Super Moderator
Acet, köşesinde; bazı çevrelerin doları Türkiye'ye karşı silah olarak kullandığına dikkat çekti.
Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı.
Bu sözü hatırımızdan çıkarmamamız gereken bir dönemden geçiyoruz yine.
ABD’de ekonomi dersine giren profesör, derse şöyle bir giriş yapar:
“Siz şimdi uzun uzun ekonomi dersleri alacaksınız. Ama ben size ekonomiye kısaca şöyle özetleyebilirim:
Ekonomi dediğiniz şey;
100 milyon dolara kadar ticaret,
1 milyar dolara kadar siyaset demektir.
Oradan yukarısı ise savaş…”
Önce Moody’s diyelim, şöyle bir duralım.
Zaman ayarlı Moody’s atraksiyonu ile ilk defa karşılaşmıyoruz.
Hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Eylül ayında New York’ta yürüttüğü temasları tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerken bugünküne benzer bir operasyon çekmişlerdi.
Üç gün öncesinde Türkiye ekonomisi ile ilgili piyasaları coşturan olumlu bir açıklama yapan bu derecelendirme kuruluşu, üç gün sonra Erdoğan’ın uçağının motorunun ısındığı saatleri kollayarak Türkiye’nin notunu düşürmüştü.
Erdoğan, Eylül 2016’da çıktığı o New York seferinde, bizim burada kısaca ‘Baronlar’ diye nitelendirdiğimiz; dünya finans yönetiminin iplerini ellerinde tutan, hatta bir rivayete göre küresel müesses nizamın ta kendisi olan, hatta bir başka rivayete göre de bizim buralarda ‘Üst akıl’ olarak nitelendirilen çevreleri temsil eden, Moody’s gibi ‘Notçuların’ sahipliğini de yapan dev şirketlerin yöneticileriyle buluşmuştu.
Moody’s, hafta başında yine karşımıza çıktı.
Tabi, yine zaman ayarlı bir operasyonla.
Meclis’te Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliğinin başlangıç anını kollayarak “Türkiye’deki bankacılık yapısı 2017’de bozulacak” diyen bir açıklama yapıldı.
“Anayasa değişikliğini piyasalar panikle karşıladı” yorumunu tetikleyen bu zaman ayarlı açıklamanın bir el bombasının pimini çekip ortaya yere bırakmaktan bir farkı yoktu.
Pazartesi gününden bu yana dövizde yaşanan tırmanış, ekonominin kendi dengelerinden mi kaynaklanıyor, yoksa birileri ekonominin ayarlarıyla bilinçli bir şekilde oynuyor mu? Diye.
“İkisi de var” yanıtını aldım.
Muhatabımın altını çizdiği şu iki nokta, işin operasyonel kısmıyla ilgili iyi bir cevap niteliğindeydi:
1-Böyle dönemlerde kar elde etmek için hareket edenler, suyun bulanmasını fırsata çevirmek isteyenler hep olur. Buna ekonomik spekülasyon diyoruz.
2-Türkiye, çok ciddi bir değişim sürecinin içinden geçiyor. Türkiye’yi kontrol altında tutmaya dönük siyasi hedefleri olanlar var. Bunun için birileri, terörü nasıl bir enstrüman olarak kullanıyorsa, ekonomiyi de aynı amaçla kullanabiliyor.
Özellikle ikinci başlığa dikkat!
Mesele dönüp dolaşıp yine içinden geçtiğimiz ‘büyük kavgaya’ geliyor.
Anayasa paketini, Türkiye’yi avuçlarının içinden kayıp gitmesi olarak gören çevrelerin, döviz silahına davranıp ateş etmesi…
Bu çevreler dün muhtarlar toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi, “Dövizi Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”
Tabi, yine Cumhurbaşkanının dediği gibi, hükümetin, ülkeyi yönetenlerin, ekonomi kurmaylarının, Merkez Bankası’nın üzerine düşen görevler var.
Düşmanları tanımakla birlikte, “Bütün dünya bize düşman” söyleminin arkasına sığınıp yapılması gerekenleri boş vermek, inisiyatif kullanmamak, bu tür ekonomik operasyon çekenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz.
Merkez bankası, dün sabah aldığı bir kararla dövizin ateşini düşürdü.
Gün içerisinde dolar ve Euro, Türk lirasına karşı 20 kuruş kadar geriledi.
Peki bu, fiyat istikrarının oluştuğu anlamına gelir mi?
Meçhul.
Yani, bu süreç burada bitmiş değil.
Bu noktada ülkeyi yönetenlere düşen şöyle bir görev var.
Siyasi iktidarın, özellikle de ekonomi yönetiminin bir ‘söylem birliği’ içerisinde hareket etmesi, bir şekilde görüş ortaklığı sağlaması, bu sarmaldan çıkış noktasında büyük önem taşıyor.
Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı.
Bu sözü hatırımızdan çıkarmamamız gereken bir dönemden geçiyoruz yine.
ABD’de ekonomi dersine giren profesör, derse şöyle bir giriş yapar:
“Siz şimdi uzun uzun ekonomi dersleri alacaksınız. Ama ben size ekonomiye kısaca şöyle özetleyebilirim:
Ekonomi dediğiniz şey;
100 milyon dolara kadar ticaret,
1 milyar dolara kadar siyaset demektir.
Oradan yukarısı ise savaş…”
Önce Moody’s diyelim, şöyle bir duralım.
Zaman ayarlı Moody’s atraksiyonu ile ilk defa karşılaşmıyoruz.
Hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Eylül ayında New York’ta yürüttüğü temasları tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerken bugünküne benzer bir operasyon çekmişlerdi.
Üç gün öncesinde Türkiye ekonomisi ile ilgili piyasaları coşturan olumlu bir açıklama yapan bu derecelendirme kuruluşu, üç gün sonra Erdoğan’ın uçağının motorunun ısındığı saatleri kollayarak Türkiye’nin notunu düşürmüştü.
Erdoğan, Eylül 2016’da çıktığı o New York seferinde, bizim burada kısaca ‘Baronlar’ diye nitelendirdiğimiz; dünya finans yönetiminin iplerini ellerinde tutan, hatta bir rivayete göre küresel müesses nizamın ta kendisi olan, hatta bir başka rivayete göre de bizim buralarda ‘Üst akıl’ olarak nitelendirilen çevreleri temsil eden, Moody’s gibi ‘Notçuların’ sahipliğini de yapan dev şirketlerin yöneticileriyle buluşmuştu.
Moody’s, hafta başında yine karşımıza çıktı.
Tabi, yine zaman ayarlı bir operasyonla.
Meclis’te Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliğinin başlangıç anını kollayarak “Türkiye’deki bankacılık yapısı 2017’de bozulacak” diyen bir açıklama yapıldı.
“Anayasa değişikliğini piyasalar panikle karşıladı” yorumunu tetikleyen bu zaman ayarlı açıklamanın bir el bombasının pimini çekip ortaya yere bırakmaktan bir farkı yoktu.
DÖVİZ NEDEN FIRLAYIP GİTTİ
Dün, ekonomi ile ilgili birikimine, analizlerine güvendiğim Ak Parti’nin ekonomi kurmaylarından birini arayıp şu soruyu sordum:Pazartesi gününden bu yana dövizde yaşanan tırmanış, ekonominin kendi dengelerinden mi kaynaklanıyor, yoksa birileri ekonominin ayarlarıyla bilinçli bir şekilde oynuyor mu? Diye.
“İkisi de var” yanıtını aldım.
Muhatabımın altını çizdiği şu iki nokta, işin operasyonel kısmıyla ilgili iyi bir cevap niteliğindeydi:
1-Böyle dönemlerde kar elde etmek için hareket edenler, suyun bulanmasını fırsata çevirmek isteyenler hep olur. Buna ekonomik spekülasyon diyoruz.
2-Türkiye, çok ciddi bir değişim sürecinin içinden geçiyor. Türkiye’yi kontrol altında tutmaya dönük siyasi hedefleri olanlar var. Bunun için birileri, terörü nasıl bir enstrüman olarak kullanıyorsa, ekonomiyi de aynı amaçla kullanabiliyor.
Özellikle ikinci başlığa dikkat!
Mesele dönüp dolaşıp yine içinden geçtiğimiz ‘büyük kavgaya’ geliyor.
Anayasa paketini, Türkiye’yi avuçlarının içinden kayıp gitmesi olarak gören çevrelerin, döviz silahına davranıp ateş etmesi…
Bu çevreler dün muhtarlar toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi, “Dövizi Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”
Tabi, yine Cumhurbaşkanının dediği gibi, hükümetin, ülkeyi yönetenlerin, ekonomi kurmaylarının, Merkez Bankası’nın üzerine düşen görevler var.
Düşmanları tanımakla birlikte, “Bütün dünya bize düşman” söyleminin arkasına sığınıp yapılması gerekenleri boş vermek, inisiyatif kullanmamak, bu tür ekonomik operasyon çekenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz.
Merkez bankası, dün sabah aldığı bir kararla dövizin ateşini düşürdü.
Gün içerisinde dolar ve Euro, Türk lirasına karşı 20 kuruş kadar geriledi.
Peki bu, fiyat istikrarının oluştuğu anlamına gelir mi?
Meçhul.
Yani, bu süreç burada bitmiş değil.
Bu noktada ülkeyi yönetenlere düşen şöyle bir görev var.
Siyasi iktidarın, özellikle de ekonomi yönetiminin bir ‘söylem birliği’ içerisinde hareket etmesi, bir şekilde görüş ortaklığı sağlaması, bu sarmaldan çıkış noktasında büyük önem taşıyor.