Tarih Her Soyadının Bir Hikayesi Varmış - Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikayeleri

Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali'nin kaleme aldığı Cumhuriyet tarihi Soyadı Hikâyeleri (İlk Yayınlanma Tarihi: 2013), 1934 yılında Soyadı Kanunu'nun ardından alınan soyadı hikâyelerini konu alıyor. Oldukça ilginç hikâyelerin bulunduğu kitap üzerinde beş yıl çalıştığını söyleyen Gürsoy, 'Toparlaması zor oldu, pek çok kimse soyadlarının nasıl seçildiğini hatırlamıyor' diyor.

nufus-cuzdani.jpg nufus-cuzdani.jpg


600 tane hikâyeden oluşan kitabın hazırlık aşamasında öğrencileri, aile ve sosyal çevresinin de içinde olduğu çok farklı kesimlerden kişilerin soyadı hikâyelerini dinlediğini söyleyen Gürsoy, aralarında ilkokul öğrencilerinin bile bulunduğunu belirtiyor. Gürsoy, Soyadı Kanunu'nun kabulünden önce soyadı yerine lakapların kullanıldığını, ancak lakapların kayıtlara geçmediğini, kanunun çıkarılmasından sonra soyadlarının vatandaş kimliğinin bir parçası haline geldiğini anlatıyor. 1935'te Türkiye'de 16 milyon insanın yaşadığı biliniyor. Kanunun çıkmasından bir yıl sonra herkes soyadı alıyor. Gürsoy'un verdiği bilgilere göre soyadı alınırken aile reisleri, nüfus memurları, muhtarlar aileye yakışacak soyadı için epey kafa yoruyorlar. Oluşturulan listeler, edebiyat metinleri, dış görüş, meslek, savaş ve askerlik anısı, aile içi anlaşmazlıktan dolayı alınan soyadları gibi karşınıza pek çok kategori mevcut.

Soyadını aile reisi belirliyor​

Soyadları genelde aile reisi tarafından belirleniyor. Her aile soyadını kendi seçme hakkına sahip. Soyadı seçmede zorlananlara nüfus memuru, köyün muhtarı gibi kişiler soyadı seçimine yardımcı oluyor. Karar veremeyenler için ise listeler hazırlanıyor. Soyadları seçerken geniş bir yelpaze çıkıyor ortaya. En sık rastlananı ise fiziki ve mesleki alanda alınan soyadları. Mesela, güçlü ve kuvvetli ise 'Pehlivan', dede gür bıyıklıysa Palabıyık veya kaşları karaysa 'Karakaş' soyadı seçiliyor. Mesela Karadenizli bir aile sağlıklı ve uzun ömürlü oldukları için 'Turp' soyadını almış. Bazı soyadları ise lakapların devamı niteliğinde. Soyadlarına karar verirken çevrenin de fikri alınmış. Ayrıca mizaç ve karakter özelliğinden kaynaklanan soyadları var. Mesela 'Kırbaç' dede çok sert mizaçlıymış ve etraftakiler korkarlarmış, o yüzden bu soyadını vermişler. Nüfus kayıtlarına göre en çok tercih edilen soyadları: Yılmaz, Kaya, Demir, Şahin, Çelik, Yıldız, Yıldırım, Öztürk, Aydın, Özdemir, Arslan, Doğan, Kılıç, Çetin, Kara, Koç, Kurt, Özkan, Şimşek... Çok kullanılan soyadları olumlu telkinleri olduğu için seçiliyor. Bir de her birinin geçmişinde önemli hikâyeler var.

Halide Edip istemedi​

Kanun çıktıktan sonra buna tepki gösterenler ve soyadı almak istemeyenler de olmuş. Genelde aydın kesimden gelen bu itirazların başında Halide Edip Adıvar ve Adnan Adıvar çifti geliyor. Soyadı almak istemeyen Halide Edip'in gerekçesi 'Ben zaten meşhur biriyim adım sanım belli, gerek yok benim gibi birinin soyadı almasına' olmuş. Soyadı seçmedikleri Atatürk'ün kulağına gidince ikaz edilen Adıvar çifti biraz da tepki olarak bu soyadını tercih ediyor. Bir diğer itiraz da Nihal Atsız'dan gelmiş. Atsız, lakapların yeterli olduğunu, soyadı almanın gereksiz olduğunu savunuyor ve soyadın Türkçe yapısına uymadığını söylüyor. Atatürk'ün bizzat verdiği soyadları da var. Mesela Emine Gürsoy'un büyük babası olan Celal Bayar'ın soyadında olduğu gibi.

Memur hatası​

Bazı soyadları da memurların yazım hatalarına kurban gitmiş. Buna örnek olarak da Emine Gürsoy, bir nüfus memurunun Erzincan yerine Ergincan yazmasını gösteriyor. Yine 'Yeşilo' soyadı da bir memurun yeşilin sonuna noktayı kocaman koymasıyla ortaya çıkmış. Ancak soyadı sahipleri hata sonucu bile olsa isimlerini değiştirmek istememişler.



Memnun olmayanlar var​

Soyadlarından memnun olanlar kadar sonradan değiştirmek isteyenler de çoğunlukta. Değiştirmek isteyenlerin çoğu aile içi çatışma veya mal, mülk anlaşmazlığı nedeniyle farklı bir soyadı almış. Değiştirme sebeplerinin içinde uygunsuz bulunan soyadları var. Bir de iz kaybettirmek için soyadlarını değiştirenlerin hikâyesi var ki bunlar çoğunlukla cinayet işleyen ya da kan davasından dolayı izini kaybettirmek isteyenler arasında yer alıyor.

Erkek eksenli soyadları​

Seçilen soyadların genelde erkek özelliklerine yönelik olduğunu söyleyen Emine Gürsoy, 'Kadınlara söz hakkı verilmemiş. Eğer verilseydi, pehlivan, sakal, bıyık gibi isimler kesinlikle olmazdı' diyor. Buna rağmen bu soyadlarını kadınların değiştirmeyi düşünmediğini belirten Gürsoy, 'Zaten babadan gelen soyadı kadınlarda çok uzun süre kalmadığı için çok büyük bir sorun da teşkil etmiyor' diyor.

Benzer hikayeler var​

Soyadlarına bakarak kişinin nasıl bir aileden geldiğinin, ne tür bir hayat sürdüğünün, köyde mi yoksa şehirde mi yaşadığının anlaşılabileceğini anlatan Gürsoy, soyadlarının araştırılması için kendisine müracaat edildiğini ve kitaptaki hikâyelerine benzer hikâyelerle karşılaştığını söylüyor. Soyadlarının Türkiye'nin tümünü ilgilendiren bir konu ve bir dönemin fotoğrafı olduğunu anlatan Emine Gürsoy, soyadlarının o dönemin maddi ve manevi boyutunu yansıttığını belirtiyor. 'Bugün çok daha farklı soyadlarımız olabilirdi. Soyut isimler seçilirdi. O yıllarda pek çok kişi mesleğine göre soyadı seçmiş. O yıllarda bilgisayarcılık diye bir meslek yoktu. Bugün soyadı alsaydık belki de 'Bilgisayar' diye bir soyadı olurdu.'

Gümüş​

Bazı soyadların arkasındaki hikâyeler ilginç. Gümüş soyadında olduğu gibi. Gümüş soyadını alan pek çok kimse var. Mesela bir köyün muhtarı maden isimleri seçelim diyor. Altın, gümüş, tunç, bakır gibi isimler seçiyorlar. Bir başka Gümüş soyadının hikâyesi de şöyle: Artvinli bir aile. Büyük dede Batum taraflarına giden bir tüccarmış. Cüzzam hastalığına yakalanmış ve burnu düşmüş. Kendisine gümüşten bir demir maske yaptırmış. Onun için çevredekiler ona gümüş lakabını vermiş. Soyadı kanunu çıktığı zaman da bu soyadını almış.

Çıtır​

'Çıtır' ise meslekten gelen soyadlarından biri. Aile fırıncı. Ekmek yapıyorlar. Fırından çıkan ekmekleri çok güzel çıtır çıtır olduğu için çıtır soyadını alıyorlar.

Laloğlu​

Aile sırlarından alınan soyadları da var. 'Laloğlu' soyadında olduğu gibi. Dedelerden biri eski askeri paşası olup gezici bir taburun başında bulunmaktaymış. Bir gün Erzurum'a dönerken gece yolculuğu sebebiyle bir köy beyinin evinde konaklamış. Askeriye paşası evin beyinin kızına âşık olmuş. Yemekten sonra paşa beyden kızını istemiş. Tabi ki bey kabul etmiş. Paşa kızı almış birlikte yola koyulmuşlar. Dinlenmek için askerler bir yerde duraklamışlar. Paşa gelini attan indirirken askeriye paşası gelinin hiç konuşmadığını ve lal olduğunu anlamış. Paşa kendisine yakıştıramadığı için kızı geri götürmemiş. Bu kızdan 7 oğlu olmuş. Soyadı kanunu çıkınca da Laloğlu soyadı seçmişler.

Bingöl efsanesi​

Efsanelere dayandırılan soyadlarından biri şöyle: Bingöl dağlarının eteklerinde bir köyde oturan köylü bir gün ava çıkıyor ve kuş avlıyor. Kanlar içinde olan kuşu temizlemek için göle daldırıyor. Sudan çıkarınca kuşu bir de bakıyor ki canlanmış. Avcı koşarak köye dönüyor ve köydekilere bu hikâyeyi anlatıyor. Bunun üzerine bütün köy halkı bu suyu bulmak üzere yola çıkıyorlar. Fakat dolaşırken bakıyorlar ki bir göl değil binlerce göl var. Bunların içinden kim bilir hangisi hayat veriyor diyorlar. Bu aile Bingöl dağlarına yakın olduğu için Bingöl soyadını seçiyor.

Eşkıyalara 'utanç' verilmiş​

Utanç soyadı dedelerinden biri Tokat'ın dağlarında eşkıyalık yapan birine verilmiş. Köyün muhtarı 'siz utanılacak bir iş yapıyorsunuz' diyerek soyadlarını 'utanç' vermiş.

İstiklal Marşı'nın kelimeleri​

Köyün başka bir muhtarı bizim köyün soy isimleri İstiklal Marşı'nın kelimeleri olsun diyor. Bir aileye korkma, diğer bir aileye sönmez, şafak, sancak. Bütün köy İstiklal Marşı'nın içinde geçen kelimelerini soyadı olarak kullanıyor.



Ne sin?​

'1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri 'eliaçık', dünyanın en korkakları 'yürekli', dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'çevikel' soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadların yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'nesin' soyadını aldım. Herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.' (Aziz Nesin)

Işıklılar​

'Dedemin yaşadığı köyde ilk ışıklı ev bizimki olduğu için bu soyadını uygun görmüşler' (Ahmet Işıklılar, İstanbul)

Yıldız​

'Dedemin evi yolun hemen kenarındaymış. Gelen geçen yolcular dinlensin diye iki odalı, toprak damlı bir konaklama yeri yapılmış. Yazın havalar sıcak olduğundan yolcular damda yatıyorlarmış. Bizim orada yıldızlar, bir başka görünür. Yolcular damda gördükleri manzaradan etkilenmiş olacaklar ki bizim han Yıldızlı Han olarak anılmaya başlanmış. Bu arada çevrede bizim aileye Yıldızlı ailesi diyorlarmış. Dedem çevrede bu şekilde tanındığı için Yıldız soyadını almış.' (Eyüp Yıldız)

Çelik​

'Dedemin babası Aydın ve Denizli'de vaktinde efe imiş, öyle diyorlarmış. Babaannem ile evlenince Denizli'ye yerleşmişler. Ama peşindeki hasımları izini bulmuşlar ve iki kez dedemi öldürmek için kıstırmışlar. İlkinde kurşun midesine, ikincisinde de omzuna saplanmış ve dedem hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmiş. Bu olaydan sonra çevredekiler dedeme Çelik Efe demişler, lakap olarak kalmış. Sonradan soyadımız Çelik olmuş. (Habip Çelik)

Kaynak: yenisafak
 
Bizim komşularında kelek ti soyadları.büyükte bir aileydi.çoğu değiştirdi.5,6 kardeşin farklı farklı soyadı oldu.sanırım bir kişi kullanıyor şimdi.tuhaf olan çok soyad var ,düşünülmeden verilmiş
 
Geri