Büyük Türkçe Sözlük
* Biraz bulanık olan, çok duru olmayan.
* Bulanıklaşmak işi veya durumu.
* Bulanık olmak.
* Bulanık duruma getirmek.
* Bulanık olma durumu.
* Bulanmak işi veya biçimi.
* Bulanmak işi.
* Bulamak işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak.
* Duruluğunu yitirmek.
* Parlaklığını ve açıklığını yitirmek.
* (iç, mide içi)...
* Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum.
* (içini, midesini) bulandırmak.
* Birinden başkasına geçen, bulaşan, sri.
* Mikrop yolu ile yayılan hastalık.
* Yiyecek veya içecekte kullanılan yıkanmamış mutfak eşyası veya kap kacak.
* Bulaşmış olan.
* Yapışkan, sulu.
* İz, etki, kalıntı.
* Yolsuz, uygunsuz işler yapan, sataşma alışkanlığı olan kimse.
* Bulaşıkları yıkamak için kullanılan bez.
* Mayın tehlikesi olan deniz.
* Bulaşık tozu.
* Bulaşık yıkarken kullanılan plâstikten yapılmış geçirimsiz eldiven.
* Tayfalarında veya içindeki yolcular arasında bulaşıcı hastalık bulunan gemi.
* Yolsuz, uygunsuz, kirli iş.