Büyük Türkçe Sözlük
* Kaynatmak işi yapılmak.
* Kaynatmak işi.
* Konuşmak, sohbet etmek.
* Belli etmeden almak, unutturmak.
* İçin için gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir.
* Kaynamak işi veya biçimi.
* Kayagan, kaygan.
* Sözünde durmaz, dönek.
* Biraz kaypak.
* Sözünde durmayarak, döneklik ederek.
* Kaypaklaşmak işi.
* Kaypak bir duruma gelmek.
* Kaypak olma durumu.
* Sözünde durmazlık, döneklik.
* Kaypamak işi.
* Ayağı kaymak.
* Yüksek tutulan veya sayılan birinden gelen iyilik, lütuf, ihsan, atıfet, inayet.
* Bkz. Tanrıkayrası.
* Evrendeki bütün olayları tanrısal sebebe dayandıran, insanların ancak Tanrıkayrası ile, bağışıyla kurtulabileceğini ileri süren öğreti...
* Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak.
* Yassı, düz taş.
* Bileği taşı.
* Orman içinde geniş ve çıplak alan, düzlük.
* Kayrılmak işi.
* Kayırmak işi yapılmak.
* Kayşamak olayı, kayma, göçü, heyelân.
* Kayşamak işi.
* Kaya, toprak vb. yerinden koparak aşağıya kaymak.