Tarihin En Eski Cinayet Kurbanı Bulundu (430 Bin Yıllık)

Kuzey İspanya’da bulunan Sima de los Huesos mağarası, bir yeraltı mağarası sisteminin derinliklerinde bulunuyor. Mağarada, 430 bin yıl önceye, Orta Pleistosen dönemine tarihlenen en az 28 bireyin kalıntıları bulunuyor.Bu Alana tek erişim 12 metrelik dikey bir delikten sağlanıyor. Bu yüzden insan bedenlerinin buraya nasıl geldiği hala bir sır.

tb

Mağarada bulunan neredeyse tüm bir kafatası olan Cranium 17, yirmi senedir devam eden kazılar boyunca toplanmış 52 parçadan oluşuyor. Bu kafatasının alın kemiğinde, sol gözün üstünde içeri giren iki yara bulunuyor. Antropolog Rolf Quam, “İnsan fosillerinde bireyler arasında şiddetin kanıtları oldukça nadir görülen bir şey. Bu örnek de bilinen en eski cinayet gibi görünüyor” diyor.

Modern adli tıp teknikleri kullanan araştırmacılar, iki deliğin de bireyin ölümüne yakın zamanda, büyük ihtimalle aynı cismin iki farklı darbesiyle oluştuğunu ortaya çıkardı. İki darbede cismin kısmen farklı yörüngeleri vardı.

tb

Yazarlara göre, bu yaralanmaların, mağaraya kazara bir düşüş yüzünden gerçekleşmesi olası değil. Kırığın şekli, yeri, ve aynı cisimle iki darbe sonucu oluşmuş görünmesi, araştırmacılara bunun insanlar arasındaki bir şiddet olayından kaynaklandığını düşündürdü. Bu şiddetin ölümcül bir sonucu olması, onu aynı zamanda en erken ölümcül vakası yapıyor.

Eğer bu birey önceden ölmüşse, diğer insanların onu mağaranın girişindeki dikey deliğin tepesine taşımış olmaları gerekiyor. Araştırmanın yazarları, Sima de los Huesos mağarasındaki ceset yığınından büyük ihtimalle insanların sorumlu olduğunu düşünüyor.Bu durumda Sima de los Huesos, cenaze uygulamalarının erken kanıtlarını sunuyor.

Quam “Bu kafatası, mağarada cesetlerin birikmesinde insanların kasıtlı bir rolü olduğuna dair iyi bir kanıt. Bu zaman döneminde yaşayan homininlerin, çoktan kompleks kavramsal davranışlar sergilediğini görüyoruz” diyor.

Kaynak: 430,000 Yıllık En Eski Cinayet Kurbanı Bulundu | Arkeofili

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarihteki en büyük 10 İmparatorluk

10. Maya İmparatorluğu

16. yüzyıl’a kadar büyük bir medeniyet olana Mayalar aynı zamanda insanlığa bıraktıkları miraslarla da hala anılmaktadırlar. Mayalar, İspanyol işgalcileriyle çatışana kadar varlığını sürdürmüş bir imparatorluktu. 2012 Aralık’ta biteceği düşünülen bir takvimleri de vardı.

tb

 

9. Fransız İmparatorluğu

Fransız İmparatorluğu 1534’te başlayarak, Cezayir’in bağımsızlığı kazandığı 1962 tarihine kadar sürmüştür. Döneminde dünyanın yüzde 10’luk kısmı Fransızlar’a aittir. Tarihteki en büyük ikinci imparatorluk.

tb

 

8. İspanyol İmparatorluğu

Beş kıtada toprağı olan dünyanın ilk küresel imparatorluğudur. İspanyol İmparatorluğu, İspanya veya İspanya hükümdarları tarafından fethedilen, miras kalan veya el konan arazileri kapsar. Bu arazilere Kuzey ve Güney Amerika’nın geniş kesimleri dahildir. Hak iddia edilen ancak hiç ele geçirilemeyen topraklar da mevcuttur. Toplam arazilerin yüzölçümü 18. yüzyılın sonunda 18 milyon kilometre kare civarındadır.

