlendirme çalışması için ayrılacak finansmanın ülke ekonomisine kazandırılmasını da beraberinde getirecektir.

Maliyet Karşılaştırması

Analizi yapılan iki yapının STA 4 yazılımı ile yapılan modellemesi sonucu, yazılımın hesapla ortaya koyduğu metraj çıktı sonuçları aşağıdaki tablolarda görülmektedir (Tablo 8, 9). Tablo 8. Perdeli Ankastre Yapı Kaba İnşaat Metrajı (K.D.V. dahil)

Buna karşın salt sismik izolasyonlu yapının toplam kaba inşaat maliyetini inceleyecek olursak, kullanılacak olan sismik izolatörlerin maliyeti, toplam kaba inşaat maliyetinin % 40’ını teşkil etmiştir. Sonuç olarak sismik izolasyonlu yapının kaba inşaat maliyeti izolatörlerle birlikte hesaplandığında, perdeli ankastre yapıya göre % 29 oranında artmıştır. Bununla birlikte her iki yapının toplam inşaat maliyetini karşılaştırmak üzere, yapı sistemlerine ait mimari proje ve detaylar elde bulunmadığından, basit bir varsayımla ince inşaat maliyetinin kaba inşaat maliyetinin 1,5 katı olacağışeklinde kabul etmemiz halinde sismik izolasyonlu yapının toplam inşaat maliyetinin, perdeli ankastre yapıya göre % 2 oranında daha ucuza mal olduğu anlaşılmaktadır

Son olarak şunu da açıkça hatırlatmak gerekir ki, bu yapı karşılaştırmalarından da anlaşıldığı üzere yeterli rijitliği binaya kazandırmak şartı ile yapıyı sismik izolasyonlu hale dönüştürürken, yeterli iterasyon adımları sonucunda taşıyıcısistem elemanlarında kesit küçültmesine gitmek ve dolayısı ile binanın ağırlığını ve kesit tesirlerini azaltmak pekala mümkündür. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, en başta da ifade edildiği üzere, içerisinde çok hassas ve değerli eşyaların bulunduğu, siyasal, kültürel veya ekonomik açıdan o ülke için çok kritik öneme sahip yapılarda ve deprem sonrasında işlevini sürdürmesi gereken ve kullanılabilir durumda kalması gereken binalarda sismik izolasyon sistemlerinin kullanılması gerektiği açıktır.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Bisiklet Bakımı Nasıl Yapılır?

Bisiklet Bakımı Nasıl Yapılır?
Bisiklet Bakımı Nasıl Yapılır?

İster sadece işe gidip gelin ister spor amaçlı kullanın, bisikletinizin her zaman temiz ve kullanıma hazır olması gerekir. Bir bisikletin bakım programı ise ne sıklıkta ve hangi koşullarda kullanıldığına bağlı olarak değişebilir. Arazide, engebeli yollarda veya yağmurlu günlerde bisiklete binen kişilerin diğerlerine göre daha sık bakım ve temizlik yapmaları gerekir. Peki, doğru bisiklet bakımı nasıl yapılır?

Bisikletin Temizlenmesi

Bisikletinizin ömrünü uzatmak için yapabileceğiniz bir şey varsa o da bisiklet parçaları ve kadronun temiz tutulmasıdır. Bunun için özel bir temizlik kitine gerek yok; bir kova su, sabun, sünger ve eski bir diş fırçası işinizi görür. Ancak iyi bir yağ çözücü, zincirdeki ve dişli zincirlerindeki yağın ve tozun kırılmasına yardımcı olacaktır. Temizliğe başlamadan önce bisikletin her yerini suyla durulayın (Hortumla durulayacaksanız basıncı fazla artırmayın). Bisiklet çamurluğu, kadro, zincir, vites ve dişliler üzerinde temizleyici ve yağ çözücü (tabii ki bisiklete özel) bir ürün kullanın. Durulama sonrası bisikleti iyice kuruladığınızdan emin olmanız gerekir. Çünkü su, pasın en büyük düşmanlarından biridir. Aktarma organları (zincir, zincir halkası, ruble ve vites aksamı), ıslakken yağ ve tozla hızlıca tıkanır. Bu nedenle bu kısım özellikle ıslaksa tüm kiri temizlemeniz önemlidir. Jantlar ve diskli fren rotorları gibi frenleme yüzeylerinden kaçındığınızdan emin olarak bisikletin iskeletini PTFE sprey veya silikon bisiklet cilasıyla parlatabilir ve ardından bir kağıt havluyla silebilirsiniz. Böylece bir sonraki sürüşe çıkarken çamur ve toz yapışmasının önlenmesine de yardımcı olabilirsiniz.

Lastiklerin Uygun Şekilde Şişirilmesi

Kötü şişirilmiş bir bisiklet lastiği patlamaya eğilimlidir. Lastikleri şişirmek için bar ve PSI göstergeli bir ayaklı pompaya ihtiyacınız var. Lastik numaranızın yanında PSI harflerinin yazdığını görebilirsiniz. Bu sayı size ne kadar hava basmanız gerektiğini gösterir. Genellikle, yol bisikleti için 80 – 130 PSI, dağ bisikleti lastikleri için 30 – 50 PSI ve hibrid lastikler için 50 – 70 PSI yeterlidir. Bu yeterince basit bir işlemdir ancak havanın iç lastikten kaçtığını veya pompalanırken şişirmediğini fark ederseniz bu, pompanın doğru şekilde bağlanmadığı anlamına gelebilir. Bu durumda lastikleri şişirmeyi yeniden deneyin. Lastikleriniz kullanım sırasında zamanla doğal olarak basıncını kaybeder. Sürüşün pürüzsüz ve verimli olmasını sağlamak için lastiklerin genel olarak her hafta kontrol edilmesi önerilir.

İster sadece işe gidip gelin ister spor amaçlı kullanın, bisikletinizin her zaman temiz ve kullanıma hazır olması gerekir. Bir bisikletin bakım programı ise ne sıklıkta ve hangi koşullarda kullanıldığına bağlı olarak değişebilir. Arazide, engebeli yollarda veya yağmurlu günlerde bisiklete binen kişilerin diğerlerine göre daha sık bakım ve temizlik yapmaları gerekir. Peki, doğru bisiklet bakımı nasıl yapılır?

Bisikletin Temizlenmesi

Bisikletinizin ömrünü uzatmak için yapabileceğiniz bir şey varsa o da bisiklet parçaları ve kadronun temiz tutulmasıdır. Bunun için özel bir temizlik kitine gerek yok; bir kova su, sabun, sünger ve eski bir diş fırçası işinizi görür. Ancak iyi bir yağ çözücü, zincirdeki ve dişli zincirlerindeki yağın ve tozun kırılmasına yardımcı olacaktır. Temizliğe başlamadan önce bisikletin her yerini suyla durulayın (Hortumla durulayacaksanız basıncı fazla artırmayın). Bisiklet çamurluğu, kadro, zincir, vites ve dişliler üzerinde temizleyici ve yağ çözücü (tabii ki bisiklete özel) bir ürün kullanın. Durulama sonrası bisikleti iyice kuruladığınızdan emin olmanız gerekir. Çünkü su, pasın en büyük düşmanlarından biridir. Aktarma organları (zincir, zincir halkası, ruble ve vites aksamı), ıslakken yağ ve tozla hızlıca tıkanır. Bu nedenle bu kısım özellikle ıslaksa tüm kiri temizlemeniz önemlidir. Jantlar ve diskli fren rotorları gibi frenleme yüzeylerinden kaçındığınızdan emin olarak bisikletin iskeletini PTFE sprey veya silikon bisiklet cilasıyla parlatabilir ve ardından bir kağıt havluyla silebilirsiniz. Böylece bir sonraki sürüşe çıkarken çamur ve toz yapışmasının önlenmesine de yardımcı olabilirsiniz.

Lastiklerin Uygun Şekilde Şişirilmesi

Kötü şişirilmiş bir bisiklet lastiği patlamaya eğilimlidir. Lastikleri şişirmek için bar ve PSI göstergeli bir ayaklı pompaya ihtiyacınız var. Lastik numaranızın yanında PSI harflerinin yazdığını görebilirsiniz. Bu sayı size ne kadar hava basmanız gerektiğini gösterir. Genellikle, yol bisikleti için 80 – 130 PSI, dağ bisikleti lastikleri için 30 – 50 PSI ve hibrid lastikler için 50 – 70 PSI yeterlidir. Bu yeterince basit bir işlemdir ancak havanın iç lastikten kaçtığını veya pompalanırken şişirmediğini fark ederseniz bu, pompanın doğru şekilde bağlanmadığı anlamına gelebilir. Bu durumda lastikleri şişirmeyi yeniden deneyin. Lastikleriniz kullanım sırasında zamanla doğal olarak basıncını kaybeder. Sürüşün pürüzsüz ve verimli olmasını sağlamak için lastiklerin genel olarak her hafta kontrol edilmesi önerilir.

Fren Balatalarının Kontrol Edilmesi

Aşınmış fren balataları bir işe yaramaz. Yivleri göremiyorsanız yıpranmış oldukları anlamına gelir. Yeni fren balatalarının takılması oldukça hesaplı ve kolay bir çözümdür ve evinizde kendiniz de yapabilirsiniz. Sadece alyan anahtarı setine ve biraz da sabıra ihtiyacınız var. Ancak farklı fren sistemleri, farklı işlemler yapılmasını gerektirir. V frenlerde alyan anahtarını kullanarak, kaliperdeki vidaları söküp rayıyla birlikte pabucu çıkarmalısınız. Diskli fren balatalarınız içinse (genellikle dağ bisikletlerinde bulunan) önce tekerleği çıkarmanız ve ara parçayı yerleştirmeniz gerekir. Bu önemli bir ayrıntıdır. Çünkü bazen insanlar tekerlek çıkarıldığında hatalı olarak fren kollarını sıkarlar. Eğer bu iş size biraz karışık geliyorsa hiç bulaşmamanızı öneririz.

Frenlerin Sıkılaştırılması veya Gevşetilmesi

Eğer frenleriniz yavaşlamış ve cansızlaşmışsa, yani fren kolunu sıktığınızda çok çabuk bir şekilde geri geliyorsa ve gevşekse frenleri sıkmanız gerekir. Aynı şekilde fren kolunu sıktığınızda eğer çok sertse ve yoğun bir dirençle karşılaşıyorsanız bu, gevşetmeniz gerektiği anlamına gelir.

Pedalların ve Zincirin Yağlanması

 

Pedal ve zincirlerin yağlanması

Düzenli olarak bisikletinizin yan tarafına bakarak ve arka tekerleği yerden kaldırarak tüm zinciri kontrol edin. Serbest elinizle pedallardan birini yavaşça döndürün, bireysel zincir bağlantılarını kir birikmesi ve pas durumu açısından inceleyin. Gıcırtı seslerini dinleyerek yeterli yağlanma olup olmadığını kontrol edin. Eğer bu sorunlardan biri veya birkaçı varsa zincirinizin temizliğe ihtiyacı var demektir. Yağ bakımı konusunda dikkat etmeniz gerekenler:
• Yağ şişesini sıkın ve uygularken pedalı ters yönde çevirin.
• Zinciri birkaç kez zincir halkalarına dolayın ve bunu yaparken zincirin her bir parçasına yağ sıkmaya devam edin.
• Bağlantıları sağlam bir fırçayla veya eski bir diş fırçasıyla fırçalayın.
• Fazla yağı temiz ve kuru bir bezle silin. Bu adımı atlamayın, aşırı yağlama tam tersi olarak yeni kirleri çekebilir.
• Daha kapsamlı bir temizlik için bir zincir temizleme aracı kullanabilirsiniz.
• Her zaman bisiklet aktarma organları için tasarlanmış bir temizleyici ve yağ kullanın.
• Islak havalarda bisiklet sürecekseniz ıslak bir yağ seçin. Yağmur, kar ve çamurlu yollar bisiklet zincirindeki kuru yağları silebilir. Bu nedenle ıslak yağlama daha dayanıklı olacaktır. Kurak bir iklimde yaşıyorsanız kuru bir yağ tercih edin. Kuru hava koşullarında bisiklete biniyorsanız ıslak yağlama gerekli değildir ve bu, kuru yağlamadan daha fazla kir çeker. Kuru yağlama, zincirinizi daha temiz tutacaktır. Ancak bu işlemi genellikle her 80-160 km’de bir yenilemeniz gerekir.
• Bisiklet zincirinizi WD-40 ile yağlamayın. Sadece bisiklet zincirlerinde kullanılmak üzere özel olarak tasarlanmış yağlayıcıları kullanın. WD-40, hızlıca buharlaşan ve sadece az miktarda yağ içeren bir çözücüdür. Bu ürün zincirde kir ve toz birikmesine neden olabilir.

Bisiklet Koltuğu Ayarı

Piriformis sendromunuz (kalça bölgesinde yer alan piriformis kasının spazm ve kalça ağrısına neden olduğu bir durum) varsa sürüş tarzınıza uyacak şekilde, selenizi hafifçe yükseltmeyi veya indirmeyi deneyin. Bisiklet sürerken ağrı hissediyorsanız selenizi çok alçaltmış olabilirsiniz. Sele boyunun genel olarak bel hizasında olması tavsiye edilir. Sürerken rahatsız edici bir sürtünme yaşıyorsanız bu, daha dar burunlu bir koltuğa ihtiyaç duyduğunuz anlamına gelebilir. Kadınlar daha geniş bir pelvise sahiptirler. Bu da birçok kadının daha geniş bir seleye ihtiyaç duyduğu anlamına gelir (sürüş sırasında basıncı önlemek için selenin ortasında bir boşluk olması tercih edilir)

Bisiklet Jant ve Jant Teli Ayarı

Jant telleri genellikle çok sık bakıma ihtiyaç duymaz (eğer kullandığınız yollar düz ve bakımlıysa). Ancak telleri arada sırada kontrol etmeniz gerekir. Bir jant telinin gevşek olup olmadığını anlamak için her bir teli tıpkı arp çalar gibi işaret parmağınızla hafifçe çekip bırakın. Bir tekerleğin üzerindeki jant tellerinin hepsi, çekip bıraktığınızda aynı tonda ses çıkarmalıdır. Bunu tarif etmesi zor, ancak kendiniz denediğiniz zaman kolayca anlayabilirsiniz. Gevşek bir tel, çok daha düşük tonlu bir ses veya gitar telinin kopması gibi bir ses çıkarır.

Ayrıca jant ve jant tellerinin ayarını kontrol etmek için bisikletinizin tekerleklerinden birini çevirip yukarıdan dönüşünü izleyebilirsiniz. Eğer fren balatalarına ya da pabucuna sürttüğünü fark ediyorsanız veya yana doğru kayıyor gibi görünüyorsa bu, büyük ihtimalle ayarının bozulduğu anlamına gelir ve tekerleğin düzeltilmesi gerekir. Jantın sürttüğü kısmı bulduysanız düzeltmeniz için ihtiyacınız olan şey bir jant anahtarı. Bisikletinizi zemine yatırın ve jantın pabuca/balataya sürttüğü kısımdaki jantın karşı tarafa çekilmesini sağlayan teli sıkın. Aynı şekilde, şart olmamakla birlikte, sürten yöne çeken telleri de gevşetebilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken diğer bir nokta ise vidaların çevirme yönüdür. Jant vidaları, saat yönünün tersine doğru sıkılıp saat yönüne doğru gevşetilir. Bu duruma dikkat edilmediğinde ayar daha çok bozulur. Eğer bu işlemi kendi başınıza yapamayacağınızı düşünüyorsanız bisikletinizi, bisiklet bakımı ve onarımı yapan bir yere götürmeniz daha sağlıklı olur.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Karaciğer Neden Yağlanır? Karaciğer Yağlanması Nasıl Tedavi Edilir?

Karaciğer  neden  yağlanır? Karaciğer  yağlanması  nasıl  tedavi  edilir?

Sivilce, akne ve yağlı göbek gibi durumlar sonrası ortaya çıkan karaciğer yağlanmasının tam olarak neden olduğunu biliyor musunuz? Peki karaciğer yaşanması belirtileri nelerdir? Karaciğer yağlanması nasıl temizlenir? Uzman fikirleri ile beraber karaciğer yağlanmasına dair bilinmeyenleri derledik. İşte karaciğer yağlanmasına dair her şey…

Hepatosteatoz olarak bilinen karaciğer yağlanması sinsice ilerleyen bir rahatsızlıktır. Verdiği belirtiler bir çok hastalığın belirtisi olabileceğinden erken teşhis edilmesi biraz güç olur.

Özellikle obezite, diyabet ve kolesterol gibi rahatsızlıkların tetiklediği karaciğer yağlanması tedavi edilmediğinde iltihaplı karaciğer yağlanması, siroz ve hepatitin bir türü olan steatoheapatit gibi riskli hastalıklar meydana gelir.

KARACİĞER NEDEN YAĞLANIR?

Karaciğer vücuttaki yağları temizleyerek vücuttan atar. Ancak enzim dengesi bozulunca topladığı yağları vücuttan atamaz ve yağlanma oluşur. Beslenme şeklinden kötü yaşam alışkanlıklarına kadar her durumun yanı sıra bazı kronik ilaçların yan etkileri de bu hastalığın meydana gelmesini sağlar.

Hızlı kilo alıp verme ve toksin oranı yüksek besinler tüketilmesi karaciğeri olumsuz etkiler. Karaciğerin normal yağ oranında artış meydana gelir. Ayrıca kandaki yağ asitlerinden oluşan trigliserid bileşenin yağlı ve karbonhidratlı besinler dolayısıyla yükselmesi, hastalık virüs ve bakterileri de yağlanmaya neden olan faktörlerdir.

Orta yaş üstü kişilerde daha yaygın görülen karaciğer yağlanması erişkin insanlarda yüzde 30 oranda görülür. Ortalama 10 kişide birinde karaciğer enzimleri dengesi bozulduğundan ortaya çıkar.

KARACİĞER YAĞLANMASININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

– En ağır organlardan biri olun karaciğer yağlandıkça ağırlığı artan bu da alt karında şiddetli ağrılara neden olur.

– Karaciğer yağlanması artıkça ani kilo kaybı, güçsüzlük ve unutkanlık ortaya çıkar.

– Cilt yüzeyinde ani deformasyonlar yaşanır. Örneğin aşırı akne ve sivilcilenme gibi durumlar yaşanır.

– Beyindeki bellek bölümünde zayıflama ortaya çıkar.

– Terleme esnasında ağrı koku yaşanır. Aynı zamanda vücuttaki toksin oranı arttığında nefes de kötü kokar.

– Mide bulantısı ve göz kızarıklıkları da nadiren olan durumlardır.

KARACİĞER YAĞLANMASI TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Belirtiler kendini gösterir göstermez bir uzmana görünmekte fayda var. Kan tahlili ardından uzman karaciğerin enzim değerlerini kontrol eder. Ayrıca CT taraması, MR ve ultrasyon gibi tetkikler de yapılır. Bazı hastalardan ise karaciğerden örnek alınarak yapılır.

Genellikle bu hastalara ilaç tedavisi ve düzenli beslenme önerilir. Uzmanlar özellikle karaciğer yağlanması olan kişilerin gün içerisindeki su tüketimini artırmaları gerektiğini vurguluyor.

KARACİĞER YAĞLANMASINA İYİ GELEN BESİNLER

SU : Vücudun sıvı oranı karaciğeri etkileyen öenmli faktörler arasındadır. Vücuttaki zararlı toksinler sıvı oranı azalınca artar. Bu durumu engellemek için günde en az 2,5 litre su tüketilmelidir. Su karaciğerdeki toksinleri idrar yoluyla atarak yağlanmasını engeller.

AVOKADO : İçerdiği omega-3 yağ asidi karaciğerin yenilenmesini destekler. Vücutta biriken zararlı yağ asitlerini temizleyerek karaciğerin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Ancak uzmanlar günde bir taneden fazla tüketilmemesi gerektiğini de vurguluyor.

BRÜKSEL LAHANASI : İçerdiği sülfür bileşeni sayesinde hasara uğrayan dokuları yeniler. Aşırı hormon ve zararlı toksinleri idrar yolu ile vücuttan atar.

ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ : Yapılan araştırmalarda üzüm çekirdeğinin karaciğer yağlanmasını engellediği ortaya çıktı. Vücudu toksinlerden arındıran karaciğerin yenilenmesinde yardımcı olduğundan uzmanlar her gün bir avuç tüketilmesinin fayda sağlayacağını belirtiyor.

SARIMSAK : Güçlü bir antioksidan olan sarımsakta karaciğeri yenileyen etkili besinlerden biridir. Sarımsak, karaciğerin enzimlerini doğru çalıştırarak toksinlerin vücutan idrar ya da dışkılama ile atılmasına yardım eder. Uzmanlar haftada bir kez kahvaltıdan önce bir diş çiğ sarımsak çiğnemenin etkili olacağını belirtiyor.

LİMON SUYU : Güçlü bir anti bakteriyel etkisi olan limon suyu aynı zamanda karaciğer yağlanmasını engeller. Karaciğerin yenilenmesinde yardımcı olan limon suyu ile yapılan detoksu uzmanlar haftada bir kez de olsa tüketilmesi gerektiğini vurguluyor.

KARACİĞERİ YENİLEYEN DETOKS : Yarım su bardağı su, bir tane sıkılmış limon suyu, 1 adet yumurta ve bir çay kaşığı zenfecili iyice karıştırınız. Karışımı bir gün boyunca buzdolabında bekletiniz. Ertesi gün kahvaltıdan önce tüketiniz.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Fobi nedir ? Çeşitleri nelerdir ? Nasıl tedavi edilir?

Fobi nedir?

Gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denir. Fobik kişiler belli bir durum, nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar. Kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır, ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler.

Korkular fobik kişilerin günlük işlevlerinde bozulmaya neden olur. Fobiler toplumda sık görülür. Araştırmalarda toplumda %10 oranında fobik olduğu söylenmekle birlikte tahminen bu değer %25 dolayındadır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni bu kişilerin hastalıklarının farkında olmaması ve tedaviye başvuruların az olmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Sosyal fobi genelde gençlik yıllarında özellikle karşı cinse ilginin arttığı dönemlerde ortaya çıkar.

Fobi kelimesi Yunanca Phobos kelimesinden gelmektedir. Phobos aynı zamanda Yunan mitolojisinde dehşet tanrısının da ismidir.Gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denir. Kişi, bu korkuların aşırı veya anlamsız olduğunu bilse de engelleyemez, mantıksal düşünerek korkularının önüne geçemez. Fobi toplumda sık görülen bir psikolojik rahatsızlıktır. Fobisi olan insanlar “fobik” diye adlandırılırlar. Yapılan araştımalar toplumda %10 oranında fobi tespit etse de tahminen bu değer %25 dolaylarındadır. Fobiler halk arasında hastalıktan ziyade huy ya da kişilik özelliği olarak düşünüldüğünden tedaviye başvuranların sayısı azdır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasnın en önemli nedeni budur. Kadınlarda erkeklere oranla iki buçuk kat daha faza görüldüğü saptanmıştır.

Fobi Neden Olur?

Fobilerin gerçek nedenleri bilinememektedir. Öne sürülen fobi nedenleri türlerine göre değişmekle birlikte aynı fobi türünde de hastadan hastaya değişiklik gösterir. Ruhsal rahatsızlıkların çoğunda olduğu gibi fobilerde de neden biyolojik, genetik ve çevreseldir.

Genetik yatkınlık: bazı özgül fobilerde genetik yatkınlık fazladır. Örneğin kan aldırma veya enjeksiyon yaptırma fobisi olan kişilerde ailede benzer hastalık normal topluma göre daha sıktır. Ancak bu yatkınlığın genetik veya çevresel etkenlere bağlı olarak gelişip gelişmediğini aydınlatacak araştırmalar henüz yetersizdir.

Nörokimyasal nedenler: bazı insanlarda adrenalin ve noradrenalin salınımının fazla olmasının veya etkilenen organların bu maddelere normal insanlara göre daha duyarlı olmasının bu hastalığa yol açtığı ileri sürülmektedir.

Psikiyatride fobilerin geçmiş yaşantılara bağlantılı olarak geliştiği yolunda ispatlanmamış çeşitli teorileri mevcuttur. Watsonun öğrenme teorisinde fobilerin şartlandırılmış refleks davranışlar sonucu oluştuğu ileri sürülür. Bu teoriye göre daha önce kaygı uyandırmayan bir uyaran kaygılı bir uyaran ile bir araya geldiğinde öğrenme yolu ile kaygı uyandıran bir uyaran haline gelmektedir. Örneğin asansör korkusu olmayan bir kişi elektrik kesintisi ile asansörde mahsur kalma sonucunda asansör korkusu geliştirebilir. Bu olay öncesinde rahatlıkla asansöre binebilirken asansöre binemez hale gelebilir veya asansöre bindiğinde aşırı kaygı duyma görülebilir

Yapılan araştırmalarda sürekli strese maruz kalan çocuklarda yaşamın ileri dönemlerinde yaygın fobik davranışlar görülebilmektedir. Sürekli stres yaratan nedenler arasında erken yaşta anne veya babanın kaybı, anne veya babadan ayrılma,ev içinde şiddete maruz kalma sayılabilir.

Fobi Belirtileri Nelerdir?

Korku yaratan obje, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında anksiyete belirtileri ortaya çıkar. Panik atakta görülen belirtilerin hemen hepsi fobik durumla karşılaşıldığında ortaya çıkabilir. Bu belirtilerden bazıları şunlardır:

• Çarpıntı
• Yüz kızarması
• Titreme
• Terleme
• Bulanık görme
• Nefes darlığı
• Ağız kuruluğu
• Yutkunma güçlüğü v.b.

Panik bozukluğu olan kişiler ne zaman panik atak geçireceklerini bilirler ve panik atak geçirmemek için fobik durumlardan kaçınırlar. Örneğin asansör korkusu olan kişiler asansöre bindiklerinde panik atak geçirebilirler ve bundan korunmak için üst katlara merdivenlerden çıkıp inmeyi tercih ederler bu şekilde panik atak gelmesini önlerler. Yine uçak korkusu olan kişiler uçağa binmek yerine başka vasıtaları kullanarak yolculuk etmeyi tercih ederler. Fobisi olan kişiler bu kaçınma davranışını kullanarak panik atak gelişmesini önlerler. Panik bozukluğu olan kişilerde fobilerden farklı olarak panik ataklarının ne zaman, nerede geleceği belli değildir ve atağın gelmesi genelde önlenemez.

Fobi Tedavisi Nasıl Yapılır?

Fobiler tedavi edilmediği taktirde çok uzun zaman devam edebilir, aslında tedavi olmaksızın düzelen hasta sayısı azdır. Fobi tedavisinde amaç kişinin kaçınma davranışını önlemek ve belli durumlarda ortaya çıkan anksiyeteyi azaltmaktır. Çeşitli psikoterapi yöntemleri uygulanabilir. Fobilerde en sık kullanılan terapi yöntemi yüzleştirme (exposure) tedavisidir. Bu yöntemde hastanın korku yaratan durum veya nesnenin üzerine giderek ortaya çıkan anksiyete ile başa çıkması öğretilir. Tedavi süresi hastalığın şiddeti, yaygınlığı ve hastanın özelliklerine göre değişir.

Fobi tedavilerinde NLP ve Hipnoz terapileri ile çok başarılı sonuçlar alınmaktadır.

Fobi Çeşitleri

Sosyal Fobi

Sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu korkusu performans gösterilmesi gereken durumlarda eleştirilme yada küçük düşme korkusunun yaşanmasıdır. Ve kişi bu korkunun yaşanmasından kurtulamak için bu tür sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Kaçınma nedeniyle kişinin sosyal, meslekî ya da aile yaşamı etkilenir.

Sosyal fobi iki farklı şekilde görülür.

• Genel: Korkular hemen her durum için geçerlidir.
• Özel: Yalnızca özel bazı durumlar için geçerlidir. (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek vs gibi.)

Sosyal fobide en sık karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir.

• Çarpıntı
• Titreme
• Terleme
• Kaslarda gerginlik
• Midede rahatsızlık hissi
• Göğüste sıkıntı hissi
• Sıcak yada soğuk basması
• Başta ağırlık hissi – Başağrısı.

Bu durumda kişi zaman içerisinde bu belirtilerle yaşamaya alışabilir. Ancak hayatının değişik alanlarını kısıtlamaya başlayan belitiler bir gün iş güç yapmayı da engellemeye başlarsa işi için tedavisi şart bir durum haline gelir.Yaşanan bu belirtiler kişide derin bir korku ve heyecan hali lie birlikte görülür.

Korkulan durumlardan kaçıma davranışı genellikle çok belirgindir. Ve bazen tam bir sosyal yanlızlıkla sonuçlanabilir. Korkulan durumlarda kaçınmak için olmadık şeyler yaparlar. Bir seminer vermesi gereken kişinin seminer iptal olsun diye ayağının kırılmasına bile sevineceğini söylemesi hatta bunun için dua ettiğini söylemesi olayın ne kadar sıkıntı verici olduğunu anlatmak için yeterlidir.

Sosyal fobisi olanlar genelde aşağıdaki durumlarda sosyal fobi belirtilerini yoğun olarak yaşarlar.

– Topluluk önünde konuşmak.
– Bir işle uğraşırken seyredilmek.
– Başkalarının önünde yemek yemek-içmek.
– Otorite konumundaki kişilerle temas etmek.
– Misafir kabul etmek.
– Başkaları ile tartışmak.
– Toplulukta telefonla konuşmak.
– Tanımadığı kişilerin gözlerinin içine bakmak.
– İlgi odağı olmak.
– Başkalarının önünde yazı yazmak.

Sosyal fobi belirtilerini bazen kişi kaygı belirtilerinden birisiymiş gibi düşünebilir.

Korkulan durumdan kaçma davranışı genellikle çok belirgindir. Tam bir sosyal yanlızlığa yol açabilir. Başlangıç yaşı sosyal fobide çok erkendir. Hastaların %40’ında başlangıç yaşı 10’un altındadır. Hastaların %95’inde ise başlangıç 20’nin altındadır. Okul fobisi olan çocukların %40’ında ise sosyal fobi olduğu belirtilmektedir.

Sosyal fobinin başlama yaşının erken olması ciddi sorunlar doğurur. Okul başarısı etkilenir. Bazıları okulu bırakmak zorunda kalır. Yine bir çok psikiyatrik rahatsızlığın ortaya çıkmasına da yol açabilir. Bunların içinde en önemlisi depresyon, alkol bağımlılığı ve ilaç bağımlılığıdır. Özellikle batılı ülkelerde yapılan çalışmalarda sosyal fobide alkol kullanımı normal toplum bireylerine oranla 2,5 kat daha yüksek bulunmuştur. Bu da alkolün süperegoyu baskılaması daha rahat davranmayı sağlaması ile açıklanabilir ki bu durumda zamanla alkol bağımlılığı riskini artırmaktadır. Alkolikler arasında yapılan bir çalışmada sosyal fobi görülme sıklığının normale oranla 9 kat fazla olduğu tespit edilmiştir. İntihar düşünceleri ve girişimleri sosyal fobide yaşanan sıkıntıya bağlı olarak sık görülmekle birlikte sosyal fobiye başka psikiyatrik rahatsızlıklar ilave olduğunda daha da artmaktadır. Dolayısıyla sosyal fobi bir an önce tanınmalı ve tedavi edilmelidir.

Agorafobi

Fobiler arasında sık görülen agorafobi eskiden yalnız meydanlardan, açık yerlerden korku olarak bilinirdi. Şimdi ise agorafobi çok daha geniş bir anlam taşımaktadır. Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten, örneğin sinema, tiyatro, tünel, köprü, pasaj, asansör, otobüs, vapur, uçak gibi yerlerde duyulan korkular artık agorafobi sayılmaktadır. Panik bozukluğuna bağlı olmayan fobinin nadir olduğu anlaşılmaktadır. Çoğu agorafobinin temelinde panik nöbetleri bulunmaktadır. Yani hasta panik nöbetleri geçireceği korkusu yüzünden yalnız başına sokağa çıkamamakta, kalabalığa girememektedir. Bu nedenle DSM III-R‘ye göre agorafobi belli bir durumdan ağır kaçınma davranışı gösteren panik bozukluğudur. ICD-10’da ise asıl tanı agorafobidir ve bunda panik bozukluğu olabilir veya olmayabilir. Agorafobi bireyin herhangi bir yerde panik nöbeti geçirme ve ordan çıkamama, tıkanıp kalma, hiç bir seçeneği olmama korkusudur. Ağır agorafobikler yaşamın bir çok etkinliğinden uzaklaşır. Bir süre sonra yaşamları o kadar kısıtlanabilir ki zamanla ciddi çökkünkük durumlarına da girebilirler.

Özgül Fobiler

Belirli nesneler veya durumlardan anormal korkudur. Bunları agorafobi ve sosyal fobilerden ayırdettiren özellik korkunun özgül durumlar ve nesneler karşısında belirmesidir. Bu özgül durumlar ve nesneler olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi yoktur. Bunlardan uzak olduğu sürece hastanın yaşamı etkilenmemektedir. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır. Hasta bu nesne veya durumların nerede bulunabileceğini daha önceden inceler ve ona göre sakınarak sıkıntıdan kendini korumaya çalışır. Fakat çok sık karşılaşılan nesneler karşı korku yaşamı çok kısıtlayıcı olabilir.

Fobiler korkunun ortaya çıktığı uyarana göre üçe ayrılabilirler:

• Nesne fobileri (böcek, kelebek, köpek, sivri uçlu eşya gibi…)
• Durum fobileri (kapalı yer, açık yer, asansör, yüksek yer gibi…)
• İşlev fobileri (altına kaçırma, gaz kaçırma, terleme, yüz kızarması gibi…)

Bazı özgül fobiler:

Kapalı ve basık yerde kalma korkusu (klaustrofobi): Kapalı ve basık yerlerde duyulan korkudur. Asansör, basık tavanlı odalar, koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, alt geçitler ve kilitli odalar onlar için korku verici yerlerdir. Hastanın temel korkusu bu sayılan yerlerde sıkışıp kalmak, nefes alamamak ve boğulmaktır.

Kan-yaralanma korkusu: Halk arasında “kan tutması” olarak bilinen kan-yaralanma fobisinde hasta kan görünce rahatsızlık duyma dışında, tıbbi işlemlerde bayılacak gibi olma, kalp hızında değişme, bulantı ve bayılma gibi tepkiler gösterebilir.

Hayvan korkusu (zoofobi): İnsanların bir kısmında korkulan hayvanlara karşı kötü bir deneyim yaşadıktan sonra fobi başlarken, bir kısmında da böyle bir başlatıcı bulunmaz.

Gök gürültüsü ve fırtına korkusu (astrofobi): Gök gürültüsü ve fırtına fobisi olan kişiler sürekli hava durumunu izler. Havanın fırtınalı,gök gürültülü ve yağışlı olma ihtimali olduğu günlerde büyük korku ve panik duyguları yaşarlar.

Yükseklik korkusu (akrofobi): Yükseklik korkusunda kişi yüksek binalara çıkamaz, yüksekten bakamaz. Birçok kişi için keyifle oturulacak balkonlar bu hastalar için eziyet olur.

Yalnızlık korkusu (manofobi): Yalnızlık fobisi duyanlar tek başlarına kalmazlar. Bu fobi akşamları evde tek başlarına kaldıklarında artar. Nedensiz olarak huzursuz olurlar. Evde duydukları tüm sesleri, gördükleri tüm gölgeleri hırsızın ve yabancı birisinin varlığına yorarlar.

Uçak korkusu: Uçak korkusunda kişi gideceği yere ne kadar eziyetli olursa olsun uçak dışında herhangi bir araçla gitmeye razıdır. Uçağa binmek zorunda kalırsa şiddetli korku duyar. Uçağın her hareketini, her sarsıntıyı büyük bir korkuyla izler, duyduğu her sesi motorun arızasına yorar.

