Ansiklopedi Mukataa

mukataad1b312fcd9c05c58.jpgMukataa hazinenin gelir kaynaklarından biridir. Devlete ait bir arazi veya gelirin bir bedel mukabilinde kiraya verilmesi veya geçici olarak temlikidir.

Sözlükte “kesmek” mânasındaki Arapça "kat" kökünden türeyen mukātaa "kesişmek" demektir. “Belirli bir miktar üzerinde karşılıklı anlaşma” olarak tanımlanabilecek bir genel anlamı vardır. Zamana ve sektörlere göre değişen çeşitli kullanım türleri bu lugat mânasından kaynaklanır.

Mukataa Osmanlı maliye tarihinin en önemli konularından biridir, devlet harcamalarında finansman aracı olan Mukataa Kurumudur. Osmanlı maliyecileri, bu kurum aracılığıyla devletin nakit ihtiyacını karşılama, iç borçlanmayı sağlama ve özel sektörü finansman sürecine dahil etme amacını öngörmüşlerdir.

İslam devletlerinde mukataa usulü eskiden beri kullanılmakta idi. Osmanlılarda mukataalar, devlete ait gelirlerin tahsili veya bir tekel haline getirilen herhangi bir kuruluşun işletme hakkı veya yeraltı servetlerinden devlet payına düşen kısmı toplamak veya gerektiğinde bu kaynakları işletenlerden çıkardıkları madeni satın alma tekeli kurmak şekillerinde işletilen üretim birimleridir. Devlet, uygun gördüğü her türlü zirai, ticari ve sınai kuruluşu, mukataa konusu edebilirdi. Kara ve deniz gümrükleri, darphaneler, madenler ve şaphaneler buna örnek verilebilir. Gelirleri çoğunlukla devlete ait olmakla birlikte, vakıflara tahsis edilen, ulufe karşılığı veya ocaklık olarak verilebilen veya has olarak tahsis edilebilen mukataalar da vardı. Mukataa gelirlerinde ve bunların toplam bütçe gelirlerine oranlarında bazı dalgalanmalar görülmüştür. Bunların bütçe içerisindeki payı yüzde 24 ile yüzde 37 arasında değişmiştir.

Devlete gelir getiren kaynakları kiralayanlara ise “mültezim” ismi veriliyordu. Mukataanın önemine göre, mültezim, bir şahıs olabileceği gibi, bir ortaklık da olabilmekte veya birkaç mukataa topluca bir mültezime verilebilmekteydi.

Mukataalar genel olarak üç yıllık süreler içindi. Mukataa gelirlerinde fevkalade bir artış olması durumunda, istendiği taktirde, mukataa daha yüksek bedel teklif eden bir başka mültezime verilebilirdi. Böylece devlet, mukataaları için daha karlı bir teklif geldiği zaman, üç yıllık iltizam süresini istediği yerde keserdi. Mültezim parasını peşin ödemişse, kalan dönem için olan miktarı kendisine iade edilirdi. Mukataanın mültezime taksitle verildiği durumlarda hazineye ipotekli sayılırdı. Bu durumda mültezimler tahvil süreleri içinde hiçbir şeylerini satamazlar, başkasına devredemezlerdi. İltizam bedelini zamanında ödemeyen mültezimlerin, gerekirse kefillerinin mallarına el konurdu.

Osmanlılar mukataaları işletmede üç usul kullanırlardı. Bunlar; iltizam, emanet ve 17. yüzyılın sonlarından itibaren malikanedir.

İltizam usulü mukataalar: Osmanlı Devletinde iltizam usulü kuruluş yıllarından itibaren görülmüş ve timar sistemiyle bir bütünü tamamlayan unsur olarak varolmuştur. On altıncı yüzyılın ortalarına doğru iltizam usulü para ekonomisinin gittikçe değer kazanması sonucunda timar sistemini de içine alarak daha yaygın bir duruma geldi. Önceleri ticaret maddelerine konan resimler ve padişah haslarının gelirleri, hasılatı nakit olarak temin etmek amacı ile iltizama verilirken, sonraları bütün dirlik sahipleri tasarrufları altındaki gelir kaynaklarını iltizama vermeye başlamışlardı.

İltizam usulünde; maden ocağı, tuzla, darphane, gümrük, ispençe, dalyan vb. mukataaların yıllık gelirinin asgari değeri, maliye tarafından tesbit edilip, hazine defterlerine kaydedilirdi. Sonra bu mukataaların muayyen bir yıl için temin edebileceği azami kıymeti de düşünülerek, arttırma usulü ile peşin veya kısmen peşin, kısmen taksitle belli bir meblağ karşılığında satılacağı (iltizama verileceği) umumi efkara ilan edilirdi. Bu gelirleri satın almak isteyen kişiler (mültezimler) artırma konusu olan mukataayı; getireceği gelir, sebeb olacağı masraf ve bırakacağı kar hakkındaki yaptığı araştırmaların sonucuna göre, kıymetlendirdikten sonra, devlete yıllık olarak ödemeyi kabul edebilecekleri miktarı ihtiva eden tekliflerini yaparlardı. Hazine ise; öncelikle adil, iyi tanınmış ve iyi bir terbiye ile yetişmiş olanları seçer, bunlar arasından da en yüksek teklifi yapan mültezime, genellikle üç senelik bir devre için o mukataayı vergilendirme hakkını devrederdi. Verilen bu süre içerisinde mültezim, devletin sağladığı mali, idari ve adli kolaylıklardan faydalanarak, kanunların çizdiği sınırlar içinde tam bir müteşebbis gibi hareket eder, arttırmada belirlenen miktarı hazineye ödedikten sonra kalan kısmını kendi şahsi ve meşru karı olarak kazanırdı.

Emanet usulü mukataalar: Devletin iktisadi hayatının istikrarsız olduğu yıllarda zarar ihtimali bulunduğundan, mukataalar için mültezim bulma zorlaştı. Bu durumda Devlet, mukataaları kapatmaktansa emanet yoluyla işletmeyi tercih etti. Çoğu defa böyle durumlarda işletme başına gelen kimseler, emin kalmak şartıyla belli bir meblağın ödenmesini üzerine alırlardı. Böylelikle iltizam yoluyla emanet (emanet ber-vech-i iltizam) adını alan karma bir düzen meydana getirilip, işletme başında bulunan kişi de kendinde memuriyetle özel teşebbüsü birleştirmiş olurdu. Emin sıfatıyla maaşlı bir memur, belli bir meblağı ödemeyi üzerine aldığından, işletmenin kar veya zararından sorumlu bir kişi olarak görünürdü.

Malikane usulü mukataalar: Muhtelif gelir kaynaklarının bir kimseye varidatından hayatı boyunca istifade etmek, lakin satamamak şartıyla verilmesine denilmektedir. On yedinci yüzyılın başlarından itibaren; mültezimlerin, vergi kaynaklarının korunması ile ilgilenmemeleri sonucunda, mukataalar iktisadi bünyeyi tahrib edici bir şekil almıştı. Bu sebeple gelecek yılların mali kaynaklarını yıpranmaktan korumak ve reayanın güvenliğini sağlamak için bazı mukataalar kayd-ı hayat şartıyla iltizama verilmeye başlandı. Bu sistemde mukataa gelirleri bir miktar peşin (muaccele) ve her yıl ödenecek taksitler (müeccele) karşılığında özel kesime satılmaktaydı. Nitekim bu sistemin uygulanması ile reayanın ve toprağın korunması, zirai verimin artması sağlandığı gibi, savaş harcamaları için ek bir finansman imkanı da ortaya çıktı.

1695'ten başlayarak yüz-yüz elli yıllık Osmanlı mali ve iktisadi tarihinin gelir getiren önemli bir kaynağı olarak hayatiyetini sürdüren malikane sistemi, ilk olarak, ömür boyu zirai iltizamların öteden beri geçerli olduğu Mısır'a yakın Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulamaya kondu, zamanla yaygınlaştı ve eyaletlere malikane verilmesine kadar genişledi. Nitekim 1746 yılında sırasıyla Adana, Trablusşam eyaletleri, Aydın muhassıllığı (vergi tahsildarlığı), Rakka eyaleti, Kıbrıs ve Mora muhassıllıkları malikane olarak özel şahıslara verilmişti.

Malikane sistemi madenlerden esnaf kethüdalığına, tuzlalardan damga resmine kadar; cizye ve avarız hariç, devletin vergi aldığı bütün faaliyetlere yayılmıştı. Fakat kısa süreli iltizam dönemlerinde, taahhüd ettiği iltizam bedelini karıyla çıkarmaktan başka şey düşünmeyen mültezimin, işletmesiyle ilgilenmesini, üretimi arttırmak ve çeşitli yatırımlar yapmasını sağlamak için uygulamaya konulan mukataa sistemi de istenilen şekilde uygulanamadı. Ömür boyu tasarruf etmek için mukataayı alan malikaneciler, işletmeleri başına gitmeyerek malikanelerini ikinci şahıslara iltizama verme yoluna gittiler. Böylece malikane sisteminde de bir iltizam kademelenmesi ortaya çıktı ve mukataa sistemiyle düzeltilmesi düşünülen aksaklıklar giderilemedi.

Mukataadan hasıl olan gelirler günü gününe tutulur, mukataa katipleri bunları mukataa defterine işlerler, sonra da rüznamçe kalemine teslim ederlerdi. Mukataa defterleri kubbe altında bitişik binada saklanırdı. Bunların muhafazasından sır katibi sorumlu idi. İltizama verilen mukataa beratları üzerine ise, kubbe vezirleri tuğra çekerlerdi.

Mukataa gelirleri 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine, yerine kurulan asakir-i Mansure-i Muhammediyye ocağının giderlerine ayrıldı. Tanzimattan sonra 1858 yılında çıkarılan arazi kanunu ile miri arazinin halka tapu karşılığı satılmasıyla, tımar ve zeamet sahipleri, mültezim ve muhassıllar yerine resmi devlet memurları ikame edilerek mukataa sistemi kaldırıldı.
 
Geri