366
367
1,472,112
7 Ekim - Tarihte Bugün
Tarihte Kurulan Türk Devletleri Cumhurbaşkanlığı Forsu pek çok anlam, motif ve değeri bünyesinde barındırmakta; yüzlerce yılın birikimini, tarihteki Türk topluluklarını, dolayısıyla Türk birliğini ve Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil etmektedir. Forsun boyutları 30x30 cm’dir. Türk Bayrağı üzerine “Cumhurbaşkanlığı Arması” işlenmiştir. Ay yıldız olmaksızın ya da Türk Bayrağı üzerine işlenmeksizin yalnızca güneş ve çevresindeki 16 yıldızdan oluşan bölüme Cumhurbaşkanlığı Arması denilmektedir. Armanın ortasında güneş, bunun çevresinde ise 16 yıldız bulunmaktadır. Güneş sonsuzluğu ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni, 16 yıldız ise tarihteki bağımsız 16 büyük Türk Devletini simgelemektedir. Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 220-MÖ 46) - Batı Hun...
Endişeli Bekleyiş Hanedan ve saray muhiti şubat 1924’de Ankara’dan gelen haberlerle epey heycanlıydı. Hilafetin kaldırılacağı hanedanın erkek mensuplarının Türkiye dışına sürgüne gönderileceği çeşitli yerlerde yazılır, konuşulur olmuştu.Hanedan mensupları bu dedikodular yoğunlaştıkça daha da heyecanlanıyor ve ürkekleşiyordu. Meclisin hanedanla ilgili bir karar alıp almayacağı alacak olursa kimler için geçerli kılınacağı merak ediliyor, düşünülüyordu. Dahası sürgün gerçekleşirse kimlerin gönderileceği, kalanların ne yapacağı da muammaydı.Rusya ve Avusturya gibi ananesi eski devrik hanedanların sürgün misalleri de ortadaydı ve hanedanı iyiden iyiye karamsarlığa sevk ediyordu. Fakat hiç kimse bütün Osmanlı ailesinin damatlarına varıncaya...
Tarih 1992'nin 26 Şubat'ını gösterdiğinde Azerbaycan Hocalı büyük bir vahşet yaşadı. Ermenistan güçlerinin kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden 613 sivili katletmesinin ardından 24 yıl geçmesine rağmen hala dün gibi akıllarda... KATLİAM NASIL YAPILDI? Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat’ta bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70′den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları...
Filistin lideri; “Filistinliler Abdülhamid’e borçludur” derken, İsrail Başbakanı Osmanlı idaresinin 2 bölük askerle sağladığı asayişi kendilerinin süper ordularla sağlayamadıklarını itiraf ediyor.Yunanistanda Moni Hagia Kilisesi Belediyenin ellerinden almaya çalıştığı arazilerin kendilerine ait olduğunu Osmanlın’ın verdiği tapularla ispatlıyor. Mesin Latin kilisesi arazilerini elan II. Abdülhamid’in verdiği fermanla elinde tutuyor, büyük devletlerin tasfiyeleride büyük oluyor ve bu devletlerin ölüsüde en az dirisi kadar uzun ömür yaşıyor… İmparatorluğun son demlerinde; II. Abdülhamid devrinde çekilen bu fotograflar Saraybosna’dan Etiyopya’ya Batum’dan Kahire’ye uzanan imparatorluk coğrafyasının tespih taneleri...
Halifelik yani Dünyadaki bütün Sunni Müslümanların ruhani reisliği makamı, 766 tarihinden, beri Abbasi Hanedanlığında idi. Hz. Peygamber’im amcalarından Abbas’tan indiği için “Abbâsi” denen bu hanedan 1258'e kadar Bağdat da, bu tarihten sonrada Kahire’de devam etmiştir. Fakat şöyle bir fark vardır ki; Kahire deki Abbasi Halifeleri İstanbul Patriklerine benzetilebilir. Papa’ya benzemezler, çünkü bir devletleri yoktu. Patrik nasıl Ortodoks âleminin ruhani reisi ise, Kahire deki Halifeler de, Sunni âleminin ruhani reisi idiler. Fakat Bağdat’da ki Halifeler gibi aynı zamanda devlet başkanı olarak saltanat sürmüyorlardı.[Ancak bu mukayese sadece bu bakımdandır. Halifenin Patrik ve Papanın ki gibi geniş ve vicdanların derinliğine nüfuz eden...