16. ve 17. yüzyıldaki kıtalararası yapısına rağmen koloni imparatorluğu deyimi 1768 yılı itibarıyla kullanılmaya başlamıştır. 19. yüzyılda ise devlet yapısı tamamen kolonisel bir yapıya dönüşmüştür. Amerika’yı keşifleri ve orayı Hristiyan yapmaları Dünya’nın şimdiki zamanını bile etkileyen bir olaydır. 19. Yüzyıl’a gelindiğinde ise eski büyüklüğünden eser kalmamış olan bu imparatorluk Avrupa’da hala önemli bir oyuncu rolünü sürdürüyor.

tb

 

7. Qing Hanedanlığı

Kurucusu Çin’in kuzeydoğusunda yaşayan 1644-1911 yılları arasında Çin’de hüküm sürmüş hanedandır. Mançuların Aisin Gioro klanıdır; bu nedenle Mançu Hanedanı olarak da adlandırılır. Çin’in son imparatorluk hanedanıdır. En büyük zamanında bugünkü Çin, Moğolistan ve bir kısım Sibirya’yı kapsıyordu.

tb

 

6. Emevi Devleti

Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra Müslüman Arap İslam Devleti’ne egemen olan hanedan. Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emeviler, 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya kadar hüküm sürdüler. Neredeyse Orta Doğu’nun ve Kuzey Afrika’nın tamamını kapsayan 661-750 yılları arası, o zamana kadarki en büyük imparatorluktu.

tb

 

5. Pers İmparatorluğu

M.Ö. 550- M.Ö. 330 yılları arasında kurulan bir imparatorluktur. Persler Büyük Kiros ya da II. Kiros, önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medleri yıkmış ve bir devlet haline gelmiştir. Bundan sonra Kyros fetih hareketlerine girişmiştir. Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir.

Ermenistan’ı, Libya’yı ve Krezus’ün servetini ele geçirip tüm Anadolu’yu hakimiyeti altında birleştirmiştir. Anadolu’yu ele geçirdikten sonra Babil’e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir. Bundan sonra ise Mısır’a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için iskit-saka imparatorluğu ile savaş yapmış ve bu savaşların birinde Kraliçe Tomrisin ordusuna mağlup olarak hayatını kaybetmiştir. Büyük İskender tarafından ufaltılana kadar büyük bir imparatorluk. Antik Yunan medeniyetiyle yaptığı savaşlar ve topraklarında resmi bir dil konuşturmasıyla önemlidir.

tb

 

4. Moğol İmparatorluğu

1206-1294 yılları arası Asya’da kurulmuş eski bir imparatorluk. Hun İmparatorluklarının yıkılmasından sonra Kırgız halklarından çıkan Yesügey Han’ın oğlu Cengiz Han bu imparatorluğu kurmuştur. Asya’dan Avrupa’ya uzanan Cengiz Han önderliğinde kurulmuş ama sadece 162 yıl sürmüş topluluk.Dünya’nın %22’sine yayılmış 34 milyon km’den fazla bir alanı kapsayan ve tarihin bitişik sınırlara sahip olmuş en büyük imparatorluğudur. 100 milyondan fazla kişiyi topraklarında barındırıyordu. Moğol İmparatorluğu 1206 yılında Cengiz Han tarafından kuruldu.Güneydoğu Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir alana yayıldı.

tb

 

3. İngiliz İmparatorluğu

Birleşik Krallık tarafından yönetilen dominyonlar, sömürgeler, protektoralar ve mandalar ve diğer bağımlı bölgelerden oluşan imparatorluktu. 16. ve 17. yüzyıllarda Birleşik Krallık tarafından kurulan deniz aşırı sömürgeler ve ticaret merkezleri olarak başlamıştır. En güçlü döneminde dünya tarihinde en geniş topraklara sahip olmuş imparatorluktur. Bir yüzyıl boyunca dünyanın en önde gelen küresel gücüydü.

