Büyük Türkçe Sözlük
* Kalıntılar.
* Askerlik çağına girenlerden son yoklamada bulunarak askere alınmış oldukları halde çağrıldıklarında gelmeyen veya gelip de...
* Özellikle dağlık yörelerde bir yamacın güneş ışınlarına, güneye veya kuzeye karşı konumunu belirleyen, bunun sonucu olarak da doğal şartlarını...
* Sürekli, kalıcı, daimî.
* Bir şeyden artan (miktar).
* sürekli, kalımlı olmak.
* bir şeyden artmak.
* artakalan, geride kalan, öteki.
* Bakmak işiyle görevlendirilen kimse.
* Bir şeyi satın almayı düşünmeden yalnızca bakarak ilgilenen (kimse).
* Falcı.
* Bakmak işi.
* Falcılık.
* Bakılmak işi.
* Bakmak işine konu olmak veya bakmak işi yapılmak.
* Bir şeyin iyi gelişmesi, iyi bir durumda kalması için verilen emek veya emek verme biçimi.
* Bakıma ihtiyacı olan kimselerin bakıldıkları, barındıkları kuruluş.
* Kademe.
* Kurum ve kuruluşlarda motorlu araçların onarıldığı ve korunduğu...
* araç ve gereçlerin düzenli çalışması için onarımını yapmak.
* Yoksul veya kimsesiz yaşlı ve sakatların barındırılıp bakıldıkları yurt, darülâceze.
* Bakım işini yapan kimse.
* Bakış veya görüş açısı, yönü, değerlendirme açısı, -e göre.
* İyi bakılmış, üzerinde iyi çalışılmış.
* Filmin kartpostal büyüklüğünde cam bir perde üzerinde görünmesini sağlayan cihaz.
* Bakımlı olma durumu.
* Özen gösterilmemiş, bakılmamış.
* Bakımsız olma, terk edilme, yüzüstü bırakılma durumu.
* Tüfeklerde hedefin uzaklığına, yakınlığına göre ayar edilecek biçimde yapılmış iner kalkar gez, nişangâh.