Ansiklopedi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)

Bu yazı Milli İstihbarat Teşkilatı Resmi sitesinden alınmıştır.

İSTİHBARATIN TANIMI VE İSTİHBARAT ÇARKI​

MİT Logosu MİT Logosu
İstihbarat, günün şartlarına uygun olarak geliştirilen çok yönlü bir konudur. Muhtelif kitap ve lûgatlerde, istihbarat, "akıl, zekâ, anlayış, malûmat, haber, bilgi, vukuf, işitilen haberler, muteber olan havadis, duyulan şeyler, toplanan haberler, alınan haberler, bilgi toplama, haber alma" olarak tarif edilmektedir.

Ancak teknik olarak kullandığımız İstihbarat kelimesinin, kapsamı biraz daha değişiktir. "İstihbarat, haberlerin (ham bilgilerin) işlenmesi (tasnif, kıymetlendirme, yorum) sonucu üretilen bir ürün veya bilgidir." Başka bir ifadeyle, istihbarat tekniği teşkilât ve faaliyet itibariyle, mevcut olması lâzım gelen organları ve konuları içine alır. Bu sebeple, istihbarat (intelligence), plânlama, araştırma, deliller toplama, çeşitli aklî ve tecrübî ilmî metodlar ile onları değerlendirip bir sonuç istihsal edip, kullanma faaliyetlerini içine alan bir manaya sahip bulunmaktadır. Bu cümleden olarak, "Millî İstihbarat" kasdedildiği zaman, devletin Millî Güvenlik Politikası'nı yürütmek için yurt içinde ve yurt dışında sekiz ana konunun, yani askerî, siyasî, ekonomik, sosyal, coğrafî, biyografik, ulaştırma ve muhabere, ilmî ve teknik istihbarat ile Kontr Terör ve Kontr Espiyonaj çalışmalarının bütünlüğü ve merkezî istihbarat üretimi anlaşılmalıdır. Öyle ise, geniş anlamda devlet çapında istihbaratı şöyle tarif edebiliriz.

"Devlet İstihbaratı, devletin bütünlüğünü, rejimin emniyetini sağlamak için, millî politika ile tespit edilen millî hedefleri elde etmek üzere devlet organlarının yaptığı istihbaratın tümüdür. Başka bir ifadeyle, Millî Güvenlik Politikaları'nın oluşturulması için gerekli bilgileri sağlayan ve ilgili bütün devlet istihbarat kuruluşlarının işbirliği ve koordinasyonu ile üretilen istihbarattır.".

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana var olan istihbarat faaliyeti, geçmişte olduğu gibi günümüzde de devletlerin geleceğinde rol oynayan önemli ve öncelikli faktörlerden biridir. Çünkü bu faaliyet, hedef ve hedef olması muhtemel kişi, grup, örgüt veya devletlerin imkân ve kabiliyetlerini ortaya çıkarmak, muhtemel hareket tarzlarını önceden tespit etmek için yürütülür.

Geleceği görebilmek, muhtemel sorunlar hakkında önceden bilgi sahibi olabilmek, olayların gerçek nedenlerine ulaşabilmek, ancak sağlıklı istihbarat üretimi ile mümkün olabilir. Haber, ham bilgiyi ifade eder. İstihbaratın üretilebilmesi için ise, sadece haberin, bilginin ve belgenin toplanması yeterli değildir. Elde edilen haberin, bilginin ve belgenin belli bir sistematik içerisinde işlenmesi gerekir. Önemli bir haber, doğru bir şekilde değerlendirilemediği takdirde, yanıltıcı sonuçlara yol açabilir.

Olmuş veya olacak bir olay hakkında toplanan ham bilgi, tasnif, kıymetlendirme, yorum ve yayım aşamalarından geçirilerek değerlendirilir, yani işlenir. Tasnif ilk aşamadır. Bu aşamada benzer bilgiler bir araya getirilir. İkinci aşama kıymetlendirmedir. Yani, haberin istihbarat değerinin, haberin alındığı kaynağın güvenilirliğinin ve haberin doğruluk derecesinin tespit edilmesidir. Bu aşamadan sonra bir yorum yapılır. Yorum, kesin bir yargıya varmak için, mevcut bilgilere dayanılarak olayların, gelişmelerin ve benzeri durumların anlamını ve önemini ortaya koyma işlemidir. Son aşamada ise, üretilen istihbarat, ihtiyacı olan kurumlara, gerekli zamanda ve uygun formda ulaştırılır.

İstihbarat faaliyeti kesintisiz süren bir çalışmadır ve bu faaliyet, bütün istihbarat kuruluşları tarafından bir çarka benzetilir. Çarkın birinci safhasında, devletin Millî Güvenlik Politikaları doğrultusunda istihbarat ihtiyaçları tespit edilir ve operasyon birimlerine iletilir. İkinci safhada, operasyon birimleri, belirli plânlar doğrultusunda açık ve kapalı kaynaklardan haberleri toplar ve değerlendirme ünitesine aktarır. Üçüncü safhada, operasyon birimlerinden ve servis dışı kurumlardan gelen haber, bilgi ve belgeler değerlendirme ünitesinde analize tâbi tutularak işlenir ve istihbarat niteliği kazanan raporlar yayınlanır. Yani, kullanılmak üzere, zamanında ve süratle ilgili kuruma ulaştırılır.

Dördüncü safhada ise, ilgili kurumlar yalnız bu istihbaratı kullanmakla kalmazlar, sürekli olarak gözden geçirilen ve değerlendirilen öncelikler çerçevesinde yeni istihbarat ihtiyaçlarını tespit ederler.

İşte, birbirini takip eden dört safhadan oluşan ve dördüncü safhasından sonra yeniden ilk safhaya dönülen bu faaliyete İstihbarat Çarkı adı verilmektedir.

BİRİNCİ BÖLÜM​

TÜRKLER'DE İSTİHBARAT​

(Başlangıcından 1926 Yılına Kadar)
İstihbarat teşkilâtları ve bunların faaliyetleri her zaman merak konusu olmuştur. İstihbarat ve Espiyonaj (Ajanlık) faaliyetlerinin uzun bir geçmişi vardır. Başlangıçta falcılığa ve astrolojiye dayanan istihbarat, sonraları ayrıntılı keşfe dönüşmüştür. Zamanla siyasî ve ekonomik alanlardaki gelişmeler, milletler arası meseleleri artırmış ve buna orantılı olarak istihbarata duyulan ihtiyaç da genişlemiş ve büyümüştür.

Tarih ve istihbarat konularında yazılan kitaplarda, tarih boyunca devletlerin istihbarata fevkalâde önem verdikleri yolunda bilgiler bulunmaktadır.

A. XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Türkler'de İstihbarat​

Birçok devlet kuran ve pekçok devletle siyasî münasebetlerde bulunmuş olan Türkler de istihbarata büyük önem vermişlerdir. Yerleşik hayata geçen Türkler Orta Asya'da espiyonaj elemanlarına, Çaşıt (Çaşut) diyorlardı. Çaşıt, Türkler arasında "gizlemek, gizli bir şeyi söyleyen" manalarında kullanılıyordu. Hunlar'ın, Göktürkler'in, Uygurlar'ın, Karahanlılar'ın, Gazneliler'in, Selçuklular'ın, Harizmşahlar'ın, Zengîler'in, Eyyubîler'in, Memlûklar'ın, Timurlular'ın ve Osmanlılar'ın ülkenin ve halkın geleceği için askerî, ekonomik ve siyasî istihbarat faaliyetlerine ağırlık verdikleri görülmektedir.

Osmanlılar'da istihbarat ve espiyonaj faaliyetleri, uc beyliğinin kuruluşu döneminde (1298-1301) başlamıştır. Osmanlılar, Martolos ve Voynuk teşkilâtları sayesinde merkezî sisteme yönelen iç ve dış tehditlerden mümkün olduğu kadar ayrıntılı bir şekilde haberdar olmaya çalışıyorlardı.

İmparatorluğun Yükseliş Dönemi'nde, XVI. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul'da elçilikler kurarak istihbaratı kurumlaştıran Batılı devletlerde, Osmanlılar'ın daimî elçiler bulundurmamış olmaları bir eksiklik olarak gösterilirse de, onlar çok iyi haber toplayan espiyonaj elemanları yanında, yabancı elçiler aracılığı ile de değerli bilgiler toplamışlardır. Mühimme Defterleri'nde, Padişahlar'ın Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri'nden sınır ülkeleri hakkında istihbarat ve espiyonaj faaliyetlerine ağırlık vermeleri konusunda hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerde, ajanlar vasıtasıyla sınır ülkeleri ve orduları ile hareket tarzları hakkında bilgi toplanması ve saraya bildirilmesi emredilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda, Duraklama (XVII.yy.) ve Gerileme (XVIII.yy.) Dönemleri'nde bazı devlet adamları Padişahlar'a, ortaya çıkan bozuklukların sebeplerini ve çözümünü gösteren risâleler (mektuplar) ve lâyihalar (tasarılar) sunmaya başlamışlar ve istihbarata artık gereken önemin verilmeyişine de temas etmişlerdir.

XVIII. yüzyıl sonlarında ise, Osmanlı Devleti'nde ayrı bir haber kaynağının daha ortaya çıktığı görülmektedir: İkamet Elçilikleri. Böylece, Osmanlı Devleti'nde istihbarat temininde yeni bir dönem açılmış oluyordu.

Yabancı ajanların faaliyetlerinin yoğunlaştığı XIX. yüzyıl ortalarında, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde, Balkanlar'daki muhtemel ayaklanmaları gözlemek amacıyla, Fransız Gizli Polis Teşkilâtı örnek alınarak modern tarzda gizli bir teşkilâtın kurulduğu ve başına Rum asıllı Cinivis Efendi'nin getirildiği belirtilmektedir. Ancak bu teşkilâttan beklenen faydanın sağlanamadığı, önce kapatıldığı, bilâhare Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde 1863 yılında tekrar açıldığı, bu defa da teşkilâtın başına Baron C...adlı birinin getirildiği, bunun da ülke aleyhine faaliyette bulunması sebebiyle görevine son verildiği, Sultan Abdülhamid II (1876-1909)'in özel doktoru Rum asıllı Mavroyani Paşa tarafından iddia edilmektedir.

Eğer bu iddia doğru ise, Osmanlı Devleti'nde ilk defa modern bir İstihbarat Teşkilâtı kurma çalışmalarının Sultan Abdülmecid döneminde başladığını söylemek mümkündür.

B. XIX. Yüzyıl Sonları ve XX. Yüzyıl Başlarında Türkler'de İstihbarat​


1. II.Abdülhamid ve Yıldız İstihbarat Teşkilâtı (1880-1908)​

XIX. yüzyılın sonlarına doğru devlet istihbaratı geliştirilmiş, ancak özel çıkarlara hizmet veren bir araç haline getirilmiştir. II.Abdülhamid devrinde yaşanan iç ve dış olaylar, Abdülhamid'i Yıldız İstihbarat Teşkilâtı'nı kurmaya sevketmiştir. O hâtıratında, "Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet içinde olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat Teşkilâtı kurmaya, bu düşünce ile karar verdim. İşte düşmanlarımın Jurnalcilik dedikleri teşkilât budur." ifadeleri ile bu teşkilâta neden ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir.

II.Abdülhamid'in teşkilât kadrosundan beklediği diğer bir husus, kendi tahtına yönelik komploları ortaya çıkarmaktı. Onun bu yolda yürüttüğü operasyonlar, sadece imparatorluğun içinde yapılmamış, Avrupa'da kendisine karşı gruplaşan Jön Türkler'in bulunduğu Paris, Londra, Brüksel, Cenevre ve Kahire gibi şehirleri de kapsamıştır.

Abdülhamid'in 33 yıllık yönetimine, İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin Makedonya'da başlattığı hareket sonunda, 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet'in ilânı ile son verilecektir. İttihad ve Terakki yönetimi, ihtilâlden hemen sonra Yıldız İstihbarat Teşkilâtı'nı ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Meclisi Vükelâ (Bakanlar Kurulu)'nın, Teşkilât'ın kaldırılmasına dair 29 Temmuz 1908 tarihli kararnâmesi ile Yıldız İstihbarat Teşkilâtı'nın faaliyetlerine son verilmiştir. II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra teşkilâta ait olan yüzbinlerce rapor (jurnal) saraydan alınarak yakılmıştır.

2. Enver Paşa ve Teşkilâtı Mahsûsa (1913-1918)​

XIX. yüzyıl sonlarında, Osmanlı Devleti'ne karşı ayrılıkçı hareketlerin yoğunluk kazanması ve isyanların genişlemesi, istihbarat ve espiyonaj çabalarını da artırmıştır.

Balkan Savaşı (1912-1913)'nın sonuna kadar, Osmanlı Devleti'nde geniş olarak istihbarat yapan gizli bir teşkilâta rastlanılmamaktadır. Balkan Savaşı'nın getirdiği kötü sonuçlardan sonra, Osmanlı İmparatorluğu gibi üç kıtaya hükmetmiş, çeşitli ırk ve mezhepte çeşitli milletleri idare etmiş bir devlet için gizli modern bir İstihbarat Teşkilâtı'na mutlak surette ihtiyaç olduğu artık anlaşılmıştır. Böyle bir teşkilâta sahip olma zaruretini düşünen, Harbiye Nazırı Enver Paşa olmuştur. İşte Enver Paşa tarafından, Osmanlı Devleti'nin siyasî birliğinin korunmasını sağlamak, ayrılıkçı hareketleri önlemek ve yabancı devletlerin Orta Doğu'daki istihbarat ve gerilla faaliyetlerine karşı koymak amacıyla kurulan İstihbarat Teşkilatı'na, "Teşkilâtı Mahsûsa" veya "Umûru Şarkiye Dairesi" adı verilmiştir.

Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) arşiv belgelerine göre yapılan bir çalışmada, Teşkilâtı Mahsûsa'nın 17 Kasım 1913 tarihinde resmî olarak kurulduğu anlaşılmaktadır. Teşkilât'ın ilk başkanının Kurmay Binbaşı (bilâhare Yarbay) Süleyman Askerî Bey , ikinci başkanının Ali Bey Başhampa ve son başkanının da Hüsamettin Ertürk olduğu bilinmektedir.

Teşkilât-ı Mahsûsa, modern tarzda kurulmuş ve nev-i şahsına münhasır bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Teşkilât, direkt olarak Osmanlı Harbiye Nezareti'ne bağlı idi ve üyelerinin ifadelerine göre, özel bir şifresi bulunmuyordu.

Teşkilât-ı Mahsûsa tarafından, özellikle Kafkasya ve Yakın Doğu'da görev yapan ve gerilla tipi bir çalışma yöntemini benimsemiş küçük askerî birlikler (müfrezeler) ve taburlar kurulmuştur. Orta Doğu'daki eylemlerin içerisinde dikkati çekenler arasında, propaganda yapmak üzere Bingazi'ye gönderilen Bingazi Milletvekili Yusuf Şetvan Bey ile Şeyh Esseyid Şerif Ahmed Es-Sünusî'nin bir Alman denizaltısı ile İstanbul'a kaçırılması ve İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence'e karşı girişilen hareketler sayılabilir.

Kafkasya bölgesi, Orta Asya seferlerinin atlama tahtası olarak Teşkilât-ı Mahsûsa'yı fazlasıyla ilgilendirmiştir. Kafkasya seferleri Trabzon'dan yönetilmiştir. Trabzon, Hopa ve Artvin kıyılarından Kafkasya içlerine denizden ajanlar sokularak, Ruslar'ın askerî durumu öğrenildiği gibi, Osmanlı ordusu oraya girdiği zaman yardımcı olacak geniş bir teşkilât kurulmuştur.

Teşkilât'ın Orta Asya'ya yönelik faaliyetlerinin en önemlisi, Rauf (Orbay) Bey ile Ömer Naci Bey'in gerçekleştirdikleri İran Seferi'dir. Rauf Bey, İran üzerinden Afganistan ve Hindistan'a kadar uzanarak buralarda İngilizler'e karşı koyma görevini üstlenmiştir. Ancak, bu grubun harekâtı Almanlar tarafından engellenmiş, Rauf Bey'e geri dön emri verilmiştir. Rauf Bey'in geri dönerken İran'da bıraktığı müfreze Afganistan'a girmiş, bazı elemanları ise Hindistan'a giderek buralarda istihbarî nitelikli çalışmalarda bulunmuştur. Meselâ, Kuşçubaşı Eşref ve arkadaşları, İngiltere 'ye karşı şiddetli bir propaganda kampanyası başlatmak, eğer mümkün olursa bu kampanyayı Orta Asya'da da yürütmek için Hindistan'a gittiler. Ancak bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine, Enver Paşa'dan emir alan Kuşçubaşı Eşref hemen İstanbul'a dönmüş ve az sonra da Teşkilât'ın Arabistan Bölge Sorumluluğu'na getirilmiştir[9, 10]. Ömer Naci Bey kumandasındaki gönüllü birlikleri ise, 12 Ocak 1915 tarihinde Tebriz'e girmişler ve Ahraz'a ulaşarak petrol boru hatlarını tahrip etmişlerdir.

Teşkilât-ı Mahsûsa'nın Makedonya ve Trakya bölgelerinde de Sırplar'a ve Yunanlılar'a karşı istihbarî nitelikli faaliyetleri olmuştur. Teşkilât'ın kurucuları arasında yer alan subaylar tarafından 1913 yılında Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kurulması ve Kuşçubaşı Eşref Bey'in Şubat 1915'de Mısır'da kanal bölgesindeki çalışmaları kayda değer.

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Osmanlı İmparatorluğu için 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile resmen sona erdi. Özellikle İngilizler'in, Afrika'da ve Orta Doğu'da kendilerine karşı şiddetli bir mücadele yürüten Teşkilât-ı Mahsûsa'yı cezalandıracakları beklenen bir durumdu. Bu sebeple, onlardan önce harekete geçerek Teşkilât'ı en az zarara uğramasını sağlayacak şekilde yeniden örgütlemek gerekiyordu. İşte, İttihad ve Terakki Hükümeti'nin ileri gelenleri Mütareke görüşmelerinin yapıldığı günlerde, Teşkilât-ı Mahsûsa'nın geleceği hakkında kararlar alacaklardır. Mütareke'den az sonra 5 Aralık 1918 tarihinde, Teşkilât'ın başına getirilecek olan Hüsamettin Ertürk, İttihad ve Terakki'nin üst düzey yöneticilerinin İstanbul'u terketmelerinden birkaç gün önce Enver Paşa'nın Kuruçeşme'deki yalısında gerçekleştiğini belirttiği bir görüşmede, Enver Paşa'nın konuya ilişkin talimatını şöyle nakletmektedir:

"Şimdiye kadar vekâleten bakmakta olduğun Teşkilât-ı Mahsûsa'ya bundan sonra riyâset edeceksiniz...Teşkilât-ı Mahsûsa'yı resmen lağvedeceksiniz, fakat hakikatte bu teşkilât asla ortadan kalkmayacaktır...Teşkilât-ı Mahsûsa'nın bundan sonraki ismi "Umûm Âlem-i İslâm İhtilâl Teşkilâtı" olacaktır. Muhaberelerimiz hep bu titr üzerine cereyan edecektir. Siz Türkiye'de bu teşkilâtın İstanbul Şubesi Reisisiniz. O'nu kuran benim, sizi seçen benim, yakında bu teşkilâtın heyet-i merkeziyesi Berlin'de toplanacaktır."

Enver Paşa'nın Hüsamettin Ertürk'e adını verdiği yeni örgütün yurt içinde herhangi bir çalışmasına rastlanmadı. Enver Paşa ve arkadaşlarının bir Alman denizaltısı ile yurt dışına çıkmalarını müteakip, Bahriye Nâzırı Müşir İzzet Paşa'nın isteği doğrultusunda Teşkilât-ı Mahsûsa, Hüsamettin Ertürk tarafından tasfiye edildi. Ancak, Teşkilât'ın depolarındaki silâhlar ve cephane saklanarak, Anadolu'ya sevki için çareler aranmaya başlanmıştı.

3. Mütareke ve Millî Mücadele Dönemlerinde Gizli Gruplar (1918-1922) ve İstihbarat (1923-1926)​

Birinci Dünya Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918 tarihinde, İtilâf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Mondros Mütarekesi'nin hükümleri gereğince imparatorluk tarihe karışıyordu. Türk ordusu derhal terhis ediliyor, silâh, cephane ve ulaşım yolları ile bütün haberleşme araçları, liman ve tersaneler galip devletlerin denetimine bırakılıyordu. Artık ülke yabancılar tarafından parçalanıp işgal edilmeye hazır durumda idi. Nihayet, 13 Kasım 1918 tarihinde İtilâf Devletleri'nin savaş gemilerinden oluşan 55 parçalık bir filo Dolmabahçe önlerine demir atıyordu. Beyoğlu'na 3500 düşman askeri çıkmıştı. Müttefiklerden güç alan ve onlarla işbirliği yapan azınlıkların tutum ve davranışları da dayanılmaz hale gelmişti. Artık bu işgal ve taşkınlıklara karşı örgütlenmek, direnişe geçmek gerekiyordu.

Diğer taraftan, 19 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul'dan hareketle Bandırma vapuruyla Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa da, "Ya İstiklâl, Ya Ölüm" parolası ile Millî Mücadele'nin Anadolu'da başladığını ilân ediyordu.

Düşmanın faaliyetleri karşısında, işgal altındaki İstanbul'da ve Anadolu'da Millî Mücadele'yi desteklemek için açılıp kapatılan birçok gizli direniş grubu kurulmuştur. Bu grupların bazılarının Anadolu'da da şubeleri açılmıştır. Gizli gruplar içerisinde en önemlileri arasında şunlar bulunuyordu: Karakol Cemiyeti, Zabitân Grubu, Yavuz Grubu, Hamza Grubu, Mücâhid Grubu, Muhârip Grubu, Felâh Grubu, İmalât-ı Harbiye Grubu, Muâvenet-i Bahriye Grubu, Nâmık Grubu, Ferhâd Grubu, Kerimî Grubu, Fethiye Deniz Grubu, Askerî Polis (Ayn-Pe) Teşkilâtı, Müsellâh Müdafâa-i Milliye (M.M./Mim Mim) Grubu, Tedkik Heyeti Âmirlikleri, Geçit Teşkilâtı.

Karakol Cemiyeti: Mütareke döneminin ilk gizli direniş grubu, İstanbul'da kurulan Karakol Cemiyeti'dir. 1918 Ekim sonları veya Kasım başlarında Talât Paşa'nın direktifi ile kurulan Cemiyet'in kurucuları arasında, Kurmay Albay Kara Vâsıf, Emekli Yüzbaşı Bahâ Said, Albay Galatalı Şevket ve Yenibahçeli Şükrü Beyler gibi İttihadçı şahıslar bulunmakta idi. Kısa zamanda örgütlenme çalışmalarını tamamlayan Karakol Cemiyet'in Millî Mücadele'ye yaptığı en büyük hizmet, İstanbul'dan Anadolu'ya silâh ve cephane ile subayların kaçırılmasını sağlaması, İngiliz Muhibleri Cemiyeti gibi kuruluşların plânlarını ve faaliyetlerini Mustafa Kemal Paşa'ya haber vermesi olmuştur. Ancak Cemiyet, Bolşevikler ile gizli ilişkilere girmesi ve kendi başına Millî Mücadele'ye sahiplenme çalışmalarında bulunması sebepleriyle Anadolu Ordusu kadrosuna dahil edilmemiş, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un İtilâf Devletleri tarafından işgali sırasında da liderlerinin tutuklanmaları ile büyük bir darbe yemiş ve nihayet Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin kararlarını uygulamak için seçilen Heyet-i Temsiliye'nin emri üzerine faaliyetlerine son verilmiştir.

Zabitân Grubu: Karakol Cemiyeti'nin devamı olan Zabitân Grubu, Cemiyet'in Üsküdar Şubesi Reisi Kurmay Yarbay Muğlalı Mustafa Bey tarafından 27 Ekim 1920 tarihinde yeniden yapılandırılmıştır. Zabitân Grubu da, Anadolu'ya istihbarat temini yanında subay, silâh ve cephane sevkinde başarılı hizmetler vermiştir. Fakat belirli bir tarihten sonra, kuruluşu aynı tarihlere rastlayan ve Ankara tarafından kurdurulan Hamza Grubu ile bu konularda rekabete girişmesi ve yeterli tetkik-tahkik yapılmadan Anadolu'ya gönderilen subayların bazılarının İtilâf Devletleri'ne hizmet etmelerinin anlaşılması, kendilerine tepki gösterilmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan, İngiliz ajanı Hintli Mustafa Sagir'in, Zabitân Grubu'nun da kullandığı Karakol Cemiyeti'nin mührü ile mühürlenmiş bir belge ile İnebolu'ya çıkması ve 29 Kasım 1920 tarihinde Onuncu Kafkas Fırkası sabık Kumandanı Yarbay Kemal Bey ile Anadolu'ya hareket ederek, 11 Aralık 1920'de Ankara'ya gelmesi ve Mustafa Kemal Paşa'ya suikast tertip edeceği anlaşılarak tutuklanması, 23 Mayıs 1921 tarihinde Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından yargılanarak ölüm cezasına çarptırılması ve bir gün sonra da idam edilmesi, ayrıca grup mensuplarından bazılarının kahvehanelerde görevlerini ifşâ etmeleri de bardağı taşıran son damla olmuştur.

Yavuz Grubu: İşte bütün bu olumsuz olaylar neticesinde, Zabitân Grubu'nun bir müddet sonra adını değiştirdiği ve yine Muğlalı Mustafa Bey başkanlığında Yavuz Grubu olarak faaliyetini devam ettirdiği anlaşılmaktadır.

Yavuz Grubu'nun mührü, Yavuz Sultan Selim'in resmini taşıyordu.

Yarbay Mustafa (Muğlalı) Bey tarafından, Ankara'da Müdâfaa-i Milliye'ye ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye (Genelkurmay) Reis Vekili Fevzi (Çakmak) Paşa'ya "Çok Acele" kaydıyla gönderilen ve üzerinde "Yavuz Grubu" nun mührü bulunan 12 Mart 1337 (1921) tarihli bir şifreli raporda (belgede); Anadolu'ya takalarla nakledilmek üzere Sarıyar Bölgesi'nde sahile yakın bir noktada Teşkilât tarafından saklanan 570 adet mavzer ile 4 hafif makinalı tüfek ve 10 sandık cephanenin, Askerî Nigâhban tarafından İngilizler'e ihbarı neticesinde kaybedildiği, ancak gönüllü subayların kaçarak saklanmaya muvaffak oldukları bildirilmekte, ayrıca İngilizler adına ajanlık yapan şahıslardan bahsedilmekte ve bu şahısların Adapazarı yönünden Anadolu'ya gönderildikleri belirtilmektedir.

Muğlalı Mustafa Bey'in yakalanma tehlikesi sebebiyle, Eylül 1921'de İstanbul'dan Anadolu'ya geçmesinden sonra Yavuz Grubu'nun faaliyetlerinin sekteye uğradığı anlaşılmaktadır.

Hamza, Mücâhid, Muhârip ve Felâh Grupları: Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara'da toplanmasından ve Ankara Hükümeti'nin, İstanbul'un etkisini pasifize eden bir güç olarak ortaya çıkmasından sonra başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her tarafındaki gizli direniş gruplarının tek bir merkezden, Ankara'dan yönetilmesi kararlaştırılmıştır. Bu cümleden olarak, Anadolu'ya subay, silâh, cephane ile malzeme göndermek ve istihbarat yapmak amacıyla, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti (Genelkurmay Başkanlığı)'ne bağlı olarak 23 Eylül 1920 tarihinde İstanbul'da Hamza Grubu kurulmuştur. Ancak grup, şifre anahtarlarının düşmanın eline geçmesi ve Ankara'dan gönderilen kurye çantasının yolda kaybolması üzerine adını değiştirmek zorunda kalmış ve 15 Aralık 1920 tarihinden itibaren Mücâhid adını almıştır. Bu grup da kısa bir zaman sonra adını değiştirmeye mecbur kalmış ve 23 Şubat 1921 tarihinde Muhârip adını alarak faaliyetine devam etmiştir. Nihayet grup, 31 Ağustos 1921 tarihinde Felâh adını almıştır.

Fevzi (Çakmak) Paşa, grupların devamlı olarak adlarını değiştirmelerini, İngiliz Servisi'nin faaliyetlerine bağlamaktadır.

Felâh Grubu da, Ankara'ya subay ve cephane gönderimi ile istihbarat teminine ağırlık vermiş, Millî Mücadele lehinde propaganda faaliyetinde bulunmuştur. İstihbarat konusunda özellikle Yunan ordusunun durumu ile ilgili haberleri Ankara'ya iletmiştir. Felâh Grubu, İngiliz taraftarı Damad Ferid Paşa tarafından Anadolu'ya gönderilen ajanların listesini de ele geçirerek, Ankara'da Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti'ne göndermiştir. Felâh Grubu'nun faaliyetlerine ise 4 Ekim 1923 tarihinde son verilmiştir.

Millî Mücadele döneminde, Anadolu'ya silâh, cephane, malzeme ve istihbarat temini amacıyla daha başka gruplar da faaliyet göstermekte idiler. Bu küçük gruplar arasında, İmalât-ı Harbiye, Muâvenet-i Bahriye, Nâmık, Ferhâd, Kerimî ve Fethiye Deniz Grupları sayılabilir.

Askerî Polis (Ayn-Pe) Teşkilâtı : Ordu içerisine sızan yabancı ajan faaliyetlerine ve propagandasına karşı koymak amacıyla, 18 Temmuz 1920 tarihinde Garp Cephesi Komutanlığı'na bağlı olarak Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti tarafından Askerî Polis (Ayn-Pe) Teşkilâtı kurulmuştur. Teşkilât, başlangıçta başarılı hizmetler vermiş, ancak daha sonraları gizliliğe riayet etmediği ve yetkilerini aşarak her işe karıştığı gerekçesiyle 21 Mart 1921 tarihinde lağvedilmiştir.

Müsellâh Müdafâa-i Milliye (M.M.) Grubu: Edinilen tecrübelerin ışığında ve belirlenen yeni hedeflere ulaşılabilmesi amacıyla, 1921 yılı başlarında Fevzi (Çakmak) Paşa'nın direktifi ile Hüsamettin Ertürk tarafından İstanbul'da Müsellâh Müdâfaa-i Millîye Grubu (M.M. /Mim Mim) kurulmuş ve 3 Mayıs 1921 tarihinde TBMM Hükümeti tarafından resmen kabul edilmiştir. M.M. Grubu, asker ve sivil kesimden oluşan kadrolarıyla İstanbul'da geniş bir ajan ve haber ağı kurmayı başarmış, Anadolu'ya silâh ve cephane kaçırılması faaliyetlerini organize etmiş, düşman karargâhlarına, işbirlikçi gruplara ve yabancı misyonlara sızarak çok sayıda önemli belge ve bilgiyi elde etmiştir. Grub'un faaliyetlerine İstanbul'un kurtuluşundan sonra, 5 Ekim 1923 tarihinde son verilmiştir.

Tedkik Heyeti Âmirlikleri: Askerî Polis Teşkilâtı'nın kapatılmasının istihbarat faaliyetleri açısından doğurduğu boşluk, yine Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti tarafından kurulan ve 1 Nisan 1921-22 Haziran 1922 tarihleri arasında Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde faaliyet gösteren "Tedkik Heyeti Âmirlikleri" vasıtasıyla giderilmiştir. Âmirlikler, komünist faaliyetler, ajan faaliyetleri, azınlıkların tutum, davranış ve düşmanla işbirlikleri, Yunanlılar'ın işgalleri ve zulümleri, halkın Millî Mücadele karşısındaki tavrı gibi konular üzerinde çalışmıştır. Tedkik Heyeti Âmirlikleri de, personelinin kimliklerinin deşifre olması sebebiyle, 22 Haziran 1922 tarihinde lağvedilmiştir.

Geçit Teşkilâtı: 1922 yılı sonları ile 1923 yılı başları arasında, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti tarafından I.Ordu Komutanlığı'na bağlı olarak, İstanbul ve Trakya'ya yeniden yapılacak bir saldırıya karşı koymak, İngiliz işgal birliklerini takip ve kontrol etmek amacıyla, Geçit Teşkilâtı Kumandanlığı (GTK) adı ile bir teşkilâtın kurulduğu görülmektedir. Lozan Barış Görüşmeleri (20.11.1922-7.2.1923)'nin, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması ile sonuçlanmasından sonra, Fevzi (Çakmak) Paşa'nın emri üzerine 8 Ağustos 1923 tarihinde Teşkilât'ın faaliyetlerine son verilmiştir.

Tedkik Heyeti Âmirlikleri'nin kapatılmasından sonra bunların yaptıkları istihbarat, propaganda, takip ve araştırma görevleri, Ordu Kurmay Başkanlıkları'na bağlı olarak çalışan İstihbarat Şubeleri tarafından yürütülmeye başlanmıştır. 1922 yılının ortalarından, Cumhuriyet döneminde 1926 yılının başlarına kadar bu görevleri Ordu Müfettişlikleri İstihbarat Şubeleri devam ettirecekler[20] ve aşağıda görüleceği gibi, Ordu Müfettişlikleri de bu görevleri Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti'nin talimatı üzerine, Millî Emniyet Hizmeti (M.E.H.) Riyâseti Şubeleri'ne devredeceklerdir.

173d121e3d51da3d93.jpg 173d121e3d51da3d93.jpg
 
Son düzenleme:

İKİNCİ BÖLÜM​

MİLLÎ EMNİYET HİZMETİ RİYÂSETİ (M.E.H./MAH) (1927-1965)​


A. Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin Kuruluşu ve İlk Yapılanma Çalışmaları (6 Ocak 1926)​

1. İstihbarat Teşkilâtı'na Duyulan İhtiyaç (1923-1926)​

30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasını müteakip 19 Mayıs 1919 tarihinde başlayan Millî Mücadele, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması ile tamamen sona ermiş ve modern Türk Devleti'ni kurma çalışmaları başlamıştı.

1923-1926 yılları arasındaki dönem, Türkiye'de Atatürk İnkılâpları'nın başlama ve yerleşme dönemidir. Ancak inkılâplara karşı olanların hedefi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) olmuştur. 15 Haziran 1926 tarihinde ortaya çıkarılan İzmir Suikasti sonrasında Atatürk, Anadolu Ajansı'na verdiği demeçte, "...Alçak teşebbüs benim şahsımdan ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiği yüksek prensiplerimize müteveccih bulunduğuna şüphe yoktur...Benim nâçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır." sözleriyle Cumhuriyete ve inkılâplara olan inancını belirtmiştir.

İstihbarat faaliyetlerindeki branşların, ayrı ayrı ihtisas ve kabiliyet isteyen, yalnız savaş halinde değil, barış döneminde de sürekli çalışmayı gerektiren işler olduğu, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin kurulmasına rastlayan dönemde meydana çıkmış bir gerçek idi. Avrupa'nın belli başlı merkezlerinde, Berlin, Paris ve Londra'da Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)'ndan çok önceleri yerleştirilmiş Espiyonaj yuvalarının nasıl çalıştıkları, gizli servislerin bu yuvaları ve ajanları keşfetmek hususundaki gayretleri, Espiyonaj ve Kontr Espiyonaj konularında yayınlanmış kitaplarda ve hatıralarda anlatılmakta idi. Diğer taraftan, özel teşkilâtlara sahip olan ülkeler, bunları devrin ihtiyaçlarına göre bir düzene sokmaya çalışırlarken, böyle bir teşkilâtı bulunmayan ülkeler de yeniden kurmaya başlamışlardı.

İşte, modern devletlerin istihbarat konusunda geliştirdikleri metotları ve teknik alandaki ilerlemeleri göz önüne alan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk), bir taraftan genç Cumhuriyet'e yönelik yabancı devletlerin Espiyonaj çalışmalarını, hanedan mensupları ve taraftarları ile yıkıcı ve bölücü (Ermenilik, Rumluk, Kürtçülük, Komünizm, rejim aleyhtarlığı vb.) odakların faaliyetlerini önlemek, diğer taraftan yapılan ve yapılacak olan inkılâp hareketleri ile rejimi kollamak ve korumak amacıyla, "Bu böyle olmaz, muasır devletlerde olduğu gibi biz de modern bir istihbarat teşekkülü kurmak mecburiyetindeyiz." ifadeleri ile teşkilâtın lüzumuna işaret ediyordu.

2. Riyâset'in Kuruluşu (6 Ocak 1926)​

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk)'ün direktifleri doğrultusunda modern bir istihbarat teşkilâtının kurulması çalışmaları, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Mareşal Fevzi (Çakmak)'ın uhdesine verilmiştir[21]. Böylece, şimdilik sadece yurt içine yönelik istihbarat hizmeti verecek olan teşkilâtın, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti (EHUR) İstihbarat Dairesi'ne bağlı olarak kuruluş çalışmaları başlatılmıştır.

EHUR İstihbarat Dairesi'nin, 6 Ocak 1926 tarih ve 10152 sayılı "Gayet Mahrem ve Zâta Mahsûs" (Çok Gizli ve Kişiye Özel) gizlilik dereceli ve Müşir (Mareşal) Fevzi (Çakmak) imzalı tebligatı ile Cumhuriyet döneminin ilk istihbarat teşkilâtı olan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti kurulmuştur.

Bu tebligatın transkripsiyonu ile bugünkü Türkçe metni aşağıdadır.

mit-1c1e4d6abb8a2149f.jpg mit-1c1e4d6abb8a2149f.jpg

mit-2b4a6df2c71bd72f6.jpg mit-2b4a6df2c71bd72f6.jpg


Bu tebligat, aynı tarih, sayı ve imza ile Ordu Müfettişlikleri'ne, Kolordu Kumandanlıkları ile İzmir ve Kocaeli Müstahkem Mevki Kumandanlıkları'na da gönderilmiştir. Tebligatta, Millî Emniyet Hizmeti Şubeleri ve ilgili kumandanlıkların görevleri ile sorumlulukları da tarif edilmiştir. Buna göre;

1. Millî Emniyet Hizmeti Şubeleri, bulundukları mevâkideki (mevkilerdeki) Fırka (Tümen), Mevki-i Müstahkem veya Kolordu Kumandanlıkları'na (muhtelif kumandanlıkların birleştiği mevkilerde, Mevki Kumandanlıkları'na) ve Ordu Müfettişlikleri'ne mühim ve müstacel (acele) malûmatı doğrudan doğruya tebliğ edecekleri gibi, müşârün-mühim (belirtilen önemli) istihbârâta müteallik (ait) metâlib ve makasidlerini (isteklerini) de doğruca mezkûr Hizmet memurlarına bildirebilirler. Ancak bu metâlib ve makasidin tarz-ı icrası (yürütülmesi şekli) hususunda istihbârât hizmeti serbesttir.

Ordu Müfettişliği merkezinde bulunmayan İstihbârât Şubeleri ile Müfettişlikleri'nin muhâberesi (haberleşmesi), mezkûr şubelerin bulundukları mahaldeki (yerdeki) Mevki Kumandanlığı vasıtasıyla yapılacaktır.

2. Ordu Müfettişlikleri veya Müfettişliklerin emriyle istihbarat umûru (işleri) ile tavzîf edilmiş (görevlendirilmiş) bulunan Kolordu Kumandanlıkları, şimdiye kadar istihbârât hususunda istifade ettikleri vesâit-i vazaifi (görev vasıtalarını) mıntıkalarında bulunan İstihbârât Şubeleri'ne devredecekler ve bu şuabâta (şubelere) mümkün olan teshîlât (kolaylıklar) arz edilecektir.

3. Şimdiye kadar Ordu Müfettişlikleri veya Kolordu Kumandanlıkları emrinde bulunan istihbarat zâbitânının (subaylarının) me'mûriyetleri hakkında Müdâfaa-i Milliye Vekâlet-i (Millî Savunma Bakanlığı) Celilesine (Yüce Katına) tebligat yapılacaktır.

4. Millî Emniyet Hizmeti Teşkilâtı, bu teşkilâtta çalışan zâbitân (subaylar) ve me'mûrînin (memurlarının) alâkaları (ilgileri) sûret-i kat'iyyede (kesinlikle) mahrem (gizli) tutulacaktır. Bu hususta yalnız, Ordu Müfettişlikleri ile merkezlerde İstihbârât Şubesi bulunan Fırka (Tümen) Kumandanlarına kadar -dahil- Mevki Kumandanları şahsen muttali (haberdar) olacaklardır.

Belgeden anlaşılacağı üzere, 6 Ocak 1926 tarihinde kurulan ve yurt içine yönelik istihbarat faaliyetinde bulunacak olan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti, EHUR'a bağlı, genel merkezi Ankara'da olmak üzere 5 ilde şubeleri bulunan küçük bir askerî istihbarat birimi görünümünde ortaya çıkmıştır. Ancak bu teşkilâtı modern anlamda geliştirmek, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında faaliyet göstermesini sağlayacak tedbirlerin alınması gerekecektir.

3. Dış İstihbarat Bölümü Kurma Çalışmaları (Şubat/Kasım 1926)​

Teşkilât'ın Dış İstihbarat Bölümü'nün kurulması ve bu konuda kurslar verilmesi amacıyla daha 1925 Sonbaharı'nda, Hariciye Vekâleti'nin tavassutu ile, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce ve savaş döneminde Alman Genelkurmay İstihbarat Servisi'nin Başkanı olan ve daha sonra emekliye ayrılmış bulunan Albay Walther Nicolai ile temas kurulmuş, onun bu amaçlar için Türkiye'ye davet edilmesine karar verilmiştir.

Daveti kabul eden Walther Nicolai, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin Dış İstihbarat Bölümü'nün organizesi projesini görüşmek üzere 1926 Ocak sonunda Ankara'ya gelmiş, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü (Aras) Bey, Dahiliye Vekili M. Cemil (Uybadın) Bey ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Fevzi (Çakmak) Paşa ile Ocak sonu ve Şubat başında iki defa görüşmüş ve projenin 1926 Sonbaharı'na kadar yürürlüğe konması için karar alınmış ve sözleşme yapılmıştır.

Walther Nicolai, 1926 Mart'ında Almanya'ya dönerek Riyâset'in Dış İstihbarat Bölümü'nü kurma çalışmalarına başlamış, ancak 10 Haziran 1926 itibariyle, Ankara'nın taahhüd ettiği paranın gönderilmediğini bahane ederek çalışmalarını yavaşlatmıştır. Fevzi (Çakmak) Paşa'nın konuyla ilgili Başvekâlet'e yazdığı 30 Ocak 1927 tarihli bir yazıdan[25], Riyâset'in Dış İstihbarat Bölümü'nün organizesi ile verilecek istihbarat kursları için Hükümet'in Albay Walther Nicolai'a, 10 Haziran 1926 tarihine kadar 100.000 lira ödenmesini taahhüt ettiği, bütçedeki sıkıntı sebebiyle paranın tamamının bu tarihe kadar ödenmediği, fakat 2 Eylül 1926 tarihinde kendisine paranın bakiye kalan kısımlarının ödendiği anlaşılmaktadır.

Mareşal Fevzi (Çakmak), anılan yazısında ayrıca, Walther Nicolai'ın çok para almak ve buna karşılık az iş yapmak amacını benimsediğini, bu sebeple vadettiği hususlara karşı tedbirli olmak zaruretinin doğduğunu belirterek, İç İstihbarat işlerine girme ve katılma isteğinden vazgeçmeyen adı geçenin başka bir devlet adına hareket ediyor olabileceğinden şüphe duyduğunu ve bu sebeple Millî Emniyet Hizmeti Teşkilâtı ile temasa geçirilmemesinin gerektiği üzerinde durmaktadır.

1926 Kasım'ına kadar, Walther Nicolai tarafından Dış İstihbarat konusunda yapılan taahhütler, adı geçen tarafından lâyıkıyla yerine getirilmemiş ve bu konuda göndermiş olduğu raporlar da kapsamları itibariyle düşük seviyede kalmıştır.

Aşağıda görüleceği gibi Dış Temsilcilikler, ancak 1926 Kasım'ının sonunda faaliyete geçeceklerdir.

4. Riyâset Mensupları Almanya'da (16 Haziran - 5 Temmuz 1926)​

Bir taraftan, teşkilâtın Dış İstihbarat Bölümü'nün kuruluş çalışmaları devam ederken, diğer taraftan hizmet verecek personelin yetişmesi amacıyla Almanya'da kursa tabi tutulmaları da 1926 Mart'ında kararlaştırılmış ve Walther Nicolai tarafından gönderilen 20 günlük kurs programı uygun görülerek yürürlüğe konulmuştur[*] .

Almanya'ya gidecek heyet içinde, o sırada Boğazlar Komisyonu'nda görevli olan ve Harp Akademisi'nde Harp Tarihi Dersleri veren Kurmay Yarbay Şükrü Âli (Ögel) Bey (İlk Hizmet Reisi olacaktır), Kurmay Subay Hüseyin Rahmi (Apak) Bey, Hasan Reşit (Tankut) Bey, Kemal (Güçsav) Bey ve Hariciye Vekâleti'nden yüksek dereceli bir memur bulunuyordu[26, 27].

Heyet, altı gün gecikme ile 16 Haziran 1926 tarihinde Almanya'ya gelmiş ve Albay Walther Nicolai tarafından karşılanmıştır. Burada görülen istihbarat kursları yanında, yabancıların yaşantılarından belirli kesitler öğrenilmesi ve görülmesi amacıyla, Berlin, Dresden, Hamburg, Münih, Salzburg ve Viyana'da geziler tertip edilmiş, o tarihte Münih'de açılan "Savaş Propagandası Sergisi" gezilmiştir.

Almanya'da görülen kurslar 5 Temmuz 1926 tarihinde sona ermiş ve heyet Viyana'dan 7 Temmuz 1926 tarihinde hareketle 10 Temmuz 1926 Cumartesi günü İstanbul'a gelmiştir.

5. Konferanslar (Eylül/Kasım 1926)​

Yapılan protokola uygun olarak Türkiye'ye tekrar gelen Walther Nicolai, 1926 Eylül ortasından 1926 Kasım ortasına kadar İstanbul ve Ankara'da subay ve sivil bazı kişilere iki ay istihbarat konferansları vermiş ve konferanslara teşkilât nizamnâmesinin (tüzüğünün) hazırlanması ile son verilmiştir.

Walther Nicolai'ın İstanbul'da Yıldız'daki Harp Akademisi'nde "İstihbarat ve İstihbaratın Sevk ve İdaresi" konusunda verdiği konferanslara, başka bir ifade ile Millî Emniyet Hizmeti'nin kurucu personeli için açılan bu kurslara 12 civarında subay ve sivil bazı şahıslar katılmıştır. Son derece gizlilik içinde verilen bu konferanslarda Walther Nicolai, teorik ve pratik alanda bildiklerini ve tecrübelerini anlatmıştır. Bu sebeple, konferansın konusu ile konferansı verenin ve konferansa katılanların kimlikleri tamamen bir sır olarak kalmıştır. Bunun başlıca sebebi, konferansa katılanların, gizliliğe riayet ve sır saklama (ketûmiyet) hususlarında güvenilir kişiler olmalarıdır.

Konferanslarda, kursiyerlere kitap veya broşür dağıtılmamış, sadece kurşun kalemi ile not tutulmasına izin verilmiştir.

MİT Özel Arşivi'nde bulunan yeni belgelerden Walther Nicolai'ın, bu konferanslarda açık olarak bir yapılanma tavsiye etmediği, ancak konu itibariyle özet olarak şu ana hususlar üzerinde durduğu görülmektedir.

a. Birinci Dünya Savaşı'nın tecrübelerine göre istihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma faaliyetlerinin sevk ve idaresindeki esaslar,

b. İstihbarat çalışmalarının ülke içinde ve dışındaki rolü,

c. Kurulacak gizli servislerde riayet edilmesi gereken esaslar.

Yukarıda da belirtildiği gibi, Walther Nicolai Türkiye'ye gelirken kendisine, "Modern gizli bir Teşkilât kurulacaktır, nasıl kurulsun, nasıl çalışsın? Bunu izah edeceksiniz veya bu konuda bir rapor hazırlayacaksınız." şeklinde bir iş teklif edilmemiştir. Sadece, kendisinden Birinci Dünya Savaşı'nda Alman Servisi'ndeki tecrübelerine dayanarak, gizli faaliyetler konusunda kurslar ve konferanslar vermesi, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin Dış İstihbarat Bölümü'nü organize etmesi ve bir nizamnâme (tüzük) hazırlaması istenilmiştir.

Ancak, Walther Nicolai'ın, Türkiye'nin modern bir istihbarat teşkilâtı kurmak niyetinde olduğunu tahmin ederek, gerek Almanya ve gerekse İstanbul'da verdiği kurslarda ve konferanslarda Dış İstihbarat yanında İç İstihbarat konularına da temas ettiği görülmektedir.

O, bu konferanslarda genel istihbarat konuları yanında, tecrübelerine dayanarak, aşağıdaki hususlar üzerinde de durmuştur.

a. Teşkilât devlet kademesinde nereye bağlı olmalıdır?

b. Teşkilât Başbakana mı bağlı olmalıdır?

c. Ülke içinde teşkilâta ihtiyaç var mıdır?

d. Espiyonaj ve Kontr Espiyonaj hizmetlerinin bir arada, bir elden sevk ve idaresinin faydaları, barıştan itibaren yapılanma ve eğitimin lüzumu.

Walther Nicolai bu konferanslarda, propagandaya da geniş yer ayırmış, İstihbarat, Propaganda ve Kontr Espiyonaj, birbirini tamamlayan unsurlar olarak gösterilmiştir.

Böylece, Almanya'da, Ankara'da ve İstanbul'daki kurslar ve konferanslarda alınan bilgilerin ve tutulan notların ışığı altında, İstihbarat Heyeti tarafından Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin yapılanma çalışmaları 1926 Ekim'inde başlatılmıştır.

Fevzi (Çakmak) Paşa, Walther Nicolai'ın çalışmalarıyla ilgili olarak Başvekâlet'e yazdığı 31 Ocak 1927 tarihli yazısında, verilen kursların ve konferansların pratik usulleri kapsamakla birlikte istenilen genişlikte olmadığını, bununla birlikte istifade edilmiş olduğunu belirtmektedir.
 

6. Yapılanma Çalışmaları (Ekim/Kasım 1926)​

Ekim/Kasım 1926'da İstihbarat Heyeti tarafından yapılan çalışmalar sırasında hazırlanan Teşkilât Nizamnâmesi (Tüzüğü)'ne uygun olarak Riyâset'in iç ve dış yapılanması çalışmaları bitirilmiştir. Çalışmalar sırasında birçok şema üzerinde çalışılarak[28, 29, 30, 31], Türkiye'ye uygun bir yapılanma üzerinde mutabık kalınmıştır. Buna göre, ilk merkezî yapılanmanın 4 ana şubeden meydana gelmesi kararlaştırılmıştır.

A Şubesi : İstihbarat [Espiyonaj].
B Şubesi : Müdâfaa [Kontr Espiyonaj].
C Şubesi : Propaganda.
D Şubesi : Teknik Destek.

A Şubesi (İstihbarat=Espiyonaj), Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı subaylardan; B Şubesi (Müdâfaa=Kontr Espiyonaj), İçişleri Bakanlığı'na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı personelinden; C Şubesi (Propaganda), Dışişleri Bakanlığı personelinden; D Şubesi, asker ve sivil personelden meydana gelmişti.

1926 Kasım ayında, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin müstakil ilk binası olan Hacı Bayram Camii civarında binaya taşınıldıktan sonra, A Şubesi'ne Kurmay Binbaşı Mehmet Nuri Bey, B Şubesi'ne Jandarma Yarbay Kemal Bey, C Şubesi'ne Dışişleri Bakanlığı Şube Müdürlerinden Muhiddin Raşit Bey, D Şubesi'ne Kurmay Binbaşı Şahap Bey, Müdür olarak tayin edilmişlerdir.

Bilâhare, C Şubesi'ne Müdür Yardımcısı olarak Dışişleri Bakanlığı'ndan Selim Bey tayin edilecek, B Şubesi'nden Kemal Bey'in ayrılması üzerine Şahap Bey, B Şubesi Müdürü olacak, D Şubesi'ne de Kurmay Binbaşı Samim İsmet Bey getirilecektir.

Yurt içinde, daha önce 6 Ocak 1926 tarihinde ana merkeze (Ankara) bağlı olarak İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Kars'da kurulan 5 şubeye ilâve olarak 3 şube daha açılmış, ancak bu defa bu şubelerin bütünü genişletilerek 8 Mıntıka (Bölge) Âmirliği adı altında değerlendirilmiştir. Buna göre, yurt içindeki Merkezler (Mıntıka Âmirlikleri);

Adana Mıntıkası : A ve B Âmirlikleri halinde,
Ankara Mıntıkası : B Âmirliği halinde,
Antalya Mıntıkası : B Âmirliği halinde,
Diyarbakır Mıntıkası : A ve B Âmirlikleri halinde,
İstanbul Mıntıkası : A ve B Âmirlikleri halinde,
İzmir Mıntıkası : A ve B Âmirlikleri halinde,
Kars Mıntıkası : A ve B Âmirlikleri halinde,
Samsun Mıntıkası : B Âmirliği halinde,

yapılandırılmış ve bu merkezlere gidecek âmirlerin hareket tarzları bir esasa bağlanmıştır. Böylece, tayin edilen Mıntıka Âmirleri yeni görev yerlerine hareket etmişlerdir.

Bu dönemde, merkezlerdeki A (İstihbarat=Espiyonaj) ve B (Müdâfaa=Kontr Espiyonaj) Âmirleri bağımsız çalışıyorlar ve Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti ile doğrudan ayrı ayrı haberleşiyorlardı. Ankara, Antalya ve Samsun merkezleri B Âmirleri tarafından idare edilmiş, bu merkezlere A Âmirleri gönderilmemiştir. Ayrıca merkezlerin hiç birisine, C ve D şubelerinin temsilcileri de tayin edilmemiştir.

Ülke içerisindeki yapılanmada Merkezler (Mıntıka Âmirlikleri) açılırken, yurt dışında açılacak Merkezler ile ilgili çalışmalar da sürdürülmüş ve Türkiye dışında 3 yerde, Viyana (Şimal=Kuzey), Tahran (Şark=Doğu) ve Kahire (Cenup=Güney)'de Temsilcilikler faaliyete başlamışlardır.

1926 Kasım sonunda, Hacı Bayram Camii civarındaki Şehit Keskin Sokak'ta bulunan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nde personel sayısı 10 civarında idi.

B. Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'ne Resmîyet Kazandırılması (19 Aralık 1926)​

1. M.E.H.'in Başbakanlığa Bağlanması (19 Aralık 1926)​

6 Ocak 1926 tarihinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk)'ün direktifleri doğrultusunda EHUR'a bağlı olarak kurulan ve yapılanma çalışmalarını 1926 Kasım'ında tamamlayan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'ne, Bakanlar Kurulu'nun 19 Aralık 1926 tarihli ve "Gazî Mustafa Kemal" onaylı "Gizli Kararnâmesi" ile resmîyet kazandırılmış ve Riyâset, Başbakanlığa bağlanmıştır. Kararnâmede, Riyâset'in reisleri ile memurlarının tayinlerinin Cumhurbaşkanı'nın onayına, Başbakan tarafından arz olunacağı belirtilmektedir.

Bu "Kuruluş Kararnâmesi"nin transkripsiyonu ile bugünkü Türkçe metni aşağıdadır.

Bugünkü Türkçe metin:
029.jpg 029.jpg

030.jpg 030.jpg

2. İlk Hizmet Reisi'nin Tayin Edilmesi (25 Aralık 1926)​

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'ne resmiyet kazandırılmasından bir hafta sonra, 25 Aralık 1926 tarihinde, EHUR İstihbarat Dairesi'nde görevli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk), Başbakan İsmet (İnönü) ile EHU Reisi Mareşal Fevzi (Çakmak)'ın yakından tanıdığı, Almanya, Ankara ve İstanbul'daki istihbarat kursları ile konferanslarına katılmış olan Yarbay Şükrü Âli (Ögel) Bey , Başbakan'ın teklifi ve Atatürk'ün onayı ile 25 Aralık 1926 tarihli "Kararnâme" ile M.E.H.'in ilk Reisi olarak tayin edilmiştir.

Bu "Tayin Kararnâmesi"nin transkripsiyonu ve bugünkü Türkçe metni aşağıdadır.
031.jpg 031.jpg

032.jpg 032.jpg

Bakanlar Kurulu'nun 19 Aralık 1926 tarih ve 4507 sayılı "Gizli Kararnâmesi" ile kurulan M.E.H.'nin Reisliğine Kurmay Yarbay Şükrü Âli (Ögel) Bey'in tayin edildiği; İçişleri, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlıkları ile EHU Riyâseti'ne ve Şükrü Âli Bey'e, Başbakan tarafından 27 Aralık 1926 tarihli ve "Gizli ve Kişiye Özel" bir yazı ile tebliğ edilmiştir.

Bu belgenin transkripsiyonu ve bugünkü Türkçe metni aşağıdadır.
033.jpg 033.jpg

Böylece, 6 Ocak 1926 tarihinde kurulan ve hazırlık çalışmaları EHUR tarafından gerçekleştirilen Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti, 19 Aralık 1926 tarihinde resmîleştirilerek Başbakanlığa bağlanmıştır.

1926 yılı, M.E.H. Riyâseti'nin "Kuruluş ve Yerleşme" dönemi olarak adlandırılabilir.
 

C. M.E.H. Riyâseti'nin Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Bölümü'nün Şeklen İçişleri Bakanlığı'na Bağlanması (5 Ocak 1927)​

1. İçişleri Bakanlığı'nın Tebligatı (5 Ocak 1927)​

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti idarî bir otorite olarak işe başlamıştır. O dönemde, gizliliğe uygun olarak M.E.H. Riyâseti'nin "Kuruluş Kararnâmesi" de Resmî Gazete'de yayınlanmamıştır.

1927 yılı başlarında M.E.H.'in şeklen İçişleri Bakanlığı'na bağlandığı, İçişleri Bakanı M.Cemil (Uybadın) Bey'in imzası ile Vilâyetlere, Jandarma Genel Komutanlığı'na, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Hudud Komutanlıkları'na gönderilen 5 Ocak 1927 tarihli, 2 sayılı, "Çok Gizli ve Kişiye Özel" gizlilik dereceli ve "Türkiye Cumhuriyeti-Millî Emniyet Hizmeti" antetli tebligattan anlaşılmaktadır. Tebligatta, özet olarak bugünkü sadeleştirilmiş Türkçe ile şöyle denilmektedir.

1.Yabancı devletlerin propaganda ve istihbarat servislerinin faaliyetlerine karşı, hükümetin ve ordunun güvenliği için özel tedbirler almak ihtiyacı doğmuştur. Bu maksatla genel merkezi Ankara'da, Mıntıka (Bölge) Merkezleri ülke içinde olmak üzere bir "Millî Emniyet Hizmeti" kurulmuştur. Her Bölge'de bulunacak merkezler, devamlı olarak araştırma ve incelemede bulunacak, yukarıda belirtilen servis faaliyetlerine karşı hangi tedbirin gerekli ve maksada uygun olacağı hakkında ilgili makamları haberdar edecektir.

2. Mıntıka (Bölge) Merkezleri, doğrudan doğruya Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'ne bağlanmıştır.

3. Millî Emniyet Hizmeti'nin bütün işleri "Çok Gizli"dir. Teşkilât'ın kuruluşu, yalnız mülkî ve askerî makamlar ile bu işte çalıştırılacak sınırlı ve güvenilir kişilerce bilinecektir. Adı geçen makamlar, Millî Emniyet Hizmeti tarafından gerekli görülecek tedbirleri, Hükümet adına takip ve icra ederler.

4. Millî Emniyet Hizmeti âmir ve memurları silâh taşımaya yetkilidirler. Âmirlere ayrıca, M.E.H. Riyâseti tarafından birer hüviyet belgesi verilecektir.

5. Yabancı propaganda ve istihbaratının amacının, en küçüğünden en yüksek dereceli memura kadar nüfuz ederek tesir yapmak ve bilgi almak olacağı daima hatırlanmalıdır.

6. Bu tebligat "Kişiye Özel" kalacak ve bunun içeriğinden kimse haberdar olmayacaktır.

Mülkî ve askerî makamlara yapılan bu tebligatta ayrıca, Mıntıka (Bölge) Merkezleri'nde bulunan Millî Emniyet Hizmeti personelinin, Riyâset ile nasıl ve ne şekilde haberleşecekleri de detaylı olarak belirtilmektedir.

İçişleri Bakanlığı'nın 5 Ocak 1927 tarihli tebligatında belirtilen "Genel Merkezi Ankara'da, Bölge Merkezleri ülke içinde olmak üzere bir Millî Emniyet Hizmeti kurulmuştur." ifadelerinden hareketle, dönemin yöneticileri tarafından, 6 Ocak 1926 - 5 Ocak 1927 tarihleri arasındaki bir yıllık dönem çalışmaları, Riyâset'in kuruluşuna hazırlık dönemi olarak değerlendirilmiş ve bir gün sonraki 6 Ocak 1927 tarihi MEH'in kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir.

Bu tarihten sonra, İçişleri Bakanı M.Cemil (Uybadın) Bey tarafından, Vilâyetlere, Jandarma Genel Komutanlığı'na ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, gizlilik ve haberleşme konularındaki hassasiyeti belirten birçok tebligatın yapıldığı görülmektedir. Bu tebligatlar, Riyâset tarafından hazırlanmakta ve Bakan tarafından imzalanmakta idi.

2. 1927 Yılında Yapılan Değişiklikler​

a. M.E.H. Riyâseti'nin Propaganda ile ilgilenen merkezdeki C Şubesi, personel yetersizliği ve hasım propaganda materyallerinin zamanında tetkik edilememesi sebepleriyle 1927 yılının ilk altı ayı sonunda kapatılmıştır.

b. Antalya Merkezi, duyulan ihtiyaç sebebiyle 29 Ocak 1927 tarihinde kurulan Konya Merkezi'ne nakledilmiştir.

c. Riyâset'in binası değişmiştir. 1927 Haziran'ında Işıklar Caddesi'ndeki Kemal Gedeleç Apartmanı'na taşınılmıştır.

d. Riyâset, 11 Mayıs 1927 tarih ve 1004 sayılı yazı ile EHUR'den, faaliyet konuları ile ilgili belgeleri talep etmiştir. EHUR İstihbarat Dairesi 4. Şube'nin 8 Ekim 1927 tarih ve 13445 sayılı yazısı ile, Millî Mücadele döneminde ve halen ülkede bulunan şüpheli ve zararlı faaliyet sürdüren şahıslar ile M.E.H.'in kuruluş yıllarına ait Espiyonaj ve Komünistlik dosyaları (Osmanlıca) 3 sandık halinde Riyâset'e intikal ettirilmiştir.

e. Yabancı servislerin ülkemizde yürüttükleri Espiyonaj ve Komünizm faaliyetlerinin takibi, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmekte idi. İçişleri Bakanlığı'nın Vilâyetlere gönderdiği 26 Haziran 1927 tarih, 1439 sayılı, "Türkiye Cumhuriyeti-Millî Emniyet Hizmeti" antetli ve "Kişiye Özel" gizlilik dereceli yazı ile, bundan böyle bu faaliyetlerin takibi M.E.H. Riyâseti'ne verilmiştir.

3. İçişleri Bakanlığı'nın Müdâfaa Talimatnâmesi (8 Şubat 1928)​

1928 yılı başlarında görülen bazı aksaklıklar sebebiyle, Riyâset'in Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Şubesi'nin görevleri ile ilgili yeni bir talimatnâmenin yayınlandığı görülmektedir[*]. İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) imzası ile 8 Şubat 1928 tarih ve 789 sayı ile yayınlanan ve sadece Valiliklere gönderilen "Gizli" dereceli bu Talimatnâme'de, Riyâset'in Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Şubesi'nden beklenen görevler (hangi konulara bakacakları) ve yetkileri tarif edilmektedir.

Talimatnâme'nin başlangıç kısmında;

1. Millî Emniyet Hizmeti'nin modern bir İstihbarat Teşkilâtı olduğu, görevinin özellikle yabancı devletlerin, yabancı ajanların ve devletin güvenliği aleyhine yönelik kuruluşların faaliyetlerini önlemek olduğu, başka bir konu ile ilgilenilmeyeceği,

2. M.E.H. Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Şubesi'nin, barışta ülke içinde yürüteceği istihbarat işleri için İçişleri Bakanlığı'na bağlanmış olduğu, ona karşı sorumlu bulunduğu, Bakan'dan emir alacağı ve elde edilen çalışmalardan İçişleri Bakanı'nı sürekli olarak haberdar edeceği vurgulanmaktadır.

Talimatnâme'de Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Şubesi'nin görevleri özet olarak;

1. Ülke içinde ve dışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik ajan şebeke ve faaliyetini takip ve tespit etmek,

2. Ajan faaliyetine mani olacak tedbirleri ilgili makamlara teklif etmek,

3. Savaşta, ordu ile birlikte çalışabilmek için bu işlerle ilgili yapılacak açıklamaları sağlamak,

4. Devletin güvenliği aleyhine yönelik, iç ve dış diğer kuruluşların faaliyetlerini takip ve meydana çıkarılmasını sağlamak,

şeklinde formüle edilmiştir.

Talimatnâme'de, M.E.H.'in bu görevlerinin tamamen istihbarî mahiyette olduğu, M.E.H. memurlarının yürütmeye müdahale etmeyecekleri, yalnız sonucu ve bu konudaki belge ile kanaatlerini Vilâyetler'e arz edecekleri belirtilmektedir.

Ayrıca Talimatnâme'de, 1926 ve 1927 yıllarında Vilâyetler'de bulunan Merkezler'deki Millî Emniyet Hizmeti Âmirleri'ne verilmiş olan "Âsâyiş Müşâviri" unvanının kaldırıldığı, bundan böyle bu Âmirlere, " M.E.H. Müdâfaa Âmiri" unvanının verildiği, Müdâfaa Âmiri'nin M.E.H. Riyâseti'nin inhâsı (yazılı teklifi), İçişleri Bakanı'nın nasbı (ataması) ve Başbakan'ın onayı ile, diğer memurların ise M.E.H. Riyâseti'nin inhâsı (teklifi) ve İçişleri Bakanı'nın onayı ile tayin olacakları kaydedilmektedir.

Talimatnâme'deki diğer bir husus da, Müdâfaa (Kontr Espiyonaj) Şubesi'nin "Bir müdür ile istihbarat heyeti" adı altında Genel Emniyet ve Jandarma bütçelerine bağlı kadrolarda, atanmış Âmirler ile Subaylar'dan kurulduğu belirtilmektedir.

1927 ve 1928 yılları Riyâset'in "İntibak Dönemi" olarak gösterilebilinir.
 

D. Yapılanma Değişiklikleri, Kadro ve Bütçe, Yerleşme Durumu, M.E.H.'in MAH Rumûzu İle Telâffuz Edilmeye Başlanması (1928-1965)​

1. Yapılanma Değişiklikleri (1928-1965)​

M.E.H. Riyâseti'nin ilk kuruluş döneminde Vilâyetler'de bulunan Merkezler'de, bir Merkez Âmiri ve ona bağlı şubelerden oluşan bir yapılanma mevcut değildi. Yukarıda belirtildiği şekilde, A (Espiyonaj) ve B (Kontr Espiyonaj) Âmirleri bağımsız hareket ediyorlar ve bağımsız olarak Riyâset ile haberleşiyorlardı. 1935 yılının ikinci yarısından itibaren Vilâyetler'de "Merkez Âmirlikleri" kuruldu. A ve B Âmirleri, Merkez Âmirleri'ne bağlı olarak çalışmaya başladılar. Riyâset (Teşkilât) dışında Millî Emniyet Hizmeti'ni temsil yetkisi de Merkez Âmirleri'ne verildi.

Riyâset'in Vilâyet Merkezleri'ndeki A ve B Âmirleri'nin unvanları önce "Âsâyiş Müşaviri" (1926-1927), sonra "Müdâfaa Âmiri" (1928) iken, 1928 yılı başlarından itibaren bazı Merkezler'de (Ankara, Samsun ve İzmir'de) "Emniyet Müfettişi" ne çevrildi. Yıllar geçtikçe, çok geniş bölgelerdeki Vilâyetler'in bir merkezden yönetiminin zorlukları karşısında gerekli yerlere, Yuvalar'ın ve Memurluklar'ın kurulmasına başlandı. Ancak, 25 Ocak 1928 tarihli bir belgeden, 1927 yılında da Trakya'da Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarına karşı Yuvalar'ın bulunduğu ve bunun idaresinin emekli Binbaşı Fuat Bey'in uhdesinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yaptığımız araştırmada bu Fuat Bey'in, Teşkilât-ı Mahsûsa'da ve Millî Mücadele'de önemli görevler yapmış olan Fuat Balkan olabileceği tahmin edilmektedir. Yuvalar ve Memurluklar genellikle sınır bölgelerinde kurulmuşlardır. Yuvalar'ın açılmasından sonra, Vilâyetler'de bulunan merkezler, 1 Ağustos 1937 tarihinden itibaren "Emniyet Baş Müfettişliği" adı ile anılmaya başlanmışlardır. Ayrıca, yurt dışında haber toplayan gizli Yuvalar da bulunmakta idi.

1940'lı yıllarda , Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin yapılanması ve genel çalışma tarzı aşağıdaki şemada gösterilmiştir.
040.jpg 040.jpg

Devletin bütünlüğünü tehdit eden iç ve dış, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerdeki artış, dini siyasete âlet ederek Devlet'in güvenliğini tehdit eden irtica faaliyetler ile azınlıkların Türkiye aleyhindeki gizli çalışmaları, M.E.H. Riyâseti'nin yapılanmasında değişikliği ve yeni bölümlerin eklenmesini gerektirmiştir. 1954 yılında, M.E.H. Riyâseti'nin, doğrudan ana merkeze bağlı İstanbul, Ankara, Adana ve Erzurum'da olmak üzere 4 Merkez Teşkilâtı ile Diyarbakır ve İzmir'de 2 Yuva Âmirliği bulunuyordu. 1958 yılından sonra Diyarbakır ve İzmir'in de Merkez Teşkilâtı haline getirilmesi ile toplam 6 Merkez Teşkilâtı (Şefliği) meydana çıkmış oldu.

Bu çalışmalar sonunda, 1956-1962 yılları arasında merkezî iç yapılanma;

a. Espiyonaj,

b. Kontr Espiyonaj,

c. Güvenlik,

d. Kontr Komünizm,

e. Teknik Destek,

ihtisas bölümleri halinde şekillenmiş ve çalışmalar devam etmiştir.

1962-1963 yıllarında Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin yapılanması aşağıdaki şemada gösterilmiştir.

042.jpg 042.jpg

1928-1965 yılları arasındaki değişiklikleri şöyle sıralayabiliriz.

a. 29 Ocak 1927 tarihinde kurulan Konya Merkezi lağvedilmiş ve Merkez'in sorumluluk bölgesine dahil olan vilâyetlerden bir kısmı İzmir, bir kısmı da Ankara Merkezleri'nin sınırları içine alınmıştır.

b. Kars Merkezi, önce Trabzon'a, sonra Erzurum'a, bilâhare tekrar Erzurum'dan Kars'a ve son olarak Kars'dan yine Erzurum'a nakledilmiştir.

c. 1928 yılında İstanbul ve İzmir'de A (Espiyonaj) ve B (Kontr Espiyonaj) Âmirlikleri yanında, Deniz Âmirlikleri kurulmuştur.

d. Samsun Merkezi 1929 yılında kapatılarak, sorumluluk bölgesine dahil vilâyetlerden bir kısmı Ankara, bir kısmı da Erzurum Merkezleri'in sınırları içine alınmıştır.

e. 1933 yılında rejim aleyhtarlığına karşı Bayburt ve Şebin Karahisar (Giresun'a bağlı ilçe)'da Yuva Âmirlikleri, Söke, Kuşadası, Gemlik, Mudanya, Milâs, Bodrum, Marmaris, Fethiye ve Kaş'da Memurluklar kurulmuştur.

f. Yurt dışında,Viyana, Tahran ve Kahire'de açılmış bulunan temsilcilikler (Âmirlikler) çok faydalı bir şekilde çalışmaya başlamakla beraber, malî zorluklar ve daha başka sebeplerle geçici bir süre için kapatılmıştır.

g. 1937 yılında Urfa, 1959 yılında Elâzığ Yuva Âmirlikleri kurulmuştur.

h. İkinci Dünya Savaşı'nın 1 Eylül 1939'da patlak vermesini müteakip, 1940 yılında, görülen lüzum üzerine Van'da bir Memurluk kurulmuş, bilâhare 1946 yılında Yuva Âmirliği'ne dönüştürülmüştür.

ı. 1941 yılında kurulan Mardin Yuva Âmirliği, 17 Eylül 1964 tarihinde lâğvedilerek Diyarbakır Merkezi'ne bağlanmıştır.
i. Diyarbakır ve İzmir Merkezleri ise, 1954 yılında Yuva Âmirliği haline getirilmiştir.

k. 1958 yılında, Hakkâri ve Cizre Memurlukları kurulmuştur.

2. Riyâset'in Kadro ve Bütçesi​

Teşkilât'ın kendine özgü bir kadrosu olmamıştır. Kuruluş ve İntibak dönemlerinde Riyâset'in kadrosu, Millî Savunma Bakanlığı kadrosundaki askerlerden, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen personelden oluşturulmuştur. 1935 yılından itibaren Riyâset'de ve Merkezler'de görevler, yavaş yavaş sivil memurlar tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Personelin terfi, tayin ve diğer özlük işleri, Riyâset'in göstereceği lüzum üzerine ait oldukları kurumlarca yürütülmüştür.

Personel maaşlarını, işgal ettikleri kadronun ait olduğu kurumdan almış, diğer harcamalar ise Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılanmıştır. Kuruluş döneminde, mevcudun azlığı sebebiyle, Şube Müdürleri ve diğer Personel, Süplemanlarını (Görev Ödeneklerini) doğrudan doğruya senet karşılığı Hizmet Reis'inden alıyorlardı. Daha sonraları, personel sayısı artınca Teşkilâtta bir "Tahsîsât-ı Mestûre Muhâsipliği" (Örtülü Ödenek Saymanlığı) oluşturulmuştur.

Riyâset'in 1928 yılı bütçesinin (ödeneğinin) yaklaşık 800 TL. civarında olduğu anlaşılmaktadır. 1954 yılının bütçesi (ödeneği) ise yaklaşık 2,5 Milyon TL. civarında olmuştur.

3. Riyâset'in Yerleşme Durumu​

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrıldıktan sonraki ilk binası, Ulus'da Hacı Bayram Camii civarında bulunan Şehit Keskin Sokak'daki 14 numaralı iki katlı ahşap ve beş odalı bir bina olmuştur. M.E.H., bu binaya 1926 Kasım'ında taşınmıştır. Daha sonra personel sayısında artış olunca daha geniş bir binaya taşınılması gerektiğinden, 1927 Haziran'ında Işıklar Caddesi'nde her katta dört odası ve birer salonu olan üç katlı Kemal Gedeleç Apartmanı'na yerleşilmiştir. 1933 yılına kadar bu apartmanda kalınmıştır.

Kemal Gedeleç Apartmanı'nın yıkılıp, yerine Kızılay tarafından bir han yapılması kararlaştırılınca, 1934 yılında anılan bina tahliye edilmiş ve İstiklâl Caddesi üzerindeki Gençlik Parkı karşısında, eski Anadolu Ajansı ve Merkez Komutanlığı binaları hizasındaki Vakıflar Binası'na taşınılmıştır.

İhtiyaç duyuldukça, Vakıflar Binası'nda yeni daireler ve dışarda başka binalar kiralanarak yerleşme durumu genişletilmiştir.

1967 yılından bugünkü Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı binalarına taşınıncaya kadar, Teşkilât'ın binalarının büyük çoğunluğu Kavaklıdere Farabi Sokak'ta bulunmakta idi.

4. M.E.H.'in MAH Rumûzu İle Telâffuz Edilmeye Başlanması​

"Millî Emniyet Hizmeti" (M.E.H./MAH) adının Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından verildiği bilinmektedir. Gerek, Riyâset'in kuruluşunu bildiren 6 Ocak 1926 tarihli ve Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa imzalı belgede ve gerekse Riyâset'e resmiyet kazandıran 19 Aralık 1926 tarihli ve Gazî Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı Bakanlar Kurulu Kararnâmesi'nde Teşkilât'ın adı "Millî Emniyet Hizmeti", kısaltması da "Mim.Elif.Hı."
meh.jpg meh.jpg
şeklinde geçmektedir. Burada, araya konan noktalar sebebiyle, "Emniyet"i okutan Elif'in "A" olarak okunması imkânsızdır. Daha sonra, "Mim" ile "Elif" harfleri birleştirilerek, "M.E.H."in "MAH"
mah.jpg mah.jpg
olarak yazılması ve okunması ortaya çıkmıştır. Bu tercihin, Teşkilât'a bir rumûz yaratılması amacıyla yapıldığı da düşünülebilinir. Kısaltmada, kulağa hoş gelmeyen M.E.H.'in MAH olarak yazılması emrini, bilâhare şifahen Atatürk'ün verdiği yolunda da bilgiler bulunmaktadır.

Gizli tutulan Teşkilât'ın adı ve resmî yazılarda bulunan MAH rumûzu, konuyu bilmeyen kişiler tarafından açılarak "Millî Amâle Hizmet", "Millî Âmâle Hizmet" ve "Millî Âsâyiş Hizmeti" olarak yanlış şekilde ifade edilmiştir. Bu tabirlere, Osmanlıca ve Lâtin harfli hiçbir resmî belgede rastlanılmamakta ve Teşkilât'ın adı sadece "Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti" olarak geçmektedir.

M.E.H. ve MAH kısaltmalarının, her ikisinin de 1930 yıllarına kadar, resmî yazılarda matbû olarak kullanıldığı görülmektedir. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen Harf İnkılâbı'ndan sonra yeni harflere (Lâtin) geçiş döneminde, 1930 yıllarına kadar, yazışmalardan bir kısmına eski harflerle devam edilmiştir. Daha sonra, MAH rumûzu M.E.H.'in yerini alacak ve MAH kısaltması yazılmaya ve söylenmeye başlanacaktır.

Riyâset'e, gerek Merkez Âmirlikleri'nden, gerekse dış makamlardan gelen resmî yazıların hitap şekillerinde de bir düzenin olmadığı anlaşılmaktadır. Örneklerini koyduğumuz M.E.H. ve MAH rumûzlu belgelerdeki hitap şekillerinde çeşitlilik görülmektedir. Bu belgelerin sadece, rumûzları, hitap şekilleri ve imza blokları verilmiştir[40]. Hitap şekillerine örnek teşkil edenler aşağıda gösterilmiştir. Yazılarda Makam'a; "M.E.H. Riyâset-i Âliyesine", "M.E.H. Riyâsetine", "M.E.H. Riyâset-i Canib-i Samisine", "Millî Emniyet Hizmeti Riyâsetine", "Millî Emniyet Hizmeti Reisliğine", "Millî Emniyet Hizmeti Başkanlığına", "Riyâset-i Celileye", "MAH Riyâset-i Âliyesine" başlıkları ile hitap edilmiştir.

5. Gizliliğin Kaldırılması (23 Haziran 1943; 9 Mart 1954)​

6 Ocak 1926 tarihinde kurulan ve kuruluşuna 19 Aralık 1926 tarihinde resmiyet kazandırılan Riyâset ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı, dönemin özelliği göz önüne alınarak Resmî Gazete'de yayınlanmamış, yapılan tebligatlardan da anlaşılacağı üzere "Çok Gizli ve Kişiye Özel" gizlilik dereceli olarak kalmıştır.

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin mevcudiyetinin gizliliği 1943 yılında ortadan kalkmıştır. Resmî Gazete'nin 29 Haziran 1943 tarih ve 5442 sayılı nüshasında yayınlanmış olan 23 Haziran 1943 tarih ve 4443 sayılı "Başvekâlet Teşkilâtı Hakkında Kanun"un 2. Maddesi'nde "Başvekâlet teşkilât kadroları ilişik cetvelde gösterilmiştir.", 3. Madde'sinde ise "Beşinci ve daha yukarı derecedeki vazifelere alınacak memurlar Başvekilin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle, diğerleri dairelerinin teklifi üzerine Başvekil tarafından tâyin olunur." denilmektedir. Kanunun 2. Madde'sinde belirtilen "teşkilât kadrolarına ait cetvel" de 1 adet, 150 TL. maaşlı "Millî Emniyet Hizmeti Reisi" kadrosu bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu kanun ile MAH Riyâseti'nin kuruluş gizliliği ortadan kalkmış bulunmakta ve eskiden olduğu gibi yine Riyâset'in Başbakanlığa bağlı olduğu görülmektedir.

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin Başvekâlet kadro cetvelinden kanun maddesi metnine açık olarak geçişi ise 1954 yılında olmuştur. Resmî Gazete'nin 17 Mart 1954 tarih ve 8660 sayılı nüshasında yayınlanmış olan 9 Mart 1954 tarih ve 6330 sayılı "Başvekâlet Teşkilâtı Hakkında Kanun"un 1. Madde'sinde "Başvekâlet Teşkilâtı, bir Müsteşarın idaresi altında Millî Emniyet Hizmetleri Reisi ve mütehassıs müşavirlerden teşekkül eder.", 2. Madde'sinde "Başvekâlet Teşkilâtı kadroları ilişik cetvelde gösterilmiştir." ve 3. Madde'sinde de "Beşinci ve daha yukarı derecedeki vazifelere alınacak memurlar Başvekilin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle, diğerleri dairelerinin teklifi üzerine Başvekil tarafından tâyin olunur." denilmektedir. Bu kanunun 2. Madde'sinde belirtilen "teşkilât kadrolarına ait cetvel"de de 1 adet, 150 TL. maaşlı "Millî Emniyet Hizmetleri Reisi" kadrosu yer almaktadır.

Bu kanun ile Teşkilât'ın adı olan "Millî Emniyet Hizmeti", "Millî Emniyet Hizmetleri" olmuş ve Teşkilât bünyesinde "Mütehassıs Müşavir" kadrosu ihdas edilmiştir.

Yukarıdaki bilgilerin ışığında, Bakanlar Kurulu Kararnâmesi ile kuruluşuna 19 Aralık 1926 tarihinde resmiyet kazandırılan, daha sonra 1943 ve 1954 yıllarında yayınlanmış olan kanunlarla kuruluşunun gizliliği ortadan kalkmış bulunan MAH'ın, 22 Temmuz 1965 tarihinde yayınlanan 644 sayılı "Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu"nun çıkmasına kadar kanunsuz bir kuruluş olduğu yolundaki görüş ve iddiaların tutarsız olduğu da anlaşılmış olmaktadır.
 

Ekli dosyalar

  • meh.jpg
    meh.jpg
    1.2 KB · Görüntüleme: 11

E. Kuruluş, Yerleşme ve İntibak Dönemlerinde Karşılaşılan Güçlükler ve Gerçekleştirilen Operasyonlar​

1. Karşılaşılan Güçlükler​

Yukarıda da belirtildiği gibi, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti Karargâhı başlangıçta A (İstihbarat=Espiyonaj), B (Müdâfaa=Kontr Espiyonaj), C (Propaganda) ve D (Teknik Destek) Şubeleri'nden meydana gelmişti. Şubelerde birer müdür, bazılarında birer yardımcı vardı. Şubelerin bütün işleri, evrak kaydından zimmet defterlerine kadar, Şube Müdürü veya Yardımcısı tarafından yapılıyordu.

Vilâyetler'deki Merkezler'de de yazı işleri bizzat Âmirler tarafından yürütülmüştür. Bu durum, beş-altı aydan fazla devam etmiş, bilâhare Emniyet Genel Müdürlüğü, Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı kadrosundan da memur ve Subaylar alınarak Karargâh Şubeleri'ne ve Merkezler'e dağıtılmıştır.

Bu dönemde, Teşkilât yürüteceği faaliyetlerde gerek personel ve gerekse teknik bakımlardan büyük güçlükler içerisinde bulunmuş, haber raporları daktilosuzluk sebebiyle elyazısı ile kaleme alınmış, ancak görevini lâyıkıyla yerine getirmeye çalışmıştır.

Dönemin Başbakanı İsmet (İnönü) Paşa, Işıklar Caddesi'ndeki Karargâh binasını ziyaret ederek, personelin yaptığı işler hakkında bilgi almıştır. M.A.H.'ın kurulmasında büyük payı bulunan İçişleri Bakanı M. Cemil (Uybadın) Bey, hemen her gün B Şubesi Müdürü Yarbay Kemal (Acar) Bey ile görüşmüş ve isteklerin derhal yerine getirilmesine yardımcı olmuştur. M. Cemil Bey'den sonra İçişleri Bakanı olan Şükrü (Kaya) Bey de, Karargâh binasını ziyaret etmiş ve yapılan işler hakkında bilgi almıştır.

İlk M.A.H. Reisi Şükrü Âli (Ögel) Bey, daima konferans şeklinde geçen Atatürk'ün bir akşam sofrasında, muhatap olduğu Atatürk'ün "İstihbaratın gayesi nedir?" sorusuna, "İstihbaratta amaç, doğru haber almak ve devleti bir sürpriz karşısında bırakmamaktır." cevabını vermiştir.

2. Gerçekleştirilen Operasyonlardan Örnekler​

a. Yıkıcı ve Bölücü Faaliyetlerle Mücadele​

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti, kurulduktan sonra geçen bir iki ay içinde kendisini çeşitli mücadelelerin ortasında bulmuştur. Bu dönemde, Saltanat ve Hilâfet'in kaldırılmasından sonra Osmanlı Hanedanı'nın ülkede kalmasına izin verilmemesi sebebiyle, genç Cumhuriyet'in aleyhinde yurt içinde ve dışında çalışanların sayısı artmıştı. İçlerinde, yabancılardan yardım bekleyenler de bulunuyordu. Doğu Anadolu'da çıkan Şeyh Said İsyanı bastırılmış, fakat sükûnet tam olarak sağlanamamıştı. Ermeniler ile Kürtçüler'in 1927'de birlikte kurdukları Hoybun Cemiyeti ve gizli Komünist Partisi'nin faaliyetleri devam ediyor, çeşitli ülkelerin gizli servisleri askerî ve ekonomik istihbarat yanında, ajan şebekeleri ile yoğun bir şekilde Komünist ve Faşist propagandası yapıyorlardı[*]. Ayrıca, 24 Temmuz 1923 tarihinde kaldırılan Kapitülâsyon artığı yabancı kuruluşlar da faaliyetlerine devam ediyorlardı. Karadeniz Bölgesi'nde ise, Kızıl Lazistan'ı kurma hevesi sürdürülürken, Akdeniz'de Mussolini İtalyası'nın saldırgan emelleri sezilmekte, Rum Patrikhânesi'nin davranışları da devamlı bir huzursuzluk kaynağı olmakta idi[*].

İşte Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti, kurulduktan sonra ülke içinde ve dışında rejimi korumak için, bu zararlı faaliyetler ile mücadele etmek zorunda kalmış ve başarılı hizmetler vermiştir.

b. Ticarî İşletmelerin Devletleştirilmesinde Gösterilen Başarılar​

Bu dönemde, çözülmesi gereken hayatî mahiyetteki ülke meselelerinin başında, bir kısmı ticarî ve ekonomik imtiyazlar bulunuyordu. Bunlardan, demiryolları, tramvay işletmeleri, liman tesisleri, kömür ocakları, elektrik ve havagazı tesisleri, düyûn-i umûmiye (genel borçlar) karşılığı olan tütün, sigara ve tuz gibi tekel maddeleri ile balık avcılığı yabancıların elinde idi. Bunları kontrol etmenin ve siyasî istikrarı sağlamanın imkânı bulunmuyordu. İşte bu sebeplerle, Cumhuriyet Hükümeti derhal tasfiye çalışmalarına girişti. Bu işletmeler yabancılardan satın alınarak millileştirildi. Fakat, satın alma teşebbüslerinde bir takım zorluklar bulunuyor ve bunları Devlet'e pahalıya satmaya çalışıyorlardı. Millî Emniyet Hizmeti, yabancı kuruluşların aralarındaki değerlendirmelerin ve yazışmaların içeriğinden Hükümet'i zamanında haberdar etmek suretiyle, bu işletmelerin ucuz bir fiyatla satın alınmasını ve borçlar meselesinin hallini menfaatlarımıza en uygun şekilde yürütülmesini sağlayarak, ülkeye maddî ve manevî hizmetlerde bulunmuştur.

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin büyük katkıları ile satın alınarak devletleştirilen işletmeler arasında şunlar bulunmaktadır.

İstanbul'da: Tramvay-Elektrik-Havagazı tesisleri (Belçikalılar'dan); Haydarpaşa-Bağdat demiryolu (Almanlar'dan).

İzmir'de: İzmir-Aydın demiryolu (İngilizler'den); Rıhtım Şirketi (İngilizler'den); İzmir-Kasaba demiryolu (Fransızlar'dan).

Zonguldak'da; Kömür Madeni Ocakları (Fransızlar'dan).

c. Sınırlarımızın Tayininde ve Hatay'ın Anavatan'a Katılmasında MAH'ın Rolü​

Bu arada, sınırlarımız yeni baştan çizilmekte veya düzeltilmekte idi. Sınırın gerek düzeltilmesi, gerekse tayini sırasında Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti, Dışişleri Bakanlığı'na ve Genelkurmay Başkanlığı'na çok önemli bilgiler vermiş ve gerekli tedbirlerin alınmasında etkili olmuştur. Özellikle, Hatay Meselesi'nde karşı tarafın niyetleri öğrenilerek Atatürk'e ulaştırılmış ve bilindiği gibi Hatay'ın 30 Haziran 1939'da Anavatan'a katılması sağlanılmıştır.

MAH'ın çalışmaları Atatürk tarafından takdirle karşılanmakta idi. Ülkemize gelen ve Atatürk'ü ziyaret eden tanınmış bir diplomatın Atatürk ile yaptığı konuşmalarından edindiği intibalar, Atatürk'e ulaştırıldığı zaman O çok duygulanmış ve Başbakan'a yazdığı bir yazıda "Teşkilâtımızın bu kadar kat'î olarak buluşunu takdir ederim." demişti.

d. İkinci Dünya Savaşı Yıllarında ve Sonrasında Yabancı Servislere Karşı Verilen Mücadele​

MAH Riyâseti, İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında ve sonrasında, tecrübeli ve hadiselerin içinde yaşamış bir gizli servis olarak, güçlü yabancı İstihbarat Servisleri ile mücadele etmek zorunda kalmış ve başarılı olmuştur. Bu dönemde, yabancı servis operasyonlarına dahil hedeflerden bir çoğuna suçüstü yapılarak Adalet'e teslim edilmiştir.

Millî Emniyet Hizmeti, bu dönemde bir taraftan yabancı servisler ile mücadele ederken, diğer taraftan dost devletlerin hasım devletler hakkında savaş içinde elde edemedikleri bilgileri temin etmek suretiyle, onlara istihbarat konusunda önemli yardımlarda bulunmuş, Balkanlar'da ve Akdeniz'de savaşın seyrini etkileyecek kararlar aldırabilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, yüzyılın ajanı olarak nitelendirilen Çiçero (İlyas Bazna)'nun faaliyetleri de entelijans konusunda tipik bir örnektir.

Almanya'nın Türkiye'deki Büyükelçisi Franz von Papen tarafından kendisine Çiçero adı takılan Elyasa/ İlyas Bazna, 1904 yılında Priştine'de doğmuştur. 1918 yılında Sırplar'ın Priştine'yi işgali üzerine anne ve babasıyla İstanbul'a göç eden İlyas Bazna, askerlik hizmetinin bir kısmını Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün yanında yapmış, terhis olduktan sonra ticaret hayatına atılmış ise de başarılı olamamıştır. 1930-1944 yılları arasında Yugoslavya, Amerika Birleşik Devletleri, Alman ve İngiliz Büyükelçilikleri'nde şoför, kavas ve özel hizmetli olarak çalışmıştır.

Savaş yıllarının sonunda Çiçero'nun İngiliz Büyükelçiliği'nde özel hizmetli olarak bulunduğu sırada, Türkiye'nin müttefiki İngiltere aleyhine Alman Gizli Servisi hesabına ajanlık yaptığı ve savaş sırlarını Almanlar'a aktardığı, bunun karşılığında da büyük bir kısmı sahte olmak üzere önemli miktarda İngiliz Sterlini ücret aldığı savaş sonrasında anlaşılmıştır. Çiçero'nun, 1960'lı yıllarda Almanya'ya yerleştiği, Alman Hükümeti'nden emekli maaşı aldığı ve 1970 yılında öldüğü yolunda basında haberler yayınlanmıştır.

Özveri ve vatan sevgisi ile dolu olarak, çok sınırlı teknik ve parasal imkânlarla görev yapan MAH'ın Kontr Espiyonaj unsurları bu dönemde, hayatî değerdeki bilgi, belge ve manevra olanaklarını siyasî iktidara sunarak Türkiye'nin savaşa sokulmamasında etkin rol oynamışlardır. Başka bir ifadeyle, Kontr Espiyonaj unsurlarının operasyonel zekâ ve yönlendirmelerinin, dönemin siyasî konjonktür ve MAH'ın yapısal tablosuna göre çok önde ve ileri bir seviyede olduğu görülmektedir. Bu çalışmalara örnek olarak, Çiçero (İlyas Bazna)'nun çok taraflı ve maksatlı arayışlarının, bu operasyonel zekâ ile ortaya çıkarılması ve entelijans konusunda önemli sonuçların alınması gösterilebilir.

Bütün güçlüklere rağmen, MAH Riyâseti kısa zamanda devlet makamlarının güvenini kazanmış, kanaat ve görüşlerinden faydalanılan bir seviyeye gelmiştir. Bu başarıların kazanılmasında, bir avuç Teşkilât mensubunun hüsniniyet ve görev aşkı ile çalışmasının büyük etkisinin olduğu unutulmamalıdır.
 

F. MAH'ın Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT)'na Dönüştürülmesi​

İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) sonrasında, dünya ülkelerinde siyasî, ekonomik, askerî, sosyal ve teknik alanlarda çok hızlı değişimler meydana gelmişti. Türkiye'de de siyasî, ekonomik, sosyal alanlarda ve çalışma ilişkilerinde radikal değişimler ortaya çıkmış, çok partili hayata geçilmiş, yeni ve çok etkili yayınlar başlamış, sendikalarda gelişmeler kaydedilmiş, üniversiteler geniş ölçüde dışa açılmışlardı. Hızla değişen uluslar arası politikadaki güçler dengesi de, Türkiye'nin savaş yılları boyunca izlediği denge politikasını olanaksız kılmakta idi. Artık Türkiye, devletlerden ve kuruluşlardan gelecek etkilere daha fazla açılmıştı. Diğer taraftan, espiyonaj faaliyetleri de eski ile kıyaslanmayacak derecede karmaşık, aldatıcı ve etkili bir nitelik kazanmış, giderek Türk iç politikasını etkileme amacına yönelmişti.

İşte dünyada ve Türkiye'de meydana gelen bu gelişmeler ve değişimler, tarihinde birçok önemli başarılar kazanmış olan Millî Emniyet Hizmetleri Riyâseti'nin yerine, istihbarat temininde daha verimli ve modern tarzda çalışacak yeni bir Teşkilât'ın kuruluşunu zorunlu hale getirmiştir.

Bu sebeplerle, Devlet'in güvenliğini ve millî politikası ile ilgili istihbarat çalışmalarını bir bütün olarak ele almak, istihbarat ile uğraşan kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak, devletin millî güvenlik politikası ile ilgili plânların hazırlanmasında esas olacak askerî, siyasî, iktisadî, ticarî, malî, sınaî, ilmi teknik, biyografik, psikolojik ve millî güvenlikle ilgili istihbaratı Devlet Çapında üretmek amacıyla, 06 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı "Millî İstihbarat Teşkilât Kanunu" çıkarılmıştır. 22 Temmuz 1965 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun ile "Başbakanlığa" bağlı olarak Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) kurulmuştur.

Millî Emniyet Hizmetleri (MAH) ise, aynı adla Başkanlık halinde Haber Toplama Ünitesi olarak MİT bünyesinde bırakılmıştır.

Millî İstihbarat Teşkilâtı, 18 yılı aşkın bir süre ile faaliyetlerini 644 sayılı kanun hükümleri doğrultusunda yürütmüş, ancak süratle değişen ve gelişen şartların ışığında yeni bir yasal düzenlemeye gidilmiş, bu amaçla 1 Kasım 1983 tarih ve 2937 sayılı "Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu" çıkarılmıştır. 1 Ocak 1984 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun ile MİT'in ana görevleri genel hatları ile belirlenmiş ve Teşkilât bu defa doğrudan "Başbakan"a bağlanmıştır.

MİT bünyesinde bulunan Millî Emniyet Hizmetleri (MAH) Başkanlığı ise bu kanun çerçevesinde, 1984 yılındaki yeniden yapılanma döneminde kaldırılarak, görevleri İç ve Dış İstihbarat Başkanlıkları'na devredilmiştir.

Böylece, 1926/1927 yıllarında "Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti" adı ile faaliyete geçen, 17 Mart 1954 tarihinde "Millî Emniyet Hizmetleri Riyâseti" adını alan ve nihayet 22 Temmuz 1965'de kurulan Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) bünyesinde 1984 yılına kadar Başkanlık olarak varlığını sürdüren MAH, 38 yıllık dönemde (1927-1965) yaptığı başarılı çalışmalarla yurt içinde ve dışında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin millî menfaatlerini koruyan bir İstihbarat Teşkilâtı olarak tarihteki mümtaz yerini almıştır.
 

G. Millî Emniyet Hizmeti Reisleri: Biyografileri ve Hizmet Süreleri​

1.Şükrü Âli Ögel (1886-1973)​

1886 yılında İstanbul'da doğan Şükrü Âli Ögel, Harp Okulu mezunu olup, 13 Ağustos 1909 tarihinde Teğmen olarak orduya katılmış ve Millî Mücadele'de Batı Cephesi Kurmay Heyeti'nde bulunmuştur. Cumhuriyet döneminde, 1925-1926 yıllarında İstanbul'da Boğazlar Komisyonu'nda görev almış, Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti'nin kuruluş çalışmalarını yönlendirmiş ve 25 Aralık 1926 tarihli Hükümet Kararnâmesi ile Kurmay Yarbay olarak Millî Emniyet Hizmeti Reisliği'ne tayin edilmiştir. 3 Ağustos 1928'de Kurmay Albay rütbesine yükseltilmiş, 22 Aralık 1936'da Reislik görevi uhdesin de kalmak üzere Tuğbay (Albay) rütbesinden Türk Silâhlı Kuvvetleri'nden emekli olmuş ve şair Abdülhak Hamit Tarhan'ın 13 Nisan 1937'de vefatı ile boşalan Milletvekilliği'ne 25 Mayıs 1937'de seçilerek, 5, 6 ve 7. Dönem İstanbul Milletvekili olarak TBMM'de bulunmuştur.

Fransızca ve Rusça bilen Şükrü Âli Ögel, 25 Mayıs 1937 - 7 Temmuz 1941 tarihleri arasında, hem Milletvekili, hem de Başbakanlığın tensibiyle Teşkilât Reisi olarak her iki görevi birlikte yürütmüştür.

Dönemin Başbakanı Refik Saydam ile prensip anlaşmazlıkları sebebiyle, 7 Temmuz 1941 tarihinde Reislik görevinden istifa eden Şükrü Âli Ögel, 1 Haziran 1973'de vefat etmiştir.

2. Mehmet Naci Perkel (1889-1969)​

1889 yılında İstanbul'da doğan Mehmet Naci Perkel, Harp Okulu mezunu olup, 1909'da Teğmen olarak orduya katılmış ve Balkan Savaşı (1912-1913)'nda görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı'nda Irak Cephesi'nde savaşmış, 1915 yılında Kut-ül-Ammara'da İngilizler'e esir düşmüş ve 5 yıl süreyle Hindistan'daki kamplarda tutulmuştur. 1920'de esaret hayatının sona ermesi üzerine İstanbul'a gelen Mehmet Naci Perkel, 1922 yılı başında Millî Ordu'ya katılmış ve Batı Cephesi'nde bulunmuştur.

Cumhuriyet döneminde, 1929 yılında Kurmay Binbaşı olarak MAH Riyâseti emrine tayin edilmiş, 1934'de Reis Yardımcılığı görevine getirilmiştir. Aynı yılın sonlarında, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nden emekli olmuş ve aynı göreve sivil olarak devam etmiştir. Şükrü Âli Ögel'in ayrılması ile boşalmış bulunan Teşkilât Reisliği'ne 1 Ağustos 1941 tarihinde tayin olunmuş, 3 Eylül 1953 tarihine kadar bu görevi yürütmüştür. 13 Ekim 1953 tarihinde Bağdad Büyükelçiliği'ne atanmış, 1954 yılında yaş sınırı sebebiyle görevinden ayrılmış ve 1969 yılında vefat etmiştir.

3. Behçet Türkmen (1899-1972)​

1899 yılında Mustafa Paşa'da doğan Behçet Türkmen, Harp Okulu mezunu olup, 1 Eylül 1931 tarihinden itibaren Kurmay Yüzbaşı olarak MAH Riyâseti'nin, bilâhare Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde hizmet vermiş ve Atina Askerî Ataşe Yardımcılığı ile NATO Güneydoğu K.K.K. Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.

Behçet Türkmen, Tümgeneral rütbesi ile M. Naci Perkel'in Bağdat'a tayini üzerine 3 Eylül 1953 tarihinde MAH Reisliği'ne getirilmiş ve bu görevi Korgeneral rütbesi ile 27 Mart 1957 tarihine kadar yürütmüş, aynı tarihte Bağdat Büyükelçiliği'ne atanmıştır.

Fransızca bilen Behçet Türkmen, daha sonra Stockholm Büyükelçiliği'ne tayin edilmiş ve 1972 yılında vefat etmiştir.

4. Emin Çobanoğlu (1901-1983)​

1901 yılında Serez'de doğan Emin Çobanoğlu, Harp Okulu mezunudur. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde görev yapmış, Kurmay Albay rütbesi ile 27 Ağustos 1954 tarihinde MAH Riyâseti'ne katılmıştır. Burada iken ordudan istifa edip, sivil olarak çeşitli görevlerde de bulunduktan sonra, 27 Mart 1957 tarihinde, Behçet Türkmen'in ayrılması ile boşalan MAH Reisliği'ne vekâleten tayin edilmiştir.

Bu görevi 18 Nisan 1957'ye kadar yürüten Emin Çobanoğlu, aynı tarihte vekâleten görevlendirilen Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'a görevi devretmiş, onun da 23 Eylül 1957 tarihinde ayrılması ile tekrardan MAH Reisliği'ne vekâleten tayin edilmiştir.

21 Kasım 1957 tarihine kadar bu görevi yürüten Emin Çobanoğlu, Hüseyin Avni Göktürk'ün MAH Reisliği'ne atanması üzerine Teşkilât'ta "Mütehassıs Müşavir" olarak çalışmaya devam etmiş ve 18 Temmuz 1960 tarihinde emekli olmuştur.

Fransızca ve Yunanca bilen Emin Çobanoğlu, 1983 yılında vefat etmiştir.

5. Hüseyin Avni Göktürk (1901-1983)​

1901 yılında Niğde'de doğan Hüseyin Avni Göktürk, 1927 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra Cenevre Hukuk Fakültesi'nde master, Berlin Hukuk Fakültesi'nde doktora yapmış ve 1934 yılında yurda dönmüştür.

Yurda dönünce, Ankara Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri'nde öğretim üyeliği yapmış ve 1940'da Profesör olmuştur. 1946 yılında Çalışma Bakanlığı Müsteşarlığı'na atanmış, 1954-1957 yılları arasında Milletvekili olarak Parlamento'da bulunmuş, bu süre içinde Adalet Bakanlığı ve 5 ay da İçişleri Bakan Vekilliği yapmıştır.

Milletvekilliği sona eren Prof.Dr. Hüseyin Avni Göktürk, 20 Kasım 1957'de MAH Reisliği'ne atanmış, 21 Kasım 1957 tarihinde göreve başlamış, 21 Temmuz 1959 tarihine kadar Reislikte kalmış, aynı tarihte Sınaî Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirilmiş ve Teşkilât'tan ayrılmıştır.

1966-1975 yılları arasında Niğde Senatörü olarak yeniden Parlamento'ya dönen Hüseyin Avni Göktürk, 1983 yılında vefat etmiştir.

6. Ahmet Salih Korur (1905-1982)​

1905 yılında İstanbul'da doğan Ahmet Salih Korur, Topkapı Askerî Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra, Millî Mücadele döneminde Ankara'da askerî fabrikalarda çalışmış, 1925 yılında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nde memuriyete başlamış ve burada 20 yıl çalışarak Genel Müdürlük görevine kadar yükselmiştir. Bu arada, Hukuk öğrenimine başlamış ve 1935 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuştur. 1946 yılında Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü'ne, 1950 seçimlerinden sonra da Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirilmiş ve 27 Mayıs 1960 tarihe kadar bu görevde kalmış, aynı tarihte emekli olmuştur.

Ahmet Salih Korur, Başbakanlık Müsteşarlığı döneminde 18 Nisan 1957-23 Eylül 1957 tarihleri arasında birinci defa, 21 Temmuz 1959-02 Ekim 1959 tarihleri arasında ikinci defa Hizmet Reisliği'ne vekâlet etmiştir.

Ahmet Salih Korur, 2 Şubat 1982 yılında vefat etmiştir.

7. Ahmet Celâlettin Karasapan (1899-1974)​

1899 yılında Medine'de doğan Ahmet Celâlettin Karasapan, Paris Siyasal Bilgiler Okulu ile Sosyal Bilimler Okulu Gazetecilik Bölümü mezunudur. Bükreş Büyükelçisi iken 21 Eylül 1959 tarihinde MAH Reisliği'ne tayin edilmiş ve 2 Ekim 1959 tarihinde göreve başlamış ve 2 Haziran 1960'da emekli olmuştur.

Fransızca, İngilizce ve İtalyanca bilen Ahmet Celâlettin Karasapan, 1961 seçimlerinde Afyonkarahisar Senatörü (1961-1966) seçilerek Parlamento'ya girmiş, 1974 yılında vefat etmiştir.

8. Ziya Selışık (1900-1966)​

1900 yılında Kırşehir'de doğan Ziya Selışık, Harp Okulu mezunudur. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde hizmet verdikten sonra, 25 Ağustos 1938 tarihinde MAH Riyâseti'nde göreve başlamış, çeşitli kademelerde bulunmuş ve 3 Haziran 1960-17 Ocak 1961 tarihleri arasında birinci defa, 29 Ağustos 1964-13 Temmuz 1965 tarihleri arasında ikinci defa Hizmet Reisliği yapmıştır.

Fransızca ve Almanca bilen Ziya Selışık, 13 Temmuz 1965 tarihinde yaş haddinden emekli olmuş, 1966 yılında vefat etmiştir.

9. Naci Aşkun (1906-1982)​

1906 yılında Uşak'da doğan Naci Aşkun, Harp Okulu mezunudur. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra, 15 Nisan 1940 tarihinde Kurmay Yüzbaşı olarak MAH Riyâseti emrine tayin edilmiş, 1952 yılına kadar çeşitli üst görevlerde bulunmuş ve 27 Mayıs 1952 tarihinde Roma Askerî Ataşeliği'ne atanmıştır. 27 Mayıs 1960 İhtilâli'nden sonra tekrar MAH Riyâseti'nde görev alan Naci Aşkun, 17 Ocak 1961 tarihinde MAH Reisi olarak tayin edilmiş ve bu görevi 18 Ağustos 1962 tarihine kadar sürdürmüştür.

Tümgeneral rütbesi ile emekli olan Naci Aşkun, 1982 yılında vefat etmiştir.

10. Mehmet Fuat Doğu (1914- )​

1914 yılında İstanbul'da doğan Mehmet Fuat Doğu, Harp Okulu mezunudur. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra, 14 Eylül 1954 tarihinde Kurmay Yarbay olarak MAH Riyâseti emrine tayin edilmiş, burada çeşitli görevlerde bulunduktan sonra, birinci defa 27 Ağustos 1962 tarihinde Kurmay Albay rütbesi ile MAH Reisi olarak atanmış, bu görevde 25 Ağustos 1964 tarihine kadar kalmış ve aynı tarihte Sivas 59. Tümen Komutanlığı'na verilmiştir.

Mehmet Fuat Doğu, 1 Mart 1966 tarihinde ikinci defa MİT Müsteşarlığı görevine tayin edilmiş ve bu görevi de 23 Temmuz 1971'e kadar sürdürmüştür. Bilâhare atandığı Genelkurmay Teftiş Heyeti Üyeliği'ne devam etmiş, aynı yıl Korgeneral rütbesi ile Türk Silâhlı Kuvvetleri'nden emekli olmuş ve 1978 yılına kadar 7 yıl süreyle Lizbon Büyükelçiliği görevinde bulunmuştur.
 
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)
  • Ugur
  • Ugur,
  • Ansiklopedi
  • 0    9K
Kaan (MMU) - Milli Muharip Uçak
  • Ugur
  • Ugur,
  • Ansiklopedi
  • 0    140
Metin Milli (1943-2023)
  • Ugur
  • Ugur,
  • Biyografiler
  • 0    373
Dakikada 80 Atış Yapan Milli Deniz Topu
  • Ugur
  • Ugur,
  • Güncel
  • 0    665
Karadenizli sevilen sanatçı Cimilli İbo yaşamını yitirdi
  • Kaptan43
  • Kaptan43,
  • Güncel
  • 1    839
Geri