Üst
Ekrem Dumanlı nereden cesaret alıyor?

Ekrem Dumanlı nereden cesaret alıyor?

BULUT

Super Moderator

Erdoğan'ı 'Ya adam gibi gider. Ya da gitmek zorunda kalır' diyerek tehdit eden Ekrem Dumanlı'nı cür'etinin arka planında ne var?
rem-dumanli-nereden-cesaret-aliyor-1441277703-4924.webp
rem-dumanli-nereden-cesaret-aliyor-1441277703-4924.webp

Paralel örgütün yayın organı Zamangazetesinin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, yine örgütün kasası olduğu iddia edilen Akın İpek'in sahibi olduğu İpek Koza Grubu'na yapılan operasyon sonrası katıldığı programda CumhurbaşkanıErdoğan için tehditler savurmuştu.

Sonrasında gelen tepkiler üzerine çark eden Dumanlı 'ben o sözleri 12 Eylül dönemi çin söylemiştim' diyerek çark etti.

Star yazarı ve cemaati iyi bilen isimlerden olan Ahmet Taşgetiren ise bugünkü köşesinde Dumanlı'nın tehdit dolu sözlerini yazdı.

Taşgetiren o sözler için 'Söyleyene değil söyletene bakmak gerekli' diyerek Dumanlı'nın bu cesaretini nereden aldığını soguladı.

İşte Taşgetiren'in bugünkü köşesinde yazdıkları;

Cür’etin arka planı

Ne diyor Ekrem Dumanlı? “Ya adam gibi gider. Ya da gitmek zorunda kalır.”

Bunu bugün söylüyor, hedefi açık edilince de “Ben 12 Eylül dönemi için söylemiştim” kaçamağına sığınıyor. O kaçamakta söyledikleri bile yenir yutulur şeyler değil. Bu sözlerdeki edeb boyutunu geçin, o çoktan silindi zaten, cür’et boyutuna bakın. Nasıl olurmuş gitmek zorunda kalmak, onu sorgulayın.

Bunu söyleyen adam nasıl bir “gitmek zorunda bırakmak” kudretine sahip, onu sorgulayın.

Ben de bakıyorum o cür’etin kaynağına ve orada uluslararası odaklarla girilen bir koalisyon arayışını görüyorum.

O uluslararası odaklar bunlara ne kadar kredi açıyor bilmem, ama şu anda bu camianın bütün projesinin “Dışarıdaki güçlerle Türkiye’yi terbiye etme, hizaya getirme” hesabına göre kurgulandığında en küçük bir şüphem yok.

Bunların Erdoğan’a yönelik öfkeleri, uluslararası odakların Ortadoğu’da Erdoğan’ı “ayak bağı” görmeleri ile örtüşüyor ve ortaya uluslararası odaklar için son derece tabii ama içerden vuruşlar bakımından alçakça bir işbirliği çıkıyor.

Dün Lale Kemal, Zaman’da bir yazı yazdı. Başlığı “Fuat Avni’ dur diyebilir” şeklindeydi. Kime, Tayyip Erdoğan’a...

Ancak Lale Kemal’in Fuat Avni’si, öyle yerli bir aktörden ibaret değil. İşte o yazıdan bir cümle:

“Yalnız bir husus var gözden kaçırılan. Fuat Avni’nin Amerikan casusluk örgütü CIA kaynaklı olduğuna dair artan biçimde dış kaynaklı bilgiler almaya başladım.”

Bir cümle daha:

“Bu hesabın CIA içinde gizli bir hesap olduğu, Türkiye’de artan otoriterleşmeyi deşifre etmeyi amaçladığı intibaı çok güçlü.”
Lale Kemal, Ekrem Dumanlı’nın belki de “gitmek zorunda kalır” derken ilham aldığı güç odağını da şöyle açıklıyor:
“Demem o ki, Türkiye’deki tehlikeli gidişata artık dışarıdan müdahale ile “dur” denilebilir. Bu “dur” deme hali ise bizim kara gözümüz kara kaşımız için değil, Türkiye’nin, Allah vergisi coğrafi konumu ve NATO üyesi olması sebebiyle, “otoriterleşmesine” izin verilmeyecek olmasından kaynaklanabilir.”

Garip Türkiyem. Ülkedeki gidişata “Dışardan dur deme”nin bu kadar pervasızca yazılabildiği Türkiyem. Medyasının, böylesine uluslararası operasyonlara çanak tuttuğu Türkiyem. Fuat Avni - CIA iç içeliğinin, üstelik “Görevimiz Tehlike” kıvamında iktidar devirme operasyonları için bu ölçüde meşrulaştırıldığı Türkiyem. Ve dini bir cemaatin başkalaştırılarak bir casus misyonuna soyundurulduğu Türkiyem.

Lale Kemal’in “NATO üyesi olmamız hasebiyle otoriterleşmemize izin verilmez” yaklaşımı tam bir kara mizah niteliği taşıyor. Biz, o çok demokratik dünyanın ne Sisi’lere iktidar bağışladığını da biliyoruz nitekim. Ona demokrat veya değil, sadece kullanılabilir aktörlerin lazım olduğunu da biliyoruz.

Bildiğimiz bir başka şey ise Tayyip Erdoğan’ın, bir noktadan sonra, bölgeye ilişkin politikalarda, Amerika ve Avrupa ile “paralel duruşlar”dan uzaklaşmasıdır. Elbet Erdoğan da biliyor bu coğrafyada küresel odaklarla farklılaşmanın getireceği faturaları ama bir yerde de Türkiye’nin olmazsa olmazları devreye giriyor ve “Amerika’ya rağmen” diyorsunuz, “AB’ye rağmen” diyorsunuz.

Bir dini Cemaatin casus misyonuna büründürülmesi süreci gerçekten dramatik bir süreçtir.

Bugün’ün salı günkü “DAİŞ’e silah yardımı” dosyası, tam bir casus misyonunun yansımasıdır. Tıpkı TIR operasyonu gibi. Bu dosya, Fuat Avnili mi, Avnisiz mi bilmem ama “Türkiye’yi DAİŞ’le ilişkilendirip, dış politikasına ipotek koyma” projesinin paralel medya kanalıyla pazarlanmasından ibarettir.

Bu da Camia’nın, Erdoğan’la savaşını, Washington’la, Brüksel’le birlikte yürütme operasyonunun başka bir ayağını oluşturmaktadır.
Başkalaştınız, başkalaştınız, bambaşka oldunuz, öyle ki casus misyonunu fütursuzca yürütüyorsunuz, üstelik sırtınızı sanki Amerika’ya dayamış gibi cür’etkar görünüyorsunuz.

Cumhurbaşkanına o dille hitap eden bir adama nasıl seslenmek gerekir bilmiyorum.

Ama şunu söyleyeyim:

Halkımız bu tehditlere pabuç bırakacak değildir.

Cemaati “The Cemaat” yaptınız Hoca “The Hoca” oldu. Herkes birer birer “The”laşıyor. Yazık manevi duyarlılıkla bağlanan onca insana, yazık, onlara bu casus misyonunun yükünü taşıtmayın, insaf edin!

Bu şaibe yükü ile sizi Amerika da kurtaramaz, AB de!

Ahmet TAŞGETİREN
 
Geri
Üst