1922’de 458 milyon kişi, yani dünya nüfusun dörtte biri, Britanya İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı ve toprakları 13.000.000 kilometre kareyi kapsadı.

tb

 

2. Roma İmparatorluğu

Roma İmparatorluğu Augustus liderliğinde M.Ö. 1. yüzyılda yeniden örgütlenmesiyle kurulan Antik Roma devletidir. Uzun yıllar Akdeniz çevresinde hüküm süren imparatorluk, 375 yılındaki Kavimler Göçü’yle Avrupa’ya gelen Cermen kavimlerinin saldırıları sonucu 476 yılında yıkılmış, doğu kısmı da varlığını Doğu Roma İmparatorluğu veya Bizans İmparatorluğu olarak 1453’te Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci Padişahı II. Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar sürmüştür.

tb

 

1. Osmanlı İmparatorluğu

1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk devletidir. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afriya’ya kadar topraklarını genişletmiş ve 16. yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu halini almıştır. 16. Yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu halini almıştır. Sultan Vahdettin döneminde 1923 yılında dağılmıştır.

tb

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarih boyu Türklerin kullandığı Sazlar

Tarih boyu  Türklerin  kullandığı  Sazlar

Türk sazları, tarihi çok eskilere dayanan enstrümanlardır. Türkistan coğrafyasından günümüze kadar çeşitleri;

Türk halklarının en önemli çalgısı Türk sazının Hititlere dayandığı kanısı hakimse de 2008 yılında yapılan bir keşif ile bu tahminler değişti. Moğolistan’da bir mağarada 1500 yıllık saz bulundu. İlk başta Moğol sazı olduğu ileri sürülse de üzerindeki runik Türk yazısı ile Türk sazı olduğu anlaşıldı. Sazın, Türk kültürü ve musikisi açısından ne kadar önemli olduğunu sapında yazan “Hoş bir ezginin sesleri insanı mest eder” yazısından anlamak mümkündür.

V. Yüzyıla ait bu sazın, tasarımına bakıldığında Kazak, Karakalpak ve Nogay halklarda günümüzde de kullanılan dombıraya çok benzediği görülmektedir. O çağlarda bu kadar gelişmiş bir enstrüman ortaya çıkarmak demek yüzyıllar boyunca saz kullanmak demektir. Bu derin müzik kültürü içinde günümüze kadar kullanılan Türk sazları neler inceliyoruz.

Kopuz

Kopuz bağlama ve türevi sazların atasıdır. “Komus” diye de geçmektedir. Kopuzun telleri at , koyun, gibi hayvanların ince bağırsağından yapılır. Bu yüzden sesi biraz tok çıkar ve çalınırken mızrap kullanılmaz. Perde kısımları da at kuyruğundan yapılır. Kopuz Türklerde kutsaldır. Hastalıkların tedavisinde bile kullanılmıştır. Şaman dininde ibadet kopuz ile yapılır. Kopuz sahibi sazını başkasına vermez, başkasının eli değdiğinde günah kabul edilir.

Sataer

10. Yüzyıldan itibaren Türkistan’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Nar ve dut ağacından imal edilir. Günümüzde de kullanılan çalgı 8-12 arasında değişen çelik tel kullanılmaktadır. Uzun saplı, ince gövdeli 140 santimetrelik uzunluğa sahiptir. Elle ve yay ile çalınabilir. Çalınış biçimi olarak yaylı tanbura benzetilir. Yapısına bakıldığında Uygur tanburunun yaylısı denebilir. Üzerindeki motifler kemik ve boynuz parçalarında yapılır.

Kumul Giceği

Türkistan’ ın Kumul iline has olan bu saz, 15. yüzyılda oluşturulmuş tur. Kemençeye benzemektedir. Geleneksel halk müziğinde Kumul makamı vardır ve bu saz ile daha iyi ezgiler üretilir. Dut ağacından yapılır, yuvarlak gövdeli ve oval satıhlı saptan oluşur. Metal tellidir ve yayla icra edilir. Sataer gibi üzerindeki motifler kemik ve boynuz parçalarında yapılır.

Cura

Yörük çalgısı olarak geçen cura, bağlama ailesinin en küçük üyesidir. Genellikle altı, beş, dört ya da üç tellidir. Sapı ve gövdesi kısadır, fazla perde bulunmaz. Bu yüzden tek başına çalınmaya pek uygun yapıda değildir. Bağlamaya göre daha tiz ses verdiği için birlikte çalındığında müziğe hareket katar. Kıvrak ezgiler için üretilmiş sazdır.

Dutar

Bağlamanın yakın kuşak atalarındandır. İki tellidir ve parmakla çalınır. Büyük gövdeli ve uzun saplı bir çalgıdır. Dut ağacından yapıldığı için bu ismi almıştır. İki çeşittir. Büyük olan 125 santimetre ve 17 perdelidir. Küçük olanın uzunluğu ise 100 santimetredir ve 14 perdelidir. Türklerde bu enstrümanı kadınlar da çalar. Solo icralarda kullanılır ve Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer Türk boylarında halen kullanılmaktadır.

