Büyük Türkçe Sözlük
* Arkası kesilmeyen kalabalık öbekler durumunda.
* toplu olarak gitmek, üşüşmek.
* düşman ülkesine saldırmak, baskın yapmak.
* Düşman ülkesine akın yapan savaşçı.
* Görevi karşı tarafa top sürmek ve sayı yapmak olan ön sıradaki oyuncu, forvet.
* Akıncı olma durumu.
* düşman ülkesinde karşı güçleri yıldırmak, tedirgin etmek.
* Reçine, çam sakızı, akma.
* Kaya balığıgiller familyasından derin ve uzaklarda yaşayan ince, uzun bir balık türü.
* Akmak işi.
* Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan.
* Hastalık sebebiyle vücudun bir yerinden sulu madde...
* Deniz akıntılarını inceleme konusu edinen bilim dalı.
* Akıntıya kapılmış yengeç.
* Vücudunda göze çarpacak bir çarpıklık bulunan kimseler için kullanılır.
* Akıntısı olan, eğik, meyilli.
* Bir akarsuyun ve kanalın akıntı hızını ve düzeyini ölçmeye yarayan alet.
* bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek.
* etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak.
* olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak.
* (zaman için) çabuk geçmek.
* Akmak işi veya biçimi.
* Geçip gitme, sürüp gitme.
* Akın.
* Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı.
* Bir cismin, parlak bir yüzeyde görünmesi.
* Bir şeyin...
* bir konunun üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak.
* Kendilerine özgü bir biçimleri olmayıp içinde bulundukları kabın biçimini alan ve yığın oluşturmayan (sıvı veya gaz), seyyal.
* Akışkan duruma gelme.