Üst
Anadoluda Ölü Gömme Gelenekleri

Anadoluda Ölü Gömme Gelenekleri

 Anadoluda Ölü Gömme Gelenekleri
Anadoluda Ölü Gömme Gelenekleri
Kazılardan elde edilen bilgilere göre Anadolu'da ölülerle ilgili işlemlerin en yoğun olduğu dönem Hititlerin yaşadıklari çağlardır. Ancak, onların ölülerle ilgili tüm uygulamaları ve inançları kendilerinin yarattığı söylenemez. İ.Ö. 2000 yıllarının çok gerilerine giden birtakım geleneklerden etkilenmeleri, onları komşu ülkelerden aldıklarını, kendi buluşlarına katmaları olağandır, doğaldır. Bugün, ölü Gömme geleneğinin çağını kesinlikle belirleme olanağı yoktur. Ancak eldeki buluntular anadolu uygarlığının gelişmiş dönemlerinde ölü gömmeyle ilgili epeyce ilerleme olduğunu gösterir.

Kimi yörelerde ölülerin evlerin içine, döşemelerin altına, kimi yerlerde höyüklere, kimi bölgelerde kuyu biçimli kazılmış yerlere, özel küplere, odacıklara, kimi kesimlerde de taştan oyulmuş yerlere gömüldüğünü gösteren kanıtlar vardır. Yalnız hititlerde üç türlü Gömme yapıldığını biliyoruz. toprak içine, küpe, taş kap içine ölü gömülürdü. Gene Hititlerde, eti yakılan ölünün kemiklerinin bir kaba doldurulup gömüldüğünü gösteren kanıtlar vardır.

"Hitit İmparatorluk devrine tarihlenen, içinde kral ve kraliçenin öldüğü zaman yapılan dini bir töreni anlatan çivi yazılı metinler ölü yakma geleneğini detaylı bir şekilde tarif etmektedir. Ondört gün sürdüğü anlaşılan törenin ilk gününde hayvanlar kurban edilmekte, ölüye içki ve yemek sunulmakta, tanrılar ve ölenin ataları için rahipler dualar okumakta, aralarında kıymetli madenlerden yapılma nesneler de bulunan ölü hediyeleri verilmekte, ölen ve tanrılar için ağıtlar yakılmakta ve cenaze yemeği yenerek ölünün heykeli etrafında dolaşılmaktaydı. Söz konusu hediyeler ve kurbanlar yakılarak ölüye sunulmaktaydı. Törenin ikinci gününde ölü bir araba üzerinde yakılacağı odun yığınının bulunduğu meydana götürülmekte ve o akşam yakılmaktadır. Ertesi sabah köz yığını bira ve şarapla söndürüldükten sonra kadınlar geride kalan kemik artıklarını külün içinden ayıklayarak kokulu yağ dolu gümüş bir kaba yerleştirip, ardından bir keten bezine bohçalıyordu. Metnin devamında kemik parçalarının bir masa üzerine yerleştirildikten sonra karşısına konan bir başka masada ölüyle yemek yendiğini anlatmaktadır. Kemikler daha sonra Taş Ev denilen bir yere götürülerek yatak üzerine yerleştirilmekte ve önüne bir lamba konmaktadır."

Eskiçağlarda, ölülerin yakılması, yakılma işleminde özel törenler düzenlenmesi, Anadolu'da yaygın bir gelenekti. İlyada Destanında Hektor'un ölümünün ardından kadınlar ağıtlar yakmış ve Hektor'un ölüsünün yakılması için dokuz gün şehire odun taşımışlardı:
"Ölümlere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
Gözyaşı içinde götürdüler Hektor'un ölüsünü,
Koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe,
Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
Ünlü Hektor'un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
Parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını,
Söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi,
Sonra topladı kardeşleri, dostları, ak kemikleri,
Hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu.
Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya,
Erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu.
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura,
Ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.
Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,
Gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana,
Mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye.
Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara kabara,
Gerisin geri döndü hepsi kente,
Toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni
Zeus oğlu Kral Priamos'un sarayında
İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un cenaze töreni"
,,


