İçindekiler
Galatasaray Lisesi, 1481 yılında Galata Sarayı Enderûn-u Hümayûnu adı ile kurulan Türkiye'nin en eski eğitim kurumlarından biridir. Galatasaray Lisesi Fransızca eğitim vermektedir.
1481 yılında Galata Sarayı Enderûn-u Hümayûnu adı ile kurulmuş, 1 Eylül 1868'de Mekteb-i Sultânî, 1924 yılında Galatasaray Lisesi adını almıştır.
Bu okulların yetiştirdiği çocukların her alanda Osmanlı Devleti'ne uyum sağlayabilmeleri için, adı geçen okullarda; Türkçe, Arapça ve Farsça başta olmak üzere, öğrencilerin yeteneklerine göre musıki, güzel yazı dersleri ile ata binmek, cirit, ok atma gibi geleneksel oyunların da dahil olduğu spor dersleri verilmekteydi. Bu eğitimi başarıyla tamamlayanlar arasında yapılan seçimle de öğrencilerin bir kısmı Enderun'a giderken bir kısmı ise kapıkulu olarak görev alırlardı. Osmanlı Devleti'nin bu açıdan uzun süreli en önemli kaynağı olan Galata Sarayı Ocağı, başarısını kuşkusuz iç düzeninde oluşturduğu disipline borçluydu. İki yüzer kişilik üç koğuşu, bir camii, bir hamamı ve bir darülşifayı bünyesinde bulunduran ocak, biri "başağa" olmak üzere 22 ağa ile idare ediliyordu.
Bunların dışında ocakta bir cerrah, bir hekim, bir eczacı, bir katip, bir imam, bir ekmekçi, bir tellak ve bir çamaşırcı bulunuyordu. Okulun eğitim kadrosu ise ödenekleri saray tarafından verilen hocalardan oluşuyordu. Hocalar günde 7 akçe maaş alırlardı. Her öğleden sonra düzenli yapılan yarışlar ve spor çalışmaları dışında, okulda yaşanan en canlı günler her salı yapılan öğrenci - veli buluşma günleriydi. 17. yüzyılda başgösteren imparatorluk içi karışıklıklar ve ödenek yetersizliğinden, öğrencilerin bir kısmı kapıkulu ayaklanmasına katılırlar ve böylelikle ocak, İbrahim Paşa Sarayı Ocağı ile birlikte tasfiye edilir.
III. Ahmet döneminde (1703 - 1730) 1715 yılında yeniden açılan ocak, doğrudan Silahtarağa'nın kontrolüne verilir. Ocak; büyük, orta ve küçük olarak üç sınıfa ayrılır. Okul tekrar eski önemini kazanırken, padişahlar da ocağı ödüllendirmeye başlarlar. Bu doğrultuda I. Mahmut döneminde (1730 - 1754) saraydan gönderilen yüzlerce kitapla zengin bir kütüphane kurulur. Ne varki, 1820'de çıkan Tophane Yangını'na kadar sorunsuz giden eğitim kısa bir kesintiye uğrar.
II. Mahmut döneminde (1808 - 1839) kagir olarak yenilenen bina, Osmanlı sisteminde enderunun kaldırılmış olması nedeniyle, 1834 yılında dağıtılır. Binaların bir bölümü Mekteb-i Tıbbıye'ye verilirken, bir kısmı da kışla olarak kullanıma açılır. 1865'e gelindiğinde İstanbul'daki tüm askeri okulların (Bahriye, Harbiye, Tıbbıye ve Mühendishane) hazırlık sınıfları bu çatı altında toplanmıştır.