Yavuz Sultan Selim’in Gördüğü Bir Rüya Hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak kabul ettiğimiz rüya, hiç şüphesiz insanoğlu üzerinde bazen müsbet bazen de olumsuz tesirler bırakır. Bunun için bizim geleneğimizde kötü rüyaları kimseye anlatmamak, iyi rüyaları ise “hayra yormak” esastır. Bununla beraber tarih boyunca perde önündeki simaların gördükleri rüyalar meşhur-ı âlem olmuş, herkese ulaşmıştır. Güzelliği ile tanınan Hazret-i Yusuf’un rüya tabir etmede ayrı bir meziyete sahip olduğu kitaplarda geçer. Firavun ise bütün saltanatını kaybedeceğini rüyada görmüş ve tâbircilerin ifadeleri doğrultusunda zalimâne tedbirlere başvurmuştur. Fakat bütün bu önlemler onun gördüğü rüyanın künhünü (özünü) değiştirememiştir. Osmanlı padişahlarından...
Osmanlı tarihi gerek yakın geçmişte, gerekse de günümüzde tartışmaya açık birçok mevzuyu içerisinde barındırır. Kapalı kalmış veya farklı görüşlerle ezberler bozan yaklaşımlar, beraberinde yeni yeni fikirleri getirir. Bu, tarihî bir hadise çerçevesinde de olabilir, önemli bir kişi bazında da. Biz bu denememizde, Osmanlı tarihinde istisnai bir konuma sahip olan Cem Sultan’ın ölümünü ve onu bu ölüme sevkenden âmilleri ele almaya çalışacağız.Bilindiği üzere Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu; Sultan Bayezid’in de kardeşidir. Ömrünün önemli ve belki de en verimli olabilecek yıllarını Avrupa’da geçirmiştir. Belki kendisi bu tercihi yapmamıştı, ama istenmeden gelişen hadiseler, onun Frenk topraklarında yaşamaya...
Reformist, ileri görüşlü ve batıdaki gelişmeleri takip eden III. Selim Han devrinden itibaren bizde Avrupa’ya dâimî elçiler gönderme hususiyeti ayrı bir önem kazanmıştır. Zira bundan önce giden elçiler “fevkalâde sefir” sıratıyla giderler ve gereken diplomatik ilişkileri halle kavuşturduktan sonra tekrar İstanbul’a dönerlerdi. Paris’e gönderilen ilk dâimî elçiler arasında yer alan Emin Vahîd Efendi burada iken, Napoléon Bonaparte ile iki kez görüşmüş ve bir ara söylediği iki mısralık şiir ile imparatorun yüksek alâkasına mazhar olmuştur….Emin Vahîd Efendi Kütüphanesi Bütün dünyaca tanıdık bir sima olan Napolyon o zamanlarda henüz çiçeği burnunda bir imparatordur. Öteden beri bozulmaya yüz tutan Osmanlı-Fransız ilişkilerini...
Barıdırdığı milyonlarca vesika ile dünya mirasının en önemli hazinelerinden sayılan, sadece Türkiye değil pek çok ülkenin hafıza kaydı mesabesinde olan eski adıyla Hazine-i Evrak, bugünkü tabirle Başbakanlık Olmanlı Arşivi’den Sultan Abdülhamid’in buyruklarını, devlet politikalarını yansıtan çeşitli konulara dair bir kaç orjinal belge. Amerika’ya Karşı Teşebbüsler Yıldır Saray-ı Hümâyânu Baş Kitâbet Dâiresi Aralık ayının ikinci günü Farsan (Kızıldeniz’de ada) sularına gelip demir atan Amerika bandıralı gambotu gözetim altında tutmak için yeterli vasıtalara sahip olmadığına dair Yemen valiliğinden alınan telgrafı takdim eden 27 Aralık 1903 tarihli hususi sadaret tezkereniz padişah tarafından görüldü. Malumunuz olduğu üzere...
D'Ohsson Kimdir ? İgnatius Mouradgea D'Ohsson 1740 yılında İstanbul Beyoğlu'nda Katolik Ermeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. İstanbulda, Fransiskan ve Dominikan papazları tarafından sürdürülen Batı eğitim tarzından ve bu aydın zümrelerin sağladığı imkânlardan istifade etti ve iyi bir eğitim gördü. ilk görevine İzmir'de 1735'te açılan İsveç Konsolosluğu'na tercüman olarak başladı. Tercümanlık hizmeti yanında Doğu dillerini ve tarihini avrupaî metotlarla yakından incelemeye olanağı buldu Bu arada Osmanlı ulemâ ve ricalinden iki kişinin devletin hukukî yapı ve teşkilâtıyla ilgili konularda kendisine yardımcı olmasıyla Osmanlı Devleti'nin bütününü sergileyecek ve ilerideki büyük eserinin çerçevesini oluşturacak olan konulara...
