Büyük Türkçe Sözlük
* Olasılı, muhtemel.
* Doğru olabileceği gibi, yanlış da olabilen, belli ve kesin olmayan, olasılı, ihtimalî.
* Güzelavrat otu.
* bellek kaybına uğramak.
* Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, akıl, hafıza, dağarcık.
* Bir bilgisayarda...
* Kelimelerin doğru anlamını hatırlayamamak veya ilk olarak görülen bir şeyi önce gördüğünü sanma duygusuna kapılmak biçiminde beliren bir ruh...
* Bellek yitimi.
* Büyük sarsıntı veya humma yüzünden belleğin bozulması veya kaybolması biçiminde beliren ruh hastalığı.
* Belleğin kısa bir süre durup işlememesi.
* Bellemek yetisi.
* Bellemek işi.
* At ve benzeri hayvanların sırtına vurulan keçe, meşin veya kalın kumaş parçası, yapık, haşa.
* Öğrenip akılda tutmak.
* Sanmak.
* Bel denilen araçla toprağı işlemek.
* Bellenmek işine konu olmak, öğrenilmek.
* Bilim kurumlarının çalışmaları ile ilgili yazı ve haberlerin yayımlandığı dergi.
* Çalıştırıcı, öğretici, müzakereci.
* Belletmek işi.
* Bellemesini sağlamak, öğretmek.
* Orta öğretimde etütleri denetleyen kimse, belletici.
* Beli olan.
* Bilinmedik bir yanı olmayan, malûm.
* Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihî, zahir, aşikâr.
* Belirli, muayyen.
* Belirli, muayyen.
* Önemli.
* Zorlukla seçilebilen, yarı belli, yarı bellisiz, duyulabilen, çok az belli olan.
* açıklamak, iyice görünür anlaşılır duruma getirmek.
* sezdirmek, hissettirmek.