Yutma korkusu: Yutma fobisinde kişi yemek yerken, su içerken boğazına birşey kaçacağı ve boğulacağı düşüncesindedir. Kuruyemiş ve küçük taneli yiyecekler onun için çok korkutucudur. Ciddi sorunlardan biri de ileri derecede kilo kaybıdır.

Bütün özgül fobiler tek tek anlatılamayacak kadar çoktur. Hepsi ayrı ayrı tanımlanmıştır.

• Canlı canlı toprağa gömülme korkusu (tapofobi)
• Ateş korkusu (pirofobi)
• Giyecek korkusu (endofobi)
• Yenilik korkusu (kainatetofobi)
• Sivri cisim korkusu (amofobi)
• Karanlık korkusu (kenofobi)
• Dışkı korkusu ( koprofobi)
• Yamaçtan iniş korkusu (orofobi)
• Toplum içinde yüz kızarması korkusu (ertirofobi)
• Beyaz sayfa korkusu (lökoselofobi)
• Yabancı kokusu (xenofobi)
• Tozi pislik korkusu (mizofobi)
• Herşeyden korkma korkusu (pontofobi)
• Korkudan korkma korkusu (fabofobi)
• Cinsel ilişki korkusu
• Eşcinsel olma korkusu
• Aklını yitirme korkusu
• Hastalık korkusu
• ablütofobi: yıkanmaktan korkma
• agirofobi: caddelerden ya da caddelerde karşıdan karşıya geçmekten korkma
• agorafobi: açık yer ya da kalabalık korkusu
• ailurofobi: kedilerden korkma
• akluofobi: karanlıktan korkma
• akrofobi: yüksek yerlerden korkma
• akustikofobi: belirli seslerden kokrma
• algofobi: acı çekmekten korkma
• amatofobi: toz korkusu
• amnezifobi: hafızasını kaybetmekten korkma
• androfobi: adamlardan korkma
• anemofobi: fırtına korkusu
• antlofobi: sel korkusu
• antropofobi: insanlardan korkma
• apifobi: arılardan korkma
• arakibutirofobi: yerfıstığı ezmesinin, yerken, damağa yapışmasından duyulan korku
• araknofobi: örümceklerden korkma
• aritmofobi: sayılardan korkma
• asimetrifobi: simetrik olmayan şeylerden korkma
• astenofobi: güçsüz olmaktan korkma
• astrafobi: şimşek korkusu
• ataksofobi: düzensizlikten korkma
• atelofobi: mükemmel ol(a)mamaktan korkma
• aviofobi: uçuş korkusu
• ballistofobi: silahtan ya da mermilerden korkma
• batofobi: derinlik korkusu, yüksek binaların yanından geçmekten korkma
• batrakofobi: kurbağa, semender gibi çiftyaşayışlı (amfibyen) hayvanlardan korkma
• belonefobi: iğnelerden korkma
• bibliyofobi: kitaplardan korkma
• bromidrosifobi: vücut kokusundan korkma
• brontofobi: gökgürültüsünden korkma
• dentofobi: dişçiden korkma
• dermatopatofobi: deri hastalıklarından korkma
• eisoptrofobi: aynalardan korkma
• elektrofobi: elektrikten korkma
• emetofobi: kusmaktan korkma
• entomofobi: böceklerden korkma
• epistaksiyofobi: burun kanamasından korkma
• eritrofobi: yüz kızarmasından duyulan korku
• erotofobi: cinsellik korkusu
• farmakofobi: ilaçlardan korkma
• fazmofobi: hayaletlerden korkma
• febrifobi: yüksek ateşten korkma
• filemafobi: öpmekten ya da öpüşmekten korkma
• filofobi: sevmekten, aşık olmaktan korkma
• fobofobi: korkmaktan korkma
• fotofobi: ışıktan korkma
• gametofobi: evlenmekten korkma
• gefirofobi: köprülerden geçmekten korkma
• gerontofobi: yaşlı insanlardan ya da yaşlanmaktan korkma
• glossofobi: topluluk önünde konuşmaktan korkma
• haptofobi: dokunulmaktan korkma
• harpaksofobi: hırsızlardan ya da bir suçun kurbanı olmaktan korkma
• helyofobi: güneş’ten korkma
• hematofobi: kan korkusu
• herpetofobi: sürüngenlerden korkma
• hidrofobi: sudan, yüzmekten ya da boğulmaktan korkma
• higrofobi: nemden ya da yağmurdan korkma
• hipegiyafobi: sorumluluktan korkma
• hipnofobi: uyumaktan korkma
• hipofobi: atlardan korkma
• homiklofobi: sisten korkma
• homofobi: eşcinsellerden korkma
• ihtiyofobi: balıklardan korkma
• islamofobi: İslamdan ve müslümandan korkma
• jinefobi: kadınlardan korkma
• kakofobi: çirkinlikten, çirkin seylerden korkma
• kakorafiyafobi: başarısız olma korkusu
• kanserofobi: kanser olmaktan korkma
• kardiyofobi: kalp hastalığından korkma
• karnofobi: etten korkma
• katagelofobi: dalga geçilmekten korkma
• kemofobi: kimyasal maddelerden korkma
• keymafobi: kıştan ve soğuktan korkma
• kimofobi: dalgalardan korkma
• kinofobi: köpeklerden korkma
• klimakofobi: merdivenden düşmekten ya da merdivenlerden korkma
• klostrofobi: kapalı yer korkusu
• koprofobi: dışkı korkusu
• koulrofobi: palyaçolardan korkma
• kremnofobi: yüksek yamaçlardan ya da uçurumlardan korkma
• kriyofobi:buzdan ya da donmaktan korkma
• kronomentrofobi: saatlerden korkma
• ksantofobi: sarı renkten korkma
• ksenofobi: yabancılardan korkma
• ksilofobi: tahta şeylerden ya da ormanlardan korkma
• limnofobi: göllerden korkma
• litikafobi: davalardan ve mahkemelerden korkma
• logofobi: belirli kelimelerden korkma
• lökofobi: beyaz renkten korkma
• manyofobi: delirmekten korkma
• mastigofobi: cezalandırılmaktan korkma
• mekanofobi: makinelerden korkma
• melanofobi: siyah renkten korkma
• mikrobiyofobi: mikroplardan korkma
• mizofobi: kirlilikten korkma
• monofobi: yalnızlıktan korkma
• musofobi: farelerden korkma
• nekrofobi: cesetten korkma
• nelofobi: camdan korkma
• niktofobi: geceden korkma
• nozokomefobi: hastanelerden korkma
• nüdofobi: çıplaklıktan korkma
• obesofobi: şişmanlamaktan korkma
• ofidiyofobi: yılanlardan korkma
• okofobi: taşıt araçlarından korkma
• osmofobi: belirli kokulardan korkma
• pantofobi: her şeyden korkma
• papirofobi: kağıttan korkma
• paraskavedekatriafobi: ayın onüçü ve cuma olan günden korkma
• patofobi: hasta olmaktan korkma
• pedofobi: çocuklardan korkma
• peladofobi: kel insanlardan ya da kelleşmekten korkma
• penyafobi: fakirlikten korkma
• pirofobi: ateşten korkma
• plakofobi: mezar taşlarından korkma
• pogonofobi: sakaldan ya da sakallı kişilerden korkma
• politikofobi: politikacılardan korkma
• porfirofobi: mor renkten korkma
• potamofobi: ırmaklardan ya da su akıntılarından korkma
• potofobi: alkollü içeceklerden korkma
• pteronofobi: kuş tüyünden korkma
• pupafobi: kuklalardan korkma
• radyofobi: radyasyondan, x ışınlarından korkma.
• ranidafobi: kurbağalardan korkma
• selenofobi: ay’dan korkma
• siderofobi: yıldızlardan korkma
• simetrofobi: simetriden korkma
• skiofobi: gölgelerden korkma
• sosyofobi: toplumdan, genel olarak insanlardan korkma
• soteriofobi: başkalarına muhtaç olmaktan korkma
• tafefobi: diri diri gömülmekten korkma
• takofobi: yüksek hızdan korkma
• talassofobi: deniz ya da okyanus korkusu
• tanatofobi: ölümden korkma
• teknofobi: teknolojiden korkma
• teratofobi: gebe kadının, şekilsiz, çirkin bir çocuk doğurmaktan korkması
• termofobi: ısıdan korkma
• testofobi: testlerden ya da sınavlardan korkma
• tokofobi: gebe kalmaktan ya da çocuk doğurmaktan korkma
• otomofobi: ameliyat olmaktan korkma
• toksifobi: zehir korkusu
• topofobi: belirli yerlerden korkma
• travmatofobi: yaralanmaktan korkma
• trikinofobi: gıda zehirlenmesinden korkma
• triskaidekafobi: 13 sayısından korkma
• tripanofobi: aşı ya da iğne olmaktan korkma
• trikopatofobi: saç hastalıklarından korkma
• ürofobi: sidikten korkma
• xenofobi: yabancılardan korkma
• venereofobi: zührevi hastalıklardan korkma
• venüstrafobi: güzel kadınlardan korkma
• vermifobi: solucanlardan korkma
• zelofobi: kıskançlıktan korkma
• zoofobi: hayvanlardan korkma

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Yılanlar Ağaca Nasıl Tırmanıyor?

Ağaca tırmanırken düşmekten çok korkan yılanlar “önce güvenlik” diye düşünüyor.

Yılanlar azla yetinmiyor: Aşağı doğru kayıp düşmelerini engellemeye yetecek kadar güç kullanmıyor yalnızca; ağaca gereğinden çok daha fazla güç uygulayarak tutunuyor. Araştırmacılar, bu şekilde hareket eden yılanların ağaca daha kolay tırmanmakla düşme olasılığını azaltmak arasında seçim yaptığını düşünüyor.

tb

Biliminsanları yılanların ağaçlara tırmandığını biliyorlardı ve bunu nasıl yaptıklarına dair kabaca bir fikirleri vardı. New York’taki Siena College sürüngen hayvan uzmanlarından Greg Byrnes, yılanların tırmanmak için ne kadar güç kullandığının ya da ne kadar güç kullanacaklarına nasıl karar verdiklerinin bilinmediğini fark ederek bu sırrı çözmeye karar vermiş. Ortaya çıkardığı sonuçlar şaşırtıcı.

“Yılan için güvende olmak, az çaba harcamaktan çok, çok daha önemli,” diyor.

Dikey tırmanış, jimnastik salonunda ipe tırmanan herkesin bildiği gibi hiç kolay bir şey değil. Yükseklere ulaşmak çok enerji istiyor. Ancak birçok hayvan için tırmanmak bu çabaya değiyor. Bazıları ağaçta yaşayan türler olan ve zamanlarının çoğunu ağaçta geçiren yılanlar için, hem yırtıcılardan kaçınmak hem de avlanmak için bir yol olabiliyor.

Bir hayvanın ağaca nasıl tırmandığı fiziksel özelliklerine bağlı olarak değişiyor. Örneğin kediler ağacı pençeleriyle kavradıklarından çok daha kolay tırmanıyor. İnsanlar düşmemek için kas gücüne bel bağlıyor. Yılanların bacakları olmayabilir ama onlar da ağaca tırmanmak için, bedenlerini ağaca sıkıca sararak yarattıkları kas gücünü kullanıyor.

Byrnes ve Cincinnati Üniversi’nden meslektaşı Bruce Jayne, ağaç gövdesi olarak işlev görecek 2,4 metre çapında bir silindir yoluyla bu gücü laboratuvarda ölçmüş. Farklı noktalarına baskı algılayıcıları yerleştirdikleri “ağaç gövdesini” dokulu bir bantla sarmışlar. Beş farklı yılan türü “ağaca” tırmandığı sırada bu süreci videoya çekmişler. Morelia nauta gibi bazı türler hayatlarının neredeyse tamamını ağaçlarda geçiriyor. Boa gibi bazıları da yırtıcılardan kaçınmak için yavruyken ağaçlarda büyük zaman geçiriyor ama yetişkinlikte ağaçtan iniyor.

İnce uzun bedenli yılanlar kendilerini yapay ağaç gövdesine birbirlerinden oldukça farklı biçimlerde sarmış. Bazen gövdeye dengeli olarak sarılırken bazen de bedenlerinin büyük kısmını tek bir yükseklikte toplamış. Byrnes ve Jayne, nasıl sarılırsa sarılsınlar beş türün de, geri kaymalarını engellemeye gerekenden çok daha fazla, hatta bazen üç katı, bir güç kullandığını ortaya koymuş.

Byrnes, ekstra enerji gerektiren bu aşırı güçlü tutunmanın düşme olasılığını azaltarak yılana fayda sağladığına inanıyor. Düşmenin tehlikesinin doğrudan fiziksel zarardan çok görünmekle ilgili olduğunu söylüyor.

“On metrelik bir düşüş yılana büyük bir zarar vermez ama yerde olmak yırtıcılara karşı korunmasız duruma düşürebilir. Ayrıca ardından yılan ağaca tekrar tırmanmak zorunda kalıyor ki, ilk tırmanışta dikkatli olmak çok daha fazla enerji tasarrufu sağlıyor,” diyor Byrnes.

Byrnes, düşmeyi engelleyici stratejilerin hayvanlar aleminde istisna değil bir kural olduğunu söylüyor. Jimnastik salonunda ipe tırmanırken kollarınız titremeye başladığında, kaslarınızın yükseklerde güvende durmak için kökenleri tarihe dayanan bir mücadele verdiğini unutmayın.

Kaynak: National Geographic Türkiye

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Dünya Haritası Üzerinde Türkiye’nin Yerini Değiştirsek Nasıl Görünürdü?

Merkatör projeksiyonu kullanılarak hazırlanan haritalarda ülkeler ve kıtaların harita üzerindeki görünümü ile gerçek büyüklüğü arasında büyük farklar vardır. Örneğin:

– Grönland, Afrika kadar görünmesine rağmen Afrika 14 kat daha büyüktür. Grönland, yaklaşık Cezayir kadardır.
– Alaska, Brezilya kadar yer kaplamasına rağmen Brezilya’nın 5’te biri kadardır.
– Finlandiya Hindistan’dan değil, Hindistan Finlandiya’dan büyüktür.
– Güney Amerika’dan büyük çizilen Avrupa, Güney Amerika’nın neredeyse yarısı kadardır.
– İran’dan büyük çizilen Alaska, aslında hemen hemen aynı ölçülerdedir.
– Alaska Türkiye’nin 2 katı büyüklüğünde olmasına rağmen nerdeyse 3-4 katı büyüklüğünde görünmektedir.

Peki, Türkiye başka bir yerde olsa acaba harita üzerinde nasıl görünecekti?

Türkiye

Türkiye – Avrupa

Türkiye – ABD

Türkiye – Kanada

Türkiye – Alaska

Türkiye – Brezilya

Türkiye – S. Arabistan

Türkiye – Avustralya

Türkiye – Kuzey Afrika

Türkiye – Orta Afrika

Türkiye – Güney Afrika

Türkiye – Hindistan

Türkiye – Japonya

Türkiye – Rusya

Türkiye – Grönland

Türkiye – Antarktika

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Heimlich Manevrası Nedir? Nasıl Yapılır?

Heimlich Manevrası, yabancı cisim tarafından solunum yolunun tıkanması ile oluşan boğulma durumlarında uygulanan ve hayat kurtaran bir manevradır. 1974 yılında ABD’li doktor Henry Heimlich tarafından tarif edilmiştir.

Hava yolunun tıkanıklığı, solunum gerçekleştirmek için gerekli olan havanın geçmesine engel olacak biçimde tıkanmasıdır. Bu tıkanma kısmi ya da tam tıkanma olarak görülebilir.

Tam tıkanmanın Belirtileri Nelerdir?

  • Acı çeker ve ellerini boynuna götürür.
  • Nefes alması kesilir ve nefes alamaz.
  • Cilt rengi morarır.
  • Konuşamaz.
Kısmi Tıkanma Belirtileri Nelerdir?

  • Nefes alabilir.
  • Konuşabilir.
  • Öksürme tutar.

Tam tıkanma belirtileri gösteren kişiye heimlich manevrası uygulanır. Kısmi tıkanma belirtisi gösteren kişiye ise; hastaya dokunulmaz ve arkasında durularak öksürmeye teşvik edilir. Bulunduğu pozisyonda bırakılır. Öksürük ya da solunum kayboluyor ise aynı zamanda morarmada varsa hemen girişimde bulunulmalıdır. Eğer görülen belirgin bir yabancı cisim görülüyor ise yerinden çıkmış olan ya da gevşemiş takma dişleri var ise bunlar olduğu yerden çıkarılır. Yabancı cisim görülemiyor ise ve durum kötüleşiyor ise tam tıkanmadan heimlich manevrası uygulanır.

Bilinci yerinde olan (bilinci açık) kişilerde Heimlich manevrası

  • Hasta ayakta ya da oturur pozisyonda olabilir,
  • Arkadan sarılarak gövdesi kavranır,
  • Bir elin başparmağı midenin üst kısmına, göğüs kemiği altına gelecek şekilde yumruk yaparak konur.
  • Diğer el ile yumruk yapılan el kavranır,
  • Kuvvetle arkaya ve yukarı doğru bastırılır,
  • Bu hareket 5-7 kez yabancı cisim çıkıncaya kadar tekrarlanır,
  • Şah damarından nabız ve solunum değerlendirilir,
  • Tıbbi yardım istenir (112).
Bilincini kaybetmiş (bilinci kapalı) kişilerde Heimlich Manevrası

  • Hasta yere yatırılır, yan pozisyonda sırtına 5 kez vurulur,
  • Tıkanma açılmadığı taktirde hasta düz bir zeminde başı yana çevrilir,
  • Hastanın bacakları üzerine ata biner şekilde oturulur,
  • Bir elin topuğunu göbek ile göğüs kemiği arasına yerleştirilir, diğer el üzerine konur,
  • Göbeğin üzerinden kürek kemiklerine doğru eğik bir baskı uygulanır,
  • Şah damarından nabız ve solunum değerlendirilir,
  • İşleme yabancı cisim çıkıncaya kadar devam edilir,
  • Tıbbi yardım istenir (112),
  • Bu hareketi 5-7 kez yabancı cisim çıkıncaya kadar ya da yardım gelinceye kadar devam edin,

Bu tür olgularda havayolu tıkanıklığından şüphelenildiğinde, ilkyardımcılar Temel Yaşam Desteği uygulamalarını yapacaklardır. Kurtarıcı nefes verdikten sonra hava gitmiyorsa tıkanıklık olduğu düşünülür, ilkyardımcı ağız içinde yabancı cisim olup olmadığını kontrol etmeli, yabancı cisim görüyorsa çıkarmalıdır. Havayolu tıkanıklığı varsa havayolunu açacak manevraları profesyonel acil yardım ekibi uygular.