Hititlerle ilgili uygarlık buluntuları arasında ölü küllerinin, ölü kemiklerinin saklandığı özel kaplar görülmektedir. Bundan Hititlerin kimi ölüleri yaktığı, kimi ölülerin yalnız etlerini yakıp, kemiklerini sakladığı, kimi ölüleri de boynundan diz kapakları arkasına uzanan bir bağla sımsıkı bağlayarak, çömelmiş gibi bir durumda gömdükleri anlaşılıyor. Bu Gömme şekillerinden biri de Hoker durumudur. Hoker durumundaki ölüler sağ veya sol yanlarına yatırılmış olup, sırtüstü bırakılanları pek azdır. Pek azının başı altında yastık görevini gören ufak yassı bir taş bulunmaktadır. Ölülerin hoker şeklinde (dizin göğse, çeneye doğru çekilmesi ve dizin karına doğru çekilmesi) gömülmesinin bize göre nedeni uyku durumunu temsil etmesi ve ölümün de bir çeşit uyku olarak algılanmasıdır.

Hititlerde ölünün külleri kutsal sayılır, onlara karşı özel bir saygı gösterilirdi. Küllerin konduğu kap toprağa gömülürdü. Bu kaplar genellikle topraktan yapılmış küçük çömleklerdir. Öte yandan bu kül, kemik koyma kapları arasında tunç, başka türden alaşım kaplar da görülmüştür. Bu gelenek, maden kap yapma, mezopotamya kaynaklıdır. Demek Hititler, bu alanda, komşu uluslardan birtakım inanç unsurları almakta sakınca görmemişlerdir. Bu durum inanç kaynaşmalarının kaçınılmaz bir sonucudur.

Hititler, ölen kralsa yalnız etlerini yakar, kemiklerini yağlarlar, güzel kokularla yıkayarak özel bir kaba koyup gömerler. Onların gözünde kral kutsaldır, tanrısal niteliklerle donatılmıştır. Yine yukarıda dediğimiz gibi Hititler, kimi ölüleri diz çökmüş gibi boyundan, kollardan, diz kapakları arkasından bağlayıp gömerlerdi. Ölünün toprağa, ya da kendisine göre yapılmış özel küpe oturur gibi gömülmesi, dirilip yeryüzüne gelebileceği korkusundandı.

Frigyalılar da Hititler gibi ölülerine büyük saygı gösterirlerdi. Ölüler sırtüstü gömüldükten sonra üzerine bir tepe meydana getirecek şekilde toprak yığılırdı. Bu toprak yığınının altında bir mezar odası bulunur, ölünün yanında hediyeleri gömülürdü. Buradan Frigyalıların da Hititler gibi öldükten sonra dirilecekleri inancını taşıdıkları anlaşılıyor. Bu mezar biçimi çok uzun yıllar, Bizanslılara kadar sürmüştür.

Anadolu'da çeşitli Gömme adetlerinin bulunması, bunun çağlarla ilgili olduğunu, etkilenme kaynaklarının başkalığıyla bağlantılı bulunduğunu göstermektedir. Bunun nedeni ise o çağlarda Anadolu'da yaşayan toplulukların kendi bütünlükleri içerisinde ayrı birer uygarlık oluşturmalarıdır.


Yasayan ölü düşüncesinin en büyük sonucu ölü hediyeleri, ölü yemeği ve içkisidir. "Ön tarih Anadolu’sunda, mezarlara hediye bırakmak, ölülere yemek, içki sunmak ve dünya işine yarayan eşyayı beraberinde götürmesini sağlamak adeti vardır.”

İncelenen Eski anadolu mezarlarında hayvan iskeletlerine de rastlanmıştır; ancak bu iskeletlerin yenilebilen kısımları eksiktir. Bunlar da ölü gömülüp hediyeleri yerleştirildikten ve mezar kapandıktan sonra başlayan kurban merasimi ve ölü yemeği kalıntılarıdır. Ölü yemeğinde kurbanlar kesiliyor, yenilebilen yerleri yeniyor, baş ve bacakları da ölüye sunuluyordu. Bu hediyelerin yanında ölünün yanına öbür dünyada kendisine arkadaşlık etmesi için köpeğini de Gömme adeti vardı.

Eski anadolu inançları yukarıda da belirttiğimiz gibi animist unsurlar taşır. Buna göre "ruh, arada bir gövdeye gelir girer, mezarda ölü dirilirmiş. Bu yüzden ölüye, onun kemiklerine sövmek büyük suç sayılırdı."

Peki bir kişi öldüğünde onun ruhu ne olmaktadır? "Hitit ölü ritüellerinde, bir Patili rahibi tanrılara ölü ruhunun nereye gittiğini sorar. Tekrar tekrar yöneltilen sorulara verilen cevaplar ise oldukça ilginçtir: O, sedir ormanları evine gitti. O, oraya gitti. O, şuraya gitti veya buraya gitti. Yedinci kez sorulduğunda tanrılar: Anne onun elinden tuttu ve ona refakat etti şeklinde cevap vermektedir. Bu ifade bir taraftan ölü ruhunun ata kültü gereği ataların ruhlarıyla birleştiğini gösterirken, diğer taraftan da annenin ölü ruhuna refakat etmesiyle bu yolculuğun kolay bir yolculuk olmadığını vurgulamaktadır. daha önce ölmüş olduğu için anne yeraltı dünyasını belki de daha iyi tanımakta ve bu nedenle ölü ruhunu ölüler diyarına götürmek üzere elinden tutmaktadır."

Ancak yeraltı dünyasına inen ruh bazı durumlarda yaşayanları ziyaret edebilir: "Hititlerde, özellikle zorla ve haksız yere öldürülmüş olan insanların ruhları ve kendilerine kurban sunulmayan, öfkeleri yatıştırılmamış ölü ruhlarının birtakım yollar bulup insanların dünyasına sızarak onları rahatsız ettiklerine inanıyorlardı. Ayrıca bu ruhların insanlara rüyaları aracılığıyla gözüktüğüne, hattâ onlarla karşılaşmanın insanları kirlettiğine inanılmaktaydı."
 

İnsanlar ölüme iki şekilde tepki veriyor:


1- Ölümü kabullenme (Gilgamis'a Utnapistim'in hayatının sürekli olmadığını söylemesi)
2- Ölüme direnme

Ölünün zararlı olduğunu düşünenler ölüyü daha derine gömmüşler, bunu Babil mitosunda İstar'da yeraltı dünyasının kapıları açılmadığında bekçiyi kapıları kırıp ölüleri salmakla tehdit ettiğinde görürüz. Ölü yasama ortak edilmek istendiğinde ise sekilerin altına gömülüyordu. Ölüden kurtulma ya hijyenik nedenlerle ölüyü gömme kaygısı yada bir gelenek her zaman kültürden kültüre değişen törenlere neden olmuştur.

Cesetlere iki türlü gömü uygulanıyor:


1- Yakarak (kremasyon ) gömme: Amaç cesedin yakılmasıdır, ceset ya odun üzerine konularak ya da tezekle yakılmış ve en yüksek ortalama 1000oc 'ye ulaşabilmiştir. Kremasyonda odunun cinsi, havanın durumu önemlidir, bu işlem 7-10 saat arasında yapılabilmektedir. Kemik çok yüksek ısıda erimeye başladığından genelde kafatası kemiği, uzun kemikler, dişler, göğüs kafesine ait kemikler bozulmadan kalabiliyor. Yanmış kemiğin yanmamış kemikten daha iyi korunduğu kazılarla ortaya çıkıyor. Bunun nedeni ateşin konserve görevi görmesidir. Yakılan ceset gömüldüğü yere göre de renk değiştirmektedir. Örneğin, toprakta Arsenik fazlaysa siyah, tahta parçalarıyla gömüldüyse gri-kahverengi renkte oluyor. Asil renk veren olay yanma derecesidir.

I - 200-250 derece 'de kemikler sarımtırak beyaz veya fildişi.
II - 300-400 derece'de kemikler kahverengi ve koyu kahverengi siyah.
III - 550 derece'de kemikler gri, gri-mavi.
IV- 650-700 derece'de kemikler süt beyaz ve tebeşir rengi.
V- 800-950 derece'de kemikler mat beyaz renge döner.
VI - 1000-1600 derece'de kemikler erimeye baslar.

Prehistorik (arkaik) dönemde isi IV. ve V. kademede gerçekleşiyor. Genelde kemiklerin soğuması beklenmez, kum, yağ, su, şarap ile soğutulur, su kemiklerin parçalanmasına sebep olur.

2- Yakmadan (Inhumasyon) Gömme: Vücut hangi sekilerde konursa konsun cesette tahribe rastlanmıyor. Anadolu’da genellikle gömüler yerleşim içine yada yerleşim dışına genellikle hoker tarzında gömülmüşlerdir.

Ölülerin yerleştirildiği mezarlar Anadolu'da 6'ya ayrılmıştır:


1- Basit toprak mezarlar: Ölüler Dorsal(düz) veya hoker tarzda konulmuştur. Genel olarak cesedin sığabileceği kadar yer açılarak toprağın sıkıştırılması bazende küçük taslarla bir zemin oluşturulması sonucunda ceset buraya gömülmüştür. Çoğunlukla Orta Çağ mezarlarında mezarın üzeri plaka tasla kapatılmıştır.

2-Kaya aralığı mezarlığı: Doğal kaya oyukları veya kaya aralıklarından yararlanır. Ana kayayı düzeltme gibi bir kaygı yoktur.

3-Küp mezarlar: Anadolu'da çok rastlanmaktadır. Neolitik döneme kadar geçmişi dayanır. Yakılmadığında cesede uygun bir küp bulunuyor, yakıldığında daha küçük küpler kullanılıyor. Küplerin ağzı genelde tasla yada kiremitle kapatılır.

4- Sandık mezarlar: Tastan, kerpiçten, ağaçtan yapılmakta dikdörtgen veya kare tercih edilmektedir. Genelde dört tarafı tasla çevrelenmekte üzeri bazen kapatılır bazen kapatılmaz, amaç sandık seklini oluşturmaktır. Sal taslarıyla kapatılmaktadır. Bir ya da daha fazla gömü hoker tarzda gömülmektedir.

5- Oda mezarlar: Tas, kerpiç, ana kayaya açılan odalardan yapılan mezarlardır. Genelde ön girişleri vardır, ev seklindedir. Üzerleri ya sal tasları veya ashap, dallarla kapatılmakta, yüzeyden görülmemektedir.

6- Kuyu mezarlar: Derinlikleri 2m'yi bulmaktadır, mezarın girişi üsttedir ve sal taslarıyla kapatılmaktadır.

Kalkolitik dönem ölü gömme geleneği:


Anadolu'da bu dönemi üç ayrı coğrafi bölümde inceleyebiliriz.
1- Ege'den başlayan iç Anadolu göller bölgesini içine alan Bati, Kuzeybatı ve Güneybatı Anadolu’da, Bati Anadolu Bölümü.
2- Tuz Gölü civarında Fırat’ı sinir alacak şekilde Kuzey, Orta ve Güney Anadolu bölümü.
3- Fırat’ın doğu kesimini kapsayan Doğu Anadolu bölümü.

1 - Batı Anadolu Bölümü:
Özellikle Ege kıyılarında Kalkolitik döneme ait herhangi bir mezar veya mezarlık alanına rastlanılmamış. İç kesimlere girdiğimizde Kuzeybatı Anadolu'da görülür.

Fikirtepe: İstanbul Kadıköy’de yer alır. 140 X 70 boyutlarında bir höyük yerleşmesidir. 1960 yıllarda Kurt Bittel kazmıştır. Bu kazılar sırasında Fikir tepe I ve II. katlarda Intramural basit toprak mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Mezarlar hoker tarzındadır. Ölülerin yanında kâse türünde kaplara rastlanılmıştır.

Pendik: Büyükçe bir höyüktür, 170 X 180 m. boyutlarındadır. 2 m. lik bir depozite sahiptir. 1981 yılında İstanbul Arkeoloji müzesi denetiminde Kurt Bittel çalışmıştır. Burada bir takim mezarlar ortaya çıkarılmıştır. I nolu açmada 3 çukur barınak bulunmuş. Bu barınaklarda A adi verilen 80 cm derinliğinde 5,5 m çapında yuvarlak bir barınak vardır. Bu yapının ikinci evresine denk gelen evrede taban altında Hoker tarzında insan iskeleti bulunmuştur. Herhangi bir ölü hediyesi yoktur. Kuzey güney yönünde hoker tarzında sol yanına yatırılmıştır.