Tüm bu tepkilerin yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu'nun Fransa ile yakınlaşmasından rahatsız olan Rusya da gönderdiği elçi ile Rusça eğitim veren bir okul açılmaması halinde Mekteb-i Sultani'nin kapatılması konusunda nota verir. Ne var ki bunca tepkiye rağmen okul açılır ve o dönemde henüz Fransa'da bile uygulamaya geçmemiş olan, dini eğitimin esas alınmadığı laik sistemde eğitim başlar. Böylece Osmanlılık anlayışını yansıtan, herkesin kendi dinini bir başkasına kabul ettirme çabası taşımadan kendi ibadetini özgürce yapabileceği bir kurum oluşturulmuş olur. 600 öğrenci ile ilk eğitim yılına başlayan Sultani'de yatılı öğrencilerden yıllık 45 altın, gündüzlülerden ise 10 altın alınıyordu. Fakat ücretlerin bu denli yüksek olması müslüman aileleri zora sokar ve devlet 150 öğrenciye burs vermeyi kabul eder. En erken 9, en geç 12 yaşındaki çocukların kabul edildiği okulda, dil durumlarına göre Türkçe ya da Fransızca hazırlık sınıfı açılır. Bunun dışında öğrencilerin iyi Osmanlıca öğrenmeleri için Arapça ve Farsça, seçmeli olarak da Ermenice, Rumca, Bulgarca, İngilizce, İtalyanca, Almanca dil dersleri programa eklenir. İlk müdür Mösyö De Salve'nin de çabalarıyla okula ders araç ve gereçlerinden, karyolalara kadar birçok eşya Fransa'dan getirtilerek öğrencilere seçkin bir ortam sunulmuş oluyordu. Ancak 1871 Beyoğlu yangını sonrasında okul başta gördüğü ilgiyi kaybetmişti. Bunun yanı sıra okulun koruyucularından Ali Paşa ve Fuad Paşa'nın ölümü, Abdülaziz'in Rusya ile yakınlaşmaları da okulu olumsuz etkiliyordu. Nitekim ani bir kararla okul Gülhane'deki Tıbbiye ile yer değiştirir. Okulun tekrar toparlanması 1880'e, Abdurrahman Şeref Bey'in müdürlüğü dönemine kadar sürecektir.
II. Meşrutiyet ilan edildiğinde okul bu kez de 1907 yangını sarsıntısını yaşamaktadır. Yangının yarı yıl tatili sırasında olması can kaybını önlemiş ancak, okulun arşiv ve kütüphanesi de dahil olmak üzere birçok yer yanmıştır. İki yıl süren onarımın ardından tekrar eğitime başlayan Sultani, Tevfik Fikret Bey'in müdürlüğü döneminde yeni düzenleme ile üçer yıllık Türkçe ve Fransızca programlara ayrılır. Böylece eğitim 9 yıla çıkar. Piyano ve keman dersleri sanat eğitimi kapsamında seçmeli olarak verilmeye başlar. Tevfik Fikret Bey'in yenilikçi kişiliği kuşkusuz okul tarihinde önemli bir döneme işaret etmektedir. Bugünkü binada yer alan Büyük Amfi, Tevfik Fikret Salonu, Biyoloji, Fizik ve Kimya laboratuvarları, Resim, Müzik atölyeleri bu dönemde eklenen birimlerdir. Ancak sonraki yıllarda okulu zorlu günler beklemektedir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin Balkan Savaşları'nda silah altına alınması, 1917'de sadece 5 öğrencinin mezun olması bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan, okul İstanbul'a gelen işgalci kuvvetlerin büyük binalara el koymaları tehditi altındadır. Ne var ki, müdür Salih Arif Bey İngilizlerin okula el koyacağı haberini alınca Fransızlarla anlaşarak okulun Fransızlar tarafından işgal edildiğini duyurur. Neticede İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray Karakolu ve postaneden başka tek Türk bayrağı çekebilen bina Mekteb-i Sultani olur.
Kurtuluş Savaşı sırasında bu kez gönüllü olarak yine cephede yer alan Mekteb-i Sultani öğrencilerinin bir kısmı geri dönmese de, ulusal zafer her yerde olduğu gibi okulda da büyük bir sevinçle karşılanır. Bundan sonra artık okul, "Galatasaray Lisesi" adıyla genç cumhuriyetin çağdaş eğitim birimlerinden biri olarak yerini alacaktır. Tevhid-I Tedrisat Kanunu uyarınca eğitimde birlik sağlanması için sübyan mektepleri, medreseler ve azınlık okulları arasında dini eğitim verenler kapatılırken Galatasaray Lisesi, 1868'den bu yana sürdürdüğü laik kimliği sayesinde bazı değişikliklerle ayakta kalmaya devam eder. Kültür dersleri Türkçe verilmeye başlanır. Eğitime büyük önem veren Atatürk'ün liseyi iki kez ziyaret etmesi kuruma verdiği önemi ortaya koyarken, çevresindeki mebusların çoğunluğunun Galatasaray mezunu olduğu unutulmamalıdır. Böylece Galatasaray Lisesi çağdaş eğitimin ön gördüğü karma sisteme geçerek bu alanda muhafazakar tutumlarını yakın geçmişe kadar sürdüren diğer köklü okullara da öncülük etmiş olur.1968 yılına gelindiğinde Mekteb-i Sultani'nin kuruluşunun 100. yılı sebebiyle Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle okulu ziyarete gelir. 1975 yılında ise okul Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamalarına bağlı olarak Anadolu Lisesi statüsüne getirilir eğitim süresi 8 yıla iner. Son olarak 14 Nisan 1992 tarihinde, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal arasında imzalanan protokolle, 1969 yılında kapatılan ilkokul bölümü ile üniversite kısmını da kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu, kısa adıyla GEÖK, eğitim hayatına başlar.
1905 yılında, Ali Sami Yen ve arkadaşlarından oluşan bir grup öğrenci Galatasaray Spor Kulübü'nü kurmuşlardır.
Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu, 6 Haziran 1994 tarih ve 21952 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 3993 sayılı kanunla Galatasaray Üniversitesi'ne dönüşmüştür. Kurum üniversite statüsünü almasına rağmen, entegre eğitim-öğretim kurumu olma özelliğini korumuş ve Galatasaray Lisesi ile ona bağlı Ilkokul ve Rektörlüğe bağlı öğretim birimleri olarak tanımlanmıştır.
Kaynak:
GALATASARAY LISESI
https://fr.wikipedia.org/wiki/Lycée_de_Galatasaray
Lycée de Galatasaray — Wikipédia
1481 yılında Galata Sarayı Enderûn-u Hümayûnu adı ile kurulmuş, 1 Eylül 1868'de Mekteb-i Sultânî, 1924 yılında Galatasaray Lisesi adını almıştır.
galatasaray-lisesi.webp
Galata Sarayı Ocağı ve Medresesi 1481-1868
II. Bayezıd Dönemi'nin ilk yıllarında kurulan Galata Sarayı Ocağı, Topkapı Sarayı içindeki Enderun öğrencilerinin ilk ve orta öğrenim eğitimlerini aldıkları bir kurumdur. Bilindiği üzere Enderun öğrencileri "acemioğlanlar" adı altında Edirne Saray Okulu, İbrahim Paşa Ocağı, İskender Çelebi Sarayları ve Galata Sarayı Ocağı 'nda eğitilen devşirme öğrenciler arasından seçilirlerdi.Bu okulların yetiştirdiği çocukların her alanda Osmanlı Devleti'ne uyum sağlayabilmeleri için, adı geçen okullarda; Türkçe, Arapça ve Farsça başta olmak üzere, öğrencilerin yeteneklerine göre musıki, güzel yazı dersleri ile ata binmek, cirit, ok atma gibi geleneksel oyunların da dahil olduğu spor dersleri verilmekteydi. Bu eğitimi başarıyla tamamlayanlar arasında yapılan seçimle de öğrencilerin bir kısmı Enderun'a giderken bir kısmı ise kapıkulu olarak görev alırlardı. Osmanlı Devleti'nin bu açıdan uzun süreli en önemli kaynağı olan Galata Sarayı Ocağı, başarısını kuşkusuz iç düzeninde oluşturduğu disipline borçluydu. İki yüzer kişilik üç koğuşu, bir camii, bir hamamı ve bir darülşifayı bünyesinde bulunduran ocak, biri "başağa" olmak üzere 22 ağa ile idare ediliyordu.
Bunların dışında ocakta bir cerrah, bir hekim, bir eczacı, bir katip, bir imam, bir ekmekçi, bir tellak ve bir çamaşırcı bulunuyordu. Okulun eğitim kadrosu ise ödenekleri saray tarafından verilen hocalardan oluşuyordu. Hocalar günde 7 akçe maaş alırlardı. Her öğleden sonra düzenli yapılan yarışlar ve spor çalışmaları dışında, okulda yaşanan en canlı günler her salı yapılan öğrenci - veli buluşma günleriydi. 17. yüzyılda başgösteren imparatorluk içi karışıklıklar ve ödenek yetersizliğinden, öğrencilerin bir kısmı kapıkulu ayaklanmasına katılırlar ve böylelikle ocak, İbrahim Paşa Sarayı Ocağı ile birlikte tasfiye edilir.
III. Ahmet döneminde (1703 - 1730) 1715 yılında yeniden açılan ocak, doğrudan Silahtarağa'nın kontrolüne verilir. Ocak; büyük, orta ve küçük olarak üç sınıfa ayrılır. Okul tekrar eski önemini kazanırken, padişahlar da ocağı ödüllendirmeye başlarlar. Bu doğrultuda I. Mahmut döneminde (1730 - 1754) saraydan gönderilen yüzlerce kitapla zengin bir kütüphane kurulur. Ne varki, 1820'de çıkan Tophane Yangını'na kadar sorunsuz giden eğitim kısa bir kesintiye uğrar.
II. Mahmut döneminde (1808 - 1839) kagir olarak yenilenen bina, Osmanlı sisteminde enderunun kaldırılmış olması nedeniyle, 1834 yılında dağıtılır. Binaların bir bölümü Mekteb-i Tıbbıye'ye verilirken, bir kısmı da kışla olarak kullanıma açılır. 1865'e gelindiğinde İstanbul'daki tüm askeri okulların (Bahriye, Harbiye, Tıbbıye ve Mühendishane) hazırlık sınıfları bu çatı altında toplanmıştır.
Mekteb-i Sultani 1868 - 1923
1 Eylül 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından kurulan Mekteb-i Sultani, ilk kuruluş sebebine yakın bir sebeple, yine devletin önemli kademelerindeki eğitimli eleman açığını kapamak amacıyla hizmete başlar. 1800'ler Osmanlı'nın Batı karşısında güç kaybetmeye başladığı yıllardır. Bunun neticesinde devleti yenilemek üzere önce Tanzimat Fermanı (1839), ardından Islahat Fermanı (1856) ilan edilir. Ancak, istenen kapsamda geliştirilecek, batılılaşma hareketinin esaslarını uygulayacak kadrolara gereksinim vardır. Bu kadroların kaynağı ise yeni düzenlemesiyle, Türkçe ve Fransızca eğitim veren Mekteb-i Sultani'dir. Fakat bu kez okul önceki dönemlerinden farklı olarak her dinden öğrenci kabul etmektedir. Bu durum ise, her dinin ruhani liderlerinin tepkisini çekmektedir. Nitekim, Papa IX. Pius Osmanlı uyruğundaki katoliklerden çocuğunu Mekteb-İ Sultani'ye gönderenleri aforoz edeceğini açıklar. Ardından, Rum Patriği Yunanca eğitim verilmediği gerekçesiyle okulu yasaklarken, Hahambaşı da okul müdürünün Fransız olması bahanesiyle musevilerin okula gitmesini onaylamadığını açıklar. Bütün bunlar peş peşe gelişirken Şeyhülislam da hıristiyanlar ile müslümanların bir arada bulunmasının sakıncalı olduğunu ve okulun derhal kapatılması gerektiğini söyler.Tüm bu tepkilerin yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu'nun Fransa ile yakınlaşmasından rahatsız olan Rusya da gönderdiği elçi ile Rusça eğitim veren bir okul açılmaması halinde Mekteb-i Sultani'nin kapatılması konusunda nota verir. Ne var ki bunca tepkiye rağmen okul açılır ve o dönemde henüz Fransa'da bile uygulamaya geçmemiş olan, dini eğitimin esas alınmadığı laik sistemde eğitim başlar. Böylece Osmanlılık anlayışını yansıtan, herkesin kendi dinini bir başkasına kabul ettirme çabası taşımadan kendi ibadetini özgürce yapabileceği bir kurum oluşturulmuş olur. 600 öğrenci ile ilk eğitim yılına başlayan Sultani'de yatılı öğrencilerden yıllık 45 altın, gündüzlülerden ise 10 altın alınıyordu. Fakat ücretlerin bu denli yüksek olması müslüman aileleri zora sokar ve devlet 150 öğrenciye burs vermeyi kabul eder. En erken 9, en geç 12 yaşındaki çocukların kabul edildiği okulda, dil durumlarına göre Türkçe ya da Fransızca hazırlık sınıfı açılır. Bunun dışında öğrencilerin iyi Osmanlıca öğrenmeleri için Arapça ve Farsça, seçmeli olarak da Ermenice, Rumca, Bulgarca, İngilizce, İtalyanca, Almanca dil dersleri programa eklenir. İlk müdür Mösyö De Salve'nin de çabalarıyla okula ders araç ve gereçlerinden, karyolalara kadar birçok eşya Fransa'dan getirtilerek öğrencilere seçkin bir ortam sunulmuş oluyordu. Ancak 1871 Beyoğlu yangını sonrasında okul başta gördüğü ilgiyi kaybetmişti. Bunun yanı sıra okulun koruyucularından Ali Paşa ve Fuad Paşa'nın ölümü, Abdülaziz'in Rusya ile yakınlaşmaları da okulu olumsuz etkiliyordu. Nitekim ani bir kararla okul Gülhane'deki Tıbbiye ile yer değiştirir. Okulun tekrar toparlanması 1880'e, Abdurrahman Şeref Bey'in müdürlüğü dönemine kadar sürecektir.
II. Meşrutiyet ilan edildiğinde okul bu kez de 1907 yangını sarsıntısını yaşamaktadır. Yangının yarı yıl tatili sırasında olması can kaybını önlemiş ancak, okulun arşiv ve kütüphanesi de dahil olmak üzere birçok yer yanmıştır. İki yıl süren onarımın ardından tekrar eğitime başlayan Sultani, Tevfik Fikret Bey'in müdürlüğü döneminde yeni düzenleme ile üçer yıllık Türkçe ve Fransızca programlara ayrılır. Böylece eğitim 9 yıla çıkar. Piyano ve keman dersleri sanat eğitimi kapsamında seçmeli olarak verilmeye başlar. Tevfik Fikret Bey'in yenilikçi kişiliği kuşkusuz okul tarihinde önemli bir döneme işaret etmektedir. Bugünkü binada yer alan Büyük Amfi, Tevfik Fikret Salonu, Biyoloji, Fizik ve Kimya laboratuvarları, Resim, Müzik atölyeleri bu dönemde eklenen birimlerdir. Ancak sonraki yıllarda okulu zorlu günler beklemektedir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin Balkan Savaşları'nda silah altına alınması, 1917'de sadece 5 öğrencinin mezun olması bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan, okul İstanbul'a gelen işgalci kuvvetlerin büyük binalara el koymaları tehditi altındadır. Ne var ki, müdür Salih Arif Bey İngilizlerin okula el koyacağı haberini alınca Fransızlarla anlaşarak okulun Fransızlar tarafından işgal edildiğini duyurur. Neticede İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray Karakolu ve postaneden başka tek Türk bayrağı çekebilen bina Mekteb-i Sultani olur.
Galatasaray Lisesi - Cumhuriyet Dönemi
Mustafa Kemal Atatürk'ün Galatasaray Lisesi'ni ziyareti
1905 yılında, Ali Sami Yen ve arkadaşlarından oluşan bir grup öğrenci Galatasaray Spor Kulübü'nü kurmuşlardır.
Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu, 6 Haziran 1994 tarih ve 21952 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 3993 sayılı kanunla Galatasaray Üniversitesi'ne dönüşmüştür. Kurum üniversite statüsünü almasına rağmen, entegre eğitim-öğretim kurumu olma özelliğini korumuş ve Galatasaray Lisesi ile ona bağlı Ilkokul ve Rektörlüğe bağlı öğretim birimleri olarak tanımlanmıştır.
Kaynak:
GALATASARAY LISESI
https://fr.wikipedia.org/wiki/Lycée_de_Galatasaray
Lycée de Galatasaray — Wikipédia