Büyük Türkçe Sözlük
* Büyük, ulu.
* Yaşça büyük, yaşlı.
* Kürek kemiği.
* Koyunların kebzesine bakarak gelecekten haber verdiğini ileri süren kimse.
* Yapağı veya keçi kılının dokunmadan, yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş.
* Bu kumaştan yapılmış olan.
* Yere serilen halı, kilim gibi...
* Aldatmak, kandırmak.
* Ordudan veya resmî görevden çıkarılmak.
* Keçe yapan veya satan kimse.
* Keçe yapma veya satma işi.
* Keçelemek işi.
* Keçeleşmek işi.
* Bir nesneye keçe geçirmek.
* Metal bir yüzeyi keçeyle parlatmak.
* Keçelenmek işi.
* Keçeleşmek.
* Keçeleşmek işi.
* Telleri birbirinin içine girip karışarak ayrılmaz olmak.
* (Deri) Pürüzlü duruma gelmek, keçe gibi olmak.
* Vücudun bir yeri uyuşup duyarlığı...
* Keçeleştirmek işi.
* Keçeleşmesine yol açmak.
* Keçesi olan.
* Güç olan bir işi, durumu yoluna koyarak rahatlamak.
* Ar ve namusu hiçe saymak.
* Geviş getirenlerden, eti, sütü, derisi ve kılı için yetiştirilen, memeli evcil hayvan (Capra hircus).
* Bu hayvanın dişisi.
* İnatçı.