Büyük Türkçe Sözlük
* Gemi ve kayıkların onarıldığı yer.
* Gemiyi onarmak için karaya çekmek.
* Azarlamak, paylamak.
* Gemi ve kayıkları kalafat eden kimse.
* Tersane halkını oluşturan bölüklerden her biri.
* Kalafat yapma işi.
* Kalafatlamak işi.
* Geminin kaplamasını kalafatla onarmak.
* Onarılmak, çeki düzen verilmek.
* Kalafatlanmak işi.
* Kalafatlanmak işi yapılmak.
* Kalafatı çıkmış.
* Burun, burun ucu.
* Gelin tacı.
* Tezek yığını.
* Kalakalmak işi.
* Bir şey veya durum karşısında şaşırmak.
* Güç durumda kalmak.
* Mürekkep balığının bir türü (Loligo vulgaris).
* Bir tür etli ve büyük zeytin.
* Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat.
* Havada, yüksek ısıda işlenen metal parçaların yüzeyinde oluşan oksit katmanı.
* Amfibol cinsinden bir mineral türü.
* İlk Çağ ağaç taşılı.
* Kalmak işini yapan.
* Artan, mütebaki.
* Bir çıkarmanın sonucu.
* Bölme işleminde bölünenden artan sayı.
* Dokunmuş kumaş ve bezleri buhar altında veya belli bir ısıda silindir arasından geçirerek ütüleme, parlatma, istenilen boy ve ene göre çektirip...
* Kalandır işini yapan makine.