Iklığ

Anlamı “yay” anlamındaki “ık” sözcüğünden gelmektedir. 12. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya ulaşmıştır ve burada yayılmaya başlamıştır. Gövde yapımında kaplumbağa kabuğu ya da su kabağı kullanılır. İki ya da üç tellidir ve bu teller at kılından ya da hayvan bağırsağından yapılır. Günümüzde kullanılan kabak kemane gibi dik tutularak çalınır. Kabak kemane ıklığdan esinlenilerek geliştirilmiş bir çalgıdır.

Çöğür

Evliya Çelebi’nin dediğine göre mucidi Kütahyalı Yakub Germiyanî’ dir. Büyük yapılı bir sazdır. Gövdesi 45-47 santimetre civarındadır. Anadolu’da yaygın olarak kullanılmıştır, abdal sazı da denir. Yeniçeri ocağında yaygın olarak kullanılan çöğür, zaman içinde bazı değişikliklere uğratılmış ve orta boy bağlamadan küçük bir saz halini almıştır. Kestane ağacından yapılanlar daha makbuldür. 12, 9 ya da 6 telli olan çeşitleri mevcuttur. Genellikle semai, nefes gibi tasavvuf müziği eserleri seslendirilir.

Tambur

Tamburun kökeni, hangi tarihte ortaya çıktığı bilinmemektedir. Sözcük, sonraları İran’da ve Orta Asya’da, daha çok bağlamaya benzeyen armudi gövdeli, uzun saplı çalgıların genel adı olarak kullanılmıştır. Perdeleri bağırsak (katkut) veya olta misinasından yapılır. Tamburda dördü sarı ve üçü de çelik olmak üzere yedi tel bulunur. Bazen sekiz telli de olabilir. Tamburun mızrabı kaplumbağa kabuğundan yapılır. Dünyada sadece Türkiye’ deki müzik icralarında kullanılır. Tambur çalan kişiye tamburi denir. Yaylı tambur olarak bilinen ve dik konumda yay ile çalınan versiyonu da vardır.

Bağlama

Bağlama kopuzun Anadolu’ da aldığı biçimdir. Anadolu ezgilerinin vazgeçilmez sazıdır. Halk müziği denildiğinde tek başına bağlama demek bile yeterli olur. Kaynaklarda ilk kez 18. Yüzyılda kullanılmıştır. Alevi ve Bektaşi kültüründe yeri büyüktür. Anadolu’nun çeşitli yörelerinde farklı çeşitleri bulunur. Divan Sazı, Meydan Sazı, Kara Düzen, Bozuk Bağlama gibi çeşitleri vardır. Genellikle dut ağacından yapılan bağlamanın tezenesi kiraz ağacının kabuğundan yapılmaktadır. Farklı yörelere göre farklı isimlerle anılmaktadır. Mızrap, çekü, serpene, büdene, pene bunlardan bazılarıdır. Bağlama tezeneyle çalınabildiği gibi tezenesiz de çalınabilir. Parmak vuruşlarıyla çalınan bu şekle “şelpe” denir. Günümüzde teknolojinin etkisiyle elektro bağlamalar üretilmiştir.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın

Tarihi savaşlarda komutanların başarılarının sırrı: Askere verilen yiyecek

OSmanlıdan bir sefer

Tarihte pek çok komutan başarıları ve fethettikleri topraklarda dünya tarihine damga vurmuş ve isimleri yıllarca süregelmiştir. Pekçok komutan ve İmparatorun, Savaşları kazanmasında, ülkeleri Feth etmesinde ve büyük Birer Fatih olmasında yardımcı olan pek çok kişisel özellik, kabiliyet ve şans yardımcı olsa da göz ardı edilmesine rağmen bu fetihler de çok büyük önem sahibi olan bir başka olgu vardır ki orduların Savaş kazanmasında baş rol oynar; askerlere verilen yemekler…

Ordunun yiyeceği konusunda en özlü sözlerden biri Napolyon’un "Ordular midelerinin üstünde yürür" sözü olup , Napolyon sözleri arasında yer almıştır. Yani Napolyon burada askerlerin yiyecek ve ihmal koşullarının gerekli unsurlarla sağlanması halinde orduların başarılı olacağını anlatmak istemiştir.

