Büyük Türkçe Sözlük
* Tıkacı olmayan, tıkaçlanmamış.
* Kapanmış, herhangi bir şeyin geçmesine imkân vermeyen, tıkanmış.
* Tıkamak işi.
* Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak.
* Yol, su, geçit vb. şeyleri bir engelle işlemez...
* Tıkaması olan, tıkaçlı.
* Tıkanmış.
* Konuşmama durumu.
* Tıkanık olma, iyi işleyememe durumu.
* Soluğun kesilir gibi olması.
* Tıkanmak işi.
* Tıkamak işine konu olmak.
* İştahıkalmayıp yemek yiyememek.
* Soluk alamamak, soluğu kesilmek.
* Tıkatmak işi.
* Tıkamak işini yaptırmak.
* (et, ekmek, peynir vb için) Parça, lokma, dilim.
* Az, azıcık.
* Cüzî, kısmî.
* Bir türün bütün bireylerine değil de bir veya birkaç bireyine ilişkin olan, tümel karşıtı.
* Konunun kapsamına giren bütün bireyler için değil de Bazı ları için belli bir şey bildiren önerme, tümel önerme karşıtı.
* Tikel olma durumu.
* Tıkılmak işi.
* Tıkmak işi yapılmak.
* Dar, sıkıntılı bir yerde bulunmak, sıkışmak.
* Tutuk evine konmak.
* Ağzın alabileceği büyüklükte lokma.
* Tıkımlanmak işi veya durumu.
* Çok çabuk ve ne bulursa yemek.