Büyük Türkçe Sözlük
* Her zaman ve her yerde, her durumu birlikte yaşamak, her şeyi paylaşmak.
* Alın yazısına inanan ve ondan yana olan, fatalist.
* Yazgıcılık, cebriye, fatalizm.
* Yazgısını, talihini kabul etmek.
* Talihin, beklenmedik bir anda ortaya değişik bir durumu ortaya çıkarması.
* Kader anlayışını inkâr ederek, insanların irade ve hareket özgürlüklerinin bulunduğunu ileri süren İslâm felsefesi.
* Kaderi olmayan.
* Kötü talihi olan.
* Tanzimat'a kadar her türlü davalara, Tanzimat'la Medenî Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan...
* Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
* Yüzeyi belirli uzunlukta bırakılmış ham madde lifleriyle kaplı, parlak, yumuşak kumaş.
* Kadifeden yapılmış, kadife ile kaplanmış.
* Birleşikgillerden, çiçekleri genellikle parlak sarı renkte ve kadife görünümünde bir süs bitkisi (Tagetes).
* (Ses, ten vb. için) Yumuşak, pürüzsüz ve parlak.
* Kadifeleşmek işi.
* Yumuşamak, samimi olmak.
* Kadifeleştirmek işi.
* Kadifeleşmek işini yaptırmak.
* Kadife gibi olma durumu.
* Kadife yapmaya elverişli olan.
* Kadifeyi andıran, kadife görünümünde olan.
* Kuvars ve opal liflerinden oluşan, mühür ve süs eşyası yapımında kullanılan, yarı billûr silis.
* Kadı olma durumu veya kadının görevi.
* Bir kadının davalarına baktığı il sınırları içindeki bölge.