B barınağının 3. kullanım evresinde yine taban altında insan iskeletleri bulunmuş. Ancak A yapısındaki iskeletten farklı yöne bakmaktadır.

Ilıpınar: Bursa ilinin Orhangazi ilçesinin sınırlarında İznik gölünün 1,5 km batısında yer alır. Burada 5m yüksekliğinde neolitik çağdan Bizans dönemine kadar bir depozit vardır. Kazıları Hollanda Arkeoloji enstitüsü müdürü Jacop Rodenberg yürütmüştür. Höyükteki IV. yapı kati geç kalkolitik döneme tarihlendirilir. Bu dönemde IV. yapı katında geç kalkolitik çağa ait Extramural bir mezarlık tabakası bulunmuştur. Burası sadece mezarlık alanı olarak kullanılmıştır. 1987-89 yıllarında 20'den fazla mezar geç kalkolitik çağa aittir. İnamasyon teknikte hoker tarzında gömülmüş, bazı mezarlarda birden fazla ceset bulunmuştur. Bir mezarda yüz yüze bakan iki ceset gömülmüş bu iskeletlerin yanında tunç balta, bakır bıçak, siyah perdahlı bir kap konmuştur. Kaplar iskeletlerin bas ve ayak kısımlarına bırakılmış. Diğer mezarlarda ölülerin yanında tunç baltalar, bıçaklar, biz ve çeşitli kaplar bırakılmış. Kaplar içinse formlar omurgalı kâseler, testiler, bir yada iki kulplu çanak çömlekler. Kalkolitik dönem Extramural ölü gömme geleneğinin tek örneğini Ilıpınar oluşturur.

Beycesultan: Denizli ili Çivril ilçesi yakınlarında, hemen hemen B.Menderes'in kaynağına yakindir. 1954-59 yıllarında Seton Lloyd ve James Mellaart tarafından kazısı yapılmıştır. Höyükte 40 tabaka vardır, ilk 20 tabaka kalkolitik döneme aittir (XL - XX). Özellikle geç kalkolitik evre Beycesultan'da yoğun olarak yaşanmıştır. Bu döneme ait çok az sayıda bulunan mezarlardan yola çıkarak Extramural bir gömü geleneği olduğunu söyleyebiliriz. XXIX. katta yapı dışında bir küp içinde çocuk iskeleti bulunmuş. Ayrıca XXVIII. katta ise bir yapının tabanı altında, basit toprak mezar içinde bir çocuk iskeleti daha bulunmuş. İskelet Kuzeydoğu Güneybatı yönünde hoker tarzında gömülmüş. Herhangi bir ölü hediyesi yoktur.

Kuruçay: 1978-88 yılarında Refik Duru başkanlığında kazılar yürütülmüştür. Erken Kalkolitik çağa tarihlenen bir takim mezarlar bulunmuştur. Mezarlar XXI. kat yerleşmesinin güneybatı bos alanında ortaya çıkarılmıştır. Toplam 3 adet mezar kalkolitik döneme aittir. Bu 3 mezarın ikisinde yetiksin ötekinde çocuk iskeletine rastlanılmıştır. Bu mezarların iki tanesinde iskeletin üzerinde birer taşın bulunması ilginçtir. İskeletler hoker tarzında gömülmüşlerdir, ancak belirli bir yön birliğinde gömülmemişlerdir. Gömülerle birlikte herhangi bir eşya bulunmamış, sadece tek bir çömlek bir mezarda ortaya çıkarılmış. Kuru çay’da Extramural bir gömünün olduğu düşünülerek höyük çevresinde sondajlar yapılmış ama bu sondajlar hiç bir sonuç vermemiş.

