
BULUT
Super Moderator
Bir Damla Umutla Başlayan Hayat: Çölde Unutulmuş Bir Pompa
Sonsuz gibi uzanan kızıl kumlar... Güneş tepede acımasızca yanıyor. Adımlar ağır, nefes zor… Çölde kaybolan bir adam, yanına aldığı azıcık suyu ve yiyeceği çoktan tüketmişti. Artık hiçbir gölge, hiçbir iz kalmamıştı. Sadece yakıcı rüzgâr ve tüketen susuzluk…İki gündür bir damla su bulamadan dolaşıyordu. Yorgunluk, zihnini bulanıklaştırıyor; bedeni pes etmek üzereydi. Ama garip bir şekilde, kalbinin derinliklerinde bir umut kıvılcımı hâlâ yanıyordu. “Belki bir yerlerde su vardır…” diyerek adımlarını sürükledi. O anda, uzakta bir yapı gördü. Çölün oyunları onu daha önce defalarca kandırmıştı. Gördüklerinin serap olduğunu öğrenmişti. Ama bu defa başka bir şey vardı… Bu defa inanmak zorundaydı. Çünkü başka bir seçeneği kalmamıştı.
Kalan son gücünü toplayarak kulübeye doğru yürüdü. Adımlar artık bir yüke dönüşmüştü ama kalbindeki umut, bedenine güç veriyordu. Kulübeye vardığında anladı ki burası terk edilmişti. Duvarlar çatlamış, kapı yer yer kumla örtülmüştü. Ama o hâlâ içeri girme umudunu kaybetmemişti.
İçeri girdiğinde gördüğü şey, ruhunu yeniden ateşledi: bir el pompası.
Çaresizlikle pompayı çalıştırmaya başladı. Ama ne yaptıysa olmadı. Hiçbir şey çıkmadı. Pompa kupkuruydu. Umudu bir kez daha kırıldı. O an dizlerinin bağı çözüldü ve yere yığıldı. Belki de bu, hayatının son anıydı. Ve tam o sırada, gözleri tavana ilişti. Orada asılı duran cam bir şişe vardı.
Zorlukla uzanıp aldı. İçinde az miktarda su vardı. Ama daha da önemlisi, şişenin üzerinde bir not vardı:
“Bu suyu pompayı çalıştırmak için kullan. Ve lütfen… sonra şişeyi tekrar doldur — senden sonra gelecek yolcu için.”
Adamın yüreği yeniden çarpmaya başladı. Ama bu kez umutla birlikte korku da vardı.
Bu suyu içerse belki birkaç saat daha yaşayabilecekti. Belki de kurtulacaktı.
Ama ya pompa çalışmazsa? Ya yeraltı suyu tükenmişse? Ya bu sadece bir aldatmacaysa?
Bir seçim yapmalıydı.
Kendini kurtarmak mı… yoksa notta yazan talimata inanmak mı?
Bir süre bekledi. Düşündü. Susuzluktan dudakları çatlamış, elleri titriyordu. Ama sonunda kararını verdi: inandı.
Şişedeki suyu pompanın içine boşalttı. Ve pompalamaya başladı.
İlk denemede bir şey olmadı.
İkincisinde de…
Ama üçüncüde…
Su fışkırdı!
Soğuk, berrak, yaşam dolu su…
Avuçlarıyla içti, yüzünü yıkadı, kana kana doydu. Bedenine can geldi, zihni aydınlandı, yüreği doldu.
Ve sonra…
Şişeyi tekrar doldurdu. Tavana astı.
Tam ayrılmak üzereyken bir şey fark etti. Rafın arkasında, başka bir cam şişe duruyordu.
İçinde bir harita ve bir kalem vardı.
Harita, çölden çıkışı gösteriyordu.
Dikkatlice inceledi, yolu ezberledi, mataralarını doldurdu.
Tam kapıdan çıkarken durdu.
Geri döndü. Kalemi aldı ve notun altına bir cümle daha ekledi:
“İnan bana… bu pompa gerçekten çalışıyor.”
Bu Hikâye Hayatı Anlatıyor
Bu çöl, aslında hayatın ta kendisidir.Pompa, hayatın bize sunduğu ama önce emek verilmesi gereken fırsatları simgeler.
Şişedeki su, elimizdeki en değerli şeyleri: inancı, bilgiyi, sevgiyi, zamanı, parayı...
Ve not? O, bizden önce bu yollardan geçen birinin bize bıraktığı iyilik mirasıdır.
Hayatta bazen en kıymetli şeyi vermeden, gerçekten değerli bir şey alamayız.
Tıpkı bu adam gibi… Elindeki son suyu harcayarak yaşam buldu.
Ve sonra ne yaptı?
Aynı yolu geçecek başkaları için şişeyi tekrar doldurdu.
İyilik, umut ve güveni aktardı.