
denizf
Aktif Üye
- Görüntüleme: 2K
- Cevaplar: 2
Yılbaşını kutlamanın, Batı gibi giyinmenin, Batı gibi düşünmenin , Batı gibi yürümenin, Batı gibi konuşmanın entellektüel ve kültürlü olarak algılandığı bu zamanda kime ne laf anlatabiliriz ki? Sanki Baby showerlar, diş partileri çok müslümancaymış da bir de Yılbaşını kutlamanın yanlışlığını anlatacağız millete öyle mi? Her neyse...
İhsan Süreyya Sırma kitabında bu özentiliği çok güzel bir hikâye ile özetliyor.
"Hepimizin bildiği ve belki hepimizin görmediği Sülün diye bir kuş vardır. Allahın yarattığı bütün renkleri tüylerinde taşıyan ve tavuk büyüklüğünde olup, eti de oldukça lezzetli olan bu kuş , dağda yemlenirken, bir keklik görmüş. Keklik, çok güzel yürüyüşü olan bir kuş; endamıyla, adımlarıyla fiyaka satıyor sanırsınız.
Tek kelimeyle, kekliğin yürüyüşü sanatkârânedir. Her mahlûk öyle yürüyemez!
İşte bizim Sülün, bu kekliğin yürüyüşüne hayran olmuş. Fakat bu hayranlık o derece ileri gitmiş ki, Sülün öyle yürüyemediği için adeta hastalanmış. ... Kekliğin yürüyüşünü taklit etmeye karar vermiş. Senelerce taklit etmiş kekliği... Hatta örf adetlerini bile ona uydurmaya , onun gibi süslenmeye, onun gibi böcekler yemeye , onun gibi ötmeye, onun gibi "keklik-vizyon şarkı yarışmaları"na katılmaya başlamış. Fakat zavallı Sülün bir türlü becerememiş bu taklitçiliğini. Fıkra bu ya, yüz yıllar sonra , bunu başaramayacağının farkına varınca, Sülün eski yürüyüşüne, adetine, dinine dönmek istemiş. İşte felaket o zaman başlamış ! Bizim Sülün , kendi yürüyüşünü de unutmuş... Ama ne yapsındı? Yürümeye mecburdu... Ne keklik gibi yürüyebildi, ne de kendi yürüyüşüne dönebildi; zavallı sülün, bu günkü aptalca yürüyüşünün sahibi oldu çıktı: Bazen adımını sağa, bazen sola atar; sonra "böyle olmadı" deyu bir arkaya bir öne gider. Kısacası bir türlü "alakeklik" olamadı... "
İhsan Süreyya Sırma kitabında bu özentiliği çok güzel bir hikâye ile özetliyor.
"Hepimizin bildiği ve belki hepimizin görmediği Sülün diye bir kuş vardır. Allahın yarattığı bütün renkleri tüylerinde taşıyan ve tavuk büyüklüğünde olup, eti de oldukça lezzetli olan bu kuş , dağda yemlenirken, bir keklik görmüş. Keklik, çok güzel yürüyüşü olan bir kuş; endamıyla, adımlarıyla fiyaka satıyor sanırsınız.
Tek kelimeyle, kekliğin yürüyüşü sanatkârânedir. Her mahlûk öyle yürüyemez!
İşte bizim Sülün, bu kekliğin yürüyüşüne hayran olmuş. Fakat bu hayranlık o derece ileri gitmiş ki, Sülün öyle yürüyemediği için adeta hastalanmış. ... Kekliğin yürüyüşünü taklit etmeye karar vermiş. Senelerce taklit etmiş kekliği... Hatta örf adetlerini bile ona uydurmaya , onun gibi süslenmeye, onun gibi böcekler yemeye , onun gibi ötmeye, onun gibi "keklik-vizyon şarkı yarışmaları"na katılmaya başlamış. Fakat zavallı Sülün bir türlü becerememiş bu taklitçiliğini. Fıkra bu ya, yüz yıllar sonra , bunu başaramayacağının farkına varınca, Sülün eski yürüyüşüne, adetine, dinine dönmek istemiş. İşte felaket o zaman başlamış ! Bizim Sülün , kendi yürüyüşünü de unutmuş... Ama ne yapsındı? Yürümeye mecburdu... Ne keklik gibi yürüyebildi, ne de kendi yürüyüşüne dönebildi; zavallı sülün, bu günkü aptalca yürüyüşünün sahibi oldu çıktı: Bazen adımını sağa, bazen sola atar; sonra "böyle olmadı" deyu bir arkaya bir öne gider. Kısacası bir türlü "alakeklik" olamadı... "

- Önceki Konu
- Sonraki Konu
