Üst
Kız Kulesi Tarihi

Kız Kulesi Tarihi

Geçmişi 2500 yıl öncesine dayanan bu eşsiz yapı, İstanbul`un tarihine eş bir tarih yaşamış ve bu kentin yaşadıklarına görgü şahitliği yapmıştır. Antik çağda başlayan geçmişiyle, Eski Yunan`dan Bizans İmparatorluğu’na, Bizans`dan Osmanlıya, tüm tarihi dönemlerde var olarak günümüze kadar gelmiştir.

M.Ö. Kızkulesi​

Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre önceleri Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçası zamanla sahilden kopmuş ve Kızkulesi’nin üzerinde bulunduğu adacık oluşmuştur. Kızkulesi’nin üzerinde yer aldığı kayalıktan ilk kez M.Ö. 410’da söz edilir. Bu tarihte Atinalı komutan Alkibiades, Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa ettirir. Sarayburnu'nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilir ve kule böylece Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu halini alır. Bundan yıllar sonra yani M.Ö. 341’de Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır.

Roma Dönemi​

M.S. 1110’lara gelindiğinde ise bu küçük adacığın üzerindeki ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir. 1143 – 1178 yılları arasında hükümdarlık süren İmparator Manuel, şehrin savunmasına yardım için iki tane kule yaptırmıştır. Bunlardan birini Mangana Manastırı yakınına (Topkapı Sarayı’nın sahili) diğerini ise Kızkulesi’nin bulunduğu yere inşa ettiren İmparator Manuel, hem düşman gemilerini Boğaz’a sokmamak, hem de ticaret gemilerinin gümrük vergisi vermeden geçişine engel olmak için, iki kule arasına zincir bağlatmıştır.

Bizans Dönemi​

Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
Daha önceleri zaman zaman harap olan ve yeniden onarılan Kızkulesi, İstanbul’un fethi sırasında Venedikliler tarafından üs olarak kullanılır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kuşattığı sırada Bizans’a yardım etmek için Venedik’ten Gabriel Treviziano komutasında gelen bir filo burada üslenmiştir.

Osmanlı Dönemi​

Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet bu küçük kaleyi yıktırır ve yerine taştan, etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kalecik yaptırır ve buraya toplar yerleştirir. Kaleye konulan bu toplar, liman içindeki gemiler için etkili bir silah olmuştur. Ancak kule, Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanılmış ve Mehterler burada top atışları ile birlikte nevbet (bir çeşit İstiklal Marşı) okumuşlardır. Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Osmanlı dönemi boyunca Kızkulesi’nin onarılarak ya da yer yer yeniden yapılarak yaşatıldığı bilinmektedir. 1510 yılında meydana gelen ve “küçük kıyamet” olarak anılan depremde İstanbul’daki pek çok yapı gibi Kızkulesi de büyük hasar görmüş, kulenin onarımı Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirilmiştir. Çevresinin sığ olması sebebiyle 17. asırdan sonra kuleye bir de fener konulmuştur. Bu tarihten itibaren kule, artık bir kale değil bir deniz feneri olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kuledeki toplar da bu dönemde artık korunma için değil, merasimlerde selamlama için atılıyordu. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra tahta geçmek için İstanbul’a gelen Şehzade Selim, Üsküdar’dan geçerken, Kızkulesi’nden atılan toplarla selamlanmıştır.

Kız kulesi
Kız kulesi
Kız kulesi
Kız kulesi
Bundan sonra uzun süre tahta geçen her Padişah için bu selamlama yapılarak, Padişah’ın tahta geçişi top atışları ile halka duyurulmuştur. 1719 yılında fenerde yağ kandilinin rüzgâr etkisiyle etrafı tutuşturmasından dolayı çıkan yangın ile iç kısmı tamamen ahşap olan kule yanmış,1725 yılında şehrin Baş Mimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kapsamlı bir onarımdan geçirilmiştir. Bu onarım sonrası kule, kurşun kubbeli ve fener bölümü de kagir ve camlı olarak restore edilmiştir. Ardından 1731 yılında kulenin feneri ile top mazgalları ve diğer yerleri yeniden onarımdan geçmiştir. Kızkulesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlar. Daha önce eğlenceler ve kutlamalar için yapılan top atışları, bu dönemde artık savunma amaçlı yapılır. Kule, 1830-1831'de ise, kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşür. Daha sonra 1836- 1837'de görülen ve 20-30 bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı burada kurulan hastanede tecrit edilmiştir. Kızkulesi’nde tesis edilen bu hastanede uygulanan karantina ile salgının yayılması önlenmiştir. Kızkulesi’nin Osmanlı dönemindeki son büyük onarımı II. Mahmud döneminde yapılmıştır. Kule’nin bugünkü şeklini veren 1832-33 yılındaki tadilat sonrasında, ünlü hattat Rakım'ın yazısı ile Kızkulesi’nin kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirilir. Osmanlı-barok mimari tarzında yapılan bu restorasyonda, kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği ilave edilir. 1857 yılında bir Fransız şirketi tarafından Kuleye yeni bir fener yaptırılır.

Cumhuriyet Dönemi​

Kız  kulesi
Kız kulesi
Kız  kulesi
Kız kulesi
İkinci dünya savaşı döneminde Kızkulesi’nde yenileme çalışması yapılır. Kulenin çürüyen ahşap kısımları tamir edilir ve bazı bölümleri yıkılarak betonarmeye çevrilir. 1943’de yeniden büyük bir onarım geçiren kulenin çevresine büyük kayalar yerleştirilerek denize kayması önlenmiştir. Bu arada kulenin oturduğu kayanın etrafındaki rıhtımdaki ambar ve gaz depoları kaldırılmıştır. Yapının dış duvarları korunarak içi betonarme olarak yenilenmiştir. Kızkulesi, 1959 yılında Askeriye'ye devredilmiş ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı, Boğazın deniz ve hava trafiğinin denetlenmesini sağlayan bir radar istasyonu olarak kullanılmıştır. “ Deniz Kuvvetleri Tesisi Mayın Gözetleme ve Radar İstasyonu” olan binadaki sarnıç, 1965’de yapılan tadilatlar sırasında üzeri beton dökülerek kapatılmıştır. 1983 yılından sonra kule, Denizcilik İşletmeleri'ne bırakılmış ve 1992 yılına kadar ara istasyon olarak kullanılmıştır.

Günümüzde Kızkulesi…​

Antik Çağ'da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan Kule, bir ara da "Tour de Leandros"(Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmış, günümüzde ise Kızkulesi – Maiden’s Tower ismi ile bütünleşmiştir. 1995 yılında Kızkulesi’nin restorasyon süreci başlar. Binlerce yıllık gizemli bir tarihe sahip bu özel mekan, kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalarak tamamlanan restorasyon çalışması sonrasında 2000 yılında kapılarını ziyarete açar. Bugün gündüzleri cafe-restaurant, akşamları ise özel restaurant olarak yerli ve yabancı ziyaretçilerine hizmet veren Kızkulesi, düğün, toplantı, lansman, iş yemeği gibi pek çok özel davet ve organizasyona da ev sahipliği yapmaktadır

Kız Kulesi Efsaneleri​

Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
Kızkulesi
Yukarıda belirttiğim gibi Kuz Kulesi, belki de hakkında en çok efsane türetilen İstanbul eserlerinden biridir. Yunanlar, Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı efsaneler anlatmışlar, bu hikayelere göre de kuleye isimler vermişler.

Mesela Yunanlar buraya Damalis Kulesi derlermiş. Nedeni ise en başta yazdığım gibi buralar o dönem Atinalılarınmış. Atina Kralı Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak sahilini çok sevdiğinden öldüğünde onu buraya gömdürmüş. Yunanlarda bu nedenle sahile Damalis sahili, kuleye de Damalis kulesi demişler. Hatta eğer doğruysa bir de heykeli varmış Kraliçe Damalis’in kayalıklarda.

Hero ve Leandros Efsanesi​

Hero, Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olarak tanımlanan Afrodit’in rahibelerinden biridir ve Kız Kulesi’nde görev yapmaktadır. Rahibe olması nedeniyle aşka yasaklıdır ve erkeklerle ilişkisi yoktur.

Kız Kulesi
Kız Kulesi
Kız Kulesi
Kız Kulesi
Bir gün yıllardır kaldığı kuleden bir tören için karşıya geçer. Orada Leandros adında başka bir rahip ile karşılaşır ve ona ilk görüşte aşık olur. Rahip Leandros da aynı duygulara kapılır. Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın soğuk ve akıntılı sularını geceleri yüzerek aşmasıdır. Bir süre bu şekilde aşk yaşayan çiftin hikayesi, rüzgarlı bir gece Hero’nun sevgilisine yol göstermesi için yaktığı fenerin sönmesiyle son bulur. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğularak ölür. Efsaneye göre bu duruma gözleriyle şahit olan Rahibe Hero, yaşadığı acıya dayanamaz ve o da kendini boğazın sularına bırakarak hayatına bir son verir.

Bu efsaneye dayanarak Romalılar burayı, Leandros Kulesi olarak adlandırmışlar.

Sepetteki Zehirli Yılan Efsanesi​

Bir diğer Kız Kulesi efsanesi, sepetle birlikte kuleye gelen zehirli yılanı anlatır. Yalnız bu efsanenin hem Yunan – Roma hem Türk türevleri vardır. Kronolojik olarak anlatalım.

Kız Kulesi
Kız Kulesi
Kız Kulesi
Kız Kulesi
Kralın Eşi : Eski çağlarda Romalı bir imparatora, falcılar tarafından eşinin öleceği söylenir. O da kraliçesini korumak için Kız Kulesi’ne yerleştirir. Kendisinden ve özel hizmetlilerden başka kimsenin yanına girmesine izin vermez. Yine de kaderin önüne geçemez ve kraliçeye gönderilen yiyecek sepetinin içinden çıkan yılan onu orada sokarak öldürür.

Hanım Sultan : Bu hikayeye göre ise Selçuklu Sultanlarından biri, rüyasında çok sevdiği kızının bir yılan tarafından ısırılarak öleceğini görür. Vesveseye kapılan sultan, kızını kuleye yerleştirir. Kendisi dahil kimsenin kuleye girip çıkmasına izin vermez. Hatta su ve süt dahi özel borularla akıtılır adacığa. Derken yıllar sonra hanım sultan hastalanır. O güne dek bilinen en iyi hekim tarafından zar zor iyileştirilir genç kız. Bunun üzerine pek çok farklı yerden hanım sultana hediyeler yollanır, bunların arasında da bir sepet üzüm vardır. Üzüm sepetinin içine gizlenmiş olan yılan, o gece hanım sultanı zehirleyerek ölümüne neden olur.

Battal Gazi Efsanesi​

Bir başka Türk Kız Kulesi efsanesi de Seyyid Battal Gazi hakkındadır. Battal Gazi, dönemin İslam Halifesi Harun Reşid’in ordusuyla İstanbul kuşatmasına katılır. Kuşatmadan sonuç alamayan İslam ordusu geri çekilirken Battal Gazi, Üsküdar’da kalmaya devam eder. Çünkü tekfurun kızına aşıktır. Ancak Üsküdar tekfuru, imparatorun izniyle kızını kuleye hapsederek onu Battal’dan koparmaya çalışır. Bunun üstüne Seyyid Battal, bir gece Kız Kulesi’ni basarak hem tekfurun kızını hem de kuledeki hazineleri alarak kaçar. Meşhur, “atı alan Üsküdar’ı geçti” deyiminin de bu efsaneye dayandığı söylenir.
 

Ekli dosyalar

  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-1.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-1.webp
    32.5 KB · Görüntüleme: 10
  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-3.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-3.webp
    42.5 KB · Görüntüleme: 5
  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-5.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-5.webp
    55.2 KB · Görüntüleme: 6
  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-7.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-7.webp
    69.4 KB · Görüntüleme: 5
  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-17.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-17.webp
    42.3 KB · Görüntüleme: 4
  • bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-20.webp
    bir-zamanlar-kiz-kulesi-36-20.webp
    48.2 KB · Görüntüleme: 4
  • kiz-kulesi-1.webp
    kiz-kulesi-1.webp
    48.8 KB · Görüntüleme: 7
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst