Büyük Türkçe Sözlük
* (hava) Sıkıcı ve bunaltıcı bir durum almak, bozulmak.
* (hasta için) Tehlikeli duruma gelmek, fenalaşmak.
* Yavaşlamak.
* (gebe kadın için)...
* Ağırlaştırmak işi.
* Bir şeyin ağırlaşmasına yol açmak.
* Ağırlatmak işi.
* Ağırlamak işini yaptırmak.
* çok değerli olmak.
* kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek.
* Ağır olma durumu.
* Değerli olma durumu.
* Ağırbaşlılık.
* Tehlikeli olma durumu.
* Sıkıntı ılı, bunaltıcı durum.
* Orduda bir birliğin cephane...
* gevşeklik ve uyku gelmek.
* (uykuda) sıkıntılı duruma girmek.
* Ağır bir hava kaplamak, sessizlik oluşmak.
* Bir cismin bütün noktalarına ayrı ayrı etki yapan yer çekimi kuvvetlerinden oluşmuş tek kuvvet durumundaki bileşkenin uygulama noktası.
* Bir...
* birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek, sıkıntı vermek.
* Değerlendirmelerde, herhangi bir konu veya evreye olağanın üzerinde ve belli bir oranda, fazladan tanınan (değer).
* Yün, iplik eğirilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça.
* Teker biçiminde yassı...
* Ağırşaklanmak işi veya durumu.
* Çıbanda veya (ergenlik sırasında) memede ağırşak biçiminde bir tümsek oluşmak.
* Ağırsamak hareketi.
* Birine karşı soğuk davranarak sıkıntı verdiğini anlatmak.
* Bir işi yavaş yapmak, önemsememek, ilgilenmemek.
* Bir işi ağır bulmak, yük saymak...
* Ağmak işi veya biçimi.
* (su buharının ve başka gazların) Yerden havaya doğru çıkışı, yağış karşıtı.
* Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felâketlerin acılı etkilerini...
* ağıt söylemek, ağıt düzmek.