Yukarıdaki bilgiler sadece ilkyardım eğitmenleri için verilmiş olup bilinci kapalı olan erişkinlerde havayolunun açılması için gerekli olan girişimler ve hareketler ilkyardımcılara öğretilmeyecektir.

Bebeklerde tam tıkanıklık olan hava yolunun açılması

  • Bebek ilkyardımcının bir kolu üzerine ters olarak yatırılır,
  • Başparmak ve diğer parmakların yardımıyla bebeğin çenesi kavranarak boynundan tutulur ve yüzüstü pozisyonda öne doğru eğilir,
  • Baş gergin ve gövdesinden aşağıda bir pozisyonda tutulur,
  • 5 kez el bileğinin iç kısmı ile bebeğin sırtına kürek kemiklerinin arasına hafifçe vurulur,
  • Diğer kolun üzerine başı elle kavranarak sırtüstü çevrilir,
  • Yabancı cismin çıkıp çıkmadığına bakılır,
  • Çıkmadıysa başı gövdesinden aşağıda olacak sırtüstü şekilde tutulur,
  • 5 kez iki parmakla göğüs kemiğinin alt kısmından karnın üs kısmına baskı uygulanır,
  • Yabancı cisim çıkana kadar devam edilir,
  • Tıbbi yardım istenir (112).

Bebek çok küçük ise ve karından baskı uygulanamıyorsa bebekler için yukarıda anlatılan uygulamalar yapılır. Ancak diğer hallerde bebeklerde yapılan uygulamalar, bilinci kapalı erişkinlerde yapılan Heimlich Manevrası uygulamaları ile aynıdır. Yukarıdaki bilgiler sadece ilkyardım eğitmenleri için verilmiş olup bebeklerde havayolunun açılması için gerekli olan girişimler ve hareketler ilkyardımcılara öğretilmeyecektir.

Kaynak:
https://www.cocukrehberi.net/aile-egitimi/heimlich-manevrasi-nasil-uygulanir.html
http://www.yeniumitilkyardim.com/tam_tikaniklik_olan_kisilerde_heimlich_manevrasi_nasil_yapilir.php

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Hacamat Nedir? Nasıl Yapılır?

Hacamat

İki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından veya vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla, bardak, şişe veya boynuzla kan alınmasıdır. Hacamat argoda hafif yaralama olarak kullanılmaktadır.

Hacamat derinin bir neşter yardımıyla çizilip ağzı geniş bir bardak, kavanoz veya şişe ile oluşturulan emme gücüyle kanın çekilmesi şeklinde yapılır. Geleneksel olarak ağrı, sızı veya hastalık olan organa yakın yerlere yapılır.

Eski Mısırlılara dayandırılan kadim tıp yöntemlerinden birisi olmakla birlikte İslam’da, Hz. Muhammed’in bir sünneti olarak kabul edilir. Hacamat, deneysel çalışmaların yetersiz olması ve tıbbi sakıncaları yüzünden modern tıp tarafından kullanılmamaktadır. Kan vermenin de hacamat ile aynı etkide olduğu söylenebilir. Hacamatta kılcal damarlar üzerinden kan alınmaktadır. Kan verme işleminde ise venöz kan verilmektedir.

Kansızlık, demir eksikliği, tansiyon düşüklüğü olan kişilerde, demir eksikliği ve beslenme problemleri nedeniyle dikkat eksikliği ve zihinsel yetersizlik yaşayanlarda akıtılan kan volümüne bağlı olarak durumu ağırlaştırabilir. Steril şartlarda yapılmayan uygulamalar hepatit B, HCV, HIV gibi tedavisi güç hastalıkların kişiye bulaştırılmasına yol açabilir. Çocuklarda, yaşlılarda, Hamile veya mensturasyon dönemindeki kadınlarda, metastatik kanser hastalarında, kemik ve kas problemleri olan kişilerde kontrendikasyon (Yan Etki) düşünülmelidir. Ayrıca DVT (Deep Vein Thrombosis) rahatsızlığında da hacamatın uygulanmaması gerektiği bildirilmektedir.

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı gibi bazı hastalıklarda sekonder olarak meydana gelen hipervolemi yüzünden başağrısı ve solunum-dolaşım sıkıntısı çeken hastalar uzman doktorun önerisi ile önerilen miktarda kan aldırırlar ise bu şikayetleri ile ilgili rahatlama yaşarlar.

Bilimsel araştırma ve birikimlere dayanmayan, hacamatla ilgili ileri derecede abartılı iddialar konunun sosyal istismar boyutu olarak değerlendirilmelidir. Bunlar yaşlı eritrositlerin ve toksinlerin vücuttan temizlenmesi, ağır metallerin vücuttan uzaklaştırılması ve belirli mevsimlerde hacamat yapılması gibi bilimsel kanıtlara dayanmayan konuları içerir.

Kullanılan malzemenin hijyenik olması gerekir

Hacamatın hiçbir yan etkisi olmadığı gibi tamamen doğaldır. Hiçbir acı vermez ve iz bırakmaz. Aynı gün iyileşme görülür ve vücutta rahatlama olur. En hızlı tedavi usûlüdür. Hacamatla tedavi binlerce yıldır uygulanan en eski tedavi usûlü olup, günümüzde de Asya, Afrika ve Uzak Doğu Ülkelerinde yaygın olarak uygulanmaktadır. Avrupa da son yıllarda alternatif tıp olarak uygulanmaya başlanmıştır.

Kafadan hacamat olmak

Kafadan hacamat

Delilik, cüzzam, gece körlüğü, alaca, baş ağrısı, diş, göz, kulak gibi hastalıklara ve daha birçok hastalığa şifadır. Hacamat’ın şifasını bilen büyük âlimler üç ayda bir hacamat olurlardı. Hacamat 70 hastalığa şifadır. Bunlardan bazıları; Kanser, cilt hastalıkları, sedef hastalığı, kısırlık, süreklilik arz eden kronikleşmiş birçok hastalıklar, migren, romatizma, mide, bağırsak rahatsızlıkları, karaciğer yetersizliği, zihinsel ve ruhsal birçok hastalıklarda, böbrek hastalıklarında kan vermenin faydaları belirgindir.

Kanser olup ameliyat olması gereken bir kişide, hacamat’tan sonra kanser kütlesinin yok olduğu görülmüştür. Hacamat ta kanser’den kısırlığa kadar birçok hastalığa şifa vardır. Müzmin birçok hastalığın hacamat’la tedavi olduğu tecrübeyle sabittir. Hacamat nazara ve sihire karşı da iyi gelir. 50 senelik kökleşmiş büyünün, hacamat’la ortadan kalktığı rivayeti vardır.

Londra Milli Hastanesinde ve Kopenhag Kraliyet hastanesinde hacamat’la ilgili Tıbbi araştırmalar yapıldı. Araştırmalar neticesinde kirli kan alınca, koyu kanı bulunan hastaların beyinlerinden geçen kan akışı hızlandığı, kanın incelmesiyle, kandaki alyuvar yoğunluğunun azaldığı, hemoglobin seviyesinin düştüğü, böylece kalbin beyne daha rahat pompalama yaptığı tespit edildi. Ayrıca araştırmalarda, kan akışının artmasıyla insanın ataklığının da fark edilir derecede arttığı görüldü. Hastalıklara karşı kan aldırmanın koruyucu bir rol oynayabileceği bu araştırmalarda ortaya çıktı.

Hacamatla tedavi olunan bazı hastalıklar

Hacamat

Hacamat kan ile alakalı bir işlem olduğu için kan da insan bir bölgeye tesir etme imkanı vardır. Bununla beraber vücuttaki kirli kanı almakla kandaki toksinler, kolestrol ve kullandığımız ilaçlardan dolayı kanda bulunan ve bize zarar veren maddeler tehlikesiz bir şekilde vücuttan uzaklaştırılır.

