Üst
SÂFFÂT Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali

SÂFFÂT Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali

Celik

Emekli Admin

Saffat suresi Kur'an-ı Kerim'in 37. suresidir. 182 ayet, 865 kelime ve 3790 harften oluşur.

Mekke döneminde indirilmiştir. Sure, adını ilk ayette geçen "es-Saffat" kelimesinden almıştır. Saffat, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir.
,,

SÂFFÂT Suresi (Sure No: 37)​



Bismillâhirrahmânirrahîm

  • 37/SÂFFÂT-1: Ves sâffati saffâ(saffen).

    1,2,3,4. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.


  • 37/SÂFFÂT-2: Fez zâcirâti zecrâ(zecran).

    1,2,3,4. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.


  • 37/SÂFFÂT-3: Fet tâliyâti zikrâ(zikran).

    1,2,3,4. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.


  • 37/SÂFFÂT-4: İnne ilâhekum le vâhıd(vâhıdun).

    1,2,3,4. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.


  • 37/SÂFFÂT-5: Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârık(meşârıkı).

    5. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.


  • 37/SÂFFÂT-6: İnnâ zeyyennes semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkib(kevâkibi).

    6. Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.


  • 37/SÂFFÂT-7: Ve hıfzan min kulli şeytânin mârid(mâridin).

    7. Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.


  • 37/SÂFFÂT-8: Lâ yessemmeûne ilel meleil a'lâ ve yukzefûne minkulli cânib(cânibin).

    8,9. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.


  • 37/SÂFFÂT-9: Duhûran ve lehum azâbun vâsib(vâsibun).

    8,9. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.


  • 37/SÂFFÂT-10: İllâ men hatıfel hatfete fe etbeahu şihâbun sâkib(sâkibun).

    10. Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).


  • 37/SÂFFÂT-11: Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib(lâzibin).

    11. (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: "Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı? Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.


  • 37/SÂFFÂT-12: Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).

    12. Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.


  • 37/SÂFFÂT-13: Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

    13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.


  • 37/SÂFFÂT-14: Ve izâ raev âyeten yesteshırûn(yesteshırûne).

    14. Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.


  • 37/SÂFFÂT-15: Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

    15. (Dediler ki: ) "Bu bir büyüden başka bir şey değildir."


  • 37/SÂFFÂT-16: E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb'ûsûn(meb'ûsûne).

    16. "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?"


  • 37/SÂFFÂT-17: E ve âbâunel evvelûn(evvelûne).

    17. "Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?"


  • 37/SÂFFÂT-18: Kul neam ve entum dâhırûn(dâhırûne).

    18. De ki: "Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz)."


  • 37/SÂFFÂT-19: Fe innemâ hiye zecretun vâhıdetun fe izâ hum yenzurûn(yenzurûne).

    19. O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.


  • 37/SÂFFÂT-20: Ve kâlû yâ veylenâ hâzâ yevmud dîn(dîni).

    20. Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür."


  • 37/SÂFFÂT-21: Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

    21. Onlara, "İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür" denilir.


  • 37/SÂFFÂT-22: Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya'budûn(ya'budûne).

    22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: "Zulmedenleri, eşlerini ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.


  • 37/SÂFFÂT-23: Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

    22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: "Zulmedenleri, eşlerini ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.


  • 37/SÂFFÂT-24: Vakıfûhum innehum mes'ûlûn(mes'ûlûne).

    22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: "Zulmedenleri, eşlerini ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.


  • 37/SÂFFÂT-25: Mâ lekum lâ tenâsarûn(tenâsarûne).

    25. Onlara, "Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?" denir.


  • 37/SÂFFÂT-26: Bel humul yevme musteslimûn(musteslimûne).

    26. Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.


  • 37/SÂFFÂT-27: Ve akbele ba'duhum alâ ba'dın yetesâelûn(yetesâelûne).

    27. Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler).


  • 37/SÂFFÂT-28: Kâlû innekum kuntum te'tûnenâ anil yemîn(yemîni).

    28. Şöyle derler: "Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz."


  • 37/SÂFFÂT-29: Kâlû bel lem tekûnû mû'minîn(mû'minîne).

    29. Diğerleri de onlara şöyle derler: "Hayır, siz zaten mü'min kimseler değildiniz."


  • 37/SÂFFÂT-30: Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultân(sultânin), bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

    30. "Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz."


