Sözlükte "haberci ve kuvvet" anlamına gelmektedir. Çoğulu "Melâike"dir. İslâmî ilimler terminolojisinde ise nurdan yaratılmış, yemeyen, içmeyen, erkeklik ve dişiliği olmayan, uyumayan, gençliği ve ihtiyarlığı bulunmayan ve günah işlemeyen, ağırlığı olmayan, latif, ruhanî ve nuranî varlıklardır. Meleklere îmân İslâm'ın temel şartlarından biridir. Çünkü onların varlığı nass ile sabittir. Onlara îmân etmek, aynı zamanda gayba da îmân etmek demektir. Her ne kadar onları gözlerimizle görmek mümkün değilse de, aklen inkârını gerektirecek bir sebep de yoktur. Meleklerin varlığı ve onlara inanmanın farziyeti ile birlikte özelliklerini, görevlerini ve çeşitlerini de şöyle açıklamak mümkündür:
Melekler görevleri yönünden bir kaç gruba ayrılır. Melekler yerde, arşta veya semada bulunurlar. Yerde bulunanlara arzî, gökte bulunanlara semavî, arşta bulunanlara ise arşî denir. Melekler yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır. Bunlardan dördü, büyük melek olarak bilinmektedir: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail. Bilinen diğer melekler de şunlardır: Münker-Nekir, Kirâmen Kâtibin (Hafaza), Hamele-i Arş, Hazin, Zebani, Malik, Rıdvan. (F.K.) MELEKÛT Sözlükte "izzet, saltanat ve büyüklük" anlamına gelen melekût, bir Kur'ân kavramı olarak, Allah'ın mülkü, hükümranlığı ve âlemdeki nizamı demektir. Melekût kelimesi, Kur'ân'da "göklerin ve yerin mülkü / hükümranlığı" (En'âm, 6/75; A'râf, 7/185) ve "her şeyin mülkü / hükümranlığı" (Müminûn, 23/88) şeklinde geçmektedir. "Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir?"( Yâsîn, 36/83). Bu kelime, gayp âlemi anlamına da gelir.
1
- Melekler, nurdan yaratılmış, nuranî ve ruhanî varlıklardır. Onlarda; yemek, içmek, erkeklik, dişilik, evlenmek, uyumak, gençlik ve ihtiyarlık gibi insanlara ait özelliklerden hiç biri yoktur. Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır: "Göklerde ve yerde kimler varsa, O'nun hizmetindedir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz tesbih ederler." (Enbiyâ, 21/19-20)2
- Melekler Allah'a isyân etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Daimi olarak Allah'a ibadet ve itaat ederler. Kur'ân'da bu hususa şöyle işaret edilmiştir: "Çünkü onlar üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar." (Nahl, 16/50), "Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten asla kibirlenmezler. O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler" (A'râf, 7/206).3
- Melekler bir anda Allah'ın emrettiği bir mekândan diğer bir mekâna intikal edecek, hatta yerleri ve gökleri dolaşacak bir kabiliyette yaratılmışlardır. Onların kanatları vardır. Bu konuda Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan, Allah'a hamdolsun. O, yaratmada (istediğine) dilediği kadar fazla verir.."(Fâtır, 35/1) Melekler çok az bir zamanda çok uzak yerlere gidebilirler. Ancak onların gelip gitmesi, inmesi ve çıkması bizim durumumuza benzemez. İnsanların hareketleriyle mukayese edilmez. Kur'ân bu konuda da şöyle haber veriyor: "Melekler ve Ruh (Cebrâil) oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar." (Meâric, 70/4).4
- Melekler, Allah'ın emirleriyle farklı şekillere girebilirler. Örneğin Cebrâil Peygamber'e gelirken bazan ashab-ı kiramdan Dıhye adındaki sahabi gibi görünmüş, bazen de kimsenin tanıyamadığı bir yabancı gibi gelmiştir. (Müslim; Îmân; 1). Hz. İbrahim ve Hz. İsâ'ya gönderilen meleklerin de birer insan şeklinde göründükleri yine Kur'ân'da haber verilmektedir.5
- Melekler gözle görülmezler. Gözle görülmeyişleri onların yok olduklarından değil, gözlerimizin o kabiliyette yaratılmamış olmasındandır. Melekleri gözlerimizle müşahade edemeyişimiz onları inkâr etmemizi gerektirmez. Zira gözümüzle görmediğimiz halde varlığını kabul ettiğimiz çok şey vardır. Akıl, ruh, zekâ, sevinç ve üzüntü gibi halleri bunlardan sayabiliriz. O halde meleklerin varlığına da ruhumuz ve aklımız gibi inanmak zorundayız. Melekler, gaybı yalnız başlarına bilemezler. Ancak Allah tarafından kendilerine gaybla ilgili bir bilgi verilmişse, bu bilgileri ölçüsünde bilebilirler. Bu hususta Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Allah Âdem'e bütün isimleri, eşyanın adlarını ve ne işe yaradıklarını öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip "Eğer siz sözünüzde sâdık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin" dedi. Melekler, "Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemal sıfatları ile tavsif ederiz ki, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin" dediler." (Bakara, 2/31-32)Melekler görevleri yönünden bir kaç gruba ayrılır. Melekler yerde, arşta veya semada bulunurlar. Yerde bulunanlara arzî, gökte bulunanlara semavî, arşta bulunanlara ise arşî denir. Melekler yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır. Bunlardan dördü, büyük melek olarak bilinmektedir: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail. Bilinen diğer melekler de şunlardır: Münker-Nekir, Kirâmen Kâtibin (Hafaza), Hamele-i Arş, Hazin, Zebani, Malik, Rıdvan. (F.K.) MELEKÛT Sözlükte "izzet, saltanat ve büyüklük" anlamına gelen melekût, bir Kur'ân kavramı olarak, Allah'ın mülkü, hükümranlığı ve âlemdeki nizamı demektir. Melekût kelimesi, Kur'ân'da "göklerin ve yerin mülkü / hükümranlığı" (En'âm, 6/75; A'râf, 7/185) ve "her şeyin mülkü / hükümranlığı" (Müminûn, 23/88) şeklinde geçmektedir. "Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir?"( Yâsîn, 36/83). Bu kelime, gayp âlemi anlamına da gelir.