Türk askeri için yıllardır herkes "Mehmetçik" dedi ancak bugüne kadar kimse neden askere Mehmetçik dendiği üzerinde fazla kafa yormadı. Askerler için neden bu ismin kulanıldığına ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dergisinde yer verildi. TSK bünyesinde çıkarılan Silahlı Kuvvetler Dergisi, Mehmetçik"in hikayesini yazdı. Buna göre; Ocak 1912'de Trablusgarp'ta Tobruk Savaşında bir subayın yanında çarpışan Mehmet isimli asker şehit düştü. Onbaşı, subaya dönüp "Kumandan Mehmet şehit düştü" diye bağırdı. Subay da "Vah Mehmetçik, vah" diye karşılık verdi. Subayı duyan diğer askerler şehit düşen askerin ismini Mehmetçik sanıp "Mehmetçik şehit düştü" diye bağrıştı. Arap askerler ise dilleri dönmediğinden, "Muhammedçik, Mhumammedçik şehit oldu"...
1924'te sürülen Osmanlı Hanedanının hayattaki 300 üyesinin neredeyse tamamı yurt dışında. Şehzade ve sultanlardan sadece Harun Efendi ile 3 çocuğu ve 6 torununun yanı sıra Safvet Neslişah Sultan İstanbul’da yaşıyor. Osmanoğulları için 89 sene önce sürgün kanununun çıktığı 3 Mart 1924 günü, son padişah Sultan Mehmed Vahideddin Han, son halife Abdülmecid Efendi ve şehzade unvanını taşıyan 35 kişiyle birlikte ailenin toplam 37 erkek üyesi bulunuyordu.Ancak başka ülkelerdekinden farklı olarak bizdeki sürgünün kapsamı çok geniş tutulmuştu. Osmanoğulları için 89 sene önce sürgün kanununun çıktığı 3 Mart 1924 günü, son padişah Sultan Mehmed Vahideddin Han, son halife Abdülmecid Efendi ve şehzade unvanını taşıyan 35...
1931 yılı Mayısında, asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan bir gaflet neticesi, dünya arşivcilik tarihinde tek örnek olarak, Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, millî hafızamızın bir bölümü, sorumsuz, kültür ve şuurdan habersiz bir iki kişinin gayretiyle kuru ot ve paçavra fiyatına, okkası üç kuruş on paraya Bulgaristan’a satıldı. Tarihî evrakımız ot balyaları gibi çemberlenip vagonlarla Bulgaristan’a gönderilirken, bu durum Son Posta Gazetesi yazarı İbrahim Hakkı (Konyalı) tarafından tespit edilerek ilgili makamlara bildirildiyse de maalesef muvaffak olunamamıştır.Daha sonra Muallim Cevdet (İnançalp) olayın takipçisi olarak dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı bir mektup ile evrak satışının incelenerek...
Osmanlı modernleşmesi tam olarak nedir? Modernleşme hareketleri neye dayanır, bu modernleşme mefhumu salt Batı taklitçiliği midir, Japon yahut Rus modernleşmesi bizim için model oluşturabilir mi, oluşturmalı mıdır?Lale Devri olarak isimlendirilen devir Batıyı sadece kasırlar, eğlence, çırağan sefaları olarak algılamak mıydı? Aksine bilinçli bir yenileşmeden, revizyondan mı söz etmemiz gerekir? Soruları uzatmak mümkün. Ancak bunlara sağlıklı cevaplar verebilmek hiç de o kadar basit değil.Osmanlı modernleşmesini ele almak için nereye kadar gitmeliyiz? III. Selim ya da II. Mahmud’a değil, III. Ahmed saltanatına, 18. asrın başına gitmeliyiz. Bu devirde vezaret-i uzma makamını işgal etmiş Nevşehirli Damad İbrahim...
Osmanlı’nın dillere destan Akıncı Ocağı, devletin kuruluşunda ve yükselişinde, tımarlı sipahi sınıfından sonra en büyük hizmeti gören ordu kuruluşudur. Yeniçeri toplam sayısının 3 bin olduğu Fâtih Sultan Mehmed’in tahta geçişinde (1451), akıncı mevcudu 50 binin üzerinde idi.Akıncı, akın yapan askerdir. Akın, düşman iline akmaktır. Nasıl akılır? Atla… O halde akıncı, tıpkı tımarlı sipahisi ve kapıkulu sipahisi gibi bir atlı, süvari sınıfıdır. Atsız akın olmaz. Süvari olmayan akıncı mevcut değildir.Osmanlı Akıncısı, at binmeyi binlerce yıllık tecrübeden sonra öğrendi. Binlerce yıl önce dünyanın en iyi at koşumlarını, çizmelerini yapmış bir ırktan geliyordu. Pasifik ile Atlantik arasında daha bin yıl önce at koşturmuştu. Dünyanın hiç...
Bugünlerde Anayasa’nın yeniden düzenlenmesine dâir haberlere televizyonda sık sık rastlıyoruz. Eğer eskiler için söyleyecek olursak; onlar değil kanun yapmaktan, hazır kural ve kâideler üzerinden hüküm vermeye bile çekinirlerdi. Şüphe yok ki, düzenin müdâvemeti için birilerinin bu işi yapması gerekmektedir. Fakat tarihî dönem içerisinde adâletle hükmetmenin ve bu işin mesuliyetinin ne kadar ağır olduğunu bilen bazı kimseler, yükünün diğerlerine nispeten daha hafif olmasını ihtiyar etmişler, yine onların tabiriyle müşârün-ileyh yani parmakla gösterilen kişi olmaktan çekinmişlerdir. Adâletiyle meşhur Hazret-i Ömer’e “Senden sonra oğlun halife olsun” dediklerinde “Bir evden, bir kurban yetişir” sözleriyle tarihî bir...
Ayasofya’nın ilk banisi İmparator Constantinus binanın yüksekliği, kubbenin büyüklüğü ve azameti karşısında heyecana kapılarak kollarını semaya kaldırdığı ve Hazreti Süleyman mabedine atıfla: “Ey koca Süleyman, artık ben Constantinus senden daha üstünüm” diye bağırdığı rivayet edilir. Istanbul’un fethinden sonra ise Sultan Fatih’in Ayasofya’nın kubbesine çıkarak rüyalar, efsaneler ve idealler şehri Konstantiniye’ye bakıp dehşete ve hüzne kapılmış, ardından şu beyti terennüm etmiştir: Bûm nevbet mizened der tarem-i Afrasyâb Perdedârî mikuned der kasr-ı Kayser ankebût Geçenlerde bir sanat tarihçisi dostumun elinde “tepesinde çan, minareleri ise yer ile yeksan” bir Ayasofya fotoğrafı gösterdi. Densizin biri sözüm ona bunu...
Paris’in sembolü konumunda olan Eyfel, bütün ihtişamıyla her yıl milyonlarca turisti kendisine çeker. Bu âbidevi eserin yapılış tarihi 1889’lara rastlar. Bu yönüyle tam yüz yıl önce gerçekleşen Fransız İhtilali ile bir ilgilisi olduğu düşünülebilir. Evet doğrudur, ihtilalin yüzüncü yılını kutlamak amacıyla böyle bir projeye karar verilmiştir. Ve kule tamamlandığında 329m.lik boyu ile Paris üzerinde arz-ı endam etmeye başlamıştır. Fakat ilk zamanlar bu eserin görsel bakımdan değeri birçok sanatkâr tarafından tartışılmış, hatta Eyfel daha yapılırken bile kaldırılması için imza kampanyaları düzenlenmişti… Eyfel’in inşa müddeti de o devir için oldukça kısadır. Tatil olan pazar günleri de dahil olmak üzere 794 gündür. Fakat...
Bundan sekiz yüzyıl kadar önce El-Cezeri,insanlığın çeşitliliğine ve o dönemde İspanya'dan Orta Asya'ya kadar yayılan islam dininin evrenselliğine duydugu hayranlığı göstermek için bu ayrıntılı saati tasarlamıştır.Bu zenginliği eserine yansıtmak üzere kullandığı Yunan (Arşimet) su prensiplerini,Hint saati (gati) ve Hint fili,Mısır Zümrüdüanka'sı,Arap figürleri,İran halısı ve Çin ejderleriyle takviye etti.Kale üzerindeki figürün Selahhatin Eyyubi olduğu,El-Cezeri'nin büyük lidere duyduğu saygıyı ifade etmek için kullandığı düşünülmektedir.Ayrıca,saatte kullandığı her hayvan bir miti dile getiriyordu; Fil: Kraliyet ve soyluluğu, Zümrüdüanka: Yeniden doğuş ve hayatı, Ejder: Güç ve yenilmezliği. El-Cezeri Kimdir? Tam adı Ebû’l İz İbni...
12 Eylül 1901 tarihinde Hariciye Nezareti’ne Rumca bir mektup gönderildi. Nezaretin Tercüme Odası’nda işlem gören bu mektuba bakılırsa, gönderen Sultan II. Abdülhamid dahil imparatorluk ricali aleyhinde bazı mühim sırlara sahipti. Hayatını tehlikeye atmak istemediğinden, bu sırları gizli kalması şartıyla dönemin Hariciye Nazırı olan Ahmed Tevfik Paşa’ya (1845-1936) aktarmaya hazırdı. Sırlar, kıtalar, halklar, inançlar, gelenek ve töreler… Sultan ve saltanatı dışında idare, hukuk, eğitim, ordu, inanç, iktisat, yaşantı yahut diğer alanlarda tekillikten bahsetmenin zor olduğu yapısı münasebetiyle Osmanlı İmparatorluğu tarihin hemen her alanında çeşitli araştırmalara konu olmuştur, olmaktadır ve dahi olacaktır. Bu gelişme ilerleyen zaman...
Geri