  • 37/SÂFFÂT-31: Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâıkûn(zâıkûne).

    31. "Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız."


  • 37/SÂFFÂT-32: Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).

    32. "Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik."


  • 37/SÂFFÂT-33: Fe innehum yevme izin fîl azâbi muşterikûn(muşterikûne).

    33. Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.


  • 37/SÂFFÂT-34: İnnâ kezâlike nef'alu bil mucrimîn(mucrimîne).

    34. İşte biz suçlulara böyle yaparız.


  • 37/SÂFFÂT-35: İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illallâhu yestekbirûn(yestekbirûne).

    35. Çünkü onlar, kendilerine, "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur" denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.


  • 37/SÂFFÂT-36: Ve yekûlûne e innâ le târikû âlihetinâ li şâirin mecnûn(mecnûnin).

    36. "Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?" diyorlardı.


  • 37/SÂFFÂT-37: Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).

    37. Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.


  • 37/SÂFFÂT-38: İnnekum le zâikûl azâbil elîm(elîmi).

    38. Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.


  • 37/SÂFFÂT-39: Ve mâ tuczevne illâ mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).

    39. Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.


  • 37/SÂFFÂT-40: İllâ ibâdallâhil muhlesîn(muhlesîne).

    40. Ancak Allah'ın halis kulları başka.


  • 37/SÂFFÂT-41: Ulâike lehum rizkun ma'lûm(ma'lûmun).

    41,42. İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.


  • 37/SÂFFÂT-42: Fevâkih(fevâkihu), ve hum mukremûn(mukremûne).

    41,42. İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.


  • 37/SÂFFÂT-43: Fî cennâtin naîm(naîmi).

    43. Onlar Naîm cennetlerindedirler.


  • 37/SÂFFÂT-44: Alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).

    44. Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar.


  • 37/SÂFFÂT-45: Yutâfu aleyhim bi ke'sin min maîn(maînin).

    45,46. Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.


  • 37/SÂFFÂT-46: Beydâe lezzetin liş şâribîn(şâribîne).

    45,46. Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.


  • 37/SÂFFÂT-47: Lâ fîhâ gavlun ve lâ hum anhâ yunzefûn(yunzefûne).

    47. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.


  • 37/SÂFFÂT-48: Ve indehum kâsırâtut tarfı în(înun).

    48. Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.


  • 37/SÂFFÂT-49: Ke enne hunne beydun meknûn(meknûnun).

    49. Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.


  • 37/SÂFFÂT-50: Fe akbele ba'duhum alâ ba'dın yetesâelûn(yetesâelûne).

    50. Derken birbirlerine yönelip sorarlar.


  • 37/SÂFFÂT-51: Kâle kâilun minhum innî kâne lî karîn(karînun).

    51. İçlerinden biri der ki: "Benim bir arkadaşım vardı."


  • 37/SÂFFÂT-52: Yekûlu e inneke le minel musaddikîn(musaddikîne).

    52. "Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?" derdi.


  • 37/SÂFFÂT-53: E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn(medînûne).

    53. "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?"


  • 37/SÂFFÂT-54: Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

    54. Konuşan o kimse, yanındakilere, "Bakar mısınız, hâli ne oldu?" der.


  • 37/SÂFFÂT-55: Fettalea fe reâhu fî sevâil cahîm(cahîmi).

    55. Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.


  • 37/SÂFFÂT-56: Kâle tallâhi in kidte le turdîn(turdîne).

    56. Ona şöyle der: "Allah'a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin."


  • 37/SÂFFÂT-57: Ve lev lâ ni'metu rabbî le kuntu minel muhdarîn(muhdarîne).

    57. "Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum."


  • 37/SÂFFÂT-58: E fe mâ nahnu bi meyyitîn(meyyitîne).

    58,59. "Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?"


  • 37/SÂFFÂT-59: İllâ mevtetenel ûlâ ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

    58,59. "Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?"


  • 37/SÂFFÂT-60: İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).

    60. Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.


  • 37/SÂFFÂT-61: Li misli hâzâ fel ya'melil âmilûn(âmilûne).

    61. Çalışanlar böylesi için çalışsınlar!


  • 37/SÂFFÂT-62: E zâlike hayrun nuzulen em şeceretuz zakkûm(zakkûmi).

    62. Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?


  • 37/SÂFFÂT-63: İnnâ cealnâhâ fitneten liz zâlimîn(zâlimîne).

    63. Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık.


  • 37/SÂFFÂT-64: İnnehâ şeceretun tahrucu fî aslil cahîm(cahîmi).

    64. O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır.


  • 37/SÂFFÂT-65: Tal'uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).

    65. Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır.


  • 37/SÂFFÂT-66: Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne min hel butûn(butûni).

    66. Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.


  • 37/SÂFFÂT-67: Summe inne lehum aleyhâ le şevben min hamîm(hamîmin).

    67. Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.


  • 37/SÂFFÂT-68: Summe inne merciahum le ilel cahîm(cahîmi).

    68. Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir.


  • 37/SÂFFÂT-69: İnnehum elfev âbâehum dâllîne.

    69. Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular.


  • 37/SÂFFÂT-70: Fe hum alâ âsârihim yuhreûn(yuhreûne).

    70. Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.


  • 37/SÂFFÂT-71: Ve lekad dalle kablehum ekserul evvelîn(evvelîne).

    71. Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.


  • 37/SÂFFÂT-72: Ve lekad erselnâ fî him munzirîn(munzirîne).

    72. Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik.


  • 37/SÂFFÂT-73: Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne).

    73. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!


  • 37/SÂFFÂT-74: İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

    74. Ancak Allah'ın ihlâslı kulları başka.


  • 37/SÂFFÂT-75: Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni'mel mucîbûn(mucîbûne).

    75. Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!


  • 37/SÂFFÂT-76: Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

    76. Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.


  • 37/SÂFFÂT-77: Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).

    77. Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.


  • 37/SÂFFÂT-78: Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

    78. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.


  • 37/SÂFFÂT-79: Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn(âlemîne).

    79. Âlemler içinde Nûh'a selâm olsun!


  • 37/SÂFFÂT-80: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

    80. İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.


  • 37/SÂFFÂT-81: İnnehu min ibâdinel mû'minîn(mû'minîne).

    81. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.


  • 37/SÂFFÂT-82: Summe agraknel âharîn(âharîne).

    82. Sonra biz, diğerlerini suda boğduk.


  • 37/SÂFFÂT-83: Ve inne min şîatihî le ibrâhîm(ibrâhîme).

    83. Şüphesiz İbrahim de O'nun taraftarlarından idi.


  • 37/SÂFFÂT-84: İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin).

    84. Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.


  • 37/SÂFFÂT-85: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta'budûn(ta'budûne).

    85. Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz neye tapıyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-86: E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne).

    86. "Allah'ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-87: Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn(âlemîne).

    87. "O hâlde, âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?"


  • 37/SÂFFÂT-88: Fe nazara nazraten fîn nucûm(nucûmi).

    88,89. İbrahim, yıldızlara baktı ve "Ben hastayım" dedi.


  • 37/SÂFFÂT-89: Fe kâle innî sakîm(sakîmun).

    88,89. İbrahim, yıldızlara baktı ve "Ben hastayım" dedi.


  • 37/SÂFFÂT-90: Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne).

    90. Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.


  • 37/SÂFFÂT-91: Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te'kulûn(te'kulûne).

    91. İbrahim, onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: "Yemez misiniz?"


  • 37/SÂFFÂT-92: Mâ lekum lâ tentıkûn(tentıkûne).

    92. "Ne diye konuşmuyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-93: Ferâga aleyhim darben bil yemîn(yemîni).

    93. Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.


  • 37/SÂFFÂT-94: Fe akbelû ileyhi yeziffûn(yeziffûne).

    94. Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.


  • 37/SÂFFÂT-95: Kâle e ta'budûne mâ tenhıtûn(tenhıtûne).

    95. İbrahim, şöyle dedi: "Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-96: Vallâhu halakakum ve mâ ta'melûn(ta'melûne).

    96. "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır."


  • 37/SÂFFÂT-97: Kâlûbnû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm(cahîmi).

    97. Kavmi, "Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın" dedi.


  • 37/SÂFFÂT-98: Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn(esfelîne).

    98. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.


  • 37/SÂFFÂT-99: Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni).

    99. İbrahim, şöyle dedi: "Ben Rabbime (O'nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir."


  • 37/SÂFFÂT-100: Rabbi heb lî mines sâlihîn(sâlihîne).

    100. "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla."


  • 37/SÂFFÂT-101: Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm(halîmin).

    101. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.


  • 37/SÂFFÂT-102: Fe lemmâ belega meahus sa'ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif'al mâ tû'meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).

    102. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?" dedi. O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.


  • 37/SÂFFÂT-103: Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).

    103,104. Nihayet her ikisi de (Allah'ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim!"


  • 37/SÂFFÂT-104: Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

    103,104. Nihayet her ikisi de (Allah'ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim!"


  • 37/SÂFFÂT-105: Kad saddakter ru'yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

    105. "Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız."


  • 37/SÂFFÂT-106: İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).

    106. "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır."


  • 37/SÂFFÂT-107: Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).

    107. Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail'i) kurtardık.


  • 37/SÂFFÂT-108: Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

    108. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.


  • 37/SÂFFÂT-109: Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

    109. İbrahim'e selâm olsun.


  • 37/SÂFFÂT-110: Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

    110. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.


  • 37/SÂFFÂT-111: İnnehu min ibâdinel mû'minîn(mû'minîne).

    111. Çünkü o mü'min kullarımızdandı.


  • 37/SÂFFÂT-112: Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

    112. Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.


  • 37/SÂFFÂT-113: Ve bâreknâ aleyhi ve alâ ishâk(ishâka), ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn(mubînun).

    113. Onu da İshak'ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.


  • 37/SÂFFÂT-114: Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

    114. Andolsun, biz Mûsâ'ya ve Hârûn'a da lütufta bulunduk.


  • 37/SÂFFÂT-115: Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

    115. Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.


  • 37/SÂFFÂT-116: Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).

    116. Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.


  • 37/SÂFFÂT-117: Ve âteynâ humel kitâbel mustebîn(mustebîne).

    117. Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik.


  • 37/SÂFFÂT-118: Ve hedeynâ humes sırâtal mustekîm(mustekîme).

    118. Onları doğru yola ilettik.


  • 37/SÂFFÂT-119: Ve tereknâ aleyhimâ fîl âhirîn(âhirîne).

    119. Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.


  • 37/SÂFFÂT-120: Selâmun alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

    120. Mûsâ'ya ve Hârûn'a selâm olsun.


  • 37/SÂFFÂT-121: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

    121. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.


  • 37/SÂFFÂT-122: İnne humâ min ibâdinel mû'minîn(mû'minîne).

    122. Çünkü onlar mü'min kullarımızdan idiler.


  • 37/SÂFFÂT-123: Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne).

    123. Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.


  • 37/SÂFFÂT-124: İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).

    124. Hani kavmine şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"


  • 37/SÂFFÂT-125: Eted'ûne ba'len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).

    125,126. "Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah'ı bırakarak "Ba'l'e mi tapıyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-126: Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn(evvelîne).

    125,126. "Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah'ı bırakarak "Ba'l'e mi tapıyorsunuz?"


  • 37/SÂFFÂT-127: Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).

    127. Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.


  • 37/SÂFFÂT-128: İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

    128. Ancak Allah'ın ihlâslı kulları başka.


  • 37/SÂFFÂT-129: Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

    129. Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.


  • 37/SÂFFÂT-130: Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).

    130. İlyas'a selâm olsun.


  • 37/SÂFFÂT-131: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

    131. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.


  • 37/SÂFFÂT-132: İnnehu min ibâdinel mû'minîn(mû'minîne).

    132. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.


  • 37/SÂFFÂT-133: Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).

    133. Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.


  • 37/SÂFFÂT-134: İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

    134,135. Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.


  • 37/SÂFFÂT-135: İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).

    134,135. Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.


  • 37/SÂFFÂT-136: Summe demmernel âharîn(âharîne).

    136. Sonra da diğerlerini yok ettik.


  • 37/SÂFFÂT-137: Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).

    137,138. Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?


  • 37/SÂFFÂT-138: Ve bil leyl(leyli), e fe lâ ta'kılûn(ta'kılûne).

    137,138. Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?


  • 37/SÂFFÂT-139: Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).

    139. Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi.


  • 37/SÂFFÂT-140: İz ebeka ilel fulkil meşhûn(meşhûni).

    140. Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti.


  • 37/SÂFFÂT-141: Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).

    141. Gemidekilerle kur'a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.


  • 37/SÂFFÂT-142: Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).

    142. Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.


  • 37/SÂFFÂT-143: Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).

    143,144. Eğer o, Allah'ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.


  • 37/SÂFFÂT-144: Le lebise fî batnihî ila yevmi yub'asûn(yub'asûne).

    143,144. Eğer o, Allah'ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.


  • 37/SÂFFÂT-145: Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).

    145. Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.


  • 37/SÂFFÂT-146: Ve enbetnâ aleyhi şecereten min yaktîn(yaktînin).

    146. Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.


  • 37/SÂFFÂT-147: Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).

    147. Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.


  • 37/SÂFFÂT-148: Fe âmenû fe metta'nâhum ilâ hîn(hînin).

    148. Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.


  • 37/SÂFFÂT-149: Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).

    149. Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?


  • 37/SÂFFÂT-150: Em halaknel melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).

    150. Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?


  • 37/SÂFFÂT-151: E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).

    151,152. İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.


  • 37/SÂFFÂT-152: Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

    151,152. İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.


  • 37/SÂFFÂT-153: Astafel benâti alel benîn(benîne).

    153. Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?


  • 37/SÂFFÂT-154: Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

    154. Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!


  • 37/SÂFFÂT-155: E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

    155. Hiç düşünmüyor musunuz?


  • 37/SÂFFÂT-156: Em lekum sultânun mubîn(mubînun).

    156. Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?


  • 37/SÂFFÂT-157: Fe'tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

    157. Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!


  • 37/SÂFFÂT-158: Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ(neseben), ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarûn(muhdarûne).

    158. Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah'ın huzuruna getirileceklerini bilirler.


  • 37/SÂFFÂT-159: Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).

    159. Allah, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.


  • 37/SÂFFÂT-160: İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

    160. Ancak Allah'ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.


  • 37/SÂFFÂT-161: Fe innekum ve mâ ta'budûn(ta'budûne).

    161,162,163. (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz.


  • 37/SÂFFÂT-162: Mâ entum aleyhi bi fâtinîn(fâtinîne).

    161,162,163. (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz.


  • 37/SÂFFÂT-163: İllâ men huve sâlil cahîm(cahîmi).

    161,162,163. (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz.


  • 37/SÂFFÂT-164: Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma'lûm(ma'lûmun).

    164. (Melekler derler ki: ) "Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır."


  • 37/SÂFFÂT-165: Ve innâ le nahnus sâffûn(sâffûne).

    165. "Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız."


  • 37/SÂFFÂT-166: Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).

    166. "Şüphesiz biz (Allah'ı) tespih edip yüceltenleriz."


  • 37/SÂFFÂT-167: Ve in kânû le yekûlûn(yekûlûne).

    167,168,169. Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: "Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk."


  • 37/SÂFFÂT-168: Lev enne indenâ zikren minel evvelîn(evvelîne).

    167,168,169. Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: "Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk."


  • 37/SÂFFÂT-169: Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

    167,168,169. Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: "Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk."


  • 37/SÂFFÂT-170: Fe keferû bih(bihî), fe sevfe ya'lemûn(ya'lemûne).

    170. Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.


  • 37/SÂFFÂT-171: Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdinel murselîn(murselîne).

    171. Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:


  • 37/SÂFFÂT-172: İnnehum le humul mensûrûn(mensûrûne).

    172. "Onlara mutlaka yardım edilecektir."


  • 37/SÂFFÂT-173: Ve inne cundenâ le humul gâlibûn(gâlibûne).

    173. "Şüphesiz ordularımız galip gelecektir."


  • 37/SÂFFÂT-174: Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

    174. O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir


  • 37/SÂFFÂT-175: Ve ebsirhum fe sevfe yubsirûn(yubsirûne).

    175. Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.


  • 37/SÂFFÂT-176: E fe bi azâbinâ yesta'cilûn(yesta'cilûne).

    176. Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?


  • 37/SÂFFÂT-177: Fe izâ nezele bisâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).

    177. Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!


  • 37/SÂFFÂT-178: Ve tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

    178. Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.


  • 37/SÂFFÂT-179: Ve ebsir fe sevfe yubsirûn(yubsırûne).

    179. (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.


  • 37/SÂFFÂT-180: Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne).

    180. Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.


  • 37/SÂFFÂT-181: Ve selâmun alel murselîn(murselîne).

    181. Peygamberlere selâm olsun.


  • 37/SÂFFÂT-182: Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

    182. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.




Diyanet İşleri Meali (Yeni)

image.webp
image.webp
 
Geri
Üst