Hacılar: Burdur'un 26 km. güneybatısında yer alır. Oldukça büyük bir höyüktür yaklaşık 135m. Çapında 5m. Yüksekliğindedir. 1957-60 yıllarında James Mellaart tarafından kazısı yapılmıştır. Burada yapılan kazılarda kalkolitik çağa ait yapıların tabanları altında 20 tane mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu 20 mezardan 22 adet iskelet tespit edilmiş. Ölüler Hacılar'da mekânların tabanları altına toprağa açılan oval şekilli çukurlara yatırılmıştır. Hacılar II a döneminde ölüler genelde evlerin tabanları altına gömülürken, Hacılar IV-VI tabakalar arasında daha çok avlu tabanları altına gömülmüşlerdir. Hacılar II a evresindeki mezarlar etrafı surla çevrili kentin kuzeydoğu kösesindeki, tapınak olarak adlandırılan yapının tabanı altında 3 mezar ortaya çıkarılmış. Bu 3 mezarın her birinde de 1 kadın 1 çocuk seklinde gömü yapılmış. Genelde Hacılar'da ortaya çıkan gömülerin yanında çok az sayıda boyalı çanak çömlek mermer bir kap, boncuklar ve kemik iğne bulunmuş. Hacılarda sadece 22 adet gümüşün olması extramural bir mezarlığın olabileceği düşünülmüştür.

İç Anadolu Bölgesi:


Büyük Güllücek: Çorum ili sınırları içinde Alacahöyügün 15 km kuzeyinde yer alır. H.Zübeyr Kosay tarafından 1947 yılında kazılara başlanmıştır. Burada yapılan (1949) kazılarda bir odanın tabanı altında Kalkolitik döneme tarihlenen bir mezar bulunmuştur. Hoker tarzında 30 yasında bir erkeğe aittir, kafatasının yanında tunçtan bir mızrak ucu ele geçmiştir.

Alacahöyük: Çorum 50 km güneybatısında yer alır. H.Zübeyr Kosay tarafından 1935-83 yıllarında kazısı yapılmıştır. Buradaki kalkolitik mezarlar Alacahöyügün 12. yapı katından hoker tarzında bir çocuk mezarı bulunmuştur. Basit toprak mezardır. İskeletin bileğinde bir tane bilezik ve küpe bulunmuş. 12.yapı katından ayrıca tas sandık mezar ortaya çıkarılmış. Tabanı kerpiç ile oluşturulmuştur. Bu mezarda 2 gömü var biri erişkin erkek diğeri çocuk iskeletidir. Her iki iskelette oldukça tahrip olmuş durumdadır.

Alisar: Boğazköy’ün 85 km güneydoğusunda 520X350m boyutlarında oldukça büyük bir höyüktür. H.von der Osten tarafından 1927-32 yıllarında kazısı yapılmıştır. Kalkolitik çağa tarihlenen 13. yapı katında iki tane tas sandık mezar ortaya çıkarılmış. İskeletler Alacahöyükte olduğu gibi iri bir kerpiç döşemenin üstüne konmuş. Tas sandık mezarlardan biri evin içinde diğeri dışında yer alır. Ev içinde yer alan sandık mezar bir çocuğa ait 0.70X0.30m. Boyutlarındadır. Ev dışında yer alan sandık mezar bir kadına ait 1.10X0.70m boyutlarındadır. Evin içine gömülen çocuk mezarında cesedin dokuma türünde bir kumaşa sarılarak hayvan türü bir derinin üzerine yatırıldığı tespit edilmiş. Kadın iskeletinin yanında bir adet kap bulunmuş, ayni alanda üçüncü mezarda yine sandık türünde ancak ahşap sandık mezardır. Bu mezar kalın meşe kütüklerinden yapılmış, altı ve üstüde kütükler ile kapatılmıştır. Bütün ölüler hoker tarzında ve ölünün bası batıya çevrilmiştir.

