Millî  Mücadelenin en çetin döneminde büyük  Türk  Milletinin milli ve manevi  duygularına tercüman olacak, milleti  millet  olma şuuru ile harekete  geçirecek, tarih boyunca hiçbir fani  güce boyun  eğmemiş, yaklaşık on  asır İslam’ın bayraktarlığını yapmış,  Türk  milletinin bağımsızlık  mücadelesini taçlandıracak ve al  bayrağımızın  dalgalandığı her yerde  büyük Türk Milletini temsil edecek  bir millî  marşımız yoktu. 
Bu eksikliği gidermek için TBMM bir İstiklâl Marşının yazılmasını istemiş, bu sebeple Maarif Vekaleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği alacak marşın yazarına 500 lira nakdî mükafat verileceği ilan edilmiştir. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Fakat bu yarışmaya, 500 Liralık para ödülü olduğundan ve bir milletin milli marşının para ile yazılamayacağı düşüncesinde olduğu için Mehmet Akif katılmamıştı. Değerlendirme Komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra 6 tane şiiri milli marş olmaya uygun görüp ayırdı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmelerde bu 6 şiirin de milli marş olma niteliği olmadığı sonucuna varıldı.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Millî Marşı Mehmet Akif’ in yazmasını istiyordu. Mehmet Akif de ucunda para ödülü olduğu için ve ısmarlama milli marş yazılması fikrine karşı olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Millî Marş olma niteliği taşıyan bir şiirin bulunmaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Para ödülünün iptali gündeme gelince Mehmet Akif marşı yazmayı kabul etti.
Giyecek bir paltosu dahi olmayan, Ankara’nın ayazında Meclise paltosuz gelip giden, “milletin yemediğini nasıl yer, içmediğini nasıl içersiniz?" diye kardeşinin evinde çayı şekerle içenleri uyaran Mehmet Akif’in İstiklâl Marşımızı nasıl bir hissiyat içerisinde yazdığı bu davranışlarından anlaşılmaktadır. Onun bu hissiyatını anlamayan ya da anlamaktan uzak olanlar ancak dillerinde zoraki bu marşı okuyabilirler. Asıl olan bu marşı, ruhunun tüm derinliklerinde hissedebilmektir. İstiklâl Marşı Türk Milletinin manevi ruhunda yanan bağımsızlık ateşidir ve dünya alem bilmelidir ki bu ateş dünya var oldukça yanmaya devam edecektir. Bugüne kadar bu ateşi söndürmeye çalışanların gayretleri nasıl boşa çıktıysa bundan sonra da beyhude bir çaba olarak kalacaktır.
Mehmet Akif, 17 Şubat 1921 günü, Kahraman Ordumuza ithaf ederek yazdığı İstiklâl Marşını şimdi Ankara Üniversitesi kampusü içinde kalan Taceddin Dergahında tamamladı.
1 Mart 1921 günü Meclisin yaptığı oturumda Hamdullah Suphi Tanrıöver meclis kürsüsünde şiiri okudu. Seçim için son sözün Meclis’e ait olduğunu belirtti.
Nihayet 12 Mart 1921 günü TBMM yeniden toplandı. Çeşitli konuşmalardan sonra, şiirin kabulü yönünde verilen önergeler kabul edildi ve Mehmet Akif ERSOY’ un yazdığı şiir TBMM kürsüsünde defalarca okunarak ve ayakta alkışlanarak “İSTİKLÂL MARŞI" olarak kabul edildi.
İstiklâl Marşı’nın 12 Mart 1921’de Meclis’te kabul edilerek ayakta okunmasından bugüne bütün bir millet, milyonlarca kez bu marşı ayakta okuyarak istiklâline ne kadar düşkün olduğunu, istiklâlinden asla hiçbir şart altında vazgeçmeyeceğini bütün cihana haykırmıştır.
Bugün her defasından daha gür bir ses ve imanla, daha içtenlik ve sorumluluk bilinciyle, daha derin bir özgüven ve aşkla marşımızı tekrar etmeli; bu marşın doğduğu şartları ve kararlılığı içimizde hissetmeliyiz.
İstiklâlimize uzanacak her türlü karanlık eli daha silahına uzanmadan kırmalı, Türk’ün asla istiklâlsiz yaşayamayacağını cihana asrın idrakiyle donanmış olarak yeniden göstermeliyiz.
Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklâlini tehlikeye düşürmesin ve bir daha onu İstiklâl Marşı yazmaya mecbur etmesin.
Mehmet Akif’in o gün ne demek istediği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Milletimizin tüm hissiyatına tercüman olan bu marşı yazdığı için millî şairimize bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyor, Allah’tan rahmet diliyoruz.
Tüm halkımızı bizi milletçe birleştiren İstiklâl Marşımızın ifade ettiği madde ve mânâ etrafında birlik olmak ve İstiklâl Marşımızın ruhunda yeniden milli bağımsızlığımıza sahip çıkmak zorundayız.
Bu eksikliği gidermek için TBMM bir İstiklâl Marşının yazılmasını istemiş, bu sebeple Maarif Vekaleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği alacak marşın yazarına 500 lira nakdî mükafat verileceği ilan edilmiştir. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Fakat bu yarışmaya, 500 Liralık para ödülü olduğundan ve bir milletin milli marşının para ile yazılamayacağı düşüncesinde olduğu için Mehmet Akif katılmamıştı. Değerlendirme Komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra 6 tane şiiri milli marş olmaya uygun görüp ayırdı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmelerde bu 6 şiirin de milli marş olma niteliği olmadığı sonucuna varıldı.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Millî Marşı Mehmet Akif’ in yazmasını istiyordu. Mehmet Akif de ucunda para ödülü olduğu için ve ısmarlama milli marş yazılması fikrine karşı olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Millî Marş olma niteliği taşıyan bir şiirin bulunmaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Para ödülünün iptali gündeme gelince Mehmet Akif marşı yazmayı kabul etti.
Giyecek bir paltosu dahi olmayan, Ankara’nın ayazında Meclise paltosuz gelip giden, “milletin yemediğini nasıl yer, içmediğini nasıl içersiniz?" diye kardeşinin evinde çayı şekerle içenleri uyaran Mehmet Akif’in İstiklâl Marşımızı nasıl bir hissiyat içerisinde yazdığı bu davranışlarından anlaşılmaktadır. Onun bu hissiyatını anlamayan ya da anlamaktan uzak olanlar ancak dillerinde zoraki bu marşı okuyabilirler. Asıl olan bu marşı, ruhunun tüm derinliklerinde hissedebilmektir. İstiklâl Marşı Türk Milletinin manevi ruhunda yanan bağımsızlık ateşidir ve dünya alem bilmelidir ki bu ateş dünya var oldukça yanmaya devam edecektir. Bugüne kadar bu ateşi söndürmeye çalışanların gayretleri nasıl boşa çıktıysa bundan sonra da beyhude bir çaba olarak kalacaktır.
Mehmet Akif, 17 Şubat 1921 günü, Kahraman Ordumuza ithaf ederek yazdığı İstiklâl Marşını şimdi Ankara Üniversitesi kampusü içinde kalan Taceddin Dergahında tamamladı.
1 Mart 1921 günü Meclisin yaptığı oturumda Hamdullah Suphi Tanrıöver meclis kürsüsünde şiiri okudu. Seçim için son sözün Meclis’e ait olduğunu belirtti.
Nihayet 12 Mart 1921 günü TBMM yeniden toplandı. Çeşitli konuşmalardan sonra, şiirin kabulü yönünde verilen önergeler kabul edildi ve Mehmet Akif ERSOY’ un yazdığı şiir TBMM kürsüsünde defalarca okunarak ve ayakta alkışlanarak “İSTİKLÂL MARŞI" olarak kabul edildi.
İstiklâl Marşı’nın 12 Mart 1921’de Meclis’te kabul edilerek ayakta okunmasından bugüne bütün bir millet, milyonlarca kez bu marşı ayakta okuyarak istiklâline ne kadar düşkün olduğunu, istiklâlinden asla hiçbir şart altında vazgeçmeyeceğini bütün cihana haykırmıştır.
Bugün her defasından daha gür bir ses ve imanla, daha içtenlik ve sorumluluk bilinciyle, daha derin bir özgüven ve aşkla marşımızı tekrar etmeli; bu marşın doğduğu şartları ve kararlılığı içimizde hissetmeliyiz.
İstiklâlimize uzanacak her türlü karanlık eli daha silahına uzanmadan kırmalı, Türk’ün asla istiklâlsiz yaşayamayacağını cihana asrın idrakiyle donanmış olarak yeniden göstermeliyiz.
Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklâlini tehlikeye düşürmesin ve bir daha onu İstiklâl Marşı yazmaya mecbur etmesin.
Mehmet Akif’in o gün ne demek istediği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Milletimizin tüm hissiyatına tercüman olan bu marşı yazdığı için millî şairimize bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyor, Allah’tan rahmet diliyoruz.
Tüm halkımızı bizi milletçe birleştiren İstiklâl Marşımızın ifade ettiği madde ve mânâ etrafında birlik olmak ve İstiklâl Marşımızın ruhunda yeniden milli bağımsızlığımıza sahip çıkmak zorundayız.
- Sonraki Konu