Hacamat ile insanlar; anında tesir gösteren, emin, tehlikesiz, yan tesirsiz ve ucuz bir şekilde tedavi olma imkanı bulurlar. Bununla beraber hacamatla tedavi olunan hastalıkların bazıları şunlardır:

  • Baş ağrısı, yarım baş ağrısı ve sinuzit,
  • Tembellik, uyku fazlalığı,
  • Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı,
  • Prostat ve cinsel zayıflık,
  • Sırt ağrısı, bel ağrısı (lumbago), işiaz, diz ağrısı, yanlarda uyuşukluk,
  • Hormon bozukluğu,
  • Yumurtalık hastalıkları,
  • Bir çok kadın hastalığı.
Hacamat hangi hallerde yapılmaz?

  • Çok ihtiyar ve zayıf kişilerde,
  • Kalp Yetmezliği olanlarda,
  • Bir yeri kesildiğinde kanı durmayan kişilerde,
  • Hamilelerde,
  • Aşırı kansız kişilerde,
  • AİDS HİV virüsü taşıyanlarda,
  • Tansiyonu çok düşük olan kişilerde,
  • Küçük çocuklarda,
  • Çok hassas ve korkan kişilerde.

Hacamat ile ilgili Hadisler:

Ebu Kesbe el-Enmari anlatıyor: "Resulullah başından ve iki omuzu arasından hacamat oldu ve: "Kim bu kandan akıtırsa, herhangi bir hastalık için, bir başka ilaçla tedavi olmasa da zarar görmez!" buyururdu." (Ebu Davud, Tibb 4, (3859); Ibnu Mace, Tibb 21, (3484))

Hz. Muhammed’in bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir hacamatcıya hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: "Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır. (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)" (Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3)

Hz. Muhammed; "Her kim ayın on yedi on dokuz ve yirmi birinci günlerinde kan aldırırsa kan hücumundan dolayı meydana gelen birçok hastalıklardan şifa bulur." (Ebu Davud Tıp H. 3861; Tirmizi Tıp H. 2051)

Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Muhammed’e: “ümmetine hacamatı emret!" diye söylediğini Abdullah b. Abbâs rivayet etmektedir. (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203)

Kaynak: wikipedia, gidahareketi.org

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Baraj nedir ? Özellikleri nelerdir ? Barajlar nasıl yapılır?

Baraj nedir ?

Baraj nedir ? Özellikleri nelerdir ? Barajlar nasıl yapılır?

Baraj bir akarsu vadisini kapatıp arkasında su biriktiren, biriken suyun enerji üretimi, içme suyu, tarım alanlarını sulama gibi birçok alanda kullanılması amacıyla yapılmış bir tesistir.

Çok eski zamanlardan beri kullanılan barajlar günümüzde de gelişen yapılarıyla birlikte önemini korumaktadır. İnsanlığın her alanda su ihtiyacını karşılayan bu yapılar, bir ülkede enerji üretiminin de en ucuz ve doğal yoludur.

Yağan yağmur sularının, eriyen karların oluşturduğu akarsular sadece geçtiği yerlerdeki çevreye fayda sağlayarak sürekli akmaktadır. Ancak değişen iklim ve yağmurun yağmaması insanlar da dahil tüm doğa için tehlike demektir.

İşte bu susuzluk durumu göz önünde bulundurularak suların bir yerde biriktirilmesi ve ihtiyaç halinde kullanılması amacıyla barajlar inşa edilmiştir. Biriktirilen suyun gücünden faydalanarak enerji üretilmesi barajların asıl gayesidir. Ülkelerin elektrik üretiminin en kolay ve maliyetsiz yolu barajlardır.

Yine özellikle tarım alanlarının sulanması ve şehir şebekeleri için gerekli su için barajlar hayati değer taşımaktadır. Yıkılması durumu ise çok büyük alanlara şiddetli su baskını demektir. Buna ek olarak gelişen inşaat teknolojileri günümüzde çok büyük barajların yapılmasına olanak tanımaktadır.

Büyük barajlar ise yapıldıkları alanın ekolojik dengesini bozmaktadır. Barajın çevresindeki bu iklim değişikliklerinin cevrede yaşayan tüm canlılara olumsuz etkileri nedeniyle; tüm dünya genelinde belirli bir hacmin üzerindeki barajların yapımı yasaklanmıştır.

Barajlar Nasıl Yapılır?

Barajlar yapımı oldukça zor, emek isteyen ve masraflı yapılardır. Bir baraj yapılmadan önce jeologlar ve topograflar gelir, arazinin yapısını, çevresini, zeminin dayanıklılığı gibi birçok özelliğini inceler ve eğer baraj yapımına uygun olduğuna emin olurlarsa yapıma başlanabilir. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise toprağın suyu sızdırmadığından emin olmaktır. Barajı, yapılacağı akarsu vadisinde akarsuyun en daralan kısmına inşa etmek maliyeti ve iş gücünü azaltmaktadır. Derinlere temel atabilmek için alüvyal tabaka kaldırılmalı, suyun sızmasını engellemek için geçirimsiz perdeler kullanılmalıdır. Derinlere açılan beton çukurlar da yine suyun sızmasını önlemek amacıyla yapılmaktadır.

Barajların yapımı tamamlandıktan sonra setin arkasında birikmeye başlayan akarsu ve yağmur suları bir göl meydana getirir. Buna baraj gölü veya rezervuar adı verilmektedir. Baraj gölünde yeterince su biriktikten sonra suyun fazlasını akıtmak için baraj içinde özel kapılar yapılır veya suyun baraj duvarının üstünden taşması sağlanır. Eğer suyun duvar üzerinden taşması isteniyorsa bunun için özel yerler bırakılır. Biriken bu sular gerektiğinde kullanılmak için kapıların açılmasıyla salıverilir veya elektrik elde etmek için hidroelektrik santraller kurulur.

Baraj Çeşitleri Nelerdir? Kaç Tip Baraj Vardır?

Barajlar kullanılma amacı ve yapılacağı zeminin yapısına göre farklı şekillerde yapılmaktadır. Başlıca baraj tipleri şunlardır;

  1. Ağırlık Barajları: Daha çok temel toprağı kayalık olan yerlerde yapılan baraj çeşididir. Tek parça betonarme şeklinde inşa edilir ve baraj duvarının kesiti genelde dik yamuk şeklindedir. Bu tür barajlar etki eden suyun basıncına kendi ağırlıklarıyla karşı koyarlar. Ülkemizdeki Kemer (113,5 m) ve Sarıyer (108 m) Barajları bu tür barajlara örnektir.
  2. Beton Barajlar: Sağlam kaya temeline yakın olan vadilere kurulan baraj tipidir. Zeminin sağlam olmadığı ve kaya temeline inilemediği yerlerde ise dolgu tipi baraj tercih edilir. Gelişen teknoloji sayesinde zeminin uygun olmadığı yerlerde bile dolgu tipi barajlar inşa edilebilmektedir. 207 m yüksekliğindeki Keban Barajı kaya dolgu tipi barajına örnektir, aynı zamanda yükseklik bakımından dünyada 18. sırada yer almaktadır. Dünyanın en yüksek barajı ise 310 m yüksekliğe sahip, kaya dolgu tipinde yapılmış Türkistan’daki Nurek Barajı’dır.
  3. Kemer Barajları: Daire veya yay şeklinde yapılmış barajlardır. Yük tabanla birlikte kenar ayaklara iletilir. Bu tür barajlar, baraj tepe uzunluğunun baraj yüksekliğine oranının 5 veya daha küçük olduğu dar vadilerde inşa edilirler. Kemer tipi barajlarda, barajın yapılacağı vadi tabanının ve şevinin sağlam olması gerekmektedir. Ülkemizdeki kemer tipi barajları ise şunlardır; Berke Barajı (201 m), Karakaya Barajı (187 m), Oymapınar Barajı (185 m), Gökçekaya Barajı (158 m).
  4. Payandalı Barajlar: Bu tip barajlar suyun basıncına kendi ağırlıklarından çok, yapılış biçimi ve planlarıyla karşı koyarlar. Payandalı barajlarda kullanılan malzeme ağırlık barajlarında kullanılandan daha azdır çünkü payandalar arası boştur. Fakat işçilik ve kalıp masrafları fazladır. Barajın ortalama yüksekliği 70-80 m, eğim açısı ise 45-60 derece olmalıdır. Ülkemizdeki 49 m yüksekliğindeki Elmalı Barajı payandalı barajlara örnektir.
  5. Kaya Dolgu Barajları: Kesitleri dik yamuk şeklindedir. Kesit ortasında geçirimsizliği sağlayan çekirdek kısımlar vardır. Bu çekirdek yapılar kil veya betondan yapılmaktadır. Ülkemizdeki kaya dolgu tipi barajlar; Keban Barajı (207 m), Altınkaya Barajı (195 m), Atatürk Barajı (184 m), Uzköy Barajı (176 m) veKılıçkaya Barajı’dır (140 m).
  6. Toprak Dolgu Barajları: Çakıl, kum ve kilden oluşan sıkıştırılmış toprak tabakalarının meydana getirdiği toprak dolgu barajları en çok kullanılan baraj tipidir. Bu baraj tipinin tam ortasında suyun sızmasını önleyen bir duvar veya çekirdek kısım bulunur. Ülkemizdeki 195 m yüksekliğindeki Kepez Barajı hem kaya hem toprak dolgunun bir arada kullanıldığı bir baraj örneğidir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın