Büyük Türkçe Sözlük
* doğurmak.
* (insan) ölmek.
* çok uzun ömürlü olmak, çok yaşamak.
* dünyada neler olduğunu öğrenmek, deneyimi artmak.
* üzüntü, öfke, karamsarlık ve çok mutlu olma gibi durumlarda başka bir şey düşünememek, ölçülü davranamamak, yoğun olarak bir işle uğraşma.
* bir yeri yaşanılmaz duruma getirmek.
* üzücü durumlara bile iyimser gözle bakmak.
* çok yayılmak, her yere dağılmak.
* bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak.
* Dünya ile ilgili, dünya işlerine ilişkin, uhrevî karşıtı.
* İki ses veya iki müzik.
* Karşılıklı iki kişi tarafından söylenen şarkı.
* Bkz. duo.
* Çok duru.
* Çok düz ve doğru bir biçimde, dümdüz olarak.
* Başka bir amaç gütmeden, açıktan açığa, açıkçası, gerçekten.
* Yalın, basit, süssüz, sade.
* "biraz zaman geçsin" anlamıyla cümlelerin başına gelir.
* durup dinlenmeden sürekli çalışmayı anlatır.
* Turaç.
* Heykel, sütun gibi şeylerin üstüne konulduğu parça, ayak, taban, kaide.
* Yerini değiştirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit.
* Etkin olmayan, gelişmemiş.
* Kimyasal olarak enerjinin depo edildiği akümülatörün ürettiği elektrik.
* Durağanlaşmak işi veya durumu.