Köskhöyük: Niğde ili bahçeli kasabasında yer alan bu höyükte de erken kalkolitik çağa tarihlenen tabakada intramural mezar ortaya çıkarılmış 40 iskelet tespit edilmiş. Kazıları 1983-89 yıllarında Uğur Silistreli yapmaktadır. 1983 yılında II. kat tabanı altında 8 adet basit toprak mezar ortaya çıkarılmış. Bunlardan 5 âdeti çocuk mezarı 1984 yılında III. kat tabanı altında 13 adet mezar bulunmuş. 8 tanesi çocuklara aittir. Ölü hediyeleri pismiş toprak kaplar, tas ve deniz hayvan kabukları, boncuklar, kemik iğneler, hançer ve baltalar sayılabilir. 1988 yılındaki kazılarda II. katta evlerin tabanları altında ikisi küp mezar türünde 17 mezar bulunmuş. Bu mezarların hepsi bebek ve çocuklara aittir. Ölü hediyesi olarak çeşitli yiyecek kapları, obsidyen aletler ve tas kolye taneleri bulunmuş. II. kat tabanı altında ölülerle birlikte bir figürün parçası bulunmuştur. Bu figürün oturan bir tanrıça heykelciği hafif çekik gözlü, dolgun yanaklı ellerini göğsüne koymuş ve basında bir baslık yer almaktadır. Bu heykelciğin yanı sıra bu mezarda yiyecek ve yemek için kasık, tas idol, mühür ve kolye taneleri bulunmuştur. 1989 yılında yapılan kazılarda II. kat tabanı altında üst üste duran bebek mezarlarına rastlanmıştır. Bu iskeletlerin yanında küçük mama kapları, meyvelikler, çeşitli formda kaplar bulunmuştur. Başka bir mezarda ise bir boncuk, mama kabı ve kemikten bir figürün bulunmuştur. III. katta bir kafatası bulunmuş, bu kafatası oldukça tahrip olan bir tabanın üzerinde ele geçmiştir. Kafatasının kil yada bir alçı ile kaplandığı, gözlerinde siyah boncuklar ile belirlendiği saptanmış. Kafatası ile ayni seviyede kabartma seklinde inek figürü ile süslü vazo parçası bulunmuştur.

2- Kuzey, Orta ve Güney Anadolu bölümü:


Tarsus (Gözlükule): Tarsus'un Güneybatısında 300X25 boyutlarındadır. Höyük üzerinde Kalkolitik dönem mezarlar ele geçmiş. Basit toprak, küp mezar türünde türünde mezarlar bulunmuş. 7 tane basit toprak mezar 7. ve 8. açmalarda bulunmuş. 5 tane küp mezar daha bulunmuş. Ölüler hoker tarzında intramuraldir.

Mersin(Yumuktepe): XXIV-XII katlarda odaların içinde taban altında basit toprak mezarlar bulunmuş.279,271,241,231,222,221 ve 223 nolu odalarda basit toprak mezarlar bulunmuş. Bütün iskeletler hoker tarzında orta kalkolitiğe tarihlenen XIX. tabakadaki 234 notu odadaki mezar diğerlerinden farklıdır. Burada kemiklerden bazılarının yanık olduğu saptanmış, bu yanık kemik yığının yanında bir takim kaplar bulunmuş. Kemiklerin neden atıldığına dair bilgi yoktur.

Gedikli(Karahöyük): Gaziantep'in İslâhiye ilçesinde, 23km kuzeydoğusunda yer alır. A sondajı III j katında döşeme altında küp çömlek mezar bulunmuş. Çömlek mezarın içinde çocuk iskeleti bulunmuş ve çömleğin ağzı kapatılmıştır. III k evresinde ele geçen 3 iskelet basit toprak mezar türünde, inhumasyon gömü tarzında gömülmüştür.

İskeletlerin yanlarında buluntu yoktur.

Tell Kurdu: Amuk ovasında yer alan bu höyük 1932-36 yıllarında Braidwood ve Me Ewan tarafından bulunmuştur. Kalkolitiğe tarihlenen I.nolu açmada hoker tarzında Doğu-batı yönünde uzanmış bir mezar bulunmuştur.

Tabara el Akrad: 1932-36 yılında kazısı yapılmıştır. A açmasında iki tane mezar bulunmuş. C duvarının altında yer almaktadır. İskeletlerden biri VII. tabakaya aittir. Doğu-batı yönünde hoker tarzında gömülmüştür. Diğer iskelet IV tabakada bulunmuş sadece kafatası ve koluna ait kemikler bulunmuştur.
 
Geri
Üst