Aktif Üye
Yalan söylemek; hep yadsıdığımız ama bunu yaparken de yalan söylediğimiz bir gerçeğimiz!..
Yalanlar ve yalan söylemek; insanoğlunun vazgeçemediği, terk edemediği, hatta tarihsel ve kişisel süreçte geliştirdiği alışkanlıklarından birisi. Herkes bu kötü alışkanlığa sahip değil ama çoğumuzun yalanları var hatta kendimizin bile inandığı yalanlarımız. Bazen bilinçli bazen bilinçsiz yalanlar söylüyoruz. Yalan bazen bir çare, bazen bir umut, bazen bir çıkar, bazen bir kötülük ve bazen de bir iyilik taşıyor olabilir. Yalanın yol açtığı sonuca göre onu iyi veya kötü olarak, yararlı veya zararlı olarak kategorize etmek mümkün, ama bu oldukça göreceli bir durum; objektif bir sınıflandırma yapmak da her zaman olası değil.
Niçin yalan söyleriz? Yalanın söylenme nedeni kişiden kişiye, durumdan duruma değişebilir. Bazen, gerçeklerden korktuğumuzda; bazen gerçek, çıkarımıza uygun olmadığında; bazen gerçeği kabullenemediğimizde; bazen gerçeği özel nedenlerle saklama ihtiyacı duyduğumuzda vs. başkalarına ve kendimize yalan söylemeyi tercih ederiz. Ya da bir çoğumuz kendi iç çatışmalarını çözmek amaçlı olarak, egomuzun bir işlevi olan ruhsal dengemizi korumak çabasıyla, bir ruhsal savunma mekanizmasının ürünü olan yalanlarımıza inanırız. Bu bazen dengeyi sağlamak anlamında işe yarar (adaptif savunmalar), bazen de işe yaramazlar (non-adaptif savunmalar). Bir de tabi patolojik boyutta bir yalan söyleme alışkanlığından söz edebiliriz, bunun ayrıntısına burada girmeyeceğim, ama bunun bir yalan söyleme bozukluğu / hastalığı olduğunu ve psikolojik tedavi gerektirdiğini belirtmeliyim.
Yalan tüm dinler ve insan yaşamına dair oluşmuş tüm ahlaki öğretiler tarafından da yanlış ve kötü olarak görülür; bu bugün varlığını sürdüren hemen tüm toplumların (dini referansı olsun olmasın) ahlaki yaklaşımlarında hoş görülmeyen, kabul edilmeyen ve hatta bazen sert biçimde cezalandırılan bir eylemdir. Ancak ne var ki bu sistemsel tutum ve yasalar dahi yalanı ortadan kaldıramamaktadır; bu sistemlerin uygulayıcıları da, otoriteleri de yalan söyleyebilmektedirler. Öyleyse şunu söyleyebilmeliyiz; evet yalan iyi bir şey olarak görülmeyebilir, ama insana (veya zeki varlıklara) ait, onu tanımlayan özelliklerinden biridir; ‘insanoğlu yalan söyler’.
Bu konuda ne yapabiliriz? Genel anlamda yukarıda ki durumu değiştiremeyeceğiz; insanlar yalan söylemeyi sürdürecekler. Ancak kişisel anlamda bir şeyleri değiştirebiliriz. Hiç yalan söylememek belki ulaşılması zor bir hedef, belki de olanaksız. Ama en azından büyük veya kötü yalanlardan (başkalarını aldatmaya yönelik, birilerinin zarar görmesine neden olacak, başkalarının hakkının yenmesine yol açan vs. yalanlar) öncelikle kurtulmalıyız. Bu tür yalanlarımızın kötü sonuçlarının öyle ya da böyle bize de dönebileceğini öngörebilmeliyiz. Geriye kalan küçük, zararsız veya daha az zararlı olanları da (hani ‘beyaz yalanlar’ deriz ya..) adım adım yaşamımızdan uzaklaştırmaya, her geçen gün bu anlamda arınmaya, yalanlarımızdan kurtulmaya çalışmalıyız.
Bunu yapmamızın ilk nedeni şu olmalıdır; öncelikle kendimiz için yararlı bir şeyler yapmış olmak; daha sağlıklı (ruhsal ve bedensel), daha huzurlu, daha kendiyle barışık, daha kendini sevebilen ve daha çok kendine saygı duyan birisi olabilmek için; dolayısıyla daha mutlu bir insan olabilmek için. İkinci nedeni ise; sosyal bir varlık olmamız ve bunun getirdiği sorumlulukla ilgili; daha saygın, daha güvenilir, daha sevilen, kabul ve onay gören biri olabilmemiz için ve ayrıca bizi kimse zorlamasa da; başkalarını da (sadece ailemiz, yakınlarımız ve dostlarımız değil, hayatımızda olan herkesi de) kapsayan bir ‘dürüstlük aura’ sının oluşması için, bunun bize getireceği ruhsal hazzı alabilmek ve insanoğlunun tarihsel pozitif gelişimine katkıda bulunabilmek için de bu çabayı göstermeliyiz. Kusursuz ya da mükemmel olmaktan söz etmiyorum. Bunu yapamayız, ama olabildiğince dürüst olmaya çalışmamızın bizi daha mutlu ve huzurlu biri yapacağını savunuyorum sadece.
Tabi bir de ‘yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ özdeyişi var, bunu da unutmamak lazım!. Aslında bu konuda bir çok güzel özdeyiş, mesel ve hikaye var; doğruluğun iyi bir şey olduğunu anlatmaya çalışan. Ama bir çok ruha ulaşamıyor mesajlar. Ayrıca bazı yalanların (beyaz) iyiliğe yol açabildiği, yararlı olabildiğini de söyleyebiliriz; bu anlamda söylenen yalanın o kadar da kötü bir yanı yok belki. Yani kabul etmemiz gereken şu ‘gerçeği’ tekrar vurgulamalıyım sanırım; ‘insanoğlu yalan söyler’. Yani öyle ya da böyle, küçük ya da büyük, istisnasız hepimiz yalan söyleriz. Yoksa siz hiç yalan söylemiyor musunuz?!.
Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz
yalancib1b067444f59391c.webp
Yalanlar ve yalan söylemek; insanoğlunun vazgeçemediği, terk edemediği, hatta tarihsel ve kişisel süreçte geliştirdiği alışkanlıklarından birisi. Herkes bu kötü alışkanlığa sahip değil ama çoğumuzun yalanları var hatta kendimizin bile inandığı yalanlarımız. Bazen bilinçli bazen bilinçsiz yalanlar söylüyoruz. Yalan bazen bir çare, bazen bir umut, bazen bir çıkar, bazen bir kötülük ve bazen de bir iyilik taşıyor olabilir. Yalanın yol açtığı sonuca göre onu iyi veya kötü olarak, yararlı veya zararlı olarak kategorize etmek mümkün, ama bu oldukça göreceli bir durum; objektif bir sınıflandırma yapmak da her zaman olası değil.
Niçin yalan söyleriz? Yalanın söylenme nedeni kişiden kişiye, durumdan duruma değişebilir. Bazen, gerçeklerden korktuğumuzda; bazen gerçek, çıkarımıza uygun olmadığında; bazen gerçeği kabullenemediğimizde; bazen gerçeği özel nedenlerle saklama ihtiyacı duyduğumuzda vs. başkalarına ve kendimize yalan söylemeyi tercih ederiz. Ya da bir çoğumuz kendi iç çatışmalarını çözmek amaçlı olarak, egomuzun bir işlevi olan ruhsal dengemizi korumak çabasıyla, bir ruhsal savunma mekanizmasının ürünü olan yalanlarımıza inanırız. Bu bazen dengeyi sağlamak anlamında işe yarar (adaptif savunmalar), bazen de işe yaramazlar (non-adaptif savunmalar). Bir de tabi patolojik boyutta bir yalan söyleme alışkanlığından söz edebiliriz, bunun ayrıntısına burada girmeyeceğim, ama bunun bir yalan söyleme bozukluğu / hastalığı olduğunu ve psikolojik tedavi gerektirdiğini belirtmeliyim.
Yalan tüm dinler ve insan yaşamına dair oluşmuş tüm ahlaki öğretiler tarafından da yanlış ve kötü olarak görülür; bu bugün varlığını sürdüren hemen tüm toplumların (dini referansı olsun olmasın) ahlaki yaklaşımlarında hoş görülmeyen, kabul edilmeyen ve hatta bazen sert biçimde cezalandırılan bir eylemdir. Ancak ne var ki bu sistemsel tutum ve yasalar dahi yalanı ortadan kaldıramamaktadır; bu sistemlerin uygulayıcıları da, otoriteleri de yalan söyleyebilmektedirler. Öyleyse şunu söyleyebilmeliyiz; evet yalan iyi bir şey olarak görülmeyebilir, ama insana (veya zeki varlıklara) ait, onu tanımlayan özelliklerinden biridir; ‘insanoğlu yalan söyler’.
Bu konuda ne yapabiliriz? Genel anlamda yukarıda ki durumu değiştiremeyeceğiz; insanlar yalan söylemeyi sürdürecekler. Ancak kişisel anlamda bir şeyleri değiştirebiliriz. Hiç yalan söylememek belki ulaşılması zor bir hedef, belki de olanaksız. Ama en azından büyük veya kötü yalanlardan (başkalarını aldatmaya yönelik, birilerinin zarar görmesine neden olacak, başkalarının hakkının yenmesine yol açan vs. yalanlar) öncelikle kurtulmalıyız. Bu tür yalanlarımızın kötü sonuçlarının öyle ya da böyle bize de dönebileceğini öngörebilmeliyiz. Geriye kalan küçük, zararsız veya daha az zararlı olanları da (hani ‘beyaz yalanlar’ deriz ya..) adım adım yaşamımızdan uzaklaştırmaya, her geçen gün bu anlamda arınmaya, yalanlarımızdan kurtulmaya çalışmalıyız.
Bunu yapmamızın ilk nedeni şu olmalıdır; öncelikle kendimiz için yararlı bir şeyler yapmış olmak; daha sağlıklı (ruhsal ve bedensel), daha huzurlu, daha kendiyle barışık, daha kendini sevebilen ve daha çok kendine saygı duyan birisi olabilmek için; dolayısıyla daha mutlu bir insan olabilmek için. İkinci nedeni ise; sosyal bir varlık olmamız ve bunun getirdiği sorumlulukla ilgili; daha saygın, daha güvenilir, daha sevilen, kabul ve onay gören biri olabilmemiz için ve ayrıca bizi kimse zorlamasa da; başkalarını da (sadece ailemiz, yakınlarımız ve dostlarımız değil, hayatımızda olan herkesi de) kapsayan bir ‘dürüstlük aura’ sının oluşması için, bunun bize getireceği ruhsal hazzı alabilmek ve insanoğlunun tarihsel pozitif gelişimine katkıda bulunabilmek için de bu çabayı göstermeliyiz. Kusursuz ya da mükemmel olmaktan söz etmiyorum. Bunu yapamayız, ama olabildiğince dürüst olmaya çalışmamızın bizi daha mutlu ve huzurlu biri yapacağını savunuyorum sadece.
Tabi bir de ‘yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ özdeyişi var, bunu da unutmamak lazım!. Aslında bu konuda bir çok güzel özdeyiş, mesel ve hikaye var; doğruluğun iyi bir şey olduğunu anlatmaya çalışan. Ama bir çok ruha ulaşamıyor mesajlar. Ayrıca bazı yalanların (beyaz) iyiliğe yol açabildiği, yararlı olabildiğini de söyleyebiliriz; bu anlamda söylenen yalanın o kadar da kötü bir yanı yok belki. Yani kabul etmemiz gereken şu ‘gerçeği’ tekrar vurgulamalıyım sanırım; ‘insanoğlu yalan söyler’. Yani öyle ya da böyle, küçük ya da büyük, istisnasız hepimiz yalan söyleriz. Yoksa siz hiç yalan söylemiyor musunuz?!.
Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz