5 Yıldızlı Kaptan
İçindekiler
- Bir dönem insanların başından düşürmediği fes, aslında sadece bir şehrin adı
- Yeni ve modern ordunun, yeni ve modern bir teçhizata ihtiyacı vardı. Fes de bu ihtiyaç için adeta biçilmiş bir kaftandı
- Genç Osman Dönemi’nde de bir şapka devrimi denendi fakat halk tarafından dini gerekçelerle kabul görmedi
- Halk, başta fes için isyan etse de namazda sorun çıkarmamasından ötürü kısa sürede benimsendi
- Fes bir yandan birlik ve beraberlik sağlarken bir yandan da insanları ötekileştirdi
- Fes zamanla o kadar çok mühim bir meseleye dönüştü ki Fes Bakanlığı bile kuruldu
- Fes deyip geçmeyin, her fesin kendi içinde anlam ve önemi var
- Genç kızların en çok beğendiği model de var, ağır ağabeylerin tercihi de...
- Bana fesini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim desek yeridir
- Yaklaşık 100 yıl önce terk ettiğimiz fesin Osmanlı’daki ömrü de 100 yıl kadardı
- Bonus: Püsküllü bela...
Özellikle Osmanlı Dönemi’nde Türklerin kullanımıyla özdeşleşen, dönem dizileri ve filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkan fesin bir şapkadan daha öte işlevleri olduğunu tahmin etmek pek zor olmasa gerek.
Osmanlı’da hemen hemen herkesin kullandığı, deyim yerindeyse halk arasında bir köprü bile kuran ve maneviyat da içeren fesin; ortaya çıkışı, Türklere ulaşması, alışma süreci ve kaldırılmasına kadar ilerleyen süreci sizlerle beraber inceleyeceğiz.
Gelin şimdi hep beraber fesin pek fazla bilinmeyen özelliklerine ve tuhaf hikâyesine bir göz atalım.
Osmanlı’ya yaklaşık 1825’li yıllarda gelen fese, ilk kez Fas’ın Fes şehrinde üretildiği için fes adı verildi. Farklı dillerdeki kullanımından ötürü fese “fez” ya da fés diyen toplumlar olsa da genel olarak dünyada fes olarak bilinir.
Asakir-i Mansure-i Muhammedîye
Osmanlı’ya 463 yıl boyunca büyük hizmetler veren Yeniçeri Ocağı, ömrünün son yıllarında devletin çıkarlarını düşünmeyen davranışları sebebiyle Vaka-i Hayriye (hayırlı olay) ile beraber 1826’da II. Mahmud tarafından kaldırıldı.
Yeniçeri Ocağı yerine, yeni ve modern bir ordu fikriyle Asakir-i Mansure-i Muhammedîye ordusu kuruldu. Tıpkı Yeniçeriler gibi bu ordunun da bir kılık kıyafet kültürü olmalıydı ve bu eksiklik de Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa’nın Fas/Tunus seferinden dönüşünde beraberinde getirdiği fesler ile tamamlandı.
Osmanlı’da yenilikçi padişah deyince akla gelen ilk isimlerden olan II. (Genç) Osman, tahtta kaldığı süre boyunca Avrupai tarzda giyindi. Bilim ve ilim insanları ile diğer yöneticiler de II. Osman’a riayet etse de halk özellikle de namaz esnasında siperli şapkaların sorun çıkarması sebebiyle bu yenilikleri benimseyemedi.
Gelgelelim II. Mahmud Dönemi’nde ordunun fes takmasından sonra yazılan ferman ile neredeyse herkesin fes kullanması zorunlu oldu. Yazılan ferman ile sadece din alimleri ve din adamlarının sarık takmasına izin verilmişti.
İlk başlarda yöneticiler haricinde herkes aynı fesleri kullanırken; daha sonralarda tercih edilen fes modeli ve rengine göre insanların mesleği, memleketi ve inancı gibi etkenler öne çıkar oldu. Bu da fesin temelinde yatan birleştirici gücün azalmasına sebep oldu.
Fes Bakanlığı’nın ilk işi, ciddi bir fes üretme merkezi kurmaktı ve bu ihtiyaç da günümüzde İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Feshane semtine de adını veren yerde Feshane-i Amire kurularak giderildi. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de fes üretim yerleri açıldı.
Bu modeller içerisinde adı en çok ön plana çıkanlar ise arabi, sıfır numara, yâr tekmesi, kuş yuvası, ayıp kapayan, kel örten, limon kabuğu, saksı dibi, yandım Allah, horoz ibiği, tabla fes ve zuhaf modelleriydi.
Model isimleri genelde fiziki görünümden ötürü koyulan isimlerdi. Örneğin kel örten modeli, saçı olmayan kişilerin kafasını tamamen kapattığı için kel örten adını almıştı.
Püskülün öne doğru atılması, serseri ve ağır ağabey takılan kişilerin tercihiydi. Toplum tarafından en hoş karşılanan püskül, fesin arka tarafında bulunan ve uzunluğu enseye kadar olan püsküldü. Genç kızlar ise en çok sağa sola sallanan püsküllü delikanlılardan hoşlanırdı.
Arnavut kökenli kişiler beyaz renk fes kullanırken; II. Dünya Savaşı’nda Bosna’da Nazi destekçileri SS logolu fesler kullanıyordu. Birleşik Krallık ordusuna hizmet eden siyahiler ise siyah fes takarlardı. Pakistan’da 1960’lı yıllara kadar yeşil fes kullanılırken; Hindistanlı politikacı Mahmood Ali ise normal feslere oranla daha uzun ve püskülsüz bir fes kullanırdı.
Batı devletlerinin mizah organlarında bugün halen tembellik ve avanta yaşam olarak lanse edilen fes, Birleşik Krallık kökenli ünlü komedyen Tommy Cooper tarafından daha komik olmak için kullanılırdı. Günümüzde Fas, Endonezya ve Nijerya gibi çeşitli İslam devletlerinin başkanları, resmî olarak fes kullanmaya devam etmektedir.
Tarkan’ın “Şımarık” şarkısında da geçen ve gündelik hayatta sıkça kullandığımız deyimlerin başında gelen “püsküllü bela”, Türk Dil Kurumu tarafından “büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey” olarak açıklanmaktadır. Ne var ki bu deyimin de hikâyesi Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanmaktadır.
Osmanlı’da özellikle devlet memurları ve denetim esnasında halkın püskülleri düzgün olmalıydı fakat püsküller sık sık rüzgarın azizliğine uğrayıp dağılır ve bozulurdu. Bundan ötürü püsküller gün içinde pek çok kez tarak ile düzeltilir hatta köşe başlarında tarak ile bekleyen çocuklar bu işten para bile kazanırdı. Bu durum zamanla püskülün yarattığı büyük sıkıntıdan ötürü “püsküllü bela” deyimine dönüşmüştür..
Kaynak: Webtekno
fes183829f30f3aa5457.webp
Osmanlı’da hemen hemen herkesin kullandığı, deyim yerindeyse halk arasında bir köprü bile kuran ve maneviyat da içeren fesin; ortaya çıkışı, Türklere ulaşması, alışma süreci ve kaldırılmasına kadar ilerleyen süreci sizlerle beraber inceleyeceğiz.
Gelin şimdi hep beraber fesin pek fazla bilinmeyen özelliklerine ve tuhaf hikâyesine bir göz atalım.
Bir dönem insanların başından düşürmediği fes, aslında sadece bir şehrin adı
Osmanlı’ya yaklaşık 1825’li yıllarda gelen fese, ilk kez Fas’ın Fes şehrinde üretildiği için fes adı verildi. Farklı dillerdeki kullanımından ötürü fese “fez” ya da fés diyen toplumlar olsa da genel olarak dünyada fes olarak bilinir.
Yeni ve modern ordunun, yeni ve modern bir teçhizata ihtiyacı vardı. Fes de bu ihtiyaç için adeta biçilmiş bir kaftandı
fes22ccd3097f2f6a9f4.webp
Asakir-i Mansure-i Muhammedîye
Osmanlı’ya 463 yıl boyunca büyük hizmetler veren Yeniçeri Ocağı, ömrünün son yıllarında devletin çıkarlarını düşünmeyen davranışları sebebiyle Vaka-i Hayriye (hayırlı olay) ile beraber 1826’da II. Mahmud tarafından kaldırıldı.
Yeniçeri Ocağı yerine, yeni ve modern bir ordu fikriyle Asakir-i Mansure-i Muhammedîye ordusu kuruldu. Tıpkı Yeniçeriler gibi bu ordunun da bir kılık kıyafet kültürü olmalıydı ve bu eksiklik de Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa’nın Fas/Tunus seferinden dönüşünde beraberinde getirdiği fesler ile tamamlandı.
Genç Osman Dönemi’nde de bir şapka devrimi denendi fakat halk tarafından dini gerekçelerle kabul görmedi
Osmanlı’da yenilikçi padişah deyince akla gelen ilk isimlerden olan II. (Genç) Osman, tahtta kaldığı süre boyunca Avrupai tarzda giyindi. Bilim ve ilim insanları ile diğer yöneticiler de II. Osman’a riayet etse de halk özellikle de namaz esnasında siperli şapkaların sorun çıkarması sebebiyle bu yenilikleri benimseyemedi.
Gelgelelim II. Mahmud Dönemi’nde ordunun fes takmasından sonra yazılan ferman ile neredeyse herkesin fes kullanması zorunlu oldu. Yazılan ferman ile sadece din alimleri ve din adamlarının sarık takmasına izin verilmişti.
Halk, başta fes için isyan etse de namazda sorun çıkarmamasından ötürü kısa sürede benimsendi
Daha önceki ıslahatlarda namaz esnasında alnın secdeye değmesini engellediği için reddedilen şapka ıslahatı, bu defa fesin namaza uygun olmasından ötürü halkta karşılık buldu fakat bu süreç bile sancılı bir süreçti. Sürecin sancılı olmasının altında bu ıslahatın dine yine uygun olmadığı gerekçesi yatıyordu. Neyse ki büyük çoğunluk fesi kabul etti ve gündelik yaşamda fes kullanılır oldu.Fes bir yandan birlik ve beraberlik sağlarken bir yandan da insanları ötekileştirdi
Fesin yeni orduda kullanılması haricinde ferman çıkarılıp herkesin kullanması şart olsa da gelişmeler pek de istendiği gibi devam etmedi. Bazı kesimlerin fesi din dışı olarak yorumlayıp kullanmayı reddettiğinden bahsetmiştik. Fesi reddeden kesimler genelde kırsal kesim olduğu için fesli ve sarıklı adı altında iki sınıf oluştu. Bu düreçte kırsal kesim “sarıklı” olarak anılmaya başlandı.İlk başlarda yöneticiler haricinde herkes aynı fesleri kullanırken; daha sonralarda tercih edilen fes modeli ve rengine göre insanların mesleği, memleketi ve inancı gibi etkenler öne çıkar oldu. Bu da fesin temelinde yatan birleştirici gücün azalmasına sebep oldu.
Fes zamanla o kadar çok mühim bir meseleye dönüştü ki Fes Bakanlığı bile kuruldu
Fes kullanımının mecburi kılınması üzerine ciddi bir fes ihtiyacı oluşmuştu. Görülen lüzum üzerine fesin nerede ve nasıl kullanacağına, kimin hangi renk ve model tercih etmesi gerektiğine ve halkın fes ihtiyacına üretim ile cevap vermek için Fes Bakanlığı bile kuruldu.Fes Bakanlığı’nın ilk işi, ciddi bir fes üretme merkezi kurmaktı ve bu ihtiyaç da günümüzde İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Feshane semtine de adını veren yerde Feshane-i Amire kurularak giderildi. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de fes üretim yerleri açıldı.
Fes deyip geçmeyin, her fesin kendi içinde anlam ve önemi var
Kırmızı çuha ve kızılcıktan rengini alan, genelde merinos koyununun tüyü ve keçeden üretilen fesin pek çok modeli ve rengi bulunuyordu.Bu modeller içerisinde adı en çok ön plana çıkanlar ise arabi, sıfır numara, yâr tekmesi, kuş yuvası, ayıp kapayan, kel örten, limon kabuğu, saksı dibi, yandım Allah, horoz ibiği, tabla fes ve zuhaf modelleriydi.
Model isimleri genelde fiziki görünümden ötürü koyulan isimlerdi. Örneğin kel örten modeli, saçı olmayan kişilerin kafasını tamamen kapattığı için kel örten adını almıştı.
Genç kızların en çok beğendiği model de var, ağır ağabeylerin tercihi de...
Nasıl ki günümüzde kravat, daha resmî görünmenin püf noktasıysa, geçmişte de fes aynı görevi görüyordu. Hatta geçmiş kaynaklar, fesin püskülsüz olmasının günümüzde kravatsız gezmeye benzediğini söyler. Yani fes kadar, fesin püskülü de büyük önem taşımaktadır.Püskülün öne doğru atılması, serseri ve ağır ağabey takılan kişilerin tercihiydi. Toplum tarafından en hoş karşılanan püskül, fesin arka tarafında bulunan ve uzunluğu enseye kadar olan püsküldü. Genç kızlar ise en çok sağa sola sallanan püsküllü delikanlılardan hoşlanırdı.
Bana fesini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim desek yeridir
Osmanlı’da insanların taktığı fes, kişiyi ele veren feslerdendi. Örneğin halk, kızılcık rengi fes kullanırken; hafiyeler narçiçeği rengi fes kullanırdı. Her padişahın kendine özgü bir fes modeli vardı ve modellere padişahların isimleri verilirdi. Askerlerin feslerinde çeşitli semboller de bulunurdu.Arnavut kökenli kişiler beyaz renk fes kullanırken; II. Dünya Savaşı’nda Bosna’da Nazi destekçileri SS logolu fesler kullanıyordu. Birleşik Krallık ordusuna hizmet eden siyahiler ise siyah fes takarlardı. Pakistan’da 1960’lı yıllara kadar yeşil fes kullanılırken; Hindistanlı politikacı Mahmood Ali ise normal feslere oranla daha uzun ve püskülsüz bir fes kullanırdı.
Yaklaşık 100 yıl önce terk ettiğimiz fesin Osmanlı’daki ömrü de 100 yıl kadardı
TBMM’nin 25 Kasım 1925’te çıkardığı kânun ile 100 yıl süren uygulama terk edilirken bugün 2022 yılında bu kânunun 97. yılını yaşıyoruz. Nasıl ki fes zorunluluğu geldiğinde bu karara karşı çıkan bir kitle olduysa halk eşitliği ve modernleşme inkılapları arasında fesin kaldırılması da bazı gruplar tarafından hoş karşılanmamış ve Millî Mücadele’nin elde ettiği zafer; fes ve din elden gidiyor yaftaları adı altında özellikle de İngiliz ajanlarının halkı kışkırtması ile baltalanmak istenmişti.Batı devletlerinin mizah organlarında bugün halen tembellik ve avanta yaşam olarak lanse edilen fes, Birleşik Krallık kökenli ünlü komedyen Tommy Cooper tarafından daha komik olmak için kullanılırdı. Günümüzde Fas, Endonezya ve Nijerya gibi çeşitli İslam devletlerinin başkanları, resmî olarak fes kullanmaya devam etmektedir.
Bonus: Püsküllü bela...
Tarkan’ın “Şımarık” şarkısında da geçen ve gündelik hayatta sıkça kullandığımız deyimlerin başında gelen “püsküllü bela”, Türk Dil Kurumu tarafından “büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey” olarak açıklanmaktadır. Ne var ki bu deyimin de hikâyesi Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanmaktadır.
Osmanlı’da özellikle devlet memurları ve denetim esnasında halkın püskülleri düzgün olmalıydı fakat püsküller sık sık rüzgarın azizliğine uğrayıp dağılır ve bozulurdu. Bundan ötürü püsküller gün içinde pek çok kez tarak ile düzeltilir hatta köşe başlarında tarak ile bekleyen çocuklar bu işten para bile kazanırdı. Bu durum zamanla püskülün yarattığı büyük sıkıntıdan ötürü “püsküllü bela” deyimine dönüşmüştür..
Kaynak: Webtekno