Maruz kaldığı zulme pasif direnişle karşılık veren insan,  âhiret hesabına büyük bir kazanç içerisinde olduğunu düşünmelidir.  Maruz kaldığı zulmü devamlı hatırlayarak intikam alma düşüncesi  içerisinde yaşaması, mazlum için, psikojik ve fizyonomik problemlerle  karşı karşıya gelmek demektir. Bu tür düşüncelerden kurtulmak için  mazlum; 'Kendisine zulmedene bedduâ eden, hakkını almış ve bedduâsı  nispetinde zalimdeki hakkını kaybetmiş olur.' hakikatini ifâde eden  Efendimiz (sas)'in, '...Senin rencide edilmen senin için mükâfat; ona da  günah olsun.' (Suyûtî, No: 670) müjdeli kutsi sözü hatırlamalıdır.  Esasen, mazlumun pasif direnişiyle zalimi, Sınırsız Güç Sahibi'ne havale  etmesi çok şey ifade eder. 
Atasözlerinden zalime dersler
- Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste. 
- Zulm ile âbâd olanın sonu berbâd olur. 
- Az kaz, uz kaz, (kuyuyu kendi) boyunca kaz. 
- Elbette olur ev yıkanın hanesi virân. 
- Ele attığın taş başını yarar. 
- Ağlatan gülmez. 
- Etme-bulma dünyası. 
- Etme komşuna gelir başına. 
- Çalma kapıyı, çalarlar kapını. 
- Kazma kuyuyu kendin düşersin. 
- Kötülük eden kötülük bulur. 
- Mazlûmun âhı indirir şâhı. 
- Üveye etme özünde bulursun, geline etme kızında bulursun. 
- Zulüm eken isyan biçer. 
- Kötülük eken pişmanlık biçer. 
- Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı başkasına. 
Zulmün âkıbetini haber veren âyet ve hadîs-i şerifler
Zulüm,  eninde sonunda zalimi de önüne katıp götürecek bir âfettir. O, hiçbir  zaman uzun ömürlü olamaz. Bu hususa işaret eden Allah Resûlü (sas),  'Allah, zalime mühlet verir (hemen ceza vermez), bir de onu yakaladı mı,  artık iflâh etmez (bir daha salıvermez.)' buyurmuştur. Hadîsin râvisi,  Peygamber Efendimiz (sas)'in bu sözü söyledikten sonra, 'İşte Rabb'inin  yakalaması böyledir. O zalim ahâliyi böyle yakalar. Zirâ O'nun  yakalaması çok can yakıcı, çok şiddetlidir.' (Hûd, 11/102) âyetini  okuduğunu nakleder. (Zebîdî, XI, 113-114.). 
Yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de zalimler için yaptığı ikazlardan bazıları:
'...yaptıkları zulmün günâhını yüklenenler ise perişan olmuşlardır.' (Tâhâ, 20/111) 
'Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâp tattırırız.' (Furkân, 25/19) 
'...  Zalimlerin yaptığından Allah'ın habersiz olduğunu sanma; O, sadece  onları (yaptıklarının cezasını), gözlerin dehşetten donup kalacağı güne  erteliyor.' (İbrahim, 13/24) 
Yeryüzünde büyüklük taslayarak  başkalarına tuzak kurup zulmedenlerin, er geç başlarına felâketler  geleceğini haber veren Yüce Allah, Kur'ân'da; '...Kötü tuzak, ancak  sahibinin başına dolanır....' (Fâtır, 22/43) buyurur. İbn Abbas bu  âyeti, 'Kişi, kazdığı kuyuya kendi düşer.' şeklinde açıklamıştır. 
Allah Resûlü (sas)'nun zalimin âkıbeti hakkında ifâde etmiş olduğu kutsî sözleri:
'Mazlûmun bedduâsından sakının! Zirâ mazlûm ile Allah arasında (duânın kabulüne) hiçbir perde yoktur.' (Zebîdî, V, 303-304.) 
'Zulümden kaçının, zirâ zulüm, kıyâmet gününde zalimin karanlıklı bir azaba atılmasının sebebidir...' (Zebîdî, VII, 374). 
'Yüce  Allah: İzzetim ve celâlim hakkı için, sonunda zalimlerden mazlumun  intikamını alırım. Bir mazlumun zulme uğradığını görüp, gücü yettiği  halde ona yardım etmeyen katı yürekli kimseden de mazlumun intikamını  alırım, buyurdu.' (Zebîdî, IV, 203) 
'Bir kimse kardeşinin  haysiyetine (nefsine), yahut malına haksız olarak taarruz etmiş ise;  altın ve gümüş (gibi maddî şeylerin) olmayacağı kıyamet gününden evvel  onunla helâlleşsin! Aksi halde yaptığı zulüm nispetinde onun iyi  amellerinden alınıp hak sahiplerine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin  günahından alınıp haksızlık eden adama yüklenir.' (Zebîdî, VII, 376). 
Zulmün cezasız kalmayacağını ifade eden beyitler ve anekdotlar 
Tarihimizde  ahlâkî nasîhatler veren eserlerde, zulüm konusu ele alınırken zalimin  bu dünyada ve âhirette karılaşacağı cezalara dair örnekler verilmiş,  güzel vecîzeler ortaya konmuştur. Bu eserlerden biri olan Gülistan'da  Sâdî, sık sık 'gönül ve âh dumanı'ndan bahsetmektedir. Bu deyim,  mazlumun gönlünden çıkan 'Âh!!..' feryâtlarıdır. Sa'di şöyle der: 
'Mazlumun gönül dumanının zalime ettiğini, kızgın ateş kuru otlara yapamaz.' (Sa'di, 54, 324) 
Osmanlı  döneminde ahlâk konusunda eser yazan mütefekkirlerden Süheylî de,  insanların geçeceği yola eziyet verici diken koyanların, eninde sonunda  bundan kendilerinin zarar göreceğini ve dikenlerin kendi ciğerlerine  batacağını şu beyti ile ifâde eder: 
'Her hârı cefâ kim dikersin yoluna halkın 
Âhir ciğerin zahmına hançer olur ol hâr.' (Süheylî, II, 41) 
XIII.  yüzyıl Osmanlı devlet adamlarından defterdâr Sarı Mehmed Paşa,  zulmedenlerin yaptıklarının kıyamet gününde kendileri için azap sebebi  olacağını, hattâ zulümleri sebebiyle, ölüm anında can vermelerinin çok  zor olacağını ifâde eder: 
'Her ki zulmetti zîrdestine 
Yarın ol zulm âna zulmet olur. 
Ol zaman kim ecel boğazın ala 
Âna can vermesi meşakkat olur.' (Mehmed Paşa, 92) 
İslâm  tasavvuf tarihinde önemli bir yere sâhip hanımlardan  Rabiatü'l-Adeviyye, mazlumlara zalimden intikam alma düşüncesi  taşımalarına lüzûm olmadığı tavsiyesinde bulunarak şöyle der: 
'.... Yüce Allah, zalimi helâk edecektir. Buna inanmak, mazlumun zalime karşılık vermesinden daha etkilidir...' 
Ziya  Paşa, konuya daha farklı bir açıdan yaklaşarak, zalimlerin bir gün  mutlaka mazlumdan özür dilemek zorunda kalacağını söyler: 
'Sabret! Siteme, ister isen hüsn-i mükâfât 
Fikr eyle ne zulm eylediler Yûsuf'a ihvân 
Zâlimlere bir gün dedirtir Kudret-i Mevlâ 
Tallâhi lekad âsereke'llâhü aleynâ.' (Ziya Paşa, 110) 
(Eğer  güzel bir mükâfat istiyorsan, zulme sabret. Düşün ki, Hz. Yusuf'a ne  kadar zulm ettiler. Allah'ın kudreti bir gün zalimlere, Hz. Yusuf'un  kardeşlerinin dediği gibi, 'Şüphesiz ki, Allah seni seçkin bir insan  halinde bize üstün kıldı.' (Yusuf Sûresi, 12/91) dedirtir.) 
Allah  Resûlü (sas)'ne yıllarca zulm edenler, Mekke Fethi'nde aynı sözleri  söyleyerek af edilmelerini istemişlerdi. Allah Resûlü (sas) de incelikle  onları af ettiğini ilân etmişti. 
Mahmud Celâleddin Paşa,  zalimin bir gün hukûk karşısında cezalandırılacağını belirttikten sonra,  mazlumun göz yaşlarının kimsenin yanına kalmayacağını ve zulm edenin  mutlaka karşılığını bulacağını şöyle ifâde eder: 
'Kalmaz yanına nâle-i mazlûm aslâ 
... 
Ettim buldum cihânıdır heft âbâ!' 
Hak  arayan için mutlaka adaletin tecelli edeceğinin ve zulmün çok uzun  ömürlü olmayacağının sabit bir hakikat olduğunu belirten şair de şöyle  der: 
'Elbette bulur hakkını bir gün hak cû 
Boş sanma ki meydânı, hakîkattir bu.' (A. İ. Öbek, 170) 
Allah Resûlü (sas)'nün tarihî zulümlere son verdiğini bir daha hatırlayalım 
Tarih  boyunca insanlar, zulümden uzak bir hayat yaşamayı arzulamışlardır.  İnsanlığın özlediği böyle bir huzur dünyası, ancak Kur'ân terbiyesiyle  yetişen toplumlarda görülebilmiştir. Bunun en canlı örneği, Saadet  Asrı'nda gerçekleşmiştir. İslâm ile şereflenmesinden önce öz kızlarını  diri diri toprağa gömecek kadar zulüm işleyen insanlar, Kur'ân  terbiyesini aldıktan sonra, yerdeki karıncayı dahi ezmekten çekinir hâle  gelmişlerdi. Bu konuyu tablolaştıran Millî Şairimiz Mehmed Âkif: 
'Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; 
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!' 
ifâdeleriyle, o dönemde hüküm süren zulmü tasvir ettikten sonra; 
'Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, 
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! 
Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum, 
Bir hamlede Kayserler'i, Kisrâlar'ı serdi! 
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, verildi; 
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!' 
mısraları  ile, câhiliye toplumunun damarlarına kadar yerleşmiş olan zulüm ve  ahlâksızlığın, Peygamberimiz (sas)'in getirdiği hidayet nuruyla ortadan  kalktığını ifâde eder. 
Millî Şairimiz, güzel hasletleri topluma  yerleştiren, kötü huy ve zulmü ortadan kaldıran Mazlum Nebi'ye karşı  duygularını, teşekkürlerini şöyle takdim eder: 
Medyundur O Mâsum'a bütün bir beşeriyet 
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. 
'Amin!' diyoruz. Dr. Saim ARI  / Makale  - Temmuz 2002