Osmanlı devrinde de yeniçerilerin yağlı hoşaf isteriz isyanı da akıllara gelince (Tabii bu isyanın bahanesidir asıl İsyan edilen nokta başkadır) Orduya verilen yiyeceklerin ve askerlerin yemek durumunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

İnsanlar yaşamlarının gereği olarak her gün ortalama 3 öğün yemek yemektedirler. Tabii bu durum savaşan askerler ve büyük ordular için zamanında sıkıntılar oluşturmuştur. Hatta o derece ki tarihte yaşanan Amerikan iç savaşında, Kuzeylilerin askere adam toplamak için vadettikleri unsur para değil, üç öğün sıcak yemek olmuştur.

Gelin ünlü bazı komutanların onlara savaşları kazanmada ki başarılarının yardımcı olan ve zeka dolu yiyeceklere bir göz atalım…

Büyük İskender Askerlerine Bol Soğan Yedirirdi

Büyük İskender bilindiği gibi Makedonya kralı olup büyük bir sefere çıkarak Ortadoğu’yu, Mısır ve Hindistan’a kadar uzanan toprakları fethetmiş, tarihe damga Vurmuş Bir komutandır. Büyük İskender’in askerlerine formda kalmaları için çoğunlukla soğan yedirdiği bilinmektedir.

Tarihte Büyük İskender ile ilgili oldukça fazla kaynak bulunmaktadır. Bunun nedeni Büyük İskender Çıktığı bu sefer de yanına sırf başarılarını ve hareketlerini not alması için özel tarihçi getirilmiş ve Tüm hareketlerini nota dönüştür.

Soğanın vitamin deposu ve doğal bir antibiyotik olduğu için hastalıklardan korunması sebebiyle Büyük İskender’in bu sebzeyi askerleri yedirmesi askeri açıdan önemli unsurlardan biri olmuştur.

Cengiz Han’ın Başarısının Sırlarından biri Bulgur

Bulgur doğal bir folik asit kaynağıdır. Özellikle hamileler için tavsiye edilmektedir. Bulgur oldukça faydalı bir besin olduğu için çoğu uzman tarafından önerilmektedir. Cengiz Han da devasa Moğol ordusuna sürekli bulgur takviyesinde bulunmuş ve Ordu’nun güçlü kalmasına yardımcı olmuştur.

Şehirleri kasıp kavuran, geçtiği yerleri yağmalayan ve Avrupalıların şeytanın ordusu olarak isimlendirdiği Moğol ordusu, İkmal ve yiyecek sıkıntısı çekmeden uzun seferlere çıkmasının bir başkası önemli unsuru pastırma olmuştur.

Hayvan bağırsağı ya da derilerin içerisine yerleştirilen et, Moğol askerleri tarafından atların Eğerlerine yerleştirilip, Etin üstüne oturularak bu şekilde yolculuk yapılmaktaydı. Zaman içerisinde kuruyan ve üstüne oturulmasıyla suyu çekilen kuruyan et , parçalar halinde koparılarak ufak ufak askerler tarafından yemekteydi. Yani bir nevi asker yiyeceğine altında taşıyor ve bu sayede yiyecek sıkıntısı çekmiyordu.

Aynı yöntemi Orta Asya’dan göç eden Türklerde uygulamış ve Türk akıncılarının Anadolu’ya yerleşmesinde pastırma oldukça etkili olmuştur. Pastırmanın geleneksel yiyeceklerimiz arasına girmesinin sebeplerinden biri olmuştur.

Yeni Kıtaların Keşiflerinde Önemli Bir Unsur olan C Vitamini

Avrupalar Osmanlı’nın sıkıştırması ve hammadde kaynaklarının azalması sebebiyle Yeni ticaret yolları aramak için uzun denizlere , okyanuslara açılmış ve Yeni kıtalar keşfederek dünya tarihini değiştiren adımlar atmışlardır. Tabii başarılı olan keşifleri tarihte görmekteyiz. Bu aşamalara gelmeden önce pek çok başarısız gemi yolculuğu, geri Dönmeyen seferler ve batan gemiler ile son bulan keşif serüvenleri de yaşanmıştır. Başarısız gemi yolculuklarına sebep olan en önemli unsurlardan biri ise açık denizlerde gemide başlayan salgın hastalıklar olmuştur. Uzun seferlerde ve okyanuslarda en tehlikeli hastalıklardan birisi İskorbüt hastalığıdır.

Öyleki İskorbüt, 1500-1800 yılları arasında yaklaşık 2 milyon denizcinin ölümüne neden olmuştur. İlk olarak tarihte Hipokrat tarafından tanımlanan İskorbüt denizciler için en korkunç hastalıklardan biriydi ve büyük çoğunlukla ölümle sonuçlanıyordu.
Sürekli kuru gıda,konserve tüketen ve uzun gemi yolculuklarında taze gıda tüketmeyen Gemiciler , kolaylıklar İskorbüt hastalığına yakalanabiliyordu.

Bu hastalık dişlerin kendiliğinden düşmesi şeklinde başlangıç gösteren ve sonrasında halsizlikle ilerleyen, ölümle sonuçlanan tehlikeli bir rahatsızlıktır.
Kristof Kolomb Amerika’yı keşfinde tuttuğu günlükte İskorbüt hastalığından bahsetmiştir.

James Cook, Avustralyalı keşfeden İngiliz kaşiftir. James Cook bu hastalığın çaresi olarak C vitamini eksikliğinin olduğu kanısına vararak Doğru bir tespit ve gözlem de bulunup gemilere yüklü miktarda C vitamini içeren gıdalar yerleştirmesini emretmiştir. Bu sayede uzun Avustralya Seferi’ne çıktıktan sonra askerlerin ve gemi personelinin ağlıklı bir şekilde Avustralya Seferi’nin tamamlayıp Avustralya kıtasını İngiltere topraklarına katılmasını sağlamış ve dünya tarihine geçmiştir.

Görüldüğü gibi tarihte askerlere verilen yiyecekler başarılar kazanılmasında önemli bir faktör olmuştur. Savaşı kaybeden taraf sayısı genellikle yiyecek sıkıntısı, salgın hastalıklar ve hava şartları nedeniyle başarısız örneklerle ve tarih sayfalarına geçmiştir.

Napolyon’un "Ordular midelerinin üzerinde yürür" sözünü Rusya seferinde söylemesinin sebeplerinden biri de bu olmuştur. Devasa Fransız ordusu bir milyona yakın asker ile Rusya seferine çıkmış, İkmal yollarında yaşanan sıkıntılar, General Kış adıyla bilinen Rusya’nın dondurucu soğuğu ve diğer olumsuzlukların, isyanların devreye girmesiyle devasa Fransız ordusu, sadece 65.000 kadara askerle geri dönebilmiş, bu başarısız sefer Napolyon’un başarılı dönemini Rusya seferi ile sona erdirmiştir.

Ordunun beslenmesi ve yiyecek faktörü önemli bir etken olsa da Orduya verilen yiyeceklerden kasıt aslında tam anlamıyla verilen besin değil, ikmal fiziki şartlar ve özellikle askerlerin sağlıklı durumda kalmasını sağlayacak unsurlardır. Bu açıdan yine Napolyon’un tarihte önemli bir komutan olmasını sağlayan bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Napolyon özellikle askerlerin İkmal yollarını seri bir şekilde sağlanması konusunda uzmanlaşmış , Ancak bunu Rusya cephesinde sağlayamadığı için başarısız bir sefer düzenlemiştir.

Osmanlı ordusu da özellikle İkmal yollarını düzgün tutması ve askerlerinin sağlık, Yiyecek gibi unsurlarına önem vermesiyle, uzun ve başarılı fetihler gerçekleştirmiş, bu başarısını Ordu içerisindeki diğer kademelerin desteğiyle sürdürmüştür.

Ordunun ikmal ve yiyecek sıkıntısının giderilmesi konusunda Yavuz Sultan Selim önemli padişahları arasında yer almaktadır.Osmanlı Devleti Öyle ki uzun süren Kale kuşatmalarında ve ortadoğu’dan Balkanlar’a uzanan geniş coğrafyada yaptığı başarılı seferleri, yiyecek ve ikmal sıkıntısını ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmiş ve bu sayede tarihe geçen bir imparatorluk kurulmuştur.

İnsanların temel ihtiyacı olan su ve besin yine savaşlarda en önemli faktörler arasında olduğunu tarih bize tekrar kanıtlamaktadır. Öyle ki Cengiz Han Çin fethinde Pekin’e yaptığı seferde şehri tamamen kuşatmış ve kuşatma süresini bilerek uzun tutmuştur. Şehrin etrafını komple kuşatmış, hiç kimsenin geçmesine izin vermemiştir. Böylelikle Kale dışarıdan İkmal alamamış 3 ay sonra şehrin içerisinde yamyamlık vakaları dahi görünmeye başlamış ve Şehrin direnme gücü düşmüştür. Çinliler kendileri kuşatıldığında Kale duvarlarının oldukça sağlam olduğuna ve Moğolların onları geçemeyeceğini inanmıştır.

Cengiz Han ise şehrin direncini açlık ile kırmış ve çok zorlanmadan feth ederek Pekin’de inanılmaz katliam yapmıştır.

tarihkomplo.com

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın
1

Tarihe yön veren olaylar

İlk tekerlek

Bu konuyla alakalı olarak aşağıdaki linkten Tarihe yön veren Liderler ve insanların hangi çağlarda neler yaptıklarına ulaşabilirsiniz.

Tarihe Yön Veren Liderler ve İnsanlar

1. Tekerleğin icadı :

Tekerlek, icadı milattan önceki yıllara dayanan oldukça önemli bir araçtır. Bu süreç içinde sıklıkla savaşlarda araç olarak kullanılmış ve savaşların kaderini değiştirmiştir. Önceleri iki tekerlek olan araçlar sonraları dörde çıkmış ama hala tamamlanamamıştır. Bu dönemlerde ön tekerlekler hareket etmez biçimdedir. Zaman içerisinde akıl edilerek atlarla bağ kurulmuş ve atların hareketleriyle tekerleklerin hareket etmesi sağlanmıştır. Tekerleğin bu şekilde kullanıldığı at arabaları ilk arabalardır denebilir.

Tarihte kullanılan ilk tekerlek, M.Ö. 3500 yıllarında Sümerlerin kullandığı belirlenmiş, tekerlek ilk defa bir arabada kullanılmıştır. Bu da bir süreç sonunda gerçekleşmiş, tekerlek bir arabada kullanılana kadar 2000 yıl boyunca tekerlekten çeşitli şekillerde yararlanılmıştır.

İnsanlar ilk önce ağırlıklarını taşımak için yuvarlak cisimler kullanmış, sürüklenen ağaç gövdeleri üsütünde kızak şeklinde taşınmıştır. Bu kızaklar zamanla yuvarlanmış tekerlek halini almıştır.

Tekerlek oluşunca sabit dingillere takılarak, serbestçe dönebilen tekerlek kullanımı oluşmuştur. Tekerlek bir noktadan dünyaya yayılmış, M.Ö. 500 yıllarında İngilterede tekerlek kullanımdaydı.

Dört tekerlekli araba da iki tekerlekli araba kadar eskidir. Dört tekerlikli arabaya döner ön dingil takılıncaya kadar kullanımı zordu. Döner ön dingil takılmış, eşek ve öküz kullanan yavaş arabalar yerine at kullanılarak dört tekerlekli arabalar daha da hızlanmıştır. Bu dönemde atın çektiği iki tekerlekli arabalar savaş aracı olarak kullanılmaktadır.

Tekerleğin bir makinede kullanımı, tekerleğin değirmende kullanımıdır. Yuvarlak değirmen taşları ile un üretimi yapılmıştır. Basit dişliler ile tekerleğin kullanımı daha yaygın hale gelmiştir.

Günümüzde moder makine ve araçlarda tekerlek çok yaygın kullanıma sahiptir. İlk günden bu yana tekerlek hayatımızı kolaylaştırmaya devam etmektedir. Günümüz metroları, hızlı araçların, arabaların, fabrika makinelerinin temelinde tekerlek vardır.

Tekerlek Ne Zaman, Kim Tarafından Bulundu?

Tekerleğin bulunmasında Amerikalı başarılı arkeolog Speiser etkili olmuştur. Gawra civarında M.Ö. 3000 yıllarına ait tekerleği araştırmalar esnasında bulmuştur. İngiliz kökenli olan arkeolog Woolley ise; Ur’da M.Ö. 2950 yıllarından kalan bir mezar üzerinde çalışırken tekerlek çıkartmıştır. Eski tarihlerde nasıl bir ihtiyaç tekerleği icat etmeye neden olmuştur bilinmemektedir.

Frugier’in varsayımlarına göre Yontma Taş Çağı’nın başlangıcından itibaren insanlar taşıma aracı ihtiyacı duymuştur. Bu soruna çareler düşünülürken, kesilen bir ağacın yuvarlandığını fark etmişler ve iki ağaç kütüğünü bir araya getirerek, yüklerinin bunun üzerine koymayı akıl etmişlerdir.

Tekerleğin Tarihçesi

Tarihçilerden İngiliz Maccurdy’ye göre tekerleğin temeli, tomar adı verilen silindir halde hazırlanmış kâğıt veya deri malzemelerdir. Bu fikri, yapılan kazı çalışmaları doğrulamıştır. Kazılar sonucunda Sümerlere ait olan, M.Ö 3000 yılından öncesinden kalan kızaklar ve arabalar elde edilmiştir. Tekerleğin icadının hemen ardından muhtemelen arabalar icat edilmiştir. İki tekerleği, dingil ile bileştirmek ve demir olmadan bunu başarmak gerçekten önemli bir iştir ama yapılan kazı çalışmalarında rastlanan arabalar tam olarak böyledir. Eski insanlar, zor şartlarda ve malzeme sıkıntıyla bile arabaları icat etmeyi başarmıştır. Eski araçlarda sürücüler, ata binermiş şeklinde iki tekerlek üzerine konan bir eyer üzerine oturmaktaydı. Bu taslak hızla geliştirildi ve iki tekerli araçtan dört tekerlekleri araçlar gelişti. Ancak bu dönemde tekerleklerin ön tarafta olanları sabit durmaktaydı. Zaman içerisinde arabaları kayışlar sayesinde atlara bağladılar ve bu şekilde kullandılar. Arabaların beygir gücü ile tabir edilen durumunun da buradan geldiği düşünülmektedir

M.Ö. 2000 yılında Mezopotamya topraklarında görülen atlı arabalar, ilerleyerek Sami ırkından olan Hiksosların etkisi ile Mısır’a girmiştir. Böylece Firavun ordusunda, 1917 yılındaki ilk müttefik tankların Almanlar üzerinde meydana getirdiği korkuya ve paniğe benzer bir durum yaşanmıştır. Mısırlılar hayvan gücü olarak o sıralar öküz ve eşekten faydalanırlarken; başlarına gelen durumdan hızlıca ders çıkartmayı da biliyorlardı. İstilacı askerleri Mısır’dan çıkartır çıkartmaz, öğrendikleri savaş aracını kullanmaya başladılar. O kadar benimsemişlerdir ki Mısır tarihinin en parlak dönemlerinden kalan belgeler, Firavun’u savaş arabası üzerinde, tek eliyle dizginleri tutarken diğer eliyle düşmanın hakkından gelir şekilde göstermiştir. Bu durumu izleyen on yüzyıl süresince arabalar, savaş alanlarında fetih etmek amacına hizmet etmişlerdir.

Asurlular, M.Ö. 1000 yılında sürücünün kullandığı ve iki savaşçıyı çeken çift at ile hazırlanmış arabaları sayesinde dünyaya egemen olmuşlardır. Asur kralı Surgon, birçok şehri, güçlü savaş araçları haline gelen arabalarla kuşatmış ve fethetmiştir. Bu arabaların tekerlek üzerine oturtulmuş, ağır silahlarla şehir kapılarına saldırılar yapılmış ve başarıyla çıkılmıştır. Savaşçılar kalkanların ardına saklanırken aynı zamanda kale duvarlarının üzerine yürüyebilmiştir. Daha çok savaş döneminde faydası görülen tekerlek, sonraki süreçte hemen her taşıma aracında kullanılmış bir araçtır.

Kısacası tekerler dünyanın kaderini değiştirmiş ve tüm dengeleri yerinden oynatmıştır denebilir. Tekerlek bulunmasaydı savaşlar farklı gelişebilir ve galip olanlar farklı olabilirdi. Eski dönemlerde bu şekilde üretilen ve kullanılan tekerleğin günümüzde kullanılan tekerleğin oluşturulmasında etkisi ise tartışılmaz.

Beğen
Beğen Muhteşem Haha İnanılmaz Üzgün Kızgın