Büyük Türkçe Sözlük
* Göz etçiği.
* Gözün ön tarafında bulunan ve dışardaki cisimlerin görüntüsünün ağtabaka üzerine düşmesini sağlayan mercek biçiminde saydam organ.
* Görme yeteneği.
* Değerli bir iş ortaya çıkarmak için gözleri çok yoran.
* göz emeği harcamak.
* fazla emek sarfetmek.
* Görülebilen, yakın yer.
* apaçık, belirgin, aşikâr olarak.
* herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak, dikkate almak.
* önceden düşünmek, hesaplamak, dikkate almak.
* zihinde canlandırmak, tasarlamak.
* Çatı katlarında veya kapı üstlerinde yuvarlak veya oval biçimli, genellikle süslü küçük pencere.
* Gözün burun tarafındaki ucu.
* Yalnız bakmakla yetinilen aşk.
* baygın ve anlamlı bakmak.
* Bazı göz, deri, bitki hastalıklarında ve bağcılıkta kullanılan, koyu mavi renkte zehirli bir tuz, bakır sülfat (Cu SO4).
* Yan göz.
* belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden yandan bakmak.
* yan gözle bakmak, fark ettirmeden gözlemek.
* fark etmek.
* iyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık gözle incelemek, bakmak.
* bir şeyin göz ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatır.
* gözünü korkutmak.