Bir zamanlar savaşların kaderini belirleyen tek silah kılıçlardı. Türk tarihinde de önemli zaferler bu kılıçlarla gelmişti. İşte o kılıçlar...
dimiski.jpg
dimiski1.jpg
Kılıcın ismi, dünyanın en sağlam çeliklerinden biri olan Damaskus (Şam)'tan gelmektedir. Efsanelere göre tek vuruşta rakibin kılıcını ve kalkanını, hatta kılıcın üzerine bırakılan ipek bir mendili ikiye bölebilir. Dımışki kılıçlar, bu şöhretlerini büyük ölçüde Haçlı Seferleri'ne borçludur. Ortadoğu'ya yaptıkları seferlerde bu kılıçlarla karşılaşan şövalyelerin ülkelerine döndüklerinde anlattıkları hikayeler zaman içerisinde Dımışki kılıçları Avrupa'da bir efsane haline getirmiştir.
agirkilij.jpg
agirkilij1.jpg
Orta Asya'daki Türki kavimler tarafından bulunan bu kılıcın yalmanının ağırlığı oldukça fazladır. Ağırlığı kadar ölümcüllüğü de dillere destan bu yüzden kılıç ve balta karışımı bir forma bürünmüştür. Görünüş olarak da oldukça ürkütücü olan bu kılıç, 300 Sparta filminde de kendine rol bulmuştur ancak tarihi olarak Spartalılar'dan önce Türkler'e aittir. Kılıcı yakından tanıyarak kullanabilen kişiler mermiyi dahi ikiye bölebilir.
gaddare.jpg
gaddare1.jpg
gaddare2.jpg
Form olarak kılıçtan biraz daha kısa olan bu tür, aşırı derecede keskin olmasıyla bilinir. Çok ağır olduğu için iki elle kontrol edildiği bilinen Gaddare, mızraklı askerlerden oluşan düşman cephesini yarmak için baş üstünde çevirerek kullanılırdı. Yürüyüş sırasında, sivri ucu havaya dönük olarak omuz üstünde ya da sırtta çapraz olarak taşınırdı.
hancer.jpg
hancer1.jpg
hancer2.jpg
Eski Türkler savaşta, göğüs göğse çarpışmalarda karşısındaki düşmana darbeleri hançerle vurmuştur. Kesici gövdesi bazen tek, ama genellikle çift ağızlı kesici bir silahtır. Hem kesici hem de yakın dövüş silahı olması sebebiyle geniş oluklara sahiptir. Kemere takılarak taşınan Türk hançerleri yaklaşık 35-40 cm. boyundadır. Çelikten yapılmış olan kesici gövdesi altın veya gümüş kakma yazılar, bitkisel motifler, saadet düğümü ya da Mühr-ü Süleyman gibi motiflerle süslenmiştir. Kabzaları kemik, fildişi, gümüş veya altın kaplamadır. Bunlar ahşap üzerine kadife, deri, gümüş veya altın kaplama bir kın içinde taşınır.
karabela.jpg
karabela1.jpg
Osmanlı kökenli olan bu kılıç, yeniçeri ve sipahiler tarafından kullanılmıştır. Karabela'nın en genel ayırt edici özelliği sapının kartal başı şeklinde olmasıdır. Osmanlı'nın Avrupa seferleriyle, kullanımdaki rahatlığı, hafifliği ve Türklere askeri açıdan duyulan hayranlık sebebiyle Avrupalılar tarafından benimsenmiştir. Türkler 17. ve 18.yüzyılda kullanmış; sonraki yüzyıllarda Polonlar tarafından rağbet görerek onların resmi kılıç formu haline gelmiştir.
kilij.jpg
kilij1.jpg
kilij2.jpg
En karakteristik Türk kılıçlarından olan Kilij'in kökeni Asya Hunları'na kadar gider. Bu kılıcın en önemli özelliği ortasındaki bükümü ve yalmanıyla (kılıcın uç kısmında bulunan her 2 tarafı da keskin bölgeye verilen ad) darbe ve kesme gücünün oldukça keskin olmasıdır. Keskinlikte, Katana ile yarışabilen ender kılıçlardandır. Tek hamlede düşmanı ikiye böldüğü bilinen rivayetler arasındadır.
memluk.jpg
memluk1.jpg
memluk2.jpg
Eğriliği az olan bu kılıç zamanında Mısır'a hükmeden Memlüklüler'den türemiştir. Türk-İslam kültürüne ait en eski kılıç tasarımlarından biridir. İnce, uzun, hafif ve dışa doğru kavislidir. 19. Yüzyılda Karamanlı Hamit Bey tarafından Amerikalılar'a hediye edilmiş; o tarihten bu yana da Amerika deniz subayları tarafından merasim kılıcı olarak taşınmaya başlanmıştır.
pala.jpg
pala1.jpg
Yatağan'ı daha ziyade yeniçeriler kullanırken; pala, bahriye askeri ve süvariler tarafından kullanılırdı. Pala, düz; genişliği ucuna doğru biraz artan ve bu yüzden hafifçe öne kıvrık gibi görünürdü. Kısa ve enli olması sebebiyle yakın dövüş silahı olarak kullanılırdı.
sasmir.jpg
sasmir1.jpg
Bu kavisli kılıcın kökeni 9.yüzyıla ve Orta Asya'ya dayanır. Farsça kılıç anlamına gelen Şemşir, diğer kılıçlardan farklı olarak bele yatay olarak takılır. Tip olarak eğri, uca doğru incelen ve sivrilen bir formdadır. Yandan görünüşü aslan kuyruğunun kıvrıklığını anımsatır. Darbe enerjisini bıçağa yayarak, kesme üzerine odaklanır. Bu sebeple saldırıdan ziyade savunma silahı olarak kullanılmıştır.
yatagan.jpg
yatagan1.jpg
Yatağan, Osmanlı döneminde yaygın olarak 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar kullanılmış; meşhur ve etkili bir tür kılıçtır. Yabancılar arasında Türk Kılıcı, halk arasında Kulaklı olarak da bilinir. Kılıcın ağırlık merkezi, kılıç yapımında Türk eğrisi olarak bilinen açısı ve ideal vuruş şekli diğer kılıçlardan farklı olduğu için kullanımı zordur. Formundaki bu farklılığın nedeniyse düşmanın her yönden gelecek kılıç darbelerini daha kolay savurmaktır. Ama iyi kullanan birinin elinde tahrip ve keski gücü, çağdaşı kılıçlardan çok yüksektir. Yatağan'daki motifler ve yazılar bazen bir şiir bazen bir özlü söz olmakla beraber çoğunlukla ayetler, kılıcın sahibinin ismi, dualar ve kılıcı yapan ustanın mührü ile yapım tarihi görülmektedir.
Dımışki
Kılıcın ismi, dünyanın en sağlam çeliklerinden biri olan Damaskus (Şam)'tan gelmektedir. Efsanelere göre tek vuruşta rakibin kılıcını ve kalkanını, hatta kılıcın üzerine bırakılan ipek bir mendili ikiye bölebilir. Dımışki kılıçlar, bu şöhretlerini büyük ölçüde Haçlı Seferleri'ne borçludur. Ortadoğu'ya yaptıkları seferlerde bu kılıçlarla karşılaşan şövalyelerin ülkelerine döndüklerinde anlattıkları hikayeler zaman içerisinde Dımışki kılıçları Avrupa'da bir efsane haline getirmiştir.
Ağır Kılıç
Orta Asya'daki Türki kavimler tarafından bulunan bu kılıcın yalmanının ağırlığı oldukça fazladır. Ağırlığı kadar ölümcüllüğü de dillere destan bu yüzden kılıç ve balta karışımı bir forma bürünmüştür. Görünüş olarak da oldukça ürkütücü olan bu kılıç, 300 Sparta filminde de kendine rol bulmuştur ancak tarihi olarak Spartalılar'dan önce Türkler'e aittir. Kılıcı yakından tanıyarak kullanabilen kişiler mermiyi dahi ikiye bölebilir.
Gaddare
Form olarak kılıçtan biraz daha kısa olan bu tür, aşırı derecede keskin olmasıyla bilinir. Çok ağır olduğu için iki elle kontrol edildiği bilinen Gaddare, mızraklı askerlerden oluşan düşman cephesini yarmak için baş üstünde çevirerek kullanılırdı. Yürüyüş sırasında, sivri ucu havaya dönük olarak omuz üstünde ya da sırtta çapraz olarak taşınırdı.
Hançer
Eski Türkler savaşta, göğüs göğse çarpışmalarda karşısındaki düşmana darbeleri hançerle vurmuştur. Kesici gövdesi bazen tek, ama genellikle çift ağızlı kesici bir silahtır. Hem kesici hem de yakın dövüş silahı olması sebebiyle geniş oluklara sahiptir. Kemere takılarak taşınan Türk hançerleri yaklaşık 35-40 cm. boyundadır. Çelikten yapılmış olan kesici gövdesi altın veya gümüş kakma yazılar, bitkisel motifler, saadet düğümü ya da Mühr-ü Süleyman gibi motiflerle süslenmiştir. Kabzaları kemik, fildişi, gümüş veya altın kaplamadır. Bunlar ahşap üzerine kadife, deri, gümüş veya altın kaplama bir kın içinde taşınır.
Karabela
Osmanlı kökenli olan bu kılıç, yeniçeri ve sipahiler tarafından kullanılmıştır. Karabela'nın en genel ayırt edici özelliği sapının kartal başı şeklinde olmasıdır. Osmanlı'nın Avrupa seferleriyle, kullanımdaki rahatlığı, hafifliği ve Türklere askeri açıdan duyulan hayranlık sebebiyle Avrupalılar tarafından benimsenmiştir. Türkler 17. ve 18.yüzyılda kullanmış; sonraki yüzyıllarda Polonlar tarafından rağbet görerek onların resmi kılıç formu haline gelmiştir.
Kilij
En karakteristik Türk kılıçlarından olan Kilij'in kökeni Asya Hunları'na kadar gider. Bu kılıcın en önemli özelliği ortasındaki bükümü ve yalmanıyla (kılıcın uç kısmında bulunan her 2 tarafı da keskin bölgeye verilen ad) darbe ve kesme gücünün oldukça keskin olmasıdır. Keskinlikte, Katana ile yarışabilen ender kılıçlardandır. Tek hamlede düşmanı ikiye böldüğü bilinen rivayetler arasındadır.
Memlük Kılıcı
Eğriliği az olan bu kılıç zamanında Mısır'a hükmeden Memlüklüler'den türemiştir. Türk-İslam kültürüne ait en eski kılıç tasarımlarından biridir. İnce, uzun, hafif ve dışa doğru kavislidir. 19. Yüzyılda Karamanlı Hamit Bey tarafından Amerikalılar'a hediye edilmiş; o tarihten bu yana da Amerika deniz subayları tarafından merasim kılıcı olarak taşınmaya başlanmıştır.
Pala
Yatağan'ı daha ziyade yeniçeriler kullanırken; pala, bahriye askeri ve süvariler tarafından kullanılırdı. Pala, düz; genişliği ucuna doğru biraz artan ve bu yüzden hafifçe öne kıvrık gibi görünürdü. Kısa ve enli olması sebebiyle yakın dövüş silahı olarak kullanılırdı.
Şaşmir
Bu kavisli kılıcın kökeni 9.yüzyıla ve Orta Asya'ya dayanır. Farsça kılıç anlamına gelen Şemşir, diğer kılıçlardan farklı olarak bele yatay olarak takılır. Tip olarak eğri, uca doğru incelen ve sivrilen bir formdadır. Yandan görünüşü aslan kuyruğunun kıvrıklığını anımsatır. Darbe enerjisini bıçağa yayarak, kesme üzerine odaklanır. Bu sebeple saldırıdan ziyade savunma silahı olarak kullanılmıştır.
Yatağan
Yatağan, Osmanlı döneminde yaygın olarak 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar kullanılmış; meşhur ve etkili bir tür kılıçtır. Yabancılar arasında Türk Kılıcı, halk arasında Kulaklı olarak da bilinir. Kılıcın ağırlık merkezi, kılıç yapımında Türk eğrisi olarak bilinen açısı ve ideal vuruş şekli diğer kılıçlardan farklı olduğu için kullanımı zordur. Formundaki bu farklılığın nedeniyse düşmanın her yönden gelecek kılıç darbelerini daha kolay savurmaktır. Ama iyi kullanan birinin elinde tahrip ve keski gücü, çağdaşı kılıçlardan çok yüksektir. Yatağan'daki motifler ve yazılar bazen bir şiir bazen bir özlü söz olmakla beraber çoğunlukla ayetler, kılıcın sahibinin ismi, dualar ve kılıcı yapan ustanın mührü ile yapım